AŞKIN BEDELİ

By uguryedek

265K 8.6K 105

Hikayenin yedek hesabı. More

Giriş
1. Tanıtım gelecekten kesit
2. Tanıtım ve karakterler
1. Bölüm ilk karşılaşma
2.Bölüm Bırak beni
3.Bölüm Eski sevgilim
4.Bölüm Yanağım değil kalbim acıyor
5. Bölüm ikinci ve büyük karşılaşma
6.Bölüm Git hadi
7.Bölüm Mutlu musun?
8.Bölüm Yüzüğünüz Takılacak
9.Bölüm (part 1) Her son, yeni bir başlangıçtır.
9.Bölüm (part 2) Her son, yeni bir başlangıçtır.
10.Bölüm Aşık Bir Kalbe Kimsenin Sözü Geçmez...
11.Bölüm Barış ilan ediyoruz
12. Bölüm ''Aşk''
13.Bölüm Dokunma bana
14. Bölüm Trip çekemem
15.Bölüm Kıskançlık
16.Bölüm Dış kapının dış mandalı
17. Bölüm Ben Aşık oldum düzenleme
18.Bölüm Biz öpüşmüş mü olduk?
19.Bölüm Baş belası şeytan
20.Bölüm Sendeki beni gördüm
21.Bölüm Eşeklerde adam olabiliyormuş
22.Bölüm Ben sana aşık oldum Begüm
23.Bölüm Ağlıyor musun sen?
24.Bölüm Begüm'ün aşk itirafı
25.Bölüm sonum olacaksın
26 .Bölüm yalancı oldum
27.Bölüm yeni bir aşk doğacak mı?
28.Bölüm Bu kızda kim?
29.Bölüm Susmadığın teşekkür ederim
30.Gitmek unutmanın yarısı mı?
31.ya hep ya hiç
32.Bölüm kaybettim
33.Bölüm sen o güzel aklını yorma
34.Bölüm evlen Benimle
35.Bölüm Sen benim keşke dediğimsin
36.Bölüm umurumdasın
37.Bölüm Aşağı atacağım seni
38. Bölüm Manyaksın sen
39.Bölüm Bekarlığa Veda Partisi
40. Bölüm Düğün
41.Bölüm Biz artık bir bütünüz
42.Bölüm Zaman
43.Bölüm Minik Karaaslanlar
44.Bölüm Tüm çiftler
45.Bölüm İstanbula gidelim
46. Bölüm hastalıkta sağlıkta
47. Bölüm Nasıl unuttum
48. Bölüm Bu senin hangi yüzün Azat
49. Bölüm Seni sevmek çok zormuş
50. Bölüm Yoruldum
51. Bölüm Oğuz senin eski sevgilin mi?
52. Bölüm Gücün bana yetiyor değil mi?
53. Bölüm Oğuz & Eda
54. Bölüm Ben bunu haketmedim
55. Bölüm Bebek
56. Bölüm (1.kısım) Bana Dönecek misin?
56. Bölüm (2.Kısım) Ege Bebek
57. Bölüm (1.Kısım) Çıkmadık candan Umut Kesilmez
57. Bölüm (2.Kısım) Bebeğimiz İyidir Değil mi?
58. Bölüm (1. Kısım) Kızım
58. Bölüm (2. Kısım)Aşk olmadan tutku olur mu?
59. Bölüm (1.Kısım) Güney'le Yaran evleniyorlar
59.Bölüm (2.Kısım) Peşinden koşuyorum
60.Bölüm (1.Kısım) Dibi Görmüş Bal Kavonozu
60.Bölüm (2.Kısım) Sapım Kızlar
61.Bölüm (1.Kısım) Yeni başlangıç
61.Bölüm(2.Kısım) Sapına kadar aşık oldum
62.(1.Kısım) Güven ilişkinin Temelidir
63.Bölüm (1.Kısım)Alacağız o kızı
63.Bölüm (2.Kısım) Küçük Kılıç
64.Bölüm (1.Kısım) Sen benim tek gerçeğimsin
65. Bölüm (1.kısım) İzin verecek
65.Bölüm (2.kısım) Milat
66.Bölüm (1.kısım) Miray
66.Bölüm (2.kısım) Evleneceğim kadın
67.Bölüm (1 kısım) Makas kesmiyor
68.Bölüm (1.kısım) Anneme söylemiş olabilirim
69.Bölüm (1.kısım) Ölene kadar dünürlük olayımız var
69.Bölüm(2.kısım) hayatındaki kişi kalbinde mi?
7o. Bölüm FİNAL (2.Kısım) Ötesi berisi olmaz
70 Bölüm ''FİNAL'' (1. Kısım) Azat'ın güzeli birken iki oldu
yeni hikaye tanıtım bölümü gelecek
Aşkın Ateşi yayımlandı
ÖZEL BÖLÜM 1 "Oğlumuz mu olacak."
ÖZEL BÖLÜM 2 "Sensiz bir dünya hiç güzel olmazdı."
Özel bölüm 3 ''küçük bey görsün kızımı.''
Özel bölüm 4 Dila'yla Onur Evleniyorlar
Özel bölüm 5 Nişan ve bebek
Özel bölüm 6 (part 1) Mustafa & Leyla
Özel bölüm 6 (part 2) İyi ki
Özel bölüm 7 (part 1) "Düğünümüz için heyecanlı mısın?''
Meriç &Bora (part 2) ''Düğün''
Özel bölüm 7 (part 3) "Beklerim tabi saat kaçta?"
Özel Bölüm 7 (4.part) "Bebeğim sen gelişinle beni çok sevindirdin."
SON ÖZEL BÖLÜM (1.part)
SON ÖZEL BÖLÜM (2.part)

70. Bölüm Final (3.Kısım SON) Her şeyin cevabı zamanda

2.9K 80 0
By uguryedek

         

Herkese merhaba, uzun bir aradan sonra final bölümü son kısımla geldim. Evet artık veda vakti ve bir yanım bu zamana kadar gelmiş olmamın gururunu yaşarken bir tarafım bu hikayeden ayrılacak olmamdan dolayı üzgün. Aşkın Bedeli benim göz bebeğim ve artık bitiriyorum. Lafı çok uzatmayacağım bölüm sonrası bir teşekkür yazısı paylaşacağım ve orada konuşuruz okumadan geçmeyin çünkü içinde bilgilendirmelerim olacak.

Umarım Aşkın Bedel'inin son bölümü hatrına oy vermeyen sevgili okurlarım  en azından bu bölüm kendilerini belli ederler. Geçen bölüm onca okuma oranına rağmen 1K'yı görmeyi beklerken daha aşağısında kalınca inanın çok üzüldüm. Lütfen oy vermeyi unutmayın.

Keyifli okumalar dilerim...

***

Eda oflayarak bebek çantasındaki emziğini ararken Oğuz kucağında ağlayan kızını susturmak için sallayıp odada gezinmeye devam etti. Miray'ın uyumadan önce emdiği bir emzik vardı ve kızı ondan başka emzik istemiyor küçük olmasına rağmen nasıl algılıyorsa başka emzik verdiklerinde almayıp ağlıyordu. Eda aslında bu emzik işinden de nefret ediyordu ya bırakması ileride zorlaşır diye ama emme iç güdüsü arttığından da azda olsa kullanıyordu. Kızı bazı geceler sütünü emdikten sonra emzik olmadan uykuya dalamıyordu. Şimdi kızının o çok sevdiği emziği bulamıyordu yoktu. Halbuki çantasını hazırlarken koyduğuna emindi. Nasıl olsa başka emzik kullanmıyor diye yedek de koymamıştı.

"Hayatım bulamıyor musun?"

Oğuz kızının başından öpüp karısına baktı. Eda hararetle çantayı dökmüş arıyordu ama yoktu işte emzik kutusu.

"Yok... Koyduğuma eminim Oğuz ama yok işte of çatlayacak kızım ağlamaktan."

Eda üzgünce konuşup ağlayan kızına bakarken Oğuz Eda'nın telaşlı çaresiz haline anlayışla baktı. Eda'sı gün geçtikçe çok daha güzel olgun bir anne oluyordu. Kızıyla olgunlaşıyordu ama yinede bazen bocalıyor canından can gidiyordu Miray ağlayınca.

"Tamam kızım anne bulacak şimdi emziğini bebeğim."

Oğuz kızını sakinleştirmeye çalışsa da işin içinden pek çıkamayacaklarının farkındaydı.

"Yok Oğuz."

Eda aramayı bırakıp kızını kucağına aldı. Meleği nasılda ağlıyordu böyle onu susturamadıkça canı acıyordu.

"Mustafa abi yatmış mıdır acaba bir onu arasam evleri şurada hemen Ege'nin falan fazla kullanılmamış emziği varsa Miray avunur belki bu sefer."

Oğuz'un aklına başka bir şey gelmedi. Cemal'in evi daha uzaktı şimdi bilmediği Antep'te nöbetçi eczane aramakla da zaman kaybederdi.

"Bilmemki ayıp olmasın saatte geç oldu baya."

Eda kararsızlıkla konuşup yatağın üstüne oturarak kızını emzirmeye uğraştı ama karnı tok olan Miray emmeyince bu uğraştan da vazgeçti.

"Dur ben arayayım ne olacak onunda çocuğu var halden anlar."

Oğuz karar verip telefonunu çıkardığı gibi Mustafa'yı aradı ve telefon ikinci çalışında hemen açıldı.

"Efendim Oğuz hayırdır?"

Mustafa bir durum var sanıp telaşla sorarken Oğuz çenesini kaşıdı. Adamı uyandırdı diye çekindi biraz.

"Abi kusura bakma gece gece aradım."

"Oğlum ne kusuru. Hem daha ayaktayız benim sıpalar bugün uyumak bilmiyor Leyla biriyle ben diğeriyle uğraşıyorum."

Mustafa gülerek konuşurken arkadan Miray'ın ağladığını duydu.

"Niye ağlıyor küçük hanım hayırdır hasta falan mı?"

Oğuz kızına bakıp derin bir nefes aldı. Az önceki gibi katıla katıla ağlamasada hala susamıştı meleği.

"Abi bende onun için aradım. Miray'ın emziğini evde unutmuşuz şimdi ben buraları pek bilmem nöbetçi eczane aramaya çıksam kız durmuyor aklıma siz geldiniz evler yakın vakit kaybetmem dedim. Ege'nin kullanmadığı fazla  bir emzik var mı?"

Mustafa tıpkı kendi gibi olan Oğuz'un baba haline gülümsedi. Çocuk dedin mi Mustafa da akan sular dururdu.

"Vardır illa. Ben bilmem ama Leyla'ya sorarım şimdi gel sen. Oğlum hem ne nöbetçi eczanesi Allah aşkın yabacı mıyız biz."

Mustafa sitemle kızarken beşiğindeki Ege'ye bakıp odadan çıktığı gibi bugün uyumamak için direnen Eymen'in yanında olan Leyla'nın yanına oğlunun odasına gidip kulağında telefon kapıyı açtı.

"Oğlum Allah aşkına yatar mısın artık bak alacağım o oyuncularının hepsini vermeyeceğim. Eymen kime diyorum ben."

Leyla eli belinde yerde dedesiyle anneannesinin yeni aldığı arabalarla oynayan Eymen kendi kendine arabasını sürtüp "vın vın vııın" deyip araba gazı sesi yaparken Mustafa gülümseyerek karısına ve pijamalar içinde yenilesi tatlılığıyla duran oğluna sevgiyle baktı.

"Leyla'm Ege'nin kullanmadığı emziği var mı?"

Leyla geldiğini fark etmediği kocasına dönüp yorgunlukla baktı. Bu gece iki afacanı da neden uyutamıyordu anlamıyordu.

"Ne emziği Mustafa."

Leyla şuan Mustafa ne diyordu anlamadı. Şu işin arasında emziği ne yapacaksın demeye hazırlanıyordu ki Mustafa'nın kulağında telefon olduğunu fark etti.

"Miray'ın emziği yokmuş Oğuz soruyor kız durmuyor güzelim varsa söyle."

Mustafa hadi dercesine elini sallayınca Leyla cevapladı.

"Var Mustafa'm var tabi."

Leyla Ege'nin odasına hareketlenip giderken Miray'ın adını duyup başını kaldırmış babasına bakan Eymen'e göz kırptı Mustafa.

"Varmış Oğuz."

"Tamam abi ben gelip alayım."

"Yok ya da sen kal çocuğunun yanında ben gönderirim."

Mustafa telefonu kapatır kapatmaz oğlunun arabalarını bırakıp çıplak küçük ayaklarıyla şıp şıp yanına yürüyüşünü izledi.

"Kimle konuştun baba?"

Mustafa oğlunun bal gibi de kimle konuştuğunu bildiğini biliyordu da Eymen'in bu Miray ilgisi ne olacaktı onu bilmiyordu. Hastaneden çıkıp eve gelene kadar arabada da Eymen'in hevesle Miray'ın ne kadar güzel bir bebek olduğunu anlatmasını dinlemişti.

Oğlunun boyuna eğilip yanaklarından öptü.

"Oğuz abinle konuştum oğlum. Kardeşinin emziklerinden birini Miray'a göndereceğiz."

Eymen ilgiyle dinleyip babasından gözlerini çekmedi.

"Neden? Onun yok muymuş biz hediye alalım mı?"

Mustafa'nın içi yumuşacık oluverdi. Oğlunun büyüdüğünde fazlaca merhametli olacağını zaten daha önce başka olaylarda da tahmin etmişti. Eymen'i tek hamlede kucağına alıp ayaklandı.

"Varmış ama evlerinde kalmış oğlum. Emzik değilde başka bir şey almak istersen elbette Miray'a hediye alabiliriz."

Eymen'in gözleri parladı. Miray'a hediye almayı çok istiyordu. Gözünün önüne bir sürü oyuncak geldi ama bunların olmayacağının farkındaydı. Kendisinin çok sevdiği arabalardan alamazdı Miray'a.

"Bebek alalım mı? Amcam Azra'ya bir sürü almış ya onlardan gidip bizde alalım mı yarın?"

Mustafa küçük bir çocuğun sevincine hayranlıkla baktı. Oğlunun Miray'ı bu kadar çok sevmesi onunda içinde kız çocuğu özlemini gittikçe ateşliyordu. Leyla her çocukta tedavi görmesiydi hiç düşünmeden belki birde kızımız olur diye üçüncü çocuğu yapardı ama bunun konusunu Leyla'ya açamazdı bile. Karısının o yorucu süreci yaşamasını istemiyordu.

"Begüm'le kuzenin evimize bir gelsinler sonra seninle bir ara çıkarız dışarıya seçersin Miray'a hediyesini."

"Tamam babacım."

Mustafa gülümseyerek oğlunu yatırıp öperken Leyla elinde kutusunda iki emzikle geldi.

"Canım bunlar kullanılmamış ben farklı koydum ikisini de çocuk hangisine alışkın bilemiyorum tabi."

Mustafa emzikleri alıp odadan çıkmadan yatağın içinde kendisine bakan Eymen'e döndü.

"Eğer beş dakika içinde uyumazsan hediye işi yatar ona göre. Anneni daha fazla yorma aslanım."

Eymen hızla kapattı gözlerini. O hediyeyi Miray'a vermeyi çok istiyordu.

"Ay ne hediyesi? Ne oluyor?"

Leyla oğlunun saçlarından öpüp iyi geceler dileyerek kocasının arkasından çıktı ama Mustafa çoktan merdivenleri inmiş kapıdaki adama elindekileri vererek Yakup beylere götürmesi gerektiğini söylediğinden sorusunu cevaplayan olmamıştı.

"Aa kimse beni takmıyor."

Leyla mavi gözlerini kırpıştırıp kendi kendine konuşurken Mustafa merdivenleri geri çıktı ve karısına bakıp göz kırptı.

"Ne söyleniyorsun sen mavişim."

Mustafa Leyla'nın beline kolunu sarıp yanağından öptü.

"Baba oğul beni takmıyorsunuz diyorum."

Odalarına doğru yürürken Mustafa "aşk olsun" dercesine baktı karısına. Baba oğul gizli bir şeyler yapamayacaklardı anlaşılan.

"Ne gibi takmıyoruz."

Odadan içeri girip Ege'yi kontrol edip uyuduğunu gördükten sonra rahatlayıp yatağa geçip uzandılar.

"Kime ne hediye alıyorsunuz?"

Mustafa göğsüne sokulup başını kaldırarak konuşan karısının alnından öpüp gülümsedi.

"Oğlumuz ilk delikanlı hediyesini almak istedi mavişim bende aslanıma yardımcı oluyorum."

Leyla'nın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Delikanlılık hediyesi ne demekti çok iyi biliyordu. Genç delikanlıların ilk hediyesi ilk kız arkadaşına verilen hediyeydi. Bildiği kadarıyla oğlunun okulda falan birini sevdiği çocuk aşkı yoktu.

"Buda ne demek Mustafa. Hem Eymen daha kaç yaşında. Bak ona böyle çanak tutma lütfen. Hem kimmiş nereden çıkıyor bu ufacık çocukların arasında böyle şeyler anlamıyorum."

Mustafa şaşkınlıkla baktı karısına. Leyla böyle ardı ardına konuşup tepkiler veren bir kadın değildi. Karısının çatık kaşlı haline bakıp gözlerini irileştirdi.

"Aman Allahım bir kaynanalık mı seziyorum yoksa. Ooo oğlunu paylaşmayan annelerden olan bir karım var Allahım."

Mustafa son derce sempatik bir şekilde kaşlarını kaldırılmış coşkulu halde konuşup gülerken Leyla Mustafa'nın omzuna vurdu ama Mustafa daha da iştahla güldü.

"Ya ne alakası var Mustafa daha neler. Birincisi ben öyle yapıda biri değilim ikincisi benim oğlum daha altı yaşında bu tepkim senin dediğin gibi kayınvalidelik değil yavrumun çok küçük olduğu için aklının böyle şeylere kaymamasından."

Mustafa "bak bak öyle mi?" Deyip son derece karısıyla alaylı konuşunca Leyla ters ters baktı kocasına.

"Aşk olsun yani Mustafa ben öyle biri miyim?"

Leyla alınmış gibi kocasına konuşurken Mustafa yaşının verildiği o karizmatik çizgilerinin olduğu yüzünde son derce muzip bir ifadeyle Leyla'sına takılmadan edemedi. İki erkek çocuğa sahiplerdi ve ileride onlar büyüdüklerinde çok eğlenceleri belliydi. Leyla yapısı gereği öyle kötülük yapacak biri değildi evet ama her anne gibi kolay kolay oğluna kızda beğenecek gibi değildi. İkisine de çok düşkündü.

"Ahh.. Ahhh. Benim aslanlar hepten yandı. Ben bir şey yapmam deyip aba altından sopa gösterecek bir anneleri var. Gelinlerime şimdiden acıyorum."

Leyla bu kadarında pes diyerek kocasına kızgınca baktı. Nasıl bir imajı vardı ki beni en iyi tanıyan dediği Mustafa'sı bile neler diyordu.

"Mustafa sana gerçekten aşk olsun.
Ben öyle biri değilim ve beni en iyi tanıyan sensin derdim ama sende beni tanımıyormuşsun demek ki."

Leyla arkasını dönüp pikeyi çekiştirip Mustafa'nın üstünden alarak kendi üstünü örterken Mustafa karısının bu halini gülerek izleyip Leyla'nın omzundan uzanarak yanağını öptü.

"Kayınvalide adayını kızdırdım galiba."

"Mustafa susar mısın artık cidden sinir bozucu oluyorsun."

Mustafa bir kez daha öptü karısını ama anında itildi Leyla tarafından.

"Off öpme birde."

"Şşş bana bak öpme falan ne oluyoruz."

Mustafa efelenircesine konuşunca Leyla omzunun üstünden baktı kocasına.

"Asıl sana ne oluyoruz."

Mustafa çapkın çapkın sırıtıp göz kırptı. Elbette takılıyordu karısına onun o ağır abi havasından ziyade ağır adam sevdiğini bilirdi.

"Kocaya oflanmaz Leyla hanım."

Leyla hala omzunun üstünden bakarken burnunu kıvırdı.

"Hımm tabi, hele senin gibi kocaya hiç oflanmaz sonra çarpılırım Allah korusun."

Mustafa Leyla'nın sözleriyle kaşlarını kaldırıp indirdi ve yüzünü dönen Leyla'sı ne olduğunu anlamadan omzundan bastırıp sırtı üstü yatırmasıyla ağırlığını vermden üstüne uzandı.

"Ya ne oluyoruz Mustafa."

Leyla bir anda ne olduğunu anlamaz bakışlarla bakarken elleri kocası tarafından başının iki yanında kenetlenmiş üstünde kocası varken derin bir nefes aldı. Mustafa şuan bakışları koyulaşmış arzu dolu gözlerle bakarken ister istemez etkilendi.

Mustafa ağır ağır başını yaklaştırıp Leyla'nın beyaz gerdanında dudakalarını sürtüp kulağının tam altından, karısının huylandığını bildiği noktadan öpünce Leyla titredi.

"Senin mavilerine ölürüm."

Derin bir nefes aldı Leyla. Şişen göğüsü kocasının göğsüne sürterken kıpırdandı. Mustafa'nın sevmesi bile sevilirdi. Bu adamın sesindeki ton bile aşkını anlatıyordu süslü kelimelere gerek yoktu.

"Aşkım..."

Leyla taşarcasına fısıldayıp bir elini Mustafa'nın elinden çekip kocasının gözlerinin içine aşkla bakıp yanağını okşadı. Aşkım sözcüğü onlar için basit değildi. Aşkım dediklerinde aşkları taşarcasına çıkıyor birbirine ulaşıyordu.

Usulca öptü Mustafa hayat bulduğu kadınının dudaklarını. Aldığı karşılıkla daha da derin sahiplenici öpüp ellerini karısının vücudunda dolaştırıp her bir noktasına aşkla istekle dokundu.

Yavaş başlayan aşk dolu dakikaları hızlanıp birbirilerinin üstündekileri çıkarıp bir beden olduklarında Leyla'nın sesi Mustafa'nın erkeksi sesine karışıp hapsoldu odalarında.

Her temasda dahasını istediler. Leyla'nın istekli halleri Mustafa'yı yakıp kavurdu. Severek sevişmek bir kadın için ne kadar özelse erkek içinde öyle özeldi. Basit sadece cinsellik olarak değildi anlamı. Aşkın bir bedende bütünleşmesi birbirine ait olma hissini tüm benliğinde yaşamasaydı.

Uzun geçen dakikaların sonunda Mustafa kontrolü karısına bırakıp bu kez altta kendi olup uzanırken Leyla kadınlığının tüm marifetini istekle kullanıp Mustafa'yı kıvrandırdı. Evleneli çok zaman olmuştu yıllar geçmişti. Mustafa'yla kötü dönemlerini atlattıktan sonra zamanla her şeyi öğrenmiş ve bugün kontrolü eline alıp kocasını kıvrandıracak kadar Leyla dişileşmişti.

"Leyla'm birlikte."

Mustafa ellerini kenetleyip inlercesine konuştuğunda aynı anda rahatlamalarıyla Leyla Mustafa'nın göğsüne yığılırcasına kendini bıraktı ve Mustafa kollarını karısının sırtına sarıp birlikte soluklandılar. Bitmiyordu yıllardır tutukluları aksine giderek daha da artıyor daha da bağlanıyorlardı birbirlerine.

"Leyla'm..."

Mustafa sırtını usul usul okşadığı karısının hiç sesinin çıkmamasından uyuduğunu düşünüp seslenince Leyla usulca başını kaldırdı ve Mustafa delisi olduğu güzelliğine gülümseyerek baktı.

"Bebeğim seni yıkamamı ister misin?"

Leyla daha geniş gülümsedi. Mustafa çok güzel yerinde kullanıyordu sevgi sözcüklerini ve hiç eskimiyordu.

"Çok isterim."

Leyla'nın mırıl mırıl istekli sesiyle gülümsedi Mustafa ve karısını kucağından indirmeden ayaklanıp banyonun yolunu tuttu.

Leyla'nın keyfi şuan oldukça yerindeydi. Kocasının güçlü kolları arasında bir kuş gibi taşınmıştı ve şimdi başından akan suyun altında ıslanırken Mustafa'nın romantik nazik öpüşüne karşılık verip geri çekilerek saçlarının şampuanlanmasının keyfini çıkardı. Kendisinden sonra Mustafa'nın yıkanmasına yardım edip gülüşerek işlerini bitirdiğinde Mustafa ilgiyle karısının üstündeki fazla suyu kurulayıp havluyu bedenine sararken kaşlarını çattı.

Leyla kocasının ne demeye durduk yere şimdi kaşlarını çattığını anlamazken Mustafa kendi beline de bir havlu sarıp Leyla'ya döndü ve sert bakışları atında konuştu.

"Çok zayıfladın mavişim. Sen diyet mi yapıyorsun anlamıyordu ki zaten hep zayıftın daha da zayıflamışsın her dokunduğumda sanki küçülüyorsun ve bundan nefret ediyorum. Kendine bakmalısın bir tanem. Çocukların peşinde koşmak eğer seni zayıflatıyorsa ciddi anlamda söylüyorum bir bakıcı tutacağız."

Leyla dudakalarını kemirip kocasına masum masum baktı. Evet bu ara kilo vermişti ama elinde değildi. Çocuklarla uğraşmaktan bazen öğün atlıyordu. Mustafa bu konuda baskındı. Leyla kendine dikkat etsin yemeden içmeden kesilmesin diye gözü karısının üstünde ilgileniyordu. Gerekirse bakıcı da tutardı Leyla'nın bu kadar kendini ihmal etmesini istemiyordu.

"Sevgilim sadece iki kilo vermişim çok değil abartma."

Odaya el ele geçip geceliklerini dolaptan çıkarırlarken Mustafa karısına dönüp abartı bir bakışla baktı.

"Çok değil mi? Otuz kilo falansın bunun farkındasın değil mi?"

Leyla gözlerini devirip iç çamaşırlarını giyinmeye başladı. Otuz kiloda neydi daha nelerdi. Mustafa resmen abartıyordu. Elli bir kilo olmuştu. Kilosu hep elli üç dört gidip geliyordu ve bu yüzden Mustafa'ya göre otuz kilo olmuştu. Tabi Mustafa boyuna göre yapılı olunca haliyle kendi kilosuna göre Leyla otuz kiloydu gözünde.

Giyinip işlerini halledip yatağın içine girerek birbirine sarılarak gözlerini kapatırlarken Mustafa mırıldandı.

"Yarın ilk işim anneme sana kilo aldıracak şeyler yapmasını söylemek olacak. Şuna bak incecik oldun. Hayır yani çocuklarımız sana düşükün tamam peşinden ayrılmadıklarından iki katı yoruluyorsun ama olmaz böyle. Tutarım bir bakıcı sen niye zayıflayacak kadar yorulasın."

Mustafa söylenirken Leyla gülümseyerek gözlerini kapatıp Mustafa'nın göğsüne sokuldu.
Kocasının bu denli ayrıntılı düşünüp seviliyor oluşuna şükretti... Mustafa canından candı.

***
Emzik geldikten sonra bir umut Miray'a emziği verip beklediler ve Miray mırın kırın sesler çıkarsa da çok geçmeden gözlerini yumunca Oğuz'la Eda rahat bir nefes aldılar. Bir an Miray hiç susmayacak zannetmişlerdi ama neyseki kızları uyumuştu.

"Çok sessiz olalım Oğuz uyanmasın."

Oğuz başını sallayıp Eda'nın kollarındaki kızını alıp başından öperek yatağın ortasına yatırıp üstünü örttü.

"Ohh sonunda."

Eli belinde rahatlayan Oğuz gözü kızının uyuyan yüzünde gülümserken Eda da arkasından beline sarılıp ağzında emzik uyuyan kızını izledi. Miray artık emziği mi yabancılamadığından yoksa ağlamaktan yorulduğunda mı hemen uyumuştu hiç bilmiyordu.

"Minicik bedeni var ama çıkardığı sese bak."

Oğuz gülümseyerek ışıl ışıl sevgi dolu gözlerle kızının aldığı derin nefeslerden kabaran minik gövdesine bakıp dudağının kenarını ısırdı. Deli divane oluyordu kızına. Onun ileride büyüyüp yuvasından uçacağı günlerin geleceğini düşünüyordu ve bu düşünceden ölesiye nefret ediyordu. Miray sanki hep böyle bebek kalacaktı onun olarak kalacaktı.

"Babasına çekmiş işte ne yapalım."

Eda kocasına takılırken Oğuz arkasını döndüğü gibi Eda'yı kendine çekti ve göz göze aşkla bakıp gülümserlerken ela gözlerini kısan Oğuz Eda'ya bomba etkisinde konuştu.

"İstersen bir daha bebek yapalım oda sana çeksin karıcım."

"Oğuz."

Eda şaşkınlıkla konuşurken Oğuz bir eliyle karısının belini sıkıca tutup diğer eliyle yanağını okşadı.

"Ne Oğuz. Aslında Miray büyürken bir tane daha yapsak birlikte büyürler işte."

Eda bu fikirden pek hoşlanmamış olacak ki kıpırdandı. Bu konuyu daha önce hiç konuşmamışlardı. Sağlıkla kızını büyütse yeterdi onun için ama Oğuz hiç ikinci çocuk için ciddi ciddi konuşmamıştı.

"Oğuz sen ciddi misin?"

Oğuz başını evet anlamında ağır ağır salladı.

"Bir bebeğimiz daha olsun isterim."

Eda bir kızına bir de Oğuz'a bakıp mırıldandı.

"Ama yarım bıraktığım okulum var. Oğuz Miray biraz büyüsün okula devam edeceğim ben her şeye yetişemem."

Oğuz gülümseyerek karısının çenesinden tutup dudakları üstüne ufak bir öpücük bıraktı.

"Bende hemen şimdi ciddi olarak çocuk yapalım demedim Eda'm sakin ol şaka yaptım. Önce okulun bitecek tabi ki takılıyorum sana. Hem bakarız Miray biraz büyüsün buna birlikte karar veririz."

Eda her zamanki gibi düşünceli olan kocasına gülümseyip kollarını boynuna doladı ve Oğuz'un güzel gözlerinin içine aşkla baktı.

"Umarım kızımızda senin gibi şahane bir adamı sever sevilir Oğuz ben çok şanslı bir kadınım sana sahibim."

Buraya kadar her şey mükemmeldi de Eda'nın bu sözleriyle Oğuz'un kaşları çatıldı.

"Şimdi adamdı Mira'ydı ne karıştıyorsun Eda'm. Kızımı öyle kimseye vermeye niyetim yok bilesin."

Eda Oğuz'un kıskanç baba hallerine bayılıyordu. Gülerek kocasının yanağından öpüp üstünü çıkarmak üzere uzaklaşırken Oğuz'un Miray'a dönüp fısıldayan homurdanmasını aşkla dinledi.

"Öyle bir şey yok kızım tamam mı? Erkeler kötü. Baba ve ailedeki erkekler dışındaki her erkek kötü kızım ee onlar sen bakma annene meleğim."

Eda Oğuz'un kızının yanına uzanmış başından öperek fısıldadıklarıyla güldü. Oğuz elbette kızı büyürken onu erkekler kötü deyip bu fikri aşılayarak kızının yanlış yetişmesine sebep olmayacaktı ama şimdilik o anlamayacağı için böyle konuştuğundan Eda müdahale etmeyip sadece kendi duyacağı şekilde mırıldandı.

"Kim bilir belki de kızımızı sevecek kişi uzakta olmaz.."

***

DİLA & ONUR

"Baba ne ilgisi var. Adamlar bizim elimizdeki işin yarısını yapıyor ben ona niye boyun eğeyim. Ufak çaplı binlerce iş alıp uğraşmak yerine adam akıllı büyük işlerle ilerlesek kar marjını arttırdığımız gibi bu kadar müşteri şikayeti de olmaz bu kadar başımız da ağrımaz."

Hasan bey ters ters baktı oğluna. Evet Onur'un iş dünyasında yeni olmasına rağmen aldığı kararlar attığı adımlar sağlamdı bugüne kadar da hep başarıyla sonuçlanmıştı ama bu demek değildi ki dünkü yeni yetme dediği iş dünyasında tam pişmediğini düşündüğü oğlunun her dediğine evet diyip aldığı kararları onaylayacaktı.

Birlikte ara sıra olan genel toplantılardan birindeydiler. Tüm hissedarlar masadaydı. Adanan bey henüz işin başına geçmese de Meriç'i de toplatılara dahil ediyordu. Kızının yanında yeğeniyle abisinin atışmasını dinlerken Meriç'in üstünde gezdi gözleri. Onur'un da Meriç'in de şuan eşit hisseleri vardı. Her biri babalarından payca az hisseye sahip olsalarda yarın öbür gün ikisinindi her şey.

"Amca sende babam gibi mi düşünüyorsun?"

Adanan bey oğlu gibi sevdiği yeğenine baktı. Aslında Onur'a katılıyordu. Yıllardır oda abisine aynı şeyi söylemişti. Daha geniş düşünüyorlardı.

"Abi aslında Onur bir yerde haklı. Bende sana kaç kez aynı öneriyle geldim. Ufak çaplı çok müşteriden ziyade büyük müşteri peşinde olmalıyız."

Hasan bey alayla gülümsedi. Amca yeğen bir olmuş onun bunca yıllık iş başarısını beğenmediklerini bir şekilde dile geriyorlardı.

"Siz ne diyorsunuz Allah aşkına. Yıllardır bizde olan müşterileri mi bırakalım bu mu harika fikriniz."

Hasan beyin cevabı üstüne Onur sonra amcası konuştukça ortam iyice gerildi. Sesler yükselip konular dallanıp nasıl birden değişmişti bilmiyorlardı ama onlar kendilerini kaptırmış tartışırlarken Meriç şaşkınlıkla baka kaldı. İlk kez böyle gergin geçiyordu genel toplantı. Yine her zamanki gibi konuşulacak eve geleceğim diye düşünmüştü ama şuan amcası köpürmüş Onur'a yüklenirken Onur'un ellerini sıkıp derin derin aldığı nefesten kendini zor tuttuğu belli oluyordu.

"Sen daha dünkü çocuksun. Dedenle gece gündüz çalışıp bu şirketi bu hale getirdik. Amcan daha çocuktu ben burda dedenle gecemizi gündüzümüze kattığımızda."

Hasan bey elindeki kalemi fırlatıp sesini yükseltirken Onur gibi herkes biliyordu şirketin kuruluşunu nerden nereye geldiğini.

"Devir değişti baba."

Onur da öfkeyle sesini yükseltince Meriç'in babası Adnan bey araya girdi.

"Onur tamam."

Onur hayretle amcasına döndü.

"Ne tamam amca bende sende karlı olmamız için konuşuyoruz ama babam bizi sanki şirketi batıracakmışız gibi suçluyor."

Hasan bey kızgınlıkla baktı Onur'a. Her kararını onaylayacak hali yoktu. Şirketini riske atamazdı. Yeni nesil gibi düşünmüyordu daha sağlamcıydı.

"Abi sende sakin ol Onur mantıksız bir şey demiyor anlamadan köpürme. Bende aynı fikirdeyim."

Hasan bey sandalyesini geriye itip hışımla kalktı yerinden. Bu kadarı fazlaydı kaç kez hayır demişti ama şimdi resmen bir olmuşlardı amca yeğen. Meriç zaten anlamıyordu babası ne derse onay veriyordu üçü bir olup karar alabilirlerdi ve buda zoruna gidiyordu Hasan beyin.

"Ne haliniz varsa görün ama bana sakın bu teklifle bir daha gelmeyin."

Hasan bey kapıyı çarpıp çıkarken Onur öfkeyle elini masaya vurup kalktı. Çocuk değildi. Sağlam kararları almayı oda biliyordu bodoslama dalmıyordu bir işe ama babasının böyle yapmasından burası benim demesinden nefret ediyordu. Önünü açmayacaksa o zaman işin başına neden geçirmişti.

"Biz aptalız ya biz iş yapamayız bilmiyoruz."

Onur odada ordan oraya dolaşıp söylenirken kravatını söküp çözdü. Başı çatlatacaktı. Adnan bey bir iki bir şey söyleyip toparlanıp çıktı odadan. Abisine de bakacaktı. Böyle fevri olarak bir yere varılmayacağının en azından bilincinde olarak o vardı.

Meriç babası da odadan çıktıktan sonra Onur'la baş başa kalınca ayaklanıp kuzeninin koluna dokundu.

"Onur abi yapma böyle. Amcamı da anla o eski düzende işleri yürüsün istiyor. Zaten şurda bir kaç yıla tamamen çekilecek her şeyi babamla sen yönetip karar alacaksınız."

Meriç amcasının emekli hayatı yaşamak istediğini biliyordu. Onur biraz daha alışsın pişsin ben çekilirim köşeme gezerim karımla torun severim diyordu.

Onur alnını ovup cevap vermedi. Onun hazmedemediği çocuk gibi davranılmasıydı sözde işin başındaydı ama bir karar alsa olay oluyordu. Aman düzen bozulmasın diyen babası kararlarını beğenmiyordu.

"Başım çatlayacak."

"Ağrı kesici var çantamda."

Meriç ilacı Onur'a verip içmesini sağladıktan sonra Onur az önce oturduğu koltuktan kalktı. Yığınla iş kendini bekliyordu sabah asistanı sıralamıştı günlük program akışını

"Seni eve bıraksın şöför taksiyle dönme."

Onur Meriç'i düşünüp konuşup odadan çıktı. Siniri tepesindeydi. Böyle baba kontrolünde çalışmak istemiyordu. Karar aldığında itirazdan önce bir eni boyu konuşulsun olmazsa ondan sonra olmaz olsun istiyordu.

"Kara düzen iş yapıyoruz. Sonra rakipler tabi bizi geçer."

Söylenerek hemen yandaki odasına geçerken yerinde olmayan asistanının masasına bakıp odasından içeri girdi. Bu kat sadece kendisine aitti. Aynı katta Meriç'e ait bir oda ve toplantı odası vardı ama Meriç henüz işe gelip gitmediğinden kat kendisine ait üst katta da amcasıyla babasına aitti.

"Masasına geçip oturacaktı ki kapısı açılınca masadaki dosyalarında bir şey ararken asistanına çıkıştı."

"Bir kerede ben toplatıdayken sen yerinde ol."

Ses gelmeyince elindeki dosyayı masaya fırlayıp arkasını döndü döndüğü gibide karşısında şaşırmış halde kapıya yaslanmış halde durup bakan Dila'yla göz göze geldi.

Gözlerini kapatıp açarak derin bir nefes aldı. Dila şuan Onur'a şaşkınlıkla bakıyordu çünkü onun bu denli neye sinirlendiğini bilmediğinden ne dese kestiremedi.

"Canım yanlış zamanda mı geldim. Asistanın yerinde değildi bende geldim odana ama çıkayım işin varsa."

Onur hala sinirli olduğundan ilk kez Dila'yı görmek bile onu yatıştırmamış halde kaşlarını çattı.

"Asistanım yok diye odaya kapı çalmadan girmen doğru mu? Bir görüşmem olabilirdi."

Dondu kaldı Dila Onur'un sert sözleriyle. Tamam belli ki bir şeye çok fena sinirliydi ama kendisinden çıkartacak hali yoktu.

"Kapıyı vurdum."

"Ben gel dedim mi?"

Onur şuan saçmalıyordu evet her şeye kızgındı. İyice burda babasının sözünden çıkamıyor karar alamıyor gibi hissediyordu. Dila'ya niyeti çatmak olmasa da şuan bilinçli düşünmüyordu. Kapıyı çaldığını o sinirle duymamıştı bile.

Kırgınca baktı Dila. Evet gel diye ses duymamıştı ama meşgul değildir diye düşünmüştü. Hem biri olsa zaten geri çıkardı. Onur'un kendisine yabancıymış gibi davranıp böyle soğuk konuşmasına alınarak baktı.

"Ben gitsem iyi olacak belli ki sen sinirini çıkaracak birini arıyorsun ama bu ben olmayacağım."

Onur dahası mümkün gibi kaşlarını daha derin çatarak Dila'ya bakarken Dila odadan çıkmak için arkasını döndü ve o anda Onur'un gözlerine takılan kıyafetle bir anda ilk kez sesini bu denli yükseltti.

"Dila..."

Sıçradı Dila. Böyle bir çıkışı beklemediğinden boş bulunurken Onur'un yakıcı gözleri nişanlısının üstünde dolaştı. İlişkileri boyunca Dila'ya sesini bu denli hiç yükseltmemişti ama bu sefer canının sıkıntısı yetmiyor gibi Dila'nın kıyafetinin kısalığıyla  beyninden vurulmuşa döndü.

Kıskançlık damarları bir bir ayağa kalktı. Kim bilir buraya gelene kadar kimler görmüştü. Şirket içindeki çalışanlar bile mutlaka görmüşlerdi. Bu kadarı Onur için fazlaydı.

Dila usulca Onur'a dönüp az önceki çıkışını anlamazca bakarken Onur iki adımda aralarındaki mesafeyi kapattı ve Dila'nın belinin yukarısına elini koyup açık olan tenine dokundu..

"Sen böyle şeyleri nasıl giyersin. Benim yanıma sevmediğimi bildiğin halde böyle nasıl gelirsin."

Öfke saçan gözleri sert sesi Dila'yı korkutmadı aksine onuda kızdırdı. Şamar oğlanı değildi kıyafetinde ne vardı neyi abartıyordu. Zaten yapısı ve ailesi gereği Dila ne giyeceğini biliyordu. Onur'un şuanki kıskançlığı yersizdi.

"Ben ne giydimde böyle yapıyorsun. Bırak Onur gitmek istiyorum."

Normalde daha uysal olan Dila bu kez dim dik duruyordu Onur'un karşısında. Nişanlısının elini belinden ittirip ayrıldı. Diz kapağının hemen üstünde yazlık mavi renk kısa kollu bir elbise giymişti. Yakası bisiklet yakaydı tek bir dekoltesi bile yoktu. Vücuduna tam oturmuyor ama bolda değildi. Arkası da kapalı sadece sırtında olan  pencere gibi açıklık vardı. Onur resmen çatacak yer arıyordu.

Sabah Altuğ'u görmek için evden çıkmış sonra geçerken önce Onur'u görmek istemişti ama geldiğine geleceğine pişman olmuştu.

"Sırtının açıklığı ne? Şuna bak sütyeninin arkası görünecek. Ben böyle şeyleri istemiyorum değil mi?"

Onur yüzünü sıvazlayıp konuşurken kapının açılmasıyla deliye dönüp anında elini uzatıp kapattı kapıyı. Laf konuşurken Dila gitmeye kalkmıştı. Dila kapanan kapıyla yüz yüze arkasında Onur varken derin bir nefes alıp verdi ve Onur'a döndü.

"Seni dinlemek istemiyorum. Benim moralimi bozmana ki bozdun ama dahasına izin vermeyeceğim. Sinirin geçtiğinde pişman olacağın şeyler yapmadan çek elini kapıyı açıp gideyim."

Onur şok olmuş halde baktı karşında dik bir ifadeyle konuşup bakan sevdiğine. Onun Dila'sı uysaldı şimdi çoktan "aşkım sen sinirlisin ne oluyor ama" deyip öpüp sakinleştirmeye çalışırdı. Belki de gereksiz tepkiler verdiği için Dila böyle ona yaklaşmıyor da karşı duruyordu.

"Dila."

Sesi bu kez bir tık daha yumuşamış olsa da hala sertliğini koruyordu.

"Onur konuşmak istemiyorum her neye sinirlendiysen kimseye daha fazla çatmadan otur sakinleş sonra konuşuruz."

Dila daha fazla konuşmayıp odadan çıktığı gibi Onur eli havada kaldı. Gitmesin diye kolundan tutacaktı ama sonra bırakmıştı. Dila haklıydı insan sinirliyken yalnız kalıp düşünürse daha çabuk sakinleşirdi.

Dila geldiği gibi asansöre binip giderken içi buruk ayrıldı. Gelirken ki heyecanı yerini hüzne bıraktı. Onur'un karşısında belli etmesede çok kırılıp üzülmüştü. Onur için gelmişti onu iki dakika görecek günün güzel geçsin öpücüğü verip nişanlısını sözde güldürecekti ama hiçbiri olmamıştı.

Geldiği gibi arabaya binip şoföre abisinin evine gideceğini söyleyip sessizce akan yola baktı. Eli yüzüğüne gidip oynarken bakışları da orayı buldu. Bazen erken mi diye düşünüyordu. Evlilik güzeldi sevdiğinle olmak çok güzeldi ama Dila bazen etrafını gördükçe ara ara Onur'la ciddi tartışınca düşünüyordu.

Onur'dan asla vazgeçemezdi aşkından da emindi bu bir şeylerin emin olamama düşüncesi değildi. Sadece Onur'un bazı davranışları düşündürüyordu. Evliyken okumak zor olabilir miydi. Onur çok karışacak mıydı. Yaşıtları gibi sürekli istediği saatte eve gidemeyecekti anne baba bir yere kadar müsadece ederdi ama eşi razı gelecek miydi. İşten geldiğinde Dila arkadaşlarıyla dışarıda olsaydı ne olurdu? Onur bir şey der miyidi hiç bilmiyordu ki. Böyle şeyler konuşmamıştı. Üniversite demek Dila için sadece gezmek tozmak demek değildi ama elbette birey olarak reşit olmuş olarak bir şeylerde yapmak isterdi. Onur karışacak mıydı? Elbette karışırdı ama acaba abartır mıydı? Bugün bu kadarcık bir elbiseye kızdığı gibi tepkiler verir miydi bilmiyordu Dila ve Onur'la konuşacaktı. İkside evlilikte ne bekliyordu konuşacaktı.

Onur'la evlenmeye kararlıydı dönmezdi de ama o zaman geldiğinde bunalmamak için şimdiden Onur'la konuşacak ikiside fikrini bu konuda söylecekti ki gün gelince sorun olmamalıydı. Toz pembe gözlükleriyle adım atmak olmazdı. Eveleneceğim deyip konuşmadan karşı taraf ne bekler kendi ne verir ne bekler bilmeden olmazdı.

***
Abisinin evine gelip içeri girer girmez Cemal'in kucağında mutfakta olan Altuğ'a uzanınca Cemal gülümseyerek oğlunu kardeşine verdi.

"Halası... Bir tanem bir günde bile özlüyorum ben seni minnoşum."

Dila Altuğ'u öpüp konuşarak salona geçerken Nermin hanımla Funda da koltukta oturmuş sohbet ediyorlardı. Cemal bugün evde olduğundan mutfakta bir şeyler atıştırmış atıştırırken de oğlunu kucağından indirmek istemediğinden Altuğ babasına eşlik etmişti.

Bu hafta annesi kendilerinde kalıyordu haftaya da Funda'nın annesi kalacaktı sonra gerek görmüyordu Funda çünkü idare ediyordu Altuğ'a bakma konusunda. Zaten Cemal'de hep destek oluyordu.

"Yavrum kurban olayım şu çocuğu bir bırakın kucağa alışacak bu kız sonra ne yapar düşünen yok."

Nermin hanım Dila'ya söylenip oflayıp puflarken Cemal Funda'nın yanına geçip oturdu. Dila'da kendisi de annesinden bu lafları sürekli işitiyordu ama elinde değildi oğlunu kucağından indirmek içinden gelmiyordu.

"Anne bir şey olmaz bizde Altuğ paşamızı hep kucağımızda taşırız."

Dila annesine itiraz edip yeğenin yanaklarından öptü. Baktıkça içi titriyor gözlerinin içi gülüyordu.

"Yakışıklım benim ne diyor bu babanene? Yaşlandı diye acaba bunalıma mı girdi yoksa."

Cemal Dila'nın sözleriyle kahkaha patlatırken Funda başını eğip gülmesini bastırmaya uğraştı çünkü Nermin hanım şuan Dila'ya çok kötü bakıyordu.

"Nişanlı kız demem yersin terliği bak Dila."

Dila kıkırdayarak annesinin yanına geçip otururken Cemal homurdandı.

"Şu nişanlı lafını ikide bir geçirmek zorundasınız diye yasa var sanki."

Funda homurdanan kocasına dönüp şirin şirin bakınca Cemal anında modu değişip gevrek gevrek güldü. Funda bu aralar pek ağırdı annelik olgunluğu vardı üstünde ve sinirleri alınmış gibi evin içinde tatlı tatlı dolaşıyordu.

"Odaya gelsene."

Cemal annesiyle kardeşinin Altuğ'u sevmeye dalmış hallerinden fırsat bulup miniğinin çenesini parmak uçlarıyla okşayıp gülümsedi.

"Ne yapacağız ki odada yeni oturdum zaten Cemal."

Funda kocası munzurluk peşinde sanıp itiraz ederken Cemal karısına kalkması için kaşlarıyla kapıyı işaret etti.

"Miniğim kocaya itiraz mı olur gel dediysem gel."

Kınarcasına bakıp ayaklanırken Funda da gülümseyerek peşinden kalktı. Doğumdan sonra kalan kiloları kendini belli ediyordu ve bu durumdan rahatsız olsa da çok dert etmiyordu elbete veririm diyordu ki Cemal'e kalsa "biraz etlenip butlandın işte zayıflama" diyordu ama Funda fazlası olan kiloyu verecekti.

Yatak odasından içeri girer girmez Cemal kapıyı kapattığı gibi kucağına aldı karısını.

"Cemal yapma aşkım evde insanlar var."

Kıkırdayarak Cemal'in boynundan tutunurken Cemal yatağın üstüne oturup kucağındaki karısının alnından öptü.

"Funda'm."

"Canım."

Işıl ışıl gözlerle bakıp ellerini yüzünde gezdirdi kocasının. Oğlunu kucağına aldıklarından beri bir başka düşkün olmuşlardı birbirlerine.

"Ben sana çok ufak bir şey aldım gece odamıza çekilince verecektim ama sabredemedim."

Cemal hevesle konuşup bacaklarını beline sarmış halde kucağında oturan ömrünün, belini okşayıp diğer eliyle cebinden bir kutu çıkarıp avcunda tuttu.

"Cemal ne gerek vardı benim en büyük hediyem senle oğlumuz zaten."

Funda mırıl mırıl aşk dolu halde konuşurken Cemal kutuyu uzattı.

"Görür görmez dedim ki bu benim miniğimin olmalı."

Funda kutuyu ellerinin arasına alıp açmasıyla gözleri doldu.

"Cemal."

Parmağını usulca gezdirdi beyaz altın kolyenin üstünde. Ufacık bir ev ve çatısında olan üç kuşa hayranlıkla baktı. Çok zarif özel tasarım bir kolyeydi.

"Sen benim evimi yuva yaptın dişi kuşum. Bize Altuğ'u doğurdun. Görünce bu ev bizim yuvamızı kuşlar ise üçümüzü temsil ediyor dedim."

Funda gözleri mutluluktan dolarak Cemal'in boynuna sım sıkı sarıldı.

"Sen harika bir adamsın, benim adamımsın. Altuğ'un senin gibi bir babası olduğu için çok mutluyum

Cemal gülümseyerek sardı karısının hala kendisine oranla ufacık olan bedenini. Yoktu böyle bir sevda. Ciğeri yana yana seviyordu baktıkça özlüyordu Funda'sını.

"Sende benim kadınımsın... Oğlumun dünyalar güzeli melek kalpli annesisin."

Funda kocasının dudaklarını uzun uzun öpüp geriye çekilerek kolyeyi takması için uzattı.

"Bunu boynumdan hiç çıkarmayacağım. Benim için anlamı o kadar derin ki anlatamam sevgilim. Teşekkür ederim."

Cemal kolyeyi takıp dudaklarını karısının boynunda gezdirerek öptü.

"Funda ben sana doyamıyorum."

Karısının yüzünü avuçları içine alıp tüm samimiyetiyle itiraf ederken Funda Cemal'in kalbini teklecek samimiyette gülümseyip kocasının dudağından minicik öptü.

"Bende sana doyamıyorum. Baksam olmuyor sarılsam, öpsem olmuyor..."

"Aşkımsın..."

Cemal alnını Funda'nın alnına yaslayıp fısıldadı aynı şekilde karısından karşılık aldı.

"Canımsın."

"Kokusunda cennetti soluduğumsun."

"Kokusunda hayat bulduğumsun."

Cemal derin bir nefes aldı. İyi ki diyordu iyi ki ben bu aşkı bırakmadım. İyi ki aileme kapılıp aşkımı arkamda bırakmadım.

"Seni çok seviyorum Funda."

"Bende seni çok seviyorum sevgilim."

Sım sıkı sarıldılar. Bu saatten sonra onlara göz yaşı yoktu onlara ağız dolusu kahkahalı günler vardı...

Cemal karısını doya doya öpmek için başını yaklaştırınca Funda da istekle yaklaştı ve gözleri kapanıp dudakaları temas etmesiyle kulaklarına dolan ağlama sesiyle gözlerini açtılar.

"Altuğ ağlıyor aşkım."

Funda mırıl mırıl konuşup kocasına dudaklarını büzerken Cemal gözlerini devirip nefesini dışarı bıraktı.

"Oğlan saatli bomba ya ben seni iki öpeyim seveyim nerden anlıyorsa yeri göğü yıkarak ağlıyor. Kıskanıyor yeminle bu çocuk beni."

Funda'yı istemeye istemeye kucağından indirip karısının odadan gülerek çıkmasıyla çenesini kaşıdı.

"Ulan Azat'a ediyorum diye mi böyle oluyor. Ben ciddi ciddi inanıyorum yani. Bu pislik içerliyor kızını alacağım dedim diye de ondan mı böyle oluyor."

Cemal inanmış halde düşünüp ayaklandı sonra pis pis sırıttı.

"Ne yapayım yani şimdi önümde en az yirmi yıl Azat'ı delirtmek varken rahat mı durayım. Yok imkanı yok duramam. Hem belki cidden dünür falan oluruz... Ooo işte o zaman yandın oğlum Azat."

Cemal kendi kendine konuşup keyiflenerek çıktı odadan. Yarın Begüm'lerde Azra'nın gelişini hep birlikte kutlayacaklardı ve Cemal yarını sabırsızlıkla belliyordu. Eee ne de olsa Altuğ da yanlarında gelecekti ve Azra'yla Altuğ'u tanıştırırken Azat'ın yüzünün şeklini kaçıramazdı.

***
Onur alnını ovup kararsızlıkla baktı geldiği kapının önünde arabanın içinde. Tüm gün şirkette barut gibi dolaşmış kendini kapatıp sadece çalışmıştı. Babasının kısıtlamaları sonrası Dila'yı kırdığı için kendine kızmakla günü geçmişti.

Bir kaç kez Dila'yı aramıştı ama açmamıştı güzel nişanlısı. Açmayacağını tahmin ediyordu zaten bu yüzden ısrarla aramamıştı. Akşam şirketten çıkar çıkmaz kendini Dila'nın evinin önünde buldu. Buraya kadar gelmesine gelmişti de şimdi gidip karşısına çıkmaya cesaret edemiyordu. Sebepsiz kırmış üzmüştü. Böyle şeyler aralarında olsun o boş sebepsiz kavgalar kırgınlıklarla dolu ilişkileri olsun istemiyordu. Bunca zaman bunun için çabalamıştı. Dila'yla güzel giden bir hayatı vardı ve sevdiğini kırmak hiç istemiyordu.

Bugün söyledilerinden sonra çok pişman olup kendine kızmıştı. Bir daha bir şey yapmamış olan sevdiğine çatmayacaktı da şimdi gönlünü almaya pek yüz bulamıyordu.

Kendine inanmıyordu. Dila'yla o kadar değişmişti ki aşk öylesine güzel gelmişti ki hayatında ilk kez biri için ne yapacağını bilemiyordu. Eskiden hayatındaki kişileri önemsemezken şimdi ne yapsam gönlü olur diye düşündüğü biri vardı ve o kişiyi çok seviyordu aşıktı.

"Hadi oğlum sen böyle kös kös düşünecek adam mısın?"

Kendine güven verip arabadan indi ve beş dakikaya yakındır kendisine bakan korumlara selam verip kayınbabasının evinin kapısından içeri girdi. Dila gündüz abisinde olsa da akşam babası gelip orda yemek yiyor torununu sevip baba kız eve dönüyorlardı. Bu saatte evde olduklarını tahmin ediyordu. Böyle çat kapı gelmesi de biraz çekinmesine sebepti ama nişanlısıydı sonuçta Dila'nın.

"Hoş geldiniz Onur bey."

Onur kendisini karşılayan evin yardımcısı kadına gülümsedi. Artık gide gele birbirilerini tanır olmuşlardı.

"Hoş buldum Dila evde mi? Ben geçerken bir uğrayayım dedim."

Kadıncağız gülümseyip Onur'a yol gösterdi. Dila elinde büyümüştü ve onun Onur'a olan sevdasını bilenlerdendi.

Onur kadına teşekkür edip ezbere bildiği evin merdivenlerini çıkıp derin bir nefes aldı. Salondan içeriye adımını atıp gözleri büyük salonda dolaştı ve Yakup beyle Dila'yı bulmayı beklerken gözleri gördükleriyle aşkla parlayıp kocaman gülümsedi.

Ordaydı gönlünün sultanını... Bir başına tatlı pijamalarının içinde elinde kumanda koltuğa uzanmış televizyon izlerken hemen önündeki sehpada bir bardak meyve suyu ve bir sürü abur cubur vardı.

Kendi üstündeki takım elbiseyle Dila'nın pijamaları oldukça tezat olsa da bayılıyordu sevdiğinin ev haline. Dila geldiğini fark etmediği için Onur rahat rahat izledi güzel nişanlısını. Bu kız onundu... Kalp atışlarını hızlandıran tek kişiydi ve sonsuz olacaktı.

"Aptal kız ne diye hemen affediyorsun hayır yani bir çiçek miydi beklediğin hemen affettin."

Dila izlediği dizideki kadının kocasını affetmesine kızarken oflayıp eline gelen gofreti ısırıp ağzı dolu halde homurdandı.

"Özür bile dilemedi sadece çiçek verdi sende affettin."

Onur Dila'nın tatlı haline ilgiyle baktı. Çok doğaldı çok samimiydi. Dila'ya karşı aşkı gün geçtikçe daha da artıyordu. Dila'sız bir hayatı düşünemiyordu... Sanki hep onunla olmuştu öncesi yoktu. Ona baktığında bile binlerce kuş yüreğinde kanat çırpıyordu. Evlenmek için acele etmesi Dila'ya olan aşkındandı. Artık ayrı kalmak zor gelir olmuştu. Her an her dakika özlüyordu. Eve geldiğinde onu sevdiği karşılasın, sarılarak uyumayı kokusunu içine çekerek uyanmayı çok istiyordu. Attığı her adımı Dila'ya göre planlıyordu çünkü Dila'sız bir şeyi olacağını zannetmiyordu.

"Kadın belkide adamın gözlerinde görmüştür pişmanlığını. Bazen bir bakış bin söze yeter."

Dila hızla doğrulup kalktığı gibi gözleri şaşkınlıktan irileşip ağzı balık gibi açılmış halde bir elinde kumanda diğer elinde ısırılmış gofretiyle karşısındaki Onur'a bakakaldı. Bir süredir demek ki ordaydı ve duymuştu diziye olan yorumlarını.

Ağzındaki lokmasını usulca yuttu. Hala kırpırdamadan salon girişinde krem rengi jilet gibi takım elbisesi içince gülümseyen nişanlısına şaşkın şaşkın baktı. Onur gelmişti üstelik böyle kendini saldığı haliyle görmüştü.

Evet evlenince de böyle ev haliyle görecekti ama daha evlenmemişti şimdi istemiyordu çoğu genç kız gibi ve bu yüzden utanarak elindekileri bırakıp omzu düşen kalın asklı olan üstünü çaktırmadan düzelletti.

Altında kısa tayt üstünde askılı takım kımızı renk üstü minik çiçekli yazlık bir pijama takımı vardı. Babasından utanıp çekindiğinden yanında çok kısa şort pijamalar giymeyip akşam böyle dolaşıp odasında yatarken mini şortunu giydiğini biliyordu Onur. Kaç kez gece yatarken görüntülü konuştuklarında fark etmişti.

"Onur."

Sonunda kendine gelip sorarcasına seslendi. Onur yanına yürüdükçe yanakları daha da kızardı. Göz ucuyla yanındaki sehpanın üstüne bakıp gözlerini kapatıp açtı.

"Ahhh bunca şeyi nereme yemişim ya. Allahım göre göre hangi halimi gördü."

Açılmış cips paketi, yarısı yenmiş bisküvi çeşitleri bir kaç ısırık alınmış fındıklı ve fıstıklı çikolata ve açılmadık keklerin hepsine şuan düşmanıydı. Akşam yemek yememiş bunlardan tırtıklamıştı. Canı sıkkın olunca abur cubura dadanıyordu.

Onur nişanlısıyla arasında bir adım boşluk kalası durdu ve gözlerinin içine bakan yanakları kızarmış dünyalar tatlısı sevdiğine gülümseyip elini uzatarak yanağını okşadı.

"Habersiz geldim umarım rahatsız etmedim."

Onur kısalan gözleriyle Dila'nın atıştırdıklarına bakıp daha geniş gülümseyince Dila kıpırdanıp usulca geri çekildi.

"Yok rahatsız etmedin babam erken uyudu bugün bende televizyon izliyordum otursana."

Sabahki tartışmadan dolayı Dila cıvıl cıvıl değildi biraz mesafeliydi ve Onur bunu anında anladı. Dila çocuk gibi küsmezdi ama belli ederdi çizgisiyle kırgın olduğunu.

Sehpanın üstündekilere kısa bir bakış daha atıp çeketinin düğmesini açıp koltuğa otururken Dila sehpaya lanet ederek kenara çekti.

"Bende akşam yemek yemedim de..."

Ne saçmaladığını bilmez halde lafı geveleyip daha çok kızararak Onur'un yanına geçip oturdu.

"Ya ben ne açıklaması yapıyorsam. Akşam yemek yemedim dedim ki marketi taşıyayım hapur hupur yiyeyim. Konuştukça batıyorum."

Dila elbette abur cubur yemekten utanmıyordu sadece bu kadar çok şeyi yediğini görsün istemiyordu. Çoğu genç kızda olan aman sevgilim benim kurt gibi yerken ki halimi görmesin hali azıcık Dila da vardı. Evlenince alışacağını oda biliyordu.

Onur hayranlıkla dinleyip izledi sevdiğini. Onun tatlı açıklaması kızaran yanakları pijamalı haline bayılmıştı.

"Karnını böyle şeylerle doyurma meleğim. Hem sana fazlası alerji yapıyor."

Dila Onur'un bu ayrıntıyı unutmamış olmasına şaşırdı. Çok önce ilişkilerinin en başında demişti "ben çok abur cubur hazır gıda yersem tüm vücudum kabarıp kızarıyor alerjim var" diye. Demek unutmamıştı önemsemişti.

"Evet haklısın."

Mırıldanıp sustu. Göz ucuyla nişanlısının her daim özenli yakışıklı olan halini süzdü. Krem rengi takım elbisesi üzerine tam oturuyordu. Kahve rengi ayakkabı kemer ve kravat uyumu muhteşemdi. Onur hem klasik hem de spor giyimde Dila'nın beğenisini kazanıyordu.

"Seni aradım bugün dönmedin bana."

Onur son derece yumuşak bir ses tonuyla konuşup konuya bir
yerden giriş yaptı. Koltuğun bir
ucunda kendi diğer ucuna yakın yerde Dila oturuyordu ve pek yüzüne bakmıyordu. Sorusuyla başını kaldırıp gözlerinin içine baktı
meleği.

"Açmak istemedim."

Onur Dila'nın açık sözcülüğüyle
kaşlarını kaldırıp indirdi. Duymadım unuttum sonra dönmeyi gibi bahanelere hazırlamıştı kendini ama açıkça bunu söyleceğini düşünmemişti.

"İstemedin."

Çenesini sıvazlayıp mırıldandı. O kadar mı kırmıştı küçük meleğini. Derin bir nefes alıp koltukta yana kayıp Dila'ya yaklaşıp elini kavrayıp tuttu ve diğer eliyle de çenesini kavrayıp nazikçe tutarak gözlerini buluşturdu.

"Özür dilerim... Sen gittikten sonra hatamı fark ettim. Çok özür dilerim."

Dila mahsunca baktı. Tamam çok büyük kavga etmemiştilerdi ama bu iki olmuştu ve Onur ilkinde de bir daha sinirini kendisinden çıkarmayacağını söylemişti. İnkar etmiyordu ilişkileri içinde sayılıydı tartışmaları Onur el üstünde tutuyordu. Baskı uygulayıp kızıp bağıran çağıran adamlardan değildi Onur. Dila öylesine de müsadede etmezdi ama vardı etrafta böyle adamlar.

"Bu iki oldu. İkidir başkasına sinirlenip bana patlıyorsun."

Dila üzgünce konuşurken Onur kaşlarını çattı. "Kahretsin" Dedi içinden daha öncede olmuştu şimdi hatırlıyordu. Aslında bir çok kez iş stresi siniriyle Dila'yla buluşmuştu ama hiç birini yansıtmamıştı hayatında iki kez bu denli kendini kontrol edememiş oda meleğine denk gelmişti. Onur her sinirlendiğinde acısını sevdiklerinden çıkaranlardan değildi. Şanssızlık ki iki kez patlamış oda Dila'ya denk gelmişti.

"Dila'm... Benim meleğim ben seni bile isteye incitmem. Bugün evet benim için zor bir gündü babamla bir konuda anlaşamıyoruz ve yeni bir tartışmadan çıkmıştık ki üstüne sen geldin. Bunun mazereti olmaz biliyorum. Hem..."

Susup Dila'nın gözlerine daha derin bakıp gözlerindeki parlayan aşk yansımasıyla devam etti.

"Hem gerçekten o elbisenin içinde seni kıskandım... Öylesine güzel masumsun ki başkaları görsün istemiyorum. Sana kimse art niyetle baksın istemiyorum. Güzelliğini elbise gibi detaylar daha da ön plana çıkarsın istemiyorum."

Onur can çekişir gibi konuşurken Dila aşk dolu bakışlarla izledi sevdiği adamı. Onur güzel seviyordu sevgisini iliklerine kadar hissetiriyordu.

"Bu yüzden de bana kaba davranmalısın değil mi?"

Dila kırgın sesiyle konuşunca Onur'un içinde bir yer parçalara ayrıldı. Niyeti asla Dila'ya kaba davranmak değildi.

"Böyle söyleyip benim yüreğimi dağlama. Ben bile isteye seni hangi gün kırdım. Kırmamda."

Dila dudaklarını büküp başını Onur'un ellerinin arasından çekti. Biraz ciddi konuşacağı konular vardı. Şuan üstünde ki pijamalarla ne kadar ciddi algılanırdı bilmiyordu tabi ama konuşacaktı.

"Onur benim aklıma takılan bazı şeyler var."

Onur az önceki sorusunu "evet normalde beni kırmıyorsun." Demesini beklesede Dila başka bir şey söyleyince bozulsa da belli etmedi.

"Dinliyorum meleğim."

Bu kez diğer elinide tuttu avuçlarının içine hapsetti. Kötü bir şeyler gelecek gibi hissediyordu ve bu durumdan inanılmaz derece de rahatsızdı. Dila gözlerinin içine bakıp konuşmaya başlamasıyla pür dikkat sevdiğini dinledi.

"Evlendiğimizde biliyorsun ki ben okuluma devam edeceğim."

"Elbette, bunu konuştuk Dila."

"Evet konuştuk ama benim senden yana bazı endişelerim var."

Onur'un kaşları çatıldı. Ne endişesiydi ne yapmıştı ki Dila böyle hissediyordu. Kendini savunma ihtiyacı hissedip araya girdi.

"Ben her zaman bu konuda sana destek oldum. Bugün okula devam edeceksin diyip yarın gidemezsin diyecek bir adam mıyım? Bende ailemde senin okulunu her şeyden önde tutuyoruz ne endişen var anlamadım."

Dila Onur'un bu denli kararlı ve hayatına saygı duymasını arkasında durmasını öylesine çok seviyordu ki anlatacak kelime bazen bulamıyordu.

"Ben ondan bahsetmiyorum. Seninde aileninde  bu konudaki desteğinizi biliyorum."

"Sorun ne o zaman. Ne yapıyorum ben sana?"

Omuzları düştü Onur'un. Şirkette tartıştıklarından mı bu hale gelmişlerdi. Öyleyse lanet etti kendine. "Keşke dilimi tutsaydım" Dedi içinden.

"Sorun şu ki bugün elbise için verdiğin tepki çok büyüktü. Ben nerde ne giymem gerektiğini biliyorum bugüne kadar ki kontrolcü bakışalarını hep gördüm ama sende biliyorsun ki ben uyarmanı gerektirecek şekilde zaten giyinmiyorum. Sana demiyorum ki hiç karışma olabilir bende sana karışıp fikrimi söyleyebilirim sende aynı şekilde söyleyebilirsin ama bunu beni kırmadan yap bağırmadan söyle, Dila bunun burası olmamış de ben zaten bakarım olmazsa giymem."

Onur sıkıntıyla bıraktı nefesini dışarı.

"Kıskandığımı söylemiştim. Hem savunmuyorum üslubumu onun için geldim özür diliyorum. Ben zaten bir kez olsun seni kıyafet konusunda böyle kırdım mı? Bugün sadece her şey üst üste geldi."

Dila başını salladı. Tamam bazen insanın kötü zamanı olabilirdi ama derdi buda değildi.

"Elbise aslında bir detay. Ben başka şeyden bahsedeceğim."

"Dinliyorum."

Onur içine oturan korkudan nefret etti. Dila kötü bir şey diyecek diye kendi kendini yedi.

"Beni biliyorsun öyle sürekli gezip gece dışarıya çıkan ya da ne bileyim hayatı gece klübünden ibaret gören biri değilim ama benimde okula başladığımda elbette burda olduğum gibi arkadaşlarım olacak onlarla gezeceğim okul yıllarımın tadını çıkaracağım. Bunlar senin için sorun olacak mı? Ben demiyorum ki her gün sen işten geldiğinde ben olmayacağım elbette evlenmenin getirdiği sorumluluğu da biliyorum onu geçtim yapımda yok ve seninle gündüz ayrıyken akşam bir arada olmayı isterim. Endişem şu ki Onur sen beni böyle kıskanıp kısıtlarsan her seferinde bana kaba davranırsan olmaz."

Onur büyük bir şaşkınlık içinde dinledi ömrünü adadığı küçük kadınını. Böyle düşünmesine ne sebep olmuştu ne yapmıştı bugüne kadar. Bir elbiseden mi buraya gelmişlerdi yoksa Dila evlilik yaklaştıkça pişman olup bahaneler bularak ertelemek mi istiyordu.

"Bunları gerçekten düşünüp endişelendin mi?"

Bu kezde Onur kırılmıştı. Gözünden sakındığına kırıldı. O üzülmesin diye her şeyi yaptığını düşünüyordu. Okulu için bile herkesten önce "erken evlensekte okulun kesinlikle bitecek Dila" demişti. Şimdi Dila'nın söyledikleri kırdı kalbini. Evet kıskanıyordu ama bu Dila'yı bir şeylerden alı koyma gibi bir duruma ulaşmıyordu. Burda da lisedeki arkadaşlarıyla buluşup geziyorlardı. Belki geceleri çıkmıyorlardı ama Dila'nın ailesi zaten buna razı gelmezdi. Sorun neydi neyi görmüştü de neyi kısıtlanmıştı ki okula Dila okula gittiğindeki halini şimdiden düşünüyordu.

"Düşündüm Onur. Her şeyi düşünmek zorundayım."

Onur sadece baktı... Uzun uzun baktı. Diyecek ne vardı ki. Ben yapmam ben etmem mi diyip uzun uzun konuşacaktı. Dila demek ki onu yeteri kadar tanımıyordu. Gözündeki Dila'yı ona kıyamayan yanını onun gençliğini yaşatmak istediğini anlamıyordu demek ki.
Konuşmak gelmedi içinden. Dila onu her şeyiyle anlayan tek kişi diye düşünürken şimdi kırılmıştı.

"Peki Dila nasıl istersen öyle düşünebilirsin. Rahatsız ettim kusura bakma."

Onur gitmek için ayaklanınca Dila bir kaç saniye baka kaldı sevdiğine. Buda ne demekti. Bir şey demediği gibi rahatsız ettim ne demekti.

"Onur."

Vakit kaybetmeden arkasını dönüp bir adım atmış olan sevdiğinin kolunu tutup durdu. Peki ne demekti neye pekiydi öğrenecekti.

Onur nefesini dışarı bırakıp arkasını ağır ağır döndü. Ne istiyordu Dila ne demesini bekiyordu. Onu tanımıyordu ki ne anlatacaktı.

"Bir şey demeyecek misin?"

Dila üzgünce konuşup Onur'un kolundaki elini eline kaydırıp tuttu sağ elini. Onur'un alyansını avcunda hissedip sıkıca sardı. Başı eğik olan Onur usulca başını kaldırıp gözlerindeki binlerce kırık parçayla baktı. Bir tek Dila diyordu. Bir tek Dila beni tam olarak anlıyor o beni tanıyor ama şimdi yanıldığını düşünüyordu.

"Ne diyeyim. Evlenince seni serbest bırakırım hiç bir şeyine karışmam ister gece ister gündüz ne yaparsan yap mı diyeyim yoksa ben evlendiğimizde sana bensiz adım atırmam okulla ev dışında bir yere gidemezsin mi diyeyim... Sen hangi Onur'u tanıyorsun ki ben sana bir şey diyeyim. Sen beni tanıdın mı gerçekten Dila? Beni tanıyıp mı soruyorsun bu soruyu."

Onur'un sözleri Dila'nın kalbine birer birer saplanıp kanatırken Onur'a haksızlık ettiğini anladı. Sevdiği adamın gözlerindeki o kırgınlığı anladı.

"Onur..."

"Ne var biliyor musun?"

Onur Dila'nın sözünü kesip burukça gülümseyip elini çekti sevdiğinin elinden ve Dila'nın üzgün bakan gözlerine baktı.

"Belki de acele etmemeliyiz. Belki de sen benim anlayışımı görmeyecek kadar beni tanımıyorsan biz hiç acele etmemeliyiz. Ben aklımda soru işareti olmayarak sana geldim. Her şeyinle sen diyerek geldim ama senin aklında benimle ilgili soru işareti varsa bırakalım da sen beni iyice tanı."

Onur son sözü söyleyip arkasını dönmeden önce Dila'nın yanaklarını avuçları içine alıp dudaklarını alnına bastırıp gözlerini kapatarak öptü.

"İyi geceler."

Geri çekilip hızla geldiği gibi giderken arkasında ayakta öylece gözleri yaşlarla dolmuş halde bakan Dila'yı bırakıp çıktı evden.

Yanıyordu iki yürekte... Alev Alev yanıyordu ikiside. Onur koşar adım merdivenleri inip arabasına bindiği gibi bekar evinin yolunu tuttu. Ailesinin yanına bu kafayla gitmek istemediğinden kendi evine sürdü.

Canı öylesine sıkkındı ki ilk kez canının böylesine yandığını hissetti. Evlenecekleri günü hayal edip gün sayar olmuşken kendisi erteleyelim fikrini öne attığı için yandı içi ama doğru yaptığını düşündü. Dila'nın aklında varsa soru işaretleri zaman en doğru tercihti.

Onur binbir düşünce içinde evine doğru giderken Dila bir başına kaldığı evinin salonunda yığılırcasına koltuğa oturup ellerinin arasına başını alıp sessizce akan göz yaşlarına müsade etti. Onur'un son sözleri kulağından gitmiyordu. Bu hatayı neden yapmıştı bilmiyordu. Onur onun geleceği konusunda bu kadar destekken bir kez olsun evlendiklerinde Onur'un onu bunu yapmayacaksın demeyen bir adam olmasına rağmen neden saçma sapan bir endişeye kapılıp bunu ona söylemişti bilmiyordu.

Bir şeyleri ertelemek için söylememişti. Onur kendisinden beter kırılmıştı onu ilk kez öyle üzgün kırgın bakan halde görmüştü. Her şeye rağmen öylesine olgundu ki bağırıp çağırmamış yine alnından öpüp gitmişti.

"Of Allahım off... Bana bir yol göster niye böyle olduk biz."

Gözlerini silip düşündü. Bu olay böyle kapanamazdı Onur'u bu kadar severken onun için onca göz yaşı dökmüşken eminken bir şeyler ertelensin istemiyordu.

Ani bir kararla doğruldu oturduğu yerden. Daha güçlü daha kararlı halde derin bir nefes aldı. Bu aşk için göz yaşı yeterince akmıştı ve artık böyle bir şey olmayacaktı. Bedel ödemekse ödemişti Onur'suz olduğu zamanlarda...

Odasına koşar adım gidip dolabından eline ilk gelen kot pantolonu giyip üstüne bir t shirt geçirip çantasını aldığı gibi çıktı odasından. Babası uyanırda evde olmadığını görürse ne derdi bilmiyordu ama şuan her şeyi göze almıştı. Bu gece Onur'la bu meseleyi halletmeden dönmek yoktu.

"Dila kızım nereye gidiyorsun bu saatte babanın haberi var mı yavrum."

Dila arkasından koşan emektar kadını bile dinleyecek halde değildi. Biran önce Onur'u bulup ona "yanlış anladın ben senden vazgeçmem ben seninle olan hiçbir şeyi ertelemem" demek istiyordu.

"Babam uyuyor onu uyandıramam ama sen merak etme Onur'a gideceğim olurda uyanırsa sen beni aramasını söylersin."

Kadıncağız "ama baban çok kızar Dila olmaz böyle" diye peşinden koşsa da Dila dinlemeyip kapının önünde her daim olan adamlara dönüp bir yere gideceğim der demez adamaların açtığı kapıdan geçip arabaya bindi ve şoföre Onur'un evinin adresini söyledi.

Onur her ne kadar onu tanımadığını söylesede Dila onu avcunun içi gibi biliyordu bugün sadece aklı karışmıştı ama o kimi seviyor çok iyi biliyordu. Onun şimdi kendi evine gideceğini yalnız kalmak istediğini bile biliyordu tanıyordu onu.

***
Dila yolda ilerlerken Onur çoktan evine gelmişti. Eve girer girmez ışıkları açıp doğruca odasına çıktı. Takım elbisesini çıkarıp altına sadece bir eşofman giyip üstüne kapalı evin sıcaklığından bir şey giyinmeyip aşağı indi. Önce salonun geniş yerden olan camlarını açtı. Temiz havayı çekti içine. Bir kaç saniye gözlerini kapatıp kollarını yasladığı camın önünde düşündü. Bu saatten sonra tüm hayatı tek bir kişiyle doluydu her hayalinde o vardı. Dila'sı olmadan bir gelecek düşünemiyordu.

"Böyle oluyormuş demek ki."

Kendi kendine gülümsedi ama hüzünlü bir gülümsemeydi bu. Aşkın acı halini az da olsa şimdi çekiyordu. Aşkı kaybetme korkusunu iliklerine kadar yaşıyordu. Engeller engelleri doğuracak diye korktu.

"Dila da beni uzaktan severken demek böyle hatta bin beter acı çekiyordu."

Dertli bir nefes çekti ciğerlerine. Ayrılık lafı bile yokken neden yüreği böyle sıkışıyordu bilmiyordu. Camın önünden ayrılıp ağır ağır mutfağa ilerleyip dolabı açtı. Son zamanlar da ailesiyle olan evinde kaldığından burda çok yiyecek bulundurmuyordu ki yiyecek iştahı da yoktu. Bir kaç parça tarihi uzun süreli olan hazır yiyeceğe baktı. Bunlarıda en son Dila'yla almışlardı. Dila ısrarla "ne olur ne olmaz bunların son kullanma tarihi çok uzun süreli kalsın burda" demişti. Burukça tebessüm edip alt rafta dizilip içeceklere bakıp elini alkollerin olduğu kısıma uzatıp bir bira aldı. Kapağını açıp kapattığı buz dolabına sırıtını yaslayıp karşındaki saate bakıp bir yudum almak için şişeyi dudaklarına yaklaştırdı ve o an Dila'nın o güzel yüzü gözlerinin önüne gelince içemedi. "Alkol kullanma Onur" diyen sesi doldu kulağına... Böyle mi oluyordu. Aşık olunca böyle mi oluyordu insan sevdiğinin isteğini böyle yabana atamıyor muydu.

"Ben seni her şeyden çok seviyorum be küçük meleğim."

Şişeyi gerisin geri tezgaha bırakıp buzdolabını tekrar açıp teneke meyve sularından bir tanesi alıp açtı ve büyük bir yudum aldı.

"Sen beni tanımıyorsun ama ben senin için her şeyden vazgeçerim."

Mırıldanıp mutfaktan çıkıp salona geçti. Kızgın değildi hiç öyle kaşlarını çatıp bağırıp çağıran adamların durumuna bürünecek değildi. Sadece kırgındı Dila'nın kendisini yanlış tanıdığı için. Onu kısıtlayacakmış gibi telaşa kapılmasına kırılmıştı ama oda geçerdi. "Sen yanımda olda bir şekilde geçer kırgınlıklar." Diye düşünüyordu.

Bir yudum daha aldı meyve suyundan. Gülümsedi kendi haline. O eğlence düşkünü alkol seven adam çok değişmişti. Dila'dan önce çeki düzen versede tam olarak Dila'yla bulmuştu kendini. Koltuğa kendini bırakıp rahat oturmak üzere hamle yaptı ama kapının zil sesini duymasıyla elindeki kutuyu bırakıp ağır ağır kapıya doğru yürüdü.

Annesine "ben bugün kendi evimde olacağım" diye yolda mesaj atmıştı. Belki Meriç annesinden öğrenip gelmiştir düşüncesiyle kapıyı açtı ama ne olduğunu anlamadan boynuna atlayıp sarılan Dila'yla kısa bir an ne yapacağını bilemeyip elleri yanlarında kaldı sonra o eller sıkıca sardı sevdiğinin belini.

Dila içine çekti Onur'un kokusunu. Boynundan öptü minik minik. Şu kadarcık zamanda bile özlemişti. Ayrılık rüzgarı esmeden korkutmuştu onları. Gözlerini kapatıp kollarını daha da sardı uğruna deli divane olduğu adamın boynuna. Bu adam onundu... Bu adam onun ilk aşkıydı ve son olacaktı.

"Ben seninle olan her yolda varım."

Onur boynuna yayılan sıcaklıkla derin bir nefes aldı. Dila'nın aşkıyla başlamıştı bir şeyler yüreğinde ve bunu inkar etmiyordu edemedi.

"Bende seninle olan her yolda varım."

Onur'un kalbinden gelen sözler ilmek ilmek döküldü. Geri çekilip Dila'nın elinden tutarak kapıyı kapattığı gibi ikiside aynı istekle hızla birleştirdi dudaklarını. Onur bir eliyle Dila'nın yanağını kavrayıp diğer elini kapıya yaslarken Dila da sırtı kapıya yaslı halde Onur'un boynuna kollarını dolayıp aşkla öptü sevdiği adamı.

Birlikte olmaya başladıkları günden bugüne kada böylesine tutku ve şiddetle öpmemişlerdi birbirilerini. Daha nazik ama daha istekli oluyordu elbette ama bu sefer başkaydı. Dila alt dudağının emilmesiyle daha fazla dayanamayıp inleyince Onur açık aralıktan sızıp dillerini buluşturdu. Yoğun aşkla harmanlandılar... Onur'un erkeksi sesi Dila'nın sesine karşıtı ve bir anda Onur'un elleri Dila'nın belini bulup nişanlısını kucağına aldı. Beline dolanan bacaklarla devam etti öpücüklerine. Kaç dakika geçti bilinmez nefes almak için ayrıldıklarında ikisininde solukları birbirine karıştı.

"Onur."

Dila daha önce tatmadığı bir şeyi tattığından biraz utangaç ama bir o kadar istekle nefes nefese seslenince Onur yutkundu.

"Sus meleğim sus bana o güzel sesinle şuan Onur deme çünkü beter haldeyim."

Dila poposuna temas eden sertliğim elbette farkındaydı. Onur'un kucağında hiçde iç acıcı halde değildi. Bu kadar üstelik ayakta yakınlaşmak ikisi içinde hoşlarına giden bir durum olsada Dila hazır ve alışık değildi hala böyle şeylere.

"Aşkım ineyim mi?"

Masumca sorup Onur'un yanağını okşamasıyla Onur istemeye istemeye Dila'yı kucağından indirip elini tutarak salona geldi ve yan yana oturup Dila'nın dudakları üstüne ufacık bir öpücük daha kondurup ellerini sım sıkı tuttu.

"Onur ben çok üzgünüm."

"Bende öyleyim meleğim."

Göz göze bakıp devam ettiler.

"Ben seninle evlenecek olmaktan şüphe etmiyorum, ertelemekte istemiyorum. Ben biraz bilmiyorum ama bugün böyle bir hisse kapıldım. Bunun güvensizlikle ya da seni tanımamakla ilgisi yok Onur. Ben seni avcumun içi gibi bilip tanıyorum. Sen benim Onur'umsun içimde büyüttüğüm, küçük kalbime aşkını sığdıramayıp taşırdığım adamımsın ben seni nasıl tanımam. Her şeyi biliyorum bana kıyamayan beni kendimden çok düşünen halini biliyorum ama bir an saçmaladım bir şey oldu işte."

Onur Dila'nın son derce samimi olan sözlerini dinleyip gözlerinin içine aşkla baktı. Bu melek onundu... Ona gelmişti.

"Sen emin değilsen ben beklerim Dila. "

"Hayır!! Eminim. Senin benim hayatıma olan saygını biliyorum konuşma böyle ne olur."

Gülümsedi Onur sonunda anlamıştı demek Dila hangi Onur gerçekti.

"Ben seni tanıyorum Dila'm. Evlenmek istediğim, çocuklarımın annesi diye hayal ettiğim tek kadın sensin."

Dila da gülümsedi. Onur'un gözlerine saf aşkla baktı.

"Bende seni tanıyorum. Benim hayalim hep sen oldun. Dünümde sendin yarınım da sen olacaksın. Benim eşim çocuklarımızın babası sen ol istiyorum."

Onur'un bu sözlerle kalbi tekledi. Ne güzel konuşuyordu ömrünü adamaya yemin ettiği sevdası... Huzuru hayal ettiriyordu. Bu işin dönüşü gibi bir şey söz konusu olamazdı çünkü ikiside aşklarının büyüklüğünü biliyorlardı.

"Seni seviyorum hayatıma anlam katan meleğim."

Fısıldayıp gülümserken Dila da gülümsedi ve o güzel pırıl pırıl bakışları arasında fısıldadı.

"Seni seviyorum sol yanımı yangına çeviren adamım."

***

AZAT & BEGÜM

"Begüm rahat mısın?"

Azat dikiz aynasından arkada kucağında kızıyla oturan karısıyla göz göze gelip gülümsedi. Hastaneden çıkmış eve dönüyorlardı. Meliha hanım ve Serpil hanım da arabadaydı.

"İyiyim Azatcım sorun yok."

Begüm yanında oturan annesiyle önde oturan kayınvalidesinden utanıyordu. Evet kocasının ilgisi çok hoşuna gidiyordu ama böyle Azat ikide bir sorunca da utanıyordu.

"Ayy şimdi bayılacağım dünürüm. Dakika başı yola çıktığımızdan beri kıza iyi misin rahat mısın diyor. Hayır ne olacak arabada. Neden rahat olmasın."

Meliha hanımın isyanına Begüm'le Serpil hanım gülüşürken Azat annesine kısa bir bakış atıp önüne döndü ve Meliha hanımla diğerlerini güldüren sözleri homurdandı.

"Sanki on kere baba oldum da ne olup bittiğini karımın iyi olup olmadığını biliyorum."

Azat homurdanırken Begüm aşkla baktı kocasına. Kucağında uyuyan meleği ve Azat'la dolu bir hayat öylesine keyifliydi ki daha şimdiden varmıştı bu keyfin tadına. Azat'ın hem kendisine hem de kızına olan düşkünlüğü çok hoşuna gidiyordu.

Gözleri kucağındaki kızını bulup gülümseyerek izledi. Onundu bu güzel varlık. Aşkının meyvesi yavrusuydu... Baktıkça içi huzurla doluyordu hem sanki hep varmış gibi hissediyor hem de onu yeni bulmanın heyecanını yaşıyordu.

Araba evin önünde durduğunda Azat aşağı indiği gibi Begüm'den taraf olan kapıyı açıp dikkatlice kızını kucağına alırken Meliha hanım Begüm'ün elini tutup inmesine yardımcı oldu. Hastane çıkışına kalabalık olmasın diye herkes gelmesin istemişlerdi ama Begüm arabadan inince bir an babasını abisini ve Yaren'i aradı gözleri. Kapıya çıkarlar diye düşünmüştü sonra yol hali ne zaman geleceğimizi ne bilecekler de kapıda bekleyecekler. Diye düşünüp Meliha hanımın kolunda yanında kendi annesi önde kızıyla ilerleyen Azat'la birlikte ana kapıdan içeriye girdi.

Bir kaç adım atmıştı ki başı önünde olduğundan fark etmesede kulağına dolan "sürpriizzz" sesiyle hızla başını kaldırıp karşısındaki kocaman ailesinin gülen yüzleriyle karşılaştı.

"Ama siz.. Hepiniz."

Şaşkınlıktan konuşamayıp gülerek baktı kendisine sürpriz yapanlara. Demek bunun için kimse hasteneye ısrar edip çıkışa gelmemişti. Ne kadar gelmeyin gerek yok deselerde "abim gelir kesin" demişti ve Güney de gelmeyince biraz şaşırmış ama kimseye bir şey dememişti. Şimdi abiside neden gelmemişti anlıyordu.

Azat karısının şaşkın ve bir o kadar gözüne güzel gelen haline gülerek kızını hemen az ileride önde ilk gözüne çarpan Meltem hanımın kucağına bıraktı ve doğruca Begüm'ün yanına geldiğinde Begüm mutluluktan gözleri dolmuş halde kocasına baktı.

"Sen yaptın. Sen mi bana bu sürprizi hazıladın."

Azat çenesini kaşıyıp gülümseyerek başını salladı. Yapmıştı böyle bir sürpriz. Herkesle dün bir ara konuşmuş organize etmişti. "Begüm geldiğinde bizi hep beraber evde karşılayın" demişti. Kızlara da güzel bir pasta yaptırmaları için ayarlamış annesiyle Leyla da dünden evi hazırlamıştı.

"Azat sana inanamıyorum."

Begüm kocasının boynuna kollarını sıkıca sarıp sarılırken Azat doya doya çekti Begüm'ün kokusunu içine. Gözlerini kapatıp huzurla nefes aldı. Begüm ona dünyaları vermişken ne yapsa sanki az geliyordu. Onu hayata bağlamıştı, aşkı öğretmişti incitmeden aşkın tadına varmayı öğretmişti. Bir adam bir kadına nasıl davranmalıydı onu öğretmişti. Aşk şiddet değildi baskı değildi onu öğretmişti. Adam gibi sevmeyi öğretmişti.

"Sen nasıl bir adamsın böyle. Daha ne kadar aşık olabilirim sana."

Begüm azıcık geri çekilip Azat'ın yanağını okşayıp fısıldarken Azat göz kırptı ve yine gülümsedi. Begüm söz konusuyken zaten aski mümkün olmuyordu.

"Seni deli gibi seven bir adamım."

"Azat canımsın... Gerçekten sen benim canımsın."

Begüm bir kez daha sarıldı hayatının aşkına sonra geri çekilip kendilerini gülümseyerek izleyen kalabalığa baktı. Herkes buradaydı bir an utandı ama neyseki büyükler Meltem hanımın kucağındaki Azra'yla ilgileniyorlardı.

"Evet duygularınızı alalım lütfen Begüm hanım."

Begüm bir anda burnuna kadar giren el kamarasıyla şaşkına döndü. Bora sırıtarak başından beri çekiyordu her anlarını.

"Ya böyle çekme lütfen. Azat pijamalarım üstümde ya saçım başım desen berbat halde çekmesin lütfen söyle."

Begüm'ün sözleriyle Karaaslan evinde gür bir kahkaha koparken Bora bilerek Begüm'ü baştan ayağa açık pembe lohusa pijamalı üstümde uzun hırkası halini ayrıntıyla çekip arka planda konuştu. Begüm hastaneden eve gelip direkt uzanacağından böyle çıkıp gelmişti. Üstünü değiştirmeyi hiç istememiş hırkasını giyinmişti nasıl olsa uzun diye önünüde bağlamıştı.

"Pijamalı Karaaslan gelini fena yakalandı."

Bora şahlanarak haber yapıyor gibi ileri geri gidip Begüm'ü çekerken Begüm oflayıp puflayarak Azat'a dönüp sızlanmasıyla Azat dahil herkes yeniden keyifle güldü.

"Ne olurdu yani üstüme düzgün bir şey giymem için uğraşsaydın. Üff ya her tarafım daha şiş saçlarımda sönük. Rezil ettin beni Azat."

Begüm söylensede Azat takmadı. Hasteneden çıkarken Begüm bu halde gelince bilerek bir şey dememişti yabancı yok ya biz biz bizeyiz diye düşünmüştü. Azat karısını kolunun altına çekti ve gülerek şakağından öperken kameraya dönüp şahane bir aşk görüntüsü vererek göz kırptı.

"Benim karım her haliyle çok güzel bir kadın. Şimdi şu kamerayı kapatalım Boracım aksi halde sonra benim canıma okur malum lohusa psikolojisi vallahi senide benide yakar. Hayır o değil kızıma doyamadan ölmek istemiyorum."

Azat'ın sözlerine gülüşürlerken Begüm kocasının yanağına ufak bir öpücük kondurup gülümserken Azat "bu kadar mı yani" diye mırıldanınca kulağına yakalaşıp fısıldadı.

"Herkesin içinde bu kadar ama yukarıya çıkacağım üstümü değiştirmeye eğer benimle gelirsen emin ol baş başa olduğumuzda çok uzun bir öpücük seni bekliyor olacak."

Azat'ın gözleri parlarken başını salladı ve Begüm'ün elini tutup kalabalığa döndü.

"Siz sofraya geçin Begüm bir hazırlansın rahat edemedi böyle sonra pastasını keseriz."

Meliha hanım "tabi yavrum sen yardımcı ol Begüm'e." Deyip sevecenlikle kendi kucağına gelmiş olan Azra'yı öpüp kokladı. Azra kesinlikle erkek ağrılıkta olan bir ailede fazlaca ilgi gören bir çocuk olacaktı. Bekir bey baktıkça gülümsüyordu. Azra daha çok küçük olduğundan onu bağrına sıka sıka basamıyordu ama büyüdüğünde yapacaktı. Serpil hanımla Yakup beyin ilk torun sevinciydi ve onların hali görülmeye değerdi. Azra kucaktan kucağa geziyordu onunda keyfi yerindeydi.

"Azat Azra?"

Begüm kocasının elini tutmuş basamakları çıkarken bir an aşağıdaki kalabalığın içindeki minik kızına bakıp sorunca Azat gülümsedi.

"Bebeğimiz iki dakika bizden ayrı durabilir annesi. Aşağıda o kadar insan var ilgileniyorlar Azra'yla sen rahat rahat hazırlanırsın."

Begüm dudakalarını büktü. Bilmiyordu ama bebeği hep gözünün önünde olsun istiyordu. Usulca mırıldandı.

"Peki ama hızlı olalım bana yardımcı ol. Ağlar falan yanında olayım."

Azat başını iki yana sallayıp basamakları çıkarken karısının elini dudaklarına götürüp öptü. Begüm nasılda ilgili güzel bir anne olmuştu böyle onun bu hallerini gördükçe içi içine sığmıyordu.

***
Yaklaşık bir saatin sonunda Begüm sonunda hazırlanmış halde aynanın önünde son kez kendine bakarken Azat karısını izleyip gülümsedi.

Begüm'ün banyo yapmasına yardımcı olup karısını elleriyle yıkamıştı. Banyo yaptırırken ikiside oldukça aşk sarhoşu olmuş halde arada birbirini öpüp arada şakalaşıp gülüşerek bu işi bitirmişler sonra Azat özenle Begüm'ün saçlarını kurutmuştu. Begüm'ün isteği doğrutusunda karısının saçlarının uçuna maşa yapamak istemisine de son derce anlayışlı bir eş olarak elinden geldiği kadar yardımcı olup Begüm'le bu işide bitirtmişlerdi. Bir ara elini yakmıştı ama çokta önemli değildi. Begüm yanan yere krem sürerken öylesine tartılı özür dilemişti ki Azat için o anlar eşsizdi. Karısını uzun uzun öpmüş "yaktın beni çekeceksin sonra cezanı" Demişti. Takılmıştı Begüm'e.

Begüm hafif makyaj yaparken Azat'ta aile fotoğrafı çektireceklerinden üstüne başına çeki düzen verip kıyafetini değiştirmişti.

Begüm uçuş uçuş dizinin üstünde toz pembe renk elbisesini giymişti. Oldukça güzel olmuştu. Topuklu ayakkabı giymek istesede rahat edemeyeceğini düşünüp olmayacağından  elbisesine uygun babetini giyindi.

"Tamam ben hazırım canım."

Elini uzattığında yatakta uzanmış telefonla oynayan Azat ayaklanıp gömleğini düzeltti. Yatmaktan bazı yerleri buruşmuştu ama şimdi  uğraşamayacaktı.

"Azra uslu uslu duruyor belli ki hala gelen giden olmadı. Hızlı olalım dedim ama çok oyalandım vallahi."

Begüm neşeli halde konuşup Azat'ın elini tutarken Azat karısını baştan aşığı süzüp alnından öptü.

"Çok güzelsin."

"Teşekkür ederim."

"Hep güzeldin ama sanki gün geçtikçe büyüdün ve daha da güzelleştin Begüm. Bu durum çok hoşuma gitse de kıskanmadan duramıyorum hem seni hem kızımı nasıl koruyacağım hiç bilmiyorum."

Azat'ın sözlerine Begüm gülerek kocasının çenesinden öptü. Azat'ın bu hallerine bayılıyordu.

"Kızımızda inşallah bana çeker."

Havalı halde söyledikleriyle Begüm odadan çıkarlarken Azat kaşlarını çattı.

"O ne demek öyle. Bana da çekse şahane güzel bir şey olur bilmiş ol. Babasını yabana atma bence annesi."

Begüm kocasının yakışıklılığını yabana atmıyordu tabi ama Azat'la uğraşmak hoşuna gidiyordu. 

Birlikte el ele aşağı indiklerinde herkes uzun sofrada oturmuş sohbet edip bir şeyler atıştırırken Begüm'le Azat'ın gelmesiyle keyifleri daha da yerlerine geldi. Azat'la Begüm masanın orta kısmına herkesi görecek şekilde yana yana oturduklarına Serpil hanım Meliha hanımla içeriden kucağında Azra'yla çıkıp Begüm'ün bebeğini arayan gözlerinin içine gülümseyerek bakıp hemen torununu kızının kucağına verdi.

U şekillideki uzun bir masa kurulmuştu ve herkes buradaydı. Kocaman bir aile olarak herkes bir aradaydı. Begüm'de Azat'ta gülümseyerek baktı bugün yanlarında olan ailesine. Arada kan bağı olmadan aileydi onlar. Yine bir bebek gelmiş büyümüşlerdi ve hep birlikte onu kutluyorlardı.

"Annecim uyandın mı sen? Acıktın mı meleğim."

Azra gözlerini açmış bakıyordu öylece. İki çizgi halinde olan gözleri küçücüktü. Üşümesin diye sıkı sıkı giydirmişti babanesiyle anneannesi ama yinede daha fazla onu açık havada tutmamak için Azat kızının eldivenin içinde kaybolmuş minicik elini tutup Begüm'ün kulağına yakalaştı.

"Güzelim pastanı kes sonra Azra'yla bir kaç fotoğraf çektirelim de kızımızı içeri alalım üşümesin."

"Tamam sevgilim."

Azat yardımcılarına Begüm için yaptırılan pastayı getirmelerini söyledi. Pasta kısa sürede gelip Begüm'ün önüne bırakılınca  Begüm beğeniyle baktı önündeki büyük pastaya.

"Ya çok güzel kimin seçimi bu."

"Ben söyledim kızlar ilgilendi güzelim."

Begüm Azat'ın sözleriyle kızlardan tarafa baktı. Yaren, Funda ve Eda gülümseyince onların pasta işinde organize olduklarını anlayıp teşekkür etti sonra diğer herkese dönüp onlara da her şey için teşekkür edip ayağa kaltı Azat'la. Bir an rahat edemeyince Azat kızını kucağına aldı. Bora tam karşılarında yine her anlarını çekiyordu.

"İnşallah bir ömür boyu hep yan yana böyle aile olarak bir arada oluruz. Dilerim çocuklarımız da bizim gibi büyüdüklerinde arkadaştan öte aile olmayı başarırlar."

Begüm dileğini sesli diledikten sonra başını çevirip Azat'a baktı. Bu adam onun her şeyiydi... Kara gözlü aşkıydı. Kucağında kızlarını tutarken dünyanın en tatlı babasıydı.
Göz göze bakışıp gülümsediler.

"Benim başka dileğim yok. Sen varsın, kızım, ailemiz var ve benim bu saten sonra birlikte sağlıkla huzurla yaşamaktan başka dileğim yok."

Azat derin aşkını bakışlarıyla çekinmeden sunarak baktı karısına ve pastayı kesen Begüm'ün şakağından öperken aralarındaki minik kızlarıyla objektife şahane pozlar verdiler.

***
Alkışlar arasında Begüm'le Azat ailesine gülerek bakarken Azra üşümeden herkesle fotoğraf çektirip birlikte Begüm'ün kucağında Azra içeri geçerlerken Funda'yla Cemal de Ege'yle birlikte uyuyan Altuğ'a bakmak için hareketlendiler. Miray ayaktaydı ve yine ilgi odağı olmuş seviliyordu. Herkes onu öpmelere doyamazken hiç kuşkusuz en çok Eymen ilgileniyor oynamaya çalışıyordu Miray'la.

"Uyanmış mı benim aslan oğlum."

Cemal Ege'yi uyandırmamaya gayret edip yan yana yatağa yatırıp etrafını yastıklarla çevreleyip düşmemeleri için sardıkları Ege'yle Altuğ'un arasından oğlunu çekip kucağına aldı ve peşinde Funda'yla birlikte hemen odadan çıktılar çünkü Altuğ ağlayacak gibiydi Ege'yi uyandırabilirdi.

Cemal oğlunu öperken Funda da Cemal'in tatlı halini izleyip gülümsedi. Cemal'e babalık çok yakışmıştı. Altuğ için deli divane oluyor işten gelir gelmez soluğu oğlunun yanında alıyordu.

Altuğ geceleri uyandığında Cemal resmen gülümseyerek uyanıp Funda'yla beraber ilgileniyordu oğluyla. O gece ağlamalarında bile Altuğ'u iki dakika görse mutlu oluyordu.

"Cemal uykudan yeni kalktı sarsma ne olur."

Funda yüreği hop hop edip kocasını uyarırken Cemal oğlunu yukarı kaldırıp konuşup severek yürüdü.

"Bir şey olmaz annesi. Paşamında hoşuna gidiyor baksana."

Ufacık çocuk ne anlayacaktı ama Funda Cemal'e bunu anlatamadığından bir şey demeyip karşıdaki kapı olan salondan içeriye girdiklerinde Azat'la Begüm'de dışarıya en yakın olan yere kızlarının  diğer beşiğini koymuş Azra'yı yatırıyorlardı. Telsiz zaten yanlarında olacaktı ama olurda Azra uyanırsa hemen yanına geleceklerdi.

"Allaaah... Kimler var burda oğlum."

Cemal o beklediği müthiş anın gelmesinin keyfiyle konuşup Altuğ'u öperken Azat'la Begüm başını çevirip gelenlere bakınca Begüm hemen bir adım öne çıkıp Altuğ'a sevimli sevimli gülümsedi.

"Altuğ bir tanem... Uyandın mı sen. Oyyy özledim ben seni."

Begüm Altuğ'u almak için kollarını uzattı ama Cemal geri çekilince Begüm'de Funda da Cemal'e kaşlarını çatarak bakınca Funda hemen araya girdi.

"Cemal başlama yine."

Funda kocasının Altuğ'u pek kimselere vermek istemediğini bildiğinden Cemal'i uyarırken Begüm "ya versene kucağıma seveceğim Cemal Allah Allah." Diye kızsa da Cemal pis pis gülüp Azra'nın beşiğinin başında duran Azat'a doğru yürüyüp Begüm'e verdiği cevapla Azat'ı yerinde hoplattı.

"Begüm'cüm damadını sonra seversin şimdi o büyük an geldi önce gelinimle oğlumu bir tanıştırayım."

Azat derin bir nefes alıp beşiğin içinde uyumak üzere olan kızına içli içli bakınca Begüm Azat'ın bakışlarına dayanamayıp hemen kocasının yanına giderek elini tuttu.

"Cemal yapma lütfen."

Azat'ın bu konudaki hassaslığı belliydi ona da yazıktı.

"Bırak Begüm şimdi itiraz etsem yapışacak en iyisi yapsın showunuda sussun."

Cemal Azat'a göz kırparken Azat Altuğ'a baktı.

"Eşek sıpası nasılda tatlı. Babana çekme sen amcam."

İçinden düşündükleriyle yüzü gülerken hiç beklemeden uzandı ve Cemal'in kucağından Altuğ'u ansızın almasıyla Cemal baka kaldı. Oğlunu nasılda almıştı öyle pat diye Azat.

"Amcam ne diyor senin bu deli baban. Kırayım mı ağzını burnunu kendine gelsin. Azra benim kardeşim sayılır büyüyünce de uslu duracağım de de baban utansın aslan oğlum."

Azat Altuğ'u öpücüklere boğarken Begüm'de Funda da Azat'a gülümseyerek baktılar. Azat Altuğ'a Cemal'de Azra'ya düşkündü. İkisi de ayırt etmeden kendi çocukları gibi seviyordu çoçuklarını. Altuğ Azat'ın oğlu Azra da Cemal'in kızı gibiydi. Onlar çocuklarını ayrı görmüyorlardı. Arada kan bağı olmadan Azat'la Cemal kardeş gibiydiler.

Cemal henüz uyumamış ama uyumak üzere olan Azra'ya gülümseyerek bakıp eğilerek Azra'yı kucağına aldığı gibi Azat kaşlarını çattı.

"Oğlum bıraksana kızımı uyuyacak işte ne diye rahatsız ediyorsun."

Cemal aldırmadan Azra'yı öpüp kokladı. Bebeklerin o mükemmel kokularına deli oluyordu.

"Güzel kızım baba çok kıskanç değil mi? Ama sen takma onu sakın bak şimdi seni kiminle tanıştıracağım."

Cemal sevgi dolu gözlere Azra'ya bakıp Azat'ın kucağında olan Altuğ'a yaklaştırdı. Şaka bir yana Cemal Azat'la olan dostlukları gibi çocuklarınında dostlukları olsun çok istiyordu. Azat'a takılmak hoşuna gittiğinden gelinim muhabbeti yapıyordu. Şuan sadece iki yakın arkadaşın iki bebeği olarak tanıştırıyordu onlar anlamasa bile.

Azat dikkatle baktı kızına ve kucağındaki Altuğ'a. Altuğ kıpırdanınca Azat küçücük çocuk sanki anlamışta tepki veriyor gibi kaşlarını çatınca Begüm'le Funda kıs kıs güldüler.

Azra'yla Altuğ kucakta yan yanayken Cemal de Azat'ta duygulanarak birbirlerine bakınca Cemal gülümsedi.

"Bu harika bir şey değil mi?"

Azat arkadaşının ne demek istediğini anlayıp başını evet anlamında aşağı yukarı salladı.

"Hep derdik hatırlıyor musun?"

Azat gülümseyip Cemal'e o günleri hatırladığını belli edercesine bakıp devam etti arkadaşının sözleri üstüne.

"Acaba hangimizin oğlu hangimizin kızı olacak derdik sonra gülüşürdük ve bir sürü muhabbet çevirirdik üstüne."

Cemal gülerek Azra'yı öperken Azat'a aynı anda Altuğ'u öptü ve ikisini oldukça geniş olan beşiğe bırakıp yanlarına gelip ellerini tutan eşleriyle birlikte bebeklerine baktılar.

"İnşallah onlarda bizim gibi iki iyi dost, kardeş, sırdaş her şey olurlar Cemal."

Cemal gülümseyerek Azat'a bakınca Azat'ta gülümsedi.

"İnşallah Azat. İnşallah onlarda birbirinin en iyi en kötü anlarında hep omuz omuza olurlar."

Her şey neyse neydi de Cemal'le Azat'ın dostluğu asla bitmeyecek bir dostluktu ve ikisininde isteği çocuklarınında her zaman çok iyi anlaşmaları birbirine en yakın olmalarıydı... Hayat Altuğ ve Azra'ya ne getirirdi bilinmezdi ama onlar mükemmel bir dostluğu olan anne babanın iki güzel evlatlarıydı.

***
"Sevgilim onu yemeyeceksen bana verir misin? Canım çok çekti."

Güney önündeki kurabiye dolu tabağı karısına uzatıp gülümseyerek omzuna kolunu sarıp diğer eliyle Yaren'in karnını okşadı.
Bebeği bugün anlaşılan yine çok iştahıydı Yaren sabahtan beri "Güney bugün sanki hiç doymuyorum hep bir açlık hissediyorum." Diye söylenmiş sonra da birlikte bu duruma gülmüşlerdi. Hamilelik onlara bazen tuhaf gelse de ikisinin de çok hoşuna gidiyordu.

"İyi misin bir tanem."

Yaren kurabiyesinden bir parça ısırıp kocasına döndü ve onun güzel gözlerinin içine bakıp sevimlice gülümseyince Güney alnından öptü.

"İyiyiz biz babası bir sıkıntımız yok."

Yaren'in her babası dediğinde yüreği yerinden oynayan Güney gülümseysek karısının hafif şiş karnını okşadı.

"Kuzeni geldi diye bizimki heyecanlandı galiba doymak bilmiyor."

Yaren gülerek başını sallayıp meyve suyundan bir yudum aldı.

"Maşallah Azra çok güzel. Tombik tombik ya tam ısırmalık. Şimdi Begüm çok pimpirikli çok şey yapamıyorum da azıcık ele avuca gelsin meleğimi bak nasıl yiyip bitireceğim."

Güney içini çekip gülümsedi. Dayı olmak çok başkaydı ilk defa bu hissi yaşıyordu ve inanılmaz mutluydu. Begüm'ü büyümüştü anne olup dünyalar güzeli bir bebek dünyaya getirmişti. Güney için bunlar eşsiz duygulardı.

"Birazcık büyüsün dayısı onu nerelere götürecek. Canımın içi nasılda minik bir melek."

"Begüm'le Azat'ta çok mutlu."

Güney karısının sözlerini onaylayıp bir kurabiyede kendi eline alıp Yaren'in yemesi için uzatıp elleriyle yerdirdi karısına.

"Mutlu olmazlar mı ikisinden bir can geldi dünyaya."

"İnşallah bizde bebeğimizi sağlıkla kucağımıza alırız."

Güney'in gözlerinin içi gülerek Yaren'in saçlarından öptü.

"İnşallah bir tanem inşallah.
O günü sabırsızlıkla bekliyorum."

Yaren'le Güney bebeklerine dair konuşurken Cemal Funda Azat ve Begüm çocukları uyutmuş halde gelip oturduklarında Azat biraz ilerisinde abisinin kucağında ağlamaklı olan Eymen'e ve ona bir şeyler anlatan abisine bakıp ayaklandı. Azra'yla meşgul olmaktan küçük adamla ilgilenememişti. Abisine doğru giderken kucağındaki Eymen'in büzülen dudakalarına baktı.

"Babacım Miray daha çok küçük neden anlamıyorsun biraz büyüsün arabana tabi ki bindirip oynarsınız."

"Ama ben onu tutardım baba."

"Eymen olmaz diyorum bak sakın bizden habersiz böyle bir şey yapma Miray düşer canı acır."

"Tamam."

Eymen morali bozulmuş halde babasının kucağından indi ve bir kaç adım atıp önünde duran amcasından dolayı durup başını kaldırarak gözleri dolmuş halde bakınca Azat'ın canından can giderek hemen dizleri üstüne çöküp Eymen'in boyuna gelerek yeğenin yanağını okşadı.

"Amcam ne oldu?"

"Yok bi şey."

Eymen omuz silkse de titreyen sesi Azat'ı üzdü. Hiç dayanamıyordu yeğenlerine. Amcalık Azat için çok başkaydı baba yarısının tam karşılığıydı Azat.

"Nasıl yok bir şey. Baban mı bir şey dedi. Gel bakalım biz biraz amca yeğen konuşalım."

Azat ayaklanıp elini uzatınca Eymen küçük eliyle uzanıp amcasının elini tuttu. Birlikte yürüyüp köşeye geçtiklerinde Azat sedire oturup Eymen'i de kucağına çekip oturarak yeğeninin saçlarını geriye yatırıp başından öptü.

"Ne oldu anlat hadi bana."

Eymen az ileride Meriç ablasının kucağında gülücükler saçan Miray'a bakıp amcasına döndü.

"Hani benim akülü arabam var ya."

"Şu meşhur kırmızı arabamız evet."

Azat gülümsedi. Eymen'in arabasına olan aşkı büyüktü ve bunu bilmeyen yoktu.

"Evet o. Ben dedim ki babama Miray'ı da yanıma bindirip oynayalım mı burda dedim ama uzağa gitmeyecektim babam olmaz dedi. Miray daha küçük ya amca düşermiş."

Azat kaşlarını kaldırıp indirdi. Bu çocuğun Miray'a düşkünlüğü ne olacaktı hiç bilmiyordu. Begüm'de sonra bir d Miray'a olan düşkünlük başlamış hatta Begüm'ü bile gözü görmez olmuştu. Miray evet çok güzel bir bebekti kar gibi beyaz teni tombul tombul hali güzel gözleriyle çok güzel bir bebekti ve belli ki Eymen'e de bu yüzden çok tatlı geliyordu ama Eymen'in bu kadar alışması iyi bir şey miydi bilemiyordu. Sonuçta Miray kalıcı değildi ve kim bilir bir daha ne zaman görüşürlerdi.

"Amcacım ama baban haklı. Bak Miray henüz tek başına oturamıyor kayıp düşerse canı acırsa üzülmez misin?"

"Çok üzülürüm."

"O zaman biraz büyüsün Miray sonra arabanla gezdirip oynayın olur mu?"

Eymen el mahkum "tamam" diyip mırıldandı. Amcası da babası gibi konuşmuştu yapacak bir şey yoktu. Doğru olan demek ki buydu anlamıştı.

Azat yeğeninin üzgün haline  dayanamayıp yanağından öptü. Çocukların dünyası gerçekten çok başkaydı güzeldi.

"Getir bakalım hadi şu arabanı."

"Neden?"

"Sen getir dedim amcaya öyle itiraz edilemez."

Azat kaşlarını çatınca Eymen gülerek Azat'ın kucağından indiği gibi biraz ileride merdiven boşluğunda olan arabasına doğru koşup bindiği gibi sürerek Azat'a doğru gelince herkes onun haline gülümseysek baktı. Çocuk sıkıldı oynuyor diye düşünüp sohbetlerine devam ederlerken Leyla'yla Mustafa oğullarını izledi ve Eymen başını kaldırdığı an amcasının kucağında gördüğü Miray'la küçük ağzı şaşkınlıkla aralandı.

"Evet küçük hanımı şöyle tutsak olur mu beyfendi."

Azat eğilip Miray oturuyor gibi Eymen'in yanına yaklaştırıp kucağında tutunca Eymen sevimlice gülünce herkesin bakışları üstünde toplandı.

Begüm kocasına hayran gözlerle bakarken Eda gülerek bu anları yine çekiyor Oğuz ise sevgi dolu gözlerle kızına bakıp gülümsüyordu.

"Çok yavaş gidiyoruz aslanım ki bende yetişeyim."

"Tamam amcacım."

Eymen arabasını sürerken Azat'ta yavaş yavaş yürüdü ve Miray ellerini arabaya vurup ses çıkardıkça herkes onların haline büyük küçük gülüştüler. Çocuk gibisi yoktu. İnsanın yüzünü gülümsetiyorlardı. Azat bir kez daha ne kadar güzel bir baba olacağını göstermişti. Eymen'in gönlünü yapıp Miray'ı Eda'ya verdikten sonra boynuna atlayıp sarılan Eymen'in o sevinci ona yetip arttı. Şu dünyada Azat'a göre en masum en sevilesi varlık çocuklardı.

***
Herkesin keyfi oldukça yerindeydi. Bekir beyle Meliha hanım büyüklerle bir olmuş sohbet ederken gençlerde kendi aralarında eğleniyordu.

Miray'ı da uyutmuşlar Eda'yla Oğuz'da rahat halde sohbete katılıyorlardı.

Onur hemen yanında oturan nişanlısının elini tutmuşken Güney Yaren'in omzuna kolunu sarmış Cemal Funda'nın yemesi için bir tabak hazırlıyor Meriç'le Bora gülüşerek bir şeyler konuşuyor Leyla Mustafa'nın omzuna yaslanmış Azat'ın sözlerine gülüyor Begüm ise kocasını göğsüne sırtını yaslamış bir eliyle Azat'ın omzuna sardığı elini tutuyor Azat'ın anlattıklarına oda gülüyordu.

Güzel keyifli yine dolu dolu bir gün geçiriyorlardı.

Meltem hanım aynı saatlerde içtiği ilacını çantasından almak için kaldığında göz ucuyla Meriç'le Bora'ya bakıp gülümseyince Onur Bora'nın annesinin Meriç'e olan sıcacık sevgi dolu bakışlarını görüp gülümsedi. Kuzeni için seviniyordu. Bora da annesi de iyi insanlardı. Henüz amcasıyla yengesi bilmediğinden Bora'yla Meriç el ele olamasa da aslında onlara bakan herkes birlikte olduklarını anlıyorlardı.

"Aşkım ya saçmalama olmaz diyorum."

Meriç az önce gülüştüğü Bora'ya itiraz ederken aralarında konuştuklarından kimse onları duymadı.

"Neden ki?"

Bora da Meriç'e itiraz ederken Meriç göz ucuyla hem Dila'yla konuşup hem de kendilerini izleyen Onur abisine baktı.

Bora resmen çıldırmıştı. "Hazır gelmişken babanla Onur'un arkadaşı gibi tanışsam adam beni önden görse nasıl olur fikrini merak ediyorum sonra resmi olarak seninle evlenmek isteyen adam diye tanışırım" demişti ve Meriç resmen şok olmuştu.

Daha annesine bile Bora'yı anlatmamış onlar tanışmamıştı. İstanbul'da okula başlayınca annesiyle tanıştıracaktı daha önce böyle konuşmuşlardı. Üçüncü sınıftayken de babasıyla tanıştırıp söz nişan bir şeyler olup mezun olunca evleneceklerdi ama Bora resmen duramıyordu.

Onun gibi bir adam etrafında artan evlilikler çocuklar derken bu kervana kendisinin de ne kadar katılmak istediğini fark ediyordu. Sürü psikolojisi değildi elbette. Meriç'i çok seviyordu ve bir şeyler hızla ilerlersin çok istiyordu. Meriç'in okulu bitmeden kesinlikle evlenmeyeceklerdi ama babası kızının erkek arkadaşı olmadan da Bora'ya göre bir şekilde kendisiyle tanışıp kendini sevdirebilirdi ama Meriç bunu risk etmek istemiyordu.

Babası akıllı adamdı zaman
geçtikçe anlayabilirdi ya da vaktinde Onur'un arkadaşı olan adam sonra kızıyla evlenmek isteyen adam olunca kızabilirdi.

"İyi tamam çilli."

Bora bozulmuş halde önüne dönünce Meriç onun haline kıyamayarak elini tutup gözlerinin içine baktı.

"Ben istemez miyim babamla tanışmanı ama oyunsuz istiyorum Bora. Sen sadece benim evlenmek istediğim sevdiğim adam olarak babamla tanış istiyorum. Önden Onur abimin arkadaşı gibi tanışmana falan gerek yok anla beni
ne olur."

Bora üzgün halde başını salladı. Meriç de haklıydı fakındaydı ama Bora da her ne kadar okul bitene kadar bekleyecek olsa da içindeki baba olma isteği artıyordu ve Meriç'le evlenmeyi çok istiyordu.

"Tamam çillim sende haklısın."

Bora gülümseyip Meriç'in elini tutarken Onur'la göz göze gelince Onur anlayışla tebessüm etti Bora da ona aynı şekilde karşılık verdi.

"Annem benim telefonum sendeydi değil mi?"

Bora arkasında beliren annesine başını çevirdiğinde Meltem hanım sevimli sevimli oğluyla Meriç'in kenetlenmiş haline baktı. Eh yalan yoktu gelmişken Meriç'in ailesiyle tanışmayı oda çok istese de çocukların işine karışmayacaktı.

"Bende annem."

Bora cebinden telefonu çıkarırken Meriç'te utangaç bakışlarla Meltem hanıma bakıp usulca Bora'nın elini bıraktı. Bora telefonu annesine verip gerisin geri Meriç'e dönmesiyle sevgilisinin kızaran yanakalarını görüp keyifle gülümsedi.

"Çillim bile erkek arkadaş annesinden utanıyor arkadaş. Ölürüm lan ben nasılda seviyorum."

"Meriç sana ne göstereceğim bak kızım."

Meltem hanım Meriç'in yanına oturup telefonundan bir şeyler kurcalarken Meriç gülümseyerek ilgiyle kadına döndü Bora ise merakla başını uzattı.

"Ne göstereceksin anne?"

Bora'yı takan olmayıp cevap vermezken Meriç Meltem hanımın açtığı fotoğrafla kocaman gülümsedi ve kadına daha çok sokulup bakmaya başladı.

"Ay inanmıyorum Bora mı bu? Ya çok tatlı."

Meriç hayran hayran Bora'nın bebeklik fotoğraflarına bakarken Meltem hanım duygulandı. Antep'e gelmeden evdeki albümden tek tek Bora'nın olduğu fotoğrafları çekmiş Meriç'e gösteririm diye düşünmüştü. Şimdi oğlunun bebekliğinden itibaren olan seçtiği fotoğrafları oğlunun sevdiği kıza gösterirken Meriç'in sevgi dolu ses tonu gülüşüne mutlulukla baktı.

"Ne beni ya. Hani hangi halim o?"

Bora göremedikçe daha da uzandı. Annesi başta Meriç ortada kendi sonda otuyordu ve bu iki güzel kendisini takmadan mır mır konuşup bir şeylere bakıyordu.

"Ya arkadaş benim fotoğrafıma bakılıyorsa bana niye bilgi verilmiyor. Anne kurban olayım ergen hallerimi mi çekip getirdin."

Bora yüzünü buruşturup isyanla konuşurken Meltem hanımla Meriç'le onun haline güldüler ve Meltem hanım tek tek fotoğraflarda Bora'nın kaç yaşında nerde olduğunu anlatırken Meriç kadının kaydırıp açtığı fotoğrafla gözleri büyüyüp kıkırdayınca Bora atıldı hemen."

"Ay bunuda çekmişim bilmeden. Bora o zamanlar yeni yeni bez bırakıyordu tabi haliyle beyfendi ortalığı biraz kirletirdi. Bunuda benim bir arkadaşım bize geldiğinde çekmişti."

Meriç kıkırdarken Bora atıldığı gibi annesinin elinden telefonu alınca Meltem hanım oğluna "ne yapıyorsun Bora." Diye kızsa da Bora gördükleriyle annesine gözlerini ireştirerek baktı.

"Anne ya sevdiğim kıza çıplak halde halının kenarını kaldırmış işerken ki halimi göstermek zorunda mısın? Of ya niye yırtmamışım ki bu fotoğrafı."

Bora'nın isyanını gençler duyup gülüşürlerken Güney Bora'nın boşluğunu bulup yakaladı telefonu ve fotoğrafa bakıp kahkaha atarken sırayla Azat, Cemal, Onur derken hepsi baktı ve güldüler.

Bora iki yaşında ya var ya yok yaz günü olduğu karşıdan koşarak gelen annesinin üstündeki kıyafetten belli olan fotoğrafta çıplak halde tombiş tombiş bacaklarıyla durmuş tek eliyle halının köşesini kaldırmış çişini yaparken yüzünde oldukça sevimli bir ifade gülüyordu.

Herkes güldükçe sinir olan Bora'yı gördükçe bilerek onunla uğraşmaya başladılar.

"Oğlum işeyecek yer mi yoktu."

Oğuz'un kahkahası arasında söylediklerine Bora ters ters baktı. Annesine inanamıyordu rezil etmişti. Tamam bebekti sonuçta ama Meriç onu öyle görmek zorunda mıydı.

"Sanane Oğuz işine bak."

"Ay canım nasılda tatlı gülüyor."

Yaren olayın en tatlı yanından bakarken Cemal Bora'ya göz kırptı. Fena halde diline dolamasına dolmayacaktı da Funda kolunu cimcikleyip "bir şey de sen geri dur sen girince konu uzuyor" diyince Cemal el mahkum susmuştu. Şimdi karısına da hak veriyordu birini dile dolamakta üstüne yoktu.

Meltem hanım keyifle gülerken homurdanan Bora ayaklandı. Şu gülüşmeleri çekemeyecekti. Zaten çoğu çocuğun neden çıplak fotoğrafı olurdu onu da bilmiyordu kendi bebeği olursa albümde kesinlikle böyle şeyler olmayacaktı.

Büyüklerin yanında sigara içmediğinden dışarı çıkarken Meriç'te arkasından çıktı ve sırtını duvara yaslamış sigarasını yakan Bora'ya yaklaşıp karşısında durdu.

Bora içine çektiği dumandan Meriç rahatsız olmasın diye başını yana çevirip dumanı üfledikten sonra dönüp Meriç'in eğlenen bakışlarına gülen yüzüne baktı.

"Ne o bakıyorum çok hoşuna gitti beni çıplak görmek."

Meriç kıkırdayıp Bora'nın yanağını okşayıp öptü.

"Her halinle çok tatlısın ama o ufak Bora'yı kimseye değişmem."

"Hımm... Adım gibi eminim annem bilerek onuda çekip getirmediyse. Kadın her daim bayılıyor beni deşifre etmeye. Bir sen değilsinki o fotoğrafı gösterdiği."

Meriç'in duyduklarıyla kaşları çatılırken Bora'nın elindeki sigarayı alıp yere attığı gibi ezip söndürdü. Bora yerde sönen sigarasına bakıp başını kaldırdı Meriç'in çatık kaşlarıyla karşılaştı.

"Hayırdır çilli yine bir hallerdeyiz."

"Daha önce kimlere deşifre oldun?"

Meriç kıskançlıkla sorarken Bora'nın dudağının kenarı kıvrılarak güldü.

"Kıskanmanı yerim senin. Ulan bebekliğimi kıskanan kadın sevilmeyip ne yapılır."

"Kime deşifre olacağım böyle eşe dosta işte. Çocukluğumdan beri kim bize gelse bu fotoğrafı gösterip güler annem."

Meriç'in bakışları yumşarken "hımm" diye mırıldandı.

"İyi, eski kız arkadaşların falan gördüyse diye şey yaptım."

Kıskanan bir Meriç tatlığı vardı karşısında ve Bora dayanamayıp Meriç'i kendine çektiği gibi çenesinden öpüp kollarını incecik beline sardı.

"Kızım saçmalama Allah aşkına. Ben senin dışında kimseyi annemle tanıştırmadım dedim sana. Özelimi de kimseye anlatmadım göstermedim."

Meriç dudakalarını büzüp Bora'ya kötü kötü bakarken kollarını sevgilisinin boynuna doladı. Eh kıskanıyordu yani inkar edecek değildi.

"Ne bileyim malum geçmişindeki defter kabarıklığı bakkal defterini sollayıp geçtiğinden annen olmasa da sen göstermişsindir çocukluk fotoğraflarını diye düşündüm."

Bora gülerek Meriç'in belini bir eliyle tutarken diğer eliyle çillerini sevdi.

"Tek derdim kızlara bebekken bakın nasıl pipim vardı demek değildi yani sende annem gibi saçmalama istersen."

Bora kendi söylediğine kendi gülerken Meriç deli olmuş halde Bora'nın omzuna vurup geri çekildi.

"Senin işin belli mi olur. Malum yerini her türlü gösterdiğinden kızlara onuda yapmışsındır."

Kıskançlıkta tavan yapan Meriç ayaklarını yere vura vura Bora'yı arkasında bırakıp eve giderken Bora arkasından gülerek baktı.

"Tafrasına yandığım çilli."

Gülerek koştu arkasından ve Meriç kapıdan girmeden yetişip çillisi itiraz etse de zorla kolunun altına alıp şakağından öptü.

"Deli gibi seviyorum seni çilli."

"Hiç sanmıyorum."

"Allah Allah."

Bora kaşlarını çatarken Meriç gözlerini kısarak baktı sevgilisine.

"Meriç sevdiğimi biliyorsun şöyle konuşup yakma canımı."

Meriç omuz silkince Bora onun oyununa katılıp üsten üsten baktı.

"İyi madem inanmıyorsan bende anneme söyleyim de bana birini bulsun ona inandırayım sev..."

"Seni gebertirim bak Bora!"

Meriç cırlayıp Bora'nın kolunu sıkarken Bora canı acısa da gülerek sarıldı Meriç'e sonra Meriç'te ona sım sıkı sarıldı.

"Seni çok seviyorum benim dünyalar güzeli çillim."

"Bende seni çok seviyorum Bora."

İkiside ayrılıp aşkla birbirine bakarlarken Meriç uzanıp Bora'nın yanağını öptü ve birlikte içeri girdiklerinde çocukların uyanmış birilerinin kucaklarında olduğunu görünce Bora gülerek Altuğ'a Meriç'te Azra'ya giderken Ege Güney'le Yaren tarafından çoktan sevilirken Onur'la Dila Eymen'le konuşup gülüşüyor Azat'la Cemal Miray'ı severken Mustafa da araya girip Miray'ı sevme derdindeydi ve bu haliyle çok sempatikti.

"Mustafa abi gözünü seveyim ayağıma basıyorsun ve bile bile devam ediyorsun ama."

Cemal hayretle Mustafa'ya konuşurken Azat az önce emdiğini bildiği Miray'ın rahatlaması için sırtını okşarken Miray başını Azat'ın omzuna yatırmış az ileride konuşan annesiyle babasına usluca bakıyordu.

"Oğlum çek ayağını ben ne bileyim."

Mustafa büyük olduğundan Cemal sesini çıkarmazken üç adam Miray'a fazla geldiğinden kendi oğlunu almak için arkasını döndü ve homurdanmaları herkesi güldürürken Mustafa Miray'ı aldığı gibi Leyla'sının yanına oturdu ve birlikte sevip öptüler kucaklarındaki tatlı kızı. Kız çocuklarına özlemi vardı Mustafa'nın ama neyseki Miray ve Azra vardı. Onları seviyordu en azından.

"Mustafa'm maşallah çok tatlı."

"Evet Leyla'm."

Mustafa Miray'ın minik ellerini öpüp karısına bir şey diyecek oldu ama lafları bir bir yuttu vazgeçti.

Bir kızı olsun çok istiyordu ama Leyla'ya bunu diyemiyordu. O tedavi sürecine karısını sokmak yıpratmak istemiyordu.

"Nasip böyleymiş çok şükür evlatlarıma." Diye içiden geçirip Miray'ı severken az ileride Azra'yı kucağına almış ağlayan kızıyla ilgilenen Azat'la Begüm'e bakıp gülümsedi. İkiside çok güzel anne baba olmuşlardı.

"Of Azat ağlattın işte."

"Ben ne yaptım Begüm ya."

Azat karısına hayretle bakarken kucağında ağlayan kızının başından öptü.

"Ne güzel duruyordu illa kucağına almak zorunda mısın rahatsız ettin kızımı."

Begüm üzgünce konuşup bebeğinin başını okşayıp "tamam annecim yok bir şey" derken Azat sessizleşti.

"İyi Begüm almam kucağıma bir daha al sen tut."

Alınmış haldeki Azat'a herkes gülerken Begüm kucağına bırakılan bebeğine baka kaldı. Bu adamla anlaşılan işi vardı.

"Aman baba küstü bana kızım. Gönlünü alalım değil mi?"

Azra susmuş annesinin kucağındayken Begüm biraz ileride oturmuş küskün duran kocasına yaklaşıp başında durdu.

"Sandalyeyi çeker misin oturacağım."

Azat bakmadan çekti sandalyeyi ve Begüm yanına oturup gülerek uzanıp öptü Azat'ın yanağından. Alem adamdı Azat hemen alınmıştı. Büyükler ileride bahçe koltuklarında oturduklarından rahattı Begüm.

"Küstün mü bana?"

Cevap vermedi Azat sadece Azra'ya baktı. Canından gidiyordu ona bakarken. Ne olmuştu yani hep kızı kendi kucağında olsaydı.

"Hımm kızım bu baban var ya bu baban işte hep böyle."

Begüm kızıyla konuşurken Azat'ın dikkatini çekeceğini biliyordu ki Azat hızla başını kaldırıp Begüm'e baktı.

"Nasılmışım ben? Kızımı bana karşı doldurma."

Begüm göz kırptı kocasına ama Azat yumuşamayınca Azra'yı kucağına bırakmak için hareketlendi Azat kızı düşmesin diye tutup aldı bebeğini kucağına.

"Yok öyle Azat bey. Öyle küstüm deyip kaytarmak yok."

Begüm şakayla takılırken Azat gülümseyip kızını öptüğü gibi karısına döndü.

"Yaklaşsana Begüm."

"Niye ne oldu?"

Begüm sanki Azra'dan dolayı bir şey var gibi telaşlanıp başını yaklaştırmasıyla Azat kızını tek kolunda tutup Begüm'ün başını aldığı gibi göğsüne bastırıp saçlarından öptü. Eh oda biliyordu Begüm'e küstüm numarası yaparsa karısı dayanamaz böylelikle Azra kendisine gelirdi.

"Aşkım benim."

Begüm mırıldanırken Azat karısının saçlarını okşadı.

"Anne baba olunca hepten çoştuk biz Begüm."

"Öyle olduk galiba Azat."

İkisi gülüşürken Begüm de Azat'ta kalabalık ailesine baktılar. Ne kadar şanslı olduklarının farkındaydılar. Çocuklarını birbirinden ayrı görmeyen kocaman sevgi dolu bir ailedeydiler.

***

Aradan geçen saatlerde Azra gibi diğer bebeklerde uyuyup uyanmış anneleri tarafından karınları doyurulmuştu. Bu gece oldukça uzundu bu gidişle sabahlayacaklardı çünkü herkes son derece keyifliydi.

Şimdi saat gece yarısını çoktan geçmişti ve hava biraz soğuduğundan içeriye geçmişlerdi. Büyükler oldukça büyük olan salonda cam kenarındaki koltuklada otururken evlerinin büyük oluşunun avantajını yaşıyorlardı. Leyla da bir defaya mahsus uyumamak için direnen Eymen'e bu akşamlık izin vermişti.

Eymen şimdi yerde Bora'yla arabalarıyla oynarken Meriç trafik polisi olmuş onlara ceza keserken üçününde keyfi oldukça yerindeydi.
Bir ara Bora Meriç'e göz kırpıp "bize de alıştırma olsun." Diyince Meriç önce utanmış sonra bu düşünceyle heyecanlanmıştı. Bora'yla bir gün bebekleri olduğunda onunla oynayacak olmasının hayali Meriç'i heyecanlandırıyordu.

Koltuklara yerleşmiş oturup sohbet ederlerken Begüm yanında yatırdığı bebeğine bakıp gülümsedi.

***

Güzel bir geceydi. Yeni doğum yapmıştı ve şükür ki çok iyi hissediyordu kendini. Arada kızıyla içeri gidip dinlenip geri geliyorlardı.

Havada mis gibi aile, aşk, dostluk kokusu vardı... Bu evde, buradaki herkeste bir şekilde huzur vardı. Azra'nın gelişiyle daha da büyümüşlerdi. Çocuk sayısı arttıkça büyüyüp çoğalıyor çoğaldıkça daha kuvvetli bağlanıyorlardı birbirlerine.

Begüm öylesine mutluydu ki tüm sevdikleri bugün burada evindeydi.
Kızlarla toplanmış olanca tatlılıklarıyla dedikodu yapıp gülüşürlerken erkeklerde kendi aralarında konuşup arada kahkahalar atıp birbirlerine çocuk gibi sataşıyorlardı.

Her birine tek tek bakıp daldı gözleri... Hayat onu nereden nereye getirmişti. Hayat onu bu şehire getirip önce aşkı sonra anneliği tatmasını sağlamıştı.

Babasına baktı. Dağ gibi olan babasına bakıp gülümsedi. Yakup beyin Bekir beyle gülüşerek sohbet edişine baktı. Babası gözünde öylesine değerliydi ki Begüm ona olan sevgisini anlatacak kelime bulamıyordu. Bir çınar gibi hem kendini hem abisini korumuştu. Güney Hale'yle evlenmeden  bir gece önce babasının herkes yattıktan sonra terasta bir başına sessizce ağlayışını su içmek için kalktığında görüp izlemiş babasının haline o görmeden göz yaşı dökmüştü.

Oğlunun yanlış bir yolda olduğunu bile bile bir şey yapamamak babasının canını nasıl yakmıştı görmüştü. Yine aynı şekilde abisi Yaren'le evlendiğinde de babasının bu kez nasıl mutlu olduğunu görmüştü... Azat'la nişanlılık oyununu babası yüzünde oynamıştı ve o zaman ona kızmıştı ama sonra affetmişti ve bir şekilde Azat'la aşkı bulmuşlardı. Başlarda kızdığı babasına şimdi asla kızmıyordu. Doğru ya da yanlıştı ama Begüm Azat'ı Azat'ta Begüm'ü bulmuştu.

Babasından bakışlarını çekip annesine baktı... Annesi için ne söylese azdı sevgisini nasıl anlatsa  azdı. Bir anne nasıl olması gerekiyorsa annesi öyleydi ve şimdi kendisi de kızını büyütürken hayran olduğu annesiyle arasındaki ilişki gibi kızıyla arasındaki ilişki olsun diye uğraşacaktı... Biliyordu ki annesi hep yanındaydı. Ayağı taşa takılmadan o yoldan taşı çekerdi.

Meliha hanıma sonra Bekir beye sevgi dolu gözlerle bakı. Bu insanlar onun ikinci anne babası olmuşlardı. Hayatlarına girdiği günden beri tek bir kez kötü söz söylememişler bir kez olsun Begüm'e kendini yalnız hissettirmemiş hep koruyup kollamış sevmişlerdi. Begüm kayınvalide ve kayınbaba konusunda ne kadar şanslı olduğunu biliyordu. Maalesef ki bir gerçek vardı ki oda her evlilikte bu yönden şansı yakalamak zor oluyordu. Ne Begüm bir kez olsun yüzünü asmış ne de ona o yüzü astıracak bir şey yapmışlardı ve Begüm'de bunu görüp saygıda kusur etmemiş gelin kayınvalide diye ayrılmaktansa onlar aile olarak birbirlerini görüp sarıp sarmalanmışlardı.

Devam etti tek tek bakmaya... Bu akşam herkes buradaydı. Begüm'ün geçmişinde olanlarla geleceğinde olacakların hepsi buradaydı. Leyla'nın annesiyle babası, Cemal'le Funda'nın annesi babası, Meltem teyzesi... Onlar da ailesiydi hepsinin canın sağlığını diledi. Hepsi Begüm'e göre çok değerli insanlardı.

Yan yana oturmuş derin bir sohbetin içinde olan iki abisine baktı. Birbirinden ayrı görmediği iki değerli adama baktı. Her daim kendinden emin duruşunu, ailesine, çocuklarına olan düşkünlüğünü ve aşkını bir bakışıyla başkalarına da yoğunlukla hissettiren Mustafa'ya uzun uzun baktı... Azat'la farklı gibi olsalar da benzer yönlerinin aslında fazla oldukları abisine gülümsedi.

Mustafa gözünde çok başlaydı. Onun Leyla'nın üstüne titreyişini çok seviyordu. "Leyla'm" derken sesindeki o aşkı, çocuklarını severken ki o muhteşem sevgisini çok seviyordu. Azat'la nişanlandıkları gün "artık seninde abinim" demişti Mustafa ve Begüm bunu bugüne kadar lafta değil gerçekte de böyle olduğunu hissetmişti. Ne zaman omuzları düşecek olsa Mustafa o omzuna elini atıp destek olan kişi olmuştu.

Güney'e baktı... Canı olan abisinin kendi gözlerine değen güzel yeşillerine gülümseysek baktı. İnsanın abisi varsa hayatta bir adım öndeydin Begüm'e göre. En azından onun abisi böyle hissetiriyordu. Güney öylesine sevgi dolu bir adamdı ki Begüm bu sevgiyi en iyi bilenlerdendi. Abisi kendisini nasıl seviyordu çok iyi biliyordu. Tek göz yaşına dünyayı karşısına alacağını biliyordu.

Çocukken nasıl ki her düştüğünde abisi kucağına alıp "ağlama abim ağlama ben yanındayım canın hiç acımayacak izin vermem." Dediyse Begüm bugünde abisinden aynı şeyleri duyduğu için hayatta bir adım öndeydi. Arkasında dağ gibi duruyordu canın diğer yarısı kardeşi, abisi.

Derin bir nefes alıp önündeki su dolu bardaktan bir yudum alıp bıraktı. Şükretti. Hayatında olan herkes için şükretti. Hayat herkese böyle adil böyle güzel olmayabiliyordu ve Begüm bunun kıymetini çok iyi biliyordu.

Başını kaldırıp bu kez yan yana sandalyeleri çekmiş oturan küçük kalabalıkta gözlerini gezdirdi. Bora ayakta bir şeyler anlatıyor diğerleride karınlarını tutarak gülüyordu. Konu yine belli ki Bora'nın Oğuz'u diline dolayıp onu taklit etmesiydi çünkü Oğuz kaşlarını çatmış ters ters Bora'ya bakarken Cemal, Onur ve Azat deyim yerindeyse tepinerek gülüyorlar arada da gülmekten becerebildikleri kadar lafa karışıyorlardı. Muhtemelen Oğuz'un yine kibar bir halini anlatıyor birazda abartıyordu Bora. Oğuz aslında en normaliydi öyle abartı bir kibar adam çıt kırıldım bir hali yoktu ama diğerleri pek böyle olmadıklarından ve birazda bu durumu abartıp Oğuz'u kızdırmayı, ona takılıp gülmeyi sevdikleri için yapıyorlardı. Her biri kocaman hatta bazıları çocuk sahibi bile olsalar bu adamlar hiç büyümeyecek koca adamlardı. Onlar bir şekilde gülmeyi hep başaran küçük haylaz çocuklar olarak kalacaklardı.

Begüm gülerek başını iki yana salladı. Eğer böyle giderse kızlar birazdan Oğuz'u savunarak konuya dahil olacak ve Oğuz yine sırıtırken bu kez eşleri tarafından azarlanan olarak diğerlerinin suratı sirke satacaktı.

Bakışlarını o taraftan çekip tıpkı erkekler gibi öbekleşmiş konuşan kızlara baktı bu kez. Yanında Meriç onun yanında Dila ve karşısında tüm gece çocuklar biribirinden ayrılmadığı için sürekli yan yana olup arkadaşlıkları sohbetleri daha da kuvvetlenen Eda'yla Leyla'yla baktı. Hemen Eda'nın yanında Funda'yla yan yana oturmuş konuşup telefondan bir şeyler gösterdiği can dostu Yaren oturuyordu.

Leyla'nın yanındaki koltukta da tıpkı Azra'nın yattığı gibi Ege ağzında emziği etrafa o güzel mavi gözleriyle bakıp kendisine laf atıp sevenlere sevimli sevimli bakarken Leyla dönüp dönüp oğluna bakıp kontrol ediyor sonra Eda'yla olan sohbetine devam ediyordu.

Eda kucağında dünyalar güzeli olan Miray'ı tutarken Leyla'yla arasında oturup geldiklerinden beri gülücükler saçarak sürekli Miray'ı öpüp seven Eymen yine o minik ellerinin arasına Miray'ın tombul yanaklarını almış canını yakmadan sevip okşarken öylesine masum öylesine tertemizdi ki Begüm bir an duygulandı. Eymen'in Miray'a olan ilgisi sanki çok başkaydı bir şeylerin geleceğiydi ve bunu herkes görse de çoğu "çocuk onlar" deyip üstünde durmuyordu ama Begüm öyle düşünemiyordu.

Büyüdükçe değişir miydi bu masum duygu bilmiyordu ama Eymen henüz bebek olduğu için sevimli bulup çok sevdiği Miray'ı sanki bir başka seviyordu.

Eda'yla Leyla için diyecek çok şey olsa da Begüm Leyla'nın duruşuna çocuk sahibi olmak için çektiği acıya rağmen böylesine güçlü olup çocuklarına, aşkına dört elle sevgiyle sarılışına hayrandı. İçinin güzelliği o naifliği sanki dışına da yansımış gibi Leyla'yı çok güzel buluyordu. İnsanın baktıkça bakasının geldiği masmavi gözleriyle ve diğer tüm her şeyiyle Begüm Leyla'yı çok güzel buluyordu bunu da her fırsatta Leyla'ya dile getirmekten hiç çekinmemişti. Leyla'nın yeri çok başkaydı. Onunla iki elti değilde abla kardeş gibiydiler. Aynı çatı altında yaşamaktan asla bıkmayacağı kişiler içindeydi Leyla... Onun da tıpkı Mustafa gibi bir bakışıyla aşkını anlatıp "Mustafa'm" demesi yok muydu Begüm o anlarda bir başka seviyordu Leyla'yı...

Eda'da çok değerliydi. Herkes gibi onuda çok seviyordu. Sonradan katılmıştı aralarına ve başlarda uyum sağlar mıyız diye tereddüt etmiş hatta bir anda Oğuz'un Eda'yı elinden tutarak karşılarına getirmesine çok şaşırmıştı ama  sonra öğrendiği gerçeklerle Begüm Eda'nın sevgisine, mücadelesine hayran kalmıştı. Eda'yla baş başa dertleşmişlerdi ve Eda o gün anlatmıştı her bir şeyi eksiksizce.

Oğuz'u en başından beri nasıl sevip aşık olduğunu,sevdiği adama teslim oluşunu, annesiz babasız bir başına halde destekle okuduğu okulunu "sevdiğim adamın bana en büyük hediyesi" dediği kızına hamile kaldığı için okulunu yarım bırakmak zorunda kalmasını ve sonrasındaki süreçleri bir bir dinlemişti. Eda'nın yaşadıklarından sonra kendisini sorgulamıştı. Azat'la kopma noktasına ikisininde tahammülsüzlüğünden gelişlerinin hiçliğini düşünüp utanmıştı. Eda kendisini belki sever diye umut ettiği bir adamın yolunu bekleyecek kadar sabırlı davranmışken bir zamanlar Azat'la kendisinin nasılda sabırsız olduklarını düşünüp utanmıştı. Sorunun büyüğü küçüğü kişiye göreydi evet. Yaşayan bilirdi ama Begüm şunu çok iyi anlamıştı ki bazen sabır her şeyin ilacıydı. Eda'nın en çokta sabrına hayrandı.

Eda'dan gözlerini çekip Yaren'e baktı. Onun için söylenecek tek kelime vardı ve Begüm sadece "canım" diyordu. Yaren onun her şeyiydi. Arkadaşıydı, dostuydu, kardeşiydi. Yeri geldiğinde annesiydi babasıydı. Şimdi de biricik yengesiydi ve galiba en çok buna seviniyordu... Üstelik birde kendisini hala yapacaktı canı. Bundan daha güzel bir şey olamazdı.

Gözleri Yaren'in çok azıcık minicik çıkık olan karnına kayınca kocaman gülümsedi. Yakında karnı iyice belli olup cinsiyetini de öğreneceklerdi. Şimdiden çok heyecanlıydılar. Begüm en çokta abisinin sürekli Yaren'i izleyen halini seviyordu. Güney'in yeşilleri hep karısının üstündeydi. Yaren'in mide bulantıları sık sık olduğundan eli ağzına gitmesiyle Güney karısından önce kalkıp birlikte lavaboya gidiyorlardı. Her konuda abisi eşine destek olan sevilesi bir adamdı. Baba olacağı için içi içine sığmayan hali çok tatlıydı.

Meriç, Funda ve Dila'ya da bakıp gülümsedi. Funda da Antep'e geldiği ve kendini yalnız hissettiği anlarda can yoldaşı olarak hayatına girmişti ve gün geçtikçe arkadaşlıkları dostluğa dönüşmüştü. Şimdi Yaren'den sonra Funda'ydı her şeyini paylaşabildiği. Hepsi dostuydu canıydı ama bazen bazı şeyler bazı kişilerle daha derin paylaşılırdı ve Begüm içinde o derinlik Yaren ve Funda'ydı. Tıpkı herkesin çok samimi olup Dila'yla Meriç'in bambaşka bir bağının olması gibiydi. Bu gidişle aynı bağ Leyla ve Eda arasında da kurulacak gibiydi.

Meriç'le Dila aklına gelmişken onlarada sevgi dolu gözlerle baktı. Gruplarının en küçükleri onlardı. Dila ne kadar sakin naifse Meriç o kadar deli doluydu. Sanki birbirlerini tamamlıyorlardı ve bu yüzdendi güzel sağlam arkadaşlıkları.

Dila'nın özellikle söz konusu Onur olduğunda kızaran yanaklarına aşkın yaşla olamayacağını yansıtan halini çok seviyordu Begüm. Dila yaşına göre öyle derin seviyor ve seviliyordu ki onun aşkı da Eda'nın sabrı gibi takdire değerdi.

Meriç ise özeldi. Bu grupta hiç şüphesiz Bora erkeklerin arasında Meriç'te kızların arasında çok başkaydı. Onlar hemcinsleri içinde  sadece kendilerine özgüydü ama bir şekilde birbirine de çok benziyorlardı. İkisinin aşkına bayılıyordu. Bora "ben öyle hemen evlenmem hele babalık benden şöyle on yıl falan uzak dursun" derken şimdi deli dolu arkadaşının fikirlerini değiştiren Meriç'i bir başka seviyordu. İkisinin aşkı çok eğlenceli dolu dolu geliyordu ve onlarında vakti geldiğinde evlenip çocuklarının olmasını çok istiyordu.

Herkeste gezen bakışları son bulup başını yanındaki kızına çevirip kontrol ederken boynundan dolanıp sarılarak yanağını öpen Azat'la gülümsedi. Azat ne zaman yerinden kalkıp yanına gelmiş üstelik sarılıp kendisini öpmek için eğilerek yaklaşmıştı anlamadı. Fark etmediği detay bile ne kadar dalıp düşündüğünü gösteriyordu.

Kendisine aşkla bakan kara gözlere bedenini alev alev yakan aşkla bakarken Azat'ın içten gülümsemesinde kaybolup gülümsedi.

"Nerelere daldı benim güzel karım?"

Kulağına fısıldayan Azat'la derin bir nefes alırken bedeninin titreyişi Azat'ı gülümsetti. Begüm'ün kendisinden etkilenmesine deli divane oluyordu ve çok daha fazlasını o anlarda istiyordu Azat.

"Düşünüyordum öyle dalmışım."

Başını çevirip göz göze konuştuğu kocasıyla şuan öylesine yakınlardı ki Azat'ın gözleri Begüm'ün dudaklarına kayıp içini serseri bakışları altında çekmesiyle Begüm keyifle gülüp Azat'ın yanağını okşadı. Bu istekli bakışları çok iyi biliyordu da şuan ortam hiç müsait değildi.

Azat'a iyice dönüp yüz yüze olacakları şekilde otururken kendi boyuna kadar eğilmiş olan kocasının kirli sakalları arasında parmaklarını gezdirip gözlerinin içine bakarak dudaklarını bilerek çok yavaş bir şekilde ısırmasıyla Azat'ın yutkunuşu izledi.

"Yapma şunu."

Alev almış gözleriyle Azat dişleri arasından fısıldarken Begüm bilmemezlikten gelerek bu kezde Azat'ın öpmek için delirdiği dudakalarını büzünce Azat gözlerini kapatıp açtı. Begüm şuan bilerek böyle seksi hareketler yapıyordu ve küçük hanım çokta eğleniyordu.

"Herkes gidince odamıza çekileceğimizi umarım unutmuyorsundur güzelim."

Azat oldukça tehlikeli bir bakış atıp konuşurken Begüm omuz silkti.

"Hiçbir şey yapamasın."

"Onu odaya çıktığımızda görürsün. Senin bu göz süzmelerini, dudak bükmelerini ne yapacağım gör o zaman."

Begüm meydan okuyan bir bakış atıp tek kaşını havaya kaldırdı ve kocasına unuttuğu detayı zevkle hatırlattı.

"Lohusa olduğumu unutmadığını varsayıyorum kocacım."

Azat unuttuğu ve Begüm'ün şuan hatırlattığı gerçekle bir kaç saniye gözlerini açmış halde şapşalca baktı Begüm dayanamayıp uzanarak kocasının tatlı halini kaçırmadan yanağını öptü.

"Üzülme aşkım sayılı gün çabuk geçer."

"Begüm!"

Begüm küçük bir kahkaha atarken Azat dalga geçen Begüm'ün adını dişlerini sıkmış halde telafuz etti. Yok olmayacaktı böyle. Sabrı falan kalmamıştı deli olacaktı.

"Bu lohusalık niye bu kadar uzun sürüyor ki. Hayır bebek öncesi kesiyoruz sevişmeyi sonra bebek sonrasında da anasını satayım karıma dokunamıyorum. Ne yani bir çocuk yapınca yasaklar yanında paket olarak mı sunuluyor. Ulan zaten Begüm'ü biliyorum bebeğimiz azıcık büyüsün o zamanda başıma yeni icatlar çıkarır. Yok kız gelir aniden dur Azat, yok kız duyar dur şimdi değil Azat... Başlar arkadaş tanıyorum ben karımı. Of ya of bu Azat ne bok yesin acaba. "

Azat iç sesine dalmış halde kavgasını yaparken hemen yanında koltuğun üstünde yatıp ağlayan kızının sesi ve Begüm'ün kızını kucağına almasıyla düşüncesinden sıyrılıp Begüm'ün kucağında pembe pattaniyeye sarılmış kızına parlayan gözlerinden sevgi taşarak bakıp gülümsedi.

"Değer be oğlum... Her şey değer benim kızım için. Hepsi öylesine söylenmiş laf. Begüm yanımda ya kızım aramızda ya gerisi boş. Canım kızım benim."

"Tamam annecim tamam ama ağlanacak bir şey yok bebeğim."

Begüm kızını kollarında sallayıp sakinleştirmeye çalışırken Azat'ta yanlarına oturup eğilerek Azra'nın başından öptü. Bebeği emeli çok olmadığından acıkmadığını biliyordu.

Azra susup sakinleşirken az önceden beri fotoğraf makinasından bugün çektikleri fotoğraflara Meriç'le birlikte bakan Bora bir anda ayaklandı.

"Hadi hazır sizin sıpalarda ayakta hep beraber gençler olarakta fotoğraf çektirelim."

Büyüklerle hep birlikte çektirdikleri aile fotoğrafı vardı ama gençler olarak toplu çektirmemişlerdi.

"Aaa evet."

Funda onaylayıp ayaklandığı gibi
Cemal'de Altuğ'u alıp kalktı ve diğerleri de ayaklanınca Azat kızını kucağına aldı.

"Şöyle geçelim anca sığarız."

Meriç anında organizasyon yaparken sen böyle geç sen şöyle dur ayarlamasına girişti.

Sırasıyla soldan sağa doğru başlayarak Güney, Yaren ve Meriç, Bora, Begüm kucağında Azra'yla Azat onun hemen yanında devamında kucağında Altuğ'la olan Cemal, Funda, Leyla kucağında Ege'yle Mustafa kucağında Eymen'le Eymen'in keyifle baktığı yanında Eda ablası ve onun kucağında Miray, Oğuz Dila ve en son Onur."

Birlikte kenetlenip Bora'nın tripota yerleştirdikleri fotoğraf makinasına gülümsemelerken bu şahane aile tablosunu fotoğrafladılar.

Bir kaç poz Bora ayarlayıp yerine geçerek çekinirlerken hiç kuşkusuz en güzellerinden biri Azra ağlayınca Altuğ'un ağlayıp iki bebek babalarının kucaklarındaki o masum halleriyle dururken  ve diğeri de ellerini yanındaki Eymen'e gülerek uzatan Miray'la onun uzattığı eli tutup yanağından öpmek için uzanan Eymen'in çekilmiş doğal pozuydu.

Bu aile ve bu yaşanan her aşk bedeller ödeyerek bugün bu huzuru yakalamışlardı. Aşk bedeller ödemek uğruna bile olsa sonunda güzel olacaksa yaşamaya değerdi. Onlar bir aile olmayı, aşkı yaşamayı en haklı gururla başarmışlardı ve çocukları da ileride bunu başarabilecekler miyidi bilmiyorlardı bunu da zaman gösterecekti. Aşkın bedelini nasıl zaman gösterdiyse aşkın ateşini de zaman gösterecekti. Her şeyin cevabı zamanda saklıydı.

***
Ve bitti... İçim cız etse de bir yanım gururla bir yanım buruk halde benim için çok özel olan hikayem, Aşkın Bedeli bitti.

Final hatrına, artık Aşkın Bedeli olmayacak hatrına bu bölüm oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. Hepinize çok teşekkür ederim. Kucak dolusu sevgiler gönderiyorum.
Bir bildirim daha gelecek okumadan geçmeyin lütfen.

22/07/2017

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 201K 40
"Benim topraklarımda ölmek için özel bir nedene gerek yok." Mihra Elnurova, Türkiye'nin güneyinde yer alan, ufak bir Türkmen ülkesi olan Karahan'da...
19.2M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

3.8M 203K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
747K 44.1K 65
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...