21

2.8K 335 78
                                    

Kor, onları önce güzel bir restorana götürdü. Çok şık bir yer değildi ama aşırı salaş da değildi. İyi tantuni yaptıklarını duyduğunda zaten Cesur teklife balıklama atlamıştı.

Masaya otururlarken Kor, özellikle Güz'e en yakın olan yere geçti. Sipariş verip beklemeye başladılar.

Bu sırada Kor da sanki gerçek bir rehbermiş gibi Atlas'ın doğal güzelliklerini anlatıyordu. Soru sorduklarında ise içtenlikle cevaplıyordu. Çocuklar ona ısınmış gibiydiler.

Güz, onu gözünü kırpmadan izlediğinin farkında değildi. Elini çenesine dayamış öylece Kor'u izliyordu. Kor da onu nazikçe uyarmak için çaktırmadan göz kırptı. Güz hemen toparlandı.

Yemekler geldiğinde, önderleri Cesur olmak üzere, tabaklara resmen saldırdılar. Bu tantuni denilen şey acayip güzeldi.

Güz, beğendiğini belli eden mırıltılar çıkardı.

"Bu şey aşırı güzelmiş. İki tabak bile yiyebilirim." Ağzına bir lokma daha atıp keyifle çiğnedi.

Kor, hafifçe güldü. İkisi de Güz'ün iki tabak yiyemeyeceğini biliyordu. Güz hep kuş kadar yerdi ama bu sefer epey aşmıştı kendini.

"Bunu beğendiysen iskendere bayılırsın o zaman." Bir süre bakıştılar. Kimsenin bilmediği bir sırrı paylaşmak ancak bu kadar zevkli olabilirdi.

"İskender mi? O ne? Ben bir porsiyon da ondan alayım o zaman." Cesur tabağını bitirmişti bile.

Cesur'un konuştuğunu duyan Kor'un suratında hoşnutsuz bir ifade oluştu. Ama saklamayı becerebildi.

Cesur, Garsonu çağırıp sipariş verdi hemen. O sırada Çakır Kor'a soru soruyordu Dumrul ise tabağını silip süpürüyordu. Cesur kadar hızlı olmasa da o da fena değildi.

"Gelin sizinle bir anlaşma yapalım." Ağzını sildiği peçeteyi boş tabağına bıraktı Kor.

"Aslında programı uygulamam gerek ama..." Eliyle kışkışlar gibi yaptı.

"Çok sıkıcı. Size gerçek Atlas'ı gezdirmeme ne dersiniz? Siz iyi çocuklara benziyorsunuz. Buradan mutlu ayrılmanızı isterim. Hem dönüş biletinizin saati yok. Yani istediğiniz zaman dönebilirsiniz. Ne diyorsunuz? " Geriye yaslanıp kollarını kavuşturdu. Ceketin kasılan koluna kaydı Güz'ün gözleri. O sırada Kor da ona bakıyordu. Nereye baktığını anlayınca serseri bir gülümseme gönderdi Güz'e. Güz ise utancından masanın altına saklanmak istiyordu o an.

Herkes birbiriyle bakışmaya başladı. Kimseden ses çıkmıyordu. Güz, öne atılmak istemiyordu ama kendini zor dizginliyordu. Yumruklarını masanın altında sıkıp diğerlerinin tepkilerini izledi.

"Ben varım" dedi Dumrul peçetesini tabağına fırlatırken.

"Çok sıkıcı bir konferanstı zaten." Kollarını kavuşturdu.

"Haklısın koca oğlan. Hem bir daha Atlas'a ne zaman gelebiliriz ki?" Onay bekler gibi Güz ve Cesur'a baktı Çakır. Güz de dayanamayıp atıldı.

"Ben de varım!" Biraz yüksek sesle söylediğini fark edip boğazını temizledi.

"Yani, eğlenceli olabilir." Kor'a bakarak gülümsedi. Kor da onu kaşlarını kaldırmış memnun bir ifadeyle seyrediyordu.

"Madem öyle."

Cesur, ağzı doluyken konuşmamayı öğrenmeliydi.

"E hadi gidelim."

***

Güz, hayatında hiç deniz görmemişti. Babası anlatırdı eskiden mavi olduğunu. Daha sonra göktaşı yüzünden kızıl hale geldiğini. Babası da dedesinden dinlemişti bunları. Böyle nesilden nesile anlatılırdı eski Dünya'nın hikâyeleri. Aile geleneği gibi bir şeydi.

KIZIL DALGAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin