AŞKIN BEDELİ

By uguryedek

265K 8.6K 105

Hikayenin yedek hesabı. More

Giriş
1. Tanıtım gelecekten kesit
2. Tanıtım ve karakterler
1. Bölüm ilk karşılaşma
2.Bölüm Bırak beni
3.Bölüm Eski sevgilim
4.Bölüm Yanağım değil kalbim acıyor
5. Bölüm ikinci ve büyük karşılaşma
6.Bölüm Git hadi
7.Bölüm Mutlu musun?
8.Bölüm Yüzüğünüz Takılacak
9.Bölüm (part 1) Her son, yeni bir başlangıçtır.
9.Bölüm (part 2) Her son, yeni bir başlangıçtır.
10.Bölüm Aşık Bir Kalbe Kimsenin Sözü Geçmez...
11.Bölüm Barış ilan ediyoruz
12. Bölüm ''Aşk''
13.Bölüm Dokunma bana
14. Bölüm Trip çekemem
15.Bölüm Kıskançlık
16.Bölüm Dış kapının dış mandalı
17. Bölüm Ben Aşık oldum düzenleme
18.Bölüm Biz öpüşmüş mü olduk?
19.Bölüm Baş belası şeytan
20.Bölüm Sendeki beni gördüm
21.Bölüm Eşeklerde adam olabiliyormuş
22.Bölüm Ben sana aşık oldum Begüm
23.Bölüm Ağlıyor musun sen?
24.Bölüm Begüm'ün aşk itirafı
25.Bölüm sonum olacaksın
26 .Bölüm yalancı oldum
27.Bölüm yeni bir aşk doğacak mı?
28.Bölüm Bu kızda kim?
29.Bölüm Susmadığın teşekkür ederim
30.Gitmek unutmanın yarısı mı?
31.ya hep ya hiç
32.Bölüm kaybettim
33.Bölüm sen o güzel aklını yorma
34.Bölüm evlen Benimle
35.Bölüm Sen benim keşke dediğimsin
36.Bölüm umurumdasın
37.Bölüm Aşağı atacağım seni
38. Bölüm Manyaksın sen
39.Bölüm Bekarlığa Veda Partisi
40. Bölüm Düğün
41.Bölüm Biz artık bir bütünüz
42.Bölüm Zaman
43.Bölüm Minik Karaaslanlar
44.Bölüm Tüm çiftler
45.Bölüm İstanbula gidelim
46. Bölüm hastalıkta sağlıkta
47. Bölüm Nasıl unuttum
48. Bölüm Bu senin hangi yüzün Azat
49. Bölüm Seni sevmek çok zormuş
50. Bölüm Yoruldum
51. Bölüm Oğuz senin eski sevgilin mi?
52. Bölüm Gücün bana yetiyor değil mi?
53. Bölüm Oğuz & Eda
54. Bölüm Ben bunu haketmedim
55. Bölüm Bebek
56. Bölüm (1.kısım) Bana Dönecek misin?
56. Bölüm (2.Kısım) Ege Bebek
57. Bölüm (2.Kısım) Bebeğimiz İyidir Değil mi?
58. Bölüm (1. Kısım) Kızım
58. Bölüm (2. Kısım)Aşk olmadan tutku olur mu?
59. Bölüm (1.Kısım) Güney'le Yaran evleniyorlar
59.Bölüm (2.Kısım) Peşinden koşuyorum
60.Bölüm (1.Kısım) Dibi Görmüş Bal Kavonozu
60.Bölüm (2.Kısım) Sapım Kızlar
61.Bölüm (1.Kısım) Yeni başlangıç
61.Bölüm(2.Kısım) Sapına kadar aşık oldum
62.(1.Kısım) Güven ilişkinin Temelidir
63.Bölüm (1.Kısım)Alacağız o kızı
63.Bölüm (2.Kısım) Küçük Kılıç
64.Bölüm (1.Kısım) Sen benim tek gerçeğimsin
65. Bölüm (1.kısım) İzin verecek
65.Bölüm (2.kısım) Milat
66.Bölüm (1.kısım) Miray
66.Bölüm (2.kısım) Evleneceğim kadın
67.Bölüm (1 kısım) Makas kesmiyor
68.Bölüm (1.kısım) Anneme söylemiş olabilirim
69.Bölüm (1.kısım) Ölene kadar dünürlük olayımız var
69.Bölüm(2.kısım) hayatındaki kişi kalbinde mi?
7o. Bölüm FİNAL (2.Kısım) Ötesi berisi olmaz
70 Bölüm ''FİNAL'' (1. Kısım) Azat'ın güzeli birken iki oldu
70. Bölüm Final (3.Kısım SON) Her şeyin cevabı zamanda
yeni hikaye tanıtım bölümü gelecek
Aşkın Ateşi yayımlandı
ÖZEL BÖLÜM 1 "Oğlumuz mu olacak."
ÖZEL BÖLÜM 2 "Sensiz bir dünya hiç güzel olmazdı."
Özel bölüm 3 ''küçük bey görsün kızımı.''
Özel bölüm 4 Dila'yla Onur Evleniyorlar
Özel bölüm 5 Nişan ve bebek
Özel bölüm 6 (part 1) Mustafa & Leyla
Özel bölüm 6 (part 2) İyi ki
Özel bölüm 7 (part 1) "Düğünümüz için heyecanlı mısın?''
Meriç &Bora (part 2) ''Düğün''
Özel bölüm 7 (part 3) "Beklerim tabi saat kaçta?"
Özel Bölüm 7 (4.part) "Bebeğim sen gelişinle beni çok sevindirdin."
SON ÖZEL BÖLÜM (1.part)
SON ÖZEL BÖLÜM (2.part)

57. Bölüm (1.Kısım) Çıkmadık candan Umut Kesilmez

3.4K 76 1
By uguryedek




Herkese merhaba, Öncelikle bölüme geçmeden size yine bir bilgilendirmem olacak. Bundan sonraki bölümleri iki part şeklinde yayınlamakta karar verdim. Tek bölümde bir kaç çifte yer verdiğimden çok uzun yazıyorum ve buda vakit olarak uzun sürdüğünden sizleri bekletiyorum. Hem bu beklemenin azalması hem de sonlara yaklaştığımız bölümlerde her bölümde en az iki çifte yer vererek daha anlaşılır, daha doya doya bir bölüm olsun böylelikle iki kısma ayrıldığım için bölümlerde sizin açınızdan uzamış olacak.

Kısacası bundan sonra her bölüm iki kısım şekilde yayınlanacak ve bir kısımda olan çiftler diğerinde yer değiştirecek.

Bölüm içinde Dila ve Onur'dan kısacık bahsettim. İleride onların aşkını da okuyacağımızı daha önce sizlere söylemiştim. Aşkın Bedeli'nde her yaştan aşka yer veriyorum ve her yaşta aşkın başka şekilde yaşandığına değinmek istiyorum ki Dila benim için yaşına rağmen büyük bir aşkı kalbinde taşıyan özel karakterim. Bu hikayede aşkı okuduğumuz otuz yaşını geçen karakterimde var Yirmilerin ortasında, sonunda olan karakterimde var. Şimdi onlara birde sonuncu olarak daha on sekizinde aşkı dolu yaşayan bize bunu hissettiren mücadeleci, asla vazgeçmemek neydir bize gösteren Dila ve Dila'nın aşkını öğrendiğinde ne yapacağını bilemeyen onu başka gözle görmeyen Onur var.

Keyifli okumalar dilerim.

CEMAL & FUNDA

Cemal babası şehir dışında olduğundan tüm işlerle gün boyu uğraşıp ardı ardına yaptığı toplantılar sonrası saat akşam üzeri dörde doğru artık yorgunluktan pert olmuş halde önündeki dosyayı itip geriye yaslandı.

Henüz kimse Funda'nın hamile olduğunu bilmiyordu. Acaba babası duyunca nasıl sevinecek Dila hala olacağı için havalara nasıl uçacaktı. Cemal bir tek annesi için bir şey diyemiyordu. İçi annesiyle bu hale geldiği için acısa da annesinin yaptıklarını hazmedemiyor, öfkesi dinmiyordu. Emindi ki Funda'yla bebekleri olacağını öğrense daha çok deli olurdu. İstemediği gelinden olan torunu pek kabulleneceğini düşünmüyordu.

Başını koltuğunun arkasına yaşayıp gözlerini kapatırken bebeği doğup azıcık büyüdükten sonra İstanbul'da yeni kuracağı işini düşündü. Buranın yükü yarıya inecekti ve kendisi İstanbul ayağını idare ederken babası Antep'i idare edecek zamanla babası çekincede yerine iyi bir yönetici koyacaktı. Planları sağlam ve güzeldi ama öncelikle hayırlısıyla miniği bebeklerini dünyaya getirecek sonrası zamanla olacaktı. Aklı düşüncelere dalmışken bir anda gözlerini açıp masada duran telefonuna uzandı.

"Sahi bu minik tüm gün ne yaptı hiç aramadı da beni."

Kendi kendine konuşup rehberden ''miniğim'' ismini bulup aramaya koyuldu. Cemal yoğun olduğu için karısını aramamıştı ama bakalım o neden aramamıştı. Bir süre telefon çaldıktan sonra Cemal o deli olduğu güzel ses tonunu işitip keyifle gülümsedi.

"Efendim sevgilim."

"Sevgilin seni öpsün."

Sırıtarak biraz serseri vari şımararak karşılık verdiğinde kulaklarına bu kez o tatlı çocuksu kıkırdama sesi doldu.

"Ya Cemal delisin. Resmen bana mahalle delikanlısı ağızı yapıyorsun."

Funda seviyordu kocasının bu konuşma tarzını. Çok nadir yapıyordu ve Cemal'de sempatik duruyordu bu haller. O ağır adam gidip yerine şeker bir şey geliyordu gözünde.

"Ne yapıyorsun bakalım, hiç aramadın bugün beni."

Funda önümdeki iç harcına ve ocakta unuttuğu için haşlayıp kıvamını bozduğu kuru patlıcanlara bakıp boynunu büktü. Bu yemeği annesi çok güzel yapardı ve Funda bekarken sık sık annesine kuru patlıcan dolmasını yaptırırdı ama kendisi hiç yapmayı denememiş bugün ilk defa yapmaya çalışmıştı.

Öğlenden beri deniyordu ama çok fazla haşladığı patlıcanların içini dolduramadan dağılıp patlıyor, görüntü olarak istediğini yapamıyordu. Koca bir tencere dolusu iç harçtan bir tabaklık kalmıştı ama ortada şöyle içine sinen bir kuru patlıcan dolması Yoktu. Tamam belki çoğu tencerede pişmek için hazırdı ama yinede içine sinmemişti. Başlarken gözüne zor gelmemişti çünkü yemek yapmayı bildiğinden ben bunu çok kolay yaparım diye düşünüp internetten tarifine bakmıştı.

Mutfaktaki masada oturmuş önünde kırmızı üstü çiçekli mutfak önlüğü başında aşçı şapkasıyla dururken o kadar tatlı bir görüntü sergiliyordu ki Cemal bu halini görse delirir karısını kucağına aldığı gibi öpücük yağmuruna başlardı.

"Patlıcan dolması yapmaya çalıyorum. İnternetten tarifini aldım yapılış videosunu da izledim Cemal ama bir türlü tam olmuyor. Böyle bir değişik oldular."

Cemal karısının kibar sesine ve anlattıklarına güldü. Funda bir şeyi yapamayınca çocuk gibi nazlı oluyor üzülüyordu. Mutfakta iyiydi aslında, yaptıkları çok lezzetli oluyordu ama öyle çok aşırı becerikli değildi. Zor yemekleri tabi ki yapamadığı oluyordu.

"Ama miniğim sende zor bir yemek seçmişsin vardır onun püf noktası. Demek izlerken atladın. Hem sen kendini niye zorluyorsun yatıp otursana. Akşam hazır bir şeyler söyleriz."

"Ne demek zor ? Sen şimdi bana beceremezsin onu bırak mı diyorsun. Cemal ben beceriksiz miyim aşk olsun yani?"

Cemal öyle bir şey demek istemediğinden şaşırsa da toparladı hemen kendisini.

"Miniğim ne alakası var ben sana niye beceriksizsin diyeyim. Yorulursun anlamında öyle dedim."

Funda Cemal görmese de gözlerini kısıp dudaklarını büzdü.

"Yok yok ben anladım Cemal hiç çevirme bana lafı."

Cemal gittikçe şaşırarak istemsiz olarak sesi kendini savurmak için bağırmadan uzak sesli çıktı.

"Şuan çok şaşkınım, ben niye laf çevireyim sevgilim?"

"He birde bana bağırıyorsun öyle mi? Tamam Cemal sen bağır bana hiç bir şey demiyorum. Hamile karısını üz."

Cemal oturduğu yerde dikleşirken ağzı resmen açık kalmıştı. Hiç bir şey demediği halde Funda neler söylüyordu. Aklı ''ben ne dedim şimdi ki'' diye az önce konuştuklarını tartarken bir anda fark ettiği şeyle gülümsedi. Funda son cümlesinde ne demişti. "Hamile karın."

"Hamile diye bu şimdi her şeye alınır oldu."

İçinden konuşup dışından gülümsedi. Yapacak bir şey yoktu. Mustafa nasıl onca ay eşini alttan aldıysa, Azat nasıl Begüm'ü idare etmeye başladıysa sıra Cemal'deydi. Eğer kadınlar dokuz ay o yükü karınlarında taşıyorsa eşleri de azıcık alınmalarına karşı anlayışlı olabilirlerdi.

"Sevgilim ben yanlış anlattım sorun bende tamam mı? Affedersin miniğim."

Funda "peki" diye mırıldanırken neyseki bu alınganlık işini çok uzatıp Cemal'i yormamıştı. İkiside normale dönünce Cemal Kocaman gülümsedi. Bu kadınla her şey bir başka güzeldi.

"Akşam gelirken istediğin bir şey var mı?"

Funda bugün gün içinde hazırladığı ve buzdolabının üstüne mıknatıslı magnetle tutturduğu eksik listesine başını çevirip baktı.

"Aslında alınacak şeyler var Cemal ama markete birlikte yemek yedikten sonra gidelim. Sen şimdi gelirken sadece bana pasta alsan olur mu?"

Cemal'in gözleri ışıl ışıl oldu. Kıyafet alışverişi için ya da kişisel ihtiyaç alışverişine karısıyla çokça kez gitmişti ama ilk kez kendi evleri için market alışverişine gideceklerdi. Ömrü hayatında hiç sebze meyve almamıştı. İstanbul'da okurken de burada yaşarken de yardımcıları hep etrafındaydı ve evin ne eksiği varsa onlar alırdı. Cemal mutfak alışverişine hiç çıkmamıştı. Kardeşi Dila annesiyle giderdi ama Cemal erkek olduğu için hiç bu işlere ailesi tarafından bulaştırılmamıştı.

Şimdide istese eve yardımcı tutardı ama Funda'yla ortak kararları sonucu bunu istememişlerdi. Bu ev sadece kendilerine ait olsun istemişlerdi. Haftanın belli günü evin temizliği için bir kadın gelip gidecekti ve Funda kocasına yemek yapmayı, onunla o evin sorumluluğunu almayı istiyordu. Cemal zaten eşine her konuda yardımcı olan bir eşti. Küçük evinde birde yabancı birini istemiyorlardı.

"Canın pasta mı istedi bebeğim? Niye konuşmanın başında söylemiyorsun."

Cemal ayaklanıp bilgisayarını kapattı ve Çekmeceden arabasının anahtarını aldığı gibi odasında çıktı.

"Aşkım dur hemen ayaklanma. Sadece öyle biraz istedi aşermedim. Hem canım çok istese kendim aşağıya iner alırım."

Cemal, karısını dinlerken asistanına, ''ben çıkıyorum daha da dönmem bugün sende çıkabilirsin." Demesini duyan Funda gözlerini iri iri açtı. Ne yani Kocasına pasta istiyorum dedi diye bu deli adam işi gücü bırakmış pasta alıp eve mi geliyordu.

"Cemal..."

Funda kedi miyavlaması gibi olan bir ses tonuyla kocasına seslenirken Cemal gülümseyerek otoparka doğru yürümeye devam etti.

"Bebeğim kapat telefonu birazdan yanında olacağım. Pastanı neli istersin?

"Buna gerçekten gerek yok sen böyle yapınca ben utanıyorum."

Cemal karısının iyi kalbinden geçen sözler kaşısında aşktan dolup taşmaktan başka bir şey yapamıyordu. Miniğinden başka kimsede kocası üstüne düşüyor diye utanmazdı. Cemal'e göre Funda eşsiz bir kadındı.

"Sen aşerdiğini bile utanmaktan fark edemiyorsun. Ne demek utanmak duymamış olayım."

Funda kocasının sözlerine kıkırdarken dudaklarını ısırdı. Cemal fazlaca panik bir baba adayıydı. Aşerme falan yoktu ama biliyordu ki bunu ona anlatamayacaktı.

"Aşersem senden önce benim bilemem gerekmez mi sevgilim."

Cemal arabasına binip yolda konuşurken telefonu araç kitine takıp hoparlöre alarak konuşmasına devam etti.

"Aşermişsin aşermiş... Ben biliyorum tabi ki baba olacağım, niye bilmeyeyim. Yarın öbür gün senin bu bilememelerinden dolayı çocuğumuzun orasında burasında kırmızı lekeler olursa görürüm ben seni."

Cemal'in alaylı sözlerine karşı Funda gülmeye başlayınca Cemal'de güldü ve yol boyunca Karısının sesini duymaktan keyif aldığı için telefonu kapatmayıp onunla sohbet etti.

***

"Bak istersen çilekli alayım sen seversin."

Cemal evin yakınındaki pastahane de durup pasta alacakken Funda'ya "hangisini alayım" dediğinde karısı, çikolatalı olan her hangi biri olsun" dese de Cemal hala camın arkasındaki sıra sıra dizilmiş pastaları inceliyordu.

"Çikolatalı yeter aşkım gel hadi oyalanma."

"Tamam bebeğim kapatıyorum."

Cemal telefonu kapatır kapatmaz kendisini bekleyen pastahane çalışanına büyük boy bir çikolatalı, orta boyda çilekli Pasta istediğini söyledikten sonra bir kaç çeşitte kuru pasta siparişi ekledi. Eli bol olamasının yanı sıra karısı her şeyden bol bol yesin istiyordu.

Eline zar zor sığdırdığım poşetleri alıp evin yolunu tuttuğunda kendi haline bakıp güldü.

"Ben bildiğin ev erkeği oldum."

Sevmişti bu yeni Cemal'i. İşten eve geliyor, karısına bir şeyler alıyor ve kendilerine ait yuvalarına gitmek için can atıyordu. Eskiden olsa miniği bir şey isterse yardımcılar koşup alıp gelirdi ve Cemal şuan yaşadığı mutluluğu yaşayamazdı. sitenin apartman kapısından içeri girip dairelerinin olduğu kata asansörle çıktıktan sonra kapının önüne geldiğinde elindeki poşetlerden zorlanarak zile bastı ve açılan kapıyla birlikte "işte huzur bu." Dediği sevdiğinin o tatlı kibar sesi kulaklarına doldu.

" Dediği sevdiğinin o tatlı kibar sesi kulaklarına doldu

"Hoş geldin aşkım."

"Hoş buldum miniğim."

Funda otuz iki diş sırıtarak kocasını karşılarken elindekilere şaşkınlıkla baktı ve uzanıp yardım edecekken Cemal olumsuz bir ses çıkarıp ayakkabılarını çıkardığı gibi doğruca elindeki poşetleri mutfağa bıraktı.

"Biraz abartmışsın sanki sevgilim."

Funda meraklı küçük çocuklar gibi poşetlere uzanıp içinde ne var diye bakarken kutulu olduğundan içini göremeyince karıştırmayı bıraktı.

"Yeriz bebeğim."

Cemal gün boyu özlediği karısından ayrı kalmamak için adım attığında Funda da aynı şeyi düşünmüş olacak ki Cemal'e doğru döndü ve aralarındaki o fazlaca olan boy farkından dolayı parmak uçlarında yükselip kollarını dengede durmak için Cemal'in boynuna doladı ve Cemal tek elini karısının incecik beline sararken dudaklarına kapanan küçük dudakların keyfi sürüp karısını istekle, aşkla öptü. Ufak başlayan Öpüşme gittikçe tutkulu bir hal alınca Cemal Karsının dudaklarından ayırmayıp öpmeye devam ederek kucakladığında aşina olduğu bacaklar hemen beline dolandı.

"Immm."

Funda öylesine etkileniyordu ki her derin öpücükte yine kendini kaybetmiş inlerken Cemal, karısının üstündeki ince elbiseden dolayı vücudunun her kıvrımını rahatça hissediyordu ve eli rahat durmayıp elbisesinin altına girip Karısının kalçalarını avuçları arasında sıkınca Funda kucağında kıpırdanıp dahada istekle öptü kocasını.

Nefes almak için solukdıklarında ikiside birbirinin gözlerinin içine bakıp gülümsediler.

"Sen beni özlemişsin."

Cemal karısının boyun girintisine burnunu sürtüp kokusunu içine çekerken yumuşacacık tenine Funda'yı titreten bir öpücük bıraktı.

"Pastanı yemeni istiyorum."

Fısıltıyla konuştuğunda Funda'nın ağzından olumsuz bir mırıltı dökülüp kocasının beline bacaklarını daha sıkı sarıp başını boynundan çekerek gözlerinin içine baktı. Şuan çok utansa da pasta yemekten çok kocasının kollarında olmayı istiyordu. Bu durum Cemal'in çok hoşuna gitse de gülerek karısının dudaklarına kısa bir öpücük bırakıp kucağından indirip elini tuttuğunda Funda isteksizce Cemal'in elinden tutup salona doğru yürüdü ve Cemal'in yönlendirmesiyle koltuğa oturtuldu.

"Sen burda beni bekliyorsun ben ikimiz için o güzel pastalardan tabak hazırlayıp getiriyorum."

Saat henüz erken olduğu için akşam yemeğine zaman vardı ve bu yüzden Cemal önden karısının canını çektiren o güzel pastalardan yemesini istiyordu.

"Peki sevgilim."

Funda etek uçlarını düzeltip uysalca otururken Cemal mutfağa ilerledi ve aldıklarını iki ayrı tabağa hazırlayıp bir tepsiye yerleştirdikten sonra iki bardakta meyve suyu doldurup yanına ekledi ve sonra hazırladığı tepsiyi alıp salona geri döndüğünde Funda, televizyonu açmış izliyordu. Kocasının elinde tepesiyle geldiğini görünce hareketlendi ama Cemal "otur kalkma." Deyince bekledi.

"Teşekkür ederim."

Eline verilen birbirinden güzel yiyecekle dolu tabağa iştahla bakarken Cemal'de yanında oturup sehpaya bıraktığı tepsiden kendi yatağını alıp geriye yaslandı ve Funda'nın iştahla yemesini izlerken Kendisi de yeme başladı. Funda öylesine güzel ve şirindi ki Cemal onu oyuncak bebeğe benzetiyordu. Bu minik kadın nasıl bebek doğuracaktı hiç bilmiyordu. Daha kendisi bebeksiydi. Öylesine naif temizdi ki Cemal böyle bir kadınla evli olduğu için ve bu güzel kadının yetiştireceği bir evlada sahip olacağından çok mutluydu.

***

Yedikleri pasta sonrası Funda ağırlaşıp uyuya kaldığında alışveriş işini Cemal sonraya bırakarak karısını kucağına alıp yataklarına yatırdı. Cemal salona dönüp bir başına vakit geçirirken Funda içeride mışıl mışıl uyuyordu. Evin bu sessiz hali Cemal'in pek hoşuna gitmese de Funda uyurken halletmesi gereken işleri yapmak için salonunun koltuğuna uzanıp kucağına aldığı laptopunu açıp işlerini yapmaya koyuldu. Funda bu gece daha uyanmazdı. Geceyi bir başına tamamlayacaktı.

***

İşlerini bitirip tutulan boynunu ovarak bilgisayarını kapatıp koltukta vücudunu esnetti ve kolundaki saatte bakıp saatin on bir olduğunu görünce esneyerek yerinden kalktı. Tüm gece Funda hiç uyanmamış Cemal'de işlerini halletmişti. Yatak odasına gitmeden salonun ışıklarını kapatıp koridorun ışığını yaktı ve yatak odasından içeriye girdiğinde gece lambasının ışığında ilerleyip miniğini uyandırmamaya dikkat ederek üstünü değiştirip yatağın içine girmek için kendi yattığı tarafa dolandı ve mışıl mışıl uyuyan karısının güzel görüntüsünü bir kaç saniye izleyip yatağa uzandı.

Funda'nın yüzü kendisine dönük şekilde bir bacağını uzatmış diğerini karnına kadar çekmiş rahat bir şekilde uyuyordu. Açılan omzunu örten Cemal biraz daha yaklaştı miniğine ve kolları arasına küçük bedeni hapsedip koklayarak öptü. Beş altı aya kalmaz Funda'nın karnı fazlaca büyüyecekti ve biliyordu ki bu kadar iç içe geçecek şekilde karısına sarılamayacak, minik bebeği ben buradayım dercesine kendisini belli edecekti.

''Ya o zaman o hastaneye gelip de seninle tanışmasaydım ne olacaktı. Ben senin aşkınla böyle huzuru tatmasaydım ne olacaktı.''

Sessizce fısıldayıp Funda'nın alnından öptü. Öylesine seviyordu Cemal, aşkı uğruna ailesini karşısına almış kendisine yep yeni bir hayat kurmuştu. İş olarak belki hala aile işinin başındaydı ama manevi anlamda tüm düzenini Funda'ya olan aşkından bir kalemde değiştirmiş ve buna da asla pişman olmamıştı.

***

"Funda... Funda."

"Ihh...hımm."

"Güzelim bir uyansan sonra hemen geri uyursun."

Funda zorlanarak gözlerini açtığında Cemal başında elinde küçük bir kase ve içinde ne olduğunu bilmediği bir şeyle duruyordu. Dün akşam çok erken uyumasına rağmen uyanmakta nedense zorlanıyor gözleri kapanıp açılıyordu.

"Ne oldu?"

"Miniğim aç ağzını."

"Ne?"

Uyku sersemi Cemal'in ne dediğini anlamayıp kocasına bakarken Cemal pekmez ve çekilmiş fındık içini karıştırdığı karışımı karısına yedirmek için kaseden bir kaşık alıp ağzına yakıştırdı. Bu sabah erken kalkmıştı ve mutfakta kahvaltı hazırlarken arkasında açık olan televizyonda tesadüf eseri bir programa konuk olan doktordan tarifi almıştı. Özellikle hamileler için faydalı dendiği anda Cemal kağıt kalem eline alıp ev hanımı teyzeler gibi televizyonun başında durak şuan yaptığı karışım gibi bir sürü tarifi not almış ve karısı için hazırlamıştı.

Karışım kahvaltıdan bir yarım saat önce yenilse daha iyi olacağından Cemal miniğini o güzel uykusundan uyandırmak zorunda kalmıştı. Şimdi yesin ki sonra hazır olan kahvaltıya geçeceklerdi.Böyle düşünüyordu.

"Aç bebeğim ağzını bakma yüzüme öyle."

Funda'nın yüzü gerçekten de şuan çok komikti. Daha gözünü açar açmaz ağzına içinde ne olduğunu anlamadığı bir kaşık dolusu karışım dayanmıştı ve Cemal ısrarla onu yemesini söylerken kendine gelememiş boş boş bakıyordu.

"Cemal..."

Yüzünü buruşturup yorganı üstüne sıkıca kapatıp arkasını döndüğünde Cemal nefesini dışarı verip eğilerek karısının yanağından öptü.

"Miniğim şunu yer misin hadi ama?"

Funda başında saçmalayan kocasına gözlerini açıp kızgınca baktı. Dün akşam pasta yedikten sonra aralıklı olarak sürekli mide bulantısı bulanmış ve uyuya kalmıştı. Şimdi bu karışımı görünce yine pasta yediğindeki gibi midesi hafiften bulanmaya başlamıştı.

"Sonra yerim şimdi gözü açar açmaz onu yersem midem bulanır aşkım, eline sağlık."

Cemal yatağın kenarına oturup kendisine doğru dönen uykulu güzeline baktı. Canıydı bu kadın bakmaya doyamıyordu.

"Televizyondan aldım tarifini, pekmez ve fındık içi. Kahvaltıdan yarım saat önce yenmesi gerekiyormuş."

Funda kendisi için bu kadar uğraşan kocasını kırmamak için doğrulup dudaklarını araladığında Cemal gülümseyerek kaşığı ağzına yaklaştırdı.

"Imm bu çok tatlı."

Zorlanarak ağzındakini yutup başını çekti.

"Senin gibi yani."

Funda göz kırpan kocasının sözlerine gülmeserken kollarını uzatınca Cemal elindeki kaseyi bırakıp tek hamlede kuş gibi olan karısını kucaklayıp kendisine doğru çekip dizleri üstüne oturttu. Şimdi yüz yüze bakarken Funda'nın ince bacakları iki yana açık halde beline sarılıyken oldukça rahattı.

"Bugün kahvaltıyı sen hazırlar mısın?"

Cemal mırıldanan karısının yüzüne bakıp kaşlarını yukarı kaldırdı. Demek miniği bugün kahvaltı hazırlasın istiyordu. Zaten kahvaltıyı hazırlamıştı ama hemen bunu bilmesine gerek yoktu.

"Bu tarz şeyleri pek sevmiyorum biliyorsun, canın bir şey yapmak istemiyorsa dışarıya çıkalım."

Funda olumsuzda başını iki yana salladı. Evinde güzel bir kahvaltı yapmak istiyordu. Şimdi hazırlanmaya üşenmişti.

"Dışarı çıkmak istemiyorum aşkım. Bu sefer sen hazırla hadi lütfen. Hem bak bebeğimizde babasının hazırladığı kahvaltıyı yemek istiyor."

Elini karnına koyup sanki biri konuşmuşta onu dinlemiş gibi bir ifadeye bürünüp oyunculukla konuştuğunda Cemal güzel bir Kahkahayı Karsına bahşetti.

"Sen demek şimdiden bana karşı miniğimin miniğini kullanmaya başladın he."

Kocasının bu sözünü çok seviyordu. Bebekleri için Cemal daha önceden "miniğimin miniği" demişti. Öylesine aitlik belirten bir benzetmeydi ki Funda ister istemez bunu her duyduğunda içi gidiyor gülüyordu. Her zaman olduğu gibi yine Kıkır kıkır kocasının kucağında gülerken Cemal durup sadece izledi yüzünün her bir zerresine aşık olduğu kadını. Bıraksalar aylarca kıpırdamadan izlerdi kucağındaki dünyasını.

"Azıcık kullanmış olabilirim ama ne yapayım sende hep itiraz ediyorsun."

"Öyle mi küçük hanım?"

Cemal karısının belinden tutuğu gibi onu yatağa yatırıp üstüne ağırlığını vermeden uzandı. Funda'nın güzel bakışları arasında eğilip karısının mis gibi Kokan boynunu koklayıp dudaklarını bastırıp uzun bir öpücük bıraktı. Dudakları teninde gezip öpmeye doyamadığı dudaklarla buluştuğunda Funda kollarını boynuna dolayıp istekle öptü kocasının dudaklarını.

Dudakları teninde gezip öpmeye doyamadığı dudaklarla buluştuğunda Funda kollarını boynuna dolayıp istekle öptü kocasının dudaklarını   

Funda'nın teni, kokusu o küçük vücut hatları ve her dokunuşunda kıpırdanıp kibar ince sesiyle sesler çıkarmasına Cemal deli oluyordu.

Eli usulca karısının ufak bedeninde dolaşıp minyon hatalarını doya doya aşkla keşfederken dudakları da rahat durmayıp miniğinin önce boynundan sonra dudaklarından en sonda geceliğinin askılarını tutup omzundan indirerek uçları dikleşen ve fazlaca Küçük olan göğüslerinden öpüp azıcıkta dayanmayıp ısırdı.

"Cemal... Acıdı."

Hamilelikten dolayı göğüsleri hele ki uç Kısımları çok hassastı. Sağlıkçı olduğundan tüm evreleri doktor söylemeden biliyordu.

"Hımm... Acımışmış."

Cemal alayla konuşup gülerken aylar sonra bu minik göğüslerin bebeğini doyuracağını düşündükçe içi içine sığmıyordu.

"Geç sen dalganı, tabi yaradılış olarak bu hissi yaşayamayacağın için bilmiyorsun vücudumdaki değişiklikleri."

Cemal gülerek Funda'nın burnunu ucunu sıkıp öptü ve elini karısının kalçasının altına koyup ufak dolgunlukları sıkmasıyla Funda çığlık atıp kocasının omzuna Cemal'e sivri sinek ısırığı gibi gelen bir tokat attı.

"Karıcım ben bu hissi yaradılış olarak bilmesem de emin ol vücudundaki her bir zerrenin nasıl değiştiğini biliyorum, hissediyorum."

Funda yalandan yüzünü asıp dudaklarını ıslattı ve elini karnına koyup başını masumca eğerek Cemal'i on ikiden vurarak konuşmaya başladı.

"Baban karnımızı doyurmuyor bebeğim burada durmuş böyle anneni aç karınına sıkıştırmaya çalışıyor görüyorsun değil mi?"

Cemal Kaşlarını yukarı kaldırıp karısına pes dercesine bakıp yataktan kalktığı gibi uzanıp sere serpe yatan Funda'yı kucakladı.

"Şimdi gördüklerinden sonra çok utanacaksın."

Funda, kollarını kocasının boynuna dolayıp taşındığı kucakta keyif sürerken burnunu havaya kaldırdı.

"Neden utanacakmışım."

Cemal karısına cevap vermeyip salondaki masaya kurduğu kahvaltı masasına doğru yaklaştı ve Funda'yı kucağından indirmeden onun gözlerini Kocaman açmasını izledi.

"Ama sen kahvaltı hazırlamışsın."

Funda'nın utandığı için sesi mahcup çıkarken gözlerini ister istemez Kocasının kendinden emin bakan gözlerinin içine bakamıyor kaçırıyordu.

"Tamam bakma şöyle... Utandım işte. Ben ne bileyim sürpriz yaptığını."

Cemal gülerek karısını yere indirip masaya geçip otururken Funda'nın poposuna sıkı bir

Şaplak attı ve Funda beklemediği hareket karşısında sızlanarak yüzünü buruşturup acıyan poposunu ovdu.

"Ya Cemal... Uff çok acıdı."

"Hak ettin sus hiç sızlanma."

"Tamam"

Kocasına masum masum bakarken Cemal göz kırptı.

"Elini yüzünü yıkayıp çayı da alıp gelmen için tam beş dakikan var. Eğer zamanın dolduğunda burada olmazsan bu kez hamile falan dinlemem seni dizime yatırıp fena pataklarım."

Funda saatine bakıp konuşan kocasını görünce hemen hareketlendi. Deli kocasının kendine ve bebeğine kıyamayacağını bilese de ne olur ne olmaz diye düşünüp hızla salondan koşturarak çıktı ve çıkarken de arkasından seslenen Cemal'i duydu.

"Koşma Funda hamilesin sen, Allah korusun ayağın takılsa ve düşsen ne olacak?"

Hafif Kaşları çatılıp ciddi şekilde konuşurken banyodan seslenen miniğinin sesine ister istemez gülümsedi

Hafif Kaşları çatılıp ciddi şekilde konuşurken banyodan seslenen miniğinin sesine ister istemez gülümsedi.

"O zaman sende bana beş değil on dakika deseydin. Ne yapayım iki ayağım bir terliğe girdi."

Cemal son söylediği yanlış deyimle güzel bir kahkaha basıp gülerken laf yetiştirmeyi de ihmal etmedi.

"O sakın terlik yerine papuç olmasın."

Funda banyoda işini bitirip mutfaktan çaydanlığı alıp gelirken gülümsedi ve çayları bardaklara doldururken elbette sabah sabah başlayan bu tatlı laf atışmasına cevabını verdi.

"Ah çok akıllısın sevgilim. Ayağımda ev terlikleri olduğu için durumuma uygun öyle söyledim."

Karşılıklı oturduklarında Cemal bir karısının bir de kendi tabağına sırayla kahvaltılıklardan koyarken Funda da aynı şeyi yaptı. İkisi de sevmişti kendilerine ait bu hayatı. Eski evlerinde böyle bir durumları yoktu olmazdı da. Şimdi kendi evlerinde İstedikleri saatte uyanıp üstlerini bile değiştirmeden kahvaltı keyfi yapabiliyorlardı.

"Bugün Dila'yı ara istesen hazır sende evdeyken bize gelsin görüşelim hayatım."

Cemal kahvaltısını yemeye devam edip karısını dinledi. Funda her ne kadarda Dila'ya Cemal gibi kızgın olsa da onunla konuşmak istiyordu. Bu tavrı nedendi öğrenecekti. Ön yargılı davranmayıp istenmiyorsa da bunu onca zaman gözünün içine bakıp ''Sen benim ablam oldun.''Diyen Dila'nın ağzından duyacaktı.

"Bugün hiç haber vermeden gidip okuldan alacağım. Bakalım küçük hanım beni görünce ne yapacak. Eğer oda annem gibi yapacaksa bunu yüzüme söylesin ki bende

O zaman söyleyeceğimi biliyorum."

"Anladım canım, bende geleyim bakalım beni görünce zaten tepki verirse görmüş oluruz."

Cemal başını salladı. Funda doğru söylüyordu. Dila eğer Funda'yı istemiyorsa karşısında görünce hiç yalan söyleyemeden her şey yüzünden belli olurdu.

"Kahvaltıdan sonra çıkalım o zaman çünkü Dila dersten sonra kursa gider."

"Tama bebeğim sen güzelce kahvaltını yap."

***

Kahvaltı sonrası hazırlanıp evden çıktıklarında doğruca Dila'nın okuduğu özel okulun yolunu tutuklarında abisinin geleceğinden bir haber olan Dila derste en arka sırada en yakın arkadaşı olan deli dolu dediği Meriç'le birlikte dersi dinlemektense sıranın üstüne başlarını koymuş kısık sesle sohbet ediyorlardı.

İkiside tarih dersini sevmiyordu ve öğretmenlerininde dersin huzurunu bozmayacak şekilde dinlemek istemeyenlere karışmadığından Dila ve Meriç saygısızlık yapmadan hep olduğu gibi yine dersi dinlemiyordu. Bu sene ikiside sınava girecekti ama ders çalışmaktan ziyade her şeyi yapıyorlardı. Dila Meriç'in kuzeni olan Onur'dan başka bir şeye odaklanamazken Meriç biraz deli dolu halinden ve rahatlığından ders çalışmıyordu. Tek çocuk olan Meriç'e babası karışmazken amcasının oğlu olan Onur Meriç'i ara ara kontrol ediyor onu fazlaca sıkıyordu.

"Uf ya gitmiş kursuma denemelerde kaç puan aldığımı araştırmış. Hayır birde gelmiş eve bana kalkmış neler neler sayıyor. Bazen şu Onur abime gerçekten çok gıcık oluyorum.''

Dila hülyalı hülyalı Onur'un Meriç'e yaptıklarını dinlerken uzun sürerdir evdeki durumlardan dolayı arkadaşına gidemediği için sevdiğini göremiyordu ve onu çok özlemişti.

"Dila ne öyle sırıtıyorsun, ay iyice delirdin sen. Onur'un adı geçince bile bir değişik oluyorsun."

Dila elini ağzına kapatıp sessizce güldü.

"Onu çok seviyorum Meriç, kaç zamandır da görmüyorum zaten, çok özledim."

Meriç gülümseyip Dila'ya göz kırptı ve yüzüne düşen turuncu saçlarını geriye itti. Meriç'te Dila gibi okulun güzel gözde kızlarındandı. Dila hem Onur'u sevdiğinden hem de babasının abisinin kulağına gider korkusundan kendisine gelen her teklifi kibarca geri çeviriverirken Meriç, beğendiği çocuklarla bir kaç kez görüşüyor sonra sıkılıp ayrılıyordu. Daha hiç kimseyi Dila gibi öpmemiş o kadar görüştüğü çocuklardan birinin bile elini tutmamıştı. Dila gibi romantik değildi ama aşkın kutsallığına inanıyor ve gerçekten aşık olduğu kişiyle bunları yaşamak istiyordu. Onunki birazcıkta şımarıklıktan ve eğlencesineydi. Bu hallerini karşı tarafta bilirdi. Kimsenin duygularıyla asla oynamazdı.

"Öbür dersi kırıp Onur'u görmeye gidelim mi?"

Dila arkadaşının söylediği şeyle hemen gülümsedi çünkü daha öncede yapmışlardı bunu. Dersi kırıp Onur'un boş vaktinde şirkete gittiğini bildiklerinden Meriç böyle kuzenine sürpriz bahanesiyle Dila'yı alıp götürüyor Onur da kızlarla ilgilenip onları şirketteki odasında ağırlıyor bazende yemeğe götürüyordu.

"Tamam gidelim ama ben anneme dersin iptal olduğunu mesaj atıp söylemeliyim."

"Tamam canım."

Dila annesine haber verdikten sonra ders sonu kendisine çeki düzen verip Meriç'le bir olup kapıda aralarının iyi olduğu görevliye hasta olduklarını müdür yardımcısının toplantıda olduğu için izin kağıdı alamadıklarını söyleyip, yaşlı adamı ikna ettikten sonra hızla okuldan çıkıp caddeye doğru yürüdüler.

Bir an önce taksi bulup gitmeleri gerekiyordu çünkü ders saatinde bir tanıdıklarına ya da aileden kimseye rast gelmeleri hoş olmazdı. Taksi beklerken Meriç Onur'u arayıp hal hatır ederek kuzenin şirkette olduğunu öğrenince okuldan kaçtıklarına değdiğini düşündüler. Birde oraya kadar gidip onu bulamasalar bu kadar şey boşa gidecekti.

İki arkadaş caddenin kenarında durmuş taksi beklerken Cemal bu esnada kardeşinin okulunun bulunduğu caddeye gelip arabayı okula doğru sürüyordu ki gözüne yol kenarında kardeşiyle birlikte durmuş olan Meriç gözüne çarpınca hızını yavaşlattı.

"Dila'yla Meriç değil mi onlar?"

Funda sıcak arabanın içinde mayışmış halde Cemal'in baktığı yöne başını çevirip baktığında onayladı kocasını. Dila acaba neden okuldan erken çıkmıştı merak etmeye başladı.

''Evet aşkım onlar.''

"E ne yapıyor bunlar burda daha dersinin bitmesine yirmi dakika var. Bu okulda denetim yok mu anlamıyorum ben."

Cemal Kaşlarını çatarak konuşsa da sonra belki bugün erken çıkışı vardır diye düşünürken Funda da kocasını yatıştırıcı sözler söylemeyi ihmal etmedi. Aklına gelen şeyse eğer Dila'nın böyle erken çıktığı zaman neler yaptığını bildiğinden endişelendi. ''Bu deli kız yine Onur'u mu görmeye gidiyor'' diye içinden düşündü.

"Hayatım hem dersi olmayabilir hemde bugün erken çıkmakta isteyebilir sen hiç öğrenci olmadın mı?"

"Ben Dila gibi aklı beş karış havada öğrenci olmadım ama Funda. Allah aşkına babama karşı oynuyoruz da biz bilmiyor muyuz Dila'nın sınava adam akıllı çalışmadığını."

Funda daha fazla konuşamazken Cemal kardeşinin nereye gittiğini anlamak için arabadan inmedi ve kızların bindikleri taksiyi takibe başladı.

"Cemal Allah aşkına yapma. Bize yakışıyor mu şu yaptığımız? Böyle genç bir kızı takip etmek yakışıyor mu sana?"

Cemal karısının kendisine kızmasını hiç umursamadı çünkü şuan abilik damarı tutmuştu.

"Ben onun abisiyim Funda tabi ki takip edeceğim. Sanki el alemin kızını takibe çıkmışım gibi tepki verme."

"Ama abisisin diye özel hayatına bu kadar karışman doğru değil. Ya erkek arkadaşı varsa ve onunla buluş..."

"Dila'nın erkek arkadaşı mı var?"

Funda söylediği sözün ne kadar yanlış olduğunu fark edip susarken Cemal abi olarak kızmıştı. Dila ona göre daha küçüktü ne erkek arkadaşından bahsediyordu karısı. Bu konularda sığ değildi ve tabiki kardeşinin hayatında günün birinde ciddi düşünen bir adamın yer alacağını biliyordu ama böyle pat diye duyması bir kenara Dila daha gözünde büyümemişken olmazdı.

"Aşkım sakin olur musun. Dila'nın erkek arkadaşı falan yok ben onu örnek vermek için söyeledim. Bak beni stres yapıyorsun."

Funda bu durumu en güzel hamileliğini kullanarak yumuşatacağını bildiğinden el mahkum kozunu kullandı.

"Miniğim sen şimdi niye böyle diyorsun, tamam bir şey dediğim yok sakin ol aşkım sen.

Cemal sakinleşip takibine devam ettiğinde taksinin durmasıyla şaşırmış halde kızların geldiği yere Funda'yla birlikte baktılar.

"E burası Meriç'lerin aile şirketi Bunlar buraya niye geldiler ki.?"

Cemal içinden konuşup arabasından inecekken Funda Dila'nın buraya neden geldiğini anladığı için yutkunup hemen arabadan inecek olan Cemal'i durdurmaya kalktı. Dila'nın Onur için geldiğini biliyordu ve kocası bunu öğrenmemeliydi.

"Cemal benim midem bulanıyor... Ay kusacağım galiba.''

Yalandan elini ağzına götürüp boş bir öğürme sesi çıkarıp içinden ''inşallah inanır da buradan gideriz.'' Diye düşünürken Cemal, hemen karısının yüzünü avuçları içine aldı.

''Bebeğim ne oldu? Araba mı tuttu ki.''

Funda kocasına numara yapıp onu telaşlandırdığı için üzülüp vicdan azabı çekse de Dila için bunu yapmıştı. Her ne kadar da Dila evden ayrıldığından beri bir kez aramayıp abisiyle konuştuğunda da selam dahi yollamamasına çok kırgın olsa da onu yarı yolda bırakamazdı. Bu Funda'ya yakışmazdı. Dila kendisini bir zamanlar abla olarak gördüğünü söyleyip iki yıldır sır gibi saklayarak sevdiğini, Onur'u madem anlatmıştı bu sır Funda'da saklı kalacaktı. Sevmenin ne demek olduğunu bilen Funda Dila'nın en hassas konusu olan Onur'dan onu vurmayacak açığını abisine vermeyecekti.

''Eve gidelim lütfen kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Bak işte kötü bir yere gittikleri yok kızların. Burada olmalarının ne zararı olabilir gidelim aşkım."

Cemal kararsız kalsa da karısının üzgün bakan gözlerine dayanmayıp "tamam eve dönelim dinlen sen akşama olmadı alacağım ben Dila'yı. Onunla konuşacağım" Deyip uzanarak karısını öptü ve yeniden eve dönmek üzere arabayı çalıştırınca Funda rahat bir nefes aldı.

***

Dila abisinin takibinden ve Funda'nın onu kurtarmasından bir haber yüreği pır pır olmuş halde Meriç'le birlikte şirketin asansöründe Onur'un odasının olduğu kata çıkarken aynadan kendisini inceleyip saçlarını düzeltiyor ve sürekli gülümsüyordu. Birazdan Onur'u göreceği için çok mutluydu.

Dila güzel bir kızdı ve Onur'a olan aşkında dolayı başında kavak yelleri esse de aslında akıllı kızdı. Tek isteği Onur'dan bir şanstı. Belki ona göre küçüktü, toydu ama Onur ona elini uzatsa Dila'nın bu genç yaşına rağmen aşamayacağı sorun, üstünden gelmeyeceği şey yoktu. El bebek gül bebek büyütülse de istediği zaman her türlü sorumluluğu alabilecek karakterdeydi.

"Meriç saçlarım güzel duruyor mu?"

Meriç arkadaşına Sevgiyle bakıp gülümsedi. Kendisinin boya olan turuncuya yakın kızıl saçları da çok güzeldi ama Meriç arkadaşının gür doğal dalgalı kahve saçlarını çok seviyordu. Öyle çok istiyordu ki kuzeniyle en yakın arkadaşının birlikte olmasını ama Onur'un Dila'yı küçük sevimli bir kız olarak gördüğünü biliyor elinden geleni yapmaya çalışıyordu.

Öyle çok istiyordu ki kuzeniyle en yakın arkadaşının birlikte olmasını ama Onur'un Dila'yı küçük sevimli bir kız olarak gördüğünü biliyor elinden geleni yapmaya çalışıyordu   

"Çok güzel görünüyorsun tatlım."

Dila aynadan kendisine bir kez daha bakıp derin bir nefes alıp verdi ve duran asansörden inip doğruca Onur'un odasının bulunduğu yere geldiklerinde Meriç arkadaşına bakıp göz kırptı.

"Dila sakin ol, Onur abim anlayacak bak çok belli ediyorsun."

Dila için bu hiçte kolay değildi. İster istemez Onur adı geçince gözleri parlıyor kalp atışları hızlanıyor ve avuç içleri terliyordu. Küçük kalbi iki yıldır seviyordu Onur'u. Yaşıtlarını ve kendisinden büyükleri bile duru güzelliği ile etkilerken bir çok teklif alırken onun kalbi bir tek Onur'a ait olmayı seçmişti. Bir gün beni görür belki diye umutla bekliyordu.

"Tamam Meriç hadi girelim artık içeriye."

Meriç sürpriz yapmak istediğinden kuzenine ani bir baskın yapmak için kapıyı çalmadan kulbunu sessiz şekilde indirdi ve açılan kapıdan daha kendi görünmeden şen şakrak sesiyle seslendi.

"Kuzenlerin en yakışıklısı, biz geldii..."

Meriç'in lafı gördüğü manzara karşısında ağzında kalıp gözlerini irice açarken hemen yanında yüzünde aşkın en masum halini yansıtan bir ifadeyle bakan ve gülümseyen Dila'nın gülüşü yüzünde dondu... Yutkundu... Acıyla atan kalbi sanki yerinden sökülüyordu.. Bir kez daha yutkundu ve belki yalandır gördüğüm diyerek gözlerini kapatıp açtı ama gerçek tüm çıplaklığı ile karşısında dikiliyordu. Gözleri çektiği acının birer yansıması olup dolarken havada asılı kalan bir nefes çekti patlayacakmış gibi hissettiği ciğerlerine.

Onur... Onu hiç görmeyen tek aşkı... Ayaktaydı ve karşısıdan hemen hemen kendi boylarında esmer bir kızla oldukça samimi bir şekilde bedenleri temas ederek öpüşüyordu. Onur'un bir eli kızın belini sararken diğer eli saçlarının arasındaydı.

"Meriç?"

Onur hızla geriye çekilip renkten renge girerken muhasebe biriminde yönetici asistanı olan ve uzun süredir Onur şirkete geldikçe burada eğlendiği kadın gayret rahat şekilde. "Dosyalara sonra bakarız Onur Bey ben çıkayım." Diyerek gömleğinin uç kısmından çekiştirip üstünü düzeltti ve kızlara yalandan bir baş selamı verip odadan çıktı.

Yandı Dila'nın içi... Onur'un yakasını sarsıp ''Sen benden başkasını öpemezsin'' demek istiyor ama eli kolu bağlı olduğu için sadece karşısında kendine engel olamadığı için gözleri dolu dolu durmuş bakıyordu.

Anlarsa anlasın dedi içinden. Buraya kadardı Dila'daki sabır. İki yıldır Onur'dan bile gizlediği aşkı bugün gün yüzüne çıkarsa umurunda bile değildi. Onur önce kuzenine ardından gözleri yaşlarla parlayan Dila'ya baktığında bakışlarını kaçırıp elini ensesine götürüp ovdu. Dila'nın gözlerine bakamadı. Kendisi inkar etse de içinde bir yer o gözlere bakmamasını söylüyordu.

"Nereden çıktın sen abicim niye yanıma gelirken haber vermiyorsun?"

Onur ne kadar çapkın bir adam olmuş olsa da son zamanlarında hem çok durulmuş hemde ne olursa olsun kuzenine böyle yakalanmak istemediğinden bu durum hoşuna gitmemişti. Hem Dila'da görmüştü uygunsuz diye tabir ettiği görüntüyü. Dila'yı neden ilk defa bu kadar düşünmüştü kendide bilmiyordu ama şirket içindede artık durulacağına bugün şu olaydan sonra karar vermişti.

Meriç hiç cevap vermeden dim dik bir duruş sergileyip abisi gibi sevdiği kuzenine tek kaşını kaldırıp uzun uzun baktı. Sen benim arkadaşımı üzemezsin. Bu kızın senin yüzünden çektiği acı yeter, o sana bu kadar aşıkken sen bu kadar kör olmazsın. Başkasını hele hele şirket içinde sadece çıkarları için senin yanına yanaşan bir kadını asla öpemezsin.'' diye bağırıp çağırmak kuzenini kendine getirmek istiyor ama tıpkı Dila gibi eli kolu bağlı olduğundan susup oturuyordu.

"Pardon Onur abi, senin şirket içinde birileriyle uygunsuz halde olacağını düşünemeğimden geldiğimizi haber veremediğim gibi kapıyı da çalma zahmetinde bulunmadım. Malum burası iş yeri üstelik aile şirketimiz!"

Meriç'in öyle kimseye eyvallahı yoktu. Ne düşüyorsa açıkca söylüyor öyle ki bazen okuldaki öğretmeleri bile genç kızı azarlardı. Meriç dobraydı. Duygularını saklamıyor söylüyordu. Dila gibi duygusal değildi. Ona göre önce mantığı devredeydi. Kuzenine açık açık laf soktuğunda bir adım arkasında duran arkadaşının şuan nasıl acı çektiğini biliyor dönüp yüzüne dahi bakamıyordu. Biliyordu ki şuan sessiz duran Dila'yla göz göze gelse arkadaşı kendisini tutamazdı ve Dila kuzenin önünde bunun olmasını istemiyor Dila'yı düşünüyordu.

Onur kuzeninin buz gibi ve iğneleyici ses tonuna tıpkı Meriç gibi tek Kaşını kaldırıp bakarken gözü yine gözleri dolu dolu halde öylece donup kalmış Dila'ya takıldı ve biran ne yapacağını bilemez halde gözlerini kapattı   

Onur kuzeninin buz gibi ve iğneleyici ses tonuna tıpkı Meriç gibi tek Kaşını kaldırıp bakarken gözü yine gözleri dolu dolu halde öylece donup kalmış Dila'ya takıldı ve biran ne yapacağını bilemez halde gözlerini kapattı. "Bu küçük kızın kalbini kırmamam gerekiyor. O benim hem kuzenimin en yakın arkadaşı hemde  ailecek görüştüğümüz Cemal abinin kardeşi... Topla kendini Onur." İç sesiyle konuşup düşündükten sonra gözlerini açtığında Dila'da Meriç'te yoktu odada. Kendi kendine düşünmeye o kadar dalmıştı ki kızların odadan sessiz şekilde çıkıp gitmelerini duymamıştı.

"Meriç..."

Hızla yürüyüp arkalarından yetişmek için seslenip odasından çıktı ve asansörlerin olduğu köşeden döner dönmez gözüne çarpan manzarayla geriye çekilip olduğu yerde sessiz kalıp duvara omzunu yaslayıp bekledi.

Dila asansörün kenarındaki boşluğa saklamış sessizce ağlarken Meriç arkadaşına sım sıkı sarılmış fısıldayarak bir şeyler konuşuyor onu yatıştırmaya çalışıyordu. "Sus Dila, sus canım arkadaşım. Şimdi hemen buradan çekip gideceğiz ve söz veriyorum bir daha gelmeyeceğiz. Onur abim adına senden ben özür dilerim. Kalbini sürekli kırdığı için bu manzaraya şahit olduğun için ben özür dilerim.''

Kolay kolay ağlamayan Meriç bile Dila'nın haline dayanamamış ve ağlayrak konuştuğunda duvar dibinde saklanmış ve tüm gerçekeleri duyan kuzeninden bir haberdi.

Dila sessizce ağladığından hıçkırıkları boğazında koca bir yumru oluştuyor bu yüzden de durmadan içini çekti. Onur'un o kızın belini saran elleri, saçlarını okşayan parmakaları ve tutkuyla öpen dudakları gözünün önünden gitmiyordu. İki yıldır bir umut diye beklediği adam gözünün önünde başkasıyla öpüşmüştü.

Onur'un üstünde söz söylemeye hakkı olmadığını biliyor ve bu durum Canını daha çok yakıyordu. Elbette duymuştu. Bu zamana kadar Onur'un hayatına hep birileri girip çıkmıştı. Meriç gerçek bir dosttu ve arkadaşından bunları saklamamış birlikte o yüzünü görmedikleri ama duydukları kadınların arkasından konuşmuşlardı. Meriç her zaman Dila'ya destek olmuştu ama Dila sevdiği adamı gözüyle hiç kimseyle yan yana ya da her hangi bir temas halinde görmemişti.

Bu nasıl bir şeydi böyle... Kendisi bu kadar aşkla yanıp tutuşurken bu adam neden gözlerindeki sevdayı görmüyordu, anlamıyordu. Bu kadar kör müydü? Dila belki küçüktü. Onur yirmi beşinde genç bir adamdı ve kendisine göre küçük bulduğu Dila on sekizinde genç bir kızdı ama sevgisi yaşından çok büyüktü. Aşk yaşa göre yaşanmazdı. Dila'nın aşkı belkide bu dünyada yaşanacak en güzel, en temiz aşklardandı ve Onur bunu anlamıyordu.

Bu kızdaki bakışların aslında ne olduğunu Onur çok iyi biliyordu ama bilmemezlikten geliyordu. Dila daha küçük ve bana hissettiği şey sadece beğeni oda zamanla geçer gider diye Dila'nın yaşadığı aşktan bir haber basite indirgiyordu.

"Gidelim Meriç, ne olur buradan hemen gidelim. Ben bıktım artık Onur yüzünden ağlamaktan. Ben bıktım onu karşılıksız sevmekten, gözlerime baktığında ona olan aşkımı görmemesinden yoruldum.''

Dila içini çekerek konuştuğunda Onur duyduklarının şokuyla ağzı balık gibi açılmış halde donup kaldı. Dila neler demişti böyle. Hangi aşktan bahsediyordu.

"Bu kız bana aşık mı?"

Elini alnına koyup ovalarken sessizce mırıldandı ve asansörün açılıp kapanma sesinden sonra kızların gittiğini anlayıp kafası duyduklarının şokuyla karışmış halde odasına dönüp kendini yığılır vaziyette koltuğa bıraktı.

Oldu bitti Dila'nın o ilgili bakan gözlerini, yanındayken heyecanlanmasını, normalde Meriç'le baş başayken bıcır bıcır konuşan kızın yan yana olduğunda heyecanlanıp sus pus olduğunu elbette görüyor biliyordu ama aşk... Dila'nın kendisine aşık olabileceği aklının ucundan geçmemişti. Aşkı hayatında bir kez yirmi yaşındayken yaşamıştı ve nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyordu. Belki tutkulu yıllar süren bir aşk yaşamamıştı ama biliyordu o yakıcı ama bir o kadar da keyifli olan hissi. Şimdi o basit bir etkilenme, hayranlık belki hoşlantı dediği şeyin aşk olduğunu öğrendiği için ne yapacaktı hiç bilmiyordu.

"Bu nasıl olur. Dila daha on sekizinde genç bir kız. Bana nasıl aşık olur. Ben bunu nasıl anlamam... Allah'ım ben onun küçük kalbi kırılsın istemem ki. Kimse benim yüzümden üzülmesin. Meriç neyse oda benim için o. Ben bunu nasıl anlamadım. Şimdi ne bok yiyeceğim."

Onur her ne kadar gününü gün eden bir adam olsa da Gaziantep topraklarında doğup büyümüş belli geneksel kültür kendisine aşılanmıştı. Onun hovardalığı kendisineydi. Bugüne kadar yanlış bir şey yapmamış kimsenin günahına girmemişti. Görüştüğü kadınlarla ilişkileri hep karşılıklı olmuş Onur onlara ne için yanaşmışsa karşısındaki de onun için yanaşmıştı.

Dila gibi masum hiç bir kızla bir birlikteliği olmamıştı. ''Ben ah alamam, kimseyi de yarı yolda bırakamam.'' der ve arkadaşları onu bilirdi. Sadece evleneceği zaman hayatında düzgün bir kız olsun istiyordu. Onun dışında üzüleceğini düşündüğü hiç bir kıza karşı yanlış harekette bulunmamış Dila'nın derin olan duygularını da bugüne kadar anlamamıştı.

Şimdi ne yapacaktı hiç bilmiyordu. Karşısında incitmekten korktuğu bir kız vardı. Onun temiz duygularını üzmek Dila'yı yaralamak istemiyordu ama hiç bir şey hissetmediği kıza karşıda nasıl davranacaktı bilmiyordu.

Dakikalarca düşündü. İşin içinden çıkamadı. Okuldan mezun olmasına bir dersi kalmıştı ve Onur bu zamana kadar gününü gün edip gezmiş her şeyi dolu dolu yaşamıştı. Bu sıralar durulmuştu çünkü mezun olduktan sonra kısa dönem askerlik yapmayı geldikten sonrada evlenebileceği bir kız karşısına çıkarsa uzatmadan yuvasını kurmak istiyordu. Babası annesi bu yaşına kadar karışmasalar da Onur ailesinin, Sülalesinin yapısını biliyordu. Onlar evlen diye başına toplanıp ısrarlara başlamadan kendi istediği bir kızla evlenmek istiyordu. Her ne kadar okul hayatı boyunca her şeyi yaşasa da düzenli bir ailede büyümüştü ve düzenli bir aile kurmayı istiyordu.

Dila bunları duysa kim bilir ne hale gelirdi. Onur geleceğine dair planlarını, hayallerini Dila'ya nasıl anlatacaktı bilmiyordu. Sen benim hayalimde yoksun çünkü sen benim için sadece kuzenimin arkadaşı, ailecek görüştüğümüz aile dostumuz sayılan ailenin küçük kızlarısın. Sana karşı bir şey hissetmiyorum. Hissedemem Dila.' Diye nasıl diyecekti hiç bilmiyordu. Bu konuda belkide önce Meriç'le konuşup ondan yardım almalıydı...

***

"Bak istersen seninle kalayım bugün Dila. Aklım sende kalacak."

Meriç taksinin içinde arkadaşının elini tutmuş halde konuşurken Dila başını hayır anlamında iki yana salladı. Onur'un yanından öyle ağlaşarak çıktılarında hep gittikleri kafeye gidip uzun uzun konuşmuş Dila içinden geldiği gibi ağlamıştı. "Ben neyin ne olduğunu biliyorum Meriç aptal değilim, onun beni sevmediğini bana başka gözle bakmadığını ve hayatına birilerinin hep girip çıktığını elbette biliyorum ama dayanamadım. Gözümün önünde başkasını öpünce dayanamadım ve karşısında dolan gözlerimle dururken içimden anlarsa anlasın dedim. Çocukluk ya da yüzsüzlük belki bu yaptığım ama artık umurumda değil. Ben tek başıma onun için acı çekerken onun her şeyden bir haber olmasını istemiyorum.''Diyerek arkadaşıyla dertleştikten sonra birlikte eve gitmek üzere kalkmışlar ve Meriç önce arkadaşını taksiyle bırakmıştı.

Dila ağlayıp rahatladığından şimdi oldukça durgundu. İçi sanki bomboş olmuştu. Yol boyunca içinden, "olmayacak vazgeçmeliyim ben bu sevdadan. Ben her gün zaman geçtikçe eriyip biteceğim ama o hayatına devam edecek. Vazgeçmeliyim.'' dese de sol yanı avaz avaz Onur diye bağırıyordu.

"Eve gidince bana mesaj at Meriç saat geç oldu merak ederim seni.''

Meriç şu durumda bile kendisini düşünen arkadaşının yanaklarından öptü.

"Tamam tatlım, sen konuştuğumuz gibi gidip doğruca yatağına girip uyuyorsun ve sabah kalktığında canın okula gitmek istemezse bize geleceksin tüm gün birlikte vakit geçireceğiz.''

Dila arkadaşına ''tamam'' deyip taksinin uzaklaşmasıyla evin kapısından içeriye girip derin bir nefes alıp verdi. Gözleri boş avluda dolandı. Yazın böyle evlerde oturan herkesin avlusu cıvıl cıvıl olurken kışın boş boynu bükük gibi olurdu.

''Kışın bu avlu tıpkı benim gibi boynu bükük kalıyor.''

Gözleri yeniden dolarken annesiyle babasını düşündü... Yüzlerini hiç hatırlamadığı fotoğraflardan tanıdığı iki değerli varlığını düşündü. Trafik kazası sonucu aynı anda kaybetmişti annesiyle babasını ve bu hayatta ne kadarda gülüp şakısa da içinde hiç kapanmayacak büyük bir boşluktan dolayı boynu büküktü.

"Hayat benden hep bir şeylerimi alıyor. En sevdiklerime dokunuyor."

Soğuk ayaz yüzüne çarparken gözlerinden yanağına doğru inci taneleri ardı ardına yolunu bulup süzüldüler. Onur gün gelip başkasını severse Dila iyi biliyordu ki yine Onur'u sevmeye devam edecek başkasını gözleri görmeyecek bu sevda içinde kara sevda olup onu yiyip bitirecekti.

Bu sıralar kendini çok yalnız hissediyordu. Abisiyle arsında engeller vardı. Ablası olan Funda'yla görüşüp konuşamıyor derdini paylaşamadığı gibi onunda derdine ortak olamıyordu. Annesiyle zaten son olan olaylardan sonra pek konuşmuyordu. Babasıyla da özel hayatını konuşamazdı ama en azından evde bir ses olması için onun olmasını istiyordu ama kader dalga geçer gibi bu sıralar bunalımı yetmiyor gibi onunda şehir dışına gideceği tutmuştu.

Ruh hali hiç iyi değildi... Bazen durup düşünüyodu. Dışarıdan bakanlar gencecik kızın ne derdi olur. Yaşı ne ki çektiği aşk acısı büyük olsun diyebilirdi ama kimse içinde yaşadıklarını bilmiyordu. Ağzını açan koskoca Keskin beyinin kızı diyordu ama öyle değildi. Dila her daim gülse de içinde hiç geçmeyecek yaraları vardı. Annesiz babasız kaldığı için aslında öz amcasıyla yengesini anne baba bilip kuzeni olan Cemal'in öz abisi gibi olması kolay değildi. Dila onlara karşı başka bir sevgi beslemiyordu çünkü daha küçücükken onları öz anne baba abi olarak kabul etmişti.Hayat onun boynunu bükük bırakırken kimse bunu görmüyor, düşünmüyor sadece maddiyata dayandırarak her şeyi saptıyordu.

"Dila, bebeğim soğukta ne yapıyorsun annem üşüteceksin yukarıya gel çabuk."

Nermin Hanım yukarıdan gördüğü kızına seslenirken, Dila başını kaldırıp ıslak gözleriyle annesi gibi sevdiği Nermin hanıma baktığında Nermin hanım gözlerini Kocaman açıp "Dila" dediği gibi hızla merdiven basamaklarını adeta ezip koşarcasına aşağıya indi. Dila canıydı. Onu kızı bilmiş büyütmüştü. Cemal neyse Dila'da oydu. Her ne kadar geçen günlerde kızıyla tartışıp asla yapmayacağı bir şeyle yalandan gözünü korkutsa da Dila'yı da Cemal'i de canından çok seviyordu. Elbette onun sevdiği çocuk olan Onur'dan kimseye bahsetmeyecek, kızının okumasını asla engellemeyecek ve abisiyle de görüşmesine karşmayacaktı ama biraz uzak kalsınlar ki Cemal özlesin temelli kopmasın diye uğraşıyordu.

"Kızım ne oldu? Bir tanem neden ağlıyorsun?"

Nermin hanım kızının yüzünü avuçları içine aldığında sesi titremişti. Dila'nın boynu zaten büküktü bu yüzden onu daha çok sarıp sarmalamış üstüne titreyerek büyütmüştü. Şimdi kızı neden böyle boş boş bakıyor sessizce içli şekilde ağlıyor merak ediyor, endişeleniyordu.

"Dila'm konuş güzel kızım. Bir şey mi oldu annem. Biri bir şey mi yaptı?"

Dila gözlerini kapatıp günlerdir dargın olduğu ve ne kadar kızıp küsse de bu dünyada anne sevgisini tattığı her koşulda en güvenilir yer olarak bildiği annesinin kollarına sığmak için uzandığında Nermin hanım kızını bağrına basıp saçlarını okşayıp öptü.

"An... Anne."

Dila içini çekerek ağlarken Nermin hanımında gözlerinden yaşlar bir bir düşmeye başladı. Kızına ne olmuştu anlamıyordu. Biri bir şey yaptı diye aklı çıkıyordu.

"Annem ne olursun söyle kınalı kuzum. Abinle görüşemiyorsun diye mi üzülüyorsun. Tamam canım benim tamam kuzum. Eğer bunun için üzülüp ağlıyorsan karışmayacağım. Yemin ederim ki abinle de Funda'yla da konuşup görüşemene karışmayacağım yeter ki sen böyle içli içli ağlama.''

Kızının saçlarını okşayıp göz yaşları arasında devam etti. Kendisi yüzünden Dila böyle çökmüşse eğer dayanamazdı.

''Hem ben senin Onur konusunda gözünü korkuturken ciddi değildim bebeğim. Ben seni hiç kalbinden yaralar mıyım? Sana kıyabilir miyim he? Ben senin annenim Dila'm. Sırf abin bizden kopmasın diye kendimce böyle bir şey yaptım.''

Nermin hanım içindekini döküp kızının bu sebeple ağladığını düşünüp itiraflarda bulunurken anne kız iyice kenetlenmiş haldelerken Dila bir anda ardı ardına konuşmaya göz yaşları içinde annesine yaralı kalbinden geçenleri anlatmaya başladı.

"Anne o beni sevmeyecek. Hayatında hep başkası olacak sonra bir gün de evlenecek. Görmüyor beni... Onu nasıl sevdiğimi görmüyor. Bana hep küçük bir kız çocuğuna bakar gibi bakıyor. Gözlerimdeki aşkı, acıyı okuyamıyor."

Dila içini annesine dökerken Nermin hanım her ne kadar kızıyla bu konularda yüz göz olmayı sevmese de Dila'nın gidip el aleme güvenip sırını vermesindense yanlış yapmasından korkup her daim kızına karşı anlayışlı olup arkadaş olmuştu. Kızı yine o çocuk için, Onur için göz yaşı döküyordu. Onur'un ailesini bilirdi görüşürler ve son zamanlarda annesiyle çok iyi anlaşır olmuşlardı. Kendilerine karşı her zaman efendi ve saygılı olan Onur'u sevse de kızının genç adam tarafından sevmemesine üzülüyordu.

"Bir şey mi oldu?"

Geri çekilip kızının gözlerini sildikten sonra ellerini tuttu.

"Oldu anne... Belki anlatsam çok büyük bir şey değil gibi gelir insanlara ama ben artık bunu kaldıramıyorum. Benim dışımda zaten bir çok kız hayatına giriyor çıkıyor ama ben görmeyeyim onları anne. Ben onun başkasını öptüğünü görmek istemiyorum. Canım çok acıyor. Kalbim süreli Onur yüzünden eziliyor."

Nermin Hanım kaşlarını çattı. Onur'un annesiyle konuşuyordu ve çay sohbetlerinde Onur'un annesinin artık Onur'un durulduğunu söylemişti. Şimdi bu çocuck kimi öpmüştü de Dila görmüştü.

"Ne gördün kızım?"

Dila o anları bir daha gözünün önüne getirirken titrek bir nefes alıp verdi ve annesine gördüklerini anlattığında Nermin hanım kızını teselli edip onu odasına çıkarıp küçük bebeği gibi ilgilenip kızını yatağına yatırıp saçlarını okşayıp yanına uzanarak uykuya dalmasını bekledi. Dila uyduktan sonra yataktan kalkıp mışıl mışıl uyuyan kızını bir süre daha yaşlı gözlerle durup izledi. Dila Keskin ailesinin gonca gülüydü.

Nermin hanım bir evladından, Cemal'den uzaklaşmışken diğerinin kabuğuna çekilmesine razı olamazdı. Kimse kızını üzemezdi. Dila onun kızı, canı, dert ortağıydı. Ona emanetti. Nermin hanım Dila'nın öz annesinin son nefesinde hastanede elini tutan kişiydi ve bugün gibi hatırlıyordu o günü. Canıyla uğraşan o gözü yaşlı kadının "Kızım, Dila'm sana emanet Nermin. Yalvarıyorum onu kızın bilip büyüt sahip çık. Ne olur kızımı bırakma. Cemal gibi sevemesende onu bırakma sahip çık." deyişini dün gibi hatırlıyordu.

Nermin hanım özünde vicdansız biri değildi ama nedense bir türlü Funda'ya göstermemişti bu şevkatini.

Kızının yüzüne uzun uzan bakıp düşündü. Biliyordu. Dila'nın ki kara sevda dedikleriydi. Olurda Onur birgün başkasına aşık olur ve üstüne birde evlenirse kızının bunu kaldıramayacağını çok iyi biliyordu. Bunun olmasına asla müsade etmezdi. Aklında bir şeyler elbette vardı ve bunu tam olarak oluru var mı öğrenmeden Dila'yı umutlandırmayacaktı.

Onur'un annesi Elif hanımla daha geçen hafta konuştuklarında arkadaşının ağzını aramış ve onunda aynı düşüncede olduğunu öğrenmişti. Elif hanım oldu bitti Dila'yı çok severdi. Dila büyüyüp serpildikçe erkek annesi olarak çok sevdiği Dila'yı aklına kazımıştı. Sohbet edip kahvelerini içerken Elif Hanım laf arasında arkadaşına, " Nermin bilirim böyle şeyler pat diye denmez ama uzun zamandır aklımda bir şeyler var ve bunu sana demek istiyorum. Onur bu sıralar çok duruldu ve yavaştan işlerin başına geçti. E yaşıda geldi. Şöyle istiyorum ki helal sütü emmiş terbiyeli, ailemizi bilip ailesini bildiğimiz bir kızla tanışsın görüşsün kafaları uyarsa, gönülleri birbirine akarsa ciddi bir adımı olsun istiyorum."

Diyerek lafa başladığında Nermin hanım belli etmesede endişelenmişti. Kızı eğer bunları duyarsa Onur'un başkasıyla evlenme fikrini dahi kaldıramazdı. Bir şey belli etmeden konuşmasına devam eden Elif hanımı dinlemeye devam etti.

"Hani Nermincim beni yanlış anlamazsan ben Dila kızımı pek severim. Maşallah bu yaşında çok akıllı terbiyeli ve böyle insan ona baktıkça sarılası geliyor. Yüzü gibi huyuda güzel uysal kızımın. Acaba diyorum, bizim çocukların kulağına bir kar suyu mu kaçırsak. Şurda gül gibi geçinen iki aileyiz yavrularımızda isterse vallahi ben sizinle seve seve dünür olurum."

Dediğinde Nermin hanım şok olup kaldı.

Elifin kızını sevdiğini bilsede Dila'yı Onur'a yakıştırdığını, gelin olarak almak istemesini

hiç düşünmezdi. Yavrusu iki yıldır Onur'u kara Sevdayla severken Onur'un ailesinin aslında kızını istediklerini duymak hem şaşırtmış hem de içini acıtmıştı. Dila özünde daha çok küçüktü. Yaşadığı yörede ailesinde erken evlilikler olsada Nermin hanım kızının erkenden evlenmesini istemiyordu. Dila daha okuyacak yaşı olgunlaştığında Allah nasip ederse evlilik olacaktı.

Onur'un eğer Dila'ya karşı bir hissi olsaydı genç adamın kendisinin adım atması doğru geliyordu. Elif hanımın istemesiyle olmazdı ve bu yüzden bunu kızına anlatıp onun umutlanmasını istemeğinden konuyu hiç Dila'ya söylememeye karar verdi.

"Dila daha çok küçük Elif. Daha onsekizinde kuzum benim. Babası da bende abiside imkanı yok buna izin vermez daha üniversite okuyacakken evlilik Dila için söz konusu bile olamaz. Onur oğlumu bizde çok severiz ama Dila küçük. Eğer yaşı büyük olsaydı neden olamasın ki" dediğinde Elif hanım istediği cevabı alamadığı için biraz bozulsada belli etmeyip gülümsedi.

Elif hanım Onur'a bugüne kadar kocasıyla birlikte karışmamışlardı. Hayatını yaşamasına bilerek göz yummuşlardı çünkü Onur'un eninde sonunda durulacağını okulu bittikten sonra evlenmesi için konuşacaklarını biliyorlardı.

Nermin hanıma söylemesede Dila'nın Onur'a olan aşkını, o ilgili bakışlarını çokça kez yaklamış bundan emin olmuştu. Dila'yı çok sevmesinin yanı sıra genç kızın oğluna olan aşkından dolayı onların bir olmasını istiyordu.

Elbette Dila'nın okumasına diyeceği yoktu. Buna en başta kendi destek olurdu. Hem bugün evlilik olacak diye bir şey yoktu ya sadece oğluna isterse Dila'yı beğendiklerini ona şans vermesini ciddi olarak bakmasını istediğini söylecekti.

Kimseye baskı yapmayacaktı oğlu isterse sadece her şeyi tıkır tıkır işletecekti.

Dila'nın küçük olduğunu tabi ki biliyordu hemen olamazdı bu işler. Çocukları önce flört eder sonra Onur askere gidip gelir Dila okuluna başlardı ve bu arada bir yüzükleri takılır sonrada evlenirlerdi.

Nermin hanım arkadaşıyla yaptığı konuşmayı hatırlayıp gülümsedi. Melek kızı madem Onur'u bu kadar istiyordu o zman Onur'un annesinin dediği gibi genç adamın kulağına kar suyunu kaçırmak lazımdı. Kim bilir belkide hiç beklemedikleri bir anda bir şeyler yoluna girerdi de Onur o aşk fitilini ateşleyen kişi olurdu. Boşuna çıkmadık Candan umut kesilmez dememişlerdi. Onlar anne baba olarak evlatları için bir şeyler yapıp kenara çekileceklerdi ve ondan sonrası olursa olacak olmazsada yapacak bir şey yoktu... Dila'yı toparlamak için anne olarak elinden geleni yapacaktı.

***

LEYLA & MUSTAFA

Mustafa kucağındaki oğlunun başına toplanan kalabalığa gülümseyerek baktığında gözleri annesinin mutluluk göz yaşları akıttığı gözleriyle buluştuğunda güldü.

"Anne Ege'm."

Meliha hanım elini uzatıp torunun başını okşarken bir elini de Mustafa'nın yanağına koyup okşadı.

"Ege'miz Mustafa'm... Çok şükür sağlıkla doğdu."

Mustafa başını sallayıp hemşireye döndü.

"Eşim nasıl bir sorun var mı?"

Hemşire gülümsedi. Belkide en güzel an bebeklerin annesi ve babasıyla buluştukları andı. Leyla o kadar acı sonrası bebeği dolduğunda onu kısacık görmüş ve göz yaşlarını tutamayıp ağlarken bayılmıştı. Vücudu yorgun düşmüştü.

"Leyla hanım çok iyi merak etmeyin birazdan odaya alınacak."

Mustafa derin bir oh çekti. Çok şükür eşi ve bebeği iyiydi. Kucağında her şeyden bir haber yumuk gözleriyle duran bebeğine bir kez daha baktı ve onun cennet kokusunu içine çekip alnından minicik öptükten sonra Ege'yi almak için bekleyen hemşirenin kucağına oğlunu bıraktı.

"Ya ben tam göremedim."

Azat sitem ederek konuşurken hemşire gülümsedi ve Ege'yi herkesin göreceği şekilde çevirdiğinde Begüm hayranlıkla baktı minik Ege'ye.

"Çok güzel..."

Dudaklarından fısıltıyla çıkan sözlere engel olamazken Azat yanı başında duran karısının elini tuttu. Çok değil sekiz ay sonra aynı heyecanı onlarda yaşayacaktı.

"Amcasının canı."

Azat Ege'nin yanağını parmak uçlarıyla okşayıp gülen gözlerle yeğenini izlerken hemşire araya girmek zorunda kaldı.

"Ege'yi şimdilik götürmem lazım. Leyla hanım uyandığında tekrar getireceğim."

Mustafa dahil herkes Ege'den kısacıkta olsa ayrılmak istemeselerde "peki" dediler ve Ege hemşirenin kolları arasında ilerlerken doğumhaneden çıkan doktorun yanına doğru Mustafa yürüdü. Karısı ve bebeğinin sağlık durumunun iyi olduğunu bilsede bir kez daha doktorla konuşurken Leyla, aşağı kattaki asansörden direkt olarak odasına çıkarılıyordu.

Meliha hanımın "Leyla'yı odaya alırlar biz

Çıkalım Mustafa gelir." Demesiyle tüm aile  hareketlenip odaya çıkmak için asansörlerin olduğu kısma doğru yürürken Begüm'ün gözleri Bekir dedesinin kucağında sesizce duran Eymen'e kaydı. Sahi Eymen'i unutmuşlardı. Ege'yi gördüğünde acaba ne yapmıştı. O anın heyecanı ile Eymen'i unutmuşlar oda sesini hiç çıkarmadan babasının kardeşini öpüşünü, ailesinin ilgiyle yeni bebeğe bakışlarını izlemişti.

Begüm geniş asansörde Azat'la sonda dururken yanında abisi hemen onun yanında da Yaren vardı. Birazdan annesiyle babasıda gelecekti. Leyla'yla Mustafa'yı tebrik edecek Meliha hanımla Bekir beye göz aydınlığı dileyeceklerdi.

"Azat."

Kocasına sokulup fısıldadığında Azat başını çevirip Begüm'e baktı.

"Efendim canım."

Begüm Kaşlarıyla bir şey işaret edince Azat karısının neyi işaret ettiğine bakmak için başını  çevirdiğinde unuttuğu şeyi fark edip kaşalarını yukarı kaldırdı. "Ah siktir, bu bacaksızı unuttuk ya."

Azat sesizce mırıldanırken Begüm kocasının kolunu sıkıp susması için uyadı.

"Aşkım düzgün konuşur musun baban burada."

Bekir bey asansörün kapısının hemen girişinde Meliha hanımla kucağındaki torunuyla ilgileniyordu ama Azat'ın sessizce söylediğini ve Begüm'ün uyarısını duymuştu elbette.

Asansör Leyla'nın çıkarılacağı odanın kattında durduğunda Azat Begüm'ün elini bıraktı ve uzanıp Eymen'i babasının kıcağından aldı.

"Sen bana hiç pas vermiyor musun yoksa bana mı öyle geliyor."

Eymen amcasına sessizce bakarken Begüm'de dahil oldu hemen.

"Amcası bence Eymen'e küselim çünkü o bizi iyice ihmal eder oldu."

Eymen Begüm'e bakıp dudaklarını büzdü.

"Sen küsme Begüm seni ihmal etmiyorum.

Şu durumda bile çapkınlığı elden bırakmayan Eymen'in sözlerine herkes gülerken Eymen'de neşelenmiş halde güldü.

"Eşek sıpasına bakın ya gözümün içine baka baka karıma kur yapıyor."

Eymen'in küçük çocuksu kahkahası yakılanırken Meliha hanım Azat'a minnetle baktı. Eymen kardeşini kıskanırda içine kapanır diye korkmuştu ama neyseki Azat yine toparlamıştı onu.

"Aşkım bence bunlar bizi kıskanıyor."

Begüm Eymen'e doğru uzanıp yanağını öperken Eymen hayran olduğu Begüm'ün yanaklarını tutu.

"Bencede Begüm biz eve gidelim mi?"

Begüm gülerek yeğeninin yanaklarını sıktı. Onun neden eve gitmek istediğini çok iyi biliyordu.

"Hayır bir tanem, önce kardeşinle tanışman gerektiğini biliyorsun değil mi?"

Eymen başını sallarken Mustafa da yetişip yanlarına geldi ve Eymen babasının yanına gitmek için amcasının kucağından indi. Mustafa oğlunun minik elini tutup Leyla'yı görmek için koridorda yürüyüp Leyla'nın yerleştirildiği odadan içeriye arkasındaki ailesiyle birlikte girdi ve yeni uyanan Leyla görüş alanına girince Kocaman gülümsedi Meliha hanımın hemşirelere evden getirdiği doğum için hazırlanan çantadan geline giydirmeleri için verdiği gecelik takımı ve başında mavi kurdela ile Leyla inanılmaz güzel duruyordu.

Leyla oldukça yorgun bir halde odanın kapısı açıldığında başını usulca çevirip kimin geldiğine baktığında önde Mustafa ve elinden tutuğu Eymen arkasıdan ailesinin içeriye girdiğini görünce gözleri doldu.

Leyla oldukça yorgun bir halde odanın kapısı açıldığında başını usulca çevirip kimin geldiğine baktığında önde Mustafa ve elinden tutuğu Eymen arkasıdan ailesinin içeriye girdiğini  görünce gözleri doldu   

"Leyla'm."

Mustafa'nın gözlerinin içi gülüyordu. Karsıyla şuan dünyanın en mutlu iki insanıdılar.

"Mustafa'm."

Leyla elini uzattığında Mustafa karısnın elini tutup öptükten sonra eğilip önce karısnın yanağını okşadı ardından bu kez de Leyla'nın güzel gözlerinin içine bakıp alnından öptü.

"İyi misin güzelim?"

Leyla başını olumlu anlamda sallarken Mustafa yatağın kenarına oturup Karısının gözlerini sildi ve birbirlerine bakıp güldüler.

"Ege'mizi gördün mü aşkım."

Leyla'nın ağzı hiç kapanmıyor sürekli gülüyordu.

"Gördüm güzel gözlüm. O kadar güzel ki yumuk yumuk."

Leyla Mustafa'nın tabirine gülerken aklına gelen şeyi hemen sordu.

"Doğumhanede kısacık gördüm ve  ben gördüğümde gözlerini daha açmamış çiyak çiyak ağlıyordu. Sen oğlumuzun gözlerini gördün mü? Mavi mi?"

Mustafa içtenlikle güldü. Karısıyla aralarındaki bebekleriyle ilgili ilk konuştuları konuydu bu. Leyla yıllar önce Eymen'e hamileyken "Mustafa oğlumuz sana benzesin çok istiyorum ama gözleri bana çeksin." Dediğinde Mustafa. "bence bebeğimizin gözleri bana çekecek" demiş ve Eymen daha doğar doğmaz Leyla tıpkı şimdi olduğu gibi "bebeğimizin gözleri ne renk" diye sormuştu. Mustafa Leyla'yla olan her gününe şükrediyordu. Onunla doluydu her anı.

"Bilmiyorum güzelim ben gördüğümde de daha gözlerini açmamıştı."

Leyla kıkır kıkır gülerken Mustafa Karsına sım sıkı saldırdı.

"Gör bak bu sefer mavi olacak."

"Olsun... Oğlumuzun gözleri senin mavilerin gibi eşsiz olsun."

Leyla geri çekilip Mustafa'ya aşkla bakarken odada bulunan herkesi adeta unutmuştu. Bebeğini gördüğü andan beri sanki Mustafa daha çok aşık olmuştu. Onun sayesinde o güzel bebeğini dünyaya getirmiş bu mutluluğu ikinci kez tatmıştı. Böyle düşünüyordu.

"Yavrum iyi misin? Gözümüz aydın."

Leyla Mustafa'yla bakışmasını Meliha annesinin sesiyle bozarken utanarak başını çevirdi ve karşışında ayakta durmuş kendisine gülümseyen kalabalığa baktı.

"İyiyim annecim teşekkür ederim."

Meliha hanım gelinini öpüp saçlarını okşarken Bekir bey yatağa yaklaşıp gelini alnından öptü.

"Allah analı babalı büyütmeyi nasip etsin kızım. Bizi çok mutlu ettiniz."

Leyla utangaç bakışlarla babasına bakıp teşekkür ettikten sonra Azat, Begüm Güney ve Yaren'in de tebriğini kabul etmiş arkasına yaslanıp yarı yatar halde dururken kendisine hiç pas vermeyen Eymen'e başını yan yatırarak baktı. Minik oğlu neden kendisine hiç yanaşmıyor süreli başkalarının yanında duruyordu anlamıyordu.

Geniş odanın içinde Leyla'nın yatağının tam karşısında üçlü ve tekli koltuklara herkes yerleşmiş otururken Mustafa Karsının yanı başında durarak elini bir an olsun bırakmadan duruyor Eymen ise Yaren'in kucağına oturmuş Güney'in söylediği komik sözlere gülüyordu. Güney abisi ona farklı geliyordu ve o ne anlatsa  hoşuna gidiyordu.

"Bana hiç pas vermiyor."

Mustafa başını eğip karısına baktığında onun Eymen'e üzgünce baktığını gördü. Birazdan muhtemelen Ege gelecekti odaya ama Eymen annesi ile babası dışında herkesle konuşuyordu.

"Ege'yi kıskanıyor güzelim sen biraz ilgilensene. O şimdi senden bekler adımı."

Leyla başını sallayıp ilk göz ağrısına seslendi. Anne olmak gerçekten meşakkatliydi. Leyla çocuklarına düşkün bir anneydi.

"Annecim yanıma gelir misin?"

Eymen annesinin sesini duyunca durdu ve usulca Yaren'in kucağından inip çok düşkün olduğu annesine doğru yürürken herkes onu izliyordu. Eymen küçük ayaklarıyla yatağın yanına kadar geldiğinde annesiyle göz temasını hiç kesmedi.

"Gel."

Leyla kollarını açıp oğlunu isterken Mustafa Eymen'i kucağına alıp önce ayakkabılarını çıkardı ve oğlunun başından öperken kulağına fısıldadı.

"Annenin karnına dikkat et tamam mı bebeğim."

Eymen başını sallayıp tamam derken Mustafa kalkıp oğlunu yatağa bırakarak kendisi babasının yanına geçip oturdu ve anne oğlu baş başa bıraktı.

Leyla koynuna kıvrılıp minik ellerini göğsüne koymuş başını yan yatırarak kendisine masumca bakan oğlunun saçlarını geri doğru okşayıp yanaklarını öptü.

"Sen neden hiç benim yanıma gelmiyorsun? Hiç anneye ne oldu merak etmiyor musun?"

Eymen suçlulukla baktı annesinin güzel mavi gözlerinin içine.

"Herkes senin başındaydı annecim ben ondan şey yapmadım."

Uyduruyordu Eymen ve Leyla da bunu biliyordu.

"Tamam ama en azından bir kere yanıma gelebilirdin. Beni üzdün bebeğim. Kardeşin doğduğu için mi böyle yapıyorsun?"

Eymen dudaklarını büzüp annesine sarıldı.

"Özür dilerim annecim seni üzmek istemedim."

"Ege'yi gördün mü?"

Eymen masumca baktı annesine ve omuzlarını kaldırıp indirdi.

"Tam göremedim ama çok küçüktü."

Eymen gülümseyince Leyla'da gülümsedi.

"Sende doğduğunda o kadardın. Miniciktin."

Eymen'in elini tutup öptü. Oğlu canıydı. Bebek sahibi olmak için genç yaşında tedavi görmüş ve sonrasında Eymen'e kavuşmuştu. Ege'de tedavi sonucunda olmuştu ama Eymen ilk heyecanı, annelik duygusunu ilk kez tattığı bebeğiydi.

"Bu parmakların ufacıktı."

Kıkırdadı Eymen. Annesi böyle konuştukça Ege gözüne sempatik geliyordu.

"Ege'de büyüyecek ama ben ona abilik yapacağım."

"Evet aşkım onu beraber büyüteceğiz ve sen kardeşini kıskanmayacak onu seveceksin. Ona çoğu şeyi abisi olarak sen öğreteceksin."

Eymen başını salladı. Böyle kendini büyük hissediyordu ve hoşuna gidiyordu. Leyla oğlunun neye ihtiyacını çok iyi bilen bir anneydi.

***

Aradan geçen bir kaç dakika sonrasında kapı açıldığında Mustafa başını uzattı ve tekerlikli şeffaf pusetin içinde Ege'nin geldiğini görünce hemen gülümseyerek gözlerindeki şefkat dolu bakışlarla ayaklandı.

"Annemizde uyanmış..."

Sempatik hemşire odaya güler yüzle girdiğinde Leyla heyecanla kıpırdandı. Koyununda Eymen ve diğer yanında Ege vardı. Duygu dolu gözlerle bebeğine bakarken Mustafa hemşireye müsaade isteyen bakışlarla bakınca hemşire gülerek kenara çekildi ve Mustafa bebeğini kolları arasına alıp Leyla'nın heyecanla bekleyen kollarına bebeklerini bıraktı.

Duygu dolu gözlerle bebeğine bakarken Mustafa hemşireye müsaade isteyen bakışlarla bakınca hemşire gülerek kenara çekildi ve Mustafa bebeğini kolları arasına alıp Leyla'nın heyecanla bekleyen kollarına bebeklerini bıraktı   

"Ege... Bebeğim."

Leyla oğlunu hafif hafif sallayıp hayranlıkla onun minicik yüzüne bakarken Eymen'de uzanmış meraklı gözlerle Ege'nin kıpırdanan ağzına kapalı gözlerine bakıyordu. İlk defa yeni doğmuş bebek görüyordu ve bu yüzden bir değişik gelmişti. Buruşuk diye geçirdi içinden.

"Annecim kardeşine bak, tanış onunla."

Eymen yüzünde çocuksu bir heyecanla elini uzatıp Ege'nin yumruk olan ellerini açıp tuttuğu an herkes bu duygusal ana odaklanmış bakıyordu.

"Kardeşim..."

Eymen'in ağzından dökülen bu anlamlı sözle Leyla'nın gözleri bulutlanırken Mustafa hayranlıkla izledi üç değerli varlığını.

"Öpmek ister misin?"

Eymen annesinin sorusuna olumlu anlamda başını sallayınca Leyla Ege'yi Eymen'e yaklaştırdı ve Eymen'in bu ilk öpücüğü ile iki kardeşin sonsuza kadar bozulmayacakları o bağ kuruldu.

Ege ve Eymen ileride Mustafa'yla Leyla'nın canına okuyacak iki delikanlı olacakken herkes emindiki o günler geldiğinde Leyla her daim onların peşinde koşan ilgili bir anne olurken Mustafa oğullarının haylazlıklarına gülse de Leyla'ya karşı mecburen orta yolu bulmaya çalışan dünya iyisi anne baba olacaklardı.

***

''Herkes gitti mi sevgilim?"'

''Gittiler sevgilim. Begüm'le Azat'ı da şimdi yolcu ettim.''

'''Begüm'de perişan oldu kız hamile. Zaten bir ara midesi bulanıyordu giderken nasıl oldu?"

''İyiydi güzel gözlüm merak etme sen.''

Mustafa kapıyı kapatıp karısının yanına yaklaşırken akşam saat dokuzu gösteriyordu ve bugün oldukça yorucu geçmişti. Kendi ailesinin yanı sıra Leyla'nın doğum yaptığını duyan Begüm'ün ailesi Mustafa'nın arkadaşları ve eşleri, Yakın akrabalar hastaneye gelip gitmişlerdi. Leyla bir şey demese de gözleri annesiyle babasını aramıştı ve çok geçmeden annesiyle babası hastaneye geldiğinde dünyalar onun olmuştu. Annesi erken doğuma sebep olduğundan kızına sarılıp  kulağına fısıldayarak defalarca kez özür dinledikten sonra Ege'yi kucağına aldığında mutluluktan ağlamıştı.

Uzun süre ailsesi yanında kalmıştı ve Meliha annesiyle kendi annesi yanında kalmak istese de Leyla Mustafa "kalsın yeter" demişti. İlk doğumu değildi ve tecrübeliydi kimseyi yormak istememiş hem biraz Mustafa'yla baş başa kalmak istemişti.

Şimdi kocası yanına uzanıp birlikte huzurla yatarlarken Leylan'nın bir eli yatağının hemen yanında mışıl mışıl uyuyan oğlunun elini tutuyordu. Ege avcunun içine annesinin parmağını almış sıkıca tutuyor minik ağzı büzülmüş derince uyuyordu. Fazla ağlamıyordu. Eymen doğduğu andan beri sürekli ağlayan bir bebekken Ege ona göre uslu olacağa benziyordu.

''Çok mutluyum Mustafa'm. Ege çok güze şuna baka yanımıza geleli kaç saat oldu maşallah hiç ağlamıyor."

Mustafa kollarının arasındaki karısının alnına dudaklarını bastırıp öptükten sonra Leyla çenesini kocasının göğsüne yaslayıp başını kaldırarak Mustafa'nın koyu kahvelerinin içine baktı.

''Hiç uyanmıyor paşam, belli ki bu uslu olacak.''

Mustafa gülümseyerek konuşurken Leyla'nın huzur veren gözlerinin içine bakıyor karısına aşkını adeta bakarak anlatıyordu.

''Çok şükür Eymen'de sorun yapmadı.''

Leyla oğlunun en son giderken ki halini düşündüğünde Mustafa da aynı şeyi düşünüp aynı anda gülmeye başladılar. Eymen vakit geçtikçe kardeşine iyice alışmış ve onu öyle çok sevmişti ki başından bir dakika ayrılmıyor sürekli öpüyor Ege'nin minik ellerini inceliyordu. Azat bir ara yeğenini yemek yemesi için kafeye indirdiğinde bile Eymen ''Amca Ege'nin yanına gidelim ben orada yemeğimi yerim.'' diye tutturmuş Azat zar zor Eymen'e bir şeyler yedirip hemen odaya çıkarmıştı.

Eymen kardeşine öyle alışmıştı ki giderken ''annemin yanında babam kal, Ege benimle eve gelsin.''bile demiş herkesi kahkahaya boğmuştu.

***

''Leyla'm... güzel gözlü canım..''

Mustafa erkesi sesiyle konuşup Leyla'nın çenesini tutup okşarken Leyla kocasının bakışlarından sesinden etkilenip gözlerini kapatıp açtı.

''Seni çok seviyorum çocuklarımın güzel annesi. Sen benim canımdan da ötesin, sana olan aşkım sevdam öylesine derin ki ben bazen sana olan sevgimden boğulacağımı sanıyorum. Hiç değişme ve ne olur bana hep böyle huzur veren mavilerle aşkla bak. Seni ilk gördüğüm anda o eli ayağı birbirine dolaşan küçük Leyla'm gibi bana hep ürkek ama aynı zamanda cesaretli aşk dolu bak.''

Leyla titrediğini hissetti. Mustafa şimdi nasıl bakıyorsa yedi yıl öncede böyle güzel bakıyordu. Birbirlerini gördükleri ilk anda Mustafa donup kalmış aşkı bu mavi ürkek gözlerde bulmuştu.

''Her şeyimsin.''

Leyla o kadar duygulanmıştı ki cümle kuramıyordu. Sesi titrerken duygularını anlatan kısa ama öz olan tek söz buydu. Mustafa onun her şeyiydi. Başını uzattığında Mustafa'da eğildi ve karısının gergin dolgun dudaklarını öperken gözlerini kapattılar. Leyla parmağında hissettiği oğlunun kıpırdanan eliyle daha çok öptü bebeğinin babasını. Çok şükür Allah ona mükemmel bir eş ikide güzel evlat bağışlamıştı.

Bölüm sonu. İnşallah beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı ve beğenilerinizi merakla bekleyeceğim. :) En kısa zamanda ikinci kısımda görüşmek üzere kendinize iyi bakın. Bölümün düzenlemesinin çok uzun süreceğini düşünmüyorum ama yinede size net bir gün veremeyeceğim çünkü sınavlarım başlayacak ve derslerime yoğunlaşmış durumdayım.

Continue Reading

You'll Also Like

SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

627K 48.8K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
148K 6.4K 28
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...
104K 770 41
Bengi ile Cem Can ile Nalan İki evli çift. Bengi ile Can iş arkadaşıdır, zamanla aralarında yakınlaşma başlar ama ikisi de evlidir. Hem aşklarını y...
3M 152K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...