AŞKIN BEDELİ

By uguryedek

265K 8.6K 105

Hikayenin yedek hesabı. More

Giriş
1. Tanıtım gelecekten kesit
2. Tanıtım ve karakterler
1. Bölüm ilk karşılaşma
2.Bölüm Bırak beni
3.Bölüm Eski sevgilim
4.Bölüm Yanağım değil kalbim acıyor
5. Bölüm ikinci ve büyük karşılaşma
6.Bölüm Git hadi
7.Bölüm Mutlu musun?
8.Bölüm Yüzüğünüz Takılacak
9.Bölüm (part 1) Her son, yeni bir başlangıçtır.
9.Bölüm (part 2) Her son, yeni bir başlangıçtır.
10.Bölüm Aşık Bir Kalbe Kimsenin Sözü Geçmez...
11.Bölüm Barış ilan ediyoruz
12. Bölüm ''Aşk''
13.Bölüm Dokunma bana
14. Bölüm Trip çekemem
15.Bölüm Kıskançlık
16.Bölüm Dış kapının dış mandalı
17. Bölüm Ben Aşık oldum düzenleme
18.Bölüm Biz öpüşmüş mü olduk?
19.Bölüm Baş belası şeytan
20.Bölüm Sendeki beni gördüm
21.Bölüm Eşeklerde adam olabiliyormuş
22.Bölüm Ben sana aşık oldum Begüm
23.Bölüm Ağlıyor musun sen?
24.Bölüm Begüm'ün aşk itirafı
25.Bölüm sonum olacaksın
26 .Bölüm yalancı oldum
27.Bölüm yeni bir aşk doğacak mı?
28.Bölüm Bu kızda kim?
29.Bölüm Susmadığın teşekkür ederim
30.Gitmek unutmanın yarısı mı?
31.ya hep ya hiç
32.Bölüm kaybettim
33.Bölüm sen o güzel aklını yorma
34.Bölüm evlen Benimle
35.Bölüm Sen benim keşke dediğimsin
36.Bölüm umurumdasın
37.Bölüm Aşağı atacağım seni
38. Bölüm Manyaksın sen
39.Bölüm Bekarlığa Veda Partisi
40. Bölüm Düğün
41.Bölüm Biz artık bir bütünüz
42.Bölüm Zaman
43.Bölüm Minik Karaaslanlar
44.Bölüm Tüm çiftler
45.Bölüm İstanbula gidelim
46. Bölüm hastalıkta sağlıkta
47. Bölüm Nasıl unuttum
48. Bölüm Bu senin hangi yüzün Azat
49. Bölüm Seni sevmek çok zormuş
50. Bölüm Yoruldum
51. Bölüm Oğuz senin eski sevgilin mi?
52. Bölüm Gücün bana yetiyor değil mi?
53. Bölüm Oğuz & Eda
54. Bölüm Ben bunu haketmedim
55. Bölüm Bebek
56. Bölüm (1.kısım) Bana Dönecek misin?
56. Bölüm (2.Kısım) Ege Bebek
57. Bölüm (1.Kısım) Çıkmadık candan Umut Kesilmez
57. Bölüm (2.Kısım) Bebeğimiz İyidir Değil mi?
58. Bölüm (1. Kısım) Kızım
58. Bölüm (2. Kısım)Aşk olmadan tutku olur mu?
59. Bölüm (1.Kısım) Güney'le Yaran evleniyorlar
60.Bölüm (1.Kısım) Dibi Görmüş Bal Kavonozu
60.Bölüm (2.Kısım) Sapım Kızlar
61.Bölüm (1.Kısım) Yeni başlangıç
61.Bölüm(2.Kısım) Sapına kadar aşık oldum
62.(1.Kısım) Güven ilişkinin Temelidir
63.Bölüm (1.Kısım)Alacağız o kızı
63.Bölüm (2.Kısım) Küçük Kılıç
64.Bölüm (1.Kısım) Sen benim tek gerçeğimsin
65. Bölüm (1.kısım) İzin verecek
65.Bölüm (2.kısım) Milat
66.Bölüm (1.kısım) Miray
66.Bölüm (2.kısım) Evleneceğim kadın
67.Bölüm (1 kısım) Makas kesmiyor
68.Bölüm (1.kısım) Anneme söylemiş olabilirim
69.Bölüm (1.kısım) Ölene kadar dünürlük olayımız var
69.Bölüm(2.kısım) hayatındaki kişi kalbinde mi?
7o. Bölüm FİNAL (2.Kısım) Ötesi berisi olmaz
70 Bölüm ''FİNAL'' (1. Kısım) Azat'ın güzeli birken iki oldu
70. Bölüm Final (3.Kısım SON) Her şeyin cevabı zamanda
yeni hikaye tanıtım bölümü gelecek
Aşkın Ateşi yayımlandı
ÖZEL BÖLÜM 1 "Oğlumuz mu olacak."
ÖZEL BÖLÜM 2 "Sensiz bir dünya hiç güzel olmazdı."
Özel bölüm 3 ''küçük bey görsün kızımı.''
Özel bölüm 4 Dila'yla Onur Evleniyorlar
Özel bölüm 5 Nişan ve bebek
Özel bölüm 6 (part 1) Mustafa & Leyla
Özel bölüm 6 (part 2) İyi ki
Özel bölüm 7 (part 1) "Düğünümüz için heyecanlı mısın?''
Meriç &Bora (part 2) ''Düğün''
Özel bölüm 7 (part 3) "Beklerim tabi saat kaçta?"
Özel Bölüm 7 (4.part) "Bebeğim sen gelişinle beni çok sevindirdin."
SON ÖZEL BÖLÜM (1.part)
SON ÖZEL BÖLÜM (2.part)

59.Bölüm (2.Kısım) Peşinden koşuyorum

4K 75 0
By uguryedek




Herkese merhaba, uzun bir bölümle karşınızdayım. Bölümde çiftleri başlık halinde vermedim çünkü aralarda her biri karşımıza çıkacak. Yani Cemal'le Funda okurken arada başkaları olup tekrar onlara döneceğiz. 😄 Bu küçük hatırlatma dışında geçtiğimiz bölüme olan ilgiden dolayı çok memnunum hepinize çok teşekkür ederim.💕 Umarım bu bölümde de oy ve yorumlar aynı ilgiyle gelir.

Keyifli okumalar dilerim...


***

Funda önündeki abaratiflerin bulunduğu tabakların içindeki lezzetli atıştırmalıklardan ufak ufak yerken Cemal uzun rahat on iki kişinin oturacağı masada birlikte oturdukları Bora, Mustafa ve Oğuz'la sohbet ediyordu. Nikah sonrası kutlama devam ediyor saat ilerlemişti. Davetli sayısı az olduğundan herkes masalara dağılmış en büyüğünü Güney bu gruba ayırmıştı. Hepsi bir arada otursun İstemişti. Çiftler yan yana otururken masanın sonunda bir Bora'nın birde karşısında oturan Dila'nın yanı boştu. Onların yanını dolduracak bir çiftleri yoktu.

Nikah sonrası kutlama güzel geçiyordu. Güney'le Yaren yeni evlenmiş olarak mutlulukları yüzleri okunur halde kah çalan müziklerde danslar ediyor kahta şimdi olduğu gibi İstanbul'dan gelen arkadaşlarıyla ilgilenip kahkahalar atarak konuşuyorlardı. Yaren'in gözleri her ne kadar benim için yoklar artık dese de hayatının en mutlu gününde annesiyle babasını aramıştı ama onları bulamayınca sormamıştı. Sorup bunu dile getirerek üzüntüsünü Güney dahil kimse anlamasın istedi. Öz evladının düğününde olmayan anneyle babayı artık kesinlikle istemiyordu.

Güney'le Yaren bir an olsun ellerini bırakmadan konuklarıyla ilgilenirken Serpil hanımla Yakup bey uzaktan gelen yakın akrabalarla ilgileniyordu. Masada şuanda Oğuz, Eda, Bora, Cemal, Funda, Dila, Mustafa kucağında Eymen ve yanında Leyla'nın kucağında gürültüye rağmen uyuyan minik Ege vardı. Bu masada davetli olup eksik olan bir Meriç vardı. Bora'nın gözleri düğün alanına gelen Cemal'leri gördüğünde Meriç'in de onlarla geldiğini düşünüp sebepsiz yere parlasa da Meriç'in olmadığını görünce neden bilmiyordu ama içinde garip bir boşluk hissedip bunu boş vermiş ve arkadaşının nikahına odaklanmıştı. Meriç'in ailecek kaldığı bir davet olduğundan sonradan gelecekti ama Bora bunu bilmiyordu.

Begüm'le Azat Begüm'ün yurt dışından gelen halasının yanında onunla konuşuyorlardı. Halası yine Begüm'e takılıyor Begüm'de Azat'ın gülmelerine sinir olup halasına  pat pat cevaplar veriyordu. Herkes iyiydi. Eda'da alışmış hatta Funda'yla ve Leyla'yla uzun uzun konuşmuştu. Oğuz herkese Eda'yı eşi olarak tanıştırdığından Eda bu kez insanlarla sohbet ederken çekinmemişti. Tıpkı ailesine söyledikleri gibi Amerika'da evlendikleri yalanını sürdürmüştü. Yakın arkadaşları ve onların eşleri dışında kimsenin gerçeği bilmesine gerek yoktu.

Cemal Oğuz'la bilerek konuşmuştu. Azat'ın söylediğinin aksine Oğuz'u akıllı ve oldukça terbiyeli bulmuştu. Hem Eda'ya öyle bir bakıp üstüne düşüyordu ki Cemal emin olmuştu. Kesinlikle Oğuz bebeğinin annesine aşıktı. Azat'ın kıskandığı gibi Begüm'le işi yoktu. Adam derin sohbetlerinin arasında bile sürekli Eda'ya bakıyor iyi mi diye kontrol edip gülümsüyordu. Cemal Oğuz'u kendi tanımaya çalışıyordu ve Azat'ın anlattığı gibi durmuyordu Oğuz.

"Türkiye ortalamasına baktığında bu oran çok düşük ama adamların pazar anlayışı bu ve maalesef ki bizlerin bu konuda çokta yapacak bir şeyi yok."

Oğuz işlerle alakalı cümlesini bitirdiğinde Bora henüz işlerle alakalı olmayıp amcasının idaresinde şirketi yönetildiğinden sohbete katılmayıp Dila'yla sohbet ederken Cemal'le birlikte Oğuz'u dinleyen Mustafa onunun konuşmalarını beğenip hoşuna gittiğinden Eymen'i kucağından yere bırakıp oyun oynaması için davetlilerden bir kaç kişinin olan çocuklarının yanına oğlunu gönderdi. Oğuz'un babasının ek olarak yaptığı ve geliştirmeyi düşündükleri ufak çaplı ulaşım işini konuşmaya başladı. Mustafa beğenmişti Oğuz'un fikirlerini, bu kadar ön görülü konuşup dünyadan sürekli örnekler vermesini sevmişti. Belliydi öylesine iş idare etmiyordu zehir gibiydi Oğuz ve Mustafa bunu hemen anlamış bilerek onu zorlayarak konuşmaya başlamıştı. Ortaya atığı sorunlu durumlara Oğuz'un verdiği çözüm önerilerini dikkatli şekilde dinledi.

İkisi sohbete dalarken Cemal yanında kıtır kıtır bir şey yiyen karısının duyacağı şekilde güldü. Miniği küçük sevimli bir kız çocuğu gibi masalara dağıtılan nikah şekerinin üçüncü kutusunu açmış dayanmayarak kıtır kıtır iştahla yiyordu. Kendisinin, Cemal'inkini yediği yetmiyor gibi Bora'nın onun yediğini fark edip gülümseyerek önüne bıraktığı kutuyu da açmıştı. Çikolata kaplı Şekerleri çok sevmişti.

"Hayatım yeter, bugün kaç kutu daha o şekerlerden yemeyi düşünüyorsun?"

Funda Şifon sarı renk elbisenin eteklerini düzeltip yanında oturan kocasının gözlerinin içine bakıp sevimlice güldü. Cemal haklıydı oturduklarında beri kıyın kıyın Eymen gibi şeker, pasta gibi şeyler yemişti. Kutlama yemekliydi ama yemeklerden fazla yememiş abur cubura saldırmıştı.

"Aşkım ama biliyorsunki bunları ben değil bebeğimiz yemek istiyor."

Cemal gülerek Karısının düğme gibi dediği ufak burnunun ucundan öptü. Şimdi Funda'yı kendi yiyecekti karısının haberi yoktu.

"Ben yeme demiyorum miniğim ama zararlı böyle şeyler az az ye."

"Tamam bunu da bitireceğim."

Cemal kendisiyle pazarlık yapan karısının tatlı haline sadece güldü. Elinden başka gelen bir şey yoktu çünkü Funda çok tatlıydı. Burada olmak ona çok yaramıştı. Leyla'yla ve yeni tanıştığı Eda'yla konuşmuş hamilelik ve bebek üzerine sohbetler edip herkes gibi Ege'yi kucağına alıp sevmişti. Cemal Funda'nın Ege'yi kollarına alıp sevencen şekilde onunla konuşup sevmesini hayranlıkla izlemişti. Kesinlikle karısının kucağına bebek çok yakışıyordu. Aylar sonra kendi kucaklarında bebekleri olacağını düşündükçe içi içine sığmıyordu. Funda iyice açılmaya başlamıştı. Eskisine oranla çok içine kapanık değildi. Hala tam aşamamışlardı ama durum iyiye gidiyordu. Miniği arkadaş edinip böyle kalabalık ortamlara girdikçe zamanla alışıyordu.

"Dila yalnız kaldı Meriç niye gelmemiş?"

Funda ağzındaki tadı güzel şekerlemeleri çiğneyip yuttuktan sonra Cemal'in sorusunu cevaplamak için kocasına yaklaştığında Cemal aşkla baktı karısına. Eğilip o şeker kokan dudaklarını öpmek istiyordu ama çok kalabalıklardı kardeşi aynı masadaydı olmazdı.

"Gelecekmiş sevgilim biraz işi varmış. Hem yalnız değil ki biz varız. Bak Bora'yla da ne güzel anlaştılar sohbet ediyorlar."

Cemal başını çevirip karşılıklı oturan Bora'yla Dila'nın telefondan bir şeyler izleyip gülmelerine baktı. Kardeşi kim bilir Onur'dan dolayı ne kadar yaralıydı. En azıdan böyle güldüğünü görmek bir parça olsun abi yüreğini rahatlatıyordu.

"Evet iyi anlaştılar.''

Funda gülümseyip arkasına yaslanacağı sırada bu sıralar sık sık gelen tuvaletinden dolayı kadıklarında hissettiği baskıyla hareketlendi.

''Ben lavaboya gideceğim."

''Beş dakika önce Eda'yla gitmedin mi güzelim?''

Funda kocasına "bu nasıl soru'' dercesine baktı. Beş dakikadan çok daha önceydi o olay. Hemen ne yapsaydı altına yapacak hali yoktu ya. Cemal'de bazen garipleşiyordu.

''Ne yapayım yani Cemal tuvaletim geliyor ki gidiyorum. Sende bazen çok garip oluyorsun sevgilim. Hem söyledim sana gebelikte ilk üç ay ve son üç ayda sık idrara çıkma şikayetleri çok olur. Rahim idrar torbasına baskı yapar.''

Cemal bilgili hemşiresine bakıp ''Bak sen'' diye mırıldandı. Bunu doktordan önce Funda söylemiş ve doktora gittiğinde de zaten duymuştu ama karısına takılmak hoşuna gidiyordu. Funda hemşire olduğundan hemen bir açıklıyordu ve Cemal'de bir zamanlar pembe önlüklü hemşiresinin o hastanedeki hallerini düşünüp keyif alıyordu.

''Geç sen dalganı geç. Gidiyorum ben.''

''Tamam."

Cemal Funda'nın kalkmasıyla kendide kaldığında Funda kocasına ''otur sen ben gidip gelirim'' diye fısıldadı. Cemal çok düşünceliydi ama gerek yoktu gelmesine masada arkadaşları vardı.

"Şu itiraz etme huyunda yeni çıktı."

Cemal kızar gibi konuşup Funda'nın elini tuttuğunda Funda sessizce yanında yürüdü. Cemal kızmamıştı aslında ama karısı itiraz etmesin diye öyle konuşmuştu. Birlikte el ele arka tarafa doğru yürüyüp iç tarafa doğru geçtiler.

''Ben itiraz etmiyorum. Sadece masada arkdaşlarımız var diye sana otur dedim.''

''Sen her şeyden önemlisin.''

Funda gülümseyip durarak parmak ucunda yükselince Cemal onun ne yapmak istediğini anlayıp başını eğip yanağını karısının dudaklarına yaklaştırıp öpücüğünü aldı.

''Sende benim için her şeyden önemlisin.''

Gülmseyerek karısına bakarken dudaklarına uzanıp öpecekken Funda'nın gözleri tam arkalarındaki boy aynasına takılınca bir an yüzünü buruşturdu ve Cemal otomatik arkasını dönüp baktığında Funda sızlandı.

"Of şu boy farkımıza bak. Bana izin vermedin topuklu ayakkabı giydirmedin şuna bak deveyle cüce gibi olmuşuz. Aşkım ben senden çok kısayım değil mi?''

Cemal ağzı açık halde karısına bakarken inkar etmedi. Arada vardı şimdi boy farkı ama bu takıntı nereden çıkmıştı. Funda zaten normalde düz taban ayakkabılar giyer özel günlerde topuklu giyerdi. Hem yeniydi sanki bu boy farkı. İçinden ''Bunlar hep hamile hormonlarının uyuzluğu. Resmen bana düşmanlar.'' diye düşünürken dışında sıkkın halde nefesini dışarı bıraktı.

Bugün evden çıkarken karısıyla kardeşi çok güzel olmuş halde hazırlanmışlardı ve Cemal hayatının iki güzeline övgüler yağdırıp öperken Funda'nın küçük ayaklarındaki topuklu ayakkabıyı çıkarttırmış giymesine izin vermemişti. Normalde hiç karışmazdı ama Funda artık hamileydi ve risk almak istemiyordu. Karısının ayağı burkulup düşebilirdi. Riske gerek yoktu.

Funda'nın onca itirazlarına Dila'nın yengesine arka çıkmasına rağmen Cemal Funda'yı oturtup yere eğilerek ayakkabıları çıkarmış ve düz bir ayakkabı giydirmişti. Karısı suratını asıp yol boyunca küsse de yine gönlünü almayı başarmıştı ama şimdi bu konu nerden çıkmıştı anlamıyordu.

''Nerden çıktı şimdi bu miniğim. Sen evet bana göre kısa boylusun ama zaten biz bunu yeni fark etmiyoruz her halde. şimdi gündeme niye getiriyorsun ayrıca kısa uzun ne fark eder anlamıyorum. Takma şöyle şeyleri Allah aşkına."

"Hayır takmıyorum Cemal, sadece şuan topluluk içindeyiz yabancılar var o yüzden insanlar bize bakınca noktayla virgül demesinler. Toplu ayakkabı giymeme izin verseydin keşke diye şey yaptım aşkım."

Funda tatlı bir halde konuşup gülümserken Cemal'in kaşlarının çatıldığını görünce nerde hata yapmıştı bilemedi.

"Bir şey demedim ki niye öyle bakıyorsun?"

Sesi kedi gibi mırıl mırıl çıkarken elini tutuğu kocasının elini kaldırıp dudaklarına götürerek öptü. Cemal hala kendine üstten sert bakışlar atıyordu.

"Cemal bakma şöyle."

''Nasıl bakıyorum?''

Funda dudaklarını büzüp nefesini bıraktığında Cemal şeker kokan nefesi içine çekip gülmemek için zor tuttu kendini. Eğer bir oğlu olursa şanslıydı ama kızı olursa kesinlikle Funda'yla birlikte iki kız bebekle uğraşacaktı. Hoş şikayeti yoktu buna. Funda'ya benzeyen on kızı olsa sesi çıkmaz aşkla bakardı hepsine.

"Milletin dediği çok mu umurumda zannediyorsun. Saçmalama ve bir daha sakın İkimizin yakışmadığını ima edici en ufak bir şey deme bana. Deveyle cüceymiş..."

Cemal'in kızmasıyla Funda yüzünü astı. Böyle bir şeyi asla ima etmemiş etmezdi de. Kocasıyla yakışmadıklarını ima etmemişti ki sadece şaka yapmaya çalışmış biraz eline yüzüne bulaştırmıştı. Hem kim ne derse onunda umurunda eğildi ki. Cemal'e deli gibi aşıktı.

"Ben saçma konuşacak bir şey demiyorum. Biraz dikkatli konuşur musun?"

Cemal kibar karısının sesine karşılık nefesini onun gibi dışarı bıraktı. Ömrünü bu kadına adamaya yemin etmişken Funda'nın şakada olsa böyle konuşmasını istemiyordu. Funday'ı boyu poşu için sevmemişti.

"Bence lavaboya gir miniğim sen, sonra masamıza dönelim."

Funda başını sallayıp Cemal'i arkada bırakarak lavabodan içeriye girdiğinde durup bir kaç saniye bekledi. Cemal'in aslında ne demek istediğini anlamıştı ama şaka yapmıştı. Kızmasına gerek yoktu.

"Üf bebeğim babanı görüyorsun değil mi anneni nasıl yanlış anlıyor."

Bebeğiyle konuşa konuşa işini bitirip lavabodan çıktığında Cemal duvara yaslanmış bekliyordu. Elini uzatan kocasının elini sıkıca tutup yüzüne her zamanki çocuksu bakışıyla baktı.

"Biraz gülümser misin psikolojimi bozuyorsun."

Cemal duyduğu sözler karşında ne kadar kendini zorlansa da tutmayarak güldü.

"Pardon ne yapıyorum?"

Eğlenerek Funda'yı kendine çekip küçük karısını kendine hapsederken kolunu omzuna sarıp başından öptü.

"Psikolojimi bozuyorsun. Zaten işe gittiğim yok hep evdeyim birde sen böyle gel git yapınca..."

Funda yüzüne eğilen Cemal'den dolayı lafını yarıda keserken başını kaldırdı ve dudaklarına kapanan dudaklara istekle karşılık verdi. Cemal'i sırf bu yüzden bilse sevse yeriydi. Adam ne zaman gerilseler konuyu uzatmak nedir bilmiyordu. Saman alevi gibi parlayıp çabucak sönüp bir şekilde orta yolu biliyordu. Kollarını uzattığında Cemal karısının beline tek kolunu sarıp onu biraz yükseltirken öpüşmelerini derinleştirip aralık dudakların arasından içeri sızarken diline gelen şeker tadıyla inledi. Bu kadın küçücük bedeniyle aklını yerinden oynatıyordu.

Kolları arasında kıpırdanan güzelinin nefes alması için geriye çekildiğinde Funda'nın ağzından çıkan istekli seslerle derin bir nefes alıp verdi.

"Eve mi gitsek Funda? Çok fena özledim seni."

Funda kıkırdayıp Cemal'in boynundan öptü. Öpüşmeleri şuan çok hoşuna gitmişti. Cemal resmen çocuk gibi bakıyordu gözlerine ve gidelim demesini dört gözle bekliyordu.

"Olmaz öyle şey çok ayıp."

"Ne ayıbı miniğim... Hadi eve gidelim. Zaten kaç gündür Dila bizde diye ev küçük sesimiz duyulur deyip kaçtın benden hadi evimize gidelim aşkım."

Funda kocasının küçücük çocuk gibi çıkan sesine tutturan haline keyifle güldü. Dila kendilerinde kalıyordu ve iki gündür Cemal gece odalarına çekilince Funda'ya yaklaşıyor ama Funda Dila'dan çekindiğinden kocasını zorla durduruyordu. Ev büyük olsaydı sorun yoktu ama küçük evde utanıyordu. Sesleri Dila'ya duyulursa diye geriliyor haliyle Cemal'i istemeye istemeye geri çeviriyordu.

"Tamam gidelim ama biraz sonra."

Cemal'e hem kıyamadığından hem de kendisi kocasını özlediğinden gideceklerini söylediğinde Cemal'in gözleri parlayarak elini tutup tekrar masaya döndü. Birazdan Meriç'te gelirdi ve en azıdan karısıyla gittiklerinde Dila yalnız kalmayacaktı. Zaten dışarıda şoför vardı ve onu alıp eve götürürdü. Güney'le Yaren'in yanına gidip onları bir kez daha tebrik edip Funda'nın yorgun olduğunu bu yüzden eve gideceklerini söyleyip ayrılacaklardı.

Masaya tekrar dönüp oturduklarında Cemal karısını bayanlarla sohbete bırakıp Mustafa ve Oğuz'un konuşmasına katılırken Azat Begüm'le halasını baş başa bırakıp masasına dönmek için hareketlendi. Gözleri aynı masada oturan abisiyle Oğuz'un derin bir konuşmanın içinde olduğunu görünce olduğu yerde durup sessizce onları izleyip baktı.

Azat aptal değildi. Bir şeyler değişiyordu kendisinde. Etrafında bir şeyler değişiyordu ve buna kayıtsız kalmıyordu. Ertelediği terapiye başlayamasa da kendince bir şeyleri aşıyordu... Mustafa öyle her önüne gelenle derin sohbetler eden hele kardeşinin evliliğini bitirme noktasına getiren sorunlarından biri olan adamla ciddi bir şekilde konuşmazdı.

Oğuz'a baktı kara gözleri... Onun bir zamanlar Begüm'ün flört ettiği ama sonra arkadaş olduklarını düşündü. En son gelişinde Oğuz'u dövüp Begüm'ü korkuttuğu o kötü günü düşündü. Elini yumruk yapıp sıkarak derin bir nefes alıp verdi. O hallerinden utanıyordu. Artık Şiddetle bir şeyleri çözmeyi çalışmak istemiyordu. Bu durum onun nefret ettiği bir durum haline gelmişti.

Oğuz'da oyalanan gözleri Leyla'yla ve Funda'yla bir şeyler konuşup gülen Eda'ya kaydığında istemsizce gülümsedi. Neden bilmiyordu ama daha tam tanımadığı bu genç kız Funda'yı anımsatıyordu. İlk tanışmalarındaki çekingen bakışlarının hamile olduğu için yargılanacağını düşündüğünden olduğunu bilsede Eda Funda gibi içine kapanık çekingen değildi. Genç kızın yüzünde oyalanan gözleri onun yaşının fazla büyük olmadığını anladı. Acaba Oğuz'la neler yaşamıştı herkes gibi gerçeği merak ediyordu. Oğuz'un anlattığının dışında bir şey olduğuna emindi çünkü gizli bir şeyler olmasaydı, bu ilişkinin öncesi olsaydı ya Oğuz Begüm olmasa bile Yaren'e söyler ya da Bora duramaz anlatırdı. Gizli bir şeyler olduğu belliydi ama neydi?

Adımlarını kararlı şekilde atıp masaya geldiğinde Oğuz gayri ihtiyari kimin masanın başında durduğuna bakmak için başını çevirdi ve bu esnada Azat Oğuz'un tam karşısına abisinin boş olan diğer yanındaki sandalyeyi çekip oturdu.

Bir sessizlik oluştu. Mustafa kardeşi yanlış anlar endişesiyle susarken Cemal dik durdu. Azat tek kelime yanlış bir şey söylerse Cemal cevabını verecekti. Oğuz'la uzun uzun konuştular diye Azat tavır alırsa buna izin vermeyecekti.

"Ben geldim diye sustuysanız kalkayım."

Azat masadaki açılmamış su dolu pet şişeyi alıp içindeki suyu bardağa boşaltırken kimseye bakmadan konuştu. İzlemişti onları ve az önce konuşanlar şimdi kendi geldiği için susmuşlardı.

"Abim işten güçten konuşuyorduk."

Azat başını Mustafa'ya çevirip imayla baktı.

"Öyle mi? Bölmeyin konuşun o zaman."

Oğuz Azat'ın tavrına karşı sussada beden dili kendini ele veriyordu. Arasının daha düzlemediği adamın yakınları kendisiyle konuştu diye böyle imalı baktığının farkındaydı.

"Sen tam olarak ne işle meşguldün?"

Azat aniden Oğuz'a bakıp konuşunca bayanlarda susmuş Azat'a bakıyordu. Funda ve Leyla olayları biliyordu ama Eda Oğuz'la Azat'ın tam olarak neden anlaşamadığını bilmiyordu. Gözlemlediği kadarıyla Azat Oğuz'un anlattığı gibi değildi. Herkesle anlaşıyor gülüyordu. Kendisine karşıda oldukça nazik davranmıştı. Azat'ın bir tek Oğuz'la anlaşamadığı aşikardı.

Gülümsedi Oğuz. Azat ilk defa adım atmış ve ima olmadan sert bakışlar olmadan kendisine soru sormuştu.

"Amerikada bir turizim şirketinde çalıştım ama şimdi kendi işimizin başına geçeceğim. Eralp şirketlerinin başına."

Azat Kaşlarını kaldırıp başını salladı. Eralp grup şirketlerini biliyordu elbette böylesine güçlü bir şirketi duymuştu. Oğuz'un o aileden olduğunu aslında Begüm'den duymuştu ama unutup gitmişti. Şimdi hatırlıyordu.

"Akif Eralp... Medya grubunda da yer alacak  diye duydum."

Oğuz babasının adını Azat'tan duyduğunda masadaki herkes gibi şaşırdı. Azat tanıyordu demek babasını.

"Öyle ama o işle babam ilgileniyor ben daha çok turizim ve ulaşım işleriyle alakadayım."

"Anladım."

Azat cümleyi kısa tutup geriye yaşandığında herkesin pür dikkat Oğuz'la kendini izlediğini fark edip güldü.

"Bize bu kadar dikkatli bakmanıza gerek yok. Oğuz'a bulaşma derdinde değilim."

Azat gülünce herkes rahatlayıp gülümsedi.

"Benimde sana bulaşmaya hiç niyetim yok."

Oğuz gülerek Azat'a bakıp konuşurken Azat başını iki yana salladı. Oğuz'a bir şans vermişti onu yargılamadan tanıyacaktı bu kez. Madem artık Oğuz evli çocuklu bir adam oluyor ve kendisine bir adım atıyordu o Zaman bir tartıp düşünecekti. Herkesin görüp kendisinin göremediği Oğuz kimmiş bakacaktı.

"İyi edersin."

Azat gülerek Oğuz'a doğru eğildiğinde Oğuz'da eğildi ve sadece ikisinin duyacağı şekilde Azat fısılda.

"Bu sefer tüm kemiklerini kırarım"

Oğuz Azat'ın göz kırparak kurduğu cümle karşısında başını arkaya atıp sesli bir kahkaha attığında Bora ağzı bir karış açık bakakaldı. Cemal tetikteydi. Bu konuşma başka yere gider diye gözü Azat'ın üstündeydi. Daha haftalar önce kanlı bıçaklı onlar değil gibi konuşuyorlardı.

"O zaman dua et ben senin kemiklerini kırmadım."

"Seni mi? Peh..."

Azat hadi ordan dercesine bakıp elini sallarken Oğuz güldü. Bu konuşmayla Azat'ın adım attığını anlamıştı. Nihayet aralarındaki buzlar eriyecek gibi duruyordu.

"Sonra seninle konuşmak istiyorum. Tabi bu sefer beni dinleyeceksen."

Azat bir kolunu masaya dayayıp arkasına yaslandı.

"Olur konuşalım. Bu kez benimde sana söyleceklerin var."

İkisinin ilk kez böyle sakin konuştuğunu görenler şaşırsada herkes içten içe Azat'ın adım atmasına seviniyordu. Sonunda bir

Şekilde ortak yolu bulacakmış gibi duruyordu.

***

Aradan geçen on beş dakikalık sürede Mustafa Azat'a Oğuz'un fikirlerinden biraz bahsettiğinde konu Azat'ında ilgisini çekip sohbete başladıklarında Cemal müsade isteyip Funda'yla kalktılar. Funda Eda'yla kucaklaşıp gitmeden mutlaka bir kez daha görüşmek istediği söyleyip numaralarını alıp verirken Eda bu duruma çok sevinmişti. Oğuz'da eğer isterse burdaki herkesle görüşmek istiyordu. Şimdi düğün telaşından Begüm'le ve Yaren'le çok konuşamamıştı.

Cemal kardeşinin kulağına eğilip "sende gidiyor musun?" Diye sorduğunda Dila gitmek istemediğini Meriç'in geleceğini ve burda olmayı sevdiğini söylediğinde Cemal onu kendi haline bıraktı. Yabancı yerde değildi. Hem Azat burdayken Dila'yı içi rahat bırakıyordu. Onun Onur'dan dolayı biraz hava almasını istiyordu. Meriç geldikten sonra ne zaman isterlerse ister kendi evi olsun ister babasının evi olsun şoförün götüreceğini söyleyip Dila'yı öperek ayrıldı masadan ve yeni evli çiftin yanına ilerleyip onlarıda tekrar tebrik edip çıktılar.

Dila bir yandan çok iyi anlaştığı ve komikliği ile güldüğü Bora'yla sohbet ederken bir yandan da Meriç'in yazdıklarına cevap yazıyordu. Meriç ailecek katıldığı davetten çıkıp evde hazırlandığını ve birazdan geleceğini mesajda yazmıştı. Aslında Meriç'in Bora'yla olan tatsız konuşmasından dolayı başlarda Bora'ya çok kızmıştı ama sonra Meriç'e kendisine yanlış geldiğini bu kadar açık olmaması gerektiğini söylemişti. Şimdi Bora'yla birazda sohbet ederken onun Meriç'le aslında ne kadar benzediğini fark etmiş bu yüzden daha iyi anlaşmıştı. Meriç "şeytan görsün onun yüzünü" desede Dila tam tersini düşünüyordu. Kesinlikle Bora'yla bir daha konuşmalı ve o kötü başlangıcı silmeliydiler. Dila yakıştırmıştı arkadaşı gibi deli dolu olan Bora'yı ona.

"Çilli gelmeyecek galiba?"

Kendini tutmayıp Meriç'i soran Bora içinden yine kendine küfür etsede telefonundan başını kaldıran Dila soruyu duymuş ve anlamazca bakıyordu.

"Çilli kim?"

Dila bal gibide çillinin Meriç olduğunu biliyordu ama bilerek Bora'nın üstüne gidiyordu.

"Kim olacak canım sende... Çilli horozdan bahsediyorum. Dila sende şimdi he..."

Dila Bora'nın isyanına gülerken Bora iç sesine yine akşam selamını verdi.

"Anasını satayım maskara oldum çoluk çocuğa. Ulan bok mu varda soruyorum o şeytanı. Birde çilli diyorum kıza karşı. Oldu olacak Dila aslında ben o gece Meriç'i öpmek bile istedim çok hoşuma gitti ama yediremiyorum kendime de tam olsun."

"Aslında gelcekti ama bilmiyorum vazgeçti galiba."

Dila bilerek yalan söylemişti çünkü Meriç'in gelmeyeceğini zanneden Bora'yla onu aniden gören Bora'nın tepkilerini merak ediyordu.

Meriç'in gelmeyeceğini öğrenen Bora kendinin bile fakrında olmadığı şekilde yüzünü düşürdü.

"Anladım."

Önüne dönüp telefonunu boş boş çevirdi.

"Bir kere daha görmeyi niye istiyorumki. Hayır kıza küçüksün dedim. Hakaret ettim şimdi gelmeyeceğini duyunca niye içim bir tuhaf oldu lan?"

"Anneme bakayım ben. Kadın zannedersiniz Antep eşrafından. Beni bile unuttu şuana bak millete karıştı."

Bora'nın sözlerine kendi dahil herkes gülerken Bora doğruldu ve ayağa kalktığı an karşısındaki girişten içeriye girdiğini gördüğü kişi hatta kişilerle olduğu yerde donup kaldı...

"Ha... Ha siktir. Kim bu kızın yanındaki? Daha doğrusu kolundaki? O ne giymiş öyle oha her yeri açık"

Bulunduğu masaya doğru bir adet giyindiği kıyafeti ve saçıyla başıyla bomba gibi olmuş çilli ya da turuncu kafa yaklaşırken koluna girdiği adamın söylediklerini dinleyip gülüyordu

Bulunduğu masaya doğru bir adet giyindiği kıyafeti ve saçıyla başıyla bomba gibi olmuş çilli ya da turuncu kafa yaklaşırken koluna girdiği adamın söylediklerini dinleyip gülüyordu. Bora neden bilmiyordu ama Meriç'i gördüğüne sevinsede onun bir adamla hemde oldukça yakışıklı bir adamla geldiğini görmekten hoşlanmamıştı.

"Hani bu kız benim hayatımda biri varken benimle konuşmayı doğru bulmuyordu. Şimdi kendisi utanmadan sevgilisi varken benimle niye yakın konuşmuştu. "

Kızmış hala ayakta durup bekleyince masadakilerinde bu durum dikkatlini çekmiş ve başını çeviren Dila gördüğü kişiden dolayı tıpkı Bora gibi donup kalırken dudaklarından kimsenin duymayacağı bir şekilde fısıldadı.

"Onur..."

Dila günler sonra Onur'u ilk kez görüyordu ve Meriç'in onunda geleceğini neden söylemediğini anlamıyordu. Hem Onur'u görmek için hazır değildi. Zaten hazır olduğunda gidip onunla konuşacaktı. Bunun Kararını çok önce almıştı ama şimdi istemiyordu onu görmek. Her ne kadar istemiyorum desede Dila'nın gözlerinin içi parlamış hep olduğu gibi Onur'u gördüğündeki gibi yine kalp atışları hızlanıp avuç içleri terlemişti. Öylesine masum seviyordu ki kalbinde Onur'a dair hiç kötü bir şey yoktu.

"Herkese iyi akşamlar..."

Meriç cıvıltılı sesiyle konuşup bir kaç gece önce gördüğü Leyla ve Mustafa bakarken gözleri ayakta dikilmiş duran Bora'ya bakmak istesede kendini tuttu. İçeriye girdiği andan beri Bora'yı fark etmişti ama kendini sıkarak ona bakmamış kuzeninin söylenmelerine sanki komik bir şey söylüyormuş gibi gülmüştü.

Onur buraya son dakika zorla getirilmişti. Meriç yengesine söz verdiği gibi Onur'u Dila'ya yakınlaştırma planına uymuştu ve yengesiyle birlikte plan kurmuş o yüzden içi gitsede Dila'ya bir şey söylememişti. Her şey arkadaşı içindi. Dila mutlu olsun diye yapıyordu bütün bunları ve eğer Onur Dila'ya adım atarsa Meriç o zaman her şeyi arkadaşına anlatıp rahatlayacaktı. Böyle arkadan iş çevirmek pek hoşuna gitmiyordu.

"Hoş geldiniz. Onur bu ne güzel sürpriz yüzünü gören cennetlik."

Azat ayağa kalkıp Meriç'i öptükten sonra Onur'la erkeksi bir şekilde selamlaşıp sarıldılar.

"Hoş bulduk Azat vallahi ne kadar oldu görüşmeyeli nasılsın?"

Onur Azat'a ismiyle hitap ederken Cemal'e abi diyordu. Ailecek görüştüklerinden ve Cemal'i hep bir abi model aldığında olsa gerek Azat'la aynı yaşta olmalarına rağmen Cemal'e ismiyle hitap demiyordu. Halbuki aralarından çok yaş farkıda yoktu.

"İyiyim bende sağ olasın."

Onur masadaki herkesle tokalaşıp Meriç'le birlikte Azat'ın tanıştırdığı Oğuz ve Eda'yla da tanıştıktan sonra Dila'yla Onur göz göze gelirken Meriç'le de Bora göz göze geldiler."

"Merhaba."

Meriç soğuk şekilde Bora'ya elini uzattığında Bora hala Onur'un kim olduğunu bilmediğinden kafası karışmış halde kendisine soğuk davranan kızın elini sıktı.

"Merhaba hoş geldin."

"Hoş buldum sağ ol."

Meriç elini ateşe değmiş gibi hızla çekip Dila'yla bakışan Onur'a döndüğünde Bora boş kalan eline sonra Meriç'e bakıp başını eğdi.

"Ben bu duruma düşecek adam mıydım Lan. Kız suratıma bakmıyor. Kim bu yanındaki dallama. Azat'a da helal olsun yani nasıl yakın davrandı şu kasıntıya."

Bora Onur'u şöyle bir süzüp dudak büktü. Adamın boyu kendisiyle aynıydı. Fiziğide iyiydi belli ki oda spor yapıyordu. Zaten artık çevresinde kendine bakmayan erkek kalmamıştı. Eskiden beri kızlar dış görünüşüne dikkat ederken son yıllarda erkelerde son derece sportif, vücutlarını şekillendiren, bakımlı adamlar olmuşlardı.

Hala Onur'la tanıştırılmadığı için kafasında kırk tane soru vardı.

"Ya kızın sözlüsü falansa. Ne bileyim ya şimdi burda adettir falan erken yaşta kızları sözlendiriyorlardır. Hayatımda buralara mı geldim ben."

Kızmış halde içinden söylenirken Onur'la Dila'nın selamlaşmalarını gözü görmüyordu.

Aslında dikkatli baksa Dila'nın aşık bakışlarını Onur'un çekinen tarafını görecekti.

"Merhaba Dila nasılsın?"

Dila yutkunup kendine uzanan ve öpen Onur'un kokusunu içine çekip zorlanarak baktı gözlerinin içine. Çok özlemişti. O gün şirkette onu başkasını öperken gördüğünde dağılmıştı ve bir karar almıştı ama şimdi Onur'u görünce yine eli kolu bağlanmıştı.

"İyiyim sen nasılsın?"

"Bildiğin gibi bir değişiklik yok."

Onur gülümseyince Dila da otomatik gülümsedi. Çok yakışıklıydı sevdiği. Esmer teni, insanın içini yakan kahve gözleri ve koyu renk saklarıyla çok hoştu. Bugün ayrı bir yakışıklıydı çünkü üstünde takım elbise vardı. Dila daha öncede onu böyle kıyafetlerin içinde görmüştü ama bu kez gözüne başka güzel gelmişti.

Dila daha öncede onu böyle kıyafetlerin içinde görmüştü ama bu kez gözüne başka güzel gelmişti   

Onur Bora'ya döndüğünde Bora tepkisizce baktı.

"Sanırım bir biz kaldık tanışmadık. Onur ben... Azat ve Cemal abilerin tanıdığıyız."

Bora elini uzatan Onur'un elini sıkarken Dila'da Meriç'e sessizce "Onur'un geleceğini niye söylemdin" diye hesap soruyordu.

Meriç, "çıkarken son dakika yengem aradı Onur seninle gelsin yalnız gitme dedi. Sana haber veremedim Dila'm hem fena mı oldu yani?" Diye açıklama yapıp gayet rahat şekilde geçip otururken Bora Onur'a gülümsedi.

"Memnun oldum bende Bora Azat'ın ve eşinin İstanbul'dan arkadaşıyım."

"Al memnun oldum. Memnun falan değilim arkadaş ben. Şuan muşmula gibiyim. Kim lan bu soğan cücüğü deli olucam. Onur muş kilimcinin kör oğlu."

"Onur otur hadi sende."

Azat'ın yönlendirmesiyle Onur Dila'nın yanına Meriç oturduğunda Bora'nın yanındaki sandalye boş olduğuna geçip otururken Leyla artık kucağında sallamaktan bir hal olduğu Ege'ye ve ileride koşturarak çocuklarla oynayan Eymen'e bakıp kocasına döndü.

"Mustafa'm biz artık gitsek Ege mızmızlanıyor birazdan bas bas ağlayacak, Eymen'de çok koşturdu yorulduk biz aşkım."

Mustafa karısının tek lafıyla onu onaylayıp hemen kalktı ve kalkarkende mız mızlanan küçüğünü kucağına alıp başından öptü.

"Gençler size doyum olmaz ama çocuklu olarak bize ayrılan süre bu kadar olduğundan müsaadenizle."

Mustafa'nın espirili konuşmasına gülerlerken Leyla eşyalarını toparlarken Dila ayaklandı.

"Mustafa abi bir kere Ege'yi öpebilir miyim?"

Dila öylesine tatlı konuşmuştu ki Onur dahi herkes onun naif haline gülümsediler. Dila ince düşüyordu. Sonuçta aile gibi olsalarda Ege küçük olduğundan herkese öptürmeyebilirlerdi. Başkasının bebeğini öpmek için izin istemek en doğrusuydu. Gece boyunca Leyla'nın izniyle zaten bol bol sevmişti ufak Ege'yi.

"Dila'cım tabi öpebilirsin."

Dila Ege'yi kolları arasına alıp minicik yanaklarını öperken Onur kilitlenmiş halde kucağındaki bebekle anlıyormuş gibi konuşan Dila'yı izledi. Cemal'in Funda'yı izlediği gibi bugün oda Dila'yı izliyordu. Kendisine aşık olan kızın kucağına bebek yakışmıştı. Zaten aile kurmaya odaklı bir erkek beğendiği kadının kucağında bebek, ailesiyle olan iyi iletişim birde olursa hayır demedikleri lezzetli yemek yaptılar mı tamamdı. Evlenecek kadın profili canlanıyordu gözlerinin önünde ve ikinci aşama olarak tanışıyorlardı.

Onur için şuan bu profil oluşmuyordu çünkü kafası hala net değildi ne yapacağını bilmiyordu ama Dila'nın bebeklere olan sevgisi hoşuna gitmişti.

"Hoşçakal tatlım."

Dila Ege'yi Yeniden babasına bırakırken Leyla'yla Mustafa vedalaşıp Yaren'e mutluluklar diledikten sonra annesine eve gideceklerini söyleyip Mustafa Eymen'in "ben gitmeyeceğim, babanem, dedem, amacam, Begüm burda onlarla sonra gelicem oyun oynuyorum."

Diye ağlamalarına aldırmadan Ege'yi Leyla'yla verip Eymen'i kucağına aldığı gibi oğlunun ağlayıp kucağında tepinmesine rağmen arabaya doğru yürüdü.

"Baba gitmicem... Arkadaş buldum ben oyun oynicam."

Eymen bebeksi konuşmasıyla konuşup ağlasada Mustafa oğlunu arabaya çocuk koltuğuna bindirip Kemerini taktı.

"Annecim ağlama bebeğim ama bak kimse orda Peşinde koşamaz hem o arkadaşlarında birazdan gidecek bebeğim sonra tek başına sıkılırsın."

Leyla oğlunun gözlerini silip tombul tabaklarından öptü. Mustafa arabayı kullanırken kendisi arkaya çocuklarının yanına oturmuştu. Ege sağda pusetin içindeyken Eymen solda çocuk koltuğundaydı.

"Eve gidip uyumak istemiyorum."

Eymencim uyku saatin çoktan geçti zaten annecim ama bak bugün Yaren ablamla Güney abinin düğünündeyiz diye İzin verdik. Böyle yapıp bizi üzme tatlım."

Eymen küskün halde annesine bakıp akan burnunu çekerken Leyla oğlunun tatlı haline bakıp Mustafa'nın uzattığı kağıt mendili alarak oğlunun burnunu temizledi.

"Bazen kime yetişeceğimi yaşıyorum Mustafa'm."

Mustafa aynadan karsına kısa bir an bakıp gülümsedi. Onun işinin çok zor olduğunun farkındaydı. Elinden gelen yardımı yapıyordu tabi ama bir anne gibi olamazdı yeri.

"Begüm'e söyleseydiniz bana bakardı. Hem ben o varken sıkılmazdım."

Şu durumda bile Begüm diye sayıklayan oğluna güldü Mustafa. Bu küçük adamla büyüyünce ne yapacaktı hiç bilmiyordu.

"Begüm hamile annecim bunu seninle konuşmuştuk artık öyle senin peşinde koşamaz onun kendine dikkat etmesi lazım."

Eymen küçük kaşlarını çatıp Leyla'nın yüzüne bakarak mırıldandı.

"Bu amcamda çok oluyor ama. Neden Begüm'ün karnına çocuk koydu ki?"

Leyla'yla Mustafa Eymen'in sözleri karşısında şok olurken kırmızı ışıkta duran Mustafa arkasını dönüp oğluna şaşkınlıktan açılan gözleriyle baktı.

"Babacım ne demek o öyle. Hem sen karnına çocuk koydu lafını nerden öğrendin bakayım."

Eymen büyümüşte küçülmüş halde babasına bakıp az önce ağlayan kendi değilmiş gibi oldukça şeker bir şekilde güldü.

"Anneler ve babalar evlenince birlikte uyuyorlar sonra babalar anneleri çok sevince bebek oluyor. Yani karnına bebek koyuyor. Bunu bilmiyor musun babacım."

Mustafa'nın aldığı cevapla dili damağı tutarken Leyla mavi gözlerini iri iri açıp kırpıştırdı. Bu çocuk nasıl bunları düşünüp cümle kurmuştu böyle. Eymen gerçekten çok akıllı bir çocuktu. Belki Bebek nasıl yapılır bimiyordu ama çocuk aklıyla akıllı bir şekilde konuşuyordu.

"Aşkım şakın konuyu uzatma çünkü bebek nasıl yapılır diye eşelerse işin içimden hiç çıkamayacağız. Öğretmeni zaten anlatıyor anlaması gereken şeklinde anlaşılan bizimkide kendi hayal dünyasında kuruguluyor."

Mustafa Leyla'yla mırıldanıp konuşurken aynı anda Karsıyla güldüler ve Eymen dışarıya baktığından pek ilgilenmeyip on anları dinlememişti.

"Mustafa'm şimdi buna hiç halim yok zaten."

Mustafa önüne dönüp arabayı hareket ettirirken Leyla oğlunun ellerini tutup öptü.

"Annesinin aşkı çok seviyorum ben seni."

"Bende seni çok seviyorum annecim"

Leyla en büyük serveti olan Eymen'e Ege'ye ve Mustafa'ya bakıp gülümsedi. Ne kadar yorgun olursa olsun hayatının üç yakışıklısını gördüğü an her şey siliniyordu. Çok seviyordu onları...

***

"Hay Allah bendeki şansa bak arkadaş."

Arabayı park edip inmeden karısına dönen Cemal Funda'nın başını yana yatırmış şekilde uyuya kaldığını görünce gülümseyerek konuştu. Kutlamanın yapıldığı yer evine oldukça uzaktı ve anca gelebilmişti. Karısı dayanamamış uyuya kalmıştı. Eve gelmek için can atan Cemal sonunda muradına erip evine gelmişti ama bu kezde Funda uyuya kalmıştı.

"Eh be miniğim beni heveslendirdin şimdide uyudun."

Gülerek konuşup kaderine razı olarak arabadan çıkıp Funda'nın kapısını açtı ve dikkatli bir şekilde karısını kucağına alıp arabayı kilitlediği gibi asansöre doğru yürüdü. Kucağındaki kuş gibi hafif olan bedeni taşırken hiç zorlanmıyordu. Uyuyan karısına hiç kıyamıyordu. Eve götürüp onu yatıracaktı. Ne kadar içindeki istek yarım kalsada kıyamaz uyandırmazdı miniğini.

Evlerinin bulunduğu kata çıkarken bir an olsun gözünü kucağındaki güzellikten ayırmadı. Uzun uzun Funda'nın küçük hatlara sahip güzel yüzüne baktı ve sonra gözleri hala düz olan karnına, ince bacaklarına kaydı.... Bu incelemeyi yaparken gözleri aşkla parlıyor sürekli gülümsüyordu. Funda arada kıpırdansada gözlerini açmamıştı.

Daire kapısını kucağı dolu olduğu için zorlansada sonunda açıp içeriye girdinde dış kapıyı arabada yaptığı gibi ayağıyla

itip kapattı ve sert kapanan Kapının çıkardığı sesten etkilenen Funda gözlerini aralayıp uykulu halde mırıldandı.

"Cemal..."

"Uyu sen aşkım yok bir şey."

Funda açık tutmakta zorlanan göz kapaklarını tekrar kapattı ve kocasının kucağında yatak odalarına taşınıp yatağının üzerine bıraktığında hemen uyuma pozisyonunu alıp bir bacağını büküp karnına doğru çekerken diğerini uzattı. Cemal kaşısındaki manzaraya bakarken gözleri beğeniyle parladı.

Funda bacağını yukarı çektiğinden elbisesi kalçasının üstüne kadar toplanmıştı ve kumaş bedenine oturmuştu. Cemal karısının elbisenin altına aynı tonlarda giydiği sarı ip gibi olan külotunu görünce üst üste yutkunup yatağa yaklaşıp oturdu ve kaşlarını kıskançlıkla çattı.

"Böyle külotlar giymekte ne oluyor. Dışarıda elbise giyeceksen içine seksi çamaşır giymek yok dememiş miydim ben! Ah Funda ah..."

Biraz kıskanç çıkan sesine engel olamazken gözü hala karısının kalçalarındadaki Sarı küçük çamaşır parçasındaydı. Bu konuda netti. Funda evde istediğini giyebilirdi hatta dışarı çıkarken pantolon giyorsada içine istediğini giyebilirdi ama etek elbise altına bunları giymesini istemiyordu. Düşebilirdi, otururken eteği açılabilirdi bir çok şey olabilirdi ve Cemal karısının çamaşırını bir başkası görecek ihtimaline gelemiyordu. Hele birde hiçbir yerini kapatmayan çamaşır... Bu olacak şey değildi!

Elbiseyi biraz daha yukarı toplayıp beline kadar açtıktan sonra eğilip bel çukuruna bir öpücük kondurdu. Karısının pürüzsüz teninde elini gezdirip öpmeyi çok seviyordu. Aşağıya kayan eli poposuna gidip okşarken Funda kıpırdandı ve sırt üstü dönmek için hareketlendiğinde Cemal elini çekti. Funda şimdi kaşısında sırt üstü dönüş halde uyumaya devam ediyordu. Eve bir hevesle gelip hevesi Kursağında kalan kocasına hiç iyi bir görüntü vermiyordu Funda. Sırt üstü yatıyordu ve bacakları hafif aralık, elbisesi az önce toplandığından karnına kadar teni açıktaydı.

"Hareketlere bak, deli edeceksin beni minik şeytan."

Cemal yataktan kalkıp ofladı. Pantolonun önündeki kabarıklığa bakıp ses tonunu düşürerek sesli şekilde söylendi.

"Sende hemen hazır ola geç, ergenler gibi oldum yemin ederim."

Üstündekileri hızla çıkarıp banyoya geçerken çıkardığı seslerin farkında olmadığından Funda rahatsız olup uyandı ve kocasının çıplak üstelik uyarılmış şekilde banyoya doğru yürüdüğünü görünce gülümseyerek hemen seslendi.

"Aşkım bende yıkanmak istiyorum."

Düğünden gelmişti ve yapılı saçları makyajı ile uyuyamazdı. Gözleri Cemal'in erkekliğini bulurken yutkunup hemen ayaklandı ve Cemal'in bakışları arasında salına salına onu daha çok deli edecek yavaşlıkta yürüyüp kocasının karşısında durduğunda dudaklarını ısırıp seksi bir bakış attı ve  kıkırdayarak Cemal'in beline sarıldı. Şuan kocasının hazır halde olan uzvu karnına batıyordu. Eve hevesle gelen kocasının bu haline tabiki şaşırmamıştı. Belli ki koca devi kendisini uyandırmaya kıyamamış banyoya soğuk bir duş almaya gidiyordu.

"Neye gülüyorsun güzellik?"

Cemal Cidden zorlanıyordu çünkü kasıkları çok ağrıyordu. Banyoya gidip rahatlayacaktı çünkü uyuyan karısına kıyamamış onu uyandırıpta sevişme girişimde bulunmazdı. Miniğinim yanına gelene kadar erkekliğine bakıp sonrasında daha çok delirmesine sebep olacak şekilde dudakalarını ısırıp sarılmasına karşı sabrı tükeniyordu.

"Çok..."

Funda başını kalkıp Cemal'in gözlerinin içine bakarak fısıldarken bir elini aşağıya bedenleri arasına kaydırıp Cemal'in sertliğini kavramasıyla Cemal başını geriye atıp inledi.

"Çok sertleşmişsin, ben uyurken sen ne düşünüyorsun bakayım."

Minik üşümüş eller nabız gibi atan erkekliğini okşarken Cemal üst üste yutkundu. Bu kadın yüzünden birgün delirecekti. Funda her geçen gün ateşli bir kadın oluyordu. İçine kapanık hali kesinlikle yatak odalarında olmuyordu.

"Bebeğim oynamayı bırak geleceğim şimdi."

Funda kocasının hırlar gibi çıkan sesine gülüp elini daha hızlı hareket ettirdi ve Cemal dayanamayıp elini tutup çekti.

"Funda gel şöyle bak çıldıracağım."

Funda aniden kucaklanınca küçük yalancı bir çığlık attı ve yatağa taşınırken Cemal'in boynundan ısırdı. Isırıkla Cemal daha çok deli olup Funda'yı yatağa bırakıp üstüne eğilip uzandığı sırada karısı altından gülerek kaçınca Cemal dişlerini sıktı.

"Aşkım oyun oynama gel."

Yatağın ucuna kayan karısının ayak bileklerinden tutup onu yeniden yerine çekerken Funda'nın elbisesi çekildiği için göğsüne kadar toplanmıştı.

"Ayy..."

Funda yalandan Cemal'in omzunu itti.

Kararlıydı deli edecekti bu gece kocasını. Onun bu halleri çok hoşuna gidiyordu. Kaç gece sıkıştırmıştı kendisini ve "Dila var dur" diye resmen yalvarmıştı. Şuan ıslanan bacak arası sızlayıp kocasını istesede azıcık bekleyecekti.

"Hiç bana numara yapma daha bir yerini acıtacak bir şey yapmadım."

"Yaptın."

"Ne yaptım?"

Funda düşünerek dudaklarını büktü ve aklına ilk gelen şeyi söyledi.

"Ağırlığını çok verdin üstüme karnım acıdı."

Cemal gülerek baktı bedenleri arasındaki boşluğa. Şuan Funda'nın ellerini başının iki yanında tutmuş bacakları arasında emekler halde duruyordu. Daha tam olarak üstüne uzanmamış ağırlığını hiç vermemişti.

"Pis küçük yalancı."

Cemal yalancı küçüğünün burnunu acıtmayacak şekilde ısırıp elbisenin fermuarını açıp başından çekip arkaya fırlattı ve alt çamaşırıyla takım olan dantelli sarı renk sütyenle olan Funda'ya Kaşlarını çatarak baktı.

Cemal yalancı küçüğünün burnunu acıtmayacak şekilde ısırıp elbisenin fermuarını açıp başından çekip arkaya fırlattı ve alt çamaşırıyla takım olan dantelli sarı renk sütyenle olan Funda'ya Kaşlarını çatarak baktı

"Funda!"

Sert sesi Funda'nın kulağına ulaşırken Funda dudaklarını ısırıp komple dantel olan ve oldukça seksi çamaşırının takımı olan sütyenini çıkaran kocasının neye kızdığını anlamıştı.

"Aşkım elbisem sarı olduğundan bende de başka sarı şey yoktu ondan şey yaptım. Yoksa biliyorum kızdığını dikkat ediyorum vallahi."

Kesik kesik cevaplar veren Funda'yı dinleyen Cemal bir yandanda Karsının külotunu çıkardı ve yatağa yanına yatınca mesajı anlayan Funda Cemal'in kucağında yerini aldı. Cemal Funda'nın küçük göğüslerini avuçları İçine alıp sertçe yoğururken Funda ellerini Cemal'in göğsüne koyup uzanarak dudaklarını uzun uzun öptü. Cemal evde böyle şeyler giyinmesini seviyordu ama kıskanç aşkı dışarıda sevmiyordu .

"Ben Sana dışarı çıkarken elbise giyiyorsan içine seksi çamaşır giymek yok dedim ama sen inadıma iş yapıyorsun."

Funda acıyan göğüslerine rağmen hoşlanmış halde çarpık şekilde güldü ve Cemal'in boynunda dudakalarını gezdirip arada minik minik öpüp arkada da ısırarak popusunu kaldırdı ve Cemal'inde yardımıyla geri oturduğunda hissettiği doluluğun acısıyla ufak bir çığlık atıp Cemal'le sarıldı. Hala her seferinde darlığından dolayı bu sorunu yaşıyordu. Cemal atik bir şekilde kucağında karısıyla dönüp üstte yerini aldığında çoktan ritmi yaklaşmışlardı.

"Atacağım hepsini o olacak."

Cemal seri şekilde hareket ederken Funda bedenini saran yoğun hislerin altında ezilip konuşan kocasının omzuna küçük eliyle vurdu.

"Öyle bir şey hele bir yap vallahi konuşamam seninle."

Cemal elinin altındaki küçük göğüsleri sıkıp kendini daha çok bastırmasıyla Funda içindeki baskıdan dolayı bir eliyle kocasının sırtına tutunup tırnaklarını etine geçirirken diğer elinin altındaki çarşafı sıktı

"Ahh...Cemal aşkım."

Cemal'in baskısıyla inlerken gözlerini sıkıca kapatıp açtı. İçindeki doluluk hissini seviyordu ve Cemal gerçekten her konuda mükemmel bir eşti.

"Funda..."

Kendini sıkan Cemal karısının adını sayıklarken alınında ter damlaları birikmişti. Her seferinde ilk günki gibi oluyordu ve Cemal buna gerçekten şaşırıyordu. Birde evlenince bir süre sonra her şey sıradan olur diyenleri duymuştu ama kesinlikle buna katılmıyordu. Miniği ile her günü ayrı keyif her sevişmeleri ayrı doyumdu. Gün geçtikçe sıradan olmak şöyle dursun her şey onlar için daha heyecanlı oluyordu.

***

Dakikalar sonra ikiside rahatlamış halde duşlarını alıp yatakta sarmaş dolaş yatarlarken Funda Kocasının göğsünde elini usul usul gezdirdi.

"Ben nedense kız gibi hissetmeye başladım."

Cemal sessiz şekilde yatarlarken karısının aniden bebeklerinin cinsiyeti hakkında konuşmasıyla kocaman gülümsedi. Söz konusu bebeği olunca Cemal çok heyecanlanıyordu. Şimdi Funda içine kızları olacağının doğduğunu söylüyordu. Gözünün önüne Funda gibi minik bir şey geldikçe yüreği hop ediyordu.

"Miniğim sağlıklı olsun."

"Amin, önce öyle tabi ama içime doğdu paylaşmak istedim."

Cemal bir an daha çok heyecanlandı. Funda'yı üstüne çekip yüz üstü yatırırken ellerini karısının beline sardı ve göz göze bakıp çoşkuyla konuştu.

"Hadi isim düşünelim mi?"

"Şimdi mi?"

"Evet şimdi. Hem kız hem de erkek hangi isimleri çok seviyoruz söyleyelim. Kesin değil tabi Canım yine isim sözlüklerinde bakarız."

"Tamam hadi önce sen söyle."

Cemal düşünmeye başladı. Erkek ve kız isimleri aklından geçiyordu en sevdiğini bulmaya çalıştı. Aslında Funda'yla evlenme kararı aldığı günden beri birgün çocukları olursa diye aklında karar vermediği iki kız bir de erkek ismi vardı. Çocuklarının ismi kız ya da erkek farketmez karısının ismi olan Funda'ya yakın olsun istemişti.

"Aslında ben hep birgün çocuğumuz olursa ismi sana yakın olsun istedim."

Funda kocasının sözleri karşısında aşkla dolup taşarken böyle bir adamla evli olduğu için bir kez daha şükretti.

"Seni çok seviyorum Cemal sen çok özel bir adamsın."

Cemal gülümseyip karısının belini okşayıp üşümemesi için üstüne yorganı çekip sıcaklığına hapsetti.

"Linda ya da Melda... Ben bu iki kız ismini çok seviyorum. Düşünsene sen Funda kızımız Melda ya da Linda."

Funda duyduğu iki güzel isim karşısında duygulandı. Kocası çok ince düşünceli bir adamdı.

"Çok güzel isimler düşünmüşsün teşekkür ederim hayatım. Peki erkek olarak aklında ne var?"

"Erkek olursa senin isimine uyumlu pek yok bulmadım ama ben Altuğ ve Tolga ismini severim bebeğim. Kulağıma hoş geliyor."

Funda böyle ince düşünen adam karsısında daha ne desin bilmiyordu. Kendisi isim düşünmemişti çünkü kararlıydı  böyle güzel seven adam koyacaktı bebeklerinin adını.

"Şimdi sen söyle hadi miniğim sen hangi isimleri seviyorsun?"

"Ben sadece seni seviyorum ve senin sevdiğin düşündüğün her isimi çok seviyorum."

Cemal gülerek sarıldı miniğine. Bu kadın hep böyle kollarında aşkla olsun istiyordu.

"Teşekkür ederim ama söyle hadi aklındaki ismi meleğim."

Funda ellerini uzatıp Cemal'in yanaklarını tutarak gözlerinin içine baktı.

"Ben ciddiyim sevgilim. Aklımda isim yok ve senin beğendiklerin çok hoşuma gitti. Bebeğimizin ismi kesinlikle bunlardan biri olmalı."

"Emin misin?"

"Hem de hiç olmadığım kadar."

Cemal uzanıp minik dudaklardan öptü. Şu hayatta en çok istediği şey Funda gibi aşık bir eşti ve onada sahip olmuştu.

"Hadi uyuyalım biraz, yordum yine seni."

"Ben halimden memnunun hayatım."

Kolları arasında kıvrılan karısını tek koluyla sararken diğer kolunu arkaya atıp yatak ucuna da yaptırdığı düğmeye basıp odanın tüm ışığını söndürerek huzurlu bir uyku için gözlerini kapattı.

Cemal kollarında Funda'yla huzurlu bir uykuya dalarken çıkıp geldikleri kutlama alanında Dila'yla Onur, Meriç'le Bora ateş çemberinin içindeydiler.

***

"Bora sen annene bakmaya gitmeyecek miydin?"

Bora kemirdiği dudaklarını bırakıp karşısında Dila'yla oturup konuşan Meriç'den gözlerini çekerek Oğuz'a baktı. Onur'la Eda yer değiştirmişti. Kızlar Eda'yla konuşurken Onur'da Azat'la ve Oğuz'la konuşuyordu. Bora pek muhatap olmuyordu Onur'la çünkü bu adam Meriç'in neyiydi daha öğrenememişti. Azat çok yakın konuşuyordu ve buda Bora'yı deli ediyordu.

"Yok abi Kocaman kadın giderken alırım giderim işte."

Bora kendiyle çekilişiyordu şuan. Annesine bakacakken vazgeçmişti çünkü Meriç masadaydı ve hiç yüzüne bakmıyordu. Ayrıca bu Onur kimdi öğrenmeden şuradan şuraya gitmek içinden gelmiyordu.

"Kız acaba bana bir şey der mi diye ve bu soğan cücüğü kimmiş öğreneceğim diye resmen anneme bakmaya gitmiyorum. Benim gibi evlat mı olur be... Kalk oğlum kalk ana gibi yar olmaz diye boşa demezler."

"Ben anneme bakayım rahat edemedim."

"Oğulum sen şimdi demedin mi Kocaman kadın diye. İyice dengesizleştin Bora sen."

Bora Azat'la konuşan Onur'a bakıp oflayınca  Meriç ister istemez dakikalardır bakmamak için direndiği karşısında oturan Bora'ya baktı. Bugün bu adam gözüne çok daha yakışıklı geliyordu. İlk gördüğündeki spor giyimi yerine üstüne tam oturan bir takım elbise vardı. Kravat takmamış dar gömleğinin üstten iki düğmesini açmıştı. Bora yine çok seksiydi ve Meriç'in bakınca içi gidiyordu ama bu kez yapmayacaktı. Kendisine küçük diyen adamla bir daha konuşmayacaktı.

Bora Meriç'in gözlerinin içine çocuksu bir bakışla bakarken gözleri Meriç'in ilk geldiğinde

Olduğu gibi yine kıyafetine kaydı. Oturduğu için alt tarafını görmüyordu ama biliyordu. Meriç'te Dila gibi yaşına uygun elbise giyinmişti. Dila'nın ki daha masum tam tarzına uyurken Meriç'in ki daha fazla seksiydi. Onur onun kıyafeti yüzünden hem arabada hem de içeriye girdiklerinde kuzenine çok kızmıştı. Meriç diz kapağından oldukça kısa süper mini boy dedikleri bir elbise giyinmişti ve elbisenin üst tarafı ince askılı göğüs dekolteli gümüş renk payetliydi. Göğüsten altının beyaz renk olan elbiseyi Onur hiç onaylamazken Bora'da kısa ve açık bulmuştu. Bora Meriç'inde Dİla gibi giyinmesini beklerken Onur Dila'nın giyimini de incelemiş ve elbisenin üst tarafını ne kadar sevdiyse alt tarafını o kadar sevmemişti.

Dila düz siyah renk belinde ince kemeri olan kısa boy önü ve arkası kapalı çok sade bir elbise giyinmiş saçlarını havalı fön çektirip açık bırakmıştı. Meriç gibi topuklu ayakkabı giydiğinden uzun boyu daha da uzamış düzgün güzel bacakları ön plana çıkmıştı. Elbisenin boyu Cemal'de rahatız etmişti ama kardeşinin hevesini kırmamıştı. O daha gençti. Bu yaşta giymezse ileride zaten giymezdi.

Bora bir süre Meriç'in açık yakasında görünen göğüs çatalına bakıp bakışlarını yeniden gözlerine odakladığında Meriç'in tek Kaşını kaldırılmış hiç gözünü çekmeden elbisenin yakasını çekmesini izledi ve kızın acıkça verdiği "yakladım seni çek o pis...

Bora bir süre Meriç'in açık yakasında görünen göğüs çatalına bakıp bakışlarını yeniden gözlerine odakladığında Meriç'in tek Kaşını kaldırılmış hiç gözünü çekmeden elbisenin yakasını çekmesini izledi ve kızın acıkça verdiği "yakladım seni çek o pis bakışlarını göğüslerimden" mesajıyla gerildi. Bugüne kadar arsızca baktığı çok kadın olmuştu ama ilk defa biri böyle bakıp mesaj vermişti.

"Açmış yakayı bağrı bakınca beni uyarıyor. Sanki ben burada herkese mi bakıyorum. Çilli ilgi alnımda olduğundan o güzel memeleride ekstra ilgi alnımda oluyorlar."

Daha fazla dayanamayıp ayaklandığı sırada Meriç'in sesiyle durdu.

"Onur abi önündeki boş bardağı uzatır mısın?"

Işık hızıyla döndü. "Turuncu kafa soğan cücüğüne abi dedi. Ya ne güzel dedi bir daha dese ya. Yerim ben o ağzını..."

Bora kendini kaptırıp kabarmış halde konuşurken iç sesine bir tokat attı.

"Ağzını yermiş... Kimin ağzını yiyeceksin, kaptırdın iyice sen oğlum  kendine gel!"

"Al kuzenim.!"

Onur bilerek bastırıp konuştuğunda Meriç göz kıpırtı. Hiç öyle abi edaları çekmeyecekti kısa giysiyse gitmişti kime neydi? Böyle sıkmalara gelemiyordu işte. Onur abisini çok sevse de babası zaten yeterince karışırken birde onu dinleyip canını sıkmak istemiyordu.

Bora duyduğu kuzen sözüyle gülümseyerek yeniden arkasını dönüp giderken kendinin duyacağı sessizlikte mırıldandı.

"Bu soğan cü... Aman Onur gözüme şimdi pek şirin göründü. Bende adamı tanımadan gömdüm canım... Kuzeniymiş işte... Gerçi fark etmez benim kanım kaynamıştı zaten canım!"

***

Annesinin yanına gidip keyfinin yerinde olduğunu gördükten sonra masaya geri dönen Bora Onur'un ayaklandığını gördü. Onur geldiğinden beri her ne kadar erkeklerle sohbet etse de gözü kendisine kaçamak bakan ve bakışlarını yakaladığında da gülümseyen Dila'daydı. Bu gece onunla biraz konuşacaktı. Hazır Cemal'de yokken Dila'yla o gün hakkında konuşmak istiyordu. Şirketteki uygunsuz halini görmesinden hoşnut değildi ve Dila'nın o gün ağlayarak Meriç'e söylediklerinden beri içi hiç rahat değildi. Biraz konuşmak istiyordu.

Şimdi yerinden kalkıp Dila'ya doğru yürüyen Onur Azat'ın inceleyen gözlerinin hapsindeydi. Cemal, Dila'nın Onur'u sevdiğini söylemişti ve Azat bir abi gibi Dila'yı kontrol ediyordu. Azat'ın bakışları altında yürüyen Onur'u izleyen Dila ise onun kendine doğru geldiğini görünce yine heyecanlanarak çocuksu temiz bakışlarıyla gözlerinin içine baktı. Bu adamın gözleri ne zaman gözlerine deyse içinde ılık ılık bir şeyler akıyordu.

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Dila yüzüne doğru eğilmiş konuşan Onur'un yakınlığından dolayı yutkunup başını olumlu anlamda salladı. Ne konuşacaktı hiç bilmiyordu ama konuşmak istiyordu. Kaçmayacaktı Meriç'le konuşmuş o cesareti arkadaşı vermişti. Geldiklerinden beri sohbet ettiği Meriç bir ara kulağına "Onur burada işte şu utangaçlığını kenara bırak ve biraz onunla ilgilen seni fark etmesini sağla." Demişti. Bu sözlerden cesaretle Dila Onur'un konuşmak için teklifini kabul edip ayağa kalktığında birlikte gözlerden uzak olacak bir köşeye geçmek için yürümeye başladı.

Yanında yürüyen Onur çok sessizdi ve ara ara dönüp kendisine daha doğrusu elbisesine bakıyor sonra yeniden önüne dönüyordu. Dila böyle giyindiği için kendine kızmıştı çünkü Onur'un da kıskanç tarafı olduğunu biliyordu. Her ne kadar hayatını yaşamayı bilen bir adam olsa da buranın kültürüyle büyümüş ailesi belli kimselerdi. Azat gibi Cemal gibi sevmiyordu kısa açık giyimleri. Antep'te bilinen ailelerdendi ve bu tarz konular önemliydi. Meriç söyleseydi Onur'un da geleceğini Dila o zaman sevdiği adamın beğeneceği şeyler giyebilirdi ama çatlak arkadaşı Onur geliyor Dila haberin olsun dememişti.

"Şöyle geçelim üşüme.."

Kapalı olan mekanın arka tarafındaki diğer alana geçtiklerinde içeride kimse yoktu. İkinci yemek salonuydu burası ama davetli sayısı az olunca açmamışlardı. Onur bu mekanı bildiğinden rahatlıkla o taraf geçmiş Dila'da peşinden içeriye girince kapıyı kapatmıştı. Heyecandan dili damağı kururken Onur'la dışarıda baş başa ilk kez kaldığından ne yapacağını bilmese de peşinden yürüdü ve masaların arasında geçen Onur'u takip edip en köşede oturduğu masada karşısına geçip oturdu. Bu kadar saklanmaya ne gerek vardı anlamıyordu. Onur neden böyle değişik bakıyordu onu hiç anlamıyordu.

Yüreği ağzında Onur'la yapacakları konuşmayı düşünürken Bora fırsattan istifade Meriç'in yanındaki boş sandalyeyi çekip oturdu ve yüzüne "ne yapıyorsun?" dercesine bakan kıza Kocaman gülümsedi.

"Madem çilli bana pas vermiyor bende zorla alırım pasımı.."

"Başka yer mi yok. Ne demeye dibime oturuyorsun?"

Dişlerini sıkarak konuşan Meriç uyuz oluyordu yanında şapşal şapşal sırıtan Bora'ya. O hatayı bir kere yapmıştı ve bir daha Bora'ya yüz vermeyecekti.

"Başka yer olsa da ben burda oturmak istiyorum. İtirazın mı var?"

Meriç gözlerini devirdi. Masadakiler durumu anlamasın diye Bora'yla fısır fısır konuşuyordu ve haliyle biraz fazla yakınlardı. Bora Meriç'in kızgın bakan gözleri ardındaki güzelliğine baktı. Düğün olduğu için Meriç özenliydi ve makyaj yapıp saçlarını yaptırmıştı. Hoş Bora Meriç'in doğal halini görmüştü ilk karşılaştıklarında ve zaten çok beğenmişti. Şimdi gözüne çok daha güzel gelse de Bora'nın gözleri Meriç'in kapatıcı sürdüğü için göremediği çillerindeydi. Bunu sevmemişti işte... O çilleri görmek hatta onlara dokunmak istiyordu. Şimdi bu kız ne demeye yanağındaki tatlı üç beş çilini kapatmıştı anlamıyordu.

"Yanımdan Kalkar mısın? Beni rahatız ediyorsun."

Bora yan bir gülüşle Meriç'i süzdü. Onu çok kırmış olduğunun farkındaydı. O gece yanında durmak için can atan kız şimdi uzak durmak istiyordu.

"Dans edelim mi?"

Bora oldukça rahat bir şekilde konuştuğunda Meriç gözlerini iri iri açıp Bora'ya pes dercesine baktı. Yanından kalkmasını istediği adam arsızca dans edelim mi diye soruyordu.

"Delinin zoruna bak. Ben ne diye onunla dans edecekmişim. Off ya tamam lanet olsun isterdim ama o günden sonra asla yapmayacağım böyle bir şeyi."

"Hayır tabi ki de. Seninle dans falan etmem."

Önüne dönerken Bora gözlerini görmek için eğildiğinde Meriç rahatsız olup kıpırdandı çünkü her an Dila'yla konuşmaya giden Onur gelebilirdi. Azat abisi zaten bakıp bakıp duruyordu. Şu yakınlıkta hiç hoş manzara sunmuyorlardı.

"Ya ne yapıyorsun sen? Dibime girmesine. Azat abi bakıyor."

"Baksın, Azat öz abin mi?"

Meriç tatlı bir şekilde nefes alıp verdiğinde Bora yine Meriç'in göğüslerine baktı ve kendini tutamayıp Bora'lığını konuşturdu.

"Dibine girmek hoşuma gidiyor çünkü o çillerini görmek istiyorum ama kaç kat kapatıcı sürdüysen artık hiçbiri görünmüyor."

Meriç ağzı açık halde Bora'ya döndü ve kendini tutamadı. Çok oluyordu bu adam. O gece sanki o lafları söylememiş gibi yakın davranmasına çok gıcık oluyordu.

"Sen manyak mısın? Dengesiz ne diyorsun ya... Bana onca laf söyledin şimdi kalkmışsın neler diyorsun. Sanane benim çillerimden uzak dur benden Bora."

Meriç sinirle yerinden kalkarken Bora'da peşinden kalktı ve önden topuklu ayakkabılarına rağmen hızlı hızlı yürüyen Meriç'e yetişmeye çalıştı.

"Meriç bekle... Meriç."

Arkasından seslense de durmayan Meriç yürümeye devam edip lavaboların olduğu kısıma ilerledi.

"Ulan bu kız ne kadar kısa giymiş böyle... Hızlı hızlı yürüyor açılacak şimdi bir tarafı."

Bora deli olmuştu. Hayatı boyunca bir tek Begüm'le Yaren'i arkadaş olarak kıskanmış kızlara arada okuldayken kısa giydiklerinde "düzgün giyinin'' diyen bir adamdı. Hayatı boyunca ilişkisi olduğu kadınları ciddiye almamıştı ki kıyafetlerini de umursamamıştı. Şimdi Meriç'in açık giymesini, o kar beyazı tenini cesurca sergilenmesinden hiç hoşlanmamıştı.

"Bu Onur nasıl getirmiş bu kızı böyle. İnsan demez mi kıyafetini değiştir diye."

Bora içinden söylenmeye devam ederken Meriç bayanlar tuvaletinden içeriye girince olduğu yerde durmak zorunda kaldı.

"Meriç konuşalım bak çık hadi."

Ses gelmeyince elini beline koyup nefesini dışarıya bıraktı. Burda ne yapıyordu anlamıyordu. Neden kızın peşinden gidiyordu, neden çık konuşalım diyordu gerçekten anlamıyordu. Resmen aklıyla Kalbi ayrı telden çalıyordu.

"Allah kahretsin düştüğüm duruma bak. Daha iki gün önce çocuksun sen dediğim kızın peşinden koşuyorum. Tamam ya ben biliyorum kendimi. Bir kere konuşup bitireceğim bu durumu başka açıklaması yok bunun. Sadece etkilendik ve böyle kötü bir son olunca ben böyle oldum. Yoksa başka bir şeyle alakası yok."

Sessiz kalıp Meriç'in çıkmasını bekledi. Evet Kararını vermişti. Meriç'i karşısına alacak ''seni beğendim bu yüzden seninle konuştum ama yaşın küçük ve benim hayatım çok hareketli bir birimizi başka türlü tanımamızın imkanı yok. O gün söylediklerimden dolayı kusura bakma'' diyecek ve bir daha Meriç'i görmemek üzere her şeyi noktalayacaktı.

Meriç'in çıkmasını sabırla beklerken Dila'yla Onur'da hayatlarının en önemli konuşmasını yapmaya başlamışlardı. Aslında Onur buraya gelirken böyle bir konuşmayı yapmak için plan kurmamıştı ama Dila'yı gördüğünde özellikle onun Ege'yle ilgilendiği o anları ve sonrasında artık o bakışların aşk olduğunu bildiği gözlerine bakmasından etkilenmiş birgün yapmayı düşündüğü konuşmayı öne almıştı. Uzatmanın anlamı yoktu. Ne kadar erken konuşursa o kadar iyiydi. Aslında biraz bekleyip Dila'yı gözlemleyecekti ama vazgeçmişti. Düşüncelerini söyledikten sonra Dila'yı gözlemlemek daha doğruydu.

"Dila seninle neden baş başa konuşacağımı tahmin ediyor musun?"

Dila başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Bir şey bildiği yoktu ve ne konuşacaklarını çok merak ediyordu.

"Hayır tahmin etmiyorum ve açıkçası şaşkınım."

Şaşkındı çünkü bu Zamana kadar Meriç ara ara evde onları yalnız bırakıp bir bahaneyle mutfağa lavaboya gitmişti ama Onur pek konuşmazdı o zamanlarda Dila'yla

Ve Dila sadece Onur'u aşk dolu bakışlarla izlerdi. Şimdi neden böyle gözlerden uzak bir yerde konuşmak istiyordu anlamıyordu.

"Ben konuyu dolandırmak istemiyorum. Bu gece sana çok açık olacağım ve senden de ricam sende bana açık ol."

"Tamam olurum."

Dila başını kaldıramıyor bakamıyordu Onur'a. "Acaba anladı mı ona aşık olduğumu." Diye düşündü. Elleriyle oynarken bacakları titriyordu. Eğer ayakta olsaydı kesin yere düşerdi. Onur çok ciddi bir duruş sergiliyordu.

"Öncelikle o gün Meriç'le beni gördüğünüz için özür dilerim. Yaptığım çok yanlıştı ve kuzenimle senin beni öyle görmesi hiç hoş bir durum olmadı."

Dila dudaklarını ısırıp dolan gözlerindeki yaşları zorlanarak geriye itti. Çok zordu... Hangi kadın sevdiği adamın bir başka kadını öptüğünü görmeye dayanırdı ki. Karşılıksız sevgisi sürekli yaralıyordu. Şimdi anlamıştı Onur niye konuşmak istemişti. Sadece o gün sonuçta kendini rezil olmuş gibi hissettiğinden tanıdıklarının kızı olan Dila'ya açıklama yapıyordu.

"Zaten ne bekliyordum ki."

"Onur tamam bunu konuşmasak."

Dila konuşmak istemediğinden kalkıp gitmek için hareketlendi.

"Ben anladım seni tamam sorun yok. Gideyim ben."

Sorun yok derken içi cayır cayır yandı. Sen başkasını öpme ben seni seviyorum dememek için zor tuttu kendini.

"Dila bekle."

Ayağa kalkan Onur Dila'nın kolunu tutup nazikçe durdurdu ve gözlerinin içine baktığında onun neden bu kadar üzgün olduğunu artık adı gibi biliyordu. Karşısındaki genç kız aşıktı ve bu konuşma belliki canını yakmıştı.

"Tamam dedim bana açıklama yapma."

Dila kolunu çekti ve biraz sesini yükseltti. Daha neyi anlamıyordu bu adam. Niye yapıyordu bunu. Onur'un başka kadınlarla olan münasebetini duymak istemiyordu.

Onur kendisine sesini yükselten Dila'ya şaşkınlıkla bakarken Dila Onur'a olan aşkını saklamadan artık bitip tükenmemiş halde içinden geleni yaparak başını sevdiği ama bir türlü karşılık alamadığı adamın omzuna yasladı. Bir kez olsun bu kolların arasına sığınıp Onur'un seni seviyorum demesini istiyordu. Buna öylesine ihtiyacı vardı ki Onur bunu anlamıyordu.

Gözünden düşen sessiz damlaları engellemedi. Buraya kadardı... Canı artık çok yanıyordu. Zaten bu konuşmayı yapacaktı o zaman uzatmayacaktı. Onur artık bilsin ve canını yakmasın İstiyordu. Ondan karşılık beklemek için yapmayacaktı bunu. Sadece böyle bilmeden canını yakmasın istiyordu.

"Onur..."

Sesi titreyerek çıkarken Onur gözlerini kapatıp açtı ve bir elini Dila'nın beline yerleştirdi. Karşısında çok masum bir kız vardı ve bu kız aşıktı. Onur ne yapacaktı bilmiyordu. Dila böyle bitmiş tükenmiş halde kendisine sığınınca ne yapacağını bilemedi.

"Dila... Bak bana."

Dila'nın çenesinden tutup başını kaldırdığında içinde bir yer acıdı. Dila'nın gözlerinden sessizce süzülen göz yaşları karşısında acıyla yutkundu... "Bu kadar mı?" Dedi içinden "Dila beni bu kadar çok mu seviyor? Karşımda çaresizce aşkla bakan gözlerinden yaş akıtacak kadar içten mi seviyor?"

"Neden ağlıyorsun?"

Bir elini Dila'nın yanağına koyup akan göz yaşlarını silip fısıldarken Dila utandığını hissetti. Onur'un karşısında güçlü durmak istiyordu ama yapamıyordu.İmkansız bir sevdayı taşımak öyle uzaktan konuşulduğu gibi olmuyordu. Belki azıcık karşılık alacağını bilse, belki bir umudu olduğunu bilse savaşacaktı ama biliyordu ki Onur onu reddedecekti. O önüne bakıp hayatını kuracaktı ama Dila sonrasında ne olacaktı...

"Canım çok acıyor."

Başlıyordu... İçinde sakladığı aşkını sahibine sunuyordu. Bu aşktan yaralı çıkacaktı biliyordu ama söyleyecekti içindekilerini. Yarın yaşayacağının garantisi yokken saklamanın anlamı yoktu.

"Canını ben mi acıtıyorum?"

Dila yanağını usulca okşayan Onur'un gözlerinin içine bakıp avcuna yanağını bastırıp beni sev dercesine baktı ve titreyen dudaklarını birbirine bastırıp araladı.

"Beni üzen içimdeki duygular..."

Onur nefesini dışarı bıraktı. Aldığı bir karar vardı ve o kararı şimdi nasıl söyleyecekti bilmiyordu. Dila'yı bir kez daha nasıl üzecekti. Bu kızın üzülmesini istemiyordu ama aklındakileri söylediğinde aşık kalbinin acıyacağını biliyordu.

"Biliyorum Dila... Ben senin duygularını öğrendim."

Dila şaşırmış halde gözlerini büyütüp bakarken Onur'un bunu nasıl öğrendiğini düşündü. Meriç'in mi söylediğini ve Onur'un bunu ne zamandır bildiği merak etti.

"Se..sen.. Nasıl neyi biliyorsun?"

Şaşkın halde konuşan Dila Onur'un gözüne çok daha tatlı ter temiz gelmişti. Duyguları pırıl pırıldı.

"Biliyorum, o gün Meriç'le beni gördükten sonra peşinizden çıktım ve senin ağlayarak Meriç'e söylediklerini duydum."

Dila kızaran yüzünden dolayı bakışlarını kaçırdı. İçinde sakladığı aşkını itiraf etmekte zorlanırken meğer Onur bunu yine kendi ağzından Meriç'in omzunda ağlarken duymuştu. Buna çok şaşırsa da aslında sevinmişti. En azından böyle karşısında aşkını itiraf etmeyecekti. Bu zor anları yaşamayacaktı. Gitmek istedi... Onur'un karşısında daha fazla durmak istemedi ve hareketlendiği esnada Onur bunu anlayıp bileğinden tuttu.

"Kaçma benden."

"Kaçmıyorum. Sen her şeyi duymuşsun işte bırak artık gideyim. Daha fazla üzme beni."

Onur Dila'nın yüzünü kaldırıp yeniden gözlerinin içine baktı. Çok güzeldi Dila. Hafif makyajlı yüzü çok duruydu. Aklını karıştırıyordu bu küçük kız. Yaşı küçük olsa da biliyordu ki çok olgun bir genç kız vardı karşısında.

"Bu konuşma bitmeden burdan gitmiyorsun."

''Anlamıyorsun beni, bırak gitmek istiyorum.''

Dila'nın can çekişen hali Onur'u durdurmadı. Bileğini elleri arasından çekmek için kıvransa da Dila'yı bırakmadı.

'Anlıyorum ama konuşacağız Dila.''

"Onur yeter!"

Dila Onur'u göğsünde itip uzaklaştırdığı anda Onur kaşlarını çatıp şaşkınca baktı. Dila gerçekten kızmış gözlerle bakıyordu.

"Hoşuna mı gidiyor? Sana Canım acıyor diyorum. Onur bırak artık beni. Bırak ki gideyim. Eğer yüzüne karşı söylemem için bunu yapıyorsan tamam söyleyeyim. Seviyorum ben seni... Gizli gizli büyütüyorum içimde sana olan aşkımı. İmkansız olduğumuzu bildiğim halde benim küçük kalbim seni sevmeyi bırakmıyor. Ben sana iki yıldır aşığım. Benim gözüm senden başka kimseyi görmüyor. Lanet olsun ki sen önüne bakacaksın ama ben böyle yok olup gideceğim. Bıktım artık seni tek taraflı sevmekten bıktım."

Dila delirmiş gibi bağırarak göz yaşları içinde aşkını haykırırken Onur karşısında darma dağın olan genç kıza şaşkın ve bir o kadarda üzgün halde baktı. Eli ayağı donmuştu sanki. Kıpırdayamıyor delirmiş gibi bağıran ağlayan Dila'ya nasıl yaklaşsın bilmiyordu. Bu denli derin sevildiğini duymaya sevinememiş aksine canını acıtmıştı. Bu kadarını beklemiyordu.

"Onu bu hale sen getirdin. Nasılda kalbini parçalamışın." Diyen iç sesine katılıyordu.

"Dila..."

Can çekişircesine seslenip elini uzattığında Dila bir adım geriledi ve güçlü bir şekilde gözlerini silip omurlarını dikleştirerek gözlerinin içine baktı.

"Bana sakın acıma! Sakın bana böyle bakma... Ben senden aşk dilenmiyorum Onur."

Dila bugün Onur'u çok şaşırtıyordu. Böyle bir konuşma beklemezken Onur bu hale nasıl gelmişlerdi anlamıyordu. Aklındakileri söylemenin ötesinde gelişiyordu her şey.

"Ben sana acımıyorum. Beni dinle."

"Hayır gidiyorum ben."

Ellerini iki yana açıp bağırırken Onur saçları arasından elini geçirip kızgın gözlerle Dila'ya baktı. Bir dinlese anlatacaktı ama dinlemiyordu Dila ve kızıyordu onun bu tavrına. Bu aşk karşısında iki kelime etmek hakkı değil miydi? Neyin asiliğiydi bu anlamıyordu. Daha kendisini dinlemeden sonucu biliyor gibi konuşmaması için mecburen Dila gibi sesini yükseltmek zorunda kaldı.

"Bir şey gördüğün yok. Dinle diyorum sana. Bir kere beni dinle sonra gitmek istersen zaten engel olmayacağım.''

Her daim uyumlu hele ki Onur söz konusu olduğunda uyumlu olan Dila'ya bugün bir haller olmuştu. Kendini, aşkını korumak için resmen bir kalkan oluşturuyordu.

"İstemiyorum. Senin Dila bak sen çok iyi birisin ama ben seni başka gözle görmüyorum diye başlayacak olan o klasik konuşmanı duymak istemiyorum. Ben zaten neyin ne olduğunu çok iyi biliyorum."

Dila'nın asi tavrına Onur geçekten kızıyordu. Halbuki bir dinlense anlayacaktı ama hanımefendi direniyordu.

"Dila ben bu konuyu düşün..."

"Gidiyorum ben."

Lafı yine kesilen Onur artık sinir küpü olmuştu ve arkasını dönüp giden Dila'ya doğru hızla yürüyüp onu kendine doğru çekip çevirerek hem kendisinin nasıl yaptığını bilmeden hem de Dila'yı şaşkına çeviren hareketi hızla yapıp Dila'nın dudaklarına kapandı...

Bu kızı susturmanın, durdurmanın ve en önemlisi niyetini anlatmanın yolu buydu. O küçük çenesi sussa adam gibi konuşacaktı. Dila dudakları üstünde hissettiği sıcak dudaklarla gözlerini sım sıkı kapattı. İlk kez bir onu öpüyordu ve bu kişi uğruna göz yaşı döküp aşk acısı çektiği adamdı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi gümbür gümbür atarken nefes almakta zorlandı.

Öpüşmüyorlardı. Sadece tek başına Dila'nın yumuşacık sıcak dudaklarını öpüyordu. Bacakları titrerken dudaklarını sım sıkı bastırdı ve açamadı. Nasıl öpüşülür onu bile bilmezden böyle ani gelen öpücükle ne yapacağını bilemedi. Hem Onur niye böyle bir şey yapmıştı anlayamıyor aklı karışıyordu.

Onur öptüğü dudaklara son kez ufacık bir öpücük kondurup geri çekildiğinde nefes nefese kalmış ve gözlerini sım sıkı kapatmış taş gibi kıpırdamadan duran Dila'ya bakıp gülümsedi. İlk kez bu kadar saf ve temiz birini öpmüştü. Hoş pekte öpüşme olmamıştı çünkü küçük hanım karşılık vermemişti.

"Aç gözlerini."

Elini uzatıp gülümseyerek yanağını okşarken Dila gözlerini zorla açtığında Onur yaklaşıp yanağından öptü ve Dila'nın kulağına yaklaşarak sonunda söylemek istediklerini bir bir fısıldayarak anlatmaya başladı.

"Sana aşığım dersem çok büyük bir yalan söylemiş olurum. Sana aşık değilim Dila ama ben seni çok beğeniyorum... Bana olan aşkını bilmeden önce bakışlarını beni beğenmene belki hoşlanmana yormuştum ama sen bana aşıkmışsın Dila... O temiz küçük kalbin beni seviyormuş. Çok düşündüm. Beni sevdiğini duyduğumdan beri her an seni düşündüm ve Dila ben bir şeyi fark ettim. Ben seni beğeniyorum, Sana karşı içimde kıpırdanmalar var. Şimdi biliyorum bu söylediklerim sana mantıklı gelmeyebilir hatta kabulde etmeyebilirsin ama ben bir karar verdim...''

Dila onur'u pür dikkat dinlerken gülümsedi. Onur kendisini beğendiğini içinde kıpırdanma olduğunu söylemişti. Dila için durmuştu sanki dünya. Onur eğer onu tanımak istediğini de söylerse her halde düşüp bayılacaktı.

''Eğer sende istersen ben ciddi şeyler düşünüyorum. Seninle evlenelim Dila... Bu devirde kaldı mı bçyle şeyler demezsen beni istersen kısa sürede evlenelim ve birlikte bir hayat kuralım. Sana sözler veremem sana aşık olacağıma dair sözler veremem ama ben evlenmek istiyorum. Hayatımı kurmak istiyorum. Biliyorum ki ben başkasıyla evlenirsem sen  aklımda kalacaksın ve üzüleceksin. Yanlış anlama sen ne olacaksın diye verdiğim bir karar değil bu. Evlenmeyi düşünüyorum ve bana uyacak, aileme uyacak bir kişiyi ararken o kişinin en uygun sen olacağına karar verdim. Sen beni seviyorsun ve biliyorum ki güzel şeyler olabilir.

Dila... Ayıpsa ayıp. Karşımda ailen durursa abin durursa ben yarın keşke dememek için bugün sana elimi uzatmak istiyorum. Belki hemen aşk dolu bir yuvamız olmayacak ama zaman her şeyi gösterecek. Seni sevgili olarak tanımıyorum ama tanıdığım Dila'yla mutlu olacağımızı biliyorum. Sen hiç aklımda yokken birden tüm düşüncelerimi kapladın. Mantığım senin doğru kişi olduğunu söylüyor."

Onur sözlerini bitirip geri çekildiğinde Dila'nın yüzüne bakıp onun yüzündeki ifadeden ne düşündüğünü çözmeye çalıştı. Böyle pat diye konuşmak istememişti ama olaylar bu şekilde gelişmişti. Kendi bile bu kadarını nasıl söylemişti bilmiyordu. Şuan yüzüne baktığı Dila'nın yüzü kireç gibi olmuş bayılacak gibi duruyor ve gözleri sabit şekilde yerde bir noktaya bakıyordu. Söylediklerinin yanlış anlaşılmasından korkup önündeki sandalyeyi çekip Dila'nın belinden tutup yönlendirerek onu oturttu.

"Dila iyi misin?"

Hiç Konuşmadı Dila. Konuşamadı. Aşkıyla her gece ağladığı adam şimdi karşısında mantık evliliği istediğini ve bunun içinde en uygun kişinin kendi olduğunu söylemiş zamanla sevilebileceğinden bahsetmişti. İhtimalden bahsediyordu... Gerçekleşir miydi belli olmayan Onur'a göre küçük Dila'ya göre çok büyük bir ihtimal. Dila bu teklifi kabul etse ve Onur onu hiç sevmezse ne olacaktı? Bu açıdan düşünüyor muydu Onur? Beni sevecek diye umutla bekleyip karşılık alamadığında tükenecek olan Dila'nın halini düşünmüyor muydu? O mantıklı yanı bunu hesaba katmamış mıydı? Dila'nın en büyük hayalini ihtimallere sığdırıyor ve bunu böylece yüzüne karşı söylüyordu.

Hayatta en büyük hayallerinden biriydi Onur'un birgün eşi olmak. Şimdi Onur hayatının en önemli sorusunu sormamış ''benimle evlenir misin?'' Seninle evlenelim Dila demişti. Dila'nın duyguları bu kadar değersiz miydi yoksa Dila mı yanlış anlıyordu. Hayatının aşkı evlenelim derken sevinemiyordu bile. Mantık evliliğinde Onur için neredeydi. Aşkını söyleyince mi mantığı devreye girmişti...

"Bir şey söylemeyecek misin?"

Dila omzuna elini koymuş başında durmuş halde kendisine bakan Onur'un yüzüne bakmayıp ayak ucuna bakmaya devam etti. İçi daha çok acıyordu. Karşılıksız sevip susarken saklarken bile bu kadar acımıyordu. Onur'un duygusuzca sadece kendi istediği için evleneceği kadın profiline uygun olduğu için bunu söylemesi çok yaralamıştı. Omuzları çöktü Dila'nın. Bu aşk hiç bir yere varmıyordu. İçini çekip başını yan yatırdı ve gözlerini kapatıp açtı. Ciğerleri bile isyan ederek nefes almak istemezce zorlanıyordu.

"Bana söyleyecek hiçbir şey bırakmadın. O kadar sıradan bir Şeyden bahseder gibi konuşuyorsun ki benim sana olan aşkımın senin için ne kadar önemsiz olduğunu sözlerinle kanıtladığın için teşekkür ederim... Beni duygusuzca hem de ilk öpücüğümü böyle aldığın için çok teşekkür ederim. Sen bırak beni aşk duygusunu bile önemsemiyorsun sonra kalkıp bana beni sevmediğini ama mantık evliliğinden beni istediğini belki zamanla seveceğini söylüyorsun. Belki ne demek Onur... Belki severim nasıl acı bir şey. Sözlerinin nereye vardığını karşındakini nasıl yaraladığını o mantık evliliği için beni uygun gören tarafın düşünemiyor mu?''

Dila ayağa kalkıp Onur'un gözlerinin içine baktı. Başını iki yana sallarken acıyla gülümsedi. Bu kadar basit olmamalıydı. Böyle bir adamı deli gibi sevip beklememişti.

"Senden başkasıyla evlenemem, senden başkasını sevemem ama beni sevmeyen seninle de belkilerle dolu bir hayata adım atamam... Ben korkak değilim Onur ve hissettiklerimi saklamıyorum ama bunu kabul edemem. Her gün beni sevecek mi? Sevdi mi diye bir adamı düşünüp onun eşi olmam. Kısacası soruna cevabım hayır. Bir gün bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama hayır Onur. Seninle evlenmem... bu şekilde evlenmem.''

Dila son sözü söyleyip güçlü bir şekilde çıkıp giderken Onur yaptığı hatanın pişmanlığı ile az önce Dila'nın kalktığı yere oturup kaldı. Elini anlına koyup ovarken derin bir nefes alıp verdi.

"Çok yanlış konuştum. Bunu böyle söylemeyecektim. Ne yaptım ben. Kız sonuna kadar haklı ne demek belki seni severim evlenelim... Son konuşacağımı tutup önden konuştum. Biraz tanıyacaktım zaten onu yarın evlenmeyecektik ya ne yaptım ben şimdi böyle."

Kendi kendine hesaplaşan Onur aslında Dila'yla böyle konuşmayacak onu karşısına alıp uzun uzun anlatacaktı ama böyle eline yüzüne bulaştırmıştı. Şimdi Dila kendisini istemiyordu ve Onur bunu nasıl toparlayacak Dila'yla tekrar konuşup nasıl anlayacaktı hiç bilmiyordu. Bu saatten sonra her şey çok daha zordu. Bir başına kalıp düşüncelere dalarken kalbi kırk parçaya ayrılmış olan Dila elleri titreyek yürüyüp yeniden masaya geçip oturduğunda Azat Dila'yı dönüp baktı. Dila güçlü durup ağlamıyordu ama yüzünden işlerin hiçte yolunda olmadığı anlaşılıyordu.

"Dila'cım iyi misin?"

"İyiyim Azat abi."

Dila gülümseyip su dolu bardaktan bir yudum alırken Azat Dila'nın Onur'la ne konuştuğunu merak etse de bir şey demedi. Dila yetişkin bir kızdı ve ona çokta karışmak doğru gelmiyordu. Cemal burada olsa iki gencin konuşamayacağını bilip bilerek göz yummuştu ama Dila eğer iyi değilse bunun hesabını Onur'a sorardı.

''Bir sorun varsa hemen söyle bana canım. Onur eğer canını sıktıysa bana söylemen yeterli.''

Zorla gülümsedi Dila... 'Azat abi Onur benim canımı sıkmadı canımı almak istedi.'' dese biliyordu ki Azat Cemal gibi yakardı ortalığı ve Dila'yı savunurdu.

''Onur'la bir ilgisi yok ki biz konuştuk o sonra yanımdan ayrıldı ben annemle konuştum da gelmemi söyledi ona kızdım sadece.''

Azat Dila'nın bahanesini yutmasa da onu sıkıştırmayıp ''tamam'' dedi ve önüne döndüğü esnada Onur'da masaya gelip Meriç'e bakındı ama bulamayınca Azat'a döndü.

"Azat benim gitmem lazım Meriç'e söylersin sen."

Azat bunu Dila'ya değilde kendisine söyleyen Onur'un Dila'yla olan konuşmasının iyi gitmediğini iyice anlamıştı. Adam resmen kaçarcasına gidiyordu.

"Tamam zaten onlar Dila'yla gidecek Cemal giderken öyle demişti."

Onur Dila'ya dönüp baktı ama Dila yine kendisine bakmıyordu. Bir şey hissetti o anda... İçinde değişik adlandıramadığı bir şey hissetti. Dila başını kaldırsın ve o aşk dolu bakışlarıyla yine baksın gülümsesin istedi ama olmadı. Bakmadı Dila.

"Tanıştığımıza çok menun oldum. İnşallah yine sohbet etme imkanımız olur."

Kısa zamanda ve özellikle işlerle alakalı konuşup anlaştığı Oğuz'la güler yüzlü Eda'yla tokalaşıp görüştükten sonra Azat'ı öptü ve Dila'nın hiç yüzüne bakmadan uzatılan elini hızla sıkıp kaçarcasına giderken masaya gelen Meriç'le Bora burnundan soluyordu. Meriç lavabodan çıkar çıkmaz Bora'yı dinlememişti ve Bora sinir olmuştu. Bu kızla bu gece bitmeden konuşacaktı. Şimdilik onu rahat bırakmış biraz sakinleşmesini beklemeye karar vermişti ve masaya yine önde Meriç arkada kendisi yürüyerek gelmişlerdi.

"Ne olaylı düğün arkadaş."

Azat'ın mırıltısına Oğuz'la Eda gülerken Azat Eda'ya göz kırptı. Sevmişti Eda'yı. Kaç saattir burda masadaydı ve Eda'yla Oğuz'la konuşmuş onu biraz olsun tanımıştı. Azat'ın tabiri ile Eda çok cici bir kızdı. Yaşının yirmi olduğunu öğrenince bu kadar erken yaşta anne olmasına azıcık üzülmüştü çünkü Eda hamile kaldığı için eğitimini yarım bırakmıştı. Azat ''Olsun bebeğin doğduktan sonra devam edersin senin yaşında ne var ki. Hem fena mı ileride sen daha gençken kocaman bir kızın olacak.'' diyerek durumu toparladığında Eda Azat'ın ne kadar yufka yürekli olduğunu anladı. Oğuz onun için anlaşılması zor bir adam demişti ama Eda tam tersini düşünüyordu. Oğuz'la Azat'ın neden anlaşamadığını bilmediğinden Azat hakkında böyle düşünüyordu.

"Sende diyorsundur ben bu delilerin içine nereden düştüm diye."

Eda Azat'ın ilgili haline karşılık kıkırdadı. Sevmişti Azat'ı. Herkesi uzun uzun gözlemlemişti. Azat ağır olduğu kadar durup durup bir konuşuyor tam konuşuyor güldürüyordu.

"Ben halimden çok memnunum. Sizleri çok sevdim."

"Eksik olma bizde seni sevdik."

Oğuz Azat'la Eda'nın konuşmasını gülümseyerek dinlerken karşıdan yüzünü asmış halde söylenerek gelen Begüm'ü görünce Azat'a kaşlarıyla arkasını işaret etti.

"Geliyor seninki. Yüzünü asmış yine bir şeylere söyleniyor."

Azat arkasını dönüp kimin geldiğine baktığında Begüm'ün geldiğini görünce gülümsedi. Bugün çok güzel olmuştu karısı. Hoş her zaman güzeldi ama bugün başkaydı.  Zarif elbisesi yüzüne yakışır saçları ve makyajı ile Begüm'ü çok güzel olmuştu. Şimdi onun bu suratının asık halinin süper haladan olduğunu adı gibi biliyordu. Biraz hala yeğen baş başa kalsın istemişti ama anlaşılan bir saati geçkindir dip dibe oturup sohbet eden Begüm'le halası sonunda bozuşmuştu. Begüm kesin halasının şakalarına alınmıştı. Tahmin ediyordu Azat.

"Sevgilim..."

Azat elini uzatırken Begüm elini tutarak yanına oturduğunda Eda pür dikkat Begüm'ü izliyordu. Fotoğraftan gördüğü gibi Begüm aynıydı. Çok güzel kavisli kaşlara ve yüz hattına sahip olduğunu düşünüyordu. Azat'ın karısına bu kadar aşık olması kaçınılmaz diye düşünüyordu çünkü Begüm'ün yüzünün güzelliği yanı sıra boyu fiziği ile kesinlikle göze hitap eden bir yapısı vardı.

"Ne bu suratının hali ne oldu?"

Begüm masadaki kanepe dolu tabağı önüne çekip bir tane eline alırken hala kaşları çatıktı ama onun bu halini bilen Oğuz'la Azat çaktırmadan gülüyorlardı. Şimdi Begüm görse başlarına bela alacaklarını bildiğinden bu gülüşmeyi gizli gizli yapıyorlardı. Bora şuan değil Begüm dünya yansa umurunda değildi çünkü Dila'nın anlattıklarına şaşırarak dinleyen Meriç'i izliyordu. Tüm dikkati onu üstündeydi. Kızlar ne konuşuyordu duymuyordu ama izliyordu. Meriç'le bu gece bitmeden nasıl konuşurdu planlar yapıyordu.

"Halam çok üstüme geliyor ama kırılıyorum artık, şakalarının ayarı hiç yok."

Begüm elindeki kanepeyi yemekten vazgeçip Azat'a yaklaştı ve başını omzuna koyup içini çektiğinde Azat karısının uysal kedi hallerine bakıp Oğuz'la Eda'ya göz kırptı. Hamile ve bundan dolayı ekstra nazlı olan karısının omzunu sarıp başından öptü.

"Ne dedi bizim süper halada kızdın sen?"

"Çırpı diyor bana. Bacaklarım çırpı gibiymiş belim kürdan çöpü gibiymiş sonra sen bana sarılınca kemiklerim batarmış ve bu yüzden biraz etlenip butlanmam lazımmış. Hep aynı şeyi yapıyor ama bu sefer çok uzattı. Hayır ben hamile kaldığından beri ki bu daha başı biliyorsun dört kilo almışım onu söylüyorum bana beğenmez gözlerle bakıyor. Neymiş efendim ben kendimi doyuramayıp çırpı gibiyken nasıl bebek bakacakmışım. Sen beni beğenmeyecekmişsin. Of demesin öyle Azat kaç kez uyardım kaç kez tamam şakalarına bende güldüm ama ne demek bebeğime bakamamak senin beni beğenmemen ne demek.''

Azat karısının söylemlerini dinlerken Oğuz Eda'nın kulağına eğilip Begüm'ün halasının mizacından bahsetti. Azat Begüm'ün anlattıklarından halasının asla ciddi konuşmadığını bilse de meleği bunu anlamıyordu. Aslında anlıyordu ve her zaman halasına esprili cevaplar veriyordu ama şimdi hamile olduğundan biraz duygusal düşünüyordu.

"Aşkım deseydin ya kocam beni her halime sever diye. Hem senin bebeğimize mükemmel bakacağını ben biliyorum gerisini boş ver. Şaka yaptığını bildiğin halde niye kızıyorsun ki."

Begüm konuşan kocasının gözlerinin içine bakıp bir eliyle yanağını okşadı ve Azat'ı gülme krizine sokacak o sözleri safça söyledi.

"Ben çırpı mıyım? Halamın dediği gibi eline gelmiyor muyum? Böyle bir şikayetim var mı? Aşkım ben çok fazla kilo mu alsam acaba?"

Azat'ın keyifli kahkahasının nedenini kimse anlamamıştı çünkü buraları Begüm sessiz söylemişti.

"Azat niye gülüyorsun?"

Begüm kocasına bozulmuştu çünkü onunda dalağa geçtiğini düşünüyordu. Resmen el birliğiyle psikolojisini bozuyorlardı.

"Güzelim sana ve vücudundaki her zerreye aşık olduğumu biliyorsun. Sen benim elimide gönlümü de dolduruyorsun sen hiç merak etme nazlı ceylanım... Gel hadi gel biraz dans edelimde senin havan değişsin."

Begüm gülümseyerek kocasının elini tutup ayağa kalktı. Bu gece sadece iki kez Azat'la dans etmiş bir kaç kezde Yaren ve abisiyle fazla abartmadan oynamıştı. Öyle eskisi gibi hoplayıp zıplayarak oynaması yasaktı. Zaten öyle gümbür gümbür bir oyun havasıda çalmıyordu. Daha soft müziklerin çalındığı kokteyl gibi bir havada geçiyordu nikah sonrası kutlama. Aralarda hareketli müzikler çalıyordu ve Güney'le Yaren bu anlarda çoşarak konuklarınında eşliğinde dans ediyorlardı. İkisininde tam tarzına göre bir kutlamaydı.

Azat'la Begüm dansa kalkarken Eda'da bu gece Oğuz'la ikinci dansını yapmak için bu kez Oğuz değil kendi teklifte bulunmak istedi.

"Bizde dans edelim mi?"

Oğuz gece boyu hem kendi hem de  Eda, onunla bununla konuştuklarından sevdiğiyle çok baş başa konuşamamıştı ama şikayetçi değildi. Kaynaşmışlardı en azından.

"Edelim hayatım."

Oğuz Eda'nın elini tutup öperek kalkmasına yardımcı oldu ve birlikte el el  Azat'la Begüm gibi bir kaç çiftin daha olduğu pistte dans ederken Begüm Eda'ya bakıp gülümsedi. Eda'yı sevmişti ve onunla daha rahat bir zamanda uzun uzun sohbet edip onu tanımak istiyordu. Eda'da Begüm'e aynı sıcaklıkla karşılık verirken masada kalan Bora ve kızlar onları izliyorlardı.

"Gel bizde dans edelim?"

Meriç kendisini yine dansa davet eden Bora'ya ağzının payını vermek için döndü ama Bora'nın elinin kendine değilde Dila'ya uzatılmış olduğunu görünce yüzü asıldı.

"Imm.. Şey benim biraz ayağım ağrıyor Bora, sanırım ayakkabı vurdu kusura bakma ama dans edemeyecek haldeyim."

Dila Bora'yı iki sebepten bahane bulup geri çevirmişti. Hem Meliha teyzesi buradayken Bora'yla dans edip faklı şeyler düşünülsün istemiyordu çünkü kalbi her ne kadar kızgın olsa daOnur'a aitti ve morali yerinde değilken dans etmek falan istemiyordu ki İkinci ve en önemli sebep ise her ne kadar Meriç şuan gıcık oluyorum des de Bora'yı beğendiğini biliyordu ve Dila arkadaşının hoşlandığı adamla dans etmek istemiyordu.

"Tamam canım."

Bora sıkılmış halde geriye yaslandı ve kuzu kuzu dans eden çiftleri onlara katılan Güney'le Yaren'e baktı.

"Sap gibi kaldım. Şuna bak bizimkilerin hepsinin yanında eşleri var. Lan karamel şekeriyle dans etsem iyice ana kuzusu imajı çizeceğim. Zaten benim istediğim çiliyle dans etmekti ama oda beni istemiyor."

Bora kendi iç sesiyle hesaplaşırken çok masum duruyordu ve şuan öylesine tatlıydı ki Meriç tarafından ilgili gözlerle izlendiğinin farkında değildi.

"Sıkılmış gibi bir halin var."

Meriç dayanmayıp konuştuğunda Bora burukça tebessüm etti.

"Yok canım sıkılmadım."

Dila bir Bora'ya bir Meriç'e bakıp gülümsedi. İkisi aslında aynı karaktere sahipken anlaşmamaları garipti.

"Meriç'le dans etsenize hem Meriç böyle dansları çok sever."

Meriç Dila'ya öldürücü bakışlar atıp ''Dila susar mısın? '' diye mırıldanırken Bora hemen kendine destekçi bulmanın rahatlığıyla konuştu.

"Çok önce hanımefendiye teklif ettim ama kabul etmedi."

Dila'yla konuşsa da gözlerini bir an olsun Meriç'in gözlerinden çekmeden bir daha elini uzattı.

"Bir dans, lütfen."

"Bora."

İtiraz edecek olan Meriç onun bakışlarından bu dansı gerçekten istediğini anlayınca yufka yürekli tarafına lanet edip elini uzattı ve ilk kez elinden kalbine doğru yayılan o sıcaklığı hissetti.

''Tamam, edelim bakalım şu dansı.''

Bora gülümseyerek ayağa kalktığında Dila onları Sevgiyle izliyordu. Kendi aşkını kaybetmişti ama belki Meriç aşkı Bora'da tadıp mutlu olabilirdi.

Ellerini ayırmadan piste geldiklerinde Meriç çok fazla heyecanlanmıştı. Normalde hiç çekinmeyen kız şimdi elini tuttuğu Bora'dan yine çok etkilendiğinden heyecanlanmıştı. Onunla dans edecek olması güzeldi. Zaten elini piste gelene kadar neden bırakmamıştı onuda anlamıyordu.

"Teşekkür ederim Çilli beni kırmadın."

Bora ellerini Meriç'in beline dolarken Meriç mecburen kollarını Bora'nın boynuna doladı. İstemiyordu böyle yakın olayı ama Bora dans şekillerini önce davranıp belirlemişti.

"Sadece bir dans."

"Biliyorum."

Göz göze bakıp konuşurlarken Meriç yine saçlarını yolmak istedi ve Kendisine hesap soran iç sesine acınaklı bir sesle karşılık verdi.

"Bir danstan ne olacak ki... Hem bu adam niye böyle güzel bakıyor ya... Bende insanım ama. Of bakma öyle dudaklarıma. Öpecek mi be bu beni. Ehe he şakacı ben adam niye öpsün canım bunca insanın içinde beni?"

Meriç farkında olmadan gülümserken Bora'da bunu kendine anlayıp gülümsedi ve Meriç'i biraz daha kendine çekip sallanırken Meriç daldığı düşüncelerde artık gölgesi olan iç sesiyle muhabbetine döndü.

"Azıcık öpüşsek ne olur?"

"Olmaz Meriç! Sen hani ilk öpücüğünü aşık olduğunda verecektin unuttun mu? Kimilerine saçma gelebilirdi ama evet, benim gibi marjinal bir tip bunun romantikliğini yaşamak istiyordu. Benim kararımdı sonuçta."

"Tamam unut öpücüğü aferin. Sen bak böyle gözlerinin içine ayy gözleride ne güzel kahve kahve bakıyor. Erkesi kemikli yüzü, hafif sivri çenesi, kirli sakalları ve o Kalın güzel dudakları ne hoş..."

"Dudak mı dudak yok kendine gel kızım."

Bora Meriç'in kah gülümseyen, kah hayran bakan kah da Kaşlarını çatan halini sessizce izledi. Meriç'in bir şeyler düşünüp muhakeme yaptığını anlamıştı. Belindeki elinin parmak uçlarıyla elinin altındaki tene baskı yapıp kulağına yaklaşıp fısıldadı.

"Tamam bakıp durma yüzüme her bir zerremi hafızana kazıdın bak sonra ben gidince çok üzülürsün."

Meriç başını kaldırdı ve burun buruna öpüşecekmiş gibi yakınında olan Bora'ya bakıp yutkundu. Çok yakınlardı ve Bora'nın bolca sıktığı parfümünün kokusuyla baştan çıkıyordu. Kalbi sızladı. Bu niye olmuştu bilmiyordu ama Bora ben gidince diye söylediğinde bu sızı olmuştu. Gidecekti tabi hemde ta Amerika'ya gidecekti.

"Keşke buralı olsaydın."

Meriç kendini tutmayıp içinde kalmasındansa yine konuşmayı tercih ettiğinde o geceden sonra doğru mu yapıyordu bilmiyor ama Bora'dan uzak durmak istemiyordu.

" Ama değilim. Keşke sen Amerika'da yaşasaydın."

Meriç derin bir nefes alıp verdiğinde Bora yutkundu. O sıcak nefes yakıp geçti yüzünü. Ne oluyordu bilmiyordu ama tıpkı Meriç gibi içinden geldiği şekilde konuşuyordu. Bu lafların altında bin bir ima yatmaya müsaitken durmaya niyeti yoktu.

"Ben Amerika'ya gelsem ne olacak ki?"

Meriç parmak uçlarıyla Bora'nın ensesini okşayınca Bora Meriç'in dudaklarına bakarak konuştu.

"Bilemem bir şey olurdu her halde. Gelmek ister miydin?"

Meriç Bora ne diyordu inanamıyordu. Bunun demek olduğunu bu konuşmaların altındaki imayı bilmiyor muydu bu adam. Daha iki gün önce küçük diye kendinden kaçan adam şimdi resmen benimle gel mi diyordu. Bunu niye yapıyordu. Yene mi oynuyordu? Yine mi yakınlaşıp sonra Meriç'i unursamadan konuşacaktı.

"Ben gelmem sen gel."

Bora Meriç'in açık açık ben değil sen bana adım at imasını anladı. Bu küçük şeytan resmen yılların çapkını olan kendisini ilk gördüğü andan beri yoğun şekilde etkileşmiş çekimine sürüklemişti. Böyle peşinden koşturmuştu. Bunu yapan hemde on sekiz yaşındaki genç bir kızdı.

"Burası bana yabancı. Bilmiyorum bu topraklarda yaşamayı."

Bora sözleriyle Meriç'e "ben senin gibi biriyle ne yaşanır bilmiyorum. Böyle şeylere yabancıyım. Korkuyorum Çünkü bilmiyorum masum güzel bir şeyi yaşamayı'' diyordu.

"Öğrenemez missin?"

Meriç daha tam tanımadığı adamdan bunu niye istiyordu bilmiyordu. Bora'yı daha tanımadan onun gidecek olmasına üzülüyordu. Bu topraklar diye kastettiği kişinin kendisi olduğunu anlıyordu.

"Bilmiyorum çilli. Yanlış yapmak istemem."

"Ben yanlışım yani."

Meriç'in açık sorusu Bora'yı afallatırken ikinci şarkıya geçişmişler ve bir dans sözü ikincisine sarkmıştı.

"Ben öyle bir şey söylemedim."

Bora Meriç'e iyice sokulurken bir elini sırtına çıkarıp aşağıya yıkarı doğru usulca okşarken Meriç titrek bir nefes alıp verdi ve gözlerinin içine baktı.

"Aksini de söylemedin."

Bora dudakları üstündeki Ilık nefesi içine çekip oldukça etkilenmiş şekilde Meriç'e baktı. Bu kız çok değişik şeyler hissetmesine sebep oluyordu. İlk kez böyle birinden etkileniyor onun çillerini sevmek istiyordu.

"Çiller... Ah unuttum."

"Yüzüne niye böyle şeyler sürüyorsun? Çillerini niye kapatıyorsun?"

Meriç konuşmanın anında değişip birde çillerine gelmesine ağzı balık gibi açılıp şirin bir şekilde bakarken Bora'nın attığı kahkaha sadece Meriç'i hayran bırakmakla kalmamış çok önemli birinin dakikadır olduğu gibi göz hapsine daha çok girmesine sebep olmuştu.

Meltem hanım dakikalardır oğluyla Meriç'in böylesine yakın dans edip konuşmalarını şaşkınlıkla izliyordu. Ne zaman bu kadar yakınlaşmışlardı hiç anlamıyordu. İlk tanıştıklarında dış görünüşünü çok beğendiği Meriç'in yaşından dolayı oğluyla olamayacağını düşünüp vazgeçmişti ama şimdi görüyordu ki Bora Meriç'le çokta güzel anlaşıyorlardı. İçinden ''Hadi hayırlısı'' derken gizli gizli izlemeye devam etti.

"Yavaş güler misin? Herkes bize bakıyor."

Meriç kaçamak bakışlarla Meltem hanıma bakıp yeniden Bora'ya döndü. Böyle şeyleri hiç takan bir kız değilken şimdi böyle Meltem hanımın bakışlarından nedense çekiniyordu.

"Gülmemden etkilendiğini söyleme bana turuncu kafa."

Meriç İçinden "tabi ki etkilendim aptal adam." Derken dışından gayet havalı şekilde burnunu yukarı dikti.

"Hah... Sen çok komiksin gerçekten. Gülüşünde pardon ne varda etkileneceğim. Ben ne güzel gülen adamlar gördüm Boracım."

Bora son lafa kadar gayet sakin dinlerken Meriç'in başka adamların gülüşünü izleyip beğendiğini ve bu adamlara göre kendisinin işe yaramadığını duyunca kaşlarını çatıp ellerini Meriç'in üstünden çekti.

"Öyle mi çilli. O zaman git o gülüşü güzel sümsüklerle dans et."

Bora bir hışım başından dumanlar çıkarak çekip giderken Meriç ellerini ağzına kapatıp Bora'nın arkasından gülerek baktı.

"Ay bu manyak beni kıskandı... Vallahi kıskandı. Ah bir bilse ki ben öyle kolay kolay herkesin gülüşünü sevmem ve onun gülüşüne hayran kaldığımı.''

Meriç'in düşüncelerinden bir haber sinirle yerine dönen Bora Dila'yla göz göze geldiğinde Dila gülümsedi. Meriç belli ki dans ederken deli etmişti Bora'yı. Bu ikilinin arasında eğer bir şey olursa çok eğlenceli bir çift olacaklarının farkındaydı.

***

"Herkes dağılıyor sevgilim, bizlerde kalkalımda abimle Yaren'de gitsinler artık."

Azat Begüm'ün sözleriyle Karsını onaylayıp ayaklandı. Saat on bir olmuştu ve kutlama artık bitmiş Güne'yla Yaren'in arkadaşları, halası ve diğer yakın akrabaları dönmek için gitmişlerdi. Bir tek Begüm'ün ailesi, Azat'ın anne babası, Meltem hanım ve gençler kalmıştı.

"Bizde gidelim hadi Meriç."

Meriç Dila'ya "tamam" deyip herkesle görüştükten sonra Bora'nın hala bozuk olan ve kendisine hiç dönmeyen yüzüne gülümseyerek bakıp yanına yaklaştı. Azat sabah aynı bu ekiple kahvaltıya gitmeyi kararlaştırmıştı. Oğuz'la Eda'yı biraz daha tanıyacak, hem yeni evli olup yarın İstanbul'a dönecek olan Güney'le Yaren'le son kahvaltılarını yapacaktı. Bora buradaydı ama yarın akşam Oğuz'la Eda'da gideceklerdi.

Meriç'te kahvaltıya davetli olduğundan yarında Bora'yı göreceği için mutlu olsa da bunu ona hiç belli etmemiş huysuz olan Bora'yı izlemişti

"Yarın görüşürüz."

Meriç ayakta duran Bora'nın boyuna topuklu ayakkabılardan dolayı yetiştiğinden uzanıp dudaklarını aniden genç adamın yanağına bastırınca bu manzarayı gören Dila, Begüm ve Bora şaşırmış halde bakakaldılar. Meriç Azat'la Meltem hanımı kontrol edip bu hareketi yapmıştı. İçinden gelmişti ve yapmıştı. Meriç'ti sonuçta o ve hep olduğu gibi yine içinden gelerek davranmıştı.

Bora yanağına değen ıslak kıpırtıları adeta nefesini tutarak beklerken bu kızın cesaretine artık bir şey diyemiyordu. Az önce sinirini bozan kız şimdi yanağına ateşli bir öpücük bırakıyordu.

''Allahım öleceğim şimdi. Ufacık üstelik yanaktan aldığım ufacık öpücükle şurada ölüp gideceğim. Kalbime ne oluyor lan... Duracakmış gibi hızla atıyor vicdansız.''

"Meriç..."

Bora uyarı dolu sesiyle konuşup başını çevirdiği an İçinden saydı.

"Hay ben böyle işin gelmişini gelmişini geçmişini... Bakmasana kızım bana böyle... Ağzımın İçine kadar da girmiş şuna bak öpeceğim o olacak he tepem atıyor iyice."

Meriç'in keyifli bakan gözlerine ve gülümseyen yüzüne bakıp etraftaki meraklı bakışları fark etmeden Meriç'e yaklaşmadan gözüne çarpan masadaki Begüm'e ait küçük ıslak mendilden bir tane çekip alarak paketi masaya bıraktı. Meriç merakla Bora'nın o mendille ne yapacağına bakarken Bora gülümseyerek o tatlı heyecanlı gözlerin içine baktı.

"Bende seni öpeceğim çilli ama önce şu yüzünü temizleyelim ki O güzel çillerine değsin dudaklarım."

Bora'nın ne yaptığını anlamayan Dila elmacık kemiklerinin ıslak mendille buluşmasıyla geri çekilmek için adım atacakken son anda durup vazgeçti ve Bora'nın ne yapmaya çalıştığına bakarak azıcık bir yerin temizlenmesini bekledi. Bu anları Dila gülümseyrek izlerken Begüm olayları bilmediğinden Meriç ve Bora'nın yakınlaşmasını şaşkınlıkla izliyordu. Ne ara bu boyuta gelmişti bu ikili anlamıyordu. Yarın Bora'yı sıkı bir sorguya çekecekti. Meriç'i üzecek bir şey yapmasını istemiyordu. Yarın öbür gün Amerika'ya çekip gidecekken Meriç'le gönül eğlendirmesini istemiyordu.

Bora Meriç'in yüzündeki kapatıcıyı çıkarıp gün yüzüne çıkardığı çilleri görüp gülümseyrek yaklaştı ve dudaklarını bastırıp uzunca öptü Meriç'in tatlı yanaklarını.

"Oh be rahatladım... Bu gece bu çilleri görmeden, bu kızı öpmeden yemin ederim gözüme uyku girmeyecekti. Ne olacaksa olsun be deli oldum ben bu kıza.''

"Kahvaltıda görüşürüz."

Meriç gülümseyip göz süzerek konuşurken Bora göz temasını kesmeden derin bir nefes alıp verdi ve ''Etkilendim be kızım'' senden dercesine gözlerinin içene baktı. Onun bu hareketini çok beğenmişti. Cesurdu ufaklığı. Bora'yı kısa sürede etkisini alacak şekilde cesurdu.

"Görüşürüz."

Vedasını edip arkasını döndüğünde Begüm'ün bakışlarından çekinen Bora hemen annesinin olduğu tarafa doğru yürüdü. Begüm sorguya çekmeden annesini alıp Güney'le Yaren'e görünüp gidecekti.

***

El ele son konuklarınada teşekkürlerini edip yüzlerinde mutluluğun resmi işte bu dedikleri Yaren'le Güney artık noktaladıkları unutulmaz gecelerinde gitmek için uğurlanıyorlardı. Güney bu gece için otelde yer ayırtmıştı ve ilk gecelerini Antep'in en güzel otelinin Balayı suitinde geçirdikten sonra sabah gençlerle planlanan kahvaltıya katılıp öğlen uçağıyla direkt İstanbul'a gideceklerdi. Aslında sabah Güney kahvaltıya katılıp katılmamakta kararsızdı çünkü ilk gecelerinin sabahında neler olacaktı bilmiyordu ama İstanbul'a döneceklerinden Yaren'de kahvaltıya ilk başından değilde sonlara doğru olsada katılmak istediğini söylemişti. Gençlerle orda görüşüp eve gidip annesiyle babasının elini öptükten sonra İstanbul'a giderlerdi.

Güney aslında burdan direkt balayı için ayarladığı Antalya'ya götürecekti Yaren'i ama sonra vazgeçmişti. Burda Yaren'in hazırlığı yoktu ve eve gidip eşyalarını istediği gibi hazırlasın istedi. En önemli nedenden biride Yaren'e evdeki sürpriziydi. Bu konuyu Bora'dan yardım alıp halletmişti ve Yaren hariç bunuda herkes biliyordu.

Sonunda yıllardır kendini seven küçük fındığı karısı olmuştu. Güney'den daha mutlu bir adam olamazdı. Yaren'le normal bir şekilde evlenseydi biliyordu ki sevdiği böylesine şaşkın olmayacaktı. Şimdi sürpriz düğünlerini Yaren asla unutmayacaktı. Bunca hazırlığa gizliliğe değmişti. Yaren gece boyunca Güney'e öylesine güzel bakmıştı ki Güney o gözlerdeki aşkı mutluluğu nefesi kesilerek izlemişti.

"Begüm..."

Yaren Begüm'e seslenip arkadaşını kenara çektiğinde Güney ailesiyle bir şeyler konuşuyor yarın için ayarlama yapıyordu.

"Efendim Canım."

Begüm beyaz gelinlik içinde artık abisinin eşi olarak karşısında duran güzel arkadaşının çekingen bakışlarından bir derdi olduğu  için köşeye çekildiğini anladı.

"Begüm benim hiç hazırlığım yok... Of çok aptalım bir an kapıldım. Her şeye şaşırıp aptal gibi oldum ve düşünendim. Sanki nikah ve kutlama bitince ne olacaktı eskisi gibi tek olmayacaktım ya. Düşünemedim işte Begüm. Sürpriz bir nikahla evleniyorken bilemedim ve hazırlık yapmadım. Ben şimdi ne yapacağım?"

Begüm Yaren'in telaşı karşısında küçük bir kahkaha atıp arkadaşına sım sıkı sarılıp geri çekilerek gözlerinin içine baktı. Böyle bir şeyi atlar mıydı hiç Begüm. Tabiki de her şeyi hazırlamıştı. Yaren için küçük bir çanta yapmıştı ve bunu abisine önceden verip otele bırakmasını rica etmişti.

"Tatlım sakin olur olur musun? Ben her şeyi hazırladım. Senin için küçük bir çanta yapıp önceden abime verdim oda otele bıraktı. Sen merak etme neye ihtiyacın varsa o çantanın içinde. Annem sabah eşyalarınızı toparlayacak eve geldiğinizde de valizlerinizi direkt alıp yola çıkacaksınız. Sen bunları hiç dert etme."

Yaren duygulanmış gözlerle baktı Begüm'e. Bir annesi yoktu belli ki ama mükemmel bir dosta, eşe ve eşinin anne babasına sahipti.

"Ben senin hakkını ödeyemem Begüm çok teşekkür ederim."

Begüm gülümseyerek Yaren'in elini tuttu. Can dostu öylesine iyi yürekliydi ki Begüm abisinin bir ömür emanet ettikleri kadından emin olduğu için çok mutluydu.

"Hak falan ödemek yok. Sen nasıl ki her daim benimleysen bende seninleyim."

Yaren gülümserken artık eşi olan yakışıklısının karizmatik sesini duymasıyla hemen başını çevirdi.

"Yaren hadi hayatım."

Yaren etek uçlarını toplayıp Begüm'ünde yardımıyla gelin arabası olarak süslenen arbaya geçip oturduğunda Güney de arkada yanında yerini aldı. Azat'ın ayarladığı şoför kullanıyordu gelin arabasını. El ele oturmuş halde el sallayarak gecenin karanlığında kayboldular.

Arabanın içinde sessiz bir  şekilde giderlerken Yaren gelinliğinin tül detayları arasında kenetlenmiş ellerine baktı. Güney'in sol elinin yüzük parmağında artık kendine ait olduğunu belli eden sarı altın alyansı vardı ve bu yüzük dünyanın en değerli takısı olarak görünüyordu.

"Sonunda senin eşin oldum... Çok mutluyum Güney."

Güney omzuna başını yaslayıp fısıldayan Yaren'e doğuru eğilip dudaklarına bu gece sık sık yaptığı gibi yine küçük bir öpücük kondurdu.

"Bende çok mutluyum... Küçük fındığım artık eşim oldun."

Işıl Işıl bakan yeşil harelerde kaybolan Yaren içini çekerek gülümsedi. Birazdan otele gideceklerdi ve ilk heyecanını eşi olan adamla yaşayacak sonsuza kadar  ona ait olacaktı. Çok heyecanlıydı. Belli etmiyordu ama heyecanı hat safhadaydı. Daha önce Güney'le bu konu hakkındaki o tartışmaları, Güney'in koyduğu yasağı düşününce daha bir şey yaşamamasına rağmen onu anlamıştı. Evlendikleri gece Güney'e ait olma hissi çok güzel geliyordu. Eğer o zamanlar Güney kendine engel olamayıp aceleyle bir şeyler yaşansaydı şimdi bu heyecanı yaşamayacağını biliyordu ve Güney o zaman neden bu kadar tepki vermişti şimdi şimdi anlıyordu.

***

Araba otelin önüne geldiğinde el ele Güney'le resepsiyona ilerlediler ve orda bulunanların  ilgili bakışları altında gülümseyip tebrikleri kabul ederken Güney'in oda anahtarını almasıyla balayı suitine çıkıp odadan içeriye  Yaren Güney'in kucağında girdiğinde nefesini tuttu...

"Çok  güzel..."

Yaren Güney'in kucağında boynuna sıkı sıkı tutunmuş halde içeriye taşınırken odanın gül yapraklarıyla süslenmiş haline beğeniyle baktı.

"Balayı suiti olduğundan özel olmalıydı sevgilim."

Güney Yaren'i kucağından yere indirip alnından öperken Yaren yeşil gözlerin sahibine aşkla baktı. Utanmasa ağlayacaktı. Her şey rüya gibiydi. Daha bu sabah hiçbir şey bilmeden güne uyanmıştı ve şimdi evliydi, ilk gecelerini yaşamak için gül yapraklarıyla süslenen manzaralı bir oda vardı.

"Çok teşekkür ederim... Ben çok mutluyum... Bunca şeyi yapman çok değerli Güney..."

Yaren'in gözlerinin dolduğunu gören Güney hemen elini uzatıp sevdiğinin yanağını okşadı.

"Hayır meleğim... Hayır. Mutluluk için olsa bile bu gece ağlamak hatta bundan sonra ağlamak sana yasak."

Yaren gülerek nemlenen gözlerini eliyle yelpaze yaptı. Güney papyonunu düğün sonunda çıkarmış gömleğinin üsten birkaç düğmesini açmıştı. Şimdi çok daha seksi ve yakışıklıydı. Yaren ona her bakışında sanki yeniden aşık oluyordu.

"Sen mi yasaklıyorsun?"

Cilveli konuşup göz süzerken Güney erkeksi bir şekilde kıkırdadı.

"Evet küçük hanım kocan olarak ben diyorum. Sana yasak koyuyorum."

"Kocam olarak... Ah çok güzel bir his Güney... Bana aitsin ve bende sana ."

Yaren'in içini çekerek konuşup hülyalı hülyalı bakmasına daha fazla dayanamayan Güney başını eğdi ve yaklaşınca Yaren hemen kollarını Güney'in boynuna dolayıp dudaklarını buluşturdu....

Yavaş başlayan öpüşmeleri hızlanıp tutkulu bir hal alırken Yaren tıpkı Güney gibi

Gözlerini kaparak bu anın eşsizliğini yaşadı.

"Gel bebeğim...

Güney Yaren'in elinden tutup onu gül yapraklarıyla bezenmiş bembeyaz yatağa doğru yürütürken Yaren heyacanla kasıldı. Güney'in yönlendirmesiyle  yatağın üstüne oturduğunda Güney gülümseyerek heyecanı gözlerinden okunan sevdiğinin alnından öptü.

"Yorgun musun?"

Bu sorunun altındaki anlamı anlayan Yaren başını olumsuz anlamda sağa sola salladı.

"Yok, öyle çok yorgun değilim. Sen?"

Güney'in dudağının kenarı yukarı doğru kıvrılırken yatakta oturan Yaren üzerine doğru eğilince Yaren ellerini Güney'in

Omzuna koyup yanağını yumuşacık

Öpüp geri çekildi ve gözlerinin içine baktı.

"Duş alsak olur mu?"

Güney çapkın bir bakış atıp Yaren'in heyecanlı çıkan sesine  gülümsedi ve biraz ortamı yumuşatmak istedi.

"Bebeğim... Bana birlikte duş alma

teklifinde mi bulunuyorsun?"

"Güney..."

Yaren kocasının omzuna vurup ayağa kalk.  Gözüne çarpan Begüm'ün dediği çanta olduğunu tahmin ettiği o küçük çantayı eline aldı.

"Sen burda bekle beni.."

Güney gülerek yatağın üstüne sırt üstü uzandı ve kollarından destek alarak Yaren'i izledi.

"Hay hay karıcım sen ne kadar beklememi istersen ben o kadar seni beklerim."

Yaren kıkırdayarak banyoya doğru giderken arkasından seslenen muzip kocasının cümlesine  dudaklarını ısırıp güldü.

"Fındığım istesen sırtını sabunlayayım. Bak art niyetim yok asla."

Kendi kendine keyifle gülen Güney sırt üstü yatağa yatıp tavanı izlerken yüzündeki aptal aşık gülme izlerini silemiyordu. Biliyordu ki güzeli birazdan yanına hazırlanmış halde gelecekti ve aşkla onunla olacaktı.

Güney heyacanla gözlerini kapatıp gülümsedi. Yaren öylesine özeldi ki onunla ilkini yaşayacağı için çok heyecanlıydı. Karısını tüm gece sevecek onun bu anları unutmaması için elinden geldiği kadar nazik olup bu geceyi unutulmaz kılacaktı...

Oy vermeyi ve görüşlerinizi belirtmeyi lütfen unutmayın. Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın. :) ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

114K 5.6K 20
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
DİLVAN By Helin

General Fiction

3.8M 189K 56
Tek davası okumak olan Avin Mirşad. Bin derdin dermanı olan Maran Mirşad. "Mardin şahidim Maran yüreğimin güneşisin. Dışımı aydınlatırken yüreğimi...
115K 11.7K 31
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
3M 158K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...