10

3.6K 433 26
                                    

"Senin renin ne?" diye sordu Güz, suyunu içerken. Onu kurtaran adamla beraber bir kafeye oturmuşlardı. Genç adam ona tatlı bile ısmarlamıştı.

"Cesur derler bana."

Güz neden böyle dediklerini anlıyordu.

"Bak, beni kurtardığın için teşekkür ederim. Sana minnettarım ama artık bir şeyleri açıklasan çok iyi olacak bence"

"Bekle biraz, aç karnı düzgün düşünemiyorum. Hamburgerim gelsin, hemen anlatacağım." İstekle garsonun yolunu gözlüyordu.

Çocuk muydu bu?

"Kaç yaşındasın sen Allah aşkına?"

"Yirmi bir yaşındayım. Göreve yeni atandım."

"Ne görevi? Kim tarafından atandın?" Masaya kollarını dayayıp öne eğilerek cevap bekler gibi Cesur'a baktı. Cesur'un o an odağı, garsonun getirdiği tepsideydi hâlbuki.

Kıtlıktan çıkmış gibi yemeye başlayınca, Güz endişeli bir bakış attı ona doğru. Bu çocuğun yardımını kabul etmekle iyi yapmış mıydı acaba?

"Bir süredir çalışmalarını takip ediyoruz. Üstlerimin çok ilgisini çektin. Bizimle çalışmanı istiyorlar" deyiverdi yuvarlak harflerle. Keşke lokmasını bitirmeyi bekleseydi.

Güz, gerildiğini hissetti. Ya atölyeyi öğrenmişlerse? Peki ya Kor?

"Şey... Ne zamandır beni takip ediyorsunuz acaba?" Korkusunu belli etmemeye çalışarak parmaklarını birbirine kenetledi.

Cesur, durup düşündü.

"Yaklaşık bir yıldır."

Atölyeyi bilip bilmediğini nasıl aylayacaktı peki?

"Ha, tamam. Anladım." Düşünceyle gözlerini kaçırıp dudaklarını dişledi.

Cesur, Güz'e yandan bir bakış atıp gülümsedi. Ne sormak istediğini biliyordu.

"Şu çok gizli atölyen için endişeleniyorsan merak etme." Sıkıştırılmış barbunya harmanlı hamburgerinden bir ısırık daha aldı.

"Orası senin alanın. Kimse oraya dokunmayacak."

Güz, hızla başını kaldırıp buzağı gibi kocaman gözlerini Cesur'un suratına dikti.

"Ne yani? Orayı kapatmayacak mısınız?"

Cesur, başını iki yana salladı.

"Hayır. Hatta orası işimize geliyor. Atölyen olmasaydı dilediğin gibi icatlarının üstünde çalışamazdın ve şu an burada bu konuşmayı yapıyor olmazdık." Hamburger kâğıdını buruşturdu. Ne çabuk bitirmişti onu öyle.

"Pardon da, siz kimsiniz?" Kollarını kavuşturup kaşlarını çattı. Hayatı hakkında bu kadar fazla şeyi bilmeleri canını sıkmıştı. Ayrıca Kor için endişeleniyordu.

"Ha, o şimdilik gizli bilgi." Ellerini peçeteye silerek öne doğru eğildi ve mavi üstüne sarı halkalı gözlerini iyice görünür hale getirdi.

"Şimdilik mi?"

"Eğer bizimle çalışmayı kabul edersen seni üsse götüreceğim. Sonrasında bir sürü resmi işlem falan filan..." Gereksizmiş gibi elini havada salladı.

"Sizinle çalışmayı neden kabul edeyim ki? Ne olduğunuzu bile bilmiyorum. Amacınız ne? Bana ne gibi bir güvence verebilirsiniz?" Kuşkulu bakışlarla Cesur'a adeta meydan okuyordu.

Cesur hafifçe gülerek işaret parmağını Güz'e doğru salladı.

"Zeki kızsın. Mucit olmana şaşmamak gerek."

Güz, iltifatından etkilenmemiş gibi yapmaya çalıştı. İfadesini hiç bozmadan dümdüz suratına baktı Cesur'un.

Cesur öne eğilip sesini alçaltarak konuştu.

"Biz çok önemli ve köklü bir topluluğuz. Yüzyıllar öncesine dayanan bir geçmişimiz var ve topluma faydalı olmak en büyük gayemiz. Güvenceye gelince..." Ellerini kavuşturarak devam etti.

"Sen neslinin en iyi mühendisisin. Bunu iltifat olsun diye söylemiyorum, yıllardır araştırma yapıyorduk senin gibi birini bulmak için. Sana dilediğin kadar malzeme ve laboratuvar ortamı sunuyoruz. Ayrıca Atlas'a geçme hakkına sahip olacaksın. Yani oradaki imkânlardan da yararlanabileceksin. Ha bir de Venüs'ün yeni modeline ne dersin?" Gülümseyerek kollarını iki yana açtı ve Güz'ün cevabını bekledi.

Bir dakika. Atlas mı dedi o?

Gözlerini kırpıştırarak teyit etmek için tekrar sordu.

"Ne yani? Atlas'a gidebilecek miyim?"

"Elbette. İstersen çalışmalarını orada sürdürebilirsin bile." Dişinde sıkışan bir şeyi diliyle çıkarmaya çalıştı. Pek de hoş bir görüntü değildi tabii.

Kor. Ona ulaşabilirim. Onun dünyasını görebilirim.

"Ama şartlar var tabii. Kimseye ne yaptığın işten ne de bizden söz edeceksin. En yakınlarına bile." Uyarır gibi kaşlarını kaldırdı.

Harika, diye düşündü. Sanki yeterince sırrım yokmuş gibi...

Bir süre saçlarıyla oynayarak düşündü. Bu düşünürken her zaman yaptığı bir şeydi. İstemsizce eli saçlarına giderdi hep. Cesur'un suratına baktığında, onun da saçlarını izlediğini gördü.

"Kabul ediyorum." Sesi, kararlılığını belli etmek ister gibi yüksek çıkmıştı.

"Pekâlâ. O zaman aramıza hoş geldin Güz." Gülümseyerek elini uzatan Cesur'a baktı. Bu yüzü bundan sonra daha sık göreceğini biliyordu. Yavaşça Cesur'un elini tuttu ve sertçe sıktı.

"Tamam. Ben bir hamburger daha yiyeyim, sonra seni üsse götüreyim. Olur mu?"

***

Medyaya Güz'ün damgasına çok benzeyen bir şey koyuyorum. Aynı sembolü kolunun alt kısmında olduğunu düşünün. Bu kadar.

KIZIL DALGAWhere stories live. Discover now