AŞKIN BEDELİ

By uguryedek

265K 8.6K 105

Hikayenin yedek hesabı. More

Giriş
1. Tanıtım gelecekten kesit
2. Tanıtım ve karakterler
1. Bölüm ilk karşılaşma
2.Bölüm Bırak beni
3.Bölüm Eski sevgilim
4.Bölüm Yanağım değil kalbim acıyor
5. Bölüm ikinci ve büyük karşılaşma
6.Bölüm Git hadi
7.Bölüm Mutlu musun?
8.Bölüm Yüzüğünüz Takılacak
9.Bölüm (part 1) Her son, yeni bir başlangıçtır.
9.Bölüm (part 2) Her son, yeni bir başlangıçtır.
10.Bölüm Aşık Bir Kalbe Kimsenin Sözü Geçmez...
11.Bölüm Barış ilan ediyoruz
12. Bölüm ''Aşk''
13.Bölüm Dokunma bana
14. Bölüm Trip çekemem
15.Bölüm Kıskançlık
16.Bölüm Dış kapının dış mandalı
17. Bölüm Ben Aşık oldum düzenleme
18.Bölüm Biz öpüşmüş mü olduk?
19.Bölüm Baş belası şeytan
20.Bölüm Sendeki beni gördüm
21.Bölüm Eşeklerde adam olabiliyormuş
22.Bölüm Ben sana aşık oldum Begüm
23.Bölüm Ağlıyor musun sen?
24.Bölüm Begüm'ün aşk itirafı
25.Bölüm sonum olacaksın
26 .Bölüm yalancı oldum
27.Bölüm yeni bir aşk doğacak mı?
28.Bölüm Bu kızda kim?
29.Bölüm Susmadığın teşekkür ederim
30.Gitmek unutmanın yarısı mı?
31.ya hep ya hiç
32.Bölüm kaybettim
33.Bölüm sen o güzel aklını yorma
34.Bölüm evlen Benimle
35.Bölüm Sen benim keşke dediğimsin
36.Bölüm umurumdasın
37.Bölüm Aşağı atacağım seni
38. Bölüm Manyaksın sen
39.Bölüm Bekarlığa Veda Partisi
40. Bölüm Düğün
41.Bölüm Biz artık bir bütünüz
42.Bölüm Zaman
43.Bölüm Minik Karaaslanlar
44.Bölüm Tüm çiftler
45.Bölüm İstanbula gidelim
46. Bölüm hastalıkta sağlıkta
47. Bölüm Nasıl unuttum
48. Bölüm Bu senin hangi yüzün Azat
49. Bölüm Seni sevmek çok zormuş
50. Bölüm Yoruldum
51. Bölüm Oğuz senin eski sevgilin mi?
52. Bölüm Gücün bana yetiyor değil mi?
53. Bölüm Oğuz & Eda
54. Bölüm Ben bunu haketmedim
55. Bölüm Bebek
56. Bölüm (1.kısım) Bana Dönecek misin?
56. Bölüm (2.Kısım) Ege Bebek
57. Bölüm (1.Kısım) Çıkmadık candan Umut Kesilmez
57. Bölüm (2.Kısım) Bebeğimiz İyidir Değil mi?
58. Bölüm (1. Kısım) Kızım
58. Bölüm (2. Kısım)Aşk olmadan tutku olur mu?
59. Bölüm (1.Kısım) Güney'le Yaran evleniyorlar
59.Bölüm (2.Kısım) Peşinden koşuyorum
60.Bölüm (1.Kısım) Dibi Görmüş Bal Kavonozu
60.Bölüm (2.Kısım) Sapım Kızlar
61.Bölüm (1.Kısım) Yeni başlangıç
61.Bölüm(2.Kısım) Sapına kadar aşık oldum
62.(1.Kısım) Güven ilişkinin Temelidir
63.Bölüm (1.Kısım)Alacağız o kızı
63.Bölüm (2.Kısım) Küçük Kılıç
64.Bölüm (1.Kısım) Sen benim tek gerçeğimsin
65. Bölüm (1.kısım) İzin verecek
65.Bölüm (2.kısım) Milat
66.Bölüm (1.kısım) Miray
66.Bölüm (2.kısım) Evleneceğim kadın
67.Bölüm (1 kısım) Makas kesmiyor
68.Bölüm (1.kısım) Anneme söylemiş olabilirim
69.Bölüm (1.kısım) Ölene kadar dünürlük olayımız var
69.Bölüm(2.kısım) hayatındaki kişi kalbinde mi?
7o. Bölüm FİNAL (2.Kısım) Ötesi berisi olmaz
70 Bölüm ''FİNAL'' (1. Kısım) Azat'ın güzeli birken iki oldu
70. Bölüm Final (3.Kısım SON) Her şeyin cevabı zamanda
yeni hikaye tanıtım bölümü gelecek
Aşkın Ateşi yayımlandı
ÖZEL BÖLÜM 1 "Oğlumuz mu olacak."
ÖZEL BÖLÜM 2 "Sensiz bir dünya hiç güzel olmazdı."
Özel bölüm 3 ''küçük bey görsün kızımı.''
Özel bölüm 4 Dila'yla Onur Evleniyorlar
Özel bölüm 6 (part 1) Mustafa & Leyla
Özel bölüm 6 (part 2) İyi ki
Özel bölüm 7 (part 1) "Düğünümüz için heyecanlı mısın?''
Meriç &Bora (part 2) ''Düğün''
Özel bölüm 7 (part 3) "Beklerim tabi saat kaçta?"
Özel Bölüm 7 (4.part) "Bebeğim sen gelişinle beni çok sevindirdin."
SON ÖZEL BÖLÜM (1.part)
SON ÖZEL BÖLÜM (2.part)

Özel bölüm 5 Nişan ve bebek

2.1K 49 2
By uguryedek




Herkese merhaba... Günaydın. Yine bir özel bölümle geldim. Özel bölümlerimizin bitmesine çok az kaldı ve hızla yazabildiğim bölümleri bitirdiğimde hemen paylaşıyorum.

Biliyorsunuz daha önce söylemiştim sınavlarım yaklaşıyor ve ders çalışmaktan vakit buldukça bölüm yazıyorum. Bu bölümde çok beklenen Bora& Meriç çifti var. Tabi arada birazcık Dila ve Onur'da var. ;)

Bölümü yazıp bitirdiğimde içime çok sindi. Umarım sizde beğenirsiniz.

Son olarak, "Aşkın Ateşi ne zaman başlayacak?" Sorusunun cevabını çokça kez yanıtladım ama bazı arkadaşlar galiba göremediler. ;)

Aşkın Bedeli özel bölümler bittiğinde Aşkın Ateşi başlayacak.

Özel bölümlerden daha kaç tane gelecek derseniz üç tane Özel bölüm kaldı. Bunlardan birinde sadece Leyla ve Mustafa'nın geçmişleri, ilk tanışmaları ve sevgili olmaları olacak bu da onları seven okurlarıma ufak bir hediyem gibi olsun dediğim için olacak. :)

Kısacası keyifli okumalar dilerim, bir adet çilli ve Bora nişanına hepinizi davet ediyorum. 😂😂

Yazım hataları olduysa kusura bakmayın daha fazla sizi bekletmemek için hemen paylaştım son kontrolü yapmadım.

***
İKİ YIL SONRA

MERİÇ & BORA

Bora sabah sabah girdiği ve başının çatlamasına sebep olan toplantıdan çıktığı gibi soluğu odasında alıp oflayarak boynundaki kravatı çözüp masasının üstüne attı. Hatta yetinmeyip ceketini çıkarıp odasındaki deri koltuklardan birinin üstüne bırakıp beyaz renk gömleğinin üstten iki düğmesini açtı.

İki koca yıl geçmişti hayatlarında ve Bora için çok şey değişmişti bu iki yılda. Annesine söz verdiği gibi işinin başına geçmiş babasının hissselerini devr alıp aile emeği olan işini layıkıyla yürütmeye çalışıyordu.

Henüz amcası elini ayağını şirketten çekmeden Bora kararını vermiş ve işin ehli olan amcasından her şeyi öğrenmiş zamanla pişmişti.

Hala içinden şirket içinde olmak elbette gelmiyordu ve kendisini ne Oğuz, ne Onur ne de Azat gibi kasmıyor onlar kadar iş kolik değildi. İşine aşıkta değildi zaten ve kendisine bol bol zaman ayırmasınıda biliyordu.

Amcası mükemmel bir düzen kourmuştu ve her şey tıkır tıkır işliyordu. Bora kıvrak zekasıyla kısa zamanda her şeye hakim olmasına olmuştu ama onun gibi dışa dönük bir adamın plaza yığınları arasında bir odaya tıkılıp üstünde takım elbise saatlerce çalışması ve sık sık toplantılar yapması ona göre değildi.

Son bir kaç aydır aklında bir iş planı vardı ve eğer başarabilirse başka alanda işe atılacak şirketteki düzeni bozmadan burayıda arada sırada gelerek yoklayacak ve bir sağ kolunu tayin edecekti. Aklında hazırdı biri bu görev için. Çocukluk arkadaşı Londra'daki hayatını bırakıp gelmişti ve şu sıralar çok sık görüştüğü çokta sevdiği arkadaşı Şahin'i yerine yönetici olarak düşünüyordu. Onu temsilen çalışacaktı Yasin Bora'da belli günlerde gelecekti şirkete.

Henüz net değildi ama yinede aklında olan bir kaç yere bakmış dekor ve müzik gibi konularla ilgili araştırmalar yapmış kimle çalışsam analizine girmiş ve annesiyle Meriç'le bu konuyu paylaşmıştı

Bora'nın nezih bir gece klubü açmak istediğini biliyorlardı ve iksininde buna elbette gönlü yoktu ama Bora çok hevesli olduğundan bir şey demiyorlardı. Bora her gün her gece kulübe gidecek değildi. Bir işletmecisi olacaktı ve haftanın belli günü klübünde, belli günüde şirkette olacaktı.

Büyük masasındaki deri sandalye koltuğuna oturup gözlerini kapattı ve yeni iş üzerine yaptıkları toplantıyı düşündü. Bu işi almaları çok kolaydı ama yinede amcasının öğrettiği gibi iş dünyasında her ayrıntıyı detaylı atlamadan düşünüyordu.

Gözleri kapalı halde düşünürken telefonunun çalmasıyla masanın üstünde duran telefonu eline aldı ve ekranda gördüğü isimle gülümseyerek aramayı cevapladı.

"Çillim."

Aşkla cıvıl cıvıl konuşurken karşı taraftan Meriç'in üzgün sesini duyunca kaşlarını çattı.

"Bora beni daha kaç saat bekletmeyi düşünüyorsun. Unuttun yine değil mi?"

Bora Meriç'in sözleriyle yüzünü buruşturup alnına vurduğu gibi ayaklandı ve uzanıp kravatını alıp boynuna taktı ve ceketini eline aldı. Odasından çıkarken çalışanlarına dağınık görüntü vermemesini amcası en başında söylemişti. Şuan kendisine İnanamıyordu yine aynı şeyi nasıl yapmıştı gerçekten inanamıyordu.

"Bebeğim çok özür dilerim. Ben... Ben toplantıdaydım yemin ediyorum çıkınca o stresle unuttum ama şimdi çıktım geliyorum."

Meriç soğuktan kızarmış olan burnunu çekerken Bora odasından koşar adım çıkıp asistanına "ben çıkıyorum gelmem daha." Deyip asansörü çağırmıştı ki Meriç'in söyledikleriyle olduğu yerde dondu kaldı.

"Gelme Bora... Gerçekten istemiyorum gelme ben gideceğim."

Bora onun kırgın ve kızgın ses tonunu anında anlayıp acıyla yüzünü buruşturdu.

Haklıydı sevgilisi biliyordu. Şu son üç aydır kaç kez olmuştu Meriç'le bulaşacakları saati unutması.

Kaç kez unutup toplantıya girmiş Meriç'i saatlerce bekletmiş sessizde olan telefonundan onun aramalarını duymamıştı. Bilmiyordu ama şirketti şu kulüp işi derken nereye bölüneceğini şaşırmıştı ve bazen buluşmalarını unuttuğu oluyor sonra aklına geldiğinde ya da Meriç kendisini aradığı anda da ne yaptığını fark edip yanıp kavrularak sevdiğinden özürler diliyor kendini anlatıyordu.

Meriç ilk zamanlar "olabilir sende artık yoğunsun sonuçta" demiş tolere etmiş bazen de numaradan tirp atmıştı ama bu hafta bu ikinci kez oluyordu ve Meriç artık gerçekten de bu duruma bozulmaya başladı.

Evet Bora kesinlikle mükemmel bir sevgiliydi ve iş hayatına birden atılıp sorumluluklarının artmasının ona fazla geldiğinin farkındaydı ama elinde değildi. Unutulmak zoruna gidiyordu. Bora çalışmaya başladığı ilk günlerde bile durum böyle değildi ama ne zamanki klüp fikrini açmıştı sevgilisi işte o günden beri unutmaları artmıştı çünkü şirketten boş bulduğu her anda Bora klüp işine yoğunlaşıyor görüşmeler araştırmalar yapılıyordu.

Bora'nın hayali olan bir iş diye bir şey demiyordu ama aslında hiç istemiyordu onun bu işe girmesini ve şimdiden bu durum aralarını açıyorsa gelecekten korkuyordu.

"Aşkım yapma."

Bora üzgün halde mırıldanıp kapanan asansördeki aynadan yordun yüzüne baktı. Kısa bir tatil aslında iyi gelirdi biliyordu bu aralar çok yorulmuştu ama vakit bulması biraz zor gibiydi. Hem klüp için yer bakan ekibinin bulduğu yerlerin satılması biraz sordu ve oralardan bir yeri beğenirse adamları nasıl ikna edip satın alacaktı ona yoğunlaşması gerekiyordu.

Meriç kaşlarını çatıp hızlı adımlarla caddeye yürüdü. Bir taksi durdurup eve gidecekti. Sinirinden resmen başından dumanlar çıkıyordu. Yarım saate yakındır Bora geldiğinde beklemesin diye kampüsün dışında bekliyordu ama Bora bey kendisini unutmuştu. Soğuktan üşüyen elleri cebinde öylece onun gelmesini beklemişti ama dakikalar geçip Bora gelmedikçe önce onun yine buluşmalarını unutma ihtimali aklına gelmiş sonra "yok ya bu sefer unutmaz trafikte kaldı kesin"
Diye kendini teselli etmişti ama sonra bakmıştı ki Bora yoktu ve trafikte kalsaydı kesin haber verirdi.

Morali acayip bozuktu şuan. Arkadaşları ders sonrası taksime çıkmış her zaman gittikleri pup'ta toplanıp bir şeyler içip vakit geçirecekti ve Meriç'e de gelmesi için çok ısrar etmişlerdi ama Meriç Bora'yla buluşmak için onları ekmişti. Şimdi pişmandı arkadaşlarıyla gitmediğine çünkü Bora unutmuştu onu.

"On beş dakikaya geleceğim çillim. Şimdi arabaya biniyorum.

Meriç başından kayan beresini düzeltip ileride gördüğü taksiye durması için elini kaldırdı.

"Gelme dedim Bora!."

Sert sesiyle duraksadı Bora ama onu dinlemeden arabasına bindiği gibi Meriç'in okuluna doğru çıktı yola.

"Meriç buluştuğumuzda konuşalım ne olur üzme beni sevgilim."

"Sen beni çok üzüyorsun ama Bora hem... bir dakika."

Taksi önünde durunca Bora'yı bekletip bindi ve şoföre "Sarıyer'e gideceğiz." Derken telefonun diğer ucundaki Bora onun söylediğini duyup kaşlarını çattı.

"Alo."

"Meriç eve mi gidiyorsun? Geliyorum dedim güzelim yoldayım. Yapma lütfen in taksiden ve bekle gelip alacağım seni. Bebeğim önemli bir toplantın olduğunu biliyorsun çıktığımda resmen başım çalıyordu ve odanda biraz düşünüyordum."

Meriç camdan dışarı bakışını çevirip dolan gözleriyle yolu izlerken lanet etti. Ah o mıy mıy dediği gülerek "kızım sizde sevgilinize amma nazlanıyorsunuz hemen döküyorsunuz göz yaşlarınızı."
Derken şimdi kendisi dokunsalar ağlayacak haldeydi.

Meriç normalde böyle sevgili olaylarına arkadaşları gibi ağlamazdı ama Bora'nın aynı hafta içinde yine kendisiyle buluşmasını unutmasına çok kırılmıştı ve içinden ağlamak geliyordu.

Aslında biliyordu Bora onu hiç hoşlaşmamış üç yıllık ilişkilerinde her şey aynı şekilde aynı aşk yoğunluğunda devam ediyordu.

Bora hala ayaklarını yerden kesen sevgi dolu adamıydı ve konuştukları gibi bu yaz ortasında gelip kendisini babasından isteyecekti ve nişanlanıp seneye okul bittiğinde de evleneceklerdi. Bu yönden ilişkisine Bora'ya güveni tamdı sadece hemen her kadın gibi unutulmuş olmaya kırılmıştı.

"Ben sana hep anlayış gösteriyorum Bora ama sen benim kırıldığımı anlamıyorsun. Yarım saat ya yarım saat seni yolda bekledim. Okulun içinde bile durmadım ki sen geldiğinde zaman kaybımız olmasın hemen görelim birebirimizi diye ama sen yine bulacağımızı unutuyorsun. Üstelik ara ara olmalarına bile bir şekilde sabrettim ama bu hafta bunu üst üste yaptın. Ben aynı şeyi yapsam sen ne hissedersin."

Bora yüreği sızlayarak düşürdü kaşlarını. Meriç'in hoparlöre aldığı telefondan gelen sesiyle yandı içi. Nasıl böyle olmuştu alamıyordu.

Meriç'e hak veriyordu çillisi bir şeylerle meşgul olup kendisini unutsaydı çok üzülür kırılırdı.

Meriç'le arasının açılmasının ihtimali bile Bora için söz konusu değildi. Bunca zaman bunun için uğraşmıştı. Bu saatten sonrada Meriç'ini hayatımın kadını dediği çillisini üzemezdi.

"Çillim..."

İçi çekip sahiplenerek konuşurken Meriç'in sol gözünden bir damla yaş dudağının üstüne düştü ve sesisin Bora'ya gitmesine engel olamadı.

"Yalnız kalmak istiyorum geleme yanıma."

Yumuşacık sesiyle ağladığı belli olan boğuk sesiyle konuştu Meriç ve Bora onun ağladığını anladığı anda arabayı sağda uygun bir yere çekip durdu kendisine olan öfkesiyle derin bir nefes alıp verdi.

"Sakın benim güzel yüzlüm. Sakın benim yüzümden ağlama."

"Ağlamıyorum, benim öyle oto şeye ağladığımı gördün mü sen."

Meriç kuyruğu dik tutup cevap verirken Bora onun akan her bir göz yaşı damlasında boğulduğunu hissetti. Bilerek gözlerini kapatıp başını arkaya yaslayarak tarazlı sesiyle konuştu.

"Çok özür dilerim. Kafam çok dolu bu sıralar biliyorum bunlar yeterli sebep değil ama ne olur yüreğimi dağlama. Seni çok seviyorum Meriç. Ben seni ne unuturum ne de benim yüzümden üzülmene dayanırım."

Meriç burnunu çekip ekinin tersiyle gözlerini sildi.

"Kapatıyorum Bora."

"Sevgilim bak anlatıyorum ama ne olur dinle beni. Geleyim yanına konuş..."

"Gelme biraz yalnız kalmak istiyorum sonra görüşürüz."

Meriç daha fazla konuşmadı ve telefonu kapatmasıyla Bora direktifine başını yaslayıp ıfladk.

Bora cümlesini yarıda kesen Meriç'in kendisini yanında istememesiyle kalbi sızladı. Sevdiğini gerçekten çok üzdüğü belliydi çünkü Meriç kolay kendisinden uzak durmazdı.

Kesinlikle bu işe artık bir çözüm bulacaktı. Acilen hayatının düzenini oluşturacak ve o kulüp açılacaksa açılacak açılmayacaksa da vazgeçip tek bir işe odaklanacaktı.

Meriç'le şu son bir kaç aya kadar harikalarken bu ilişkinin zarar görmesine, Meriç'in üzülmesine asla müsaade etmeyecekti. İşten önce aklında bir şeyler daha vardı ama bunun için sabırla bekliyordu ve Meriç'le konuşup onunla rızası olursa o beklemeyide sonlandıracaktı.

***

Uyuşuk adımlarla içeri girip kapıyı kapatan Meriç ayakkabılarını çıkarıp montunu çıkarıp sürgülü dolaba asktı ve boş olan evde tek olduğunu bildiği için içinden geldiği gibi ağlayarak çıktı merdivenleri odasından içeri girip kendisini yatağın üstüne öylece yüz üstü bıraktı.

Taksiden indirip evin bahçesinden geçerken yine kendini tutmamış ve ağlayarak evden içeri girmişti.

İki yıldır Dila ve Onur'la birlikte Sarıyer'deki evlerinde kalıyordu. Onlarla bu evde olmak bir arada yaşamak şahaneydi. Dila'yla sürekli aynı evde olmaları akşam Onur abisinin varlığı güzeldi. Ara sıra Onur'a, yakın arkadaşlarında kalacağını söyleyip Bora'yla kalmaları bile tatlıydı.

Onur Meriç'in de karısı Dila'nında tüm arkadaşlarını biliyordu ve ona göre izin versede bazen Meriç onun şüphelendiğini bakışlarından sorguya çeker gibi konuşmasından anladığını tahmin ediyordu.

Dila'yla Onur bu hafta yoklardı. Antep'e gitmişlerdi ve yardımcısına da Meriç gerek yok deyip izin vermişlerdi ve bir haftadır evde yalnızdı. Hafta başında Bora gelip kalmıştı iki kere yanında. Artık Onur'la Dila evli olduğu için ve Onur kızların yanında olduğu için evin önünde korumalar beklemiyordu. Güvenliği olan sitelerinde Meriç korkmadan tek başına kocaman evde kalıyordu.

Sözde bugünde buluşma sonrasında Bora gelecekti ve bu akşamda birlikte kalacaklardı ama hepsi berbart olmuştu. Kendini Bora yüzünden iyi hissetmiyordu ama yinede şuan onun yanında olmayı çok istiyordu.

"Aşk bezen ne uyuz bir şey oluyor böyle."

Söylenerek yataktan kalkıp üstünü çıkardı. Evi sıcacıktı. Dila çok üşüdüğünden evin ısısı genelde böyle yüksek oluyordu ve Meriç'te bu duruma alışmıştı. Onur bazen bunalıp kışın ortasında balkona falan çıksada herkes bir şekilde evde bir arada mutluydu.

"Keşke Dila şimdi burda olsaydı. Bana güzel bir sıcak çikolata yapardı dertleşirdik biraz sonra birde pasta aldırırdık Onur abime gelirken oh ne güzel olurdu."

Morali ne zaman bozuk olsa yaş pasta yerdi Meriç ve Dila bunu bildiğinden arkadaşına mutlaka pasta alır, aldırtırdı.

"Üfff canım niye şimdi bu kadar tatlı bir şeyler istiyor ya."

Söylenerek kot pantolonunu bluzunu çıkarıp ev kıyafeti giymek yerine direkt şort askılı pijamasını alıp giyindi ve beyaz puf puf terliklerinide ayağına geçirip saçlarını topladı. Aynada kendine bakıp burukça gülümsedi. Bora seviyor diye bugün saçlarını dalgalı yapmıştı ama neye yaramıştı.

İçi sıkılmış halde oflayıp banyoya ilerledi elini yüzünü yıkayıp doğruca yatağının içine girip kıvrıldı.

Bir süre öylece yattı sonra gözlerini açıp telefonunu eline aldı sosyal medya hesabında sırf vakit geçirmek Bora'yı düşünmemek için dolaştı ve arkadaşlarının yeni attıkları toplu fotoğrafa bakıp içini çekti.

Ders sonrası ne güzel hepsi toplanmıştı. Bora'ya "bizde gidelim mi?" Diye önceden sormuştu ve Bora "baş başa olalım" demişti. Ona katılmıştı ve arkadaşlarına gelmeyeceğini söylemişti ama "hani" dedi. Şimdi İçinden fotoğrafa bakarken.

" Hani nerde. Ben evde o başka yerde nede güzel bugünü baş başa geçiriyoruz..."

Canı sıkılmış halde telefonu geri bırakıp diğer tarafa döndü çift kişilik yatağında ordan ortaya resmen yuvarlandı ve en sonunda sırt üstü yatıp tavana dikti gözlerini.

Açıkcası bu kadar içerlemesinin bir nedenide telefonu kapattığından beri Bora'nın bir kez olsun arayıp mesaj atmamasıydı. İnsan o kadar pişmansa üzgünse üst üste aramaz mıydı?

"Hemen işine geldi demek ona küsmem. Uyuz şey, senin aşkını ben ezmesini bildirimde işte benim aşkım bana kafa tutuyor."

Dudaklarını büzüp içli içili baktı boş tavana. Bora'ya sırıl sıklam aşıktı. Az bir süre kalmıştı yaz ayının gelmesine ve okul tatil olur olmaz babasına annesiyle birlikte Bora'dan bahsedip önce onları tanıştıracak sonra da Bora annesini alıp kendisini istemeye gelip söz nişan yapacaklardı. Defalarca kez bunu konuşmuşlardı. Üçüncü sınıfın yazında nişan, dördüncü sınıf sonu mezuniyetle birlikte de düğün hazırlığı yapılıp Eylül gibi evlenmeyi düşünüyorlardı.

Şu geçen iki yılda Meriç şimdiden Bora'nın evinin gelini gibi olmuştu. Meltem hanımla inanılmaz güzel anlaşıyorlar hatta Bora bazen ikisinede yetişemiyordu. İkisi bir olup Bora'yı delirttiği anlar oluyordu.

Meltem hanımda Bora gibi deli doluydu aslında ve Meriç'le birlikte kadın yeniden hayat bulmuş onu çok istediği ama sahip olmadığı kız evladı yerine koyup yaşının el verdiği kadarıyla Bora'yı bu yaştan sonra şoka sokan hareketler yapar olmuştu.

Mesela bir kaç kez kız kıza
konsere gitmişlerdi. Bora'nın şirkette olup geç saatlere kadar çalıştığı o günlerde Meriç'le arasıda limoniydi ve Meltem hanım oğlunun
evdeki asık suratı Meriç'in telefonda neşesiz konuşmasında aralarının bozuk olduğunu anlamıştı ve Meriç'le dışarı akşam yemeğine girmiş ordan da karar verip MFÖ konserine iki adet hediye olarak gelen konser bileti olan Meriç Bora sevmediği ve arası bozuk olduğu için Meltem hanıma birlikte gitmeyi teklif etmişti ve birlikte bir çılgınlık yapıp Bora'ya haber vermeden konsere girmişlerdi.

Konser dönüşü açıkınca birde gidip ıslak hamburger yemeye gitmişlerdi. Meltem hanım Meriç'e elinden geldiği kadar ayak uyduruyordu be enerjik haliyle dışarıdan bakıldığında çok tatlı anne kız gibi duruyorlardı.

Meltem hanımın yalnız dünyasına Meriç'le renk gelmişti ki Meriç'te kadıncağızla olmayı seviyordu. Meltem hanım tam bir anne olduğu kadarda eğlenmesinide bilen biriydi.

Bora o gece amcasıyla gece yarısına kadar önemli bir iş üstünde çalışmıştı ve yorgun argın eve geldiğinde evdeki tüm ışıkların kapalı olması dikkatini çekmişti.

Annesi Bora'yı hergün saat kaç olursa olsun beklerdi ki uyuya kalsada salonun ışığı mutlaka açık olurdu.

Bora odasına çıkmadan annesinin odasına gidip baktığında annesinin olmadığını görünce gece yarasında nerede olacağına anlam veremeyip telaşla Meltem hanımını aramış ve Meriç'le konsere gidip çıkışta da Bağdat caddesinde hamburger yediklerini öğrenince deliye dönmüştü.

Gitmeleri sorun değildi ama haber vermemek ne demekti onu anlamamıştı ve kızmıştı "orda bekleyin geliyorum hemen." Demişti ve o gece oldukça hareketli geçmiş annesini eve bırakıp Meriç'le yol boyunca atışmış en sonunda da dayanamayıp barışmışlardı.

Bunun dışında Meltem hanım eğlenceli arkadaşlarıyla Meriç'i gururla oğlumun kız arkadaşı müstakbel gelinim diye tanıştırmış ve Meriç çay kahve partilerinin sevilen komedisi olmuş kadınları galyana getirip kadına şiddete hayır yürüyüşlerinden, hayvan haklarına kadar bir çok sosyal konuda yürüyüşlere arkadaşlarınında dahil olduğu Meltem hanımın ekininide alıp büyük bir kalabalıkla yürüyüşlere katılmış kaç kez arbede ortamında kalıp zor kaçmışlar ve Bora'yı endişeden delirtip onu bas bas bağırtan durumlara getirmişler birde onun kendilerine kızan haline kıs kıs gülmüşlerdi.

Kesinlikle Meriç ve Meltem hanım güzel bir ikili olmuşlardı. Meltem hanım bazen Meriç'in gençliğinin enerjisine yetişemeyip "beni es geç canım benim." Dediğinde Meriç kadıncağıza gülümsüyordu ve ikiletmiyordu.

Bora'yı da annesinide çok seviyordu ve biliyordu ki evlendiklerinde de çok mutlu olacaklardı ama şimdi kendisini pek iyi hissetmiyordu. Bora'yla azıcık bozuşmak bile iyi gelmiyordu çünkü pek alışık değildi onunla böyle olmaya. Değişik bir şekilde birbirlerine bağlı ve düşkünlerdi.

Yatmak içini daha çok daralttı çünkü düşünmek istemiyordu ve doğrulup kalktı yataktan telefonunu eline alıp Bora'dan bir mesaj var mı diye kontrol etti olmadığını görünce bir anda gözleri doldu ve ağlamaya başlayınca kendine inanamadı ama kasmadı da içinden geldiği gibi ağladı.

"Sıkıldı benden belli ki. Eskiden en ufak şeyde kırk kere arardı şimdi umursamıyor bile."

Bugün oldukça duygusaldı ve kendine de pek inanamıyordu. Meriç öyle sevgili tartışmalarında ağlayacak yapıda hiç değildi.

"Benim reglim mi yaklaştı ya bu ne sulu gözlüklü böyle."

Hem ağlayıp hem kendine kızan olarak pek şirindi Meriç. Burnunu çekerek odasından çıkıp gözlerini sildi ve merdivenleri sert adımlarla indi. Kızgındı kırgındı Bora'ya. Buluşmalarını unutup geç kalmasından ziyade sonrasında aramaması canını sıkıyordu.

Mutfağa gidip sıcak çikolata yapacaktı kendine ve adımları o tarafa yönelmişken kapının zil sesini duymasıyla durdu kimin gelmiş olabileceğini düşündü.

"Ahh Dila'yla Onur abim erken gelip sürpriz mi yaptılar yoksa."

Gözlerinin kızarmış nemli olmasını umursamadan kapıya doğru hızlı hızlı yürüdü ve hemen açtı ama karşısında kimseyi göremeyince şaşkınlıkla bakakaldı.

"İyide kapıyı çalıp kim gitsin apartman mı burası canım çocuklar yaptı kaçtı desem."

Kendi kendine söylenip durumun garipliği karşısında kaşlarını çatarken güvenliği arayıp soracaktı ki durduğu cılız miyavlama sesiyle bakışları aşağıya kaydı ve gözleri minik bir sepetin içine yerleştirilen yastığın üstünde başını kaldırılmış kendisine bakan beyaz tüylere sahip yavru kediyi görmesiyle gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı ve hemen dizleri üstüne çöküp sevgi dolu bakışları arasında gülümseyerek minik yavru kediyi kucağına aldı.

"Oooyyy sende nerden çıktın bakalım. Hiii ne kadar küçüksün sen böyle ve çok tatlısın."

Kediyi tek eliyle tutup koluna yatırırken diğer eliyle okşadı ve kedinin cılız çıkan miyavlamasına kıkırdayıp sepete baktı tekrar.

"Ama seni kim bıraktı buraya. Çokta küçüksün."

Eğildi ve sepetin içini yokladı oradaki küçük notu görüp hemen aldı ve doğrulup okudu.

"Sen hayatıma girdiğin günden beri benim nefes alış verişlerim bile sen oldu... Biliyorum son zamanlarda seni istemeden de olsa çok üzdüm ve bu yüzden tam bir eşek olduğumu biliyorum. Çillim... benim saçları güzel sevgilim. O yanaklarına dağılan çillerine öldüğüm sevgilim biliyorsun benden romantik adam olasa da senin tabirinle zıppır oluyor ve bu yüzden çok uzatıp kendime güldürmek istemiyorum. Bu yavru kendi benim için tıpkı sensin. Bazen uysallığıyla ve o korunmaya muhtaç haliyle senin benim yüzümden ağladığın zamanlara bezerken tırnaklarını çıkardığı anda da tıpkı senin o kendini savunan güçlü duruşuna benziyor. Bilmiyorum bana olan kızgınlığın geçer mi ama en azından bu minik kediyi geri çevirme olur mu? Seni çok seviyorum ve bir kez daha özür dilerim."

Meriç gülümseyerek okudu uzun notu ve kediye bakıp onu bağrına bebek gibi bastı.

"Yaa eşek bu Bora değil mi? Seni bana getirmek aklına nerden geldi ki? Ben şimdi senin annen mi oldum şeker şey he? Pekte anlamam kedi bakımında ama hemen araştırıp sana nasıl bakmam gerekiyor öğreceğim ve tabi seni kabul etmemem söz konusu bile olamaz."

Kedi kucağında saatlerdir bozuk olan morali bir parça düzelmiş halde yüzü gülerek eğilip sepetide yerden aldı doğrulup kapıyı tam kapatacakken duyduğu sesle boş bulunup irkildi.

"Peki benide kabul eder misin?"

Sesin sahibini elbette biliyordu. Bora'ydı bu. Kapının kenarına saklanmış olan sevgilisi elinde kocaman bir gül buketi ve bir poşetle durduğu yerden aniden karşısına çıkıp birde boynunu yana yatırıp masum masum bakınca Meriç'in içi gitti.

Sevgilisi yine tüm yakışıklı ve çekici haliyle karşısındaydı. Bora takım elbise giyerken bile öylesine zevkliydi seçimlerini Meriç çok beğeniyordu.

Sevgilisinin biçimli bedenini saran takım elbisesi ve kravatı uyum içindeyken Bora'nın böylesine yakışıklı halde şirkette olmasını elbette Meriç'in kıskandığı anlarda oluyordu.

Şimdi karşısında gözlerinin içine aşkla bakıp adeta özürünü bakışlarıyla dileyen Bora'ya kalp atışları hızlanarak baktı ve bir şey demeden omuz silkti.

"Ben sadece kediyi almak istiyorum."

"Beni istemiyor musun çillim?"

Bora ipek gibi yumuşacık ses tonuyla elinde çiçek sevgilisinin kapısında konuşurken oldukça tatlı olsada Meriç yelkenleri suya hemen indirmedi.

"Bugün görüşmeyelim bence. Hem ben kedimle meşgul olmak istiyorum."

Bora Meriç'in hemen sahiplenip kedim demesine gülümsedi ve Meriç'in kolları arasında tuttuğu beyaz tüy yumağı sevimli kediye baktı gülerek konuştu.

"Annesi belki babasıda ona bakımın konusunda sana bilgi verebilir araştırmayı birlikte yapabilirsiniz bu yüzden bence beni içeri almalısın."

Meriç bakışlarını kediden çekip Bora'nın parlayan gözlerine dikti.

"Uff ya nasılda tatlı bakıyor. Ayy babası dedi. Kedide olsa ben annesi o babası ne güzel yakıştık böyle. Hem o elindeki çiçekte ne kadar güzel vermek için neyi bekliyor bu adam."

İçinden kendi kendine konuşan Meriç nefesini dışarı bırakıp arkasını döndü ve yürürken kapıyı kapatmamasıyla Bora'yı içeri aldığını kabul ettiğini gösterdi.

Sırıtarak içeri giren Bora kapıyı kapatıp montunu çıkarıp astı ve elindekilerle salona geçip koltuğa oturan Meriç'in yavru kediyi rahat sepetine koyup bakışlarını kendine çevirmesiyle ona doğru yürüdü Meriç'in beklemediği anda dizleri üstüne önüne çöküp elindeki poşeti yana bırakıp çiçekleri uzattı.

"Senin için."

Meriç kırmızı güllerden oluşan buketi alıp kokladı Bora'nın aşkla patlayan gözlerinin içine baktı. Bora onun ağladığını kızarsan gözlerinden anlamıştı ve bakmak bile canını yakıyordu.

"Teşekkür ederim çok güzeller."

"Sen daha güzelsin."

Bora doğrulup Meriç'in yanına oturduğu gibi çillisinin şakağından öptü aralarında duran kediye yandan bir bakış attı.

"Ulan sende hemen aramıza girdin ama şu tatlı yüzün için katlanırım."

Meriç küs değildi çocuk gibi sadece kırgın hatta üzgündü ve mesafeliydi bu yüzden.

"Pasta aldım sana."

Bora yerdeki poşeti kucağına alırken Meriç başını çekip poşete baktı ve gülümsedi. Poşetin üstündeki pastane adını yeni fark etmişti.

"Tamam sen servis yap bende üstüme bir hırka giyip geleyim sonra bu tatlı yavruya bakım konusunda ne gerekiyor onu araştıralım."

"Peki sevgilim."

Oldukça uyumluydu ikiside ve Bora Meriç'in en çok bu yönünü seviyordu. Kırgınlığını bakışına sesine duruşuna yansıtıyordu ama asla ilişkilerini yaralamıyordu.

***
Pastasından keyifle bir çatal daha alan Meriç ağzındaki o yoğun çikolata tadıyla kendinden geçerken hemen yanında koltukta defalarca kez kaymasına rağmen dibinden ayrılmayan Bora hem kendisini izliyor hem de o da pastasını yiyip telefondan bilgiler okuyordu.

"Dediğim gibi aşı falan yaptırmadım yol kenarından bulup aldım ve sana geldim bebeğim. Sepeti falanda son anda sizin eve yakın pet shoptan aldım. Yoksa bu yavru kediyi kapına sadece not yazıp koyacaktım sepet onun için iyi oldu.

Meriç Bora'yı dinleyip ayak ucunda yerde duran sepette uyuyan kediye gülümsedi. Bora'nın yardımıyla süt içirmişti ama en yakın zamanda bir vetenire götürüp sonra da ihtiyacı olan şeyleri alacaktı.

Çok küçüktü henüz ve sahibi olup olmadığını bilmiyorlardı. Bora onun sokak kedisi olduğunu düşünüyordu. Annesini kaybetmişti muhtemelen ve kendisini yolda bulup şaşkına dönmüştü.

Bora Meriç'le telefonda konuşurken arabayı durduğu vakit konuşma sonrası direkt Meriç'in yanına gelmek için arabasını yeniden çalıştırdığı esnada gözü kaldırımdan aşağıya düşmüş olan ve miyavlayan bu kediyi fark etmiş ve bir an onun ne olduğunu idrak edemesede dikkatli bakınca yavru bir kedi olduğunu anlayıp arabanda hızla inmişti.

Kendinin sokak kedisi olduğu belliydi. Belli ki annesini arıyordu şaşkın kedi ve yem olacaktı böyle yol ortalarında. Ayakları toz içinde olsada beyaz tüyleriyle çok sevimliydi. Hemen onu kucağına alıp cılız çıkan miyavlamasıyla gülümsemişti.

Bu soğukta bu kediyi bırakmak istemediğinden sıcak arabasının içine alıp ön koltuğa bırakmıştı ve bir kaç dakika kediye öylece baktıktan sonra bu yavruyu Meriç'e emanet etmeye karar vermişti. Kesinlikle Meriç bazen uysal bazen yırtıcı bir kediydi ve çillisi bu minik yavruya iyi bakardı.

Her şeyi hemen aklında planlayıp arabadaki not defterinden bir yaprak alıp notunu yazdı ve kediyle birlikte yola çıktığında Meriç'in evine yaklaşırken gördüğü pet shoptan içi minderli bir
sepet alıp kediyi yerleştirmişti.

Meriç Bora'dan bunları duyduğunda yalan yoktu Bora'ya bir kez daha aşık olmuştu. İnsanlar kadar hayvanlara da el uzatılmalıydı ve Bora da kendisi gibi bu konuda oldukça duyarlıydı.

"İstersen hemen bir veterinere götürelim."

Meriç'in şort askılı pijamasının üstüne giydiği diz altında olan hırkasının önü kuşağıyla sıkı sıkı kapalı olsa fa Bora geldiğinde onu görmüştü. Gözleri sevgilisinin süt beyazı düzgün pürüzsüz bacaklarına kayıp konuşurken Meriç onun baktığı yeri fark edip Bora'yı bozguna uğratarak onun çenesini tutup şak diye başını yukarıya kaldırıp gözlerinin içine baktı.

"Konuşurken bacaklarıma değil gözlerimin içine bak konuş Bora."

Bora sıkıntıyla nefesini dışarı bıraktı. Meriç çetin cevizdi. Pastaları getirdiğinde bir kez daha konuşmuş özür dilemişti sevgilisinden ama Meriç hala pas vermiyordu. Aslında yumuşamıştı da bunu henüz Bora'ya göstermiyordu.

"Süründüreceksin beni değil mi?"

Meriç kıs kıs gülümsedi. Bora'ya gözlerini kısarak meydan okurcasına baktı.

"Huyum kurusun."

"Kurusun çilli."

Bora da gözlerini kısıp bakınca birbirine aşk kıvılcımları saçar halde atışmaya başladılar.

"Benimle olan buluşmalarını bir daha unutmayacaksın."

"Unutmayacağım elbette. Anlatım ama sana durumu Meriç."

"Neyse ney Bora. Ben anlayışsız biri değilim zaten ama senin bu gece kulübü sevdan seni bir tuhaf yaptı."

"Sevdam değil Meriç iş bu iş."

Bora net konuşunca Meriç bir dikleşti yerinde.

"Ne gereği var anlamıyorum ki."

Mırıldanırken Bora onu an be an izledi. Kendisini zor tutuyordu yoksa birazdan o açılan minik dolgun dudaklara kapanıp turuncu tutamları açıp elini içine daldıracak ve saatlerce öpecekti.

"Mutlu olmak için olabilir mi?"

"İyi tamam Bora."

Meriç hızla ayaklanırken Bora geriye yaslanıp sevgilisine baktı.

"Ben üstümü giyinip geliyorum sonra çıkar veterinere gideriz."

"Tamam kalın giyin hava soğuk ."

Meriç kendisini düşünen sevgilisinin tavrı hoşuna giderek arkasını dönüp o görmeden gülümsedi ve hızla odasına giden merdivenleri çıktı.

Salonda tek başına kalan Bora yerdeki kediye bakıp gülümsedi. Şimdi evlendiklerinde falanda tabi bu minik kendileriyle olacaktı da bakalım evde hayvan tütünden gaz etmeyen annesi ne diyecekti. Meltem hanım hayvanları çok seviyordu ama bahçede olmasından yanaydı. En azından kendi evleri bunun için müsaitti.

"Şimdi annem bahçede olsun diyecek Meriç hayır evde bizimle kaldın diyecek bu durumda ağzına edilende ben olacağım tabi."

Kediyle konulup kendi haline gülümserken Meriç'in koltuğun üstündeki telefonunun çalmasıyla eline alıp baktı ve akranda yazan "Can" ismiyle kaşları yukarı kalktı.

"Bu can yine ne demeye arıyor."

Armayı hiç düşünmeden cevapladı. Can Meriç'in sınıftan arkadaşıydı ve kimseye zararı olmayan biri olsada Meriç'e azıcık hayrandı ve Bora çocuğun o saf temiz duygularına deli oluyordu.

"Ne oldu yine can can."

Can Bora'nın sesini duyunca irkildi gözündeki numaralı gözlüğünü burnunun üstünden geriye itti.

"Bora abi. Aaa şey merhaba."

Bora kıs kıs güldü. Can geçerken zararsız biriydi ve Meriç onu çok seviyordu. Bora'yla da tanıştırmış kaç kez birlikte bir şeyler yiyip içmişlerdi. Derslerinde oldukça başarılıydı Can. Bora bilerek onunla tanıştığında "bana abi de Can Can" demişti takılarak ve Can'da ciddiye almış o gün bugün Meriç'in "ya o sana şaka yaptı Can abi deme" demesine rağmen Can abi diyordu.

"Merhaba nasılsın?"

"İyiyim sen abi."

"Bende iyiyim abisi."

Bora sesli gülmemek için zor tutu kendisini. Çocuk alemdi ve ona takılmaya bayılıyordu.

"Meriç yanındaysa bir konuşabilir miyim ders notunu vermiştim ona bir yerde yanlışlık varda düzeltmesini isteyeceğim."

Bora başını sallayıp ayaklandı.

"Tamam yukarıdaydı biraz bekle telefonu götüreyim."

Bora merdivenleri elinde telefon çıktı yukarıya ve kapı çalma zahmetinde bulunmadan nasıl olsa Meriç giyinmiştir diye kapıyı açmasıyla Meriç'in çığlığı yakınlandı ve Bora karşısında üstünde sadece dantel siyah bir sütyen ve minicik takım olan bir külotla duruyordu ve sevgilisine şaşkınlıkla bakarken Meriç elleriyle göğüslerini kapatıp bağırdı.

"Ya Bora... öldüreceğim ama seni dön arkanı çık hemen."

Bora bir şey demeden arkasını dönüp hızla odadan çıktı ve telefonu kulağına görürdü.

"Can Can Meriç müsait değil arar seni sonra hadi görüşürüz."

Can'ın bir şey demesine izin vermeden kapattı telefonu Bora ve derin bir nefes alıp verdi.

Gözünün önüne Meriç'in az önceli seksi görüntüsü gelince başını iki yana sallayıp dudağının kenarını ısırdı.

Bu ilk değildi saha öncede görmüştü çamaşırlı ve bikinili hallerini ama az önceki o minicik iki parça olan dantelin içinde Meriç'in beyaz teni dolgun kıvrımları şahaneydi.

Sağlıklı bir erkek olarak elbette etkilenmişti ve derin nefes alıp verdi. Kapıyı çalmadığına Meriç ayrıca kesin pişman edecekti.

"Bir kapı çal kapı çıplak olsaydım ne olacaktı."

Sinirle söylenerek odadan çıkan Meriç'le Bora arkasını dönüp yüz yüze geldi. Sevgilisi pantolon ve kazağını giymişti. Bora hiç durumu uzatmayacağından gülerek göz kırptı.

"Çillim çıplak olsaydın yalan yok hoşuma..."

"Bora..."

Meriç'in cırlamasıyla Bora susup gülerek aşağıya indi. Çilli güzeli
fazlada delirmenin anlamı yoktu.

***
"Artık içimiz rahat değil mi ponpon."

Veteriner işini halletmiş eve geri dönüş yolunda kucağındaki sepette uyuklayan yavru kediyi seven sevgilisine Bora kıs bir an bakıp gülümseyerek önüne döndü. Meriç resmen dünyayı unutmuştu ve kedisine yakışır şekilde ona ponpon demiş sonra "adı bu olsun kesinlikle demişti Bora'ya. Bora da "olsun sevgilim" demişti.

"Dila gördüğünde bayılacak. İkimizde hayvanları çok seviyoruz ama bakımı konusunda emin olamıyorduk ve hayvan telef olmasın diye bu sorumluluğu alamamıştım ama şimdi anlıyorum ki çok yanlış düşünmüşüm insan şu güzelliğe bakmaz mı ya."

Meriç'in sevinçli sesine deli oldu Bora. Onun yüzünü gülümsetebilmek her şeyden önemliydi.

"Bakarsın tabi hem de en alasıyla bakarsın."

Bora'nın kendi kedine mırıldanmasın duyan Meriç gülümsedi. Bora ona şahane bir şey getirmişti ve şimdiden bağlanmıştı
Kedisine. Onu büyütecek olmasında dolayı heyecanlıydı.

Evin önüne geldiklerinde Bora Meriç'in kendisiyle konuşup etsede
hala mesafeli oluşundan kırgınlığının henüz tam olarak geçmediğini düşünüyordu.

Üstüne gitmemeyi tercih edip Meriç'le birlikte arabadan inmek için hamle yapmayınca kapıyı açan Meriç Bora'nın inmemesiyle durdu ve dönüp sevdiği adamın üzgün bakan gözlerinin içine baktı.

"Ah yeter mi bu kadar süründürmek acaba. Benim için nasılda uğraşıyor."

"Gelmiyor musun? Onur abimler daha gelmedi biliyorsun."

Bu Meriç'in üstü kapalı "henüz evde yalnızım gel işte kalalım birlikte" daveti olduğunu Bora bilsede Meriç'in laf olsun diye kendisini çağırmasını istemiyordu. Hoş Meriç içinden gelerek çağırıyordu ama bu durumda Bora böyle olmadığını düşünüyordu.

"Saat neredeyse sekize geliyor eve gideyim."

Meriç bir hışımla çattı kaşlarını ve Bora ne olduğunu anlamadan arabadan inip kapıyı çarpmasıyla olduğu yerde baka kaldı. Sonra hemen toparlanıp Meriç'in arkasından inip "ne oldu?" Diye soracaktı ki söylenerek giden Meriç'in sözlerini duyup kaşlarını
çattı.

"Saman dolu kafasının içi. Saat sekizmiş de gidiyormuş da. Doğru her gün Onur abim Antep'te ya biz zaten sürekli birlikte kalıyoruz. Şuna bak eskiden ben kapıdan kovsam bacadan girip çilli birlikte uyumak istiyorum diyen adam şimdi gelmez oldu yanıma."

Çantasından anahtarı çıkarıp kapıyı açtı içeri adımını atıp kapıyı kapatacaktı ki Bora eliyle engel olup durduğu gibi Meriç'in şakın bakışları arasında içeri girdiği gibi kapıyı kapattı ve kaşlarını tıpkı kendisi gibi çatmış olan sevgilisine baktı.

"Saman dolu kafamın içi he?"

Bora bağırmamış ama oldukça tok bir ses tonuyla konuşup ağır adımlarla Meriç'in üstüne doğru yürürken geri geri giden Meriç elindeki sepeti girişteki pufun üstüne bıraktı.

Bu numaralar ona sökmezdi ve hemen tırnaklarını çıkardı.

"Yalan mı?"

"Meriç doğru konuş."

"Yamuk mu konuşuyorum sayın Bora bey. Ayrıca gider misin sen malum saat sekiz aman koş evine."

Meriç laf sokar halde konuşup mimikler yapınca Bora sabır çekti çenesini sıvazladı ve Meriç'in gözlerinin içine bir kaç saniye baktıktan sonra atıldığı gibi Meriç'i çığlıkları arasında kaptı omzuna attı ve çillisini şok eden sözleri bir anlık değil bir süredir düşünüp zaptettiği ama artık yeter diyerek içinden geldiği gibi söyledi.

"Hemen şimdi anneni arıyorsun ve babana uygun dille seni hafta sonu istemeye geleceğimizi söylesin.

"Bu hafta sonu annenle size babanla tanışmaya gidiyorum ve bu yazı falan beklemeden de nişanlanıyoruz. Sen iyice tuhaf oldun şu ilişki daha fazla yıpranmadan yüzüklerimiz takılsın.
Evlilik yoluna girelim yoksa ben kafayı yiyeceğim."

Bora hızla konuşup sustuğunda Meriç şaşkınlıkla ağzını açtı.

"Ne? Delirdin mi sen. Ayy bırak beni ya indir diyorum indiiir."

Sevgilisinin omzunda salona taşınırken baş aşağıya olduğundan Bora'nın poposuna arada vurup çırpınsada Bora indirmeden yürüdü koltuğa kendi oturup Meriç'ide kucağına oturtup onun kalkma girişimlerini engelleyip yüzlerini birbirine çevirdi ve hırlarcasına konuştu.

"Nişanlanıyoruz çilli."

"Çok beklersin."

Meriç kaşlarını en derine çatıp lafı yapıştırırken Bora gayet sakin şekilde onun elmacık kemiklerine dağılan o tatlı çilleri okşayıp Meriç'in itirazlarına aldırmadan tatlı dudaklarından minicik öptü.

Bora ve bir süredir bunu düşünüyordu artık nişan olsun istiyordu ama sadece Meriç şimdi kafasını dersten başka şeye versin istemediğinden konuyu açmıyor yaza kadar sabrediyordu.

Üç yıldır birlikteydiler ve artık adı Bora için aileler bilerek konulmalıydı. Hem kendi kendiside saçma sapan sevgili kavgası yapacaklarına evlilik hazırlıklarıyla ilgilenmelerini istiyordu.

Altı üstü bir yüzük takılacaktı ve beklemenin anlamı yoktu.

Bir süre konuşmadan bakıştılar Meriç'in içinde bir heyecan oluştu ama belli etmedi ve Bora'nın kucağında kıpırdandıkça Bora onu sarmalayıp yanağından öptü.

"Bakıyorum heyecandan dilin tutuldu çilli hanım."

Meriç'in havasını değiştirmek isteyen Bora'ya çattığı kaşlarını düzelterek baktı. Eh yakan yoktu şaşırmış ve heyecanlanmıştı.

"Sen ciddi misin Bora?"

Emin olmak istiyordu. Şimdi pat diye nişan işi nerden çıkmıştı. Temmuz ayına olur diye konuşmuşlardı ve daha nerden baksan üç buçuk ay vardı ve Pat diye olacak şey değildi. Hem babasını alıştmasıda kolay değildi. Adnan Bey kızını çabuk paylaşacak yapıda bir baba değildi.

"Çok ciddiyim. Son zamanlarda saçma sapan tartışır olduk ve bu ilişki yıpransın istemiyorum. Hayır zaten bunca yıldır birlikteyiz değil mi daha adım atmak için neyi beliyoruz ki. Altı üstü aile arası bir nişanımız olacak yaza kadar uzatmanın anlamı yok düğünümüz yine konuştuğumuz gibi seneye olur ama şimdiden o yola girelim bir kendimize gelelim sonrası dün hazırlığına başlarız."

"Ama."

Meriç şaşkınlıkla mırıldandı. Minik ağzı aralanmış Bora'ya öylece bakarken Bora gülümseyerek bugün daha da delisi olduğu ama bir türlü istediği gibi öpemediği dudakları dudakları arasına alıp öptü. Uzun uzun motive nefes almak için geriye çekildiğinde Meriç'in aşkla gülümsediğini gördü.

"Aşkım bir an önce nişanlanmamızı istemez misin? Okul bitmeye yakın her şeyimizi hazırlar uzatmandan Haziran'da da evleniriz bebeğim."

Bora hevesle istekle sorarken Meriç gülümsedi ve Bora'nın yanağını okşayan elini tutu. İçinden gelini yapacaktı elbette. O Meriç'ti. İçinden geleni yaşamazsa Meriç olmasının anlamı neydi ki.

"İstemesine isterim ama biliyorsun babam tepki verir diye bekledik. Şimdi diyecek ki okulun tatil olmasına ne vardı bu aceleniz ne? Hem izin verecek mi oda meçhul."

Bora göz kırpıp Meriç'in alnından öptü.

"Bunu yaşamadan bilemeyiz bebeğim. Eminim baban beni sevecek sevmesede annem halleder ben bir şekilde sevdamı anlatırım babana oda elbet izin verir bize."

Meriç işinin zor olacağını bilsede gülmüştü ve Bora'nın gözlerinin içine pırıl pırıl bakışlarla baktı.

"Ne yani şimdi babam tamam derse biz şimdi nişanlıyor muyuz."

"Evet benim tatlı çilli müstakbel nişanlım."

"Ya Bora..."

Meriç atılıp sıkıca sarıldığı sevdiği adama. Zaten onların ilişkisinde her şey planlı tıkır tıkır gitseydi şaşılırdı.
Böyle aniden olması onlara yakışırdı.

"Nasıl yetişir her şey bilmiyorum ki."

Meriç ayrıntıları düşünürken dudaklarına değen ıslak dudaklarından öpücüğüyle önce gülümsedi Bora onun gerilen dudaklarından durumu anladı sonra Meriç her şeyi bir kenara bırakıp kollarını daha sıkı Bora'nın boynuna doladı kucağına yerleşti ve tutkuyla aşkla öptü sevdiği adamı onun öpücüklerine karşılık verdi.

***
Oğlum ne diyorsun sen? Kızın babası bugün tanışıp yarın bize Meriç'i verir mi? Tamam gidelim tanışalım ama hemen isteme olmaz annem. Tanıştığımız gün kız istemek nedir Bora Allah aşkına."

Meltem hanım üstünde eşofmanları sabah sporunu yürüyüş parkurunda yapmış halde eve geldiğinde Bora'yı uyanmış kahvaltı masasında bulunca hemen yanına gidip dün akşam oğlu geç saate gelip Meriç'le aldığı kararı söylediğinden beri evde dört dönüp sabahı zor etmiş Bora'nın uyanmasını beklemişti.

Evde durmak daha çok bunalttığından sitenin yürüyüş parkurunda yürüyüp zamana geçirmiş eve gelmişti.

Aklı almıyordu akşamdan beri oğlunun dediklerini. Dün gece başlamıştı konuşmaya ama Bora "anne çok yorgunum sabah konuşalım" Diyince bir şey diyememiş sabahı beklemişti.

Oğlunun Meriç'le yuva kurmasını her şeyden çok istiyordu ama yol yordamsız olmazdı bu işler. Meriç'in babasınıda kızdırmanın anlamı yoktu.

Şimdi oğluyla dakikalardır önce gider tanışırız sonra onları bizede yemeği alırız bir görürler kızlarını kime nereye gelin vereceklerini sonra Allah'ın emriyle istemeye gidip yüzüklerinizi takarız diyordu ama Bora takmıştı bir kere. Aynı gün tek seferde bitecekti yüzükleri takılacaktı.

"Anne sen benim evlenmemi istemiyor muydun? Şimdi sana gidip kız isteyeceğiz giyorum bu sefer yan çiziyorsun."

Meltem hanım sabır çekip oğlunun karşısına geçip oturdu. Gidip duş alçaktı ama Bora hazır kalkmıştı madem hemen konuya girmişti.

"Ayyy babası kılıklı yine lafı kendine çekme."

Bora portakal suyundan bir yudum alıp annesine kaşlarını kaldırıp indirdi.

"Anne babama laf yok demem gerek var mı."

"Sus Bora sus. Annem olmaz öyle diyorum bak Meriç kaç kez bana babasına bahsetti adam kızına çok düşkün böyle damdan düşer gibi kız istenmez vallahi vermez görürüsün gününü."

"Daha fazla git gel uzasın istemiyorum."

Meltem hanım şimdi üstünü başını yırtacaktı. Oflayıp yakasını çekip kendine yelpaze yaptı.

"Ayy yok ben oğluma laf anlatamaz oldum. Tamam oğlum tamam tanışma günü isteyelim kızı babasıda vermesin gör gününü. Hayır bunca zaman bekledin şimdi ne oluyor yani."

Bora cevap vermeyip sıcak simitinden ısırıp annesine göz kırptı.

"Terli terli hasta olacaksın duşa gir hadi sonra nişan üstü hastalanma."

Meltem hanım "pes yani senin bu rahatlığın sülalede yok. Diyerek söylenip kalktı ve odasına doğru çıkarken Bora annesiyle uğraşmak adına arkasından seslendi.

"Bu huyumda senin çok sevdiğin rahmetli babanneme çekmiş annecim.

Oğlunun sözlerine Meltem hanım yukarıdan seslendi.

"Ölünün arkasında konuşturma. Beni Bora bak alacağım ayağımın altına seni."

Bora gülerek geriye yaslandı cebinden telefonunu çıkarıp Meriç'i aramaya koyuldu.

***
Meriç konuyu telefonda önce annesine açmış sonra da dün gelen Dila'yla Onur'a söylemiş onlarda destek olmuşlardı ama annesi "niye okul kapanana kadar beklemiyorsunuz anlamıyorum ama tanışma günü isteme olmaz çıkarım bunu aklınızdan" demişti ve Meriç bunu bugün Bora'yla konuşacaktı. Dila'yla Onur'da "olmaz öyle şey bir ailecek bir araya gelinsin hemen isteme olmaz" demişlerdi.

Şimdi okula gitmek için hazırlanmış halde aşağıya indiğinde iki yıldır evli olan Dila'yla Onur'u görünce gülümsedi.

Kuzeni ve Dila iki yıldır çok mutlulardı. Zaman zaman sorunları elbette olmuştu. Onlar kendi içinde mutluydu ama bazen nedense dışarıdan olan insanlar kendilerini ilgilendirmeyen konulara dahil olup yorum yapmaları canlarını sıksada her şeyin üstünden birlikte bir şekilde geliyorlardı.

İlk zamanlar Dila Onur'un iş yemeklerine eşi olarak yanında katıldığında sohbet esnasından onun henüz öğrenci olduğunu üstelik yaşının çok genç oluşundan dolayı kınayan bakışlar açıkça "acele etmişsiniz." Diyenlerden "ah Dila hanım henüz çok genç ve okuyor demek oldukça erken evlenmişsiniz." Diyenlere. Onur'un iş dünyasında pek yıldızının barışmadığı aynı yaş grubundakilerin imalı bakışları Onur'u defalarca kez patlama noktasına getirsede her seferinde elini kavrayıp "Onur lütfen biz kendimizi biliyoruz bırak milletin be dediğini imalarını" diyen Dila'nın varlığıyla durmuştu.

Onur her lafa bir cevap verip altta kalmayınca dik duruncada o kendini bilmezseler bir daha laf edemez olmuşlardı. Bir tek Onur'un değil Dila'nın çevresinde de sorunlar olmuştu.

Sınıf arkadaşlarının hepsi bekardı. Evet kimseyi ilgilendirmezdi Dila da bunu sonuna kadar savunuyordu ve yakın arkadaşları yanında olsada grup olarak anlaşamadığı bir kaç kişinin kendini henüz üniversiteye gelmesine rağmen geliştirmeyip aşamamasından "baksanıza acelesi neyse parmağında alyansı kız bu yaşata evlenmiş." Laflarını duymuştu ve oldukça der bir şekilde bunu söyleyenlerin ağzının payını vermişti. O gün bugün kimseden bir şey duymasada hocalarından bir kaçıda odasına çağırmış çok sevdikleri öğrencilerinden Dila'yla konuşmuştu.

Dila o günü ölse unutamıyordu. Bölüm başkanı hocası oldukça sıcak bir şekilde "kendi isteğinle mi evlendin. Bak istersen yardımcı olabiliriz." Sözlerini duyduğunda dünya sanki başına yıkılmıştı.

Evet erken evlenmişti biliyordu ama insaların gözünde bu kadar mı kötüydü. zorla evlendirdiğini düşündürtecek kadar mı vahimdi.

Antep'te bunu sorun eden yoktu ama Dila güzel bir özel okulda okuyordu ve yaşıtlarının yaşam tarzı çok başkaydı. Dila'ya maddi olarak onlarla eş değer olsada hızlı yaşamıyordu yapısı gereği hayatını ve onlara evli olması garip geliyordu. Okul bitince olabilirken neden şimdi soruları soruluyordu.

Hocasına her şeyi anlatıp eşine aşık halde evlendiğini söyleyip odasından çıktığı gün eve ağlayarak gitmiş ve Meriç onun o halini hiç unutamıyordu. Eli ayağına dolanmış halde Onur'u arayıp haber vermiş Onur eve gelip karısının derdini öğrenip kollarında teselli etmişti.

O gün Dila "hocamın karşısında utandım ama seninle evli olduğum için değil bana bunu söylerken o acıyan bakışlarından benim bizi aşkımı savunup net olarak kestirirken bana senden beklemezdim çok başarılısın ve evlilik her zaman olur önüne bakmalıydın" demesinden. "Bunu bana neden söyledi" diye utandım.

Deyip ağlarken Onur teselli etmişti karısını ve bu kadarı fazla ama diyerek Dila'yı uyutup soluğu okulda almış ve Dila'nın hocasıyla konuşmuş ona olan aşkını öylesine anlatmıştı ki hocası Onur'dan Dila'yı üzdüğü için özür dilemişti.

Zordu ama onlar aşmıştı ve Dila daha da büyümüştü. Meriç şimdi uzaktan onlara bakarken gülümsedi. Çok şükür iyilerdi el eleydiler.

Kahvaltı masasında gülüşerek cilveleşen kuzeniyle Dila'yı bölmeyip seslendi.

"Aşk böcekleri ben kaçtım akşam görüşürüz."

Sık sık onlara aşklı meşkli sözcüler kullandıklarından alışmışlardı Dila'yla Onur ve gülerek "görüşürüz iyi dersler" dediler.

Evden çıkıp babasının hediyesi olan
arabasına doğru ilerledi. İstanbul trafiğinde araba kullanmaktan nefret ettiği için her zaman arabasını çıkarmıyordu. Kapıyı açıp oyuracakken telefonun çalmasıyla hemen cebinden çıkardı ve Bora'nın aradığını görünce sevinçle açtı telefonu.

"Aşkım."

"Aşkım diyen dilini severim senin çillim benim."

Meriç kıkırdarken Bora'da güldü. İkisininde içi içine sığmıyordu. Ayaklanıp bahçeyi gören boydan camın önüne doğru yürüyüp dışarıyı izleyerek konuşmaya devam etti sevgilisiyle.

"Aşk doluyuz yine Bora bey."

"Sizin için her zaman böyleyim saçları güzel çilli hanım efendi."

Meriç arabasına yerleşip kulaklığını taktı. İçi içine sığmıyordu.

"Nerdesin sen canım?"

"Evdeyim güzelim birazdan çıkacağım, sen?"

"Bende okula gidiyorum."

Meriç kulaklığını takıp arabasını çalıştırıp okula giderken nişan içim konuşmaya başladılar. Bora annesinin söylediklerini Meriç'e söyledikten sonra Meriç'te kendi annesinin hatta Dila'yla Onur'un da düşüncesini söylemiş üstüne konuştular ve önce tanışma sonra istemenin nişanın olmasına karar verdiler.

***
Antep'teki evinde sıcacık yatağında uyanan Meriç gözlerini açıp gülümseyerek gerindi. Allahtan devamsızlık hakkını çok kullanmamıştı da şimdi rahat rahat kalıyordu Antep'te.

Üç gün olmuştu Antep'e geleli. Hafta başında gelmişti ve hafta sonu Bora'yla annesi tanışma yemeğine gelecek sonra hep beraber İstanbul'a tekrar döneceklerdi.

Geleceğini annesi bilsede babasına sürpriz yapmak istemişti ve Adnan bey işe gitmek için evden çıktığında bahçede kızı önde elinde hayvanların konulduğu küçük plastik kafes arkasında korumasının çektiği valizi görünce şaşırmıştı.

Meriç babasını gördüğü gibi koşarak "sirpizzz ben geldim" deyince Adan bey sevinçten gözlerinin içi parlayan kızına sarılıp defalarca kez öpmüştü.

Sık sık hem kendileri hem Meriç gidip gelse de özlüyorlardı ve kızını görmek elbette çok hoşuna gitmişti. Gerisin geri eve kızıyla gidip o gün şirkete geç gitmiş ve Meriç'le ilgilenmiş onun kedisiyle kendisini tanıştırmasına gülüp hayvanı sevmişti.

İlk gün kimse bir şeyden bahsetmemişti Adnan beye ama ertesi günün akşamı yatmak için odalara çekildiklerinde Ayşe hanım usulünce konuyu kocasına açmış Meriç'in hayatında birinin olduğunu bu kişininde Bora olduğunu ve müsaadesi olursa çocukların ciddi olmalarından dolayı hafta sonu Bora'nın tanışmaya annesiyle gelmek istediğini söylemişti.

Adnan bey beklenin aksine sesini
çıkarmamıştı çünkü uzun zamandır kızındaki değişikliğin zaten farkındaydı. Bora'dan şüphelenip bir ara onu araştırıp takip bile etmiş ve kızıyla olan birlikteliklerden haberi olmuştu. Kimseye söylememişti bu araştırmasını ve o gece eşine durumu bildiğini, araştırmalarını söyleyince Ayşe hanım şok olmuştu.

Adnan bey "hepinizin Bora'yla tanıştığını da biliyorum. Bora iyi biri annesiyle büyümüş babasını küçükken kaybetmiş. Meriç'ten öncesine kadar hızlı yaşamış hayatı ama araştırmalarıma göre Meriç'le
uslanmış" dediğinde Ayşe
Hanım kocasına bir şey diyememişti. Adnan bey kesinlikle
çok zeki ve yol yordam bilen bir adamdı. Genç yaşta baba olmuştu ve ailesinin içinde çok modern bir adamdı.

Meriç tek evladı her şeyiydi. Onu üzmesi söz konusu bile olamazken Bora'nın kızı için doğru kişi olduğunuda düşünüyordu. En başında araştırmış sonra ara ara yoklarmıştı ve genç adamın en ufak bir yanlışını görmemişti.

Adnan bey kısaca "gelsinler tamam" demişti ama arkasına "okul bitmeden asla evlenmelerine izin vermem Ayşe bilsinler." Diyede ekledi.

Ertesi sabah Meriç annesinden duyduklarıyla hem sevinmiş hem de babasının önceden bileğini, araştırmalar yapmasına çok şaşırmıştı.

Güzel haberi arayıp hemen Bora'ya verdiğinde oda çok sevinmişti ve annesiyle yarın Antep'e önceden gelecek hem gelmişken arkadaşlarını da görecekti. Bilmiyordu ama Bora adanan beyin bu denli olgun karşılamasından dolayı istemeninde çok yazmayacağını düşünüyordu. Adam zaten kendisini araştırmıştı biliyordu.

***

Kahvaltı masasında Meriç annesiyle babasıyla oturmuş kahvaltısını yaparken masanın başında oturan babasına bakıp usulca seslendi.

"Baba."

Adnan bey başını çevirip kızının gözlerinin içine bakmasıyla yutkundu. Bir garip bakıyordu sanki babası Meriç anında fark etti bunu.

Üzgün ama bir o kadar da bunu belli etmemeye çalışıyordu. Bu konularda yüz göz olmazdı.

"Efendim kızım."

"Ben... Yani nasıl desem baba."

Meriç ilk kez hayatında bu kadar fazla çekiniyordu. Öyle babayla erkek arkadaş olayını konuşmak onların aile yapısı gereği kolay değildi . Babası ne kadarda amcasına göre modern olsada bazı şeyler açıkça konuşulmazdı.

"Ne demek istiyorsan açık ol kızım."

Adnan bey uzanıp Meriç'in elini tutunca Meriç kocaman gülümsedi. Babası elbette Meriç'i, yavrusu büyüdü ve yuvadan uçak diye buruktu ama kızı mutlu oldukça da seviniyordu.

"Annem seninle bir konuda konuşmuş."

Meriç yumuşacık sesiyle mırıldanırken Adnan bey karısıyla göz göze gelip gülümsedi. Meriç hayatlarının en önemli varlığıydı. Deli dolu kızı ve evlenmek nasıl olacaktı hiç bilmiyordu bu yüzden Bora'yı detaylı inceleyip araştırmıştı.

Eyvallahı olmayan kızının yarın öbür gün çekip gelmesini istemezdi. Elbette sorun olursa yapamazsa diyecek bir şeyi yoktu evi, yüreği sonsuza kadar açıktı ama yinede her anne baba gibi boşanmak için evlilik olsun istemezdi.

"Evet annenle konuştuk tanışmaya gelebilirler."

Meriç utanıp bakışlarını kaçırdı. Babasıyla birde kendi konuşmak istemişti.

"Eğer iznin olursa biz bu sene nişanlanıp seneye okulum bittiğinde de evlenmek istiyoruz."

Araya şimdi niye bunu sıkıştırmıştı bilmiyordu.

Adnan bey kızının ağzından çıkan evlilik sözcüğüyle yerinde dikleşip derin bir nefes alıp verdi.

"Önce tanışalım bir Meriç. Hem okulun bittiği zaman bile yaşın oldukça erken bunu biliyorsun değil mi? Evlilik için acele etmene gerek yok diye düşünüyorum."

Meriç babasının sözleriyle başını aniden kaldırıp göz göze geldi sonra annesine baktı. Ne yani babası tanışmadan kararını vermiş miydi. Seneye evlenmelerine karışacak engel olacak mıydı.

"Ama Baba."

Refleksle itiraz edince Adnan beyin tek kaşı havaya kalktı ve Meriç saçma bir şekilde lafa girdiğini fark edip bakışlarını yere indirip sustu.

"Ama baba ne? Siz gençleri anlamıyorum ben. Bizim zamanımızda hadi erken evlilik vardı normaldi hepimiz genç yaşlarda evlendik ama sizlerin bu aceleniz niye. Önünüzde uzun yıllar var. Evlilik her zaman olur kızım ama bu yaşların olmaz. Bazı hayaller evlendiğinde gerçekleşmeyebilir."

Adnan bey Meriç'in iyice düşen yüzüne üzgünce baktı. Karısının kopyasıydı güzel kızı.

Ağzı burnu kitap gibiydi ve saç rengi yanağındaki çilleriyle hala onun minik tatlı kızı gibiydi.

Doğumunda canından can gitmişti Adnan beyin. Karısıyla kızına bir şey olacak korkusundan günlerce kendine gelememişti. Ayşe hanımı genetik dedikleri bir durumu vardı ve Meriç'in erken gelmek istemiş doğumda aniden şeker düşmesiyle çok zor doğum yapmıştı Ayşe hanım. Doktorlar ani gelişen bir sizi komplikasyonlar sonrası "her şeye hazırlıklı olun ikisinide kurtaramayabiliriz ya da birini kurtara biliriz" demişti.

Neyseki ikisine de bir şey olmamıştı ama bir daha ikinci çocuğu yapmaktan bile bahsetmemişlerdi. Meriç'in doğumu gözlerini korkutmuştu.

Bu yüzden Adnan beyin hayatta tek dayanamadığı şey varsa oda kızının üzgün yüzlüydü.

Uzanıp Meriç'in çenesinden tutup usulca kaldığı başını ve kızının dolan gözlerini görünce yumuşadı.

"Meriç."

Biliyordu kızı öyle vara yoka ağlamazdı. Belli ki gerçekten seviyordu ve istiyordu Bora'yla bir yuva kurmayı.

Meriç'in şimdiki gençler gibi olmadığınıda biliyordu. Kızı cevvaldi. Onun bir evliliği yapabilecek sorumluluğu alabilecek karakterde olduğunuda biliyordu sadece eyvallahının olmaması düşündürüyordu ama Meriç mantıklıydı nerede eyvallahı olmayacağını göstermesini bilirdi. İki deli dolu birlikte Bora'yla yuvarlanıp gidebilirlerdi.

"Baba ben böyle söyleyeceğini hiç tahmin etmemiştim. Ben evlilik meraklısı biri değilim. Biz Bora'yla üç yıldır birlikteyiz ve seneye dört yıl olacak. Okulum bittikten sonra evleniriz diye konuşmuştuk onunla. Hem annem söyledi mi bilmiyorum ama Bora yaş olarak benden büyük ve daha fazla onuda bekletmek istemiyorum ki bende istiyorum."

Adnan bey kızının gözlerinin içine baktı onun kararlı olduğunu tarttı usulca çenesini okşadı.

"Bora'yla arandaki yaş farkını biliyorum. Sende Dila da kendinizden yaşça büyük biriyle birlikte oluyorsunuz sonra... Neyse konuşmayacağım."

Adnan bey sakinlikle konuşup cümlenin devamını getirmedi çünkü kızı kırılsın istemiyordu. Evet kızlar istiyordu evlenmeyi zorla değildi.

"Gelsinler annesiyle birlikte bir tanışalım sonrasına dediğim gibi bakacağız kızım."

"Peki teşekkür ederim baba."

Adnan bey başını sallayıp ayaklandı. Şirkete gitmeden önce kızının saçlarından alnından öpüp karısının kendisini kapıya kadar uğurlamasıyla evden çıkınca Meriç annesinin boynuna sevinçle atıldı. Babası beklenin aksine çok sakinlikle karşılamıştı her şeyi.

"Anneee hemen alışverişe gidelim. Ayy ben ne giyeceğim ya. Dila gelene kadar bekleyemem yetişmez birlikte gidip bana elbise alalım."

Ayşe hanım kızının şakıyan sevinçli haliyle gülerek odasına koşmasına arkasından gülüp kızına seslendi.

"Koşma deli kızım yetişiriz sakin ol."

"Olamam anne olmam."

****
Heyecandan avuçlarının içinin terlediğine hayatında ilk kez bu kadar yoğun şahit oluyordu Bora. Sabahtan beri bitmemişti heyecanı ve şuanda arabada annesi amcasıyla birlikte Meriç'lerin evine doğru giderken kalbi heyecandan güm güm atıyordu.

Tanışma günü gelip çatmıştı. Hayatı boyunca insan ilişkilerinde hep girişken olup pek çekinmeyen Bora sevdiği kızın babasıyla yanılacak olmaktan dolayı bir değişikti heyecanlı ve stresliydi.

Meriç'le gün boyu konuşmuşlardı. Bir aksilik yoktu. Akşam Onur'un anne babası Meriç'in dede bildiği yengesinin babası Dila Onur da orada olacaktı. Tüm aileyle toptan tanışacaktı damat adayı olarak.

Arkada annesiyle giderken amcası önde oturuyor arabayı şoför kullanıyordu. Başını çevirip annesine baktı. Meltem hanımın ağzı sabahtan beri gülmekten kavuşmuyordu. Tam bir kayınvalide havasında pullarla bezeli bir ceket içine diz altında bir elbise giymişti.

Kucağında güzel bir buket çiçek vardı. Bora amcasıyla konuşmuş "Meriç'in babası zaten beni araştırmış amca" dediğinde amcası "sen o zaman yüzüklerinizi al yanında dursun oğlum, çiçeğimizi çikolatamızı da götürelim ben duruma göre babasını yoklarım adamın gönlü varsa takarız nişanı" Demişti.

Bora'da öyle yapmıştı. Bu yaptığını Meriç bilmiyordu çünkü onun "şakın Bora babam kızar, hem ben nişan için hazırlanmadım." Deyip telaşlanacağını biliyordu.

"Hayırlısı." Dedi kendi kendine mırıldanarak ve arabanın Meriç'in evinin önünde durmasıyla derin bir nefes alıp vererek arabadan indi annesinin eline verdiği çiçeği tutup kendi haline gülümsedi.

"Bora Zengin'de hiç evlenmem evlilik baba göre değil Allah korusun derken çiçek çikolata alıp burda arkadaş"

İçinden kendine konuşup gülerek açılan kapıdan adımını attı ve yardımcını açtığı kapı sonrası kendilerini karşılayan girişteki kalabalığa baktı gözleri aradığını bulunca kocaman gülümsedi.

Meriç kırmızı omuzları açık bir elbisenin içinde topuz yapılan saçları taşlı ayakkabılarıyla küçük bir tanrıça gibiydi ve Bora'yla göz göze geldiği anda heyecanla kırpıştı gözleri.

"Hoş geldiniz Meltem hanım."

Ayşe hanım önceden tanıştığı için hemen sıcak bir karşılamayla Meltem hanımla sarılırlarken Adnan bey elini Bora'nın amcasına uzattı.

"Adnan ben Meriç'in babasıyım."

"Memnun oldum Adnan bey. Bende Yurdal. Bora'nın baba yarısı amcasıyım."

Meltem hanım bir an kaybına bakıp minnetle gülümsedi. Direkt amcasıyım dememiş baba yarısıyım da demişti.

Tek tek herkes büyükler öncelikli
Olarak tanıştıktan sonra Adnan beyle Bora tanışmış ve Meriç sevdiğinin elindeki çiçek çikolatayı alırken iki dakika yalnız kalmanın heyecanıyla kıkırdadı.

"Ayy Bora çok heyecanlıyım ya. Uff çok yakışıklı olmuşsun."

Bora Meriç'in bir yandan gelen var mı diye kontrol eden bir yandan da heyecandan hızlı hızlı konuşmasına gülerek belinden tutup alnından öptü ve güzelliğiyle aklını başından alan sevdiğine dikkatle baktı.

Turuncu saçları çok hoş yaşına uygun şekilde topuz yapılmış kırmızı elbisesi hafif parıltılara bezenmiş hemen diz üstünde boyuyla biterken açık olan zarif beyaz boynunda Bora'nın birinci yıllarında hediye aldığı pırlanta kolyeyle takım olan küpler kulağındaydı. Bugün için özellikle takmıştı bunları Meriç.

Hazırlandıktan sonra abarttığını düşünmüştü sonuçta nişan değildi tanışma yemeğiydi ama Dila onu galyana getirip çok güzel olduğunu sakın elbisesini değiştirmeyesiniz söyleyince dokunmamıştı. Şimdi Bora'nın beğeni dolu bakışlarını görünce doğru yaptığını anlıyordu.

"Çok güzelsin çili."

"Sende şahane görünüyorsun."

Bora siyah bedenini tam saran yelek takım bir takım elbise giymişti ve gerçekten çok şık duruyordu.

"Hadi içeri gidelim dikkat çekeriz böyle."

"Tamam güzelim."

İçeri geçip oturduklarından hal hatır Faslı çoktan başlamıştı. Bora rahat etsin diye Onur onu hemen yanına alıp oturmuştu. Oda geçmişti bu yollardan ve insanın o gün ne kadar stresli olduğunu biliyordu. En azından arada sırada Onur'la konuşup kendini rahat hissederdi.

Adnan bey Bora'yla konuşmuş hal hatır etmiş sonra abisi Bora'nın amcası ve kendisi işten güçten konuşurken kadınlarda kendi aralarından sohbet ettiler. Onur Bora kendini rahat hissetsin diye çok doğal ve sıcak davranıyordu. Meriç sonra bunun için kuzenine teşekkür edecekti çünkü Bora gerçekten stresliydi ve Onur'la konuştukça açılmıştı.

Yenilen uzun yemek boyunca her şey mükemmeldi. Adnan bey bir ara sadece Bora'yla konuşmuş kıvrak zekasıyla genç adamı yoklamış ve her defasında Bora olumlu izlenim bırakmıştı.

Yemek boyunca kaç kez kızıyla Bora'nın birbirine sevgi dolu bakışlarla kaçamak şekilde bakıştıklarınıda görmüştü. Adnan bey önceden araştırıp bildiği Bora'yı sevmişti. Meltem hanımın özelikle
Meriç'e "kızım" diyerek seslenip gözlerinin içi parlayarak sevgiliyle yaklaşmasını Meriç'inde kadına ayni şekilde karşılık vermesini görmüştü

Kesinlikle kızı hem Bora hem de annesi tarafından seviliyordu.

Yemekler yenilip sohbetler devam ederken Bora'nın amcasının gün görmüş haliyle Adnan bey abisiyle çok iyi anlaşmışlardı. Sanki yıllardır tanışıyor gibiydiler.

Bir ara Yurdal bey sakin tonda uzun uzun bir şeyler konuşmuş Adnan bey oldukça ciddi şekilde dinlemişti. Her daim ikna kabiliyeti yüksel olan Yurdal bey Bora'nın babasız büyümesinden başlayıp yeğenini anlatmış Meriç'i çok sevdiğini kendisiyle tanıştırmaya getirdiğinde bu iki gençten nasıl güzel bir çift olduğuna kadar değinmiş ve Meriç'i hepsinin el üstünde tutacaklarınıda laf arası belirtmişti.

Adnan bey gururla dinlemişti kızının böylesine sevilmesini. Adam allem edip kalem edip konuyu "dünya hali. Ben bugün varım yarın yokum. Yeğenimin bir yanı zaten eksik isterim ki buraya kadar gelmişken kızımızı sizden isteyelim gözüm görürken yüzüklerini takalım Adnan bey. Siz zaten Bora'yı biliyorsunuz bir baba olarak araştırmanız en doğal hakkınız bizde geldik tanıştık şahsım adına çok mutlu oldum. Eğer izniniz olursa bugün takalım çocukların yüzüklerini." Demiş ve bunu öylesine tatlı bir şekilde söylemişti ki Adnan bey ikna olup karısına dönüp "Meriç'le kahve yapın" demişti.

Hala olaydan habersizdi Meriç. Kalkış annesiyle yemek sonrası diye düşündüğü kahveleri yaparken Yurdal bey Bora'ya yaklaşıp "yüzükleri ver oğlum Dila'ya bir tepsiye koysun." Demesiyle Bora amcasına dünyaları bana verdin bakışlarıyla teşekkür edip gülümsemişti. Amcası halletmişti. Meriç bu duruma ne diyecekti hiç
bilmiyordu ama resmen çillisine sürpriz nişan yapıyordu.

Dila'yla Onur hemen hareketlendiler. Meriç'e sürprizdi madem kimse bozmayacaktı. Onur hemen kuzeninin odasından fotoğraf makinasını alıp geldi Dila ise mutfakta kayın validesiyle gidip Meriç'i oyalayarak gümüş bir tepsi aldı ve kurdelesi zaten geçirilmiş olan yüzükleri yanında makas salona götürüp bir köşeye bıraktı.

Her şey tamamdı. Yemek sonrası yenilir diye Onur Dila'yla gelirken eli boş gelmeyip bir pasta yaptırmıştı ve pasta da tam şu ana uygun denk gelmişti.

Düz beyaz kare büyük bir pastaydı ve üstünde inciler diziliydi. Tanışma yemeği olacağı için Dila seçmişti özel olsun demişti ve iyi ki de o seçmişti çünkü en azından Meriç'in nişan pastası olarak uygun olacaktı.

Meriç kahveleri pişirip iki tepsiye yerleştidikten sonra önde kendi arkada Dila misafirlere dağıttı dağıtırken içinden de "böylede kız isteme havası gibi oldu" deyip gülümsedi.

Kahveler içilirken Bora Meriç'in gözlerinin içine bakınca Meriç ondaki o bakışta başka şey olduğunu anladı ama çözmedi. Bora pırıl pırıl heyecanla bakıyordu.

Nişanından haberi olmadığı için Meriç Bora'ya tuzlu kahvede yapamamıştı.

Yurdal bey gençlere gülümseyerek bakıp başını Meriç'in dede saydığı yaşlı adama ve Adnan beye çevirdi.

"Efendim kahvelerimizi de içtik buraya geldik sizinle tanıştık ve inanın çok mutlu menun olduk. Adan bey dediğim gibi Bora benim abimin emaneti evladım. Hayat şartları bazen çok sık bir araya getirmiyor yalan söyletecek değilim ama Bora benim kanım canım. Aynı şekilde elinden tutup karşımıza getirdiği ve benim sevdiğim kadın dediği Meriç'te bizim kızımız ailemizin bir parçası."

Yurdal beyin söyledikleriyle Meltem hanımın gözleri dolarken Adnan bey başını salladı ve adam sözlerine devam etmesiyle Meriç'in gözleri şaşkınlıktan kocaman oldu ve onun o komik halini Onur şak diye çekti.

"Allah'ın emri peygamberin kavliyle Meriç kızımızı oğlumuz Bora'ya istiyoruz."

Meriç hızla Bora'ya dönüp baktı onun sırttığını görünce her şeyden haberi olduğunu anladı. İnanamıyordu. Resmen babasından kendisini istemişlerdi ve bunu yeni öğreniyordu. Bora'yı kesinlikle öldürecekti.

Patlayan flaşlarla Meriç kaşlarını çatarak Dila Onur ikilisine baktı ve sessizce "ya inanmıyorum size." Derken Onur her anı çekti. Nişanında kaşlarını çatan gelin olarak şahaneydi Meriç.

"Gençler sevip anlaşmışlar yurdal bey bizlerede yuvalarını kurmak düşer. Hayırlı olsun."

Diyen babası ve arkasından gelen alkışla Meriç şok üstüne şok yaşayıp birde annesinin "hadi kızım." Diyerek dürtüklenip ayaklanmasıyla şaşkına döndü. Bora'ya çok fena soracaktı adam sırıtıp duruyordu olacak şey değildi.

"Kızım getir yüzlerini."

Onur'un babası Dila'ya seslenirken Meriç dostunun getirdiği tepsideki alyanslara bakıp Dila'ya kötü körü baktı ama Dila öylesine tatlı gülümsüyordu ki insan kızamıyordu da.

"Alacağım olsun hain Dila."

Mırıldandı kimse duymadan ve yüzüğü siz takın biz takalım ağırlaması arasında Bora'ya döndü ama onun Kulağına eğilip "seni çok seviyorum." Demesiyle geriye çekildi ve her şeyi bir kenara bırakıp gülümsedi.

Sonra acısını çıkaracaktı orası ayrıydı ama resmen şuan sevdiği adamla nişanlanıyordu ve şuan çok güzeldi. Sürprizde olsa şaşkına dönsede güzeldi ve bu güzelliği bozmadı Meriç gülümseyerek parmaklarına takılan alyansa baktı.

Zamanın mekanın hazırlığın önemi var mıydı. Evlilik teklifini aldığında her şey normal miydi. Bora'yla adım atarken normal miydi. Değildi. Varsın şimdide normal olmasındı. Zaten onlar iki deli aşık değil miydi. Her şey tıkırında gitseydi tuhaf olurdu.

Alkışlar tebrikler el öpmeler sonrası pastalarını kestiler bol bol fotoğraf çektirip bu sürpriz nişan nasıl oldu onu konuşup güldüler. Bu iki aile şimdiden kaynaşmıştı.

Gece sonuna doğru Onur Bora'yı alıp bahçeye bir hava aldırmaya çıktığında biraz Meriç'in kendileri için öneminden ve onu üzmemesi konusunda abi konuşması yapmıştı. Biliyordu Bora dünyadaki en şeker adamlardan biriydi ama yinede onu üstü kapalı uyarmıştı.

Üstüne montlarını giyip hava almak için çıkanlardan bir diğerleri de Dila'yla Meriç'ti. Tabi bu işin bahanesiydi. Gece boyunca Meriç'le Bora baş başa kalamamıştı ve Dila'yla hava alıyoruz diyerek çıkmışlardı bahçeye.

Onur Bora'yla konuşurken kendilerine doğru gelen kızları görünce hemen elini karısına uzattı. Hava soğuktu şimdi üstlerindeki o kısa elbiselerle niye çıkmışlardı dışarıya.

"Aşkım hava soğuk niye çıktınız siz dışarıya."

Hemen kolları arasına aldı Dila'yı montu olsada bacakları açıktı ve üşüsün istendiğinden sıkıca sararken Dila kocasının kulağına bir şey söyledi ve Onur ikiletmeden Meriç'le Bora'yı yalnız bırakıp
ilerlediler.

"Çillim."

Yalnız kaldıkları gibi Bora Meriç'in belini sarıp kendisine çekti bir kaç saat önce nişanlısı olan sevdiğini ve alnından öptü gözlenin içine baktı aynı anda kıkırdadılar.

"Bora hala inanamıyorum resmen nişanlandık."

"Evet bebeğim."

"Alacağım olsun ama böyle apar topar olur mu? Bari ihtimali söyleseydin ona göre hazırlanırdım. Yüzük bile almışsın."

Meriç elini kaldırıp alyansına bakarken Bora gülerek dudağından öptü.

"Parmak ölçünü biliyordum. Malum tek taşını takamasan da iki yıl önce almıştım."

Meriç kıkırdayarak başını salladı. Ailesi bilmediği için yaşamamıştı yüzüğünü ki zaten resmî olmadan yüzük takmak ona görede değildi.

"Artık takarım."

Bora burnunun ucunu sevgilisinin küçük burnuna sürtüp gözlerini kapattı.

"Hı hı takarsın prenses."

Gencinden gelen boğuk erkeksi sesle titrek bir nefes aldı Meriç ve belindeki kollar kendisini Bora'ya daha çok çekip nedenlerini aralarından boşluk kalmayacak şekilde yaslayınca Bora'nın açılan gözlerinin içine baktı.

İkside birbirine aşkla istekle bakıyordu ve bedenleri hafif uyarılmış haldeydiler. Bora usulca öptü sevdiğinin dudaklarını sonra Meriç'in de boynunu öpmesine izin verip kısık sesle aynı anda inlediler.

"Aşkım..."

Meriç Bora'nın ensesindeki kısacık saçların arasında parmaklarını gezdirip koşarken Bora'da nişanlısının belinde olan elini azıcık aşağıya kaydırıp kırmızı elbisenin sardığı ve gece boyu dikkatini ara ara çeken seksi dolgunluğu okşadı.

"Rahat dur evimin bahçesindeyiz."

Meriç itiraz etsede Bora'nın elinin altında kıpırdaması tam tersini söyler vaziyetteydi ve Bora'da bunu anlayıp elini çekmek şöyle dursun iki elini nişanlısının dolgun poposuna sarıp sıkarak dudaklarını öptü.

"Öldüreceksin beni prenses."

"Sende beni."

İkiside nefes nefese konuşurken daha fazla soğukta kalıp dikkat çekmemek adına ayrılıp el ele tutuşarak evin arkasından önüne dolaştılar ve kıkır kıkır gülüşüp bir şeyler konuşan dip dibe sarmaş dolaş haldeki Dila'yla Onur'un haline gülüp seslendiler ve hep birlikte içeriye girdiler.

Boray'la birlikte aile giderek büyüyordu ve herkes yerinde mutluydu.

*****

Bir yıl sonra.

DİLA & ONUR

Tam bir yıl geçmişti Bora ve Meriç'in nişanlanmasının üstünden. Bugün tam bir yıl olmuştu ve kızların son seneleri mezuniyet telaşı arasında Bora'yla Meriç evlilik hazırlığına devam ediyorlardı.

Akıllıca davranmışlardı. Hiç bir şeyin sıkışmaması için hazırlıklara çok önce başlamışlardı. Dila ve onurdan dolayı görmüşlerdi ve öyle bir kaç aya sığdırmamışlardı.

Öncelikle ev konusunda netleşmişlerdi. Meriç Bora'nın annesini yalnız bırakmayacaktı ve birlikte oturacaklardı.

Meltem hanım olmaz desede Meriç onu ikna etmişti. Biliyordu kadıncağız onları düşündüğü için olmaz diyordu. Net olarak birlikte yaşayacağız dediklerinden gözleri dolarak sarılmıştı evlatlarına Meltem hanım.

Meltem hanım üst kattaki odasını alt kata aldırmıştı. Hem yaşından dolayı merdiven inip çıkmak istemiyordu hem de çocuklar rahat etsin demişti. Bora'nın odasının hemen yanında bulunan daha geniş olan misafir odası Meriç'le Bora'nım zevklen göre döşenmişti. Kocaman olan odada yatak odası, bayo, giyinme bölümü ve küçük bir oturma alanı vardı. Balkonun olmasında bu odayı ayrıca güzel kılıyordu. Orayıda çok güzel sıcak bir ortama dönüştürmüşlerdi.

Odaları hazırdı ve ikisi evlenene kadar bekleyecek Bora yine kendi odasında kalacaktı.

Düğün İstanbul'da olacağından şimdiden mekan bakmışlar açık havada kır düğünü olsun istediklerinden erkenden konuşmuş anlaşmışlardı. Bir aksilik olmazsa 25 Haziran'da evleneceklerdi.

Çoğu şeyleri hazırdı. Bir tek adet üzerine çeyiz alışverişi ve davetli listesi ve Meriç'in gelindiği dışında bir şeyleri yoktu. Devletinden nikah şekerine kadar bir heves bakmış belirlemişlerdi. Sadece sipariş vermeleri kalmıştı.

Meriç ve Bora açısında da her şey yolundaydı.

***

Şimdi Meriç hazırlanan sofrada eksik var mı diye bir daha kontorol edip hala aşağıya inmeyen Onur'la Dila'ya seslendi.

"Ayy bir inemediniz aşağıya ya şimdi Bora gelecek ayıp valla yaptığınız."

Söylenerek koltuğa geçip oturdu. Bugün pazar günüydü ve Onur akşamdan Bora'yı kahvaltıya çağırmış birlikte ailecek kahvaltı yapacaklardı.

Bora henüz gelmesede Meriç erkenden uyanıp kahvaltı hazırlığına yardım etmişti.

Aşağıda bekleyip Bora'yı aramaya koyulurken yukarıda Onur endişeyle karısına yardım ediyordu.

"Dila, iyi misin güzel karım."

Beti benzi kireç gibi olan Dila derin bir nefes alıp verdi ve yüzünü buruşturdu.

"Onur hala bulanıyor midem."

Acı çeker halde konuştu. Son bir kaç gündür sabahları aşırı mide bulantısıyla uyanıyordu. Boş boş öğürsede geçmiyordu bu bulantı.

Önce önemsemedi üşüttüğünü düşündü ama bugün onurda konuşmuştu kesinlikle bir doktora gideceklerdi.

Sabah mide bulantısıyla uyanıp banyoya koştuğunda onurda arkasından koşmuştu ve bir an olsun yalnız bırakmamış Dila'yı toparlayıp elini yüzünü yıkamış kucağına alıp yataklarına taşımıştı.

Şimdi Dila'yla ilgilenirken karısının neyi olduğuna dair endişeliydi. Dila'nın başı ağrısa canı yanan bir adamdı Onur.

Evliliklerinde üç yılı arkalarında bırakmışlardı ve hala yeni evli bir çift gibiydiler. Gündüz Dila okula Onur işe gidiyor akşamları birbirini görmek için saat sayıyorlardı ve birlikte geçirdikleri zaman sonrası çoğu gece tutkuları hiç azalmadan birbirine doyup bedenlerinde kayboluyorlardı.

Onur'un gözleri her an karısının üstündeydi. En ufak sorunları yoktu. Dila mezun olacağından derslerine yoğunlaşmış durumdaydı.

"Bebeğim yarın sabah ilk işimiz doktora gitmek. Kaç gündür iyi değilsin miden bulanıyor başım gün içinde dönüyor diyorsun. İştahında kesildi. Doktora gideceğiz."

Dila halsiz halde başını salladı ve Onur'un göğsüne başını yaslayınca Onur karısını sarıp saçlarından öptü.

"Canım benim... Sen kalkma dinleyen ben sana buraya bir şeyler getireceğim."

Dila başını kaldırıp kocasının gözlerinin içine baktı. Onur'un bu ilgi dolu halleri çok hoşuna gidiyordu.

"Gerek yok iyiyim ben."

"Nasıl iyisin yüzün kireç gibi oldu Dila."

Onur karısına kaşlarını çatınca Dila gülümseyerek yanağını okşadı.

"Endişelenme sevgilim gerçekten iyiyim. Hadi inelim aşağıya Bora gelir birazdan ayıp olmasın."

Onur itiraz edip Dila'yı yatırmaya çalışsa da Dila baskın gelince elini tutup birlikte aşağıya indiler ve az önce gelen Bora'ya hoş geldin deyip kahvaltıya geçtiler.

Kahvaltı boyunca herkesin keyfi yerindeydi. Dila çok bir şey yemesede Bora'nın gelirken aldığı simitten açmadan azıcık azıcık yemişti.

Meriç'te Dila daki durgunluğu iştahsızlığa elbette fark etmişti. Hatta kaç gündür de farkındaydı Dila'ya doktora gidelim demişti ama Dila "hemen gerek yok düzelmezsem gideriz" demişti.

Meriç arkadaşıyla özenle ilgilenmişti ve yakan yoktu Dila'nın bu durum çok hoşuna diyordu. Onur'un da gözleri sürekli karısının üstündeydi.

"Eee niye çimlerin ordan düşmüyorsunuz abi."

Bora Onur'la onların yaptırmayı düşündükleri kış bahçesi olanı hakkında konuşup onura fikir verilen Onur tam olarak anlamdı.

"Orası olmaz ki. Eğili birde orayı doldurmakla uğraşmak istmiyorum."

"Yok abi o kısımı basamağa verdirteceksin gel bir çıkıp bakkalımda göstereyim."

"İyi olur."

Erkekler hareketlenip bahçeye çıkarlarken kızlar da yardımcı kadına masayı yollayabileceğini söyleyip fincada çaylarını alıp bahçeyi gören camın önündeki koltuğa geçip oturdular ve Onur'la Bora'nın haraketlere birbirine yer gösterip fikir alıp veren hallerini izlediler.

"Dila daha iyi misin canım?"

Meriç arkadaşının elini tutup sorarken Dila gülümsedi.

"Evet canım iyiyim. Sabah biraz yine midem bulandı ama şimdi iyiyim."

Meriç bir demeyip önüne döndü ama aklına gelenleri durduramadı. Dila'ya sorup sormamakta kararsızdı. Dila'nın bu mide bulantıları, yorgun halleri ona bir şeyleri çağrılmıyordu ama şimdi
Durduk yere öyle bir şey yoksa kızı heyecanlandırmakta istemiyordu. Hem olsaydı Dila anlardı diye düşünüyordu .

Bir kaç dakika sessizlik içinde oturdular ama Meriç'in içi içini yedi ve dayanamayıp Dila'ya yeniden dönüp bakınca Dila da arkadaşına baktı ve onun çok iyi bildiği yüz ifadesinden bir şey söylemek için kıvrandığını anlayıp güldü.

"Söyle hadi çilli sultan kıvranma."

Meriç kıkırdayıp elimdeki çayı bırakıp Dila'nın gözlerinin içine baktı.

"Diloş ya benim aklıma bir şey geliyor."

"Ne geldi yine o cin fikir aklına."

Meriç dudaklarını ısırıp elini uzatıp Dila'nın sorgularcasına baktığı bakışları ararsında karnının üstüne koyup sessizce fısıldadı.

"Bal küpüm burda diyorum ki minik yeğenim olabilir mi? Yani bu mide bulantıların falan acaba sen hamile olabilir misin?"

Dila duyduklarıyla nefes alamadığını hissetti. Olabilir miydi bu? Bakışları Meriç'in elini koyup usulca okşadığı karnına kaydı. İçimi tarifi imkansız bir duygu kapladı. Bu ihtimal aklının ucuna dahi gelmemişti.

Evlendikleri günden beri Onur'la bu konuda dikkatliydiler. "Korunmadan birlikte olmuş olamayız." Diye düşündü sonra aklına gelenlerle yutkundu ve şaşkın ürkek bakışlarla Meriç'e baktı.

"Ama bir kereden şey olur mu ki ya..."

Kendi kendine içinden söylediğini düşünsede dışından söylemişti ve Meriç kaşlarını duyduklarıyla gülümsedi ve Dila'yı uyandıracak sözleri söyledi.

"Valla evli barklısın canım onun orasınıda siz bilin."

Dila yanakları kızararak bakışlarını arkadaşından kaçırdı. Yaklaşık sekiz aydır Doğum kontrol hapı içmiyordu ve Onur korunuyordu. Geçen gece dışarıda yemek yemiş biraz eğlenip gelmişlerdi ve o gece Onur "bana güven" diyerek korunmamıştı. Dila kocasının kendisini o rahatlama anında çektiğini biliyordu. En azından öyle olduğunu var sayıyordu şuan aklı durmuştu ve hiç bir şeyden emin değildi.

Derin bir nefes aldı. Belkide hamilelik belirtilerine beziyordu kendisindeki durumlar ama değilde olabilirdi.

"Meriç sende hemen dalga geçme. Yani ben zannetmiyorum hamile değilimdir. Olsam anlarım herhalde."

Dila bir kabarıp konuşurken Meriç gözlerini kısıp arkadaşına bir araştırmacı gibi baktı.

"Ayy anlarmışmış. Diloşum ben sendeki bu mik miklikle pek zannetmiyorum yani. Hayır kocan olacak kuzenimde senden beter hadi senin aklına gelmedi oda telaşlanıp seni doktora götürmeyi düşünüyor ama acaba bebişimiz mi oluyor diyemiyor."

Dila arkadaşına masum masum baktı. Sahiden olabilir miydi? Meriç bile ilk olarak hamilelikten şüphelenirken kendisi niye düşünememişti. Eli istemsizce bir an karnına gidip parmak uçlarıyla dokundu.

Kararsızlıkla başını eğdi gözleri yeniden düz olan karnına takıldı.

"Ben şimdi hamile olabilir miyim? Ama öyleysem kendimi hiç hazır hissetmiyorum hem okulum daha bitmedi. Bitse bile yüksek lisansım kurslarım olacak."

Dila içindeki ikileme anlam veremedi. Bir yanı panikleyip "ben nasıl anne olacağım ki" derken diğer yanı dolup taşıyordu.

"Karnımda Onur'la bana ait minicik bir beden bizim bebeğimiz." Deyip ister istemez gülümsüyordu. Dila çocukları çok seviyordu. Yeğeni Altuğ için deli oluyordu. Artık iyice dillenen Altuğ İstanbul'da olduğundan sık sık görüşüyorlar bazen yengesiyle abisinin planı olduğunda Onur'la seve seve bakmışlardı yeğenine ve onun "hala" diyen o tatlı sesine bayılıyordu.

Elbette anne olmayı istiyordu ama sadece bunun için biraz daha zamanı var diye düşünüyordu. Onur ara ara "okulun bitince çocuk istiyorum Dila'm" desede Dila bir sonraki sene için düşünüyordu bunun. Onur'unda yaşı itibariyle çok geç baba olmasını istemiyordu ve kendince kursları bittiğinde olsun kafası rahat halde hamileliğinin anneliğinin tadını çıkarmak istiyordu.

Şimdi kafası çok karışık olsada içini büyük bir heyecan kapladı. Aklına gelenlerle Meriç'e bakıp gülümsedi.

"Birlikte nöbetçi eczane bulsak test
yapsak olur mu? Onur'a söylemeyelim şimdi sonuç negatif çıkarsa çok üzülür biliyorum."

Meriç gülerek ayaklandı.

"Ah bende ne zaman soracaksın diye bekiyordum vallahi az daha bekleseydin ben diyecektim. Kalk çabuk kalk bizimkilere kadınsal bir şeyler almamız lazım siz konuşun hemen gidip geliyoruz deriz."

Dila da heyecanla hemen kalktı
yerinden. Şimdiden kalp atışları hızlanmıştı. Bir bebeği olacak mıydı yoksa belirirler yanlış mıydı çok merak ediyordu.

*****

Dakikalardır yukarıda olan kızların durumunu merak eden Onur Bora'yla oynadığı tavlaya arada veremiyordu ama söylemesede Bora gibi oda kızların hala neden aşağıya inmediklerini merak ediyordu.

Dila'yla Meriç kadınsal bazı şeyleri alıp geleceklerini söyleyip "birlikte çıkalım" demelerine bile izin vermeden aceleyle evden gitmişler sonra da eve geldiklerinde salonda kahve içip tatlı yiyen Onur'la Bora'nın yanında oturmuşlar ve tavla oynamaya başlamalarıyla kızlar ortadan kaybolmuşlardı.

Onur alışık değildi evde olduğu zamanlar Dila'nın yanında yakınında olmamasına. Karısı hep başını çevirdiğinde göreceği mesafede olurdu.

Zarı atıp hamlesini yaptıktan sonra Bora'ya baktı.

"Nerde bunlar kayboldular ortadan."

"Bilmem bir şey konuşuyorlardır mutlaka abi. Bilirsin işte kadın kadına hep konuşacak özel bir şeyler vardı."

Onur gülerek başını salladı. Kesinlikle öyleydi. Erkeklerinde konuşacak hep bir şeyleri olurdu kadınlarında öyleydi.

Tavla bitip Bora kazanmış halde sırıtıp Onur'a takılırken Onur ayaklandı.

"Bir dahakine görüşürüz ama."

"Hadi Onur'cum hadi."

Bora gülerek lavabonun yolunu tutarken onurda kızlara bakmak içi yatak odasının yolunu tutuğu esnada Dila'yla Meriç banyoda ellerinde çift çizgi olduklarını gördükleri test çubuğu Dila ağlarken Meriç onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

Hamileydi Dila. Karnında onurdan kendisinden minik bir parçayı taşıyordu.

Testi alıp eve geldikten bir süre sonra odaya çıkmışlardı ama bir türlü hazır olup yapamamıştı ve en sonunda Meriç'in kınalarıyla banyoya geçip birlikte yapmışlar ve çubuğu banyo tezgahına koyup beklemişler çift çizgiyi gördükleri gibide sevinçle birbirlerine sarılmışlar sonra Dila mutluluktan ağlamaya başlamıştı.

Hamile olma ihtimalinde yaşadığı o ikilem ortadan silinip gitmişti. Anne olacaktı... Minicik bir bebeğe sahip olacaktı.

Onur yatak odasından içeriye girdiği gibi kulağına banyodan gelen karısının ağlama sesi doldu. Dila'nın neden ağladığını bilmeden endişeyle banyoya doğru yürüdü ve eli kapı kulbundayken Dila'nın ağlamaklı sesinden dökülenleri duydu.

"Onur'a hemen söylemeyelim Meriç olur mu? Doktora gidip emin olduktan sonra söyleyelim."

Onur duyduklarıyla kaşlarını çattı. Dila'nın neyi vardı böyle. Neyi emin olduktan sonra kendisine söyleyecekti. Meleği yoksa... Yoksa hasta falan mıydı? Onun için mi ağlıyordu.

"Allahım sen koru Dila'mı."

Mırıldanıp hiç beklemeden pat diye kapıyı açtı ve ayakta birbirine sarılmış olan Meriç'le Dila sıçrayıp birbirlerinden ayrıldı.

"Ayyy ne oluyor be."

Meriç çıkışırken Dila hemen onun arkasında gizlenip gözlerini kurulamaya çalıştı ama nafileydi Onur daha içeri girer girmez görmüştü karısının ıslak gözlerini.

"Meriç yalnızı bırak bizi."

Gözleri Dila'nın üstünde mesafeyle konuştu Onur. Dila'nın neyi vardı onu bu kadar ağlatan üzen ve kendisinden sakladığı neydi hemen şimdi öğrenecekti.

"Onur abi..."

"Meriç çık lütfen."

Meriç başını çevirip Dila'ya baktı. Arkadaşı onaylarcasına başını salladı ve Meriç usulca odadan çıkarken Onur elini karısına uzattı.

Dila elini tutarken göz ucuylada kenarda duran test çubuğuna baktı. Onur görmemişti onu.

Birlikte yatak odasına geçtiler Onur yatağın üstüne oturup hiç düşünmeden Dila'nın elini bırakmayıp karısını kucağına oturtup kızaran gözlerinden burnun ucundan öptü.

Gözleri şefkatle bakıyordu. Dila masum masum kendisine bakarken içindeki depremlerin haddi hesabı yoktu. Usulca okşadı karısının saçlarını.

"Şimdi bana doğruca neyin varsa anlatıyorsun meleğim. Seni ağlatan, üzen ve benden sakladığın neyse anlatıyorsun bana."

Dila şuan öylesine kafası karma karışık olmuştu ki Onur'a nasıl diyecekti hiç bilemiyordu. Kendisi bile daha şoku üstünden atamamıştı. Hem bu testlerin tanışma payı olduğunu internetten okumuşlardı ya hamile değilse ne olacaktı. Onur zaten çocuk için delirtiyordu ve karısı için sabrediyordu biliyordu.

"Onur ben..."

Lafı nasıl toparlayacağını bilemeyip sustu. Şimdi pat diye bebeğimiz olacak dese olur muydu? Onur sevinçten deliye dönerdi.

Onur Dila'nın zorlandığını anladığı gibi karısının yüzünü avuçları içine alıp dudağından ufacık öptü.

"Söyle hadi güzel karım."

Dila tatlı tatlı baktı gülümsedi ve Onur'un bir elini alıp karnının üstüne koymasıyla Onur'un bakışları önce karısının karnına kaydı sonra gözlerinin içine baktı.

"Ne oldu karnın mı ağrıyor. Ovalamamı mı istiyorsun?"

Sıcacık oldu Dila'nın kalbi. Onur nasılda güzel seven bir adamdı böyle. Gülerek başını hayır anlamında salladı ve kocasının gözlerinin içine bakıp konuştu.

"Onur hemen heyecanlanma doktora gidip emin olmadım ama kendim az önce Meriç'le test yaptım ve... Sanırım hamileyim sevgilim. Bir bebeğimiz olacak."

Duyduklarıyla donup kaldı Onur. Hiç kıpırdamadı. Öylece Dila'ya baka kalınca Dila onun haline gülerek kocamasının yanağından öpüp omuzlarımdan hafif sarstı.

"Aşkım baba olmak istemiyorsun galiba."

Cümlesi biter bitmez ne olduğunu anlamayan Dila Onur'un kendisini kucağından inemeden kalkıp odanın içinde "Alaaaah baba oluyorum be babaaa." Diye bağırıp döndürmesiyle kahkahalara boğurlurken aşağıda durumu öğrenme Bora Meriç'le güldüler.

Minicik bir bebek şimdiden evlerinde daha da neşe getireceğe benziyordu.

"Onur tamam döndürme artık midem bulacak sevgilim."

Dila kahkahaları arasında zorlukla konuşurken Onur karısını yere indirip dudaklarına kapandı ve defalarca kez öptü.

"Çok teşekkür ederim. Dila'm teşekkür ederim beni dünyanın en mutlu adamı yaptın."

Gözleri dolarak sevinçle konuşan kocasına sıkıca sarıldı Dila. Onur'un çocuk istediğini biliyordu ama bu kadar sevineceğini düşünememişti. Adam resmen sevinçten deliye dönmüştü.

"Hemen yarın doktora gidiyoruz."

"Evet. Hem bak moralimiz bozulsun istemiyorum ama evde yapılan testlerde yanılmalar olabilirmiş doktora gidip emin olmalıyız."

Onur başını hızla sağa sola salladı karısının düz olan karnının okşadı

"Ben eminim hamilesin sen."

"Onur ya nerden emin oldu daha yarım saat öncesine kadar aklına bile bu ihtimal gelmedi ki benimde Meriç diyene kadar gelmedi."

Onur gülerek karısını göğsüne çekip sarıldı saçlarından öptü.

"O çilli benden iyi bir hediyeyi hak etti."

"Kesinlikle canım. Çok yardımcı oldu bana."

Başını kaldırıp konuşan Dila'nın alnından öptü Onur ve birden hareketlendi.

"Telefon... telefonum nerde?"

"Ne yapacaksın şimdi telefonu?"

Dila kocasının odanın içinde dört dönen haline anlamazca bakarken Onur'un odadan çıkarken söyledikleriyle arkasından fırladı.

"Annemler arayıp güzel haberi vereceğim torun geliyor torun."

Dila merdivenlerden inerken Onur çoktan salona koşar adım inip Meriç'le Bora'ya aynı anda sarılıp telefonu eline almıştı.

"Aşkım be olur kimseye bir şey deme bir doktora gidelim önce."

Dila seslesede Onur gülerek annesinin açtığı telefona sevinçle şakıdı.

"Baba oluyorum anne baba. Torunun geliyor..."

Onur'un heyecanına Meriç Dila ve Bora gülerek baktılar. Bu saatten sonra onu kimse durdurmazdı ki öylede olmuştu. Hızını alamayıp Dila'nın ailesini bile aramış sonra Cemal'i aramış ve onun "heyet be dayı olurum." Sevinç naralarından sonra kıskanç halde "ne demek Dila hamile. Sen kardeşimin okulu bitene kadar niye rahat durmuyorsun damat efendi." Diye Onur'a takılmış Onur'da gülerek kardeşinin abisine karşılık vermiş ve en son gruptan arkadaşlarına yazıp rahatlamıştı.

Dila dakikalar sonra gelen tebrik aramalarını Onur'a söylenerek açıp kabul etmiş birde insanlara "daha doktora girmedim tabi." Diyerek umutlanmamaları adına açıklamada bulunmuştu ama iş
İşten geçmişti çoktan torun haberini alan aileleri sevinçten deliye dönmüşlerdi... Bebek haberiyle birlikte şenlenmişti ortalık. Darısı artık kiminin ilk kiminin ikinci olacakların başındaydı.


***
Gelecek özel bölümde görüşüne kadar kendinize çok iyi bakın. Beğendiyseniz oy vermeyi ve içinizden geliyorsa yorum yapmayı unutmayın lütfen. Sevgililer...❤️

Continue Reading

You'll Also Like

748K 44.2K 65
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
114K 5.7K 20
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
242K 10.7K 49
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
3.5M 217K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...