KIZIL DALGA

By artemisdelisi

148K 14.9K 3.4K

WATTYS 2020 BİLİM KURGU KAZANANI Gök taşı. Zehirli bir gaz. Okyanus kırmızı, toprak beyaz. Ölümler ve lütufla... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35 (Final)
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (2)
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (3)
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (4)

20

2.9K 340 79
By artemisdelisi




"Bu iğrenç şeyi giymek zorunda mıydık?" Çakır, tüm vücudunu kaplayan şeffaf yapışkan giysiden dolayı şikâyetçiydi.

"Maalesef, zorunlu." dedi Cesur bacağını fazla sıkan kısmı tutup çekti. Çirkin bir şap sesi duyuldu.

"Giysiden geldi." dedi elini ben masumum der gibi kaldırarak.

İç çamaşırlarının üzerine giymişlerdi bu giysiyi. Boyundan başlayıp parmak uçlarına kadar ikinci bir deri gibi yapışan giysi epey rahatsızlık vericiydi. Üzerlerine normal kıyafetlerini giymişlerdi. Bakıldığında belli olmuyordu bu şeffaf giysi. Ama yüzlerini korumuyordu. Bunun için de sınırdan geçmeden bir krem koruyucu verdiler. Güneş kremleri gibi kokuyordu ve yüzü birkaç ton daha açık renkli gösteriyordu. Çakır, kavruk tenli olduğu için onda garip durmuştu.

"Yüzüne sıva çekmişsin gibi oldu" dedi Dumrul Çakır'a alaycı bir gülümseme gönderirken.

"Kapa çeneni koca oğlan." Çakır, Dumrul'un göremeyeceği bir yere geçti.

Güz'de ise bir değişiklik yoktu. Teni daha ne kadar açılabilirdi ki zaten?

Sınır limanındaki görevliye sırayla geçiş izinlerini gösterdiler. Ne olur ne olmaz diye bir görevli, yanlarına portatif birer oksijen tüpü verdi. Yaklaşık yedi saat orada kalacaklardı.

Daha sonra sorunsuz bir şekilde oradan çıkıp Atlas'ın toprağına ayak bastılar. Toprak, yumuşak ve beyaza yakın bir renkteydi.

Orada da Traybüs sistemi kullanılıyordu. Hep beraber altı kişilik bir kompartımana yerleşip dışarıyı izlemeye koyuldular.

Atlas çok da değişik değildi. Eski Dünya'dan ayrılan tek özelliği denizinin ve toprağının rengi gibi görünüyordu. Bir de hayvancılık vardı tabii.

"Hazır gelmişken bir restorana mı uğrasak? Tantuni diye bir şey varmış onu denemek istiyorum." Cesur, boş olan koltuğa ayaklarını uzatırken ağzını şapırdattı.

"Saçmalama Cesur. Görev için geldik buraya." dedi Çakır Cesur'un ayaklarını iterken.

"Bence iyi fikir. Uzun zaman oldu hakiki et yemeyeli." Dumrul da Cesur'a katıldığını belli etti.

Çakır ona uyarı dolu bakış attı ama Dumrul hiç oralı olmadı.

"Güz, bir şey söylesene şunlara." Çakır, Güz'ün onu desteklemesini ister gibi baktı.

Güz, kararsız kalmıştı. Programa uymaları gerekiyordu ama ne kadar esnek olurlarsa Kor ile görüşme ihtimali de o kadar artardı.

"Bilmem. Aslında güzel olabilir." Çekinerek Çakır'a baktı. Çakır da ihanete uğramış gibi gözlerini kıstı.

"Tamam o zaman. Oy birliği de sağlandığına göre gidiyoruz." Cesur, ayaklarını tekrar beyaz deri koltuğa uzattı. Çakır ise bu sefer daha sert itti onu.

Güz, geri kalan on beş dakikalık yolculuğu etrafı seyrederek geçirdi. Kor'a daha çok yaklaştığını hissediyordu böylece.

Kor. O ne yapmıştı acaba? Kızgın mıydı ki? Gelmeyebilirdi belki de...

Güz kafasını sallayarak bu düşünceden kurtuldu. Kor'du o. Elbette gelecekti. Böyle bir şey yapmazdı sonuçta.

Yaklaşık yarım saat sonra konferansın verileceği yere ulaşmışlardı. Resepsiyonda Atlaslı iki görevli tarafından karşılandılar ve görevliler konferans salonuna kadar onlara eşlik etti. Nazik davranıyorlardı ama temkinli oldukları da her hallerinden belliydi. Temasa geçmemeye azami özen gösteriyorlardı.

Takım olarak salonda ayrılan yerlerine oturdular. Cesur en başa oturup etrafı kolaçan etti. Güz de geldiğinden beri aynı şeyi yapıyordu. İri gözleriyle Kor her an bir yerden çıkacakmış gibi etrafı izliyordu. Kor ortalarda görünmüyordu.

Salondaki mavi koltuklar amfi düzenine göre dizilmişlerdi. Güz ve diğerleri önden yedinci sıradaydılar. Neyse ki salon çok dolu değildi.

Kürsünün olduğu yerin arkasında bir hologram masası bulunuyordu. Göremeyenler için ise arkada üç boyutlu bir slayt makinesi vardı. Henüz konuşmacı gelmemişti.

Salon biraz daha dolduktan sonra konferans başladı. Konuşmacı kadın kürsüye gelip herkesi selamladı. Uçları yukarı doğru sivri olan siyah bir gözlük takıyordu ve sarı saçları özenle toplanmıştı. Orta yaşın biraz üzerinde gösteriyordu.

"Yeni geliştirdiğimiz materyal sayesinde elektrikli silahlar daha hafif ve taşınabilir hale gelecekler. Ayrıca şarj sürelerini kısaltma yönünde önemli gelişmeler olduğunu da belirtmek isterim."

Güz silahlarla hiç ama hiç ilgilenmiyordu. Biyolojik formlarla mekaniği birleştiren bir buluş, bir materyal yok muydu? İşte bu dikkatini çekebilirdi. Ve ya Atlas'taki zehirli hava için bir çare? Ama yoktu. Şimdilik...

Kadın susmak bilmiyordu. Bir buçuk saat boyunca aralıksız konuştu. Bir ara Cesur'un uyukladığını gördü Güz. Horlamaya başladığında ise dirseğiyle dürtüp onu uyandırdı.

"Hıh? Ne oldu, bitti mi?" Sersem sersem gözlerini ovaladı. Kadının hala konuştuğunu görünce ise öfkeli bakışlarını Güz'e çevirdi.

"Horluyordun. Saygısızlık olarak algılayabilirler" diye fısıldadı Güz. Cesur ise göz devirerek ofladı.

"Ne konuştun be teyze..." Uykusuna geri dönmeye karar verip koltuğunda geriye yaslandı.

Çakır, konferansı dikkatle dinliyordu. Dumrul'un ise sıkılmaya başladığı her halinden belliydi.

Sonunda kadın kapanışı yapıp kalabalığa döndü.

"Sorusu olan var mı?"

Elbette Güz'ün bir sorusu vardı. Elini kaldırıp söz istedi.

Ondan önce birkaç kişiye söz verdi kadın. Sıra Güz'e geldi en sonunda.

"Öncelikle merhaba. Ben Güz. Eski Dünya'dan geliyorum ve biyoteknoloji üzerine akademide altıncı yılımı okuyorum." Edgü Hanım böyle söylemesini istemişti.

"Ben size, neden savaş teçhizatı üzerine yoğunlaştığınızı sormak istiyorum." Bir ayağı ile ritim tutarken kadının cevabını bekledi.

Kadın önce şaşırdı. Daha sonra boğazını temizleyip konuştu.

"Hoş geldiniz Güz Hanım. Sorunun cevabı zaten ortada değil mi? Savaş çıkma ihtimalini göz önünde bulundurmak zorundayız her zaman. Takdir edersiniz ki üçüncüsünün etkilerinden henüz sıyrılabilmiş sayılmayız." Kadın bir başka soruya geçmek üzereydi ki Güz, bağırarak araya girdi.

"Aslında ben yoğunlaşmamız gereken konunun savaş değil de barış olduğunu düşünüyorum. Örneğin aşırı ilaçlanmış sularımız! Atlas'ta olduğu gibi Dünya'da da beyaz suyu kullanıyoruz. Siz sebze meyvelerden alamadığınız vitaminleri almak için kullanıyorsunuz, biz de kırmızı etten yararlanamadığımız için. Ama bildiğiniz üzere bunun yan etkileri de yadsınacak gibi değil. Bu sorunun üzerine yoğunlaşıp çözüm yolu aramak sizce de daha mantıklı değil mi?"

Kimseden çıt çıkmazken salondaki herkes Güz'e bakıyordu. Hatta Cesur bile uyanmış, olan biteni izliyordu. Güz biraz gerildiğini hissetti ancak çenesini dik tutmaktan da geri kalmadı.

Konuşmacı kadın önce afalladı sonra diyeceğini bilemeyerek boğazını temizledi hafifçe.

"Bizim şirketimizin uzmanlık alanı bu değil. Ancak bu konu üzerinde de çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. İlginiz için teşekkürler" Konuyu kapatmaya uğraşarak kürsüden biraz uzaklaştı. Ama Güz, tatmin olmamıştı.

"Ne gibi çalışmalar? Bunun üzerine de bir konferans yapılacak mı acaba?" Güz kollarını kavuşturup kadına dik dik baktı. Kadının yüz kaslarının gerildiği bu mesafeden bile belli oluyordu.

Hafifçe öksürüp gözlüğünü düzeltti.

"Dediğim gibi, konunun muhatabı ben değilim."

Güz, tam ağzını açmış sinirini kusacaktı ki Cesur onu yerine oturttu.

"Ne yapıyorsun sen? Amacın savaş çıkartmak mı? Kendine gel."

"Söyleyene bak." dedi Güz omzunu Cesur'un elinden kurtarırken.

"Horlaman neredeyse salonun öbür ucundan duyuluyordu." Sırtını koltuğa yaslayıp somurttu.

"Dünya'yı temsilen bulunuyoruz burada Güz. Sakin ol." Çakır, alçak perdeden çıkan sesiyle ortamı yumuşatmaya çalıştı.

Konuşmacı kadın hala soruları cevaplamaya devam ederken, Dumrul onlara doğru eğilip konuştu.

"Gidelim artık."

Herkes bu konuda hemfikirdi. Eşyalarını alıp hızlıca salondan çıktılar.

"Yalnız, Güz iki cümle daha kursa kadın konuşamaz hale gelecekti" diyerek kıkırdadı Çakır.

"Haklıydın." dedi Dumrul Güz'ü şaşırtarak.

"O yüzden bir şey söyleyemedi. Ayrıca bu konu üzerinde çalıştıklarını da hiç zannetmiyorum."

Güz o an Dumrul'a karşı hissettiği duygunun ne olduğunu anladı. Ona saygı duyuyor ve onu tuhaf bir şekilde çok seviyordu. Bir abi gibiydi onun için. Kalın sesi güven veriyordu insana.

Güz teşekkür etmek için kafasını salladı hafifçe. Dumrul da ona aynı şekilde karşılık verdi.

"Nah çalışırlar zaten! Anca silahtır bilmem nedir uğraşıp dursunlar salaklar."

Cesur'un öylece ağzından çıkan sözleri birileri duysaydı kötü şeyler olabilirdi. Ancak etrafta kimse yoktu. Onlara eşlik etmek için birileri gelecekti ama erken çıktıkları için muhtemelen buluşamayacaklardı.

Güz, kocaman olmuş gözleriyle etrafı kolaçan edip Cesur'un kolunu sıktı.

"Bir de bana diyorsun savaş çıkaracaksın diye. Sessiz ol."

"Aman boş verelim zaten şu Atlaslıları. Bizde geleceğin mucidi var sonuçta. Sırtımız yere gelmez." Cesur kolunu Güz'ün omzuna atıp gösterir gibi diğerlerine çevirdi. Güz o sırada kızgın suratıyla Cesur'a bakıyordu. Ne de çabuk yön değiştirmişti davranışları.

"Cesur, sana daha önce tekmelerim ve alt takımlar hakkında bir şey söylemiştim, hatırladın mı?" Sakince tırnaklarını inceleyerek Cesur'un kolunu çekmesini bekledi. Öyle de oldu zaten.

Arkalarından bir öksürük sesi geldi.

"Affedersiniz, sanırım Eski Dünya'dan gelen ekip sizsiniz."

Güz, sesi duyduğu an kalbi göğsünü yumruklamaya başlamıştı.

Çünkü bu sesi tanıyordu.

Hızla arkasına dönünce elleri cebinde dikilen Kor ile karşılaştı. Üzerinde lacivert bir takım elbise vardı ama Kor içine gömlek yerine beyaz bir tişört giymişti. O böyle resmi giyinmeyi sevmezdi zaten, yine kendinden bir şeyler katmayı başarmıştı. Saçları ise her zamankinin aksine taranmıştı. Hafif uzun oldukları için önüne düşüyorlardı ama gözlerini asla perdeleyemezlerdi. Güz gülümsemesine engel olamıyordu.

"Merhaba, ben Kor. Sizin tur rehberinizim." Elini uzatıp herkesle teker teker tokalaştı. Güz, onun Cesur'un elini sıkarken daha fazla kuvvet uyguladığını gördü. Cesur çaktırmamaya çalıştı ama elini ovaladığı Güz'ün gözünden kaçmadı.

Kor'un fiziksel temasta bulunmak istemesi diğerlerini şaşırtmıştı. Ama kimse bozuntuya vermedi.

Son olarak Güz'e geldiğinde Kor, gözlerindeki muzip ifadeyle gülümsedi. Eline uzanıp hafifçe sıktı ve çaktırmadan başparmağıyla okşadı.

Bu ufacık hareket bile Güz'ün havalanmasına yeter de artardı bile.

"Evet, ekip. Önce nereye gitmek istersiniz?"

***

Alın size Kor VS Cesur!

Bu arada Cesur'un tarafını tutan var mı? Genel olarak kömür çocuk taraftarı görüyorum ama... Cesur'u da yalnız bırakmayın yahu.

Continue Reading

You'll Also Like

848K 53.7K 48
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...
3.4K 178 19
Bir anda gömleğini çıkarmaya başlayınca daldım. -İzleyecek misin? -N-ne? -Beni diyorum izleyecek misin? İzlemek istiyorsan biraz daha böyle kalabili...
3.3K 325 40
"Acıların senin parlayan yıldızlarındır, onlardan kaç." İçerik üreticisi olan Yıldız Kara, gittiği röportaj sonucu tanıştığı kişinin onun geçmişiyle...
155K 662 13
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)