Nefretten Gelen Aşk - TAMAMLA...

By Esra269

5.6M 183K 10.8K

Kalpsizler de aşık olabilir ... Hırçın, acımasız bir Ali ve onun masum kırılgan gelini... Dans ediyorduk. Be... More

Tanıtım ve Bilgilendirme
Bölüm 1 : Yemin
Bölüm 2 : Nefret
Bölüm 3 : O Gözler
Bölüm 4 : Balayı
Bölüm 5 : Neden Vazgeçti?
Bölüm 6 : Kim Bu Adam?
Bölüm 7 : Anlamsız Tavırlar
Bölüm 8 : Zarf
Bölüm 9 : Kalpteki Sancılar
Bölüm 10 : Sürpriz Öpücük
Bölüm 11 : Demir Yürek - Kırılgan Kadın
Bölüm 12 : Kara Şövalye
Bölüm 13 : Özür Dilerim
Bölüm 14 : Pişmanlık
Bölüm 15 : Belki Boşanırız
Bölüm 16 : Gerçekler ve Aşk
Bölüm 17 : GİTME
Bölüm 18 : Benden Uzakta
Bölüm 19 : Sen Benimsin!
Bölüm 20 : Benden Vazgeçme
Bölüm 21 : Hani Ölmüş Gibi...
Bölüm 22 : Seni Bırakmam
Bölüm 23 : Ben Sana Mecburum
Bölüm 24 : Teslimiyet Sarhoşluğu
Bölüm 25 : Aşkın Halleri (+18)
Bölüm 26 : Elif'im Noktalandı
Bölüm 27 : O Kişi Benim
Bölüm 28 : Sevgilim?
Bölüm 29 : Seviyorum Seni
Bölüm 30 : Tenim Tenine (+18)
Bölüm 31 : Küçük Bir Hayat
SG - Tanıtım ve Kesitler (!)
Bölüm 32 : Tutku (+18)
Bölüm 33 : Üçümüz
FİNAL 34 : Dans Et Benimle.
Özel Bölüm 1 : Bitmeyen Arzu
Özel Bölüm 3 : Ali & Elif
Aslı - Mehmet 1 : Toprak Gözlüm
Aslı - Mehmet 2 : Şaşkın Öpücük
DUYURU - ASLI & MEHMET - SEV BENİ hikayesi yazıldı!

Özel Bölüm 2 : Ah Be Adam!

92.2K 2.9K 169
By Esra269

 Bütün bu sürekli arayışlar neden bilir misin 

Neden bu durup durup isyan etmeler Allaha
Bu aldanmalar, yıkılmalar, bu sonsuz çalkanış
Hep sana yaklaşmak için, biraz daha biraz daha
Seni bulmak yılgın, yıkık gecelerden sonra
Sana çıkmak merdivenlerden nefes nefes
Belki ben yalnız senin güzelliğinde çirkinim
Hiç solmasa güzelliğin, böyle hiç bitmese
Yanmak var sana yaklaştıkça biliyorum
Yok olmak var, kahrolmak var, kül olmak var
Öyle bakma gözlerime bakma artık ölüyorum
Yaşamanın ta kendisi oysa bu ölmek değil
Gözlerim gözlerinden başkasını unuttu
Sen yoksan o yokluktur, senden öncesi yoktu.  

"Hayır baba! Biraz daha yana doğru asar mısın? Bizi duymuyor musun? Ortaya doğru getirmeni söylüyoruz sana!" 

Ali yedi yaşındaki ikizlerine dönmeden sırıttı. Bilerek onların dediğini yapmıyor, onları kızdırmaktan keyif alıyordu. Ablaları Aslı'nın doğum günü için küçük bir parti vereceklerdi. İkizler de, birisi kız, ismi Gamze'ydi, diğeri de erkek, onun ismi ise Efe'ydi, babalarına salonu süslemek konusunda yardımcı oluyorlardı. 

Şimdi ise salonun girişindeki duvarın üzerine, renkli süslemelerle,  "İyi ki doğdun Aslı!" yazan büyük bir pankart asmaya çalışıyordu. Daha önceden duvara çivi çakmış ve pankartı geçirebileceği noktayı da ikizler okuldan gelmeden çok önce saptamıştı. 

Üzerine çıktığı merdivende biraz sallanıp, dengesini kaybediyormuş gibi yaptı. İkizler çığlık atarak Ali'nin paçalarına yapıştı. 

Genç adam ayaklarına yapışan iki çift minik elin temasıyla iç geçirdi. Baba olmak ne güzel şeydi. Elif ona söz verdiği gibi dört tane güzel bebek vermişti. İlki Aslı'ydı ve güzel kızı şuan Kenan amcalarının evindeydi. Mehmet ile ayrılmaz ikili oldukları için onu okuldan direkt oraya götürmesi için şoförü Kemal'e talimat vermişti. Muhtemeldir ki Aslı'nın doğum günü olduğundan haberi bile yoktu. İlk göz nuru, içine kapanık, bu gibi şeylerle pek ilgilenmediğini belli eden bir kızdı. 

Onun en değer verdiği şey ailesinden sonra Mehmet'ti. Mehmet ile vakit geçirmeye bayılıyor, onu sahipleniyor, sürekli ondan bahsediyor ve hep birlikte zaman geçiriyorlardı. Ali, kızının ve Mehmet'in arasındaki bu dostluğa gıpta ile bakıyordu. Bu iki küçük çocuk birbirlerine çok bağlıydı. 

Elif'in ona verdiği ikinci hediye ise düşmesinden korktukları için babalarının ayaklarına sıkı sıkıya yapışan bu küçük ikizlerdi. 

Ali onların aşağıdan, "Baba tuttuk seni!" diye bağırdıklarını duyuyor ve gülümsüyordu. 

Elif ona hamile olduğunu söylediği o sahil akşamında, onu öyle mutlu etmişti ki. Beklediği bir bebekken aslında iki bebeğin geldiğini öğrendiklerinde adeta şok yaşamışlardı. Sonrasında genç adam Elif'in deyim yerindeyse eli ayağı, gözü, kalbi her şeyi olmuştu. Genç kadının ikizlere olan hamileliği çok zor geçmişti. Hamilelik ilerledikçe bedeni daha çok yorgun düşüyordu. 

Ali ile beraber yaptıkları o yürüyüşler hep yarım kalıyor, eve geri araba ile dönmek zorunda kalıyorlardı. Birkaç kez hastanede yatması bile gerekmişti. Ali onu elleriyle besliyor, bir yandan küçük kızları Aslı ile ilgileniyor diğer yandan da karısına göz kulak oluyordu. Bu dönemde Ayşe abla da ona çok destek olmuştu. Hatta kızını da getirmiş, Ali'de onu yarı zamanlı olarak işe almıştı. 

O şirkette iken Elif'le ve Aslı'yla ilgilenmişlerdi. 

Eve geldiğinde ise bu görevi Ali devralmıştı. Elif ikizlere hamileyken her zamankinden daha çok uyur olmuştu. Yemekten sonra bir iki saat mutlaka uyuyor, Ali de o arada şirketle ilgili işleri hallediyordu. Sonra genç kadın uyanıyor, lavaboya gidiyor, geri gelip kanepeye uzanıyordu. 

Canı bir şeyler istediği zaman Ali'ye gözlerini kırpıştırarak bakıyordu ve yanakları mahcubiyetle kıpkırmızı oluyordu. Ali işte o zamanlar onu deliler gibi öpüyordu. Hem de ne öpmek! Adeta öpücüklerle bayıltıyordu karısını. 

Bazen canı baklava çekiyor, bazen çilek istiyor, bazen şalgam içmek istiyordu. Aslı'ya hamileyken sık sık yediği Burçak bisküvisi ve krem şantiyi ikizlere hamileyken de yemişti. Hatta iki kat daha çok yemişti. Ali gülümseyerek onu izlediği her an, "İki can taşıyorum!" diye burun kıvırmış yemeye devam etmişti. 

Ali ona minnettardı. Ona aşıktı. O güzel bedeninde kendisinden iki tane parça taşıyordu. Tapıyordu ona Ali. O güzel kadına o kadar hayrandı ki! 

"Hey baba! Bir türlü asamadın şunu. Şimdiye ben yapmıştım." Ali, oğlu Efe'nin sesini duyunca düşüncelerinden sıyrıldı ve arkasını dönüp aşağıya, ayaklarına sıkı sıkı yapışan iki küçük çocuğuna baktı. 

Gamze tıpkı annesine benziyordu. Kahverengi gözlü, uzun dalgalı saçları vardı. Bugüne özel pembe fırfırlı bir etek giymiş, üzerine de beyaz yine fırfırlı bir gömlek giymişti. Kesin Elif'İn işiydi bu. Gamze'yi kız renkleriyle donatmaya bayılıyordu. Gamze'nin de buna bir itirazı yoktu çünkü o Aslı'nın aksine daha süslü, daha dışadönüktü. 

Efe ise tam bir erkekten beklenildiği gibi Gamze'den uzun boyuyla kendisine bakıyordu. Babası gibi iri yarı birisi olacağına kuşku yoktu çünkü doğumda annesini Gamze'den daha çok zorlamıştı. Küçük genç adam da tıpkı Elif'e benziyordu. Gamze ile ikiz olmalarına rağmen saç renkleri farklıydı. Gamze annesinin saç rengini almıştı. Siyaha çalan ama kahverengileri daha çoktu saçlarında. 

Efe ise tıpkı babası gibi siyah saçlara sahipti. Gözleri fırtına gibi kopkoyu siyahtı. O güzel yakışıklı yüzünde boncuk gibi duruyordu gözleri. 

İkiz olmalarına rağmen birbirlerine aslında az benziyorlardı. Çift yumurta ikizleriydi onlar. Belki de bu yüzden aralarında pek bir benzerlik yoktu. 

"Böyle iyi mi?" diyerek pankartı tam onların istedikleri gibi ortaladı ve dönüp ikizlere baktı. İkisi de memnun olmuş bir şekilde kafa sallıyorlardı. 

Ali gülümseyerek, "O zaman biraz geri çekilin de baba aşağıya insin." dedi. 

Gamze hemen atılarak, "Sen in baba!" dedi. "Biz seni düşme diye tutacağız." 

Efe, "Akıllım, babama bir şey olmaz. Dikkatlice inecektir o." diyerek elini babasının ayaklarından çekti. Gamze ise tereddütle kalakalmıştı ama Ali ona gülümseyerek bakınca beyaz, küçük ellerini çekti. 

İkizler babalarının uzun merdivenden inmelerini beklerken tam o anda Elif ortaya çıktı. Boynunda bir mutfak önlüğü vardı ve elinde ise fırın eldivenleriyle mutfaktan çıktığı belli oluyordu. 

Ali merdivenden inerken, pankarta baktı. "Hazır mı her şey?" diye sordu ikizlere dönüp. "Balonları şişirdiniz mi?" 

Gamze zıplayarak annesinin yanına geldi. "Anne ben beş tane balon şişirebildim." 

Efe is böbürlenerek, "Anne ben on tane şişirdim!" dedi. Elif ikisine de gülümsedi. 

"Aferin size," derken gözleri merdivenden inmiş, kendisini izleyen kocasına kaydı. Genç adam parlayan gözlerle kendisine bakıyordu. Elif yanaklarının kızardığını hissetti. 

Genç adam, "Merak etmeyin Elif Hanım, her şey hazır." dedi. "Salonda masayı ayarladık. Ben de on iki tane balon şişirdim ve hep beraber ikizlerle etrafı süsledik. Bir tek şu pankart kalmıştı, şimdi o da bitti." 

Elif gülerek ona baktı. "Siz her şey tamam diyorsanız, tamamdır o zaman Ali Bey." 

Ali gözlerini kısarak ona baktı. Başını sağa sola oynattı. Aradan geçen yıllara rağmen, neredeyse otuz dokuz yaşındaydı, hala çok yakışıklı, çok genç görünüyordu. 

Saçlarında en ufak bir beyaz yoktu. Onu gören, en fazla otuz beş yaşında falan olduğunu düşünürdü. Elif'e kaş göz işaretiyle yukarıyı gösterdi. Hala çok utanmaz, doyumsuz, ahlaksız bir adamdı. Sadece karısına karşı. 

Elif heyecanlanmadan edemedi. Bakışları görünce, yutkunarak başını iki yana salladı. Mutfakta yapacak çok işi vardı. Yardımcıları Ayşe ile beraber akşam gelecek olan misafirler için hala hazırlık yapıyorlardı. Kurabiyeler, çörekler, taze sıkılmış meyve suları derken yapacak çok iş vardı. Üstelik bütün bunlardan önce akşamki konuklar için bir de akşam yemeği hazırlamak gerekiyordu. 

Fırında tavuklar, pilavlar, börekler, sarma dolma akla gelebilecek her çeşit yemeği hazırlamak için çoktan işe koyulmuşlardı. Bunlardan bazıları çoktan yapılmıştı ancak yapılacak daha çok iş vardı. 

Sonuçta akşam gelecek olan misaifirler sadece Hayal ve Kenan olmayacaktı. Aslı'nın okuldan yakın arkadaşları, onların aileleri de gelecekti. Elif toplamda üç aile gelecek diye düşündü bu da daha kalabalık olacakları anlamına geliyordu. 

Genç adama bakarken, "Ali acaba masayı bahçeye mi koysak?" diye sordu. Onun bariz talebini görmezden gelmişti. 

Genç adam, "Salon da gayet geniş aslında?" dedi. Ama kaşları bu fikri düşünür gibi çatılmıştı. 

Sıcağın başladığı zamanlardı. Akşamları dışarıda hava biraz serin olsa da çok güzel oluyordu. İçeride tıkılıp kalmaktansa, dışarıda olmak daha güzeldi. Bunu Ali'ye de söyledi. Ali karısını kırmadı ve bahçedeki masayı kontrol etmeye gitti. Dışarıdaki masanın yeterli gelmeyeceğini görmüş olacak ki şoförüyle beraber geri döndü ve bodrum kata inip uzun bir katlanılabilir metal masa çıkardılar. 

Birlikte içeriden sandalyeler taşıyıp dışarıda, bahçede oldukça uzun masa hazırladılar. Daha sonra Elif ona uzun masa örtüsü verdi ve genç adam masanın üzerine serdi. 

Sonrasında ilerideki açık havuzu gördü. İkizler havuza pek yaklaşmazdı ama küçük oğulları, havuzu hep bir oyun olarak görüyor, sürekli oraya gidiyordu. 

Evet, küçük oğulları Demir, Elif'in ona üçüncü hediyesiydi. Aslında dört sayılırdı. Genç adam sonunda çok istediği o dört çocuğa da sahip olmuştu. Bunun için yatıp kalkıp Allah'a şükür ediyordu. Hatta Elif ile olan evliliğinden kısa bir süre sonra namaz kılmaya başlamıştı. Genç adam Cuma'ları kaçırmıyor, karısına da güzel bir örnek oluyordu. Elif de ondan etkilenerek ondan sonra kendisi de başlamıştı namaza. 

Birlikte Rabb'lerine şükürler ediyorlardı. Önce birbirlerini buldukları için, sonrasında ise böyle güzel bir yuva kurabildikleri için. 

Ali ne kadar şükretse azdı. 

Masanın hazır oluşundan sonra havuzun üzerini kapatmak için otomatik kontrol kumandasını aldı ve havuzun üzerini kapattıktan sonra yeniden eve girdi. İkizler salona geçmiş çizgi film izliyorlardı. Yarın cumartesi olduğu için ödeve gömülmemişlerdi. Okumayı yeni yeni söküyorlardı. Onlar kendi aralarında konuşur, çizgi filmleri tartışırlarken Ali yavaşça mutfağa yöneldi.

Ayşe ablayı tek başına bir tasta bir şeyler karıştırdığını görünce, "Elif nerede Ayşe abla?" diye sordu. 

Kadın ona gülümsedi. "Demir'e bakmaya çıktı oğlum." 

Ali başını salladı ve hızla yukarıya yürüdü. Merdivenleri çıktıktan sonra direkt küçük oğlunun odasına yöneldi. Demir dört yaşındaydı henüz ve gündüz uykularına bayılıyordu. Aslında uykuya bayılıyor dense daha doğru olurdu. Normalde insanlar gündüz uyudukları zaman gece pek rahat uyuyamazlardı ama bu küçük genç adam gündüz ne kadar uyursa uyusun, gece de uykuya dalıp gidiyordu. 

Çocuklarının birbirlerinden farklı olan karakterleri onun gülümsemesine neden oluyordu. Bir baba olarak onların gözünün önünde büyümeleri, şekillenen karakterlerini izlemek Ali'ye büyük keyif veriyordu. Örneğin ikizler çok açık sözlüydü. Asla sır saklayamazlardı ve doğru yanlış ne düşünürlerse söylerlerdi. 

Aslı ise tam tersiydi. Dokuzuncu yaşına girecek olan kızı içine kapanıktı. Öyle yaramaz bir çocukluğu da yoktu. Küçüklüğünden beri annesinin kitaplarına ilgi duyardı. Ali'nin, Elif için satın aldığı ve daha sonra kitapçıya çevirdiği ve Elif'e hediye ettiği mekanlarında vakit geçirmeye bayılırdı. 

Elif çocuklardan vakit buldukça zamanının çoğunu Ali gelene kadar Ali'nin ona hediye ettiği, büyük, geniş ve oldukça güzel raflarla döşenmiş kitapçıda geçiriyordu. Büyük, harika kokan bir kütüphane gibi olmuştu. Elif'in gözlerini bağlayıp, onu oraya götürdüğü ve gözlerini açtığında nasıl da hayrete düştüğünü unutamıyordu. Sonrasında Ali'ye sımsıkı sarılmış ve hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. O zamanlar ikizlere hamileydi. Ali onun hamilelik hormonlarının dengesizleştiğini biliyordu. Genç kadın bir an gülerken, bir an ağlıyordu. 

Alışmıştı buna Ali ve o an da boynuna sarılıp ağlamasına bir şey dememişti. Sadece saçlarını okşayıp, kolları arasında sıkıca sarmıştı sevdiği kadını. 

Onun hayatına girmeden önce ondan aldığı sahaf dükkanını bu sefer ona daha büyük bir mekanda vermişti. Elif'in hoşlanacağı şekilde küçük yumuşak puf minderli tabureler koymuştu sahaf dükkanının içine. Küçük masaların üzerlerinde küçük pembe not kağıtları da eklemişti. O tabureler, insanların içeride kitap okuyabilmeleri için konmuştu. 

Herkesten isterlerse not bırakmaları isteniyordu. O not kağıtlarında ya bazen kitaptan alıntılar ya da Elif'in sahaflığına yapılan övgüler yer alıyordu. Ali ona çok güzel bir mekan vermişti. 

Elif genç adama çok güzel bir teşekkür hediyesi vermişti bunun karşılığında. Bebekleri birken iki olmuştu. 

Hayat ne güzel sürprizler yapıyordu. Sevgiyle harmanlanmıştı hayatları. 

İşte ilk kızları Aslı, o mekanda zaman geçirmeye bayılırdı. Küçüklüğünden beri hep farklı olmuştu Aslı. Mehmet onun ilgisini çekebilecek tek kişiydi. Mehmet'in ondan üç ay olması hiçbir şey ifade etmiyordu. O ikisi birbirlerine çok bağlıydı ve çoğu zaman Aslı, Elif'in sahaf dükkanına geldiği zaman, Hayal de, Mehmet'i getiriyordu. 

İki genç kadın sohbet edip çay içerlerken Aslı ve Mehmet, kendilerine seçtikleri küçük çocuk romanlarını okuyorlar, birbirleriyle sohbet ediyorlardı. 

Ali Demir'in odasının önüne geldiğinde aralık kapıyı yavaşça açtı ve Elif'in minik yatağın üzerine eğilmiş, oğlunun saçlarını öptüğünü gördü. Genç kadının üzerindeki mavi elbise, Elif eğilince sıyrılmıştı ve bacaklarının arkası ortaya çıkmıştı. Elbisenin etek ucu kalçalarını ancak kapatıyordu. Ali görüntünün kasıklarıyla direkt bağlantı kurduğunu hissetti. Alçak sesle küfür etti. Bu kadın, dört çocuk doğurduktan sonra daha da güzelleşmişti. Bedeninde en ufak bir fazlalık yoktu. 

Aksi gibi, anne olmak ona farklı bir hava katmıştı. Onu görenler asla dört çocuğu olduğunu düşünmezdi. Hatta onu görenler çocuğu olduğunu bile düşünmezdi. O kadar diri, o kadar tazeydi ki! Genç adam kıskanmadan edemiyordu. 

Gözlerini çıplak bacaklarından oğlu Demir'e kaydı. Demir tıpkı Ali'ydi, aynı Efe gibi. 

Kızları annelerine, oğulları ise babalarına benziyordu. Usul usul yaklaşarak hafifçe doğrulan Elif'e yanaştı. 

Genç kadın doğrulmadan onu belinden yakaladı ve hızla kendisine çekti. Elif derin bir nefes alarak sırtını Ali'ye yasladı ve iç çekti. 

Beline dolanan kollar sıkılaştı ve boynuna yüzünü gömüp kokusunu içine çeken adamın saçlarını okşamak için elini geriye attı. 

"Özledim." diye fısıldadı genç adam. 

Elif gülerek, "Daha bu sabah-" diyecek oldu ama Ali onu kendisine çevirip dudaklarını dudaklarına hapsetti. Genç kadın bir inlemeyle kollarını onun boynuna doladı ve öpücüğün sersemletici etkisiyle kendini kaybetti. Nefes nefese birbirlerine sokuldular ve adeta birbirlerinin içine geçmek ister gibi sıkıca birbirlerine tutundular. 

Ali onun başını yana yatırıp öpücüğü sanki mümkünmüş gibi daha da derinleştirdi ve Elif'i kollarısının arasında çaresiz bir halde bıraktı. 

Daha sonra dudaklarını sevdiği kadının dudaklarından çekip boynuna sürttü. 

"Seni özlemenin..."dedi fısıltı gibi bir sesle. "Zamanı olmaz. Her an, her saniye burnumda tütüyor kokun. Saçların her an yüzümdeymiş gibi hissediyorum. Özlüyorum onları. Tenini işaretlemeyi, seni öpmeyi, sana dokunmayı, seni sevmeyi. Her an. Anlıyor musun?" 

Elif gözlerini kırpıştırarak baktı ona. Yanakları tatlı tatlı kızarmıştı. Elini uzattı ve onun sakallarını okşadı. "Ben de bunları özlüyorum," diye mırıldandı. "Onların tenime sürtünmesini özlüyorum. Üzerimde bıraktığın kokuyu özlüyorum sonra. Sonra kollarını özlüyorum. Beni böyle sarıp sarmalamalarını özlüyorum. Seni özlüyorum." 

Genç adam aşkla burnunu Elif'in burnuna sürttü. Sonra onu doğrulttu ve oğluna kaçamak bir bakış atıp hala uyuduğundan emin oldu. Elif'i elinden tutarak hızla odadan çıkardı ve çatı katına yöneldi. 

Genç kadın arkasından koştururken, "Ali ne yapıyorsun?"diyordu. Artık namaz da kıldıkları için, gün içinde beraber oldukları zaman duş alıyorlardı. Bu durumun gün içinde birkaç kez tekrarlandığı da olmuştu ancak şimdi öyle bir şey olamazdı. Elif'in yapacak bir sürü işi vardı. Çabucak Ali'yle sevişip sonra da duş alıp gusul abdesti alacak zamanı yoktu. 

Ancak genç adam onu çoktan odalarına çıkan merdivene getirmişti ve Elif'i de arkasından çekiştiriyordu. 

Odalarına girdiklerinde Ali, Elif'i içeriye çekti ve kızaklı kapıyı kapatıp Elif'in dudaklarına gömüldü. Elleri genç kadının elbisesinin altından kalçalarını bulmuştu bile. Elif bir yandan onun öpücüğüne karşılık verir, diğer yandan da ileriye gitmemesi için kalçasına dokunan ellerini uzaklaştırmaya çalışırken çok zorlanıyordu. 

Dudaklarını ondan güçlükle koparabildiğinde, "Ali yapamayız!" dedi ancak nefes alamadan dudakları yine ele geçirildi. 

Daha sonra genç kadın hareket ettiklerini hissetti ve ne olduğunu anlayamadan kendisini yatakta buldu. Ali onu hızla yatağa atmış ve aynı hızla da genç kadının üzerine uzanmış genç kadının ellerini başının üzerinde birleştirip onu altına kıstırmıştı. 

Elifi nefes nefese kalmış bir halde, "Ali olmaz! Kalk üzerimden. Yapamayız, işim var." Dedi ancak genç adam onu dinlemeden elbisesinden taşan göğüslerinin dolgun hatlarına dudaklarını götürüp onları emmeye başladı. 

Elif iç çekti. Onun altında kıvranmaya başladı. 

"Ali.." diye fısıldadı. Genç adam elbisenin ucunu aşağıya çıkarmış, genç kadının öncen kopçalanan sütyeninin kopçasını açmıştı bile. Dudakları ortaya çıkan dolgun göğüsün tepeceğine sürtündü. 

Elif inleyerek gözlerini kapattı.Ali göğsüyle oynarken, çaresizlikle iç çekti. 

"Ali bırak diyorum sana!" dedi bir kez daha. "Eğer yaparsak duş almak zorunda kalırız sonra da Ayşe abla anlar. Yerin dibine girerim utançtan! Akşamı bekle!" Ancak genç adam onu duymamış gibi devam edince ellerini onun ellerinden güçlükle kurtardı ve omuzlarından tutup üzerinden uzaklaştırmaya çalıştı. 

Ali kafasını kaldırıp ona baktı. Gözleri alev almıştı sanki. "Kızım biz karı kocayız. Ayşe abla anlar halimizden!" 

Elif gözlerini devirerek onu üzerinden attı. Ali yana devrildi. Elif de doğrularak sütyeninin kopçasını bağladı ve elbisenin yakasını düzeltti. 

Ali'nin homurdandığını duyuyordu ama umursamadı. Doyumsuz bir kocası vardı, bundan memnun da oluyordu ama şuan ne yeri ne de zamanıydı. 

Üzerini düzelttikten sonra Ali'ye baktı. Genç adam kollarını başının arkasına almış gözlerini kısarak uzanmış ona bakıyordu. Elif gülümseyerek elini onun göğsüne koyup dudaklarına doğru eğildi. 

Genç adamın dudaklarına uzun bir öpücük kondurup geri çekildi. "Geceyi bekle." diye fısıldayıp Ali'nin onu yakalamasına izin vermeden hızla yataktan kalktı. 

Genç adam arkasından homurdanırken, o sırıtarak odadan çıktı. 

---

Akşam olmuş, Aslı'nın arkadaşları ve aileleri çoktan gelmiş dışarıdaki yemek masasına kurulmuşlardı. Herkes yemeğine başlamadan önce birbirleriyle sohbet ederlerken, bahçeye Kenan'ın son model Audi'si yaklaştı. Ali kalkıp otomatik kapıyı açtı ve Kenan onlara korna çalarak arabayı direkt garaja sürdü. 

İki dakika sonra Kenan, kucağında üç yaşındaki kızı, Leyla ile çıkıp geldi. Ardından Hayal ellerinde büyük bir hediye kutusuyla göründü. 

Aslı ve Mehmet ise geride kalmış birbirleriyle konuşarak geliyorlardı. Aslı'nın hiçbir şeyden haberi yok gibiydi. 

Elif Kenan'a selam vermeden kucağındaki Leyla'yı aldı ve öpücüklere boğdu. "Hoşgeldiniz Kenan." diye konuştu sonra. Kenan Elif'in burnunu sıktı ve Ali'yle tokalaştılar. 

Ali ile sohbet ederek masaya geçtiler ve herkesle merhabalaştı Kenan. 

O sırada Elif, Hayal'i karşılamış, iki kadın Leyla'nın izin verdiği kadarıyla sıkıca kucaklaşmışlardı. 

Hayal, siyah bir elbise giymişti. Saçlarını arkasında at kuyruğu yapmıştı ve yüzünde de çok güzel, çok sade bir makyaj vardı. Elif onu süzerken, "Ne güzel olmuşsun!" dedi gülerek. 

Hayal de Elif'in, kırmızı sadece elbisesini işaret etti. "Sen de yakıyorsun!" İki kadın gülüştüler. 

Hayal, "Yardım edebilecek bir şey var mı?" dedi. Elif'e sarılmak için yere bıraktığı kutuyu aldı. "Ben bunu bir içeriye koyayım da, yardım edecek bir şey varsa yapalım hadi." 

Elif başını sallayarak, "Her şey hazır, sadece servis yapılacak." dedi. Sonra kutuyu işaret etti. "Aslı onun ne olduğunu sormadı mı?" 

Hayal gözlerini devirerek, "Hayır sormadı." dedi. "Mehmet ile ikisi derin bir tartışma içerisine girmişler. Okuldaki bir kız hakkında konuşup duruyorlar. Hiçbir şeyin farkında değiller." 

Elif tek kaşını kaldırarak, "Okuldaki bir kız mı?" diye sordu. O sırada Hayal'i eve yöneltmişti. Kucağında Hayal ve Kenan'ın kızı minik Leyla ile birlikte evden içeri girerlerken ekledi Elif. "Aslı bana bir şey söylemedi. Hangi kızdan bahsediyorlar?" 

"Okula yeni bir kız gelmiş," dedi Hayal elindeki kutuyu salona, misafirlerin getirdiği hediye paketlerinin yanına bıraktı. "Mehmet sürekli ondan bahsediyor. Kız çok çalışkanmış. Çok güzelmiş falan filan. Kitap okumayı falan çok seviyormuş. İnternet kullanmasını da iyi biliyormuş." 

Elif gözlerini kısarak, "Dur tahmin edeyim," dedi. "Benimki de senin bu oğlanın söylediklerine sinir oluyor, değil mi?" 

Hayal başını salladı. "Aynen." Sonra mutfağa geçtiler. "Bu ikisi birbirlerine gittikçe daha çok bağlanıyorlar. Artık büyüyorlar Elif. Durumu ele alsak iyi olacak. Geçen gün de Aslı'nın bir çocuğa senin sahaf dükkanının kartını verirken görmüş Mehmet. Bana gelmiş, güvenip güvenmeden etrafa kart dağıtıyor diye Aslı'yı şikayet ediyordu. Kendileri farkında değil ama birbirlerinden başka kimseyi hayatlarına dahil etmek istemiyorlar. İkisi de büyüdükçe, oyun arkadaşını kaybedeceğini düşünüp endişeleniyor." 

Elif çok doğru diye düşündü. Ancak Aslı'nın henüz dokuz yaşında olmasına rağmen, Mehmet'e karşı, bir oyun arkadaşından daha çok ilgi duyduğunun farkındaydı. Bir anne olarak bunu hissedebiliyordu. 

"İleride bu ikisi nasıl bir duruma düşecek şimdiden görebiliyorum," dedi Elif düşünceli bir halde. Sonra Hayal'e baktı. "Sen de görebiliyorsun değil mi?" 

Hayal da aynı ifadeyle başını salladı. "Görebiliyorum." dedi. "Mehmet sabahtan beri Aslı'nın doğum günü için ona özel bir şey yapmak istediğini söyleyip duruyor. Onun için bir şeyler düşünmüş galiba. Bugün ortadan bir iki saatliğine kayboldular. Nereye gittiklerini anlamadım. Ben Leyla ile ilgileniyordum. Giderken neşeliydiler, bahçede oynayacaklarını söylediler. Mehmet onu, bizim evin arkasındaki Kenan'ın yaptırdığı kamelyaya götürmüş. Kenan çocukların oraya gitmesini istemiyordu, biliyorsun kamelyanın arkası nehir. Ama Mehmet dinlememiş ve oraya gitmişler. Her ne olduysa, döndüklerinde ikisinin de suratı asıktı hatta Aslı öfkeli bile görünüyordu." 

"Neden?" diye sordu Elif, Hayal'in servis kaşıklarını çıkarmasını izlerken. 

Hayal omuz silkti "Bilmiyorum ama nedenin bu yeni gelen kız olduğunu düşünüyorum." 

"Adı neymiş bu kızın?" 

"Hale." 

"Hale mi?" diye sordu Elif. "Güzel isimmiş." 

"Evet öyle. Mehmet'in dediğinde göre güzel de bir kızmış." Hayal homurdandı. "Bu çocukların nesi var böyle anlamıyorum. Daha dokuz yaşındalar ama şimdiden güzeli, yakışıklıyı, şunu bunu ayırt edebiliyorlar. Allah'tan bizimki açık sözlü de sevgilisi olmadığını biliyoruz. Ya sen?" diye ekledi Hayal. "Aslı'nın var mı öyle imaları?" 

Elif, "Sen deli misin?" diye cevap verdi. "Bu iki küçük çocuk birbirlerinin hayatında birisi olsa hemen yumurtlarlardı. Aslı, Mehmet'in başkasına ilgi duymasına rahatsız oluyor olmalı. Aynı şekilde Mehmet'in de böyle düşündüğüne eminim. Onlar birbirlerinden başka hiçbir şeyle ilgilenmiyorlar ki pek." Genç kadın, Leyla'nın minik elini tuttu. Tıpkı annesine benzeyen bu küçük kızın elini öptükten sonra ekledi. "Bunlar ne ara bu kadar birbirlerine bağlandı anlamıyorum." 

"İnan bana bende."diye homurdandı Hayal. "İleride birbirlerini kırmasalar bari." 

Elif iç çekerek, "İnşallah." diye ekledi. 

Yemekten sonra herkes keyifli bir şekilde sohbet etti. Yemek boyunca kimse Aslı'ya bir şey çaktırmamıştı. Aslı'nın arkadaşları ağzından kaçırır gibi olsa da hemen aileleri tarafından engellendiler. 

Ancak Aslı'nın yüzü düşmüştü. Canının sıkkın olduğu belliydi. Yemek boyunca tabağını karıştırıp durmuştu. Elif kızını dikkatlice izlediği için onun her halinden haberdardı. Mehmet ise her şeyden bihaberdi. Az ileride Kenan'ın yanında oturmuş, yanında ise Aslı'nın okul arkadaşı Sinem ile fısıldaşıyorlardı. 

Elif, kızının, Mehmet'i kıskandığını görebiliyordu. İç çekerek başını kaldırmış ve Ali'ye bakmıştı. Ali'nin de gözleri kızının üzerindeydi. Elif ile göz göze geldiklerinde birbirlerine işaret verdiler. Ali ayağa kalkıverdi birden. 

Herkes ona döndü. Genç adam gülümseyerek yerinden ayrıldı ve Aslı'ya doğru yürümeye başladı. 

"Aslı'm?" diyerek güldü ve küçük kızın şaşkın bakışları eşliğinde onun elini tutup sandalyesinden kaldırdı. 

"Ne oluyor baba?" diye sordu Aslı. Masadaki herkesin kendilerini izliyor oluşu, onu utandırmıştı birden.  

Ali ona gülümseyerek, masadakilere baktı. Herkes çoktan ayaklanmıştı. 

Genç adam kızının elini öptü ve onu eve yönlendirmeye başladı. Evden içeriye girdiklerinde, Ayşe ablanın büyük bir pasta ile onu beklediğini gördü. Herkes birden, "İyi ki doğdun Aslı!" diye bağırmaya başladı. Küçük çocuklar Aslı'nın etrafında toplanmış, alkışlar tutarak Aslı'yı aralarına almıştı. 

Aslı şaşırarak önce pastaya sonra etrafına bakındı. Yüzü annesinin yüzü hemen kızarıyordu. Yüzünde ufacık bir gülümseme eşliğinde salonun girişinde asılan pankarta daha sonra da onu alkış tufanına tutup, iyi ki doğdun diye bağıran insanlara baktı. 

Sonra bakışları, Mehmet'e kaydı. Küçük adamın da kendisini izlediğini, ancak alkışlamadan sadece öylece baktığını gördüğünde gözlerini kaçırdı. Mehmet'in yanında Sinem vardı. Birbirlerine çok mu yakın durmuşlardı? 

Umursamadı ve kendisine gülerek bakan anne ve babasına baktı. Elif ve Ali yüzlerinde büyük bir gülümsemeyle ona bakıyorlardı ancak gözlerinde endişe parıltıları da vardı. Aslı gözünün dolduğunu hissetti. 

Doğum günü olduğunu biliyordu elbette, unutmuş değildi ama anne ve babası kendisi için parti hazırlamıştı ve muhtemeldir ki Aslı'nın bu hevessiz hallerinden, partiyi beğenmediğini düşünüyorlardı. Aslı canından çok sevdiği bu güzel iki insanın öyle düşünmesini istemezdi. 

Koştu ve babasının bacaklarına sarıldı. Gözleri yanıyordu. Anlıyor muydu babası onu? İçindeki bu garip korkuyu, bu garip hislerin onu ne hale getirdiğini anlıyor muydu? Mehmet'e olan farklı bakışlarını anlıyor muydu? Çocuk yüreğinin, O'nu nasıl da sahiplendiğini görebiliyor muydu? 

Dayanamadı küçük kız ve ağlamaya başladı. Ali onu kucaklayıp sıkı sıkı sarıldı. 

Ağlamak istememişti aslında ama babası ona böyle sevgiyle, endişeyle baktığı zaman içi dökülüyordu sanki. 

Genç adam yüreğini sıkan acıyla, "Aslı'm?" diye sordu. Kızının sırtını okşarken misafirlere, "Siz içeri geçin biz geliyoruz." diyerek gülümsedi. 

Herkes Aslı'nın bu halini, duygulanmasına yormuşlardı. Gülümseyerek salona geçtiler. Kenan, Ayşe ablanın yanında tuttuğu pastayı, ve yürüyen küçük masayı sürükleyerek salona götürdü. Lobide bir tek Elif, Ali ve Aslı kalmıştı. 

Elif üzülerek, Aslı'nın saçını öptü. 

Ali, "Kızım iyi misin?" dedi. "Ne oldu şimdi ağlayacak?" 

Aslı burnunu çekerek babasından ayrıldı ve onu bırakması için omuzlarını ittirdi. Genç adam kızını yere bıraktı ve onunla eşit boya gelmek için bir dizinin üzerine çöküp, ağlamaktan kızarmış minik yüzüne baktı. İlk göz ağrının, canının sıkılması, kendi canını daha çok yakıyordu. 

"Aslı'm?" dedi ona bakarak. "Ne oldu güzelim? Canını bir şey mi sıktı?" 

Aslı başını iki yana salladı burnunu çekerek. Elif onun yanına gidip kızının başını öptü eğilerek. Sonra da, "Bebeğim, Hayal teyzen bugün Mehmet ile tartışmış olabileceğinizi söyledi." dedi. "Ona mı üzülüyorsun yoksa? Küs müsünüz?" 

Aslı hemen itiraz ederek, "Hayır küs değiliz!" dedi. "Ayrıca ona üzüldüğüm falan yok. İyiyim ben." 

Sonra annesinin kollarından sıyrılıp lavaboya koştu. 

Ali dizlerinin üzerinde doğrulup Elif'i kendine çekti ve onun alnına bir öpücük kondurdu. "Ne yapacağız biz bunlarla Elif'im?" diye sordu. 

Genç kadın gözlerini yumarak, alnına dokunan dudakların tadını çıkardı. Sonra geri çekilip Ali'ye baktı. "Okula yeni bir kız gelmiş," diye fısıldadı. "Mehmet de kızla bayağı ilgileniyormuş. Hayal söyledi bunları. Aslı'nın canı ona sıkılıyor belli ki." 

Ali homurdanarak, "Çocuklarımızın aşk hayatına bak!" dedi. "Gözümüzün önünde acı çekiyor!" 

Elif, "Ne aşkı Ali?" diye kızdı ona. "Şimdilik öyle bir şey yok. Sadece bu yaşa kadar hep birbirleri vardı hayatlarında. Şimdi insanlar dahil oldukça ilgileri başka alanlara, başka insanlara kayıyor. Bunlar normal aslında. Farklı insanlar tanımak zorundalar. İster dost olarak, ister arkadaş olarak. Sadece..sadece kızımız, bu gerçeği yeni fark ediyor olmalı. Üstesinden gelecektir." 

O sırada Aslı lavabodan çıktı. Elini yüzünü yıkamış, gülümseyerek anne babasına baktı ve sonra, "Pastanın mumlarını üfleyeceğim!" dedi. Ellerini uzattı ve Elif ile Ali'nin elini tutup onları salona çekiştirdi. 

Genç çift arkasından gülerek onu takip etti. 

---

Gecenin ilerleyen saatlerinde misafirler evlerine dağılmış, çocuklar uyumuştu. Elif odaya girdiğinde derin bir nefes alarak yatakta boylu boyunca uzanan genç adama baktı. Genç adam sadece kısa bir baksır giymişti. 

"Oh be!" dedi Elif görüntüden kaçınarak. "Belim ağrıdı bütün gün yorgunluktan." Sırtını kapıya yasladı ve geçici bir süre için orada soluklandı. 

Ali sırıtarak dirseklerinin üzerinde geriye yaslandı ve Elif'e baktı. "Buraya gel, sana masaj yapayım." 

Elif masaj kelimesini duyunca gözlerini kırpıştırdı ama itiraz etmeden hemen ihtiyaç çekmecesini açıp oradan yasemin yağlı losyonunu aldı ve Ali'ye fırlattı. Genç adam onu havada yakaladı. 

Daha sonra Elif hızlıca elbisenin fermuarını açtı ve üzerinden çıkardı. Ali dikkatlice onu izlerken, yanaklarının yandığını hissediyordu. Yıllar geçse bile onun aç bakışlarından etkilenmediği tek bir an bile yoktu. Kocasının yanında onunla her türlü birleşmeyi yaşamış olmasına rağmen, birbirlerini çok iyi tanıyor olmalarına rağmen, yine de utanıyordu.  İç çamaşırlarını da çıkarıp tamamen çıplak kaldığında yatağa ilerledi. 

Ne olduğunu anlayamadan Ali onu elinden tutup hızla yatağa çevirdi ve altına aldı. Nefesi kesilen Elif, kızararak sevdiği adama baktı. 

Öyle güzel, öyle aşkla bakıyordu ki yutkunmak zorunda kaldı. 

"Seni seviyorum." dedi genç adam gözlerini ayırmadan. "Seni özledim." 

Elif gülümseyerek, "Seni seviyorum." dedi. 

Ali tek kaşını kaldırıp, "Eee?" diye sordu. 

"Ne ee?"

"Sen beni özlemedin mi?" 

Elif durup, düşünürmüş gibi yaptı. "Hım..bir bakalım..." 

Ancak Ali homurdanarak dudaklarına yapıştığında kıkırdadı ve kollarını bacaklarını genç adama sıkıca dolayıp onu kendine çekti. Ali kendisini öpüp, okşarken, sevdiği adama aşkla karşılık verdi. 

Hayat ne güzeldi. Hayat, aşkla, Ali'yle ve bebekleriyle çok güzeldi. 

Daha sonra solukları düzene girip, birbirlerinin kollarında nefeslendiklerinde Ali'nin fısıldadığını duydu Elif. 

"Bugün bir rüya gördüm." diyordu. 

Elif onun göğsüne koyduğu başını kaldırıp, siyah gözlerin içine hapsetti kendini. "Ne gördün?" 

Genç adam gülümseyerek, "Rüyamda küçük bir oğlan çocuğu vardı. Bahçemizde, havuzun kenarındaydı ve Demir, onunla oynuyordu. Henüz minikti belki iki üç aylık ancak vardı." 

Elif gözlerini kırpmadan ona bakıyordu. "Ona seslendin mi?" diye sordu. 

Ali sırıtarak, "Evet." dedi. "Ona Güney diyordum." 

Elif, "Güney ha?" diye sordu gülümseyerek. "Ne yani şimdi beşinciyi mi doğuracağım?" 

Ali kahkaha attı. "Bilemem sevgilim ama tıpkı Aslı doğmadan önce gördüğüm rüyaya benziyordu." dedi. "O da minikti ve ben ona Aslı diye sesleniyorum. O da, Güney gibi bahçemizde duruyordu. Senin kucağında." Aşkla Elif'e baktı. 

Elif iç çekti. "Bu rüya sebebiyle ilk kızımıza Aslı ismini verdik." diye fısıldadı. Sonra genç adamın dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdu. "Daha sonra ikizler doğdu ve ben de yeni doğan kızımıza Gamze ismini koymak istedim."

Ali kaşlarını çatarak, "Evet. Bak hala neden Gamze koymak istediğini bilmiyorum, biliyor musun?" diye homurdandı. "Neden Gamze koymak için ısrar etmiştin bu kadar?" 

Elif omuz silkti. "Söylemem. Söylersem şımarırsın." Dudaklarını büzüp yeniden öptü Ali'yi. 

Ali homurdanarak, "Söyle kadın!" dedi. "Efe ve Demir'in isimlerini koyarken hiç bu kadar üzerinde düşünmedik ama Aslı ve Gamze'de böyle oldu. Ve ben Gamze'nin isminin hikayesini hala bilmiyorum. Üstelik onun babasıyım." diye göz kıstı. 

Elif kıkırdadı. "Ama sevgilim, biliyorsun Efe'yi sen koymuştun ve onun da bir isim hikayesi vardı. Eskiden çok sevdiğin ama kaybettiğin bir arkadaşının ismi olduğu için koymuştun." 

Ali başını salladı yavaşça. "Evet. Allah rahmet eylesin," dedi arkadaşını hatırlayarak. "Demir ise, güzel oğlum...babası gibi sapasağlam olsun diye koyduk. Karısına, çocuklarına karşı ne zorluk yaşarsa yaşasın, demir gibi sağlam dursun diye koyduk. Hayat ona ne getirirse getirsin, asla yıkılmayacak kadar sert bir duvar olsun diye koyduk."  Genç adam iç çekti. Çocuklarını çok seviyordu. "Ama Gamze'yi niye koyduk bilmiyorum." Meraklı gözlerle Elif'e baktı. 

Elif pes etmiş bir ifadeyle gülümsedi. Ali'nin gözlerinin içine baktıktan sonra eğildi ve onu öptü yeniden. Sonra dudakları genç adamın yanağına geldi. Hafifçe geri çekilip, genç adamın gözlerinin içine baktı aşkla. "İşte bunun yüzünden," dedi. 

Ali kaşlarını çatınca, "Güldüğünde şurada bir gamze oluşuyor." dedi. "Ben o gamzeye bayılıyorum!" 

Genç adam gülünce, yanağındaki gamze ortaya çıktı. Elif büyülenmiş gözlerle baktı o gamzeye. 

"Ah be adam!" diye inledi. 

Ve dudakları özlemle, aşkla, tutkuyla yeniden buluştu. 

Bir özel bölüm daha! Sonunda! 

Elif'ime ve Ali'me iyi bakın. Ve onların güzel bebeklerine de. 

Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 132K 73
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
761K 28.8K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
4M 115K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
2.3M 37.4K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...