20

2.9K 340 79
                                    




"Bu iğrenç şeyi giymek zorunda mıydık?" Çakır, tüm vücudunu kaplayan şeffaf yapışkan giysiden dolayı şikâyetçiydi.

"Maalesef, zorunlu." dedi Cesur bacağını fazla sıkan kısmı tutup çekti. Çirkin bir şap sesi duyuldu.

"Giysiden geldi." dedi elini ben masumum der gibi kaldırarak.

İç çamaşırlarının üzerine giymişlerdi bu giysiyi. Boyundan başlayıp parmak uçlarına kadar ikinci bir deri gibi yapışan giysi epey rahatsızlık vericiydi. Üzerlerine normal kıyafetlerini giymişlerdi. Bakıldığında belli olmuyordu bu şeffaf giysi. Ama yüzlerini korumuyordu. Bunun için de sınırdan geçmeden bir krem koruyucu verdiler. Güneş kremleri gibi kokuyordu ve yüzü birkaç ton daha açık renkli gösteriyordu. Çakır, kavruk tenli olduğu için onda garip durmuştu.

"Yüzüne sıva çekmişsin gibi oldu" dedi Dumrul Çakır'a alaycı bir gülümseme gönderirken.

"Kapa çeneni koca oğlan." Çakır, Dumrul'un göremeyeceği bir yere geçti.

Güz'de ise bir değişiklik yoktu. Teni daha ne kadar açılabilirdi ki zaten?

Sınır limanındaki görevliye sırayla geçiş izinlerini gösterdiler. Ne olur ne olmaz diye bir görevli, yanlarına portatif birer oksijen tüpü verdi. Yaklaşık yedi saat orada kalacaklardı.

Daha sonra sorunsuz bir şekilde oradan çıkıp Atlas'ın toprağına ayak bastılar. Toprak, yumuşak ve beyaza yakın bir renkteydi.

Orada da Traybüs sistemi kullanılıyordu. Hep beraber altı kişilik bir kompartımana yerleşip dışarıyı izlemeye koyuldular.

Atlas çok da değişik değildi. Eski Dünya'dan ayrılan tek özelliği denizinin ve toprağının rengi gibi görünüyordu. Bir de hayvancılık vardı tabii.

"Hazır gelmişken bir restorana mı uğrasak? Tantuni diye bir şey varmış onu denemek istiyorum." Cesur, boş olan koltuğa ayaklarını uzatırken ağzını şapırdattı.

"Saçmalama Cesur. Görev için geldik buraya." dedi Çakır Cesur'un ayaklarını iterken.

"Bence iyi fikir. Uzun zaman oldu hakiki et yemeyeli." Dumrul da Cesur'a katıldığını belli etti.

Çakır ona uyarı dolu bakış attı ama Dumrul hiç oralı olmadı.

"Güz, bir şey söylesene şunlara." Çakır, Güz'ün onu desteklemesini ister gibi baktı.

Güz, kararsız kalmıştı. Programa uymaları gerekiyordu ama ne kadar esnek olurlarsa Kor ile görüşme ihtimali de o kadar artardı.

"Bilmem. Aslında güzel olabilir." Çekinerek Çakır'a baktı. Çakır da ihanete uğramış gibi gözlerini kıstı.

"Tamam o zaman. Oy birliği de sağlandığına göre gidiyoruz." Cesur, ayaklarını tekrar beyaz deri koltuğa uzattı. Çakır ise bu sefer daha sert itti onu.

Güz, geri kalan on beş dakikalık yolculuğu etrafı seyrederek geçirdi. Kor'a daha çok yaklaştığını hissediyordu böylece.

Kor. O ne yapmıştı acaba? Kızgın mıydı ki? Gelmeyebilirdi belki de...

Güz kafasını sallayarak bu düşünceden kurtuldu. Kor'du o. Elbette gelecekti. Böyle bir şey yapmazdı sonuçta.

Yaklaşık yarım saat sonra konferansın verileceği yere ulaşmışlardı. Resepsiyonda Atlaslı iki görevli tarafından karşılandılar ve görevliler konferans salonuna kadar onlara eşlik etti. Nazik davranıyorlardı ama temkinli oldukları da her hallerinden belliydi. Temasa geçmemeye azami özen gösteriyorlardı.

KIZIL DALGAWhere stories live. Discover now