KIZIL DALGA

By artemisdelisi

148K 14.9K 3.4K

WATTYS 2020 BİLİM KURGU KAZANANI Gök taşı. Zehirli bir gaz. Okyanus kırmızı, toprak beyaz. Ölümler ve lütufla... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (2)
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (3)
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (4)

35 (Final)

3.5K 292 226
By artemisdelisi

Martin Garrix & Dua Lipa - Scared To Be Lonely

İlk defa şarkı koyuyorum. Çok berbatımdır bu konuda. Umarım beğenirsiniz.

***

Güz, ense kökündeki ağrıyla uyandı. Hafifçe inleyerek gözlerini açmaya çalıştı. Etraf karanlıktı sadece nereden geldiğini anlamadığı loş bir ışık hâkimdi ortama. Öyle bulanık görüyordu ki bir dakika boyunca görüşünün düzelmesini beklemek zorunda kaldı.

Sert bir zeminde uzanıyordu. Elleri ve ayakları ışın kelepçesiyle bağlanmıştı. Güz bunu, bileklerindeki hafif vızıltıdan anlayabiliyordu. Kafasını çevirmeden etrafına bakındı. Cesur yerde boylu boyunca uzanmış yatıyordu. O da aynı şekilde kelepçelenmişti. Üzerindeki silahların hepsini almışlardı. Etrafta kimse yok gibi görünüyordu.

Yavaşça kendisini arkaya döndürdü. Tahmin ettiği gibi Kor da orada uzanıyordu. Bir hasarları var mı diye kabaca süzdü oğlanların ikisini de. Görünürde bir şey yoktu.

Cesur'a daha yakın olduğu için ona uzanmaya çalıştı. Elleri yetmeyince ayaklarına başvurdu. Karnını dürterek onu uyandırmaya çalıştı.

"Cesur! Uyan!" Sert hareketlerle sarsmaya devam etti. Derken Cesur, elektrik akımı yemiş gibi aniden uyandı.

"Hass... Ne oldu lan?" Saf saf etrafına bakındı ama çok bulanıktı görüşü. Karşısında uzanan kızıl saçlı bir şey vardı ki bunun Güz olması kuvvetle muhtemeldi. Yine de gözlerini kısıp görüntüyü netleştirmeye çalıştı.

"Güz? Sen misin?"

"Benim aptal. İyi misin, yaran var mı?" diye sordu Güz kısık sesle.

Cesur gözlerini kırpıştırıp kafasını salladı.

"İyiyim ben. Sen peki?"

"Bende bir şey yok. Kor, arkamda duruyor onu uyandırmamız lazım." Kendini ona doğru yuvarlayıp Kor'u sarsmaya çalıştı.

"Kor! Kendine gel!" Cesur ise o sırada etrafı inceliyordu.

Burası bir gökdelenin en üst katına benziyordu. Tavan epey yüksekti ve yerden yukarı doğru uzanan parselli pencereler vardı. İçeri giren ışığın kaynağı Ay'dı. Penceren öyle ihtişamlı bir gökyüzü manzarası görünüyordu ki Cesur bir süre durup burayı izlemekten kendini almadı. Yakına giderse Atlas'ı ayakları ucunda serili halde göreceğine emindi.

Güz, hala Kor'u uyandırmaya çalışıyordu. Ama Kor bir türlü uyanmıyordu. Sinirlenmişti artık. Elleri boşta olsa Kor'a bir tokat çarpacağı kesindi.

"Uyan artık Kor!" İki ayağıyla karın boşluğuna baskı yapıyordu. Ayakları biraz aşağıya denk geldi ve Kor, acıyla inleyerek uyandı.

"Ahhh!" diye inledi.

Cesur Kor'un acısını, hemcinsi olduğu için anlayabiliyordu. Bir an yüzünü buruşturup Kor'a üzüldü. Ama sonra geçti.

Güz, ürkerek sordu.

"Canın mı yandı? Özür dilerim."

Kor, gözlerini açıp Güz'e baktı.

"Tamam. Bir süre tuvalette sıkıntı çekeceğim herhalde ama sorun değil." Cenin pozisyonu alarak acının dinmesini bekledi.

Güz endişeli gözlerle Kor'a baktı bir süre daha sonra odağını ondan çekip etrafına yöneltti.

"Neredeyiz biz? Diğerleri nerede peki?"

"Galiba hala aynı yereyiz. Burası çıktığımız binanın son katı gibi görünüyor. Aynı duvar tipi kulanılmış." diye cevap verdi Cesur. Etrafta kimsenin olmaması tedirgin ediciydi. Derken aklına gelen şeyle ürperdi.

"Biz şafakta başlamıştık operasyona. Ama şu an gece." Dirseğinden destek alarak doğrulmaya çalıştı.

Birkaç saniyelik bir sessizlik yaşandı.

"Ben ufaktan tırsmaya başladım" dedi Güz doğrularak.

"Biz bir gün boyunca uyuduk mu yani?" Kor da onlara katılıp etrafı kolaçan etti.

"Bu hiç iyi olmadı." Güz arkasına bakıp kelepçeleri kurcalamaya başladı.

Işın kelepçeleri çok dayanıklı olurlardı. Tek bir şekilde zayıflatılabilirlerdi ve Güz de bunu biliyordu neyse ki. Bilek kısmındaki küçük paneli vurarak açtı. Kablo yığınının arasından ipince bir tel buldu.

"Şu teli kopardım mı..." Parmaklarıyla uğraştı biraz. Tel ince bir tık sesiyle koptu.

"Hah. Yanınızda mıknatıs var mı?" diye sordu hevesle.

"Her zaman yanımda taşırım" diye dalga geçti Cesur. Güz de ona ters ters baktı.

"Ayakkabımın bağcıklarında olacaktı. Çok zayıf bir mıknatıs ama işini görür belki" dedi Kor ayaklarını Güz'e doğru uzatarak.

Güz, sevinerek Kor'a gülümsedi.

"Neyse ki bazılarımız durumu ciddiye alıyor" dedi Cesur'a gönderme yaparak. Cesur sesini çıkarmadı.

Tam Güz, bileklerini ayakkabılara uzatıyordu ki ayak sesleri duyuldu. Sağ taraftaki çift kanatlı kapılara biri yaklaşıyordu.

"Sakin olun. Gerekmedikçe konuşmayın. Bizimkiler yakında bizi bulacaklardır" dedi Kor ve sözünü bitirir bitirmez kapılar içeri doğru açıldı.

İki kişi girdi kapıdan. İkisi de takım elbiseliydi ama birinin patron olduğu her halinden belliydi. Diğeri emir kuluydu.

Patron olanda değişik bir şey hissetti Güz. Sanki tanıdıktı siması. Kahverengi hafif kırlaşmış saçları özenle taranmıştı ve siyah takım elbisesi jilet gibiydi. Yüzü ovaldi ve sinsi bir ifadeye sahipti adam. Hani bazı insanların yüzlerine yapışırdı ya içlerindeki duygular. O da bunu katılar gibi duruyordu karşılarında.

"Demek uyandınız" dedi adam tatlı bir sesle. Yüzünde yapmacık bir gülümseme vardı.

Güz'ün anlayamadığı şekilde Cesur'un boğazından bir hırlama yükseldi. Vahşi bir hayvan gibi öne atılıp adama doğru ilerlemeye çalıştı ama kelepçeler engel oldu.

"Alçak herif!" Cesur acı çeker gibi olduğu yerde kaldı. Hırıltılı nefesler alıyordu.

"Beni ziyaret etmeye geldiniz öyle mi? Ne büyük incelik" dedi adam Cesur'u yok sayarak.

Güz, Cesur'a endişeli bakışlar attı ve adama dönüp sordu.

"Sen kimsin?"

Adam rahatsız edici bir dikkatle Güz'ü süzdü. Sonra iğrenç bir gülümseme atıp konuştu.

"Üzgünüm, kendimi tanıtmayı unuttum." Birkaç adım yaklaştı.

"Ben Timur Hanlı. LOT şirketinin kurucusu ve yöneticisiyim. Ayrıca da Cesur'un biyolojik babasıyım." Daha sonra öfkeyle nefes alan Cesur'a döndü.

"Nasılsın oğlum?"

"BEN SENİN OĞLUN FALAN DEĞİLİM PİÇ KURUSU!" Avazı çıktığı kadar bağırmıştı Cesur. Ağzından tükürükler saçıyordu konuşurken. Öfkesi elle tutulabilecek düzeydeydi. Bıraksalar Timur'u paramparça edebilirdi. Güz, korkuyla irkildiğini hissetti.

"Pekâlâ. Görgü kuralarını annen öğretememiş anlaşılan. Ne yapalım? Ben öğreteceğim artık." Kafasıyla adamına işaret verdi.

Adam cebinden küçük bir kumanda çıkarıp bir düğmeye dokundu. Cesur inleyerek yerde kıvranmaya başladı.

"YAPMA!" Güz örgüsünden kurtulan saçlarının arasından Timur'a baktı nefretle.

"Ne istiyorsun bizden?" Kor'un sesinden karanlık saçaklar süzülüyordu. Güz, sırtından bir ürperti geldiğini hissetti. Sesi öyle tehditkârdı ki bir an kendisi bile etkilenmişti.

Timur ellerini birleştirip gülümsedi.

"Yoluma çıkmamanızı. Ha bir de şu küçük hanımın icadını istiyorum."

Güz, hırsla araya girdi.

"Ben... Küçük... Değilim..."

Timur korkmuş gibi geri çekildi.

"Vay, dişli bir kız ha?" Kısa bir kahkaha attı. Güz, midesinin bulandığını hissetti.

O sırada Güz, elleriyle uğraşıyordu bir yandan. Çaktırmamak için Kor'u arkasına almıştı. En sonunda kelepçeden kurtulmayı başardı ama ellerini arkada tutmaya devam etti.

Kor'u saklamak için iyice öne çıktı. O sırada Kor da ellerini bacaklarının altından geçirerek bileklerini, ayakkabı bağcıklarının kenarlarına sürtmeye başladı.

"Ayrıca sıkıyorsa icadımı almayı dene." Güz, gözlerinin kuruduğunu ve kızardığını hissetti. Adrenalin bedenine yayılmaya başlamıştı.

Timur yarım ağızla güldü.

"Almayacağım ki. Sen bana vereceksin."

Güz, yutkunmaya çalıştı. Nasıl kurtulacaklardı buradan?

Timur devam etti sözlerine.

"Bana nasıl yapıldığını göster. Sizi serbest bırakayım. Bence gayet kârlı bir anlaşma" dedi ellerini iki yana açarak.

Güz yavaşça bir sağına bir soluna baktı. Cesur, hiç konuşmadan gözlerini Timur'a dikmişti. Bir insan ancak bu kadar kusabilirdi gözleriyle nefretini.

Kor ise kelepçelerinden kurtulmuştu. Çaktırmadan ellerini arkasına aldı.

"Sana bir şey söyleyeyim mi?" dedi Güz omuzlarını esneterek. İşte yine o soğuk his çöküyordu bedenine. Hissizlik ele geçiriyordu onu. Soğuk bakışlar yerleşti kahverengi gözlerine.

"Ben eskiden çok korkardım. Her şeyden. Peteklerden, insanlardan, sizden... Ama ne oldu biliyor musun? Gerçek yüzünüzü gördüm." Dizlerinin üzerinde doğrulup meydan okurcasına baktı.

"Sizler zavallısınız. İnsanların korkularından beslenen asalaklarsınız sadece. Ve ben artık korkumu size teslim etmeyeceğim."

Timur şaşırarak bir adım geri çekildi. Daha sonra alaycı tavrını bir kenara bırakıp sert bir ifade çekti yüzüne.

"Yani vermiyorsun icadını."

Güz'deydi bu sefer alaycılık sırası. Gülümseyip dilini şaklattı.

"Cık. Vermiyorum."

"Eh, o zaman günah benden gitti." Elini iç cebine atıp Güz'ün daha önce görmediği bir silah çıkardı. Gümüşi bir parıltısı vardı ve avuç içi kadardı. Ardından diğer eline de kelepçelerin kumandasını aldı.

O sırada Kor, göğüslüğünün altına gizlediği bıçağı çekti çevik bir hareketle. Tek bir bilek hamlesiyle bıçağı Timur'a doğru gönderdi. Ne yazık ki elektrik akımı bedenini ele geçirmekteydi o an. Bu yüzden bıçağı istediği doğrultuda atamadı.

Üçü de aynı anda kendilerini yere atarak inlediler. Bedenlerine şok dalgası gönderiyordu Timur. Her bir adaleleri kemiklerinden sökülürcesine kasılıyordu.

Timur'un acıyla bağırdığını duydular. Kor'un bıçağı adamın koluna saplanmıştı.

Bir süre sonra acıdan bayılacak duruma geldiler. Güz'ün gözleri kararmaya başlamıştı.

İşte tam o sırada. Görmeyi en son beklediği insanı gördü.

Üzerinde beyaz bir önlük vardı. Darmadağındı kıyafetleri. Yüzünde kırışıklıklar belirginleşmeye başlamıştı. Koyu kızıl saçları arkadan toplanmıştı ama gözlerinin önüne de düşüyorlardı. Yüzündeki çaresiz ifadeyi uzun süredir taşıyordu belli ki.

"DUR, YAPMA!" İnce sesi Güz'ün kulaklarında yankılandı.

Güz, nöbet geçirir gibi titremeye devam ediyordu. Sonra durdu. Hareketsiz halde öylece yatıyorlardı. Hiçbir kasını kıpırdatamıyordu Güz. Kulakları uğulduyordu.

Bilincini kaybederken kulakları sağır eden cam kırılma sesleri duyuldu. Etrafa saçıldı kırıklar.

Helikopter pervanesi.

Silah sesleri.

Cesur'un inlemeleri.

Bağırmalar.

Kor'un göğsünde görünen kızıllık.

Ve karanlık. Koyu, kopkoyu bir karanlık.

***

Ağzında metalik ve yanık bir tatla uyandı Güz. Sanki iki gün uykusuz gezmiş gibi ağrıyordu gözleri. Sağ kolunda bir sızı hissediyordu. Yavaşça gözlerini açtığında irislerine ulaşan beyaz ışık yüzünden bir anlık körlük yaşadı. Üzerinde gri bir atlet ve bol keten bir eşofman altı vardı. Difüzyon serumu bağlanmıştı sağlam olan koluna. Diğeri ise sargılıydı.

Yattığı yerde doğrulmaya çalıştı. Bembeyaz bir odadaydı. Hemen yanındaki koltukta babasının uyuyakaldığını gördü. Ağzını açıp konuşmaya çalıştı. Sesi çıkmadı.

Boğazını zorlamaya devam etti. Birkaç anlamsız ses çıkarabildi sadece. Panikleyip komodindeki su şişesini düşürdü. Çıkan sesle, Ender irkilip uyandı.

"Kızım? İyi misin?" Yatağa yaklaşıp Güz'ün elini tuttu. Kızarmış gözleriyle iyice kilo kaybetmiş olan kızını süzdü.

Güz boş bir ifadeyle babasına baktı. Kafasını iki yana salladı. Konuşmayı tekrar denedi ama boğazını acıtmaktan başka bir işe yaramadı.

"Kendini zorlama. Bir süre..." Gözlerini kaçırıp beyaz yatak örtüsüne baktı.

"Bir süre konuşmada sıkıntı çekebilirsin."

Güz, hayretle bir nida attı. Elini boğazına götürüp hafifçe sıktı.

"Sizi kurtarmaya geldiğimizde... Ses bombası patlattılar. Sana çok yakındı ve..." Gözlerine gelen yaşları fark ettirmemek için bakışlarını havaya dikti.

Bir daha konuşamayabilirsin, diyemedi.

Güz ise kendinde ağlayacak gücü bile bulamıyordu. Sakince oturup babasının kıvranışlarını izledi.

Ender kendini toparlamaya çalıştı. Kızının önünde güçlü durmalıydı.

"Şu an Batı Simurg'dayız" diye açıklamaya başladı Ender. Nasıl devam edeceğini bilemiyordu oysaki.

"Doğu Simurg bir süre kullanılamaz halde. Neyse ki duvar yapımını durdurdular. Yani amaçlarımızdan birini kısmen gerçekleştirdik."

Güz, solgun yüzünü kaldırıp tavana baktı. Daha sonra bakışlarındaki sorularla babasının acı kahve gözlerini izledi.

Kor nerede?

Ender anlamış gibi dudaklarını içine çekti. Kafasıyla yan tarafı gösterdi.

"Yan odada ama..."

Güz, devamını dinlemeden kendini yataktan attığı gibi kapıya koştu. Onu görmeliydi bir an önce.

Yarı yolda kolunda ince bir sızı hissetti. Serum eski serumlardan olmadığı için şanslıydı yoksa kolu zedelenebilirdi. Difüzyon serumu temassız aktarırdı proteinleri.

Düşe kalka yoluna devam etti. Duvara tutuna tutuna kapının eşiğine gelebilmişti sonunda.

Odaya girdiği anda az önce dökemediği gözyaşları bir anda bitiverdi kirpiklerinde. Tane tane dökülen yaşlara aldırmadan yatağa yaklaştı.

Kor'un göğsü çıplaktı ancak en kötü kısmı da buradaydı. Göğsü boydan boya sargılıydı. Baygındı. İyice uzamış saçları, beyaz yastığa piyano tuşları gibi dökülmüşlerdi. Güz, saçlarına dokunsa histerik ve hüzünlü bir melodi duyacak gibiydi.

Soluk tenli eline uzandı Güz. Tam dokunduğu anda Ender içeri dalıp bağırdı.

"DOKUNMA!"

Ancak geç kalmıştı. Güz, asit değmiş gibi yanan elini hızla çekti. Sızlanarak iki parmağını ovuşturdu.

Hayretle Kor'un bileğine baktı. Ufak bir iz vardı bilek kemiğinin üzerinde.

Bu kadarı da fazlaydı artık.

Olduğu yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı. Gözyaşları, son zamanlarda biriktirdiklerini anlatır gibi akıyordu. Yanaklarını temizlemek yerine önüne kattıklarını da yanına alıyordu.

"Atlas'ta çok uzun süre kaldınız." Ender kızının titreyen omuzlarını sıktı.

Temiz suyla tekrar yıkanması gerektiğini hatırladı Güz. Daha sonra gözlerini kaldırıp babasına sorarcasına baktı.

Nesi var onun?

Ender de kızının yanına çöktü. Nefes verip anlatmaya başladı.

"Ne olduğunu bilmediğimiz bir madde var bedeninde. Piyasada olmayan bir silahla vurulmuş. İyileşmesi uzun sürecek gibi."

Eğer panzehri bulamazsak daha kötü de olabilir, diye düşündü Ender ama bunu dillendirmedi.

Güz, artık tepki veremiyordu. Ayağa kalkıp Kor'u izlemeye başladı. Bakışları korkutucu şekilde hissizdi.

Bir gurup ayak sesi duyuldu. Birileri koşarak bu tarafa geliyordu. Kapı eşiğinde Çakır'ın hafifçe tütsülenmiş mavi saçları göründü.

Nefes nefese konuşmaya başladı.

"Cesur... Onu alamadık. Ku-kurtaramadık" diye kekelerken vücudu zangır zangır titriyordu. Ender'in yanına gelip yere çöktü. Üzerindeki siyah korumalıkların içinde küçülmüş gibiydi.

Kan çanağı olmuş gözleri Güz'ü buldu. Orada olduğunu yeni fark ediyordu. Gözleri anlayışla kapandı ve bir süre hareketsiz kaldı.

Daha sonra ayağa kalkıp Güz'ün yanına gitti. Onu kollarının arasına alıp sessizce ağlamaya başladı.

"Özür dilerim. Özür dilerim." Ağlaması şiddetlendi.

Kollarının arasında iyice küçülen Güz ise ruhsuz ifadesiyle gözyaşlarını akıtıyordu. Yaşlar öyle güzel dökülüyordu ki Çakır bir süre durup izledi Güz'ün yüzünü.

Burnunu çekip kararlı ifadesini takındı. Güz'ün suratını ellerine alıp alçak perdeden konuştu.

"Onu bulacağız. İntikamımızı alacağız."

Güz, ilk tepkisini o an verdi. Başını hararetle aşağı yukarı salladı.

Kurtaracağız. Bunu kim yaptıysa bedelini en ağır şekilde ödeyecek. Kanı damarlarından çekilene, ruhu bedeninden ayrılana kadar durmayacağım. Söz veriyorum.

***

Devam edecek.

Ben bu kurguyu yaklaşık bir buçuk ayda hem kurguladım hem yazdım. İlk başlarda nasıl olacak diye düşünüyordum. Bir de baktım ki olmuş. Yol boyunca yanımda olduğunuz için teşekkür ederim.

Bizimkiler hiçbir yere gitmiyor. Zihninizde yer kaplamaya devam edecekler. Sonra bir gün bakacaksınız ikinci kitapta yanı başınızdalar.

Ya hiç sevmiyorum sonları, finalleri. Hep ortalarda bir yerde kalabilsek keşke. Neyse...

Kendinize çok iyi bakın. Bir sonraki hikayede görüşmek üzere.

Mavili geceler dilerim.
***
Elestiri34 adlı arkadaşımızın "Eleştiri Ve Tanıtım" adlı kitabında KIZIL DALGA'nın eleştirisi mevcuttur dostlar. Bakmak isteyenlere duyrulur.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7K 436 30
~2023 WATTYS YARIFİNALİSTİ~ Savaş ve bilim alanında çeşitli ve en kapsamlı araştırmaları yapan, Dünyaca ünlü bir kuruluş olan WASRO tarafından giz...
80.2K 2.8K 20
Avukatın mafya müvekkeli ile zorlu yaşamı
2.7K 418 74
"Juliette'in bir insana göre çok fazla hayatı oldu. Hayatlarının birinde narin bir prenses diğerinde acımasız bir komutandı. Arada bir kendi ailesind...
155K 662 13
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)