Maça Kızı 8

By dpamuk

164M 7.1M 24.5M

"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama... More

Tanıtım*
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
Yılbaşı Özel Bölümü*
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68.Bölüm
69.Bölüm
70.Bölüm
71.Bölüm
72.Bölüm
73.Bölüm
Bayram Özel Bölümü*
74.Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm
83.Bölüm
84.Bölüm
85.Bölüm
86.Bölüm
87.Bölüm
88.Bölüm
89.Bölüm
14 Şubat Özel Bölümü*
8 Mart Özel Bölümü*
Maça Kızı 8 Ailesi'ne*
Geçmiş Hikaye*
90.Bölüm
91.Bölüm
92.Bölüm
93.Bölüm
94.Bölüm
95.Bölüm
Bayram Özel Bölümü - II*
96.Bölüm
97.Bölüm
98.Bölüm
99.Bölüm
100.Bölüm
101.Bölüm
102.Bölüm
103.Bölüm
104.Bölüm
105.Bölüm
106.Bölüm
107.Bölüm
108.Bölüm
109.Bölüm
110.Bölüm
111.Bölüm
112.Bölüm
113.Bölüm
114.Bölüm
115.Bölüm
116.Bölüm
117.Bölüm
118.Bölüm
119.Bölüm
120.Bölüm
121.Bölüm
122.Bölüm
123.Bölüm
124.Bölüm
125.Bölüm
126.Bölüm
127.Bölüm
128.Bölüm
129.Bölüm
8*
18 Ağustos'un Devamı*
Son Perde*
8 Kasım 2017*
Yıldız Tozu*
130.Bölüm
131.Bölüm
132.Bölüm
133.Bölüm
134.Bölüm
135. Bölüm
136.Bölüm
137.Bölüm
138.Bölüm
139.Bölüm
140.Bölüm
141.Bölüm
142.Bölüm
143.Bölüm
144.Bölüm
145.Bölüm
146.Bölüm
147.Bölüm
148.Bölüm
149.Bölüm
150.Bölüm
151.Bölüm
152.Bölüm
153.Bölüm
154.Bölüm
155.Bölüm
156.Bölüm
157.Bölüm
158.Bölüm
3 Yıl, 1 Ay Sonrası*
159.Bölüm
160.Bölüm
161.Bölüm
162.Bölüm
163.Bölüm
164.Bölüm
25 Eylül 2018*
165.Bölüm
166.Bölüm
167.Bölüm
168.Bölüm
169.Bölüm
170.Bölüm
171.Bölüm
Güneşçiçeği*🌻
Güneşçiçeği*🌻🌻
172.Bölüm
173.Bölüm
174.Bölüm
175.Bölüm
176.Bölüm
177.Bölüm
178.Bölüm
179.Bölüm
180.Bölüm
181.Bölüm
182.Bölüm
183.Bölüm

22.Bölüm

858K 44.3K 83.7K
By dpamuk

Maça Kızı 8, Genel Kurgu içinde 38.sıraya yükseldi. Oylarınız, satır arası yorumlarınız, desteğiniz ve ilginiz için çok teşekkür ederim. Sizleri seviyorum. ☘️

♠️

"Sizi sarar mı bilmem... 'Kara' diye bilinen bir adam var." dedi Eren. Ağzımdaki büyük yudumu püskürterek, öksürmeye başladım.

Hayat bu kadar enteresan olmak zorunda mıydı bilmiyorum ama on yedi gün evvel tanıştığımda mafya olduğuna kanaat getirdiğim, on gün evvel lakabının "Kara" olduğunu öğrendiğim ve aynı zamanda da evrenin sırrı kadar, hatta bundan bile daha çok merak ettiğim konuyu, Eren'den mi dinleyecektim?

"Helal Nazlı. Helal." dedi Bora. Tüm gözler üzerime çevrilmişti.

"Üstüne geldi mi?" diye sordum. Endişeli gözlerimi, kara gözlerine dikmiştim.

"Gelmedi." dedi. Kara gözleri, gözlerimin en içindeydi sanki. "Sorun yok." dedi, beni sakinleştirmek ister gibiydi. Rakıyı püskürttüğüm için değil de, konunun gidişatında sorun olmadığını söylediğinin farkındaydım. Eren, her şeyin yolunda olduğundan emin olduktan sonra, konuşmaya devam etti.

"Adı az ve öz yerde geçmiş bugüne dek." dedi Eren. Bir soluk molası verdi. Konuşmak yerine, öylesine harcadığı her bir saniye asırlar gibi geliyordu bana. "Kim olduğunu kimse bilmiyor. Polisin bulmak için bin takla attığı bir adam." diye devam etti.

Başımı Bora'nın boyun girintisine gömmüş, nefes dahi almadan, Eren'i dinliyordum. Gökhan'ın yüzünde muzur bir gülümseme vardı. Bora, hâlâ tedirgin olduğumu hissetmiş olacak ki, iki koluyla da bana sımsıkı sarılmış, bir kolumu okşayarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Ne yapmış mesela?" diye sordu Gökhan. Sesi oldukça neşeli gelirken, eğlenmeye başlıyor gibi duruyordu.

"Kapatsak mı artık konuyu?" diye sordu Bora, bakışlarını Gökhan'a çevirdiğini anlamıştım. Ses tonu masada yalnızca Gökhan ve benim hissedebileceğim düzeyde belki, uyarıcı çıkmıştı. Ardından, benim bile neredeyse duyamayacağım şekilde kulağıma "Nefes al, sorun yok." diye fısıldadı.

"Abimin anlattığına göre, içten içe kendisi gibi olan adamları silmeye çalışıyormuş. Yani hareketlerinden çıkarılan sonuçlar bu. Elinin kolunun uzanamadığı yer pek yokmuş. İçeride de birileri olsa gerek, kendini korumaya aldığı... Acayip bir kamufle durumda anlayacağınız. Adamı anlayabilmek adına, onun yaptığını düşündükleri işler için, psikologlar çeşitli makaleler falan yazmışlar." dedi Eren.

"Zor değil mi ya? Bu kadar kamufle olmak?" diye sordu Hande, şaşkınlıkla.

"Eh... Bu da bilinen herkesten çok daha güçlü ve çok daha fazla tehlikeli olduğunu gösteriyor." diye yanıtladı Eren. Bora, rakısını kafasına dikti. Kollarını benden ayırdı ve doğrulmamı sağladıktan sonra masadan kalktı.

"Nereye?" diye sordu Gökhan.

"Benim bir iki telefon görüşmesi yapmam lazım. Birazdan gelirim." dedi Bora ve salona girdi. Kendisiyle alakalı muhabbeti dinlemeye tahammülü yok muydu gerçekten?

"Neden 'Kara' diyorlarmış adama?" diye merakla sordu Hande. Kapkara gözlerinden... Yani öyle değilse bile, bence öyle olmalıydı.

"Bilinmiyor. Adı ya da soyadı 'Kara' olan veya adında ya da soyadında 'Kara' kelimesi olan herkes göz hapsinde ama bence bunlar düşük ihtimal. Emniyet de böyle düşünüyor. Adamın başka bir olayı var muhtemelen. Lakabı başka bir şeyden geliyor." dedi Eren.

"Abin neden sana durup dururken Kara'yı anlattı ki?" diye sordu Hande.

"Durup dururken değil... Ben bir müvekkilim aracılığıyla haberdar oldum Kara'dan... Bir müvekkilimin başına bir durum geldi. Başarılı ama ülke içinde küçük bir iş adamıydı. Adamın üzerine birileri bir suç yıktılar, ihale mevzusunda kendilerine ters gittiği için. Katil damgası yemişti. Çok iyi ceza avukatlarıyla görüştük ama kimse suçsuzluğunu ispatlayamıyordu. İçeride yaşlı bir adamla tanışmış. Kara'nın onu kurtaracağını söylemiş o yaşlı adam. Müvekkilim, benim adresimi vermek için izin istedi. Kabul ettim." dedi Eren, kadehinden kocaman bir yudum alarak.

"Eeee?" diye sordu Gökhan. Gözlerini kısmış, anlamaya çalışıyor gibiydi. Belki de hatırlayamamıştı. Meraklı bakışlarımı yeniden Eren'e dikmiştim. Şu an anlatacakları, okyanusun keşfedilmeyen yerleri kadar önemliydi benim için.

"Üç gün sonra, sabah büroya girdiğimde, müvekkilimi kurtaracak deliller masamın üzerindeydi. Kamera kayıtlarında bir şey yok, parmak izi bırakılmamış. Hayali bir kahraman gibi çalışılmış." dedi Eren, hayran kaldığını belli ettiği bir sesle.

"Bu hapishanedeki adamın hatrına mı yardım etmiş yani Kara?" diye sordu Gökhan. Onun gözlerine yerleşen meraka gülmek istemiştim. Belki kimse fark etmiyordu ama her an Bora'ya gidip, bu olayı soracak gibi duruyordu.

"Sanırım. Ben delilleri duruşmaya girecek avukata teslim ettim. Müvekkilim beraat etti. Ve o yaşlı adamı hâlâ ziyarete gider, bir daha Kara'dan bahsetmemiş bile. Bu hiç yaşanmamış gibi devam ediyorlar ilişkilerine. O yaşlı adam da yakında tahliye olacakmış." dedi Eren, derin bir nefes aldı. "Tanışmak isterdim Kara'yla açıkçası." diye devam etti. Nedenini bilmiyordum ama içimde bir yerleri kaplayan bir gurur vardı. Seren'in Bora'ya "Batman" yakıştırması yaptığını hatırladığımda, yüzüme bir gülümseme yayılmıştı.

"Aman kalsın! İki iyilik yaptı diye aldanacak mıyız?" dedi Hande, Eren'i tersleyerek.

"Adam hakkında yazılan makaleleri okudum, çok zeki olduğu aşikar. Amerikan Filmleri'ndeki seri katiller vardır ya, yalnızca suçluları öldürürler... Aslında iyidirler hani... Bence öyle birisi." dedi Eren, sesi heyecanlıydı. Sence doğru mu Naz? Sonuçta seni de öldürecekti, ölümü hak edecek kadar kötü müydün, ya da suçlu? Kumarhanede hile yapmanın cezası ölmek midir yani? Senin tek derdin, deniz gözlü çocuğu kurtarmaktı Naz; hak ediyor muydun ölmeyi?

"Sonuçta katil, katildir." dedi Hande, bu konuda oldukça netti. İki çarpı ikiyi dört kabul etmek gibiydi bu Hande için. Hayata benimle benzer taraflardan bakıyordu.

"Sence Naz?" diye sordu Gökhan, gözleri gözlerime kenetlendiğinde yutkunmakla yetinmiştim. Yanımdaki sandalyenin geriye doğru çekildiğini hissettiğimde, bakışlarım kısa bir an için Bora'ya çevrildi. Yüzünde hiçbir ifade yokken, yerine oturdu ve kendisine bir kadeh daha rakı doldurdu.

"Adam şehir efsanesi belli ki." dedim, gözlerimi Gökhan'dan kaçırıp, Eren'e çevirerek.

"Belki de değildir. Dünyanın iyi insanlara ihtiyacı var." dedi Eren. Gülümsüyordu. Bir kahramanın beni gelip kurtaracağına inanmamla dalga geçen adam, Kara'nın namına ve gerçekliğine inanıyordu. Hoş, ikisi de gerçekti.

"Sen ne biçim hukukçusun ya? Gelmiş burada Kara denen KARANLIK BİR MAFYAYI savunuyorsun?" dedi Hande, sitemle. Kaşlarını çatmış, Eren'i resmen gözleriyle dövüyordu. "Biz matematikçiyiz oğlum, öyle saçma sapan rivayetlere inanmayız. Kötü, kötüdür. Adam öldüren de katildir. Kimse kimsenin canını kafasına göre alamaz!" diye devam etti. Bu sefer de bakışlarını Gökhan'a çevirmiş, kendisini onaylamasını ister gibi bakıyordu.

"Sen de çok ön yargılısın." dedi Gökhan. Bakışları, önündeki tabağa çevrilmişti.

"Bir mafya gelse şimdi, evi tarasa da neşelensek." dedi Bora, bıkkınlıkla. Küçük bir kahkaha attım.

"Sen ne düşünüyorsun Bora?" diye sordu Eren, o da kendi düşüncesine yancı arıyor gibiydi.

"Ne hakkında?" diye sordu Bora, önündeki mezelerden atıştırmaya başlamıştı.

"Kara hakkında?" dedi Eren, şaşkınlıkla. Yüzünde, "Biz burada bundan bahsediyoruz, açık değil mi?" şeklinde bir ifade vardı. Gülmek istemiştim.

"Lakabını sevmedim." dedi Bora, ifadesiz bir sesle. "Fazla ürkütücü. Ne bileyim, çok 'Ben mafyayım' der gibi." dedi, elindeki sigarayı dudaklarıyla buluşturmadan hemen önce. Ciddi olamazsın Bora'cığım, bence çok karizmatik.

"Belki de kendi seçmemiştir?" dedi Eren, çok sevdiği kahramana toz kondurmak istemiyor gibiydi. Bora, sigarasından bir dumanı içine çekti.

"Belki... Ama işte ihtimaller... Sonuçta var mı yok mu, gerçek mi değil mi bilemiyoruz. Ayrıca mafya kelimesi de çok sığ ve halk ağzı. Yani çok sakil ve klişe." dedi Bora. Bence de ama ne yaparsın? Elimizde bir tek bu var, bununla yetineceğiz.

"Ohooo... Sen de neredeyse bu adamların varlığına inanmayacaksın. Burada vampirlerden bahsetmiyoruz!" dedi Hande.

"Doğru. Sen tanışmıştın değil mi bir tanesiyle? Neydi adı? Heh! Levent Duman." dedi Bora, gülümseyerek. "Ayrıca Levent'i tanırım ve hiç sevmem. Fazla yavşak." dedi Bora.

"Nereden tanıyorsun?" diye merakla sordu Hande.

"Türkiye'de çok sayıda oteli var, birlikte çok kez iş yaptık." dedi Bora, net bir ifadeyle. Ardından bakışlarını bana çevirdi ve açıkta kalan omzuma, yan sandalyedeki şalı yerleştirdi. "Kolların buz gibi." dedi, yumuşacık bir ses tonuyla. Gülümsediğimde, gözlerinin içi parlamıştı. Yüzümün her bir detayını ezberlemek istercesine bakıyordu yine bana. Naz, bu adam mı Kara?

"Sen hiç yorum yapmadın Naz?" dedi Eren. Bakışlarımı Bora'dan çekip, onun gözlerine yönlendirmek zorunda kalmıştım. Öyle ki ben de aynı Bora gibi, "Ne hakkında?" diye sorsam, çok mu absürt dururdu?

''Yorum yapacak bir şey yok aslında. 'Hiç insan öldürmediği halde, altı kişinin canına kıymış bir katilden daha cani insanlar gördüm. Umudumuzu öldürenleri gördüm.' diye yazmış Dostoyevski,  Ölüler Evinden Anılar'da. Yani kötülük, karanlık ya da her neyse... Böyle kulaktan dolma bilgilerle karar verilecek bir şey değildir." dedim. Bora'nın kapkara gözleri yeniden beni bulmuş ve oraya bir düşünce yerleşmişti sanki. Ne düşündüğü hakkında ise hiçbir fikrim yoktu.

"Ne yani? Sen benim gibi düşünmüyor musun?" diye sordu Hande, şaşkınlıkla. "Ama sen gerçekçisindir?" diye devam etti. Onun ne düşündüğünü biliyordum ama; Kara'nın kötü olduğunu vurgulaya vurgulaya ona hak vermemi istiyordu.

"Gerçekçiyimdir ama gerçeğin ne olduğunu bilmiyoruz." diye yanıt verdim ve bir sigara yaktım.

"Naz bu tarz şeylerin ancak filmlerde güzel olduğu kanısındadır, o konuda pek bir şüphem yok." dedi Eren, gülümseyerek. Bora'nın bakışları Eren'e çevrilmişti. "Çok fazla aksiyon içerikli filmler izler çocukluğundan beri." diye devam etti Eren, Bora'ya bakarak.

"Aksiyon da değil sadece... Kumar filmlerini de çok sever... Psikolojik gerilim filmlerini de sever... Ağır dramaları da sever... İşte, sevdiği filmlerde bir suç teması yakalamak illaki mümkündür. Tabii favorisi..." dedi Hande ve gülümseyerek Eren'e baktı.

"Godfather." dedi Eren ve derin bir iç çekti. "Efsane film elbette ama işte insan sürekli izleyince bir yerden sonra bayıyor. Naz da sağ olsun... En az yüz kez izlettirmiştir bize." diye devam etti.

"Al Pacino'nun karizmasına duyduğu aşk bambaşka Naz'ın ya..." dedi Hande, gülümseyerek.

"Aşk olsun Naz, daha karizmatikleri de vardır Michael Corleone'den?" dedi Gökhan. Yüzünde muzip bir ifade vardı. Sen Naz'ı aptal mı sandın Gökhan?

"Evet vardır tabii. Mesela, Tony Montana?" dedim, alaylı bir tebessümle. Pekâlâ Bora'yı kastettiğini anlamıştım ama Al Pacino'nun hayat verdiği başka bir karakter adını söyleyerek onunla dalga geçtim. Gökhan'ın kaşları havalanmıştı, bunu beklemiyordu.

"Eeeee Naz? Hani şarkı?" dedi Eren. Konuyu kapatmak istemişti sanırım.

"Hadi." dedi Hande. Sesim çok güzel değildi ama müzik kulağım idare ederdi. Eren'in sesi çok güzeldi; otursa, bana şarkı söylese saatlerce dinleyebilirdim. Bakışlarımı, kıstığı gözleriyle beni izleyen Bora'yla buluşturduğumda, gülümsedim ve yeniden Eren'e çevirip, "Tamam." anlamında kafamı salladım. Benimle birlikte söylemek istiyordu.

"Her zamankinden?" dedi Eren, gülümseyerek.

"Gir gir, şarkıya gir." dedim, bense çoktan bir assolist gibi havaya girmiştim. Rakı bardağını, sağ elimin baş ve işaret parmağı arasına tutturmuş, yüzüme "arabesk" ifademi çoktan yerleştirmiş ve gözlerimi kapatmıştım.

"Açılır sonsuz kere yoluna güllerim
Koparıp atsan da solmaz gönlüm nafile
Yokluğun soğuk tenine susadı tenim
Üşüdüm yorgan misali seril üstüme."

Gözlerini kapattığında, Anıl'ın yüzü karşılıyor işte seni Naz! O çok merak ettiğin sorunun cevabı mı bu? Bu şarkı... Her bir sözü... Anıl'ı çağrıştırmıyor mu sana?

"Geceler boyu sevişmelerimiz bitmesin
Gölgesi düşsün saçlarına aşk ateşimin
Sakınıp sakla güneşim ol al ısıt beni
Yüzünün sıcak kokusu kalsın ellerimde."

Gerçekçi ol Naz, kulak ver artık şarkıya; sen onunla hiç sevişemedin. O seni hiç sevmedi. Güneşin olamadı, seni ısıtamadı; onu sevdikçe buz tuttu yüreğin, üşüttü seni. Bu şarkıyı her dinlediğinde onu düşünsen de, varlığı değil hayallerin onun silüetini koyuyor zihnine.

"Kalbim duraksız haykırışlarda
Ne yapsan ayrılamam senden asla
Hafife alma aşk vurur insana
Bu kadar kolay sanma delikanlım."

Hafife aldı o senin aşkını Naz. Senin ona aşkını hafife alacak kadar bihaber aşktan! Gözlerini açtığında, iyi olduğunda, aklına gelecek kaçıncı insansın acaba? Sen o masmavi gözlerde yer bulamazsın ki kendine, o seni sevmiyor. Peki sen, seni sevmeyen birisini sevmekten vazgeçmekten neden korkuyorsun ki?

♠️

"Nazzz! Şarkı bitti!" dedi Gökhan, kahkaha atarak. Kaç saniye geçmiş olabilirdi ki? Ya da dakikalar mı olmuştu? Bir anda yatağımda uyanacak gibi hissetmemin sebebi neydi? Gözlerimi açtığımda, soğuk bakışlarım Eren'le buluşmuştu. Anlamış mıydı, Anıl'ı düşünüp buz gibi bir denizde yeniden boğulmaya başladığımı?

Cevap vermedim.

"Yanlış şarkı seçimiydi." dedi Eren, şoke olmuş bir vaziyette. Anladı işte Naz...

Cevap veremedim.

"Naz?" dedi Hande, tedirgin bakışlarla. "İyi misin?" diye sordu.

Cevap vermek istedim ama dilim tutulmuştu sanki.

"Nazlı?" dedi Bora endişeli bir ses tonuyla, yüzümü hızla ona çevirdim. Simsiyah gözleri sıcacıktı, içimi ısıtıyordu. Bora'ya onu tanımak istercesine bakıyordum. Yüzüm düşmüş, gözlerim ıslanmıştı; ağlamak üzereydim. "İyi misin?" diye sordu, aynı ses tonuyla.

Kilitlenmiş vaziyette beni hipnoz eden gözlere bakıyordum; kapkara bir okyanusa benziyordu. Anıl, berrak ve insana huzur veren bir maviyken benim karanlığım olmuştu. Peki, simsiyah gözler bana nasıl denizin mavisinden daha çok huzur verip aydınlığım olabiliyordu? İçtiğim beş bardak rakının etkisiyle başım dönmeye başlamıştı. Ya da benim başımı döndüren aslında Bora'nın gözleriydi. Gözlerimi gözlerinden ayıramıyor, hayatımı sorguluyordum.

"Naz, özür dilerim hiç şarkı söylememeliydik." dedi Eren, bakışlarımı ona kaydırdığımda yüzündeki endişe içime geçmişti. Masada kimseden çıt çıkmıyor, herkes benim vereceğim tepkiyi bekliyordu. Gözlerimi yeniden kapkara olan bakışlara çevirdiğimde, ona aşık olmaktan deli gibi korktuğumu hissettim.

"Sarhoş oldu." dedi Hande, alaycı bir kahkahayla. "Seni odana götüreyim mi Naz?" diye sordu. Hande, Bora'nın Anıl'ı düşündüğümü anlamasını engellemeye çalışıyor gibiydi. Hande'ye kısacık ve bomboş bir bakış attıktan sonra, yeniden Bora'ya döndüm. Beni anlamak istercesine bakıyordu bana; yüz hatlarının tüm keskinliğine ve kaşlarının doğal çatıklığına rağmen, bakışları fazla şefkat doluydu.

"Benim kahve içmem lazım. 1,5 küp şeker olması lazım içinde. Yapman lazım. Yapar mısın?" diye sordum, sesimdeki saklayamadığım üzüntüyle.

Birine aşık olmaya başladığım için üzülecek ne yaşamıştım bilmiyorum. Bana yasaktı Bora; olmayacak bir sevdaydı. Deniz gözlü çocuğun hayatını kurtaran bir kahramandı sadece. Hakkım yoktu ona aşık olmaya. Rüzgarına kapılmaya, çekim gücüne teslim olmaya...

"Gel, beraber yapalım." dedi, kadifeden daha da yumuşacık olduğuna yemin edebileceğim bir ses tonuyla. Elimden tutup, beni dikkatlice ayağa kaldırırken, bir elini de belime yerleştirmişti. Gözlerimi hiç kimseyle buluşturmadan, Bora'nın yönlendirmesiyle mutfağa doğru ilerledim. Verandaya bakan camdan görünen Hande'nin kaçamak bakışlarına aldırmadan, Bora'nın beni bar sandalyesine oturtmasına izin verdim.

Aşık oluyorsun Naz, geçmiş olsun. Bora, hızlıca yaptığı Türk Kahvesi'ni bana uzattığında, yanımdaki sandalyeye oturdu. Kahveden bir yudum aldığımda, yeşil gözlerime diktiği, endişeli siyah gözlerine bakmaya başladım.

"Daha iyi misin?" diye sordu, yumuşacık bir sesle.

Ona aşık olmaya başladığını söylüyorum Naz. "Bu çok yanlış." dedim, sağ yanağımın üzerine bir damla yaş düşmüştü.

"Sana kahve yapmam mı?" diye sordu buruk bir tebessümle. "Bence de çok yanlış. Sevgilisine hizmet eden kılıbık bir adam gibi oldum." dedi, yüzünü buruşturarak. Dalga geçmeye çalışıyordu ama o da farkındaydı her şeyin. Bunu anladığıma göre, farkındalığını saklama ihtiyacı hissetmiyordu. Peki ne düşünüyordu?

Onun ne düşündüğünü bilemem ama varlığının ilginç bir şekilde, sana çok iyi geldiğini biliyorum Naz. "Çok saçma." dedim, gözlerimden akan yaşların hızı artmıştı. Elini sakallarına götürmek üzere kaldırdığında, ondan önce davranıp, avuç içimi sakallarına dokundurdum. Tüm yüz hatlarına şaşkınlık yayılırken, gözlerimi kapattım. "Bize bakıyorlar." dedim, oysa bu umrumda bile değildi; gür sakallarında elimi gezdirmek için uydurduğum bir yalandı sadece.

Çünkü aşk... Dokunmak istiyorsun Naz! "Hayır." dedim, burnumu çekerek, elimi sakallarından ayırmamıştım. Bir elimi ensesine götürüp, başını hızlıca kendime doğru çektim ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Aralanan dudaklarının arasından sızdım. Usulca, öpücüklerime karşılık vermeye başladı. Dudaklarımda hissettiğim nefesi beni daha da sarhoş ederken, alt dudağımı iki dudağı arasına alıp, uzun bir öpücük kondurdu.

"Rakı içmene izin vermem dünyanın en saçma şeyiydi. Bence de HAYIR bir daha rakı içmeyeceksin." dedi. Dudakları dudaklarıma değerken, fısıldayarak konuşuyordu. Küçük bir tebessüm peyda olmuştu yüzümde; kokusu, dokunuşu, nefesi bana ilaçtan daha etkili geliyordu. Dudakları dudaklarıma değerken, zamanı durdurmak istiyordum.

Sesime kulak ver Naz, kendini dinle. "Korkuyorum." dedim, onun gibi fısıldayarak. Ellerim, sakallarında gezinmeye devam ediyordu. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi, aşka da yok Naz. Hoş, aşk senin bir kez neredeyse ecelin oluyordu, artık bu ne olur Allah kerim.

"Nazlı." dedi, benden daha korku dolu çıkan bir sesle. Bunun ne anlamana geldiğini bile bilmiyordum.

"Sus." dedim fısıldarak, söylediği hiçbir şeyi duymak istemiyordum. O da istemezdi. Bana asla anlatmadığı bir hikayesi vardı ve ben buradan sekiz ay dolduktan sonra gidecektim. Bir erkek tarafından daha reddedilecek gücü kendimde bulamıyordum. Dudaklarına güçlü ama küçük bir öpücük daha kondurduktan sonra geri çekildim ve gözlerimi açtım.

Kapkara gözleriyle bana bakıyordu, arkadaşının doğum gününde olduğu gibi. Beni birazdan öpecekmiş gibi...

"Seni öpmek zorundaydım... Hande ve Eren, o şarkıyı Anıl'ı düşünerek söylediğimi anlamışlardı." dedim, soğuk tutmaya çalıştığım bir sesle.

Yüzüne bir anda buz gibi bir ifade yerleşti. Ve biraz sonra göz kırptı. Sanırım bu, "Sorun değil." anlamına geliyordu. "Geçelim mi verandaya?" diye sordu, ifadesizleşen bir ses tonuyla.

"Ben uyumak istiyorum." dedim.

"Arkadaşların içeride?" dedi, şaşkınlıkla. Omuz silktim. "Ayıp olmasın?" dedi. Yeniden omuz silktim.

"Bir daha gelmesinler buraya. Tanıdığım insanlar arasında rol yapmam çok zor." dedim, soğuk tutmaya çalıştığım bir sesle.

"Bence gayet iyiydin." dedi, ifadesiz yüzüne rağmen sesinde alaylı bir tını vardı. "Bir an ben bile bana aşık olduğuna inanacaktım." dedi, yüzünde mimik oynamıyordu.

"Ben Anıl'a aşığım Bora. Ondan başkasına aşık olamam." dedim, buz gibi bir sesle. Dünyanın en büyük yalancısı ve en iyi oyuncusuydum sanırım, kendimden nefret etmeme ramak kalmıştı.

İfadesiz bakışlarıyla üç saniye beni izledikten sonra ayağa kalktı, arkasını döndü ve bahçeye çıktı. Mutfakta tek başıma kalmıştım. Onun verandaya yalnız çıktığını gören Eren, Gökhan ve Hande tedirgin bakışlarını kısa bir an için bana çevirdiler. Mutfaktan çıkıp, odama doğru gittim. Masanın üzerindeki şiir kitabının arasından Anıl'ın fotoğrafını alıp yatağa uzandım.

Vedalaşmamız lazım deniz gözlü çocuk. En kısa zamanda kendine gelmek zorundasın... Ah! Keşke beni sevseydin, şimdi bunların hiçbirini yaşamıyor olurduk. Sana aitmiş gibi yaşar, başka bir adamın rüzgarına kapılmayı bırak, tenimde rüzgarı bile hissetmezdim. Öyle özledim ki seninle dertleşmeyi...

Çok güzel gülüyorsun biliyor musun? Böyle sen güldüğün zaman, kış mevsiminin yalancı güneşi doğuyor üzerime. Sen çölde serap gibisin galiba ya, var mıydın, yok muydun hiç anlamadım çünkü ben. Bora gülümsediğinde ayaklarımın altından yeri çekiyor Anıl, bu nasıl mümkün?

Sorun şu ki Anıl, ben Bora'ya sana karşı hissettiğim hiçbir duyguyu hissetmiyorum. İçimde filizlenen şey çok daha başka. Senin yanında, ölecek gibi hissediyordum ama onun yanında nefesim kesilmesine rağmen yaşıyormuş gibi hissediyorum. Teniniz kadar, gözleriniz kadar, ifadeleriniz kadar hissettirdikleriniz de tezat. Bu nasıl mümkün peki? Ve seni hala çok seviyorum. Sen benim içimde yaşayan, çocukluğuma ait en güzel şeysin.

Anıl... Dudaklarıma ilk senin dudakların değsin istemişken, şimdi onun dudakları dudaklarımdan hiç ayrılmasın istiyorum. Senin elini tutmak isterdim sürekli, onun elinin elime kelepçelenmesini istiyorum. Özlüyorum Bora'yı. Yanından ayrılalı yirmi bir dakika oldu ama şimdiden özledim. Onu görmediğim anlarda, eksik hissediyorum, çok saçma değil mi?

Bir şey söylesene Anıl, konuş benimle.

İçimden gitme Anıl... "Olmaz bu iş, sen benden başkasını sevemezsin. Sana öyle gelmiştir." de, lütfen.

"Hani ben seni sevmedim ya, şefkat bulduğun kollara koşasın gelmiştir, ben gözlerimi açınca özüne dönersin sen." de bana, hadi Anıl.

"O benden daha yanlış!" de.

Bir şey söylemeni istiyorum, çünkü sen ne söylersen inanırım. Tamam, kanıt sunmazsan inanmam belki ama inanmak istiyorum. Biz birbirimize yalan söyleyemeyiz ama lütfen sen bana şimdi yalan söyle! Bana, Bora'ya aşık olmadığımı söyle Anıl! Çünkü biliyorum, bu çok yanlış.

Sen ölümün kıyısındayken, ben başka bir adamın içimdeki etkilerini düşünecek kadar az mı sevdim seni? Bu kadar mı basitti benim sana olan aşkım Anıl? Yediremiyorum kendime. Ne olur içimden gitme, söz veriyorum hiç sesimi çıkarmayacağım. Bende kal Anıl, ben başkasına gitmekten korkuyorum. Evime dönmek falan da istemiyorum artık, sende kalmak istiyorum.

Sen, en azından artık zarar değilsin yüreğime. Hep bildik acılarsın, tanıdık yaralarsın. Şimdi gerçekten korkuyorum Anıl. Kalbimin katledilmesinden korkuyorum!

Affet beni deniz gözlü çocuk, Bora'nın kalbimin kapısına dayanmasına izin verdiğim için.

Affet beni Anıl, ona karşı kalbimde bir yer açılmaya başladığı için.

Ona, sana baktığım gibi baktığım için affet beni.

Yemyeşil gözlerimden, şu an ona aşık olup olmadığımı sorgularken akıttığım gözyaşlarım için affet beni.

Bağışla; çünkü sana aşık olmayı nasıl istemediysem, ona aşık olmayı da ben istemedim.

♠️

190 Gün Önce...

Gözlerim bir türlü açılmak istemezken, çalan telefonun melodisi kulaklarımı dolduruyordu. Nihayet, elim komodinin üzerindeki telefona ulaştığında, gözlerimi açmadan telefonu kulağıma götürdüm.

"SKANDAL BU!" diye bağırıyordu Hande. Acaba yine hangi olayı abartarak "skandal" boyutuna taşımıştı?

"Ne oldu sabah sabah?" dedim, çatallaşmış bir sesle. Konuştuktan sonra, boğazımı temizleme ihtiyacı hissetmiştim.

"UYAN KIZIM UYAN! BORA KARABEY SENİ ALDATMIŞ!" diye bağırdı. Gözlerim fal taşı gibi açıldığında, siyah perdenin üzerindeki bordo kelebekler bile flu gözüküyordu.

"Ne diyorsun sen Hande?" diye sorabildim sadece.

"DÜN GECE SEVGİLİN NEREDEYDİ NAZ? BİR GECE KULÜBÜ ÇIKIŞINDA, SARIŞIN BİR AFETLE GÖRÜNTÜLENMİŞ CANIM! SARMAŞ DOLAŞLAR!" diye bağırdı Hande. Kalbimin çarpanlarına ayrıldığını hissettim.

Mümkündü.

"Bora yapmaz öyle şey." diyemiyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

659K 40.8K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
LALO By Kara Gül

General Fiction

354K 24.5K 27
☘️Günçiçek▪️Fırat☘️ Gözlerinden akan yaşlarla, otuzlarında olan kadını karşısına dikildi "Sen ne arıyorsun burda? Anlamıyor musun ben ne kırkındaki...
673K 39.7K 63
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
87.8K 4.4K 17
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...