AŞKIN BEDELİ

By uguryedek

265K 8.7K 106

Hikayenin yedek hesabı. More

Giriş
1. Tanıtım gelecekten kesit
2. Tanıtım ve karakterler
1. Bölüm ilk karşılaşma
2.Bölüm Bırak beni
3.Bölüm Eski sevgilim
4.Bölüm Yanağım değil kalbim acıyor
5. Bölüm ikinci ve büyük karşılaşma
6.Bölüm Git hadi
7.Bölüm Mutlu musun?
8.Bölüm Yüzüğünüz Takılacak
9.Bölüm (part 1) Her son, yeni bir başlangıçtır.
9.Bölüm (part 2) Her son, yeni bir başlangıçtır.
10.Bölüm Aşık Bir Kalbe Kimsenin Sözü Geçmez...
11.Bölüm Barış ilan ediyoruz
12. Bölüm ''Aşk''
13.Bölüm Dokunma bana
14. Bölüm Trip çekemem
15.Bölüm Kıskançlık
16.Bölüm Dış kapının dış mandalı
17. Bölüm Ben Aşık oldum düzenleme
18.Bölüm Biz öpüşmüş mü olduk?
19.Bölüm Baş belası şeytan
20.Bölüm Sendeki beni gördüm
21.Bölüm Eşeklerde adam olabiliyormuş
22.Bölüm Ben sana aşık oldum Begüm
23.Bölüm Ağlıyor musun sen?
24.Bölüm Begüm'ün aşk itirafı
25.Bölüm sonum olacaksın
26 .Bölüm yalancı oldum
27.Bölüm yeni bir aşk doğacak mı?
28.Bölüm Bu kızda kim?
29.Bölüm Susmadığın teşekkür ederim
30.Gitmek unutmanın yarısı mı?
31.ya hep ya hiç
32.Bölüm kaybettim
33.Bölüm sen o güzel aklını yorma
34.Bölüm evlen Benimle
35.Bölüm Sen benim keşke dediğimsin
36.Bölüm umurumdasın
37.Bölüm Aşağı atacağım seni
38. Bölüm Manyaksın sen
39.Bölüm Bekarlığa Veda Partisi
40. Bölüm Düğün
41.Bölüm Biz artık bir bütünüz
42.Bölüm Zaman
43.Bölüm Minik Karaaslanlar
44.Bölüm Tüm çiftler
45.Bölüm İstanbula gidelim
46. Bölüm hastalıkta sağlıkta
47. Bölüm Nasıl unuttum
48. Bölüm Bu senin hangi yüzün Azat
49. Bölüm Seni sevmek çok zormuş
50. Bölüm Yoruldum
51. Bölüm Oğuz senin eski sevgilin mi?
52. Bölüm Gücün bana yetiyor değil mi?
53. Bölüm Oğuz & Eda
54. Bölüm Ben bunu haketmedim
55. Bölüm Bebek
56. Bölüm (1.kısım) Bana Dönecek misin?
56. Bölüm (2.Kısım) Ege Bebek
57. Bölüm (1.Kısım) Çıkmadık candan Umut Kesilmez
57. Bölüm (2.Kısım) Bebeğimiz İyidir Değil mi?
58. Bölüm (1. Kısım) Kızım
58. Bölüm (2. Kısım)Aşk olmadan tutku olur mu?
59. Bölüm (1.Kısım) Güney'le Yaran evleniyorlar
59.Bölüm (2.Kısım) Peşinden koşuyorum
60.Bölüm (1.Kısım) Dibi Görmüş Bal Kavonozu
60.Bölüm (2.Kısım) Sapım Kızlar
61.Bölüm (1.Kısım) Yeni başlangıç
62.(1.Kısım) Güven ilişkinin Temelidir
63.Bölüm (1.Kısım)Alacağız o kızı
63.Bölüm (2.Kısım) Küçük Kılıç
64.Bölüm (1.Kısım) Sen benim tek gerçeğimsin
65. Bölüm (1.kısım) İzin verecek
65.Bölüm (2.kısım) Milat
66.Bölüm (1.kısım) Miray
66.Bölüm (2.kısım) Evleneceğim kadın
67.Bölüm (1 kısım) Makas kesmiyor
68.Bölüm (1.kısım) Anneme söylemiş olabilirim
69.Bölüm (1.kısım) Ölene kadar dünürlük olayımız var
69.Bölüm(2.kısım) hayatındaki kişi kalbinde mi?
7o. Bölüm FİNAL (2.Kısım) Ötesi berisi olmaz
70 Bölüm ''FİNAL'' (1. Kısım) Azat'ın güzeli birken iki oldu
70. Bölüm Final (3.Kısım SON) Her şeyin cevabı zamanda
yeni hikaye tanıtım bölümü gelecek
Aşkın Ateşi yayımlandı
ÖZEL BÖLÜM 1 "Oğlumuz mu olacak."
ÖZEL BÖLÜM 2 "Sensiz bir dünya hiç güzel olmazdı."
Özel bölüm 3 ''küçük bey görsün kızımı.''
Özel bölüm 4 Dila'yla Onur Evleniyorlar
Özel bölüm 5 Nişan ve bebek
Özel bölüm 6 (part 1) Mustafa & Leyla
Özel bölüm 6 (part 2) İyi ki
Özel bölüm 7 (part 1) "Düğünümüz için heyecanlı mısın?''
Meriç &Bora (part 2) ''Düğün''
Özel bölüm 7 (part 3) "Beklerim tabi saat kaçta?"
Özel Bölüm 7 (4.part) "Bebeğim sen gelişinle beni çok sevindirdin."
SON ÖZEL BÖLÜM (1.part)
SON ÖZEL BÖLÜM (2.part)

61.Bölüm(2.Kısım) Sapına kadar aşık oldum

4K 83 0
By uguryedek




Herkese merhaba, öncelikle son iki   bölümdür oy verme konusundaki özeniniz için çok teşekkür ederim. İki bölümdür gerçekten hikayemin değerinin en azından bir parça olsun anlaşıldığını düşünüyorum. Oy veren herkese çok teşekkür ederim.

Uzun bir bölüm oldu baştan söylemek isterim. Bu bölümde olacak çiftlerimizden Bora ve Meriç'in olduğu kısımlar aralarda da olacağından onların olduğu bölümlerde başında adlarını yazıp belirtmenin dışında sonların da küçük not halinde (bitmediler devam edecek) hatırlatma olacak. Bunu yapmamın sebebi Meriç'le Bora az oldu diye düşünüp okumaktan vazgeçmeyin dolu dolu onlar sonuna kadar olacaklar. :)

Bu arada karar vermedim ama gelecek bölüm ya da sonrasında bir zaman akışı olacak bebeklerin cinsiyeti belli olacak. :)

Yazımda hata olduysa kusura bakmayın sonra yeniden bakacağım.

Keyifli Okumalar dilerim...

***

LEYLA & MUSTAFA

Leyla sabah altıya çeyrek varken Ege'nin ağlayan sesine uyandığında gözlerini açamasada yataktan doğrulup tek gözü açık diğerini ovalayarak toplanan geceliğini düzeltti ve sarsak adımlarla beşiğe yaklaşıp hemen hemen her sabah bu saatlerde uyanan ...

Leyla sabah altıya çeyrek varken Ege'nin ağlayan sesine uyandığında gözlerini açamasada yataktan doğrulup tek gözü açık diğerini ovalayarak toplanan geceliğini düzeltti ve sarsak adımlarla beşiğe yaklaşıp hemen hemen her sabah bu saatlerde uyanan sonra geri uyuyan Ege'yi kucağına aldığında minik oğlunun bir an önce susması için emzirmek üzere beşiğin yanındaki tekli koltuğa oturdu.

Geceliğinin askısını sıyırarak açtığı göğsünü bebeğinin küçük ağzına yaklaştırırken odanın içinde azıcık bir ışık vardı ve henüz hava aydınlanmamıştı. Mustafa sesleri duyup gözlerini açtığında saat daha çok erken olduğundan zorlanarak yatakta esnedi. Ege bey babasını her sabah işe uykusuz göndermeyi çok seviyordu. Huy edinmişti küçük bey.

"Annecim ne oldu? Niye emmiyorsun?"

Leyla oğlunun ısrarla sütünü emmeyip ağlamasına dayanamayarak göğsünü kapattı. Belli ki bebeğinin karnı açıkmamıştı. Ayağa kalkıp Mustafa'nın uyuduğunu düşünse de Ege'nin altına bakmak için mecburen ışığı açtığında Mustafa yataktan çıkıyordu. Dünden beri hiç konuşmadığı kocasına bakmamaya özen gösteriyordu. Bir önceki geceden beri hiç konuşmuyorlar, yüz yüze göz göze gelmiyorlardı.

Ege'yi beşiğin başındaki alt değiştirme bölümüne yatırıp altını kontrol ederken Ege hala durmadan ağlıyordu. Bebeği hiç böyle sebepsiz ağlamazdı. Her çocuk gibi mız mızlanırdı ama uzatmazdı.

"Ama altında kirli değil. Ne oldu benim bebeğime. Niye ağlıyorsun annesinin bir tanesi."

Sırtını okşadığı bebeğini sarıp öperken Mustafa yanlarına gelip oğlunun ateşi var mı yok mu diye kontrol etti. Dünden beri Leyla hiç pas vermiyordu ve bu duruma karşı üzülüyordu. Karısının o insanı içine çeken mavi gözlerine doya doya bakamıyor Leyla sakınıyordu Mustafa'nın deli divane olduğu güzel gözlerini.

"Ateşide yok."

Leyla Mustafa yokmuş gibi bir şey demeden bebeğini kucağında gezdirmeye pış pışlamaya devam etti. Belli ki Ege öyle boş boş ağlıyordu. Annesiyle babasının biraz ilgisini istiyordu ama bu saatte olmasaydı iyiydi.

"Ben alayım mı sen zaten tüm gün Ege'nin Eymen'in peşinde yoruluyorsun."

Mustafa karısına yardımcı olmak hem de yüzüne dünden beri bakmayan güzel gözlüsünün gönlünü almak için konuşurken Leyla yüzünü çevirince karısına üzgünce baktı.

Dün gece küsen karısı sabah uyandığında da çocuklarla ilgilenmiş Mustafa'yla hiç konuşmayınca Mustafa'da buruklaşmış halde işe gitmişti. Akşam Azat'la işleri olduğundan eve geç gelmişti ve geldiğinde de Leyla sanki o yokmuş gibi Ege'yle ilgilenmiş, Eymen'i uyutup ona odasında masal okumuş ve üstüne birde Begüm'le sohbet etmişti. Mustafa ilk kez Leyla tarafından böyle soğuk şekilde karşılanınca açıkçası şaşırmış ve çok fazla üzülmüştü.

Oldu bitti yaşadıkları tartışmalarda Mustafa kızar Leyla bir şekilde kocasına içli içli bakar sonra dayanamaz barışırlardı. Hiç böyle soğuk davrandığı olmamıştı. Yaptığı hatayı zaten iyice düşünmüş pişman olmuştu. Leyla'yı dinlemeden kızması doğru değildi ve anlamıştı onun neden Yasemin'i saklayıp mutluluklarını bozmamak için annesinden yardım istediğini.

Mustafa yokmuş gibi davranıyordu. Herkesle gülüyor konuşuyor eskiden kavgalı olduğundaki gibi kabuğuna çekilmiyor sadece Mustafa'yı görmüyordu. Leyla'da bu kadar yıllık evliliklerinde artık kendisini azarlayıp kurallar koyan kocasının tavrını hak etmediğini düşünüyordu ve bu yüzden güçlü duruyordu.

"Leyla ben alayım mı?"

Israrla konuşmaya çalışıp Ege'yi istediğinde Leyla onu duymamış gibi devam etti ve Ege'yi kucağında tutup kendi yatağına doğru yürüyüp otururken Mustafa eli havada donup öylece kaldı.

"Yok sayıyor beni. Haklı, sonuçta hak ettim."

Oldukça üzgün kırılmış şekilde yataklarında bebeğiyle ilgilenen karısına baktı. Ege'yi sakinleştirmiş oğlunu seven öpen o güzel mavi gözleri bir günde özlemişti.

"Ya sen niye sabahın altısında şımarıyorsun bakayım. Karnımız tok, altımız temiz, e ateşimiz falan da yok şımarık seni. Sen uyanınca bizi uyandırmak zorunda mısın?"

Leyla Ege'nin minicik ellerini tutup öperek bebeğiyle gülerek konuşurken Mustafa uzaktan izledi Onları. Hiç bir şey demeden sanki yabancıymış gibi yatağa uzanmış kendi tarafına yatarken yanında oturan Leyla'nın yüzünü görecek şekilde yan yatıp kolunu başının altına aldı ve o bakmasa da Leyla'yı izledi.

İlk kez Leyla'dan böyle bir şey gördüğünden çokta konuşacak bir şey bulamıyordu. Leyla bir süre daha Ege'yi sevdi sonrada oğlu uslu uslu gözleri uykusu gelmiş gibi kapanıp açılınca onu çevirip Mustafa'yla arasına bırakarak yatağın içine girdi ve bebeğinin pamuk gibi olan yanağında öptü.

"Anne biraz uyusun dinlensin sende ister uyu ister böyle sessizce dur tamam mı oğluşum."

Leyla başını yastığına koyacağı esnada Mustafa'nın mahsun bakan gözlerine gözleri değince öylece durdu. Mustafa hiç gözünü kırpmadan direkt özlediği mavi gözlerin içine bakıyor adeta bakışlarıyla özürler diliyordu.

Leyla gözlerini ilk çeken olup başını yastığına koyduğu gibi kalbi çız ederek gözlerini kapattı. Yapmayacaktı... Bu kez Mustafa'ya adımı o atmayacak gözleriyle anlatmayacaktı bir şeyleri. Mustafa içindeki fırtınayı görsün çabalasın istiyordu.

Mustafa bir süre daha Leyla'yı izledikten sonra elini yumruk yapmış ağzına sokmaya çalışan oğluna bakıp gülümseyerek bebeğinin küçük elin avucunun içine aldı.

"Birlikte uyuyalım mı babacım? Ben işteyken seni çok özlüyorum."

Beyaz üzerinde tavşan desenlerin olduğu pijama tulumun içindeki Ege'yi kucağına alıp göğsüne yatırırken Leyla gözlerini usulca açıp yanında yatan şahne görüntüye gözleri nemlenerek baktı. Ege babasının göğsünde başını yan yatırmış kıpırdanarak yatarken Mustafa onu tek eliyle sarmış diğer eliyle de sakinleştirmek uyutmak adına oğlunun başını okşuyordu.

Leyla öyle çok seviyordu ki Mustafa'yı bazen düşünüyordu o olmasaydı karşıma çıkmasaydı ne olurdu. Bana gelip açıkça ben seni tanımayı çok istiyorum demeseydi ne olurdu? Mustafa'yı tanımasaydı böyle mutlu olur böyle güzel evliliği olur muydu?

***

Saat sekiz buçuğa doğru Mustafa yeniden uyandığında eli hemen karnına gitti ama aradığını bulamayınca yanına baktı orası da boştu. Belli ki Leyla kalkmıştı ve Ege'yi almıştı üstünden. Saate bakıp onda olan önemli toplantısını hatırlayarak yataktan kalkıp hazırlanmaya başlamadan birazdan çalacak olan alrmını kapattı. Leyla ilk kez gelip onu uyandırmamış hiç uzaktan da olsa seslenmemişti. Ne kadar küs olurlarsa olsun Leyla kocasının işine dikkat eden bir kadındı. Mustafa kaç kez "sen benim için uyanma benim alrmım kurulu kalkarım ben'' dese de Leyla rahat edemiyor Mustafa'dan önce kalkıp onu uyandırırdı.

"Bu kez çok kırdım onu çok..."

Kravatını bağlayıp parfümünü de sıktıktan sonra yine jilet gibi hazırlanmış halde odasından çıkıp doğruca salondan içeriye girdiğinde masada güzel gözlüsünü, iki dünya güzeli oğlunu ve ailesini bulacağına emin şekilde gülümsese de aradığını bulamayınca etrafına bakındı. Eymen'in de yıl sonu gösteri provası vardı okula geç gidecekti oğlu nerdeydi şimdi. Leyla neden yoktu?

"Günaydın Mustafa, gel oğlum çayını koyalım."

Mustafa annesine, babasına, Azat'a ve Begüm'e bakıp ''günaydın'' dedikten sonra Leyla'nın olmamasına anlam veremese de ''belki çocuklarla odalarındadır'' diye düşünüp yerine geçip oturdu.

"Leyla nerde? Çocuklar da ortalıkta yoklar."

Meliha hanım oğluna doldurduğu çay bardağını uzatırken oğluyla gelinin arasının limoni olduğundan bir haber "Leyla'nın annesi aradı kahvaltıya çağırdı. Sen pek gitmiyorsun diye kız çocukları alıp gitti annem ama ayıp sende bir ara uğra misafirleri gelmiş karın için bir hoş geldin de Mustafa." Dedi.

"Misafirler?"

Mustafa çayına bir şeker atıp karıştırdıktan sonra bir yudum aldı. Kayın validesine belli ki birileri gelmiş Leyla'yı da çağırmışlardı. İyi de kim gelmişti. Genelde Leyla'nın yurt dışındaki akrabaları gelince annesi Mustafa'ya hoş geldine git derdi. Leyla küs olduklarından haber vermeden gitmişti ve Mustafa bunu doğru bulmasa da sessiz kaldı.

Tam tabağına bir şeyler bölüyordu ki az önce sorduğu sorunun cevabını annesi vermeye başlayınca kaşları çatıldı.

"Yavrum tam hangisi geldi bende bilmiyorum ama Yurt dışındaki kuzeni eşiyle çocuğuyla gelmiş."

Mustafa duyduğu kuzeni gelmiş sözüyle donup kalsa da bir şey belli etmeden toparladı kendini. Hangi kuzeni gelmişti. Leyla'nın amacının dayısının çocukları pek gelmezdi. Biri vardı eskiden sürekli gelen ki eğer şuan o kişiyse gelen ve Leyla o kuzeniyle görüşmeye gittiyse Mustafa ne yapardı hiç bilmiyordu...

"Ben işe gitmeden bir uğrayayım."

Aniden yerinde kalkınca Azat konuyu biraz anlamışcasına ''abi'' dedi ama diğerleri bir

şey anlamadığından ''ne oldu?'' diye sorarcasına Mustafa'ya bakınca Mustafa'da "yok bir şey." dercesine baktı ve kimse özelini kurcalamadı. Mustafa'da hızla evden çıkıp arabasına bindi.

***

"Umarım Leyla, umarım yıllar önce seni benden ayırmayı düşünüp evlendirmek istedikleri ve bu yüzden benim bir gün olsun içime sinmeyen, ailenden kopmama sebep olan o adam gelmemiştir ve sende onu görmeye gitmemişsindir."

Mustafa arabada giderken kıskançlıktan gerilmişti. Kaç yıl olmuştu görüşmüyorlardı. Bir yanı o değildir sakin ol dese de diğer yanı Leyla sırf bana kızgın küskün olduğundan gidip onunla görüştü diye düşünüyor düşündükçe de güzel gözlüsünü çok fena kıskanıyordu. Leyla evlilikleri boyunca hiç bir gün kıskanacağı bir durumun içine düşürmüyordu. Mustafa'nın arada tatlı kıskançlıkları olsa da en büyük olayları buydu ve şimdi o adam evlenip çocuk sahibi olsa da içindeki kıskançlık damarları kabarıp kalkıyordu.

Leyla'nın ailesinde bilmeyen yoktu. Mustafa'yla evleneceklerini söylediklerinde karşı çıkmalar, amcaları dayıları Leyla'nın babasının Kafasını karıştırmaya çalıştırmışlardı. Mustafa'yla olmaması için sürekli Konuşmuşlardı çünkü Leyla'yı kuzeniyle evlendirmek istemişlerdi. O zamandan beri Mustafa karısının ailesine soğuktu ve Leyla'nın o kuzeni sonradan evlenip çocuk sahibide olsa da hiç görüşmemişlerdi. Biliyordu, bugün ayrılsınlar kuzeni ak baba gibi güzel gözlüsüne gelecekti. Mustafa böyle düşünüyordu. Adam karısını boşar çocuğunu bile bırakır diyecek kadar kıskanıyordu Leyla'sını.

Arabayı kayın validesinin evinin önünde durduğunda derin bir nefes aldı. Kendine yakışanı yapacaktı. Otuz altı yaşına girecek olan, iki çocuk babası olan kendine yakışır olgunlukta davranacaktı. Mustafa öyle Azat gibi kıskanıp ortalığı dağıtan gözü kararan bir adam değildi. Her şeyde olduğu gibi bunda da olgun duruşunu bozmayacak şöyle bir yoklayacaktı.

"Gelmemiştir canım hemen kötü düşünüyorum. Adam durumları biliyor niye gelsin. Hadi gelebilir sonuçta onunda ailesi ama Leyla bile bile çocuklarımızı da alıp onu görmeye gitmez.''

Derin bir nefes alıp arabadan indiğinde üstüne tam oturan lacivert takımının ceketini düzeltip kapıya doğru yürüdü ve zile bastı.

Mustafa'nın geleceğinden bir haber olan Leyla'nın annesi mutfaktan çıktığında duyduğu zilden dolayı kapıyı açtı ve karşısında hiç beklemediği ama geldiği içinde çok sevindiği damadını görünce şaşırdı. Mustafa bu evin yolunu hele ki Ege'nin doğumundan beri bilmezden geliyordu.

"Hoş geldin oğlum. Bu ne güzel sürpriz, seni beklemiyordum geç içeri kapıda kalma.''

Mustafa saygısını bozmadan kayın validesinin elini öpüp alnına koydu.

"Hoş buldum. Misafirleriniz varmış işe gitmeden bir hoş geldin diyeyim dedim."

Kadın şaşırmış halde baktı yakışıklı damadına. Mustafa nasıl olur da Alper'e hoş geldine gelirdi. Sabah kızını arayıp "Alper geldi eşi ve çocuğuyla. Eşi seni tanımayı istiyor kızım. Alper de seni aramamı rica etti. Karısı bilmediğinden haliyle oda huzurları bozulmasın kuzeni olan seninle tanışsın istiyor. Sabah bir gelir misin?'' demiş Leyla'da kabul etmişti. Mustafa'ya sonra söyleyecekti ama şimdi küsken birde bu konu yüzünden tartışmak istememişti. Miselleme değildi yaptığı.

"Geç oğlum herkes içeride kahvaltı yapıyorduk.''

Mustafa başıyla onaylayıp salona doğru yürürken içinden ''Kaynanam seviyormuş kahvaltının üstüne geldim.'' diye düşünüp alayla güldü.

***

Mustafa yinede o gelmemiştir umuduyla salondan içeriye girdiğinde gördükleriyle olduğu yerde donup kaldı. Sol yanı çayır çayır yanmaya başladı. Kaşları çatılırken boğazına bir yumru oturdu.

"Aman dayısının güzel gözlüsü. Sen ikinci paşa mı oldum he... Abinden sonra sende aileye paşa mı oldun?''

Alper kucağında Ege'yi seviyor Leyla'da masa da oturmuş gülerek bir şeyler söylüyordu. Öylece kapı eşiğinde kaldı Mustafa. Bu kıskançlık değildi bu çok başka bir şeydi. Kendine ait olanlar orda karşısındaydı ve dünden beri özlediği gözler gülüyordu. O adam gelmiş Leyla'da onu görmeye gelmişti demek...

Bir yanı Leyla'ya çok kırılmıştı. Alper'le görüşmesini istemediğini çok iyi biliyordu. "Bana küs olduğundan böyle yaptıysa dilim kopsaydı da dün ona o sözleri söylemeseydim. Yasemin konusunu hiç açmasaydım.'' diye düşündü.

"Mustafa hoş geldin oğlum."

Mustafa'nın geldiğini ilk fark eden Leyla'nın babası olup kucağında ilk torunu olan Eymen'le otururken damadı evine geldi diye hem çok mutlu olmuş hem de Alper'e olan bakışlarından tedirgin olmuştu.

Eymen'i yere indirirken torunu anneannesinin yaptığı katmeri peçeteye sarılmış halde homur homur yiyor babasının gelmesiyle şuan pek ilgilenmiyordu.

Leyla babasının Mustafa'yla görüşmesine şaşkınlıkla bakarken ayağa kalksın mı otursun mu bilemedi. Göz ucuyla Alper'in kucağındaki Ege'ye baktı. Mustafa'nın böyle görmesi hiç hoş olmamıştı. Kocası açısından düşündüğü gibi hızla ayağa kalktı ve ne yöne gideceğini bilemesede sevdiğine doğru gitti ve gözleri yerde bir şekilde ailesinin anlamamsı adına mırıldandı.

''Hoş geldin.''

Mustafa karısına üsten bakıp nefesini onun duyacağı şekilde dışarı bıraktı.

''Hoş buldum.''

Mustafa geri çekilip bu kez gözleri tedirgin bakan Alper'le buluşunca adam sanki suçlu gibi çekinerek gülümsemeye çalıştı. Leyla'yı ailesi önerdiğinde olur demişti ama öyle yoğun bir şeyler hissetmiyordu. Leyla'nın başkasıyla evlenmek istediğini duyunca zaten geri çekilmişti ama haliyle seven adamı, Mustafa'yı anlıyordu. Kimseyi rahatsız etmemek için görüşmemişti yıllardır bu çiftle ve şimdi eşi ''Kuzenin Leyla'yı niye benimle tanıştırmadın onu da tanıştır.'' ısrarlarından bu görüşmeyi istemişti. Çekingen şekilde Ege'yi tek koluyla tutarken elini Mustafa'ya uzattı.

"Merhaba Mustafa..."

Mustafa süzen gözlerle adama bakıp bakışlarını biraz minik oğlunda sabitleyip yeniden Alper'e baktı. Deli oluyordu. Oğlunun olması gereken son kucak bile orası değildi.

''Merhaba...''

Kuru bir merhaba ve sert bir el sıkmasından sonra Mustafa daha fazla dayanamayarak uzanıp Ege'yi kucağına aldı ve bebeğinin yanaklarını öptü.

"Oturasana oğlum ayakta kaldın."

Mustafa normalde Alper olmasaydı iki dakika otururdu ama şimdi içinden hiç gelmiyordu. Gelip kendini göstermişti ve bitmişti.

''Sağ ol baba ama benim toplantım var gitmem lazım geçerken bir uğradım. Eymen'i okula bırakıp şirkete gideyim.''

Leyla'nın babası ısrar etmeyecekti çünkü Mustafa'yı anlıyor onu zorlamak istemiyordu.

Eymen sonunda elindekini bitirip elini ağzını silerek masadan kalkıp babasının bacaklarının dibinde durdu.

"Annem görecekti beni okula seninle mi gideceğim şimdi?''

"Ben götüreyim dedim aslanım. Anneni rahatsız etmeyelim!''

Mustafa son kısımda imaya karısına bakıp lafını çekinmeden söylediğinde Leyla bir şey demedi ve kendisine bebeğini verip kulağına eğilen kocasını dinledi.

''Ege'yi başka kucaklara verirken kime verdiğine dikkat edersen sevinrim.''

Lafını söyleyip Eymen'e ''Hadi oğlum'' derken Eymen çantasını almak için giderken ayını anda içeride kızlarını emzirip gelen Alper'in eşi Esra'yla göz göze geldi.

Kadın fotoğraflardan gördüğü Mustafa'yı tanıyıp hemen elini uzattı.

''Sizinle de tanışamamıştık. Esra ben Alper'in eşiyim.''

''Memnun oldum. Bende Mustafa Leyla'nın eşiyim.''

Mustafa kadının bir suçu olmadığından onunla tanışıp Leyla'ya döndü.

''Ben önden inip arabanın içini ısıtayım sen Eymen'i aşağı indirirsin.''

''Tamam olur.''

Mustafa herkese iyi günler dileyip hızla evden çıkarken içi içini yiyordu. Leyla'ya ''gel benimle kalma o adamın yanında içim acıyor. Kıskanıyorum seni.'' dememek için kendisini zor tuttu.

***

''Hay ben böyle işin ta... Yedim bir bok küstürdüm güzel gölümü şimdi yeni yetme gibi içim dışım kavrulur.''

Arabada oturmuş oğlu için sıcaklığı açmış düşünceli halde beklerken Leyla oğlunun montunu giydirip onu hazırlarken içten içe kendini yiyip bitiriyordu. ''Acaba Mustafa ne düşündü? Kesin yanlış anladı. Yasemin konusunda kocama kızarken şimdi ben aynı şeyi yaptım. Art niyetim olmasa da bende hata yaptım..'' diye düşündü. Mustafa eve gittiklerinde kim bilir neler diyecekti. ''Kesin daha kötü olacağız.''

Arabada oturmuş bekleyen ve bugün sanki çok daha yakışıklı olan kocasına bakıp hemen arka kapıyı açtığında Eymen çocuk koltuğuna pek oturamıyor debeleniyordu ve genelde ona yardım ediyorlardı. Bir aradalarsa genelde Mustafa çocuklarını kucaklayıp oturturdu. Leyla doğum yaptığından hala biraz Mustafa onu sakınıyordu.

"Anne ben binerim."

''Tamam bebeğim tabi ki sen tek başına binebilirsin ben sadece yardım edeyim.''

Eymen açtığı kapıdan babasının yüksek model arabasına tırmanırken Mustafa aynadan oğluyla karısını izliyordu. Eymen yine koltuğa çıkarken debelenince Leyla el mahkum "Mustafa yardım eder misin?" Dedi ama kocası hiç kıpırdamayınca üzünce baktı. Belli ki Mustafa bu konuyu kafasına takıyordu.

"Ya ben binerim bakın.''

Eymen ayağını atmasıyla dengesini kaybedip ön koltukla arka koltuk arasına kayıp düşecekken Mustafa hızla arkasını dönüp hemen oğlunu kollarından tuttu ve koltuğuna oturttu.

''Ayağım takıldı babacım yoksa biniyordum.''

Mustafa oğlu kendini güçsüz hissetmesin diye oğlunun yanağını sıkıp gülümsedi.

''Tabi ki aslan parçası buna şüphem yok. Sadece aksilik oldu işte.''

Eymen gülerek baktı babasına. ''Hı hı aksilik işte.''

"Okuldan sonra görüşürüz evde anne.''

Leyla oğlunu koklayarak öptü. Bir anne için en değerli varlıktı evlatları. Zaten böyle kötü olduğu anlarda en iyi ilacında iki küçük adama sahip olmasaydı.

''Görüşürüz bebeğim. Seni çok seviyorum.''

Leyla Mustafa'ya baksa da Mustafa'nın bakmadığını görüne arabanın kapısını kapattı ve giden arabanın arkasından öylece baktı. Akşam evde yine gerginliğin olacağını anlamış canı sıkılmıştı.

***

Mustafa oğlunu okula bıraktıktan sonra işe gitmekten vazgeçip hemen Azat'a bir mesaj çekti. Kardeşi o olmasa da idare ederdi toplantıyı. Şuna aklı karışıkken hiç toplantı çekecek hava da değildi.

"Ya senin ne işin var o... O... Ah s***m ya. Adama küfür bile ettirmiyor aklıma gözleri gelince kötü bir şey diyemiyorum arkadaş... Beyefendi evlenip baba olmuşmuş. Olduysa oldu bundan bize ne.'' Derin bir nefes alıp çenesini sıvazladı. Deli olacaktı.

''Ben düzelteceğim ama bu durumu.''

Aklındakilerle hemen arabanın yönünü değiştirdi ve Leyla'ya kısa bir mesaj attı. Güzel gözlüsü bakalım şimdi ne yapacaktı.

''Ben bir saatte evde olurum. Bekliyorum seni.''

Hemen planladığı yere gidip yıllardır tanıdığı yerden bu ay ikinci kez Leyla için yine birşey daha alıp evin yolunu tuttu. Eve giderken gözleri ara ara yan koltuktaki karton poşetin içine kayıyordu.

Leyla Mustafa'dan gelen soğuk buz gibi mesajdan dolayı morali oldukça bozulmuş halde ailesine bir bahane uydurup Ege'yi de alarak kendi evlerine geçti. Mustafa kesinlikle eve gelip kavga etmek hesap sormak için çağırıyordu. Ege'yle birlikte yatak odasına çıkıp bebeğini beşiğine bırakıp üstünü değişerek elini yüzünü yıkadı. Canı oldukça sıkkındı çünkü kocasıyla yeni bir kavgaya çekilmek istemiyordu.

''Resmen kocam gelecek ve ben onunla kavga edeceğiz diye bekliyorum. Of ya nazar mı değiyor bize anlamıyorum ki.''

Kendi kendine konuşup saçlarını ensesinde toplayıp banyodan çıktığında ne zaman geldiğini anlamadığı Mustafa Ege'nin beşiğine eğilmiş oğlunu öperek doğruldu ve karısının endişeli bakan mavilerini gördüğünde duruşunu dikleştirip ceketini çıkararak yatağın üstüne bıraktı. Gözlerini yeniden karısına sabitlediğinde bir adım attı ve aynı şekilde Leyla da bir adım atıp ona doğru geldi.

''Gel...''

Bir anda Leyla'yı belinden tutup kendine doğru iyice çekerken Leyla kocasına masumca bakıyordu. Mustafa şimdi bağıracak o adamın olduğu yere sen nasıl gidersin diye hesap soracaktı biliyor bekliyordu.

''Ne oluyor bize?''

Leyla Mustafa elini kaldırıp aniden yanağını okşayıp fısıldamadıyla gözlerinin nemlenmesine engel olamadı. Ne olduğunu oda bilmiyordu.

''Bilmiyorum...''

Leyla'nın sesi titrerken Mustafa üzgünce baktı karısına. Onu üzmek istemiyordu ki. O mavi gözler için her şeyi yapardı.

''Uzatmak istiyor musun bu durumu? Ben senden tekrar özür dilerim Leyla'm ve senin haklı olduğunu biliyorum. Çok yanlış konuştum. Şimdi söyle, bana kızgınsan söyle konuşmak istemezsen anlat. Hakkın bu.''

Leyla ağzı balık gibi açılmış halde kocasına baktı. Mustafa kızacak diye öyle kendini hazırlamıştı ki birden böyle naif bir şekilde özlem dolu konuşunca şaşırdı. Yasemin konusunda yanlış yaptığını kabul ediyordu.

''Bir şey demeyecek misin?''

Mustafa karısının çenesinden tutup gözlerinin içine aşkla baktı. Bu kadın için canını verirdi. Tüm dünyası karısı ve iki çocuğuydu.

''Beni çok üzdün ve açık söylemek gerekirse ben hemen seni affetmek istemedim.''

Mustafa derin bir nefes alıp eğilerek karısının dudağının kenarından minicik öptü.

''Peki istemiyorsan kırıldıysan seni zorlamayacağım ama şunu bilmeni istiyorum.''

Leyla ''neyi'' derken Mustafa dudaklarını ısırıp bıraktı.

''Seni çok kıskandım... Alper'le seni gördüm ya nefesim kesildi. Leyla sen beni çok iyi tanıyorsun ben seni her şeyden üstün tutuyorum seni deliler gibi ilk gün ki gibi hatta daha fazla seviyorum. Bazen saçmalıyorum ama sanma ki ben sana kıyarım... Leyla.''

''Efendim.''

''Çok kıskandım aşkım. Seni çok iyi anladım yemin ederim bir daha beni kıskandığında böyle yapmayacağım.''

Leyla dudaklarını ıslatıp gülümsedi. Mustafa şuan ne şekerdi. Koca adam nasılda seni kıskandım diye sızlanıyordu. Elini uzatıp Mustafa'nın gözlerinin içine bakarak yanağını okşadı.

''Çok mu kıskandın?''

Gülerek konuşurken Mustafa madara oldum diye düşünmeyip gülerek ''Çok'' dedi ve karısının yaklaşmasıyla Mustafa'da yaklaşıp o gül kurusu gergin yumuşacık dudakları öpmek için sabırsızlıkla Leyla'yı kendisine iyice çekip dudaklarını birleştirdi.

Mustafa bu sefer anlamıştı. Alper'in gelişi resmen ona en büyük ders olmuştu. Zaten pişman olmuştu ama Alper'de iyi getirmişti kendine. Karısını kucağına alıp öpüşmelerini kesmeden yataklarına doğru ilerleyip oturduğunda Leyla'yı bacakları iki yana açık halde kucağında oturtup geri çekilerek gülen gözlere doya doya baktı.

Karısını kucağına alıp öpüşmelerini kesmeden yataklarına doğru ilerleyip oturduğunda Leyla'yı bacakları iki yana açık halde kucağında oturtup geri çekilerek gülen gözlere doya doya baktı

''Bu gözleri sakındın benden.''

Leyla gülerek kocasının çenesinden öptü. Mustafa gerçekten pişman bakıyordu be biliyordu ki kocası yemin ederek konuşursa onu yapardı.

''Çok kızgındım sana aşkım. Bakmak istemedim gözlerine.''

''Bende çok üzüldüm. Yapmayacağım bir daha gerçekten çok kötü dersimi aldım. Beni günlerce süründürmene gerek yok çünkü ben senin gözlerini görmeyince zaten yanıp kavruluyorum.''

Leyla kıkırdayarak Mustafa'nın omuzlarına kollarını sardı ve öpmek için dudaklarını kocasına yaklaştırdığında Mustafa gülerek ''Bir dakika Leyla'm'' deyince Leyla ne olduğunu anlamadı. Mustafa bir anda yere doğru eğilince oda kucağında olduğundan eğilmiş sonra kocası komidinin köşesinden bir poşet çekip çıkarınca anlamazca baktı.

''Mustafa bu ne hediye mi aldın bana?''

Leyla heyecanla sorarken Mustafa karizmatik bakışlar altında poşetteki kadife kutuyu çıkarıp açmasıyla Leyla gözlerini irice açtı.

''Mustafa'm... Sen ne aldın aşkım bu... Bu.''

Leyla hayran bakışlarla oldukça pahalı olduğunu tahmin ettiği pırlanta taşlarla süslü gerdanlığa bakarken Mustafa kutudan çıkardığı kolyeyi karısının boynuna takıp dudağından öptü.

''Sana az bile. Güle güle kullan.''

Leyla parmaklarını ağır kolyesinde gezdirip Mustafa'ya aşkla baktı. Mustafa zaten bu kadar yıllık evliliklerinde bir çok kez mücevher almıştı. Daha bu ay Ege doğduğunda çok güzel bir bileklik ve küpe hediye almıştı ama bu çok başkaydı. Düğün gecesi taktığı set kadar hem manevi hem maddi değeri yüksekti.

''Çok pahalı şeyler alıyorsun ne gereği var ki.''

''Bebeğim senden kıymetli değil. Hem çok şükür kazanıyorum ve sana, çocuklarıma harcıyorum.''

''Çok teşekkür ederim Mustafa'm.''

Birbirlerine sım sıkı sarıldılar. Aralarında aşk öylesine derindi ki rn büyük hediye ikisinin birbirini sevip kavuşacak iki güzel evlada sahip olmasıydı...

***

BORA & MERİÇ

Tüm evin içini kaplayan bangır bangır Rihanna'nın sesinden yükselen Diamonds şarkısına bağıra bağıra eşlik eden Meriç şuan hayattan kopmuş halde evinde, geniş mutfağında saçlarını tepesinde toplamış halde önünde mutfak önlüğü yemek yapıyor yardımc...

Tüm evin içini kaplayan bangır bangır Rihanna'nın sesinden yükselen Diamonds şarkısına bağıra bağıra eşlik eden Meriç şuan hayattan kopmuş halde evinde, geniş mutfağında saçlarını tepesinde toplamış halde önünde mutfak önlüğü yemek yapıyor yardımcısı ise Meriç'in bu haline alışkın olduğundan sadece izleyip ona yardım ederek gülüyordu.

Meriç bugün Bora için sürpriz yemek yapıyordu. ''Benim için birgün yemek yapar mısın?'' diyen sevgilisine yapabildiği en güzel yemeklerden bir iki çeşit yapıp kaldığı otele giderek sürpriz yapacaktı. Annesi evde olmadığından rahat rahat müziği son ses açmıştı çünkü normalde annesi kızının dinlediği yabancı şarkıları hiç sevmiyor anlamıyordu.

"Meriç bunun altını kapatıyorum."

Meriç müzik sesinden bağırarak konuşan yardımcısına bakıp gülerek başını salladı. Bora gitmeden yemeklerinden yesin istiyordu. İki günü kalmıştı Bora'nın gitmesine ve buna çok üzülüyordu. Sürekli her fırsatta buluşuyorlar saatlerce gece telefonda konuşup bazen mesajlaşıyorlar hatta Bora çok alışık olmasa da yeni moda olan ses kaydedip gönderen sevgilisine böyle eğlenceli şekilde sesini kaydedip gönderiyordu ama yetmiyordu. Gidecekti yakışıklısı...

"Oh bitirdim sonunda."

Meriç tezgahın üzerindeki kendi uydurduğu özel soslu bonfile, sebzeli pilav ve Antep yemeklerinden meşhur olan tatlı olarak İncecik açılmış hamurun içine bol bol Antep fıstığı, kaymak ve şeker koyarak pişirdiği üzerine kaymak koyduğu katmere beğeniyle baktı. Hepsini özenle saklama kabına yerleştirmişti. Annesinin dün yaptığı içli köfte ve yaprak sarmasından da bir kaç tane koyup hepsini özenle poşete yerleştirip önce müziği kapattı sonra önlüğünü çözüp çıkardı.

"Ellerine sağlık kızım arkadaşına afiyet olsun."

Meriç gülümseysek yardımcısının yanağından öptü. Yıllardır kendisini büyüten ton ton Kadını çok seviyordu.

"İnşallah beğenir."

"Senin yemeklerinin tadı çok güzel oluyor Meriç beğenir tabi. Hem Dila daha öncede yedi ya yaptığını kızım."

Meriç gözlerini kaçırıp başını sallayarak mırıldandı.

"Hı hı Dila için yaptım ben bunu ya beğenir tabi."

Bora için yaptım diyemeyeceğinden Dila'yı öne sürmüştü. Dila'ya sözüm vardı ona yaptım demişti. Şimdide de sevgilisine mesaj atıp akşam yemek yememesini söyleyecek ve Dila'ya gidiyormuş gibi evden çıkıp Bora'ya gidecekti.

"Ben hemen bir duş alıp çıkacağım. Anneme söyledim ama babam ondan önce gelirse Dila'ya gittiğimi söylersin sen."

"Söylerim tabi sen merak etme."

Meriç koşar adım odasına gidip banyoya girmeden önce hemen Bora'ya bir mesaj yazıp yolladı.

"Akşam yemek yeme lütfen, belki dışarı çıkarsız izin alırsam arayacağım seni."

Duşa girip hızlıca yıkanıp hemen turuncu saçlarını kurutup şekil verdikten sonra vücudunu kremleyip ne giysem diye uzun uzun dolabının önüne geçip baktı. Siyah iç çamaşırlarını giyinip siyah üstüne tam uyan bir badi giyinip kabarık mini eteğini de askından alıp hemen üzerine geçirdi. Badisini eteğinin içine yerleştirdikten sonra Onur'un başını şişirerek kuzeninin  yurt dışına tatile gittiğinde yerinden hediye olarak kendine zorla aldırdığı Kemerinide beline takıp ayakkabılarını giyindi. Biraz eteği kısaydı ve babası gelmeden Onur'a denk gelmeden gitmesi gerektiğinden acele davrandı. Onur'la evleri çok yakındı yolda kuzeniyle karşılaşıp da kılık kıyafet konusundan gerilmek istemiyordu. Gerçi Dila'yla konuşmuştu ikisi birlikte dışarıdaydı ama yinede garantilemek istiyordu. Dila'yla karşılıklı bir birlerini idare edeceklerdi.

Hazırlanıp uzun kırmızı kabanını giydikten sonra yemeklerini koyduğu poşetini eline alıp evden çıktığı gibi çağırdığı taksiye binip hemen Bora'nın kaldığı otelin adresini verdi. Çok heyecanlıydı. Bora'ya hala yanına gelecek oluşunu haber vermemişti ve yakışıklısı onu karşısında görünce ne yapacaktı merak ediyordu.

Bora Meriç'in en son attığı mesaja "senden haber bekliyorum çilli" yazdıktan sonra biraz internette takılıp Amerika'daki arkadaşlarının en son verdikleri ev partisindeki fotoğraflarına sosyal medyadan bakıp bir iki yorum yazdıktan sonra Serpil teyzesinde olan annesini aramış akşam yemekte orada olduğunu öğrenmişti.

İki gün sonra Antep'ten gideceği, Meriç'i burada bırakacağı için çok üzgündü. Şu kısacak günler yetmemişti. Meriç'e doyamıyordu. İlk defa bu hisleri yaşıyordu ve aşk yolunda gittiğini düşünüyordu. Küçük turuncu kafası sanki kalbini ele geçiriyordu.

Bora duş almak için yerinden kalkıp banyoya doğru giderken geldiğinden bir haber olduğu  Meriç otelden içeriye girip resepsiyona doğru ilerledi. Elindeki poşeti sıkı sıkı tutmuş halde kendisine gülümseyen resepsiyoniste gülümsedi.

"Merhaba, ben otelinizde kalan Bora Zengin'in oda numarasını öğrenebilir miyim?"

"Merhaba hanım efendi. Öncelikle Bora beyi arayıp haber vermem gerekiyor. Kimin geldiğini söyleyeyim."

Meriç dudaklarını büzdü. Bunu düşünememişti. Bora seçkin bir otelde kalıyordu ve tabi öyle elini kolunu sallayarak odasına gidemezdi.

"Aslında ben kız arkadaşıyım ve ona sürpriz yapmaya geldim haber vermesiniz de bana direkt oda numarasını söyleseniz olmaz mı?"

Görevli Meriç'e kararsız halde bakarken Meriç tüm sempatikliği ile yalvaran gözlerle baktı. Şu meşhur yavru kedi köpek bakışları bile atıyordu. Fazla sempatik duruyordu.

"Bir seferlik esnek olamaz mısınız? Sevgilim burada yaşamıyor ve ben ona sürpriz yapacağım lütfen."

Görevli gülümseyerek eline aldığı telefonu geri bıraktı.

"Beşinci kat 804 nolu oda efendim."

"Çok teşekkür ederim."

Meriç kocaman gülümseyerek hemen asansörlere yöneldi ve beşinci kata basıp heyecanla asansörde çıkarken hemen aynadan patlayıcısını çantasından çıkarıp dudaklarına yedirip tazeledi. Asansör durduğunda derin bir nefes alıp  oda kapılarına bakarak Bora'nın kaldığı odanın önüne gelince sağa sola şöyle bir bakıp yokladı. Bora'yla öğlen konuştuğunda annesiyle yine geziyordu ve akşam üzeri annesinin Begüm'ün annesinin yanına bırakmıştı. Kadın otelde olmasa da ne olur ne olmaz diye şöyle bir bakındı. Kapıyı çalıp açılmasını beklerken ister istemez sırıtıyordu. Her gün görüşmelerine rağmen çok özlüyordu Bora'yı. Dolu dolu geçiyordu onunla günleri.

Bora suyu kapatıp beline havlusunu sarmış saçlarını elindeki küçük havluyla kurularken odanın kapısının çalındığını duyunca banyodan çıkıp seslendi.

"Kim o?"

Üstü müsait olmadığından kimin geldiğini öğrenmek istedi. Meriç dışarıda Bora'nın seslenişini duyunca gülümsedi ve sesini kalınlaştırıp "oda servisi" dediğinde Bora tuhaf tuhaf baktı. "O ne değişik erkek sesi öyle. Ben bir şey istemedim ki'' diye düşünerek kapıyı açmasıyla karşısında çillisinin gülen yüzünü görünce şaşkın şaşkın baka kaldı.

"Çilli?"

Bora oldukça tatlı bir halde balık gibi gözlerini kırpıştırarak Meriç'e bakarken Meriç şuan dünyayla olan bağlantısını kesmiş heyecandan Kalbi gümbür gümbür atarak Bora'yı süzdü.

"Allahım öldüm de cennete mi geldim. Off ya şu kaslara damla damla düşen sulara bak. Ya şapşalım benim nasılda bakıyor öyle gözlerini kırpıştıra kırpıştıra."

Meriç iç geçirip dalmış halde Bora'yı çenesinin altından itibaren süzüp göğsündeki hafif dağılmış tüylere belli ki saatlerce çalışarak yapılmış karın kaslarına bakıp dudaklarını iç güdüsel ısırırken gözleri daha da aşağılara kayınca kaşlarını çattı.

"Aaa... Bu bu ne yapıyordu ya? İçeride biri mi var. Şuna bak beyfendi uçuşda."

Hızla başını kaldırdığında Bora hala aynı tatlılığında duruyordu. Meriç'in neden kaşlarını çattığını anlamamıştı. Elbette kaçın kurası bir adamdı ve sevgisinin süzen bakışlarının kasıkları hizasında dolanıp kaşlarını çattığını anlamıştı ama düşündüğü gibi yaramazlık yaptığı yoktu. Meriç yanlış anlamıştı. Bir şey olduğu Bora'nın uçuşa geçtiği hele hiç yoktu. Küçük hanım azıcık bu konularda bilgisiz tecrübesizdi. Adamın malum yerleri biraz belli oluyorsa bunda suçu yoktu ya. Hatta Bora'ya kalırsa erkeklerin övüneceği çoğununda olmadığından kompleks yaptığı şeye doğal sahipti.

"Bebeğim... Bu ne güzel sürpriz."

Bora uzanıp Meriç'in yanaklarını çillerini öperken Meriç çekinmeden elini Bora'nın göğsüne koyup parmak ucunda yükselerek sevgilisinin dudağından minicik öptü. Şu geçen günlerde Bora her fırsatta çillisini öpmüştü ve Meriç öpüşmeye alışmış Bora'yla olunca da çok hoşlanmış şekilde sürekli sevgisiyle öpüşmüştü.

"Sana sürpriz yapmak istedim beğendin mi?"

Bora yine Meriç'in belini kavrayıp onu sararken sevgilisinin gözlerine içine bakıp saçlarını koklayarak öptü.

"Çok beğendim, gel hadi içeri kusura bakma üstüm müsait değil giyineyim hemen."

Meriç havalı bir şekilde Bora'nın kollarından çıkıp odanın içine girdi.

"Zaten böyle nasıl kapıyı açıyorsun hiç anlamıyorum, ya gelen bir kadın görevli olsaydı."

Bora gülerek kapıyı kapatıp Meriç'in elindeki poşeti masanın üstüne bırakışına bakıp arkasından sarılarak mis gibi kokan tenini dudaklarını bastırıp ensesinden öptü.

"Eh kızlar sevgilinin güzel vücuduna bakıp sevap işlerlerdi bebeğim."

"Bora!"

Meriç cırlayıp Bora'ya dönerek kızgın gözlerle bakarken Bora gülerek geri çekildi.

"Şaka yaptım şaka kızma hemen. Ben giyinip geleyim."

Meriç içinden "yok böyle iyiydin" dese de edepsizliğine kızıp "tamam" diye mırıldandı.

Bora kıyafetlerini alıp banyodan içeri girerken Meriç'te hemen kabanını çıkarıp kenara bıraktı ve odadaki küçük iki kişilik masaya hemen getirdiği yemekleri yerleştirip evden getirdiği tabak ve çatal bıçağı yerleştirdi. İçecek getirmemişti çünkü odanın mini barını kullanacaklarını düşünmüştü.

Her şey hazır olup masaya gülümseyerek bakarken banyo kapısının açılmasıyla hemen arkasına döndü ve kot pantolon, spor gömlek giyen yakışıklı sevgilisine beğeniyle bakarken burnuna dolan parfümün kokusunu dosya doya içine çekti. Bora kendi kişiliğine yakışır spor kokular kullanıyordu ve bu Meriç'in çok hoşuna gidiyordu.

"O ne? Sen ne yaptın çillim?"

Bora şaşırmış halde hazır olan masaya bakarken Meriç gülümseyerek sevgilinin koluna girip yüzüne baktı.

"Sana yemek sözüm vardı ya işte onu yapıp getirdim. Sürpriiiz."

Bora sürpriz diye bağıran çılgın kızın şakağından gülümseyerek öptü. Şuan ne diyeceğini pek bilemedi. İlk kez böyle bir kız arkadaşının olması dışında ilk kez bir kız onun için yemek yapmış yapmakla kalmayıp onu buraya getirip sürpriz yapmıştı. Meriç nasıl tatlı bir kızdı. Bora bazen onu alıp içine sokmak doya doya sevmek istiyordu.

Sevgilisinin ojeli bakımlı küçük ellerini tutup gözlerinin içine bakarak öptü.

"Bu eller benim için neler yapmış böyle, teşekkür ederim bebeğim. Beni mutlu ettin."

"Rica ederim."

Meriç gözlerini süzüp nazlanarak teşekkür ederken Bora onun bu haline deli olup hızla kızı kendine çektiği gibi Meriç geldiğinden beri yamak istediği şeyi gerçekleştirerek çillisinin parlatıcı sürülmüş pembe dudaklarına kapanınca Meriç bu hızı beklemediğinden elleri iki yanında açık havada gözleri irice açılmış halde şaşırıp kaldı.

"Öp bebeğim."

Bora Meriç'in karşılık vermemesiyle geri çekilip gülerek baş parmağıyla kızın üst dudağını okşayıp gözlerinin içine baktı. "Çok şeker be... Vallahi şimdi şurda kıtır kıtır yiyeceğim."

"Ama öyle aniden öpünce şey oldum Bora... Şaşırdım."

"Senin şaşkın halini severim ben."

Meriç gülerek Bora'nın omzuna vurdu ve sevgilisinin bu kez sakince başını yaklaştırmasıyla öpücüğüne karşılık verip geri çekildi.

"Hadi ama zaten gelene kadar soğudular daha da soğumadan tadına bak yemeklerin Bora."

"Tamam çilli azara başlama bebeğim. Sen geç otur hadi bende içecek bir şeyler çıkarayım."

Meriç tam masaya geçip oturacakken Bora onun kıyafetini yeni fark edip şöyle bir süzerek baktı. Mini etekli güzeli eğer buraya gelirken üstünde uzun montu olmasaydı azıcık kıskançlık yapardı ama neyse ki çillisi sadece kendi yanında böyle giyinmişti. Meriç'in kısa eteğinden görünen çıplak beyaz ince bacakları elbette içini kıpır kıpır yapıyordu ama Bora biliyordu ki Meriç'le sınırları olan ilişkisi olacaktı. En azından bir süre bu konularda sabırlı olacak sonra Meriç nasıl isterse öyle yapacaktı. Bu kez cinsellik üzerine kurulu değildi düşüncesi. Bu kez turuncu saçlı bu kızı çok önemsiyordu ve cinsellik ön planda değildi. Sadece çilleri bile mutlu ediyordu onu.

Birlikte yemeklerini yemeye başlarken bu sırada Dila ve Onur sessiz bir restoranda oturmuş konuşuyorlardı. Daha doğrusu Onur az konuşurken Dila sevdiği adamla ilgileniyor bir şeyler anlatıyordu.

(Meriç'le Bora bitmedi. :))

***

DİLA & ONUR

"Aslında bende Yunanistan'ı çok merak ediyorum ama dediğim gibi gitmek kısmet olmadı

"Aslında bende Yunanistan'ı çok merak ediyorum ama dediğim gibi gitmek kısmet olmadı. Bu sene abimle Funda ablayla gidecektik ama şimdi yeğenim olacak ya her halde gidemeyiz."

Onur soslu makarnasından bir çatal alıp yedikten sonra kırmızı şarabından bir yudum alıp yine Dila'yı dinleyip sessizce başını sallayınca Dila'nın gülümsemesi yüzünde soldu. Onur kendisini kurstan aldığından beri biraz soğuktu. Sanki buluşmalıyız görevini yerine getirmiş gibi davranıyor pek konuşmuyordu.

"Sıkıldın galiba Kalkalım istersen."

Onur başını yemeğinden kaldırıp kendisine üzgünce bakan Dila'ya bakıp gülümseyerek uzanıp masanın üstündeki elini tuttu.

"Sıkıldığım yok sadece işlerle alakalı bir konuya kafam takıldı."

"Anladım ama böyle sessiz duruyorsun hep ben konuşuyorum ya kendimi bir garip hissettim."

"Kusura bakma sana baştan söylemeliydim belki de."

Onur öyle bir konuşmuştu ki normal bir şekilde konuşsa da bakışları çok tuhaftı. Sanki Dila'ya bir laf değdiriyordu ama Dila anlamamıştı.

Yemeğin geri kalanında Onur durumu toparlayıp sohbete katılarak Dila'yla ilgilenirken bir ara dans müziği çalınca Dila Onur'un gözlerinin içine bakıp "bizde dans etsek mi?" Diye oldukça masum şekilde sorduğunda Onur gözleriyle şöyle bir etrafı taramış sonra gülümseyerek Dila'yı dansa kaldırmıştı. Bir değişikti. Sözde Dila günlerdir sevgilisiydi ama düne kadar çok yakın olduğu kıza karşı bu sabahtan beri mesafeliydi. Güzel gidiyordu aslında, sürekli Dila'yla konuşuyor buluşuyor gün içinde sıkıcı toplantılarında Dila'dan gelen sevgi dolu mesajlarla gülümsüyor günü güzel kılıyordu. Dila şu geçen günlerde Onur'a çok alışmış sevgili olmalarına alışıp içindeki aşkı çekinmeden Onur'a söylüyor sürekli onu sevdiğini belirten aşk dolu mesajlar atıyordu. İçinde sakladıklarını özgürce belli ediyordu.

Onur Dila'yla birlikte dışarı çıktıkları üçüncü günde sevgilisini eve bırakırken arabada onu uzun uzun öpmüştü. Dila'nın heyecanlı halleri, utanıp kızarması ve o naif sesinde başını eğerek "ben hep beni öpeceğim anı bekledim. O gece Yaren ablanın düğününde beni aniden öptüğünde aslında üzüldüm Onur çünkü hiç öyle hayal etmemiştim. Şimdi bu seferki öpücüğü ilk olarak kabul ediyorum çünkü bu sefer çok mutluyum." Dediğinde dünyalar Onur'un olmuştu. O geceden sonra Dila'nın üstüne daha çok düşmüştü. Küçük sevgilisinin her şeyiyle ilki olması Onur'un duygularını kabartıyordu. Bugüne kadar da hiç sorun yoktu hatta Onur'un Dila'ya olan duyguları derinleşmişti ama bu sabah şahit olduğu bir konuşma sonrası kafası soru işaretleriyle dolmuştu.

Sabah işe gitmek için hazırlanıp odasından çıktığında aşağıya kahvaltıya inecekken annesinin yatak odasında olduğunu ve biriyle konuştuğunu aralık kapıdan duymuştu. Önemsemeden basamaktan inecekken annesinin "Meriç şimdi Dila'yla Onur birlikte mi? Ay o kadar planlar daha baştan tuttu yani başka bir şeye gerek kalmadı mı?" Diye sormasıyla konu ister istemez ilgisini çekip durup annesinin Meriç'le olan telefon konuşmasını dinledi.

Annesinin Meriç'le bir olup planlar yaptığına inanamıyordu. Annesinin Dial'yı istemesi bir kenara o cadı kuzeni demek kuzeniyle Dila'yı yakınlaştırma derdindeydi. Belli ki Dila'da bu işin içindeydi. Böyle düşünüyordu. Meriç Dila'dan habersiz bir şey yapmazdı onlar dosttu. Oysa o gece Dila nasılda kendisini reddetmişti. Acaba oyun muydu bu? Dila Onur gelsin diye mi öyle davranmıştı. Aklı o kadar karışmıştı ki ne doğru ne yalan ayırt edemiyordu. Kendisini hemen Dila'ya gittiği için suçladı. Oyuna geldiyse ve bunu anlamayıp Dila'ya kapılıp gittiyse Onur pek bunu hazmedecek yapıda değildi.

Şimdi masum dediği kıza karşı içinde bir güvensizlik oluşmuştu. Bunu onunla konuşmayıp gözlemleyecekti. Dila sırf kendisini elde etmek için öyle oynadıysa Onur asla bu işi götürmezdi. Dila'nın saf aşkına, yalansız oluşuna inanıp gelmişken aşk adına da olsa üzerine plan yapmışsa affetmezdi bunu. Hayatına onlarca kadını alabilir evlenebilirdi ama o Dila'yı masum yalansız olduğu için seçmişken gelip ilk defa hayatında böyle bir ilişkiye başlamışken yalan girerse araya affetmezdi.

"Babam haftaya İstanbul'a gidecekmiş belki bende Onunla giderim."

Onur başını salladı. Sevgilisi İstanbul'da ne yapacaktı ki?

"Neden? Yani sen neden gideceksin?"

"Öylesine gezmeye, babamın üç gün işi var bende onunla gideyim dedim."

Onur Kaşlarını öyle mi dercesine kaldırdı. Kemikli yüzü gerilmişti. İçindeki şu şüphe çok geriyordu. Dila'ya yakın mı olsun uzak mı kalsın karar veremiyordu.

"Okulun açılacak haftaya. Üç gün ara vermek kayıp... Sende Meriç'te özel üniversite fikrine öyle alışmışsınız ki okul ders umurunuzda değil."

Onur'un bir anda söylediği kırıcı sözler karşısında Dila şaşırıp üzülürken Onur'un donuk bakan gözlerinin içine baktı. Bugün sevgilisine ne oluyordu anlamıyordu. Sanki kendisini istemiyor gibi davranıyordu.

"Niye konuyu buraya getiriyorsun hem özel üniversite okusam ne olacak. Şuan da koleje gitmiyor muyuz? Sanki bana şımarık kızlardanmışım gibi konuşuyorsun. Ayrıca Onur sen bildiğim kadarıyla çokta öyle sakin, çalışkan bir öğrenci değildin. Bence benim şu durumumu geçelim artık."

Onur kendisine laf solan Dila'ya öyle bir baktı ki Dila daha yeni olan ilişkisinde yıpranacaklarını hissetti. Onur'un koyulaşan gözleri, gerilen çene kasları hayra alamet değildi. Sözlerinin sonuna kadar arkasındaydı. Onur bu durumu açıp dursun istemiyordu. Özel ya da devlet ne fark ederdi sonuçta okuyacaktı. Hem aptal da değildi onca yıldır güzel bir okulda eğitim alıyordu elbette bilgileri vardı sınava çalışmasa bile oturmuş bilgileriyle bir şeyler yapardı. Belki en iyisi olmazdı ama yapardı. Bu durum abartılacak bir durum değildi.

"Ben üniversitede haytalık yaptım hanım efendi. Çalıştım sınavı kazandım ki en iyi okulu kazanmama rağmen babam burada okumamı istedi diye kaldım. Bunu sende çok iyi biliyorsun. Bana laf sokma Dila."

Dila morali çok fazla bozulmuş halde önüne dönüp kucağındaki elleriyle oynadı. Bu ne gereksiz bir konuydu. Niye durduk yere üzüyordu Onur. Tek taraflı aşk olup ilişkiye başlayınca böyle mi oluyordu.

"Kalksak iyi olacak."

Onur hesabı isterken Dila dolan gözlerini saklayarak deri ceketini giyinip önünü kapattı. Hiç bakmıyordu Onur'un yüzüne. Bu gece için annesini zar zor ikna etmiş ''babama Meriç'lere gitti de annecim Onur'la yemek yedikten sonra sinemaya gitmek istiyorum.'' demişti ama olmamıştı. ''Sinemaya gidelim mi?'' Demeye fırsat olmadan Onur bir güzel moralini bozmuştu.

"Teşekkür ederim."

Hesabı alan garsona gülümseyen  Onur kalkınca Dila da kalktı ve geldikleri yerden çıkarlarken Onur yanında başı önde sessizce yürüyen Dila'ya baktı. Onu üzmek istemiyordu ama yapacak bir şeyi yoktu. Canı sıkkındı. ''Dila oyun oynadın mı?'' diye soramazdı çünkü kim oynadıysa oynadım derdi.

"Eve mi gideceksin yoksa abine mi?"

Aslında sinemadan sonra eve gidecekti Dila normalde ama şimdi canı çok sıkkın olduğundan planı bozulduğundan Funda'yla gidip konuşmak istiyordu.

"Abimi arayayım müsaitlerse onlara gideceğim."

"İyi araba gelene kadar ararsın."

Dila iyice kötü oluyordu. Nasıl soğuk konuşuyordu Onur. Sanki yanında zorla duruyordu. Yandan bakıp gözlerini kırptı. Onur düm düz karşıya bakıyordu. Bir lafına alınıp kızdığını düşünmüyordu ''kesinlikle bana aşık olmadığından böyle yapıyor'' diye düşünüyordu.

Çantasından telefonu çıkarıp hemen Cemal'i aradı ve kısa konuşmadan sonra Funda'nın arkadan "gel çabuk özledim seni" diye bağırmasına abisiyle gülüp telefonu kapattığın da Onur Dila'yı bırakacağı yeri öğrenmiş gelen arabayı valeden alarak binip yola koyuldular.

***

Arabada sessizce giderlerken Onur bir ara anlık Dila'ya bakıp önüne döndüğünde onun dalgın halde dışarıyı izlediğini görünce içinde bir yer sızladı. Daha bu sabah çok güzel konuşmuşlardı. Öğlen annesinin konuşmasını duyduğu için gergin olsa da Dila'dan gelen ''ben düşündüm de seni çok seviyorum... Tamam tamam bunu hep diyorsun yeni mi düşünüp buldun deme.'' yazıp sonunda gülücük yolladığında Onur gülümsemişti. O sessiz sakin kız söz konusu Onur olunca aşk dolu cıvıl cıvıl oluyor birazda Meriç'in ''sevgini belli et. Onur abim onu sevdiğini görsün ilgini anlasın ki sana deli divane aşık olsun.''taktiğine uyuyor aşık olduğundan da biraz abartıyordu.

"Yarın sabah buluşalım mı? Kahvaltı ederiz sonra seni kursa bırakırım."

Dila az önce geceleri berbat edip apar topar kaldıran adamın şimdi sakinlikle yarın için konuşmasını anlamıyordu. Onur gerçekten de zor biriydi ve Dila onun aşık olmaması ise sürekli başka şeyler düşünmesine sebep oluyordu.

Titrek bir nefes alıp mırıldandı. Onur zorla bir şey yapsın istemiyordu.

"Ben yarın sabah uygun değilim.''

''Tamam öğlen buluşalım.''

Üzgündü ve Onur bir şey yapmadıkça kırılıyordu. Az önceki tavrı adına özür bile dilemiyordu. Meriç her gün heyecanlı heyecanlı Bora'yla buluştuğunda yaptıklarından bahsediyordu ve Dila ister istemez özeniyordu. Arkadaşıyla aynı zamanda ilişkisi başlamıştı ama onlar Bora'yla çok güzellerken Dila Onur'la arasında hala eksiklerin olduğunun farkındaydı.

''Tamam buluşuruz.''

Üzgünce çıkan sesin farkındaydı Onur. Üzülsün istemiyordu çünkü bir şeyden de emin değildi.

"Yarın konuşacağız şimdi asma yüzünü."

Dila inanamayan gözlerle baktı Onur'a. Ne kolaydı, asma yüzünü deyince her şey toparlanacak mıydı? Hemen Onur dedi diye otuz iki diş sırıtmalı mıydı.

"Robot değilim ben Onur."

"İyi uzat Dila isteğin buysa uzat."

Dila daha fazla Onur'un soğukluğuna bu hallerine dayanamayıp dolan gözlerinden düşecek olanları Onur görmesin diye başını camdan tarafa çevirdi ve kapattığı gözlerinden aşağıya düşen bir kaç damla yaşı hemen sildi.

"Belkide sıkıldı benden. Denedi ama baktı olmuyor. Sonuçta benim gibi aşık değil ki."

Abisinin evinin önüne geldiğinde arabadan inemeden toparlanıp başını çevirip baktığında Onur kendisini izliyordu. Duraksayıp bir kaç saniye göz göze baktı. Gözleriyle bile bağıra bağıra ''ben seni çok seviyorum.'' diyordu ama Onur istemiyorsa acısını içine atıp bunu da sürdürmeyecekti. Yarın bu konuyu açsa mıydı bilmiyordu.

"Görüşürüz."

Öpmek istemedi Onur'u. Görüşürüz deyip arabadan inecekken Onur bileğinden tutunca durup nefesini dışarı bıraktı.

"Yüzüme bakar mısın?"

Dila burnunu çekip başını usulca kaldırdığında Onur çenesinde tutup okşayarak parmak uçlarıyla yine Dila'nın engel olmadığı gözünden düşen göz yaşlarını sildi.

"Niye ağlıyorsun?"

"Hiç... Bir şey yok içimden geldi."

Onur Dila'nın bebeksi haline gülümseyip onu kendine çekerek sıkıca sarıldı. Oyun var mı yok mu bilmiyordu ama Dila gerçekten aşıktı biliyordu.

"Bugün ben çok kötü bir gün geçirdim, seni kırdım affedersin."

"Keşke buluşmasaydık. Böyle aklın işinle doluyken buluşmayalım sen dinlen."

Onur gülümseysek uzanıp Dila'nın yumuşacık dudaklarından öpüp kulağına fısıldadı.

"Küçük hanım öyle hep iyi günde olmaz ama."

Dila küçük bir kedi gibi Onur'un alnına kendi alnını yaslayıp mırıldandı.

"Biliyorum aşkım ama yinede üzülüyorum çünkü sen bana yakın olsan da hala gözlerinde bir soğukluk var."

Onur geriye yaslanıp nefesini dışarıya bıraktı. Küçük Dila'sı yoracak gibiydi. Ona her aşkım deyişinde kalbinde ılık ılık bir şeyler oluyordu. Dila ona ilk aşkım dediğinde bunu aniden ağzından kaçırmış yemek yerlerken Onur ''salataya sos sever misin?'' diye sorup elindeki sosu ortadaki salataya dökmek için beklerken Dila boş bulunup ''Benim için fark etmez aşkım.'' der demez elini ağzına kapatmış ve kıp kırmızı bir suratla utanırken Onur onun masumluğuna içtenlikle gülüp elini tutmuştu.

''Bana istediğini söyleyebilirsin. Aşkını itiraf eden senken çekinme bana istiyorsan aşkım, sevgilim diyebilirsin hayatım.'' dediğinde Dila rahatlamış ve o günden sonra Onur'a sık sık sevgi sözcükleri kullanmaya başlamıştı.

"Ben zaten soğuk bir adamım unuttun mu bunu sen söylemiştin?"

Dila Onur'un kastettiği şeyle gülümsedi. Dönüp Onur'a baktığında onunda gülümsediğini hatta göz kırptığını görünce oda geriye yaslandı ve Onur'un elini tuttuğunda Onur parmaklarını kenetledi.

"O gün ne kadar sinir etmiştin bizi."

"Hak etmiştiniz güzellik. Daha on beş yaşındaydınız ve o halinizle gizlice tatile gitmeye kalkışmıştınız."

"Ya ama biz izin istedik veren olmadı."

Onur Dila'nın itiraz eden küçük çocuksu hallerine bakıp güldü. Üç yıl önce Meriç'le Dila birlikte tatile gitmek istemiş aileleri yaşları uygun olmadığı için buna izin vermemiş ve o zaman tam da her şeye çabuk sinirlenen duygusal açıdan yoğun oldukları dönemler olduğundan kızlar ailelerine kızıp gizlice tatile gitmeye gittikten sonra oradan arayıp haber vermeye karar vermişlerdi ki Onur iş birlikçi kızları yakalamıştı.

Onur tam da ikisini bilet alırken yakaladığında ikisini de zorla arabaya bindirmiş sonra sakin bir yere götürüp abi edasıyla bir güzel ikisine kızıp bağırıp gözlerini korkutmuş ''böyle yaparsanız görüşmeyin bu olay üçümüzün arasında kalacak ailelerimiz bilmeyecek ve ben sürekli sizi takipte olacağım bilmiş olun.'' demişti. Meriç Onur'un karşısına dikilip cır cır konuşup esip gürlerken Dila da Onur'a "sen buzdolabı gibisinin ne anlarsın da bizim arkadaşlığımıza laf söylüyorsun bizi bir daha ayırmakla tehdit etme soğuk adam." Demişti. O zamanki aklıyla şimdi aklı çok başkaydı. Şimdi Onur o anları hatırlatınca havaları değişmişti.

"Gece uyumadan ararım seni."

Dila kedi gibi mırıldanırken Onur uzanıp tutuğu ellerini dudaklarına götürüp öptü.

"Bekleyeceğim."

İkisi de aynı anda yaklaşınca dudakları birleşmiş öpüşürken Dila'yı kendine doğru yükselterek çeken Onur öpücüğünü derinleştirip Dila'nın dudaklarındaki tadı aldıkça daha tutkulu derin öptü. Bu kızda ne vardı bilmiyordu ama bir kez öpünce bırakmak istemiyordu.

"Git hadi Dila yoksa sabaha kadar öpeceğim seni."

"Onur..."

Dila nazlanıp sevgilisinin yanağını okşadı. Oda aynı durumdaydı Onur'u öptükçe öpesi geliyordu. O gergin dudakların sıcaklığıyla buluşmak yumuşacık dudaklarında hissettiği erkeksi öpücükler kalp atışını hızlandırıyordu.

"Görüşürüz."

Arabadan inip açık camdan kendisine bakan Onur'a el sallarken Onur'da karşılık verdi ve Dila siteden içeriye girinceye kadar Onur onu izledi sevgilisi gözden kaybolduğunda da eve gitmek üzere yola çıktı

Arabadan inip açık camdan kendisine bakan Onur'a el sallarken Onur'da karşılık verdi ve Dila siteden içeriye girinceye kadar Onur onu izledi sevgilisi gözden kaybolduğunda da eve gitmek üzere yola çıktı. Aklında tek bir şey vardı. "Umarım annemle Meriç'in işidir senin haberin yoktur Dila. Beni oyunla elde etmeye çalıştıysan sana olan inancım biter."

***

BORA & MERİÇ

Meriç'le Bora otelde yemeklerini yemiş Meriç Bora'nın her lokmada ''ımm harika, ellerine sağlık'' gibi beğeni dolu sözlerine sevinmişti

Meriç'le Bora otelde yemeklerini yemiş Meriç Bora'nın her lokmada ''ımm harika, ellerine sağlık'' gibi beğeni dolu sözlerine sevinmişti. Yemek sonunda Bora içtenlikle teşekkür edip ilk defa bir kız arkadaşının elinden yemek yediğini ve kesinlikle bunun çok özle olduğunu söylediğinde dünyalar Meriç'in olmuştu.

Kalan yemekleri mini buzdolabının içine yerleştirip Bora'yla birlikte içtiği şarap kadehini ellerine alarak yatağın üstünde açık olan televizyonu izleyip arada da sohbet ederken biraz zaman sonra o kadehler Bora tarafından alınıp yere bırakılmış ve yan yana oturdukları yatakta bir anda yakınlaşmaya öpüşmeye başladıklarında Meriç altta Bora üste kalacak şekilde uzanıp Meriç'in içtiği üç kadeh şaraptan dağılan aklı sağlıklı düşünemeyerek öpüşmeye biraz elleriyle birbirlerini keşfetmeye başlamışlardı.

Meriç'in sarhoş olduğu her halinden belliydi ve Bora kesinlikle ileriye gitmeyecek çillisini azıcık sevip okşayacak sonrada bu gece onunla uyumanın keyfine varacaktı. Meriç'ten bu gece yanında kalmasını sabaha kadar sohbet etmeyi teklif ettiğinde Meriç kabul edip annesine Dila'da kalacağını mesaj atıp Dila'ya da kendisini idare etmesi için şirin bir mesaj atmıştı. Bu gece Bora'yla birlikte kalacaktı ama şuan kendisini öpen adamın bedeni altında kıvranırken aklı hiç sağlıklı şeyler düşünmüyordu.

"Bora... Hık... Bak yaramazlık yok hık... Ay çarptı bu şarap beni hıçkırık tuttu. hık.''

Bora hıçkıran sarhoş turuncu kafasına bakıp gülümsedi. Yüzünün her bir noktasını parmak uçlarıyla severken ağırlığını üstüne vermiyor yarı yan yatıp Meriç'in bacaklarını beline dolayıp sevgilisinin öpüp beyaz yumuşak tenini avuçları içinde sıkarken küçük sevgilisi öylesine bu tür şeylere toydu ki her dokunuşunda inliyor nefes nefese kalıyordu. Çok ileriye tabi ki gitmeyecekti. Meriç daha çok küçüktü ve o öyle şeyler yaşayıp geride bırakacağı bir kız değildi. Bunu bilerek ilişkisine başlamıştı.

''Bora...''

"Söyle çillim."

"Bana çillim demeni çillerimi sevmeni çok seviyorum."

"Sen çok özelsin Meriç benim çillimsin."

Meriç hülyalı hülyalı baygınlaşan gözleriyle Bora'ya bakarken eteği beline kadar toplanmış Bora daha önce yaptığı gibi yine sevgilisinin karnını dolgun yumuşak poposunu okşayıp boynundan öperek gözlerinin içine baktı. Meriç Bora'nın elleri karnında kasık çizgisinde gezdikçe utanıyordu. Eteğini çekiştirince Bora onun rahatsızlığını anlayıp görünen siyah düz külotuna, beyaz pürüzsüz bacaklarına gülümseyerek bakıp biraz sevgilisini alıştırmak adına kıpırdanıp kot pantolonundan hissedilen sertliğini Meriç'in kadınlığına bastırmasıyla Meriç'in inleyip ağzını şaşkınlıkla açışına gülerek baktı.

"Bora... Yaramazlık yok demiştim. Ben böyle şeylere alışkın değilim ama."

Meriç sızlanıp Bora'nın yanağını avuçları arasına aldığında Bora onun gözlerindeki korkuyu masumluğu görüp gülümseyerek geriye çekildi ve Meriç göğsüne sokulup sarılırken sevgilinin alnından öptü.

"Bu Bora'yı ne hale getirdin bir bilsen çilli... Ah ben şu yatakta bir Kızla sadece sarılıp uyuyacaktım he... Kesinlikle dünya tersine dönüyor.''

Meriç kıkırdayarak sevgilisine daha sıkı sarıldı.

''Buda benim farkım. Hem örnek olsa bile başka kızları alma ağzına bak ben kıskanınca başına çok pis bela olurum sakın beni kışkırtma.''

Bora küçük asi çılgınını dinlerken içinden ''Aşık mı oluyorum Lan ben. Oğuz, 'insan aşık olunca sevdiğine kıyamıyormuş, kendini değil en çok onu düşünüyorsun' demişti. Oğlum bende Meriç'i düşündüğüme göre bir haftadır onunla sadece öpüşüp sevişmeye yeltenmeyip onu düşündüğüme göre aşık mı oluyorum lan ben? Of ya zaten gitmeyi de hiç istemiyorum elimden gelse alırım götürürüm yanımda böyle hiç evden çıkmam onunla el ele diz dize otururum.''

***

Meriç Bora'nın kolları arasında uyuya kalırken Bora gözünü kırpmadan sabaha kadar Meriç'i izledi. İlkleri yaşadığı bu kız bir ilki daha yine yaşatıyordu ve Bora anlıyordu ki Meriç olduğu sürece hep ilk yaşayacaktı. İlk kez bir kızı uykusunda izlemişti. Meriç uyanıkken nasıl tatlıysa uyurken de öyleydi hatta daha fazlasıydı. Bir eli sürekli yanağının altında diğer eli bacağının birini karnına çekip diğerini uzattığı bacağının üstündeydi. Dudakları büzülmüş halde uyuyordu. İçerisi sıcak olduğundan yanaklarında tatlı bir pembelik vardı. Bora tüm gece sevmişti o pembe yanakları daha da belli olan çilleri. Bir ara Meriç uykudan uyanıp dudaklarını ıslatarak ''su'' diye mırıldandığında sarhoş güzeline bebek gibi suyunu içirip tekrar yatırmıştı. Hoşuna gitmişti Bora'nın bu durum. Meriç hep yanında kalsa itirazı olmazdı.

"Aşık oldum ben be çilli. Yemin ederim sapına kadar aşık oldum."

Her daim net olan Bora kendi duyguları konusunda da em küm etmemişti. Tüm gece düşünmüştü ve sabahın ilk ışıklarında Meriç kollarını boyuna sarmış Ilık nefesi tenine değerken sıkıca sarılıp itiraf etmişti duygularının ne yönde olduğunu. Basit bir hoşlanma olsaydı kalbi bu denli hızlı atmazdı biliyordu.

Ezan sesini duyduğunda göz kapakları artık yenik düşüp uyuya kalırken Meriç'te rahat uykusuna devam etti. Ardan geçen dört beş saat sonrasında Meriç gözlerini zorlanarak açtığında yüzü Bora'nın boyun girintisine gömülü olduğundan önce bir şey anlamasa da azıcık geri çekildiğinde sevdiği adamın uyuyan yüzünü görüce Kocaman gülümsedi.

"Ay ben tüm gece yakışıklımla sarmaş dolaş yattım ya çok güzeldi. Of başım ağrıyor benim neyime de o kadar içtim. Hoş üç bardakta pert oluyorum ya orası ayrı."

Yatakta bağdaş kurup saçlarını eliyle yatıştırırken dün geceyi düşünüp dudaklarını ısırtarak gülümsedi. Bora'yla yataktaki öpüşmeleri, yakınlaşmaları çok hoşuna gitmişti. Biraz Bora'yı hissedince ürkmüştü yalan yoktu ama Bora zaten anlayışlı davranıp geri çekilmişti.

"İyi ki cesaretli olmuşuz bak ne güzel sevgili olduk."

Bora'nın yanağını okşayıp usulca öperken yarını düşündü. Bugün son günleriydi. Bora yarın sabah dönüyordu. Eda'yla Oğuz'un nikahına yetişecekti. Yüzü ister istemez asılırken uzanıp Bora'nın göğsüne sokularak sevgilisine sıkıca sarıldı.

"Keşke hiç gitmesen, ben seni çok özleyeceğim."

Gözleri dolunca kendine inanamadı. Bir haftada ne hale gelmişti. Meriç bir erkek için ağlıyordu he... Şaka gibiydi. Aylar önce erkekler için alayla bakan hayatının aşkını birgün bulacağına pek inanmayan benim gibisi denk gelmez ki bana  diyen kız şimdi o aşkı bulduğunu düşünüyordu ama aşkı gidecekti. Ayrılmayacaklardı ama Bora'yı görmemekte üzüyordu.

"Amerika'ya gitmese... Tamam İstanbul'da yaşasın ama Amerika çok uzak hem niye gidiyor onuda anlamıyorum."

Aslında Bora anlatmıştı niye gittiğini, amcasından işlerden annesinin evlen baskılarından kaçtığını söylemiş biraz daha Amerika da kalıp yüksek lisansını da bitirdikten sonra döneceğini söylemişti ama Meriç'e bu mantıklı gelmiyordu. Gerçi Bora söz vermişti. Eğer Meriç İstanbul'a okumaya giderse Kendisi de erken dönecekti. Yüksek lisans falan bahaneydi Meriç gelirse gerekirse amcasına annesinin baskılarına karşı durur eğitiminde burada tamamlardı.

İçine çöken hüzünle Bora'ya biraz fazla sıkı sarılınca Bora bir anda gözlerini açtı ve belini saran küçük kollara boyun girintisini öpen minik dolgun dudakların keyfiyle gülümsedi. Uykusuz olması bile şuan umurumda değildi. Çok güzel uyandırılmıştı.

"Günaydın çilli."

Çatallaşmış erkeksi sesiyle mırıldandığında Meriç onun uyandığını anladığı gibi hemen gülümseyerek başını kaldırıp sevgilisinin gözlerinin içine baktı.

"Günaydın sevgilim..."

"Sevgilim he... Hımm beğendim bunu."

Bora ellerini arkaya atıp bedenini esnetirken Meriç sevgilisinin yanağına çenesine küçük öpücükler bıraktı.

"Sen benim sevgilimsen tabi böyle derim. Hem sende bana bebeğim diyorsun, çilli bazen çillim diyorsun."

"Turuncu kafayı unutuyorsun."

"Ah evet birde o var."

Meriç burnunu kıvrıştırıp gülerken Bora onu koltuk altlarından tutup kendine doğru çekti. Sevgilisi üstüne yarı uzanır halde yatarken Meriç'in dudaklarına ufak bir öpücük bıraktı.

"Peki aşkın mıyım ben senin? Bana hiç aşkım demedin?"

Sabah sabah gelen ani soruyla Meriç saf saf bakarken Bora onun burnunun ucundan öptü. Kendi gibi Meriç'te aşık olmuş muydu öğrenmek istiyordu.

"Nerden çıktı bu soru? Hem sende bana hiç aşkım demedin."

"Önce ben sordum küçük hanım üste çıkma."

Meriç oflayıp pufladı utanarak bakışlarını kaçırdı ve bu anları Bora dikkatlice izledi.

"Peki zorlamıyorum seni ama seninle bir anlaşma yapalım mı?"

"Ne anlaşması?"

"Bu konuyla alakalı ben gidene kadar konuşmayacağız ama gideceğim gün yani yarın sorunun cevabını vereceğiz tamam mı?"

Meriç başını hüzünle salladı. Adam gideceğim gün dedikçe çok kötü oluyordu.

"Tamam, hadi kalkalım fazla vaktimiz yok zaten bugün son günümüz."

Bora bir şey demeden hızla yanından kalkıp lavoboya giden Meriç'in arkasından baktı. Onun üzgün gözlerini yüzünü görüyor kendide üzülüyordu ama baştan kabul edip başlamışlardı. Meriç buralı Bora ise değildi. Elbet gidecekti...

(Bir kısımları daha var ;))

(Bir kısımları daha var ;))

***

EDA & OĞUZ

Eda üstündeki kahve rengi elbiseye, ayağındaki krem rengi ince topuklu ayakkabılarına ve sabah erkenden Oğuz uyurken kuaföre gidip fön çektirdiği saçlarına doğal makyajlı yüzüne bakıp endişeyle bir nefes bıraktı

Eda üstündeki kahve rengi elbiseye, ayağındaki krem rengi ince topuklu ayakkabılarına ve sabah erkenden Oğuz uyurken kuaföre gidip fön çektirdiği saçlarına doğal makyajlı yüzüne bakıp endişeyle bir nefes bıraktı. Yarın nikahları vardı ve daha bugün Oğuz'un ailesiyle tanışacaktı. Oğuz bilerek ertelemişti. ''Önce gelinlik vs. Halledelim tanışırsın çokta iki taraf hevesli değil'' demişti.

Şu bir haftada evdeki yatak odasını değiştirmişler, bebek odasına pembeyle beyaz renklerin hakim olduğu bir oda takımı, bir kaç kıyafet ve oyuncak almış yerleştirmişlerdi. Eşyaları hele ki Eda'nın yıkayıp ütülediği minicik kıyafetleri askıya özenle asıp dolaba yerleştirirken duygulanıp ağlamasına Oğuz'da duygulanmış sevdiğini ela gözleri dolmuş halde teselli edip o güzel heycanı yaşamışlardı.

Nikah içinde her şey hazırdı. Davetiye hatırları olsun diye yinede bir kaç adet özel bastırmışlardı. Oğuz kimseye vermeyecek davetli olmasa da kendilerine hatıra kalsın diye düşünmüştü. Nikah şekeri, gelinlik damatlık hazırdı. Eda biraz kabarık bir gelinlik giyinecek böylelikle karnı hiç belli olmayacaktı. Dış mekan çekimide yaptıracaklarından bu ayrıntıya özellikle dikkat etmişti Eda.

Oğuz'la birlikte ünlü bir gelinlik markasından hazır gelinlik alıp biraz tadilat yaptırmıştı. Artık her şeyi hazırdı. Üç günlüğüne de balayına gidecek balayındayken Oğuz'un basına yazdığı yazılı metin avukatı tarafından verilecek evlilikleri planladıkları gibi açıklanacaktı. Her şey tıkır tıkır ilerliyordu. Annesiyle babasıyla hala konuşmuyordu Oğuz. Sadece yarın nikahın gününü yerini bildirmiş birde bugün beş dakikayı geçmeyecek şekilde Eda'yı getirip tanıştırcağını onu üzecek bir şey yapmamalarını söylemişti.

***

"Eda hazır mısın hayatım

"Eda hazır mısın hayatım."

Oğuz mutfakta Eda'nın dün yaptığı kurabiyelerden ağzına tıkıştırmış halde beğeniyle yerken bir yandan artık çıkmaları gerektiğinden seslenmişti. Eda çok güzel yemekler yapıyordu ve özellikle pasta kurabiye türü şeylerde çok başarılıydı. Güzel sevdiği hemen hemen her gün evde kurabiye türü bir şeyler  yapıyor onları afiyetle yiyorlardı. Oğuz bu gidişle evlenince göbek yapan erkeklerden olacağını düşünüyordu.

"Geldim sevgilim."

Eda Oğuz'un hediyesi olan parfümünü sıkıp aşağıya doğru seslenip karnını okşadı.

"Umarım dedenle babaannen sorun çıkarmazlar ve bizi kabul ederler bebeğim. Beni kabul etmeyebilirler biliyorum ama en azında seviyeli bir ilişkimiz olsa çok güzel olur."

Krem rengi montunu ve çantasını eline alıp odadan çıktığında merdivenleri dikkatli şekilde indi ve bir elinde kurabiye diğer elinde meyve suyu dolu bardakla mutfakta duran Oğuz'a gülümseyince Oğuz hemen ağzındaki lokmayı yutup meyve suyunu tek seferde bitirdi ve bedenini sarıp o güzel karnını ortaya çıkarıp birde topuklu ayakkabı giyerek kalem gibi düzgün bacaklarını göz önüne seren Eda'ya hayranlıkla bakıp onu süzdü.

"Göbekli bir kocan olacak hazırlan buna bebeğim."

Gülerek Eda'nın yanına gidip elini tutarken Eda Oğuz'un sert karnını elledi.

"Hiç sanmıyorum şuna bak benden kaç katı fazla yiyorsun ama hala taş gibisin. Birde bana bak her geçen gün şişiyorum"

Oğuz Eda'yı kendine çekip açık olup azıcık görünen göğüs çatalına derin bir öpücük bıraktı.

"Çok güzelsin ve söylediğine gelecek olursam sen hamilesin Eda'm yediklerin bebeğimize kan can oluyor, Yiyeceksin ve kilo alacaksın tabi. Hem çokta almadığını biliyoruz doktorun ne dedi daha dikkatli beslenmelisin."

Birde bu konu vardı. Oğuz bilerek doktorun ne dedi diye vurgulamıştı. Eda şimdi o konuya hiç girmek istemiyordu. Bu hafta bir ara doktora kontrole gitmişler ve doktor Eda'ya biraz daha beslenmesine dikkat etmesini değerlerinde eksikler olduğunu söyleyip vitamin takviyesi verdiğinde Oğuz'un siniri tepesine çıkmış eve gelene kadar söylenmişti.

"Kendini nasıl beslemezsin. ben sana ne diyorum başına nöbetçi mi koyayım. Etinden sütüne yeyip içilecek demiyor muyum?" Diye kızdıkça Eda oflayıp poflayıp ''yiyorum ben ne yapayım yaramadıysa" diye kendini açıklamıştı. Oğuz o günden beri Eda'nın çok daha üstüne düşüyordu bazen bunaltsa da Eda uyuyordu. Yalan yoktu Oğuz böyle ilgilendikçe de hoşuna gidiyordu.

"Çok güzel olmuşsun."

Eda Oğuz'un etkilenmiş sesinden dökülen sözlere ve yanağına bıraktığı öpücükle gülümseyip Oğuz'un elini tuttu.

"Olmuş mu sahiden? Oğuz sen ailenin huyunu suyunu biliyorsun sonuçta. Annenin de şimdi maşallahı var kadın kağıt bebek gibi sanki torun sahibi olacak olan o değil benim. Şimdi kıyafetim gözüne batmasın."

Oğuz Eda'nın tek solukta sıraladığı cümlelerle "E bir nefes al Eda'm" diyerek dalgaya vurduğunda Eda mahcupça gülümsedi. Çok heyecanlıydı. Oğuz'un ailesine günlerdir internetten aratarak bakıyordu. Annesi cemiyet hayatının önde gelen güzel kadınlarındandı. Minyon yapısından olsa gerek çok hoş bir fiziğe yüz güzelliğine sahipti. Kadının bebek sahilinde yürüyüş yaparken çekilen fotoğraf karelerinde bile şıklığı çarşaf çarşaf yazılmıştı. Eda elbette ilk izlenimde güzel olmak istiyordu. Kayın validesi öyle sıradan bir kadın değildi. Belkide içten içe böyle kabul görüneceğini düşünüyordu.

"Senin güzel kumaş parçalarına ihtiyacın yok, kimseye bir şey göstermene hele hiç gerek yok. Ben seni biliyorum senin kalbini biliyorum ya gerisi boş... Beni bile eşya gibi gören insanlara kendini sevdirmeye çalışma Eda'm. Şu tanışma bile bak prosedür gibi olacak."

Eda Oğuz'un sözlerine üzülürken elini sıkıca kavradı. Kendi ailesi hayatta değildi bir başındaydı ama Oğuz daha yalnızdı. Annesiyle babası varken yoklardı.

"Haklısın, gidelim mi hadi."

"Gidelim kızımın güzel annesi."

Birlikte gülümseyerek evlerinden, yuva olan evlerinden ayrılıp Oğuz'un yeni aldığı arabasına doğru ilerlerken Eda hala aşılamadığı arabaya hayranlıkla bakıyordu. Oğuz'un spor arabasınıda çok beğenmişti ve ilk defa böylesine lüks araçlara binmişti ve şimdi bu bir kaç gün önce gelen arabaya ilk gördüğündeki gibi yine hayranlıkla bakıyordu. Oğuz'un arabalara olan özel ilgini yeni öğrenmişti. Aşıktı resmen arabalara sevdiği.

"Bin hadi aşkım ne oldu?"

Eda gülümseyip bakışlarını arabadan çekti. "Aptal gibi bakıyorum ya ne yapıyorum ben? Of bu adam aşkım deyince benim içim bir garip oluyor ya ağzına çok yakışıyor keşke hep dese. Ya da yok hep demesin o zaman böyle özel gelmez."

"Biniyorum canım bir şey yok."

Arabaya geçip oturduktan sonra Kemerlerini takarken Oğuz satmadığı eski arabasına da aynadan bakıp garajdan çıktı. Yine bazı günler o arabasını da kullanacaktı. Bebek doğunca ve onlarla dışarı çıktığında daha kullanışlı olan bu arabasını kullanacaktı.

"Çiçek alalım mı elimiz boş gitmeyelim?"

Oğuz Eda'nın inceliğine başını salladı. Sevdiği kırılmasın diye alacaktı ama biliyordu ki annesi için önem arz etmeyen kişilerin getirdikleri çöpü boylardı. Kadındaki kibir ultraydı.

"Annen hangi çiçeği sever, mesela ben lilyumu çok severim bana çok masum gelir."

Oğuz Eda'nın sevdiği çiçeği yeni öğreniyordu ve bir şeyi fark etmişti. Eda'ya hiç çiçek almamıştı. Hayatları öyle hızlı ilerliyordu ki bazı şeyler hep eksik kalıyordu.

Çiçekçinin önüne gelip durduklarında Eda'nın sorusunu yanıtlarken Eda'nın elinden tutup dikkatlice arabadan çıkmasına yarımcı oldu.

"Annem orkide sever en çok mor orkide sever bebeğim."

"Hımm tahmin etmiştim. Yani rengini değilde çiçeği tahmin etmiştim. O zaman orkide alalım. Baban için bir şey almıyoruz ama ayıp olmasın."

"Gerek yok bebeğim Çiçek ikisine de yeter."

Eda Oğuz'u onaylayıp çiçeciden içeri girdiğinde Oğuz orkide siparişini verirken Eda birbirinden güzel çiçeklerin arasında kaybolup tek tek beğeniyle bakmaya başladı.

Oğuz Eda'nın dikkatinin çiçeklerde olduğu bir an orkideyi hazırlayan adama eğilip "çok acil lilyum hazırlar mısınız? Aralarında beyaz güllerde erde olsun.'' deyip Eda'yı Kaşıyla göstererek "eşime sürpriz" diye eklediğinde orta yaşlı adam gülerek tezgahın arkasında önce lilyumları hazırlayıp Oğuz'a verirken Oğuz dalmış olan Eda'ya seslendi.

"Sevgilim cüzdanım arabada kalmış alıp geliyorum."

Eda ortancaların yapraklarına dokunurken "tamam" dediğinde Oğuz eline aldığı lilyumumla  arabaya gitti ve önce çiçeği arka koltuğa bırakıp hızla geri geldiğinde iki çiçeğin ödemesini yapıp Eda'yla yeniden el ele ayrıldılar.

"Çok güzel gerçekten."

Eda çiçekleri çok sevdiğinden kucağındaki orkideye bakarken bir an "keşke banada bir gül alsaydı kurutup ilk çiçeğimiz diye saklardım" diye düşünse de hemen geri içinden kızdı. ''üf ben iyice şımardım almadıysa almadı ne olacak yani.'' Bir şey söylemeyip arabaya geçip oturdu ve elindekini Oğuz'a uzatıp "arkaya koyar mısın?'' dediğinde Oğuz Eda'nın elindeki çiçeği alıp arkaya bırakırken beyaz lilyumu alıp kemerini bağlayan Eda'nın kucağına aniden bırakınca Eda beklemediğinden şaşırıp kaldı.

Oğuz bunu ne ara nasıl almıştı. Daha yeni lilyum sevdiğini söylemişti. Gözleri sevdiği adamın gülümseyen yüzüne aşk dolu bakan elalarına takılırken kendi gözleri ondan aldığı ilk çiçekten dolayı dolup çiçekleri kucağına sarıp sardı.

"Oğuz..."

Gözünden damlar mutluluktan aştan pıtır pıtır düşerken Oğuz  melek yüzülümm diye dşündüğü Eda'yı kendine çekip sarıldı. Kollarındaki kadın nasılda masum duygusaldı.

"Kıyamam ben sana, ağla diye almadım Eda'm. Mutlu ol istedim, çok daha önce almalıydım eşekliğime ver."

Eda burnun çekip ikisinin arasında sıkışan çiçeklerine  baktı.

"Ezilmesinler... Çok Mutlu oldum çok teşekkür ederim sevgilim."

Oğuz geri çekilip Eda'nın göz yaşlarını silerken hemen kızaran burnunun ucunu öptü yanaklarını elinin tersiyle sevip eğilerek ağlayan sevdiğini güldürmek için Eda'ya takılmaya başladı.

"Dur bakayım, ayy sümüklerinde akmış ve çok çirkin olmuşsun aşkım."

"Ya Oğuz."

Eda onun bilerek gülmeleri için böyle söylediğini bilse de hemen burnunu silmek için kağıt mendil bakındıysa da Oğuz ondan önce davranıp torpido gözünden mendil çıkardı ve hiç tiksinmeden Eda'nın burnunu bebeğine bakar gibi sildi.

''Ben silerim aşkım.''

''Bende silerim dur bir.''

Başını çekmeye çalışan Eda'nın burnunu silip mendili katlarken Eda yine pembeleşen yanaklarıyla Oğuz'un gözlerinin içine baktı.

"Sulu göz... Her şeye ağlıyorsun."

"Ne yapayım hamileyim ben sende öyle duygulu şeyler yapıyorsun ki alışık değilim böyle şeylere. Hem ben seni gizli gizli ne kadar sevdim tabi ki senden böyle şeyler gördükçe duygulanır üstüne de ağlarım."

Oğuz Eda'nın alnından öptü. Bu kızı o zamanlar nasıl görmemişti hiç anlamıyordu. Eda'ya bu gözle dönüp bakmak aklının ucundan geçmemişti. Gözünde gönlünde Eda çok başkaydı. İnsan bir çiçek aldı diye bu kadar mutlu olur muydu. Eda her şeyiyle çok gerçek doğaldı.

***

"Sakin ol ve konuştuklarımızı unutma üstüne gelirlerse ki ben izin vermen ama oldu yine de bir şey derlerse sakın kafana bir şey takma. Onlara bir şey kabul ettirmek zorunda değiliz. Böyleler işte yapacak bir şeyim yok bana yaptıklarını anlattım sana."

"Tamam merak etme hazırım ben her şeye."

Oğuz Eda'nın tutuğu elini öpüp zile bastığında Eda derin bir nefes aldı. Hazırım dese de değildi. Oğuz'un annesinin evine gelmişlerdi babası da buraya gelecek belki de gelmişti. Bu tanışma nasıl olacaktı hiç bilmiyor içten içe korkuyordu.

Kapıyı açan yabancı yardımcı onları karşılarken Oğuz annesinin nerede olduğunu sorup büyük salonda olduğunu öğrenince yukarı katta ki salona çıkmak için merdivenleri Eda'yla ele ele çıktığında annesi ayakta onları bekliyor babası ise yine elinde içki dolu bir kadehle otuyordu. Kanlı bıçaklı olan eski eşler birde karşılıklı oturup içiyordu demek. Oğuz içinden ''Bir kez olsun ne beraberken ne ayrıyken benim için yan yana gelmezlerken söz konusu onaylamadıkları evliliğim olunca nasıl birlik olmuşlar.'' diye düşündü.

"Hoş geldiniz."

Ayten hanım Eda'yı şöyle bir baştan aşağı süzdü ve gözleri onun şiş karnında takılınca burukça baktı. Ne hayal etmişken ne olmuştu. Cemiyetin en gözde bekar kızlarında biriyle evlenmeliydi oğlu. Sonra o mükememel parmakla gösterilen gelininden olacak bebeğe babaanne olmalıydı.

"Hoş bulduk. Eda'yla tanıştırayım sizi. Eda'm annem Ayten babam Kemal."

Kemal beyde rica minnet gibi ayağa kalktı. Eda'yı zaten fotoğraflardan biliyordu. Şurda zoraki bulunuyordu. Şaka gibiydi. Yarın gelini olacak kızla daha yeni el gibi tanışıyordu. Üstelik Oğuz beyin isteği doğrultusunda eski eşinin evinde oluyordu bu tanışma.

"Merhaba tanıştığımıza çok memnun oldum."

Eda karşısıda yaşını asla göstermeyen son derece şık bakımlı olan kadının elini sıkarken Ayten hanım "bende" diye mırıldandı ve aynı şekilde Kemal beylede bir tanışma olduktan sonra Eda kuru soğuk olan bu tanışmayı takmamaya çalışarak Ayten hanımın ''buyrun oturun.'' demesiyle Oğuz'un yanında yerini almadan çiçekleri kadına vermesi için Oğuz'a baktı. Oğuz hemen çiçekleri annesine verirken Eda'da söze girdi.

"Oğuz orkide sevdiğinizi söyledi umarım beğenirsiniz."

"Teşekkür ederim evet çok severim. Oturalım artık.''

Ayten hanım zoraki gülümseyip elindeki çiçeğe Eda görmeden tiksinircesine bakıp yardımcısına uzattı. Kesinlikle Eda gidince atacaktı çöpe. Ondan gelen bir şeyi istemiyordu.

Soğuk karşılama sonrası geçip oturduklarında Eda denize sıfır olan evi inceledi. Dekorasyonu çok güzeldi. Eşyalar öyle şık ve lüks görünüyordu ki insan oturmaya  bir şeye dokunmaya kıyamazdı. Annesi gerçekten zevkli kadındı. Boydan boya salon büyük camlarla kaplıydı ve deniz insanın ayaklarının altındaymış gibi bir manzara sunuyordu.

"Nasılsınız?"

Eda çekinerek sorduğunda Ayten hanım kısaca ''iyiyiz teşekkürler'' derken Kemal beyde ''iyiyiz''dedi ve kimse Eda'ya sen nasılsın demeyince Eda beklenti içinde olduğundan bozulsa da belli etmedi. Karşısındaki insanlar çok fazla soğuktu ve sanki torunları bile umurlarında değildi.

"Sormadınız ama bizde iyiyiz."

Oğuz lafını sokup annesiyle babasına imayla bakarken  Eda'nın elini tutunca annesi tek Kaşını kaldırıp indirerek oğluna sonrada Eda'yla olan kenetlenmiş ellerine baktı.

"Bir şey içer misiniz? Ne ikram edeyim?"

Normalde Oğuz annesinin böyle sormayacağını bilir direkt ikrama yardımcıları başlardı ama bu tavrından Eda'yı istemediği için böyle yaptığını yabancılarmış gibi davrandığını anladı. İçinden sabır çekip sakinlikle sevdiği kadına döndü.

''Eda'm ne içersin?''

''Su alabilirim.''

Kendisinde toplanan küçümser bakışlardan çok rahatız olmuştu. Bir yudum su içmek istedi. Biraz daha sanki kendisine vebalıymış gibi bakarlarsa ya kalkıp gidecek ya da ağlayacaktı. Bu kadar zor olacağını tahmin etmemişti. Sözle bir şey diyen yoktu ama bakışlar yetiyordu.

Önüne bırakılan sudan bir yudum alırken Oğuz konuyu uzatmadan babasına baktı. Annesinin tribini hiç çekemeyecekti. Babası anlamış olacak ki Eda'ya baktı ve konuşmaya başladı.

"Her şey hazır, yarından itibaren Eralp soyadını alçaksın Eda, bunun ağırlığını biliyorsun değil mi? söylememe gerek var mı?''

"Evet biliyorum, beni tanımıyorsunuz ama emin olun derdim sizin adınıza leke sürmek  ya da zannettiğiniz gibi Oğuz'un sahip olduklarından dolayı onunla evlenmiyorum. Gözüm yok bir şeyde. Merak etmeyin ben göz önünde olmak isteyen birisi değilim. Beni istemediğinizi de zaten biliyorum. Sizin söylemek istediğinizi çok iyi anlıyorum.''

Eda'nın ani itirafı ile Oğuz dahil herkes şakırken Ayten hanım gülümsedi. Seni sevmediğimizi bilmen güzel dercesine baktı. ''Bu küçük kız fazla türk filmi izlemiş'' diye düşünüyordu.

"Biz nikahtan sonra üç günlüğüne balayına gideceğiz. Daha öncede söylediğim gibi basına yapılacak yazılı bildirim biz gittikten sonra avukatım tarafından verilecek. Bu konuda kimseyi uyarmam gerek yok diye düşünüyorum. Eda'yla Amerika da zaten evlendik burada da sembolik arkadaşlarımız arasında bir nikah kıydık.''

Babası Oğuz'u onaylarken tekrar Eda'ya döndü.

"Seni araştırmıştı ailen yokmuş yurtta büyümüşsün ve koruyucu ailen sayesinde okullarda okuyup Amerika'ya bursla gitmişsin."

Eda ''evet'' diye üzülünce yanıtladı. Ailesinden konu ne zaman açılsa hüzünleniyordu ki şimdi bu konuya Oğuz'un babası niye girmişti anlamıyordu.

"Belli ki Amerika da da niyetin okumak değilmiş. Koruyucu ailende tabi bu olaylar olup hamile kalınca senden desteğini çekmiştir. Sonuçta insanlar okuyasın diye destek vermiş."

Ayten hanım bacak bacak üstüne atıp Eda'nın karnına bakarak  konuşunca Eda donup kaldı. Gözleri ağır sözlerden dolayı donup dolarken Oğuz "anne kes şunu" diye bir anda sesini yüseltince babası da hemen araya girip "Ayten!" diyerek uyarısını yaptı. Adam gelinini istemeyip onaylamasa da ondan torunu olacaktı ve soyadını taşıyan cana hakaret etmenin artık doğru olmayacağının farkındaydı.

''Lafını bil ne yapmaya çalışıyorsun Eda'ya imalarda bulununca eline geçecek. Şunu unutma anne bu bebeği biz ikimiz yaptık. Sosyatenden senin onayladığın kızlar bunu yapınca modernlik adı altında konuşursun ama Eda'yla biz aşık olunca laf sokmaya çalışırsın değil mi?''

Ayten hanım şok olmuş ifadesiyle oğluna bakarken Oğuz ayağa kalkıp Eda'nın da tuttuğu elinden çekip onuda kaldırdı.

"Bu tanışmaya aslında hiç gerek yoktu ya geldik ve bitti. Yarından sonra da Eda'yı hatta mecburi olmadıkça şirket dışında da beni görmeyin."

"Oğuz yeter fazla ileri gidiyorsun.''

Kemal Bey ses tonunu sertleştirip konuşurken Eda hiç konuşmadan üzgünce duruyor Ayten hanım ise geriye yaslanıp histerik bir şekilde güldü.

'' Ah tabi canım doğru söyledin nasıl olsa her şeyi siz düşündünüz sormadan ayarladınız e yarın nikah öncesi tanışsak da olurdu. Zaten ne yolunda ki buda olsun.''

Ayten hanımın alaylı sözleri Oğuz'u çileden çıkarırken Eda anlamıştı bu ailede yeri

Yoktu. Hoş ortada bir ailede yoktu.

"Gidebilir miyiz Oğuz?."

Sessizce Oğuz'a fısıldarken Oğuz "tamam" Dediği esnada Kemal bey atıldı.

"Küçük hanım bakıyorum çabuk sıkıldınız. Kusura bakma ama seninle nahoş bir şekilde tanışıyoruz ve haliyle bizden kucak açmamızı bekleme."

Eda onların kastettiği ile oldukça kötü olurken kendini tutmadı. Bu kadarı fazlaydı. Bu insanlara ne yapmıştı. Oğuz'u sevdiği için onunla birlikte olduysa ve tecrübesizliğinden hamile kaldıysa bunun bedeli sanki fahişeymiş gibi yansıtmaları mı olmalıydı.

''Benimle tanışmanız nahoş olabilir. Oğlunuzla evlenmeden bir şeyler yaşayıp hamile kaldığı için beni kabulde etmeyebilirsiniz ben bunlara bir şey demiyorum ama siz beni tanımıyorsunuz sadece ekonomik olarak sizinle denk olmadığım için bana bir böceğe bakar gibi bakıyorsunuz. Ben elbette ki burda kalmak istemiyorum. Sizin derdiniz benimle tanışmak değil ki siz sadece bana laf sokuyorsunuz. Kusura bakmayın param ailem olmayabilir ama ben Oğuz'u doğacak olan kızımı çok seviyorum. Bu saatten sonra da siz benim için sadece eşimin ailesi olacak olan insanlarsınız. Benimde sizin istediğiniz gibi görüşme halinde olmak derdim değil.''

Eda sözlerini bitirdiğinde kendi bile söylediklerine inanamazken Oğuz sevdiğine gururla gülümseyrek bakıyor Ayten hanım mide sancısı çeker gibi iki büklüm olmuş sinirden kaskatı halde dururken Kemal bey düşünceli halde bakıyordu az önce kendilerine laf sayan kıza.

Oğuz son kez hayatında kibirin dolu dolu olduğu annesiyle babasına bakıp hayatının aşkınıda alarak evden gitmek için arkasını döndü. Oğuz Eda'nın kendini ezdirmeyip savunmasını çok beğenmişti ama Eda her ne kadar içeride güçlü olup konuşsa da evden çıkıp arabaya doğru yürürlerken kendini sıkmayı bırakıp  gözünden düşen sessiz damlaları tutamadı. Ayten hanımın bakışlarındaki o ince imayı anlamıştı. Torunun annesi olacak kadına fahişe muamelesi yapmıştı. Onların gözünde oğluyla yatıp kalkan sonrada bilerek hamile kalıp para için oğullarını Kandıran bir kadındı.

"Düşmeyecek o güzel gözlerinden tek bir damla yaş."

Oğuz dim dik bir duruşla elini tutuğu Eda'ya bakmadan düz bir sesle konuşup yürürken içi titriyordu. Dışındaki kabuğu azıcık çatlarsa içindeki o küçük Oğuz çıkacak ve yine dağılacaktı. Bu ilişkide biri sağlam durmalıydı ve bunu Oğuz üstleniyordu.

"Beni hiç kabul etmeyecekler. Kötü gözle bakacaklar. Ya kızımız doğup büyüdüğünde onu bana karşı doldururlarsa. Oğuz ben ne yaptım ki? Seni sevdim sadece.''

"Onların ne düşündüğü umurumda mı sanıyorsun? Beni bile sevmiyor ki onlar seni sevmesini bekleyeyim. Hem kim kimi dolduruyor. Ben prensesimizi böyle zehirli insanların hele ki senin gibi mükkemmel anne olacak sana karşı doldurmalarına izin verir miyim zannediyorsun? Çıkar bunları aklından bebeğim. Asla böyle şeyler olmayacak.''

"Ben kötü... Ben böyle."

Konuşamadı Eda. Boğazı düğüm düğüm olup susarken Oğuz arabanın önüne geldiğinde gök yüzme bakıp gözlerini kapatıp açtı derin bir nefes aldı. Eda'nın ne demek istendiğini çok iyi biliyordu ve bu sözler canını çok yakıyordu. Şimdiki aklı olsaydı Eda'yı ilk gördüğünde ona bunları hiç yaşatmazdı. Adam gibi bir ilişki yaşar onu bugün böyle ağlatan üzen durumlara sokmazdı. Dünya'nın en masum kızını kötü gören vicdansız ailesinden nefret ediyordu.

"Bir suçlu varsa o benim."

Gözlerini kararlılıkla Eda'ya diktiğinde Eda ellerini ağzını kapatıp ağlayarak sırtını arabaya yasladı.

"Hayır benim suçum. Ben geldim, ben istedim."

"Eda..."

Oğuz çaresizlikle Eda'nın ne yapamaya çalıştığını anladığı halde onu susturmaya çalışırken Eda içini çekerek Oğuz'a baktı ve Oğuz'u kahreden o sözleri fısıldadı.

"Beni sevmediğini bildiğim halde o gece durmadım. Senin olmak istedim. Acaba o beni sever mi diye düşünemedim. Acaba bu gece yaşanırsa ikimiz zor durumda kalır mıyız demedim."

"Yapma şunu kaç kez konuştuk bunları."

Oğuz Eda'nın yüzünü avuçları içine alıp o bakmaya kıyamadığı  gözlerinin içine tüm samimiyetiyle baktı. Ailesi eğer Eda'yı elinden almaya sebep olacak en ufak bir şey yaparsa Oğuz'u tutamazlardı bu kez. Bir zamanlar her dediklerine boyun eğen Oğuz bu kez çok ağır şeyler yapar onları silmekle kalmayıp her şeyi yerle bir ederdi.

"Seni çok seviyorum ben Oğuz... Her şeyden herkesten çok seviyorum."

Oğuz Eda'nın ıslak gözlerine bakıp yutkundu. Hayatında hiç kimse onu böylesine derin taşarak sevmemişti.

"Biliyorum bebeğim biliyorum ve bende seni her şeyden herkesten çok seviyorum. Sen benim küçük umudum olup içimde büyüttüğüm cansın. Sen benim yarınım oldun."

Eda kollarını uzattığında Oğuz onu kendine doğru çekip sım sıkı sarıldı.

"Ben ne seni ne de bebeğimizi hiç bırakmayacağım. Zor olacak biliyorum ama dayanacağım böyle konuştuğuma bakma. Hamilelikten bazen dağılıyorum. Sakın gideceğimi düşünme."

Oğuz kollarında konuşan kadının kokusunu içine çekip omuzundan öptü. Bunu biliyordu. İlk kez biri ondan gitmemek üzere gelmişti ve Oğuz kolay  bırakmayacaktı bu mutluluğu.

"Buna izin vermem. Kızımızı birlikte büyüteceğiz, o aşk dolu bir yuvada büyüyecek."

Eda başını hafif geri çekip gülümseyek Oğuz'un yanağını okşadı ve uzanıp öpmek istediğinde Oğuz'da gülerek yaklaşıp dudaklarını Eda'nın dudaklarına bastırdı. Birbirlerine sarılmış halde aşkla öpüşürlerken Oğuz'un annesi uzaktan, evin büyük yerden olan camından onları izleyip başını dikleştirdi. Oğlu seviyordu bu kızı onun o ela gözlerinde ilk kez aşk görüyordu. Edanın da sevdiği belliydi.

"Bu evlilik olmamalıydı Oğuz. Sana belki söylediğin gibi annelik yapamadım ve şimdi söz söylemeye hakkım yok. Sende baban gibi yanlış yapıyorsun. Şimdi gözünüz aşktan bir şey görmüyor ama yarın ayrı dünyaların insanları olduğunuz ortak bir konuda hem fikir olmadığınız ortaya çıkacak ve sende aynı duruma düşecekisin."

Kendi kendine konuşurken Kemal bey biraz ileride eski eşinin söylediklerini dinleyip Bekledi. Oğuz hem annesinin hem de babasının ilgisizliğiyle büyümüştü ve bazen bunun vidan azabını yaşıyor sonra üstüne yapışan o güçlü duruşundan bir şey yokmuş gibi yapıyordu. Ayten hanım öyle net konuşuyordu ki sanki bu dedikleri kesin olacaktı. Kendisinin yaptığı kötü evlilik gibi sonuçlanmak zorundaydı sanki her evlilik.

"O kız Oğuz'u seviyor..."

Ayten hanım Kemal beyin kalın sesinden dökülen sözleri duyup başını sağa sola sallayarak alayla gülümseyip arkasını döndü ve tıpkı Oğuz gibi ela olan gözlerini yıllar önce yollarını ayırdığı eski eşinin gözlerinin içine dikti.

"Sen sevgiden alıyor mısın Kemal?... Sen bir insan sever mi bilmezsin. Bilseydin beni aldatmazdın. Bilseydin oğlumuz evdeyken beş para etmez kadınları yatağımıza getirmezdin. Eralp erkleri sevmez sevmez... Sende ben sevmedin sevdin zannettin. Biz iki ünlü ailenin çocuklarıydık ve sen bu kadın doğru deyip benimle evlendin. Beni seviyormuşsun gibi kandırıp evlendin sonra da aynı evde yabancı oldun. Bana kadınlığımı unutturdun... Babanda anneni sevmedi sevdi zannetti. Oğuz eğer sana benzediyse ki o ikimizden de çok faklı ama eğer bir yanı sana çektiyse oda Eda'yı sevmiyor seviyor zannediyorsa yine dağılacak oğlumun haytı. Oğuz nasıl ki bizim bir olmadığımız bir evde büyüdüyse kendi kızı da öyle olacak. Oğluma öyle yabancıyım ki onun bebeği olacak ama ben bir şey hissedemiyorum."

Ayten hanım Oğuz'un son dediklerinden çok etkilenmişti. Yirmi beş yıl sonra oğlunun aslında nasılda yalnız büyüdüğünü anlamıştı ve bu saten sonra Oğuz'un kapılarının kapalı olduğunu biliyordu.

''Onu bir anne olarak çok yalnız bıraktım. Sen benimle ilgilenmedikce evde yüzüme bakmayıp dışarıda harika bir evliliğimiz varmış imajı çizdikçe kaçtım her şeyden. Önce evden kaçıp kendimi derneklere vakıf gezilerine verdim sonra Oğuz'dan uzaklaştım. İstemedim onu senden boşanmak istediğimde baban karşıma geçip oğlun var senin ne boşanması şirket ne hale gelir iki aile koparsa dedi. Yıllarca beni aldatmanın acısıyla ben buz gibi bir kadın oldum kendi oğlumu kucağıma dahi almak istemdi. Yaptığımın affı var mı doğru mu? hayır değil. Ne olursa olsun bunu Oğuz'a mahal etmemeliydim. Onu yalnız bırakmamalıydım. Baban öldükten sonra ben senden aldatmalarına dayanamayıp ayrıldım.''

"Ayten."

Kemal bey oldukça üzülmüş halde bir şeyler söylemek için ağzını açtığında  Ayten hanım elini kaldırıp susturdu Kemal beyi. Gerek yoktu hiç olmayan bir aileyi konuşmaya gerek yoktu her şey bitip tükenmişti.

"Kapıyı biliyorsun Kemal yarın nikahta görüşürüz."

Kibarca kovulan Kemal bey sıkıntıyla nefesini dışarı bırakıp başını sakaldı ve gerisin geri dönüp geldiği  gibi girmek üzere kapıya doğru yürüdü.  Eralp olmak bunu mu gerektiriyordu biliyordu. Dışarı çıktığında yüzüne çarpan soğuk havayla gözlerini kapatıp açtı. Ayten haklı. Bu aileyi ben dağıttım. Onu hiç sevmeye çalışmadım. Her şeyiyle mükemmel olan kadına tüm cemiyet hayranken ben evimdeki kadınıma bakmadım. Bu ailenin erkeklerinde hep bunu görmüştü. Dedesinde, babasında amcasında ve kendinde böyle olmuştu. Sadece sevdiklerini zannediyor bir kadınla ailesine statüsüne uygun bir kadınla evlenip onu evlerinde eş anne yapıp arka planda günlerini dün ediyorlardı. Evde arkalarında yaraladıkları kadınlardan bir haberdi. Bir tek Oğuz farklıydı. O kendi çevresinden olmayan bir kızı gerekten sevmiş evleniyordu.

"Umarım bize çekmemişsindir Oğlum. Umarım sen  gerçekten seviyorsundur ve mutlu olursun..."

***

GÜNEY & YAREN

Yaren Güney'in uyanmamasına dikkat ederek bikinisini giyinirken aynadan yatakta beline kadar örtüyü örtmüş uyuyan bir haftalık sevgili Kocasına bakıp gülümsedi

Yaren Güney'in uyanmamasına dikkat ederek bikinisini giyinirken aynadan yatakta beline kadar örtüyü örtmüş uyuyan bir haftalık sevgili Kocasına bakıp gülümsedi. Bugün akşam uçağı ile uzattıkları balayından döneceklerdi. Yarın Oğuz'un nikahında yanında olacak ertesi günde işe başlayacaktı Güney.

Antalya'ya daha önce defalarca gelmesine rağmen bu sefer en özeli en unutulmayanıydı. Hala bazı şeyler rüya gibi geliyordu. Antep'ten dönüp İstabul'a geldiklerinde nikahtan sonra Yaren ikinci sürprizini yaşamıştı ve o anlarda dakikalarca ağlayıp Güney'in kucağından inmemişti.

Uçaktan inip eve geldiklerinde çantasından evin anahtarını çıkarıp artık evli olarak Güney'in dairesinden içeri girmek için hareketlendiğinde Güney elini tutup  gözlerinin içine bakarak avucuna başka bir anahtar bırakıp ve "seninle her şey başka güzel... Seninle her şey hep yeni olacak." Dediğinde Yaren bir şey anlamdan Güney eğilip karısnın dudaklarından kısacık öpmüştü.

Bora'dan yardım alarak Yaren'in zevkine göre aldıkları eşyaları hemen kendi dairesinin kaşısındaki daireye yerleştirtmiş orayı yuvaları yapıp hazırlamıştı.

Yaren'in elini tutup onu karşı daireye götürdüğünde Yaren beyaz kapının üstündeki isimlikte Yazan "Kılıç Ailesi" yazısını okuyunca şaşırıp "Güney burası?" Deken Güney gülerek "burası bizim yeni evimiz, yuvamız. Aç hadi kapımızı." Demişti.

Yaren elleri titreyerek şaşkın halde avcundaki anahtarla yüzünde heyacanlı ifadesiyle evin kapısını açtığında göz yaşları bir bir dolan gözlerinden mutlulukla düştü. Yıllardı girip çıktığı öbür dairenin girişi gibi aynı olan evin tam karşı duvarında Kocaman göze çarpan beyaz çerçeveli bir tablo vardı. Güney'le bu zamana kadar çocukludan bugüne kadar çelikmiş onlarca kare fotoğraftan oluşan bir bütün çerçeve vardı.

"Güney bu ev..."

Konuşamayıp içeri girdiğinde Güney valizleri içeri alıp kapıyı kapttı ve Yaren gözleri yaşalı evinde ilerleyip beyaz ağırlıktaki mobilyalarına, yatak odaları yukarı katta olduğundan orayı sonra incelemek üzere es geçip göz ucuyla Mutfağına bakıp tekrar o şahne tablonun önünde durduğunda parmaklarıyla tek yek dokundu aşkıyla dolu her bir anıya...

"Daha on beş yaşındaykenki halinden şimdiki yaşına kadar bir sürü fotoğraf vardı ve hep Güney'li olan karelerdi. Bir kısımı sonlara doğru boştu belli ki düğün fotoğrafları eklenecekti.

Güney sevdiği kadının tabloya hayranlıkla bakıp fotoğraf karelerine dokunmasını izlerken arkasıdan sarılıp boynuna ufak ufak öpücükler bıraktı.

"Şuan acil lazım olan şeyleri aldım çünkü evimiz senin isteğine göre dekore olsun istedim. Balayından geldiğimizde bu konuda mimar arkadaşım senden telefon bekleyecek bize yardımcı olacak. bekiyor olacak. Beğendin mi evimiz?"

"Evimiz" Dedi sesi titreyen Yaren. Bu ev Güney'le ikisinindi. Uğruna yıllarca bekleyip göz yaşı döktüğü tel aşkıyla sıcacık yuvasıydı.

Yüzünü Güney'den tarafa döndüğünde Güney'in sahiplenici elleri belini sararken Yaren'in de kolları Güney'in boynunu sardı.

Göz göze bakışırken Güney içtenlikle gülümsüyordu. Yaren ise hala şaşkın ama bir o kadar mutlu bir ifadeyle bakıyordu canına.

"Çok beğendim. Bu o kadar anlamlı bir sürpriz ki ben sana ne kadar teşekkür etsem o kadar az kaldır. Çok teşekkür ederim sevgilim beni çok mutlu ettin. Bana olan aşkını sürpriz evlenme teklifi, düğün ve şimdide evimizle o kadar güzel romantik aşk dolu gösterdin ki ben söyleyecek kelime bulamıyorum."

Bacakaları daha fazla titretmeye dayanmayacağından azıcık yükselmesiyle Güney hemen fındığını tek hamlede kucağına alıp sararken Yaren de bacaklarını sıkıca Güney'in beline doladı.

Güney'in bir evi düzeni vardı ve kendi evini kapatıp ona taşınırım diye düşünüyorken Güney babasının daha önce aynı sitenin bloğundan bir Begüm'e bir Güney'E ve kendi adına aldığı dairelerden kendine ait olanı açmıştı.

Yaren buranın Güney'e ait olduğunu bilmiyordu. Hale gibi sevdiği adamın nerde neyi var sormamış araştırmamıştı. Hale o Zamanlar bu evi biliyordu ama ayrı ev istemmişti. Nasıl olsa Güney'in ailesi Begüm'ü de alıp Antep'e girmişlerdi Güney'in dairesinin iyi miktarda olan kirasında maaşına ek gelirdi. Para her şeyden daha değerliydi çünkü Hale için.

Yaren defalarca kez kocasına kucağındayken teşekkür edip öpücüklere boğarken çok geçmeden ateşlenen fitilleriyle yeni evlerinde yeni yatak odalarında ki Yaren çok beğenmişti yatak odasını tam istediği gibi spor ferah olmuştu. Yeni odalarında ilk sevişmelerini uzun uzun yaptıktan sonra karşı daireden buraya henüz kıyafetleri taşınmadığından önce Oraya gidip duş alıp giyindikten sonra Güney'in balayı için kıyafetlerini hazırlayıp Yaren'in dairesine geçtiler. Neyseki gala Antalya da hala hava sıcaklığı mevsim normallerinin üstündeydi. Belki hareketlilik olmayacaktı ama zaten baş başa takılacaklarından bu çokta önemli değildi.

***

Dolu dolu bir hafta geçirmişlerdi. İkiside buraları çok iyi bilselerde bu kez birlikte el el gezmiş biraz bir şeyler almışlardı. Bolca sevişip koklaşmaları dışında havanın Ilık olmasından faydalarının biraz denize bol bol da kaldıkları otelin büyük kapalı yüzme havuzunda vakit geçirmişlerdi:

Bazen spada takılıp geceden kalma yorgunluklarını masajla atmışlar gece bazen dışarı çıkıp çılgınlar gibi eğlenmişler bazende çarşıdan aldıkları mumları yakıp odalarında saatlerce baş baş Kucak kucağa romantik sohbetler etmişlerdi. Sabahlara kadar yan oradakilerinde rahatsız etmeyecek şekilde odalarında şarkılar söyleyip bol bol fotoğraf video çekinlerdi. Güney hayatı boyunca hep tatillere gidip hep arkadaşlarıyla iyi vakit geçirsede kesinlikle bu kez hayatında hiç olmadığı kadar iyi vakit geçişmiş çok mutlu olmuştu. Güney ilk değil ikinci evliliğini yapıp mutluluğu yeni bulanlardandı.

Hep keşke diyordu. Hele ki Yaren bazen öyle bir bakıyordu ki gözlerinden aşkı taşarcasına derin bakıyordu ve o anlarda Güney içinden "keşke ilk seninle evlenseydim" diye düşünüp bazen kendisini suçluyordu. Yaren her şeyin ilkini kendisinde yaşarken onun aşkını görmeyip Hale'ye kapılarak yanlış yaptığından suçlu hissediyordu kendisini.

Mükemmel geçen günlerinde Yaren bazen Güney'i kıskanıyor kızların özellikle yüzme öncesi üstünü çıkarıp sadece şort mayosuyla kalan kocasını içlerini çekip arsız arsız süzmesine deli oluyordu.

Yaren bazen Güney'i tekerar odaya çıkarıyor bazen sevgilinse seksi hareketler öpücükler vererek karşı tarafı morartıyor bazende Güney'e "sen yüzmeyeceksin üstünü giyin kimse bakmasın sana bak gider onlarla kavga ederim balayımız mahvolur." Diyor Güney'de hem gülerek hem de bu durum fındığının kıskançlığı hoşuna giderek ideal erkek olup karısının sözünden çıkmıyordu.

Tabi kıskançlık hep tek taraflı olmamıştı. Güney'de Yaren'e İstanbul'da olduğundan fazla karışmış kıskanmıştı. Yaren bir ara bikinilerini seçip seçip fırlatan bunlar niye çok küçük biraz bedenine göre alsaydın ya. Hayır söyle ya da alayım sana yenilerini. Şuan bak bu hangi memeyi kapasın uçlarını mı sadece" diye söylenen kocasına şaşırda sonra gülmüştü. Güney kıskanınca kırıp dökmüyor aksine çok tatlı bir huysuz oluyordu.

Bir ara gece dışarı çıkarken Yaren'in giydiği sonradan kendisininde kabul ettiği kısa beyaz mini elbise olay olmuştu. Güney giyme İzin vermem dedikle Yaren giyeceğim diye diretmiş en sonunda Güney binbir türlü oyunlarla karısını yatağa yatırıp sevilmek için üstünü çıkarırken zorlansa da elbiseni yırtmış bir de şaşırmış rolü yapıp" aa yırtıldı kumaşı adiymiş bebeğim sözüm olsun sana daha iyisini alacağım" demişti. Yaren tepki vermek yerine dakikalarca kocasıyla sarmaş dolaş olup gülmüştü. Güney öyle tatlı bir eşti ki ne kıyafet ne başka şey umurun da değildi.

Hiçbir sorunları yoktu. Gerçi Yaren balayında bebek yapmak isteyip korunmak istemesede bu konuyu şimdilik dile getirmeyip susmuştu. Güney zaten sanki baştan "ben dedim şimdi bebek yok" dercesine kendi önlemide Her defasında alıyordu.

Şimdi odalarında Güney uyurken Yaren mavi renk bikinisini giyinip sarı saçalarını geriye atarak kot şortunu ve göbeğini açıkta bırakan beyaz t shirt giyinip sevimli sevimli gülüp uyuyan Güney'e doğru yürüdü.

Dikkatli şekilde uyuyan kocasının kucağına bacakalarını iki yana açarak oturduğunda Güney hemen üstündeki ağırlığı uyku arasında fark edip kıpırdandı.

Yaren şu bir haftada kocasından çok şey öğrenmişti ve hiç çekinmeden ona kadınlığının tüm marifetini gösterip Güney'in nazik her davranışına karşılık vermişti. İlk günlerde oldukça sakin birleşmeleri  sonra sonra Yaren'in alışması Güney'in ona bir şeyler öğretmesi ve Yaren'in içindeki o ateleşi yanının ortaya çıkmasıyla geceler boyunca Güney'i küçük fındığı deli divana etmişti.

Şimdi kucağındaki ağırlığın sebebini alsında bilsede uyandığı halde bilerek uyuyor numarası yapıyor gözlerini açmıyordu.

"Uyumadığını biliyorom sevgilim hiç numara yapma."

Yüzüne eğilmiş konuşan ve çenesinden öpen fındığının beline ellerini koyup gülümseyek gözlerini açtığında yeşil harelerle, aşk dolu bakışlarla karşılaşınca Yaren Kocaman Güney gibi gülümsedi.

"Seni o kadar iyi tanıyorum ki uyurken ki halini ezbere biliyorum. Size geldiğim Zamanlar sen bazen salonda koltukta uyuya kaldırdın ve ben annene belli etmeden hep seni izlerdim."

Güney her geçen gün Yaren'den geçmişle alakalı bir şeyler öğreniyordu ve karısına daha çok bağlanıyor aşık oluyordu. Elinin altındaki açık beli okşayıp karısının tatlı haline bakıp "Günaydın" derken Yaren kocasının karışmış sarı saç tutamlarımdan parmaklarını geçirip geriye yatırarak dudaklarına bir öpücük bırakarak "Günaydın". Dedi. Her gün ya kendisi Güney'i öperek uyandırıyor ya da Güney karısnı öperek uyandırıyordu. Güney bazen gülde veriyoru ki bu Yaren'in çok hoşuna gidiyor. Bir çok kadına göre Şam'ımı olduğunu biliyordu çünkü Güney kadınına romantiklik yapmaktan çekinmeyen esirgemeyen bir erkekti.

"Beni ezbere bilecek kadar çok seviyorsun demek."

"Hemde çok..."

Yaren kıkırdayarak Güney'in boynuna sarılıp öperken Güney şöyle bir karısının üstünü yokladı.

Yaren kıkırdayarak Güney'in boynuna sarılıp öperken Güney şöyle bir karısının üstünü yokladı

"Kısacık bir şort, göbeği beli açık t shirt ve... Tabi ki göğsüme yattığından hissettiğim yumuşak dolgunluklar. Demek ki son günümüzde de bikin şeysi giyecek. O mayoları boşa aldım ben."

Kendi kendine düşünürken hala boynunu öpüp arada ufak ufak ısıran Yaren'i istekli haline gülerek  yatakta dönüp karısını altına alırken belindeki örtüde toplanıp açılmıştı ve hiç geçikmeden Yaren'in açık beline sarılı bacakları arasına kendini bastırdı.

Dudakları hız kesmeden birleşirken Güney Karsının bacakları, karnı ve göğüsleriyle tek tek ilgilenip en son elini ikisinin arasına kaydırıp Yaren'in şortunun üstünden kadınlığını okşayıp koyulaşan yeşillerini fındığının arzulu gözlerine sabitlerdi.

"Bu şort çok kısa değil mi? Belimizde açık."

Yaren yine kıskanç tonda konuşan hırçın kocasını yatıştırmak için saçlarını okşarken bir yandan da Güney'in eline doğru yükselip sık nefesleri arasında kendini bastırıp haraket etti.

Kadınlığına sürten parmaklara etkisi altından gözlerini kapatıp açarak koyulaşan gözlerle Güney'e baktı. Herkes böyle miydi evlenince biliyordu ama bıraksalar tüm günü Güney'le aynı yatakta geçirebilirdi. Hoş engel olanda yoktu da Güney dalga geçer diye arada kendini tutuyordu.

"Ama bikinim için giyindim hem kahvaltı sonrası havuza gideceğiz."

"O bikinilerin değil mi zaten başa bela. Kahvaltımızı yapana kadar ordan Oraya dolanırken ne olacak ."

Yaren burnunun ucunu öpüp konuşan Güney'i taklit ederek kocasının erkesi burnunun ucundan öpüp şeker bir surata bürünerek gülümsedi.

"Tüh ya buda temiz kalan son kıyafetim. Bugün dönüyoruz ya aşkım yanımda başka temiz kalmadı. Hem sen beni yine Kısalmadın mı?"

Yaren bunu yapmaya bayılıyordu. Kocasını dalaya alıp onun gözlerini devirmesini seviyordu. Adam her haliyle bir başka güzel geliyordu gözüne.

"Bahanen de ödül alır hani. Şu valizi döksem kim bilir daha hiç giymediğin ne vardır. Soruna gelecek olursam evet, çok fazla kıskandım."

"Tamam tamam değiştireceğim."

Yaren kendini tutmayıp kahkahalara boğulurken Güney onun neşeli halini izleyip geriye devrilerek sırt üstü yatıp güldü.

Bir kadın gülüşüyle insanı çoğaltır mıydı?

Bir kadın bakışıyla yüreğini yerinden oynatır mıydı?

Ve bir kadın aşkın gün geçtikçe eskimek yerine tutkulu hale gelmesine sebep olur muydu?

Olmuştu... Güney Yaren'in, ona ait olan kadının gülüşüyle çoğalıyor, bakışıyla yüreği yerinden oynuyor ve gün geçtikçe aşkın en tutuklu en dinamik yanını öğrenip yaşıyordu....

***

DÜĞÜN ÖNCESİ  ''BORA & MERİÇ''

Bora bir eli dizinin üstünde diğer eli Meriç'in elini sıkıca tutmuş canı sıkkın halde havaalanın içinde oturmuş beklerken omzuna başını yaslayan sessiz sevgisinin elini baş parmağı ile okşadı.

Sabah Meriç'le erkenden sabah ezanından hemen sonra buluşulmuş Meriç evden kaçar gibi çıkmıştı. Gitme vaktine saat ondaki uçak saatine kadar birlikte olsalar da Bora bir saat bile olsun sevgilisiyle vakit geçirmek istediğinden kendi biletini iptal edip bir sonraki saatteki sefere bilet almıştı. Her ne kadar Meriç, ''Bora gerek yok annenle git kadında tek gitmesin''  dese de o da o bir saati deli gibi istiyordu. Bora annesine Begüm'lerle işi olduğunu söyleyip annesine otele taksi göndererek normal saatlerinde İstanbul'a gitmesini söyleyip bir sonraki uçuşa kadar Meriç'le vakit geçirmişti.

Yolda git gel vakit kaybetmemek için alana yakın bir cafe de el ele göz göze oturmuşlardı. İkisi de çok sessizdi çünkü gitme vakti gelmişti.

"Kendime inanıyorum arkadaş, resmen kıza aşık olduğumdan gitmek gelmiyor içimden."

Bora Meriç'in saçlarına minik minik öpücükler kondurup düşünürken Meriç kıpırdanıp başını kaldırdı ve otomatik Bora'da başını eğip çilisinin bugün oldukça üzgün bakan güzel gözlerinin içine baktı. Bu kızında gözlerindeki aşkı görüyordu. Belki erkendi bilmiyordu ama şu yıldırım aşkı dedikleri şeyi yaklaşmışlardı.

"Bora."

"Efendim bebeğim."

Meriç dudaklarını sanki ağlayacakmış gibi büzüp içini çektiğinde Bora derin bir nefes alıp burnundan verdi. Deli oluyordu şuan... Gitmek içinden hiç gelmiyordu. Oğuz'la Eda'nın nikahı olmazsa kalacaktı o derece sınırdaydı. Boştaki elini kaldırıp Meriç'in güzel saçlarına götürüp sevgilisinin yumuşacıcık  turuncu tutamlarını okşadı. Oyuncak gibiydi Meriç gözünde. Turuncu saçları, çilli yanakları, küçük bebeni ve güzel açık renk gözleriyle hep böyle baksın kucağında kalsın istiyordu.

"Bora gitmesen olmuyor mu? Yani burda kalmazsın tabi ama Amerika'ya gitmesen olmaz mı? İstanbul'da kalsan en azından üç hafta bir görüşürdük yüz yüze."

Bora Meriç böyle konuştukça dahada  kötü oluyordu. ''Mesafelerin içine tükürmek istiyorum.'' Bu ilişkiye başlarken bir haftada bu kadar bağlanacağını düşünmüyordu.

"Çilli biz bunları konuştuk ben biraz daha Amerika'da kalacağım biliyorsun."

"Biliyorum ama..."

Meriç omuzlarını indirip üzgünce mırıldandı. "Ama seni çok özleyeceğim..."

Meriç Bora'nın neden bir süre saha Amerika'da kalmak istediğini biliyordu tabi. Sevgilisi dürüstlükle açıklamıştı. İstanbul'a dönerse amcası işlerin başına geçmesini isteyecek babasından kalan hisseleri idare etmesini isteyecekti. Bora henüz kendini o iş adamı sıfatına hazır değildi. Açık açık kaçıyordu. İş dışında birde annesinin baskıları vardı. Artık öyle annem istedi yalandan görüşeyim istediği kızla gibi bir durumu olamazdı çünkü Meriç vardı.

"Ben hep seni arayacağım bebeğim. Görüntülü arayacağım, yazacağım hiç sana rahat vermeyeceğim inan yanındaymışsım gibi seni bıktırabilirim.. En fazla bir ay sonra geleceğim yanına.''

Bora havayı yumuşatmak neşeli olmaya çalışıp konuşsa da Meriç'in burnunun ucuna kendi burnunu sürterken Bora'ya burukça gülümsedi. Gitsin istemiyordu. Bora hep böyle gözlerinin içine baksın istiyordu. Aramak, görüntülü konuşmak yanında olaması gibi olmazdı ki.

Birbirlerine kilitlenmiş halde bakışırlarken anons desinin duyulmasıyla Meriç'in gözleri anında doldu. Gidiyordu işte gelmişti vakit.

"Meriç yapma şunu bebeğim."

Bora da üzgün haldeydi Meriç'i kendine çekip sevgilisine sım sıkı sarıldı ve saçlarını koklayıp derin derin öptü.

"Gidiyorsun."

"Evet ama kalbim seninle."

Sessizce göğsünde ağlayan meleğini sarıp öperken gitmek için ayağa kalkınca Meriç de kalkıp parmak uçlarıyla gözlerini sildi ve yüzünü avuçları içine alan Bora'nın yakışıklı yüzüne baktı. Aşık olmuştu... Meriç'in o uçarı kaçarı küçük haylaz kalbi Bora'ya aitti ve bunu söylemek istiyordu. Bora'yla bir anlaşmaları vardı ve bugün o sorunu cevabını vereceklerdi.

"Bizim bir anlaşmamız vardı hatırladın mı çilli?"

Meriç başını daraltıp"evet" Dedi mırıldanarak. Demek Bora'yla aynı şeyi düşünmüşlerdi.

"Birazdan gideceğim ve gittiğimde arkamdan kalan senin bana olan hislerinin tam olarak adını öğrenmek istiyorum. Seni zorlamıyorum sadece söylemek istersen diye merak ediyorum ve bende aynı şekilde söyleyeceğim."

" Bora ben zaten bil istiyorum.''

"Şimdi birlikte üçe kadar sayalım ve sonra aynı anda hissettiklerimizi söyleyelim ister misin?"

Meriç hevesle başını salladı. Aslında ikiside söyleyecekleri şeyi biliyordu ve bu yüzden böyle hevesli davranıyorlardı.

"Bir... " Meriç'e biraz daha yaklaştı.

"İki..." Acunun içindeki yanağı okşayıp Bora Meriç'in  dudaklarına doğru sokuldu."

"Üç..." İkiside derin bir nefes aldığında göz göze bakıp aynı anda anı şeyi romantik bir şekilde fısıldadılar.

"Ben sana aşık oldum..."

Önce Bora gülümsedi Meriç izledi sonra Meriç gülümsedi Bora nefesinin kesildiğini hissetti. Uçarı kaçarı olan Meriç ''ben aşık olamam.'' diyen çapkın takılan çılgın Bora aşık olmuşlardı.

'' diyen çapkın takılan çılgın Bora aşık olmuşlardı




















"Seni seviyorum çilim.."

"Seni seviyorum yakışıklım."

Gülümseyerek dudaklarını birleştiğinde Bora'nın değişiyle alev almıştı ortalık. Öylesine açlıkla öpüşüyorlardı ki ikiside Meriç'i biri tanır da babasının kulağına gider diye düşünmüyorladı.

Yine uzun öpüşmeler sarılmalar koklaşmalar ve sözler sonrasında Meriç sevgilisine el sallayıp onu uğurladıktan sonra arkasını döner dönmez ağlayarak  havaalanından çıktı. Bora iyi görsün diye tutmuştu kendini. İlk kez böyle bir şey yaşıyordu ve daha şimdiden bocalamıştı. Aslında Bora nikaha Meriç'i de çağırmıştı ama evdekileri ayarlamak öyle ha deyince kolay olmuyordu.

Çevrildiği taksiye binip göz yaşlarını silerek evinin adresini verirken telefonuna gelen mesaja bakmak için eline aldığında ekranda gördüğü isimle kocaman gülümsedi.

Bora uçakta kendini fotoğrafını çekip atmış birde altına "birazdan gidiyorum bebeğim seni sevdiğimi sakın unutma... İnince ararım seni.  Öptüm çillerinden" Yazmıştı.  Deliydi bu adam geçekten Meriç'ten daha kaçık bir aşıktı.

***

DÜĞÜN GÜNÜ

Eda üstünde gelinliği oradan oraya koştururken Oğuz birazdan eşi olacak olan kadına söz geçiremiyor oflayıp puflayıp nikahına son dakika gelip süreriz yapan can dostlarında Begüm ve Yaren'den yardım istiyordu.

"Allah aşkına Yaren söyle otursun artık. Kuaförü beğenmiyor kendi yapacakmış saçını. Hamile ya hamile... Sabahın altısından beri koşturuyor."

Geniş gelin odası olarak rodanın içinde Begüm Eda'nın heyecanlı hallerine gülümseyerek saçını istediği gibi şekle sokmasına yardımcı olurken Yaren smokinin içindeki yakışıklı arkadaşına Oğuz'a anlayışa bakıp koluna girdi.  Oğuz gerçekten aşık bir adamdı ve bebeğini çok önemsiyordu. Ailesinin Eda'ya davranışlarını sabah bir ara Eda yemek yerken Oğuz anlatmış hepsi çok üzülmüştü. Oğuz'a destek olup yanında olduklarını söyledikten sonra Eda'yala ilgilenmişlerdi.

Bora, Azat ve Güney'le dışarıda sigara içip sohbet ederken Oğuz'un annesiyle babası herkese selam verip nikaha gelen Meltem hanımı da alarak yukarı kata nikahın kıyılacağı sade süslenen salona çıkmışlardı. Son dakika değişikliğiyle nikah dairesine gideceklerken Oğuz'un annesiyle babasının ısrarı ayarlamaları ile nikah akşam üstüne alınıp Oğuz'un annesinin babasından kalan yalıda yapılacaktı. Özel fotoğrafçıları gelmişti ve ne olur ne olmaz diye ailesi önlem almıştı. Fotoğrafı basına vereceklerinden düzgün olsun seçkin olsun istemişlerdi.

Oğuz içten içe arkadaşları gelmediği için üzülse de kimseye bir şey belli etmemiş ama Begüm'ü Yaren'i ve eşlerini görünce çocuk gibi sevinmişti. En azından ileride baktığında güzel düğün fotoğrafları olacaktı. Eda'yla sabah dış mekan çekimine gitmiş çekim bitine kadar sık sık soğuktan dolayı Eda hasta olmasın diye ara vermek zorunda kalmışlardı. Geldiklerinde yalıda da hem ikisi hem arkadaşlarıyla bir sürü fotoğraf çektirmişlerdi. Eda'da Oğuz'da çok mutluydu.

Nikah sonrası Bora'nın önerisiyle Eda'ların evine gidilip after party yapılacaktı. Sadece arkadaşları olacaktı. Bora Azat'la Güney'le hemen ayarlamıştı. Hazır yiyecekler içecekleri hemen sipariş etmiş Bora ilginerek siparişleri alıp eve bırakmıştı. Begüm'le Azat'ın uçağı akşam geç saatteydi ve o saate kadar birlikte vakit geçireceklerdi.

***

"Yine söyleniyor. Begüm ama haksız mıyım ki ben."

Eda aynadan Yaren'e söylenen kendisini şikayet eden Oğuz'a kötü kötü bakıp Begüm'e dert yandı. Tamam çok yorulmuştu Oğuz haklıydı ama bir kere evleniyordu her şeyde emeği olsun istiyordu.

"Değilsin canım. Kendin hazırlanmak istedin anladım ama onuda anla sonunda hamilesin diye endişeleniyor."

Eda gülerek Oğuz'u izledi. Onu öyle çok seviyordu ki bugün sonunda evlenip eşi olacaktı. Oğuz'un dostları gelmişti ve çok mutlulardı.

"Çok teşekkür ederim. İyi ki geldiniz Begüm."

Begüm Eda'ya beğeniyle bakıp gülümsedi.Onların en güzel anlarında burda oldukları için Begüm'de mutluydu.

''Çok güzel oldun Eda. Dilerim ömür boyu çok mutlu olursunuz.''

''Amin.''

Ayağa kalkıp az ilerisinde olağan yakışıklılığı ile duran sevdiğine elini uzattı.

"Oğuz."

Oğuz kendisine seslen Eda'ya döndüğünde hemen gülümsedi. Eda'yı öyle çok seviyordu ki kadının bir bakışı bile yetiyordu huzuru doya doya bulmasına. Sabahtan beri gelinlikle yanında duran kadın öylesine güzeldi ki kaç kez Eda'ya ne kadar güzel olduğunu söyleyip onu her fırsatta öpmüştü.Sıcacık aşk dolu bakan elalarıyla Eda'nın kahve gözlerine bakıp elini tuttu.

"Şu nikah bir bitsin bak bakalım kocan olarak sana nasıl sözümü dinleteceğim."

Eda'nın ellerini öpüp belinden tutarak kendine çekerken Eda gülerek Oğuz'un omuzlarında tutup Begüm'le Yaren'i kontrol edip bakmadıklarına emin olarak sevdiği adamın dudaklarından minicik öptü.

"Birazdan karın olacağım."

"Evet Eda'm... Resmi olarak da benim olacaksın."

Oğuz gelinliğin kabarıklığından görünmeyip kapansa da Eda'nın karnına elini koyup okşadı.

"İyi mi prenses?"

"Çok iyi babası. Annesiyle babasının evliliğine şahit olacağından biraz heyecanlı anlaşılan kıpırdanıp duruyor."

Oğuz başını geri atıp güldü. Minik kızı sağlıkla bir an önce doğsun istiyordu. Onu kucağına almak doya doya öpmek istiyordu.

"Bizim çocuk biraz tersten şahit oluyor olaylara ya oda farkı olsun değil mi?"

Eda'da kıkır kır gülerek Oğuz'a sarıldı. Kızları annesinin karınında şahit oluyordu bu anlara. Birbirlerine kenetlenmiş halde sarılmışlarken Begüm'le Yaren belli etmeden onların doğal hallerini çekiyordu ki bir anda kapı açılıp Bora başını içeri uzattı.

"Ooo nikah memuru geldi biz adamı oyalıyoruz siz burada aşna fişne derdindesiniz. Oğlum tamam lan aldın kızı evinize gidip ne halt ederseniz edin. Kızlar siz ne yapıyorsunuz bıkmadınız mı fotoğraf çekmeye çektirmeye. Görende sanır ki çok ünlü insanlarız ya fotoğrafları çarşaf çarşaf kullanacaklar. Hatıranın da dozu olu be. Hadi kardeşim hadi ya."

Bora'nın her zamanki söylenirken herkes çoktan gülmeye başlamıştı bile. Bora olmasaydı kesinliklikle bu grupta büyük bir eksilik olurdu. Bunun farkındaydılar.

"Sende düğünlerin toparlayıcısı oldun  başımıza. Senin düğününde de söz ben yapacağım bu görevi."

Begüm Bora'nın koluna girmiş konuşurken Bora ilk kez senin düğünün adı bir konuşmaya itiraz etmeyip gülümsedi. Şuan gözünün önünde bir adet çilli canlanıyordu.

"Ya şimdi o günler gelince konuşuruz be Begüm'cüm ."

Begüm ağzı bir karış açık Bora'ya bakarken Yaren hemen öne atıldı. Oğuz az çok biliyordu konuyu. Bora'yla ayak üstü konuşmuş Meriç'le bir şeyin başladığının lafını ağzında almıştı ama kızlar hala Bora'dan bilmiyordu bunu.

"Ay vallahi bak bu aşık. Doğru söyle Meriç değil mi? Hayır biz zaten Begüm'le anladık neyi saklıyorsun? Nazar edecek halimiz yok ya.''

Bora sırıtarak dudaklarını ısırırken telefonun çalmasıyla Yaren'in sorusunu sonra cevaplamaya bıraktı. Kızlarla uğraşmayı çok seviyordu. Cebinden çıkardığı telefonun ekranındaki ismi gördüğünde küçük çocuklar gibi sevimli sevimli ekrana baktı. Ekranda "çilliim" yazıyordu.

"Kızlar bu telefona acil bakmam lazım nikah sonrası evde bol bol dedikodu yaparız."

"Ya Bora söylesene sevgilisiniz değil mi? Of ya çok uyuzsun."

Bora gülerek odadan çıkarken telefonu cevaplamadan son kez arkasını dönüp bıraktığı dörtlüye seslendi.

"Abi çıkın şu odadan  ya ne bakıyorsunuz arkamdan. Ben hemen geliyorum içeri.''

Oğuz'la Eda durumu bildiklerinden gülerken Yaren'le Begüm'ün "siz biliyordunuz alacağınız olsun'' diye söylenerek odadan çıkıp salondaki yerlerini aldılar.

Eda'yla Oğuz nikah masasına geçip otururken Yaren Eda'nın şahidi Bora'da Oğuz'un şahidi olarak yerlerini aldılar. Begüm'e şahit olması için teklif etmemişler uygun olmaz diye düşünmüşler Begüm'de anlayışla karşılamıştı. Şimdi Azat'ı da sıkmanın anlamı yoktu.

Nikah memurunun klasik sorduğu soruya önce Eda sonra oğuz heyecanla aşkla evet derken nihayet tüm olanlara inat imzalarını atmış bir ömür mutluluklarına artık bir bütün olarak adım atmışlardı. Uzun tebrikler fotoğraf çekilmeleri ardında Eda'yla Oğuz ilk danslarını yapıp arkadaşlarının ve ailesinin hediyelerini kabul ettikten sonra uzatmadan evdeki parti için gitmeye koyuldular.

Bu saatten sonra Eda bir Eralp'ti Oğuz'un biricik eşi bebeğinin annesiydi.  Eda arabada evine giderken bir eliyle sevdiği adamın elini tutarken diğer eliyle karnında bugün bu anları yaşamasına vesile olan bebeğini okşadı. O olmasaydı Oğuz'un hayatına girip çıkacak onun eşi asla olmayacaktı. Kaderinde yazıldıysa bir şekilde yine Oğuz'la karşılaşır mıydı bilmiyordu ama Eda şükrediyordu bugününe, bebeğine, eşine...


***

Ve çok uzun bir bölümün sonu... Uzun bir bölüm oldu gerçekten ama içime sindi. Bir yeri yazmasam diğerinin hatırı kalır gibi hissediyorum o yüzden dedim uzun falan yazayım. :) Son iki bölümde özellikle bir öncekindeki oy sayımız çok güzel. Çok rica ediyorum Aşkın Bedeli'ne olan desteğinizi gösterip bu bölümü binlere getirelim mi? O kadar okuma oranında bin oy hiç bir şey lütfen oy vermeyi unutmayın değerli okurlarım. :)

Sevgiler...

Continue Reading

You'll Also Like

774K 43.7K 36
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
19.3M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
58.3K 3.7K 14
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
121K 12.4K 32
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...