Ejderha Kız 4; Kan Kehanetleri

By MerMirAy

57.4K 4.3K 1.1K

Kehanetler, hepsi aslında gerçekleşecekti. Şu ana kadar gerçekleşen sadece başlangıç kehanetiydi. O da adı üs... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. bölüm
Kross-Over #EjderhaKız #GizemliYolcu
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13.Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
DUYURU
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
Duyuru
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm Fragmanı
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm -Final Part 1-
45. Bölüm -Final Part 2-
45. Bölüm Final Part-3
45. Bölüm Final Son Part

9. Bölüm

1.3K 101 21
By MerMirAy

Merhaba sevgili ejderha okuycularim. Nasılsınız ? Umarım hepiniz iyisinizdir. Ben hafif heyecanliyim. Yarin ygs ye gireceğim . Buradan girecek olan okuyucularima da basarilar dilerim. Bölüm biraz aceleci oldu ma umarim begenirsiniz. Fesatli günler dilerim  😈

Miray

Karanlık fazla tanıdıktı benim için. Neden mi? Bunu benden daha iyi biliyorsunuz siz. Ama her zaman dediğim gibi bu karanlık normal değildi demeyeceğim. Çünkü bu karanlık normaldi. Fazla normal.

Normalde her karanlığımda farklı bir şey olurdu. Mesela geleceği görmek gibi. Ama bu karanlık normaldi. Bana anormal gelecek derecede normal.

Ama aniden o karanlığı bozacak bana normal gelecek bir şey oldu. Kulaklarım uğuldamaya başladı. Normalliğin bozulduğuna sevindim nedense. Yavaşça gözlerimi açmaya çalıştım. Biri beni dürtüyordu. Yavaşça gözlerimi açtım.

Karşımda bana sırıtarak bakan yaratıklar vardı. Ben uyanınca, "Aa kraliçe uyanmış." dedi biri ve hep birlikte gülmeye başladılar.

Nefes almaya odaklandım o an sadece. Çünkü beynim eriyormuş gibi hissediyordum. Bedenim ağrıyordu. Acaba yaptığım veya yapmaya çalıştığım şey kötü müydü? Belki bu nedenle bedenim o kadar büyük tepki vermişti. Belki de o çocuğu kurtarmam kötü bir şeydi. Belki de daha önce böyle bir insan olmadığım için bu yaptığım iyilik beynimi şok etmişti? Ben bunları düşünüyordum ama onlar konuşuyorlardı.

"Kraliçe ölmediğinize ve böylece bırakıldığınza çok sevindik. Böylece sizinle ilgilenebileceğiz." dedi birileri ne dediklerini duymuyordum bile.

"Yaptığınız şey saçma değil mi? Benim topraklarımda bana saldırmak için plan yapıyorsunuz." dedim umursamazca. O an Can burda olsaydı beni bir güzel pataklardı.

Bu aklıma gelince istemeden gülümsedim. Bir anı getirmişti bu aklıma. Onunla olduğum güzel bir anı. Evet acı vermişti yine ama daha az acı vermişti.

"Sen bizimle böyle konuşma hakkını nerden alıyorsun? Bakın bir de gülüyor." dedi baştaki yaratık ve biraz ilerisinde duran mızrağı aldı ve, "Senin toprakların ha kraliçe? Hm. Şuna ne dersin? Bebeğini senden alsam? Senin prensimizi kurtarmış olman önemsiz kalır böylece. Senin o güzel yüzündeki güzel ağzın kapanmış olur. Toprakların da bize ait olur." dedi gülümseyerek yaratık.

"Bunu yapamazsın." dedim sinirle ve geri çekilmeye çalıştım ama beni oraya çivilemişlerdi sanki.

"Ah Kraliçemiz korktu sanırım." dedi yaratık ve herkes gülmeye başladı.

Bebeğimi onlara veremezdim. O benimdi. Onsuz yapamazdım. Yardım istemek geldi içimden. Ama kimden? Bağırsam kim duyacaktı sesimi?

"Bir anlaşma yapalım." dedim sakince.

"Elras anlaşma falan istemiyor." dedi yaratık ve hızla elindeki mızrağı bana saplamak için hareket etti. Ama o tam saplayacağı zaman aniden bir kılıç gelip sırtına saplandı onun ve mızrağın karnıma değil bacağıma gelmesine neden oldu.

Acı içinde bağırdım ama yapabileceğim bir şey yoktu. O anda yaratık da üstüme devrildi. Ve ben o iğrenç yaratığın altında kaldım. Yaratık da çok ağırdı. Etrafta gürültüler gelmeye başladı.

"Yardım edin bana." dedim ağlayarak. Korkularımın hepsi ortaya çıkmıştı sanki.

Üstümde bazen rüyalarımda gördüğüm gibi bir ceset vardı, çok kötü kokuyordu ve ceset tam mızrağın üstünde olduğu icin baskı yapıyordu. Ordan hızla kan aktığını hissedebiliyordum. Bir süre sonra nefes almaya odaklanmaya çalıştım çünkü nefes alamamaya başlamıştım. Etrafımdaki gürültüler artmıştı ama ben sağır olmuşum gibi aniden duyamamaya başlamıştım. Kulaklarımdan tekrar kan gelmeye başladığını hissedebiliyordum. Bir süre sonra gözlerimden de kan gelmeye başladı yine. Etrafım kararmaya başlamıştı ama bu sefer hayatım gözlerimin önünden geçiyordu. Ne gördüğümü bilmiyordum aslında.

Çığlık atmaya çalıştım ama tek yaptığım inlemek oldu sanırım. Son çırpınışlarım olduğunu fark ettim o an, ölüyordum sanırım.

Nefes aldım son kez ama gereksizdi bu. O nefesi veremeden ölecektim. Bebeğim aklıma geldi ama ölsem bile onu kurtarabilirlerdi. Bana ihtiyacı yoktu onun. Ne geçmişte ne gelecekte ihtiyacı olmamıştı bana. Bu nedenle teslim oldum. Beni götürüp giden o karanlığa.

Yavaşça karanlığa boğulurken aniden üzerimdeki baskı kalktı. Gözlerim zorla açılmaya çalışıldı ve üzerime düşen küçük damlaları hissettim. Yavaşça gözlerimi açmaya çalıştım. Karşımda bana donuk ve göz pınarları dolmuş bir şekilde bakan Can vardı.

Bu sahneyi daha önce görmüştüm sanki. Önce uzanmak istedi bana ama sonra belini tuttu acı ile. Daha sonra ise elini hareket ettirip beni havaya kaldırdı. Mızrak demek istedim ama ağzımdan ses çıkmadı. Ama beni aniden havaya kaldırınca acı içinde çığlık attım. Can çığlığımı ne kadar şiddetliyse artık donup kaldı.

Bacağımdan kanlar damlıyordu. Sanki kopacak gibi eğilmişti. Onun için ayrıca bir birleştirme yaptı ve beni havada tutarak yürümeye başladı. Acıdan etrafıma bile bakamıyordum. Tek odaklandığım nokta bacağım ve ne kadar acı verdiğiydi. Nefes almak zorlaştı gittikçe. Ve kanlar gittiğimiz yerlere akıyordu. Bir yol oluşturmuştuk. O anda ben farkında olmadan kulaklarım açıldı. Sesleri tekrar duymaya başladım. Bu süre ilerledik böyle ama fazla değil. Can aniden yolda durdu. Çünkü karşımıza Mert çıktı. Bana acı içine baktı.

"Ona ne oldu?" diye sordu Mert gözlerinden yaşlar akarken.

"Aa kayıp olan kocası karısını soruyor. Çok mantıklı." dedi Can sinirle.

"Can!"

"Ne Can?" dedi sinirle Can. Can "Miray'in başına bir sey gelir ben giderim. Kocası bir şey yapar yine ben giderim. Sanki Miray'ın koruyucusuyum mübarek." dediği anda Mert hızla bana yaklaştı ve beni tutmak için uzandı.

"Ona yaklaşma ve sakin dokunayım deme!" dedi Can sinirle ve hızla beni daha çok havaya kaldırdı ama bu acı verdi bana ve aci içinde çığlık attim.

"Gördün mu? Ben mi ona acı veriyormuşum Can efendi?" dedi sinirle Mert ve bana uzanıp, "Gel ruhum." dedi. Daha sonra ise nedense donup kaldı.

Tanıdık gelmişti söylediği. Ruhum... bir şeyler görmeye başlamıştım ki aniden kulaklarımın kanadığını hissedince durdurdum. Belki de bugün ölebilirdim ama ölmek istemiyordum.

"Beni-sen-taşıma." diye fısıldadım sakince ama gözlerindeki hüznü, kırılmışlığı görünce demez olsaydım diye düşündüm ama o beni taşımamalıydı. Nedendi bilmiyordum ama eğer beni taşırsa bu onda büyük bir yük olacaktı. Gelecek için. Belki gelecekte de beni böyle taşıyacaktı?

Mert yavaşça geri çekildi ve Can'a yol verdi. Bu arada ben odaklanmaya çalışıyordum ama odağımı bir süre sonra kaybettim ve karanlığa boğuldum.

Gözlerimi açtığımda kendi odamdaydım ve bacağımda garip bir taş vardi. Taş sıcaktı ve kalp gibi atıyordu.

Ama iyi geliyordu. Bir süre öyle durdum ve düşündüm. Şimdi ben onlara yardım etmiştim ama onlar benim bebeğimi almaya kalkmıştı. Ama bunu yapan veya yaptıran o baş yaratık mıydı ? İşte bunu öğrenmeliydim. Ayrıca hala ordalarsa onları da geri püskürtmeliydim. Onları kıskıvrak yakalayacağım bir manevra yapmam lazımdı. Başım da ağrıyordu ama biran önce bir plan kurmazsam ortalık savaş alanına dönecekti.

Düşün Miray. Düşün. Onlarla konuştuklarımı düşündüm. Belki bir ipucu olur manasında ve dikkatle düşündüğümde baştan beri dikkatimi çeken cümleye geldim.

"O çok övülen, uğruna anlaşmalar yapılan Kraliçe siz misiniz?"

Işte bu ne demekti? Benim için kim, ne zaman, nerede ve neden anlaşma yapmıştı? Bunu öğrenmek zorundayım ve sanırım bunu kimden öğrenebileceğimi biliyordum.

Önce yavaşça bacağımı hareket ettirdim. Acı vardı ama çok azdı. Yavaşça yataktan kalktım ve topallayarak kapıya gittim. Kapıyı açtım ve hemen kapının yan tarafındaki muhafıza döndüm.

"Merhaba-" dedim ve duraksadım. Bu adamı tanıyordum ama nerden?

"Adlyn." dedi muhafız hüzünle gülümserken.

"Merhaba Adlyn. Senden bir şey rica edecektim." dedim gülümseyerek.

"Sizin ricanız benim için bir emirdir Majesteleri." dedi gururla dikelerek. Kasları meydana çıkmıştı böylece. Ona hayran kaldım ama sözlerini duyurunca geri cektim gözlerimi.

"Rica etsem senden bana elçiyi çağırabilir misin? Onunla konuşmam gerekiyor da." dedim sakince gülümseyerek.

Adlyn'in suratindaki ifade değişmese de kaymaya uğradı. Sanki başka bir istek bekliyordu benden. "Tabi ki Majesteleri." dedi ve sakince durdu.

"Ee?" dedim merakla.

"Çağırdım geliyor." dedi sakince. Ben ise anlamamış bir şekilde, "Teşekkür ederim." diyip şaşkınlıkla içeri girdim.

Nasıl haber vermişti ki? Acaba onlar benim duyduğum sesler ile mi haberleşiyorlardı? Yani beyinden? Bu nasil olabilirdi ki?

Ama o an bir zamanlar Can'ın söylediği sözler aklıma geldi. "Ejderha Dünyası'ndan her şey beklenirdi." Istemsizce gülümsedim.

Yavaşça gezinmeye başladım odada. Çünkü bu bacağı plana kadar düzeltmem lazımdı. Düzgün yürümem lazımdı hiç olmazsa. Yavaşça odayı turlamaya başladım. Ve ayağım gittikçe açıldı ve toparlamayı bıraktım. Hala acı vardı ama dayanılabilirdi. Yürüyüşüm düzelmeye başladığında kapı çalındı ve ben yürümeye devam ederken gelen kişiyi içeri çağırdım. Yavaşça kapı açıldı ve içeri yakışıklı bir adam girdi. Yemyeşil gözleri, kızılımsı sarı saçları vardı. Kaslı bir beden yapısı vardı. Zarif hareketleri vardı. Selam verişi bile çok zarifti.

Tövbe. Ya burda ne kadar yakışıklı adamlar varmış ya? Diye düşündüm adamın yüzün bakıp yürümeye devam ederken.

"Teşekkür ederim iltifatınız için majesteleri." dedi adam gülümseyerek.

Yavaşça kızarmaya başlarken gözlerimi kaçırmamaya çalıştım. Ben Kraliçe'ydim sonuçta.

"Merhaba?"

"Raylon majesteleri." dedi hüzünle gülümseyerek. Anladım ki onunla da az da olsa yakınlığım vardı.

"Evet Raylon. Senden bir sey rica edecektim.Sen elçi olduğun için daha iyi yaparsın bunu. Şimdi o-"

"Öncelikle siz bir yere otursanız? Yürümek acı veriyor olmalı."

"Yok toplantı için yürüyüşümü düzeltmeye çalışıyorum." dedim gülümseyerek ve yürümeye devam ettim.

"Peki." dedi şaşkınlıkla.

"Şimdi. Senden gidip o sınırımızda bekleyen yaratıkların kralı mı her neyse işte onunla anlaşma yapmak için onu saraya davet ettiğimi söyleyeceksin. Emin ol gelecektir. Dikkatli ol." dedim endişe ile.

"Merak etmeyin Majesteleri Warlon ile giderim ben. Ama sizce bu akıllıca mı?"

"Şu an en akıllıca olanı bu. Çünkü birileri benim üzerimden planlar kuruyor ve benim bunu öğrenebileceğim sadece o var. Bir de eğer bu yaratık ırkı ile barış saylayabilirsem diğerlerinin de ilgisini çekebilirim ve belki onlarla da barış yapabilirim." dedim gulumseerk.

"Size hayranım." dedi Raylon ve aniden bana sarıldı. Bir an şokolsam da ben de sarıldım ona.

"Hemen gidiyorum Majesteleri." dedi ve çıktı. Sonra aniden kapıyı açtı ve, "Lütfen korkmayın bebeğiniz aniden yok oldu diye. Prensesimiz bazen öyle davranabiliyor." dedi ve beni şaşkın beri şekilde bırakıp gitti. O anda fark ettim karnımı. Yok olmuştu. Ama Raylon'un yaptığı açıklama beni rahatlamıştı. Bu nedenle toplantı zamanı gelene kadar ben de hazırlanmaya karar verdim.  Bu nedenle ben de duş almak için banyoya girdim.

Banyoya girdiğimde ilk gördüğüm şey yüzüm oldu. Çünkü bütün yüzümkan içindeydi.  Hızla duşa girdim ve o pisliğin kanı temzilenene kadar kendimi keseledim. Derim soyuluyordu nerdeyse. Çıkarken aynada kendime baktım.

"Sakin ol. O seninle ilgilenmiyorsa sen de ilgilenme." dedim sakince ve banyodan çıktım. Çıkarken aklıma Raylon'un bana sarılması geldi. O kadar kan ve pislik içindeyken bile bana rahatça sarılmıştı. Bu duruma gülümsedim. Hızla üzerimi giydim.

Dolabın içinde tam Kraliçelere layık birkaç kıyafet buldum. Mesela biri şu an üstümde bulunan  siyah yanları dantelli çok güzel bir elbiseyi.

Tam üstümü giyinmiş saçlarımı kurutmuştum ki kapı çaldı. Raylon geldi içeri.

"Dediklerinizi yaptım Majesteleri." dedi gülümseyerek. "Ayrıca çok güzel olmuşsunuz."

"Teşekkür ederim. Peki Efe hocayı , Talha'yı falan çağırdın mı?" dedim hemen.

"Sizin emrinizi duyunca önemli kişiler de hazırlanmaya başlamıştı." dedi gülümseyerek.

"Teşekkür ederim. Bu arada lütfen toplantıda sen de bulun." dedim gülümseyerek. Yavaşça reverans yaptı yaptı çıktı Raylon.

Taşı sıkıca ve görünmeyecek şekilde bağladım. Ki yaratık beni gördüğünde zayıf  düştüğümü sanmasın. Aynada son bu defa kendime baktım. "Unutma umursamaz ol." dedim kendime ve odadan hızla çıktım.

Bir Kraliçe gibi davranmaya başlamalıydım. Dik durarak ve gülümseyerek toplantı salonuna ilerledim. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama ayaklarım beni yönlendiriyordu beni gören herkes şaşkınlıkla donuyor sonra selam veriyordu.

Hızla salonun kapısına geldim ve muhafızları yavaşça kapıyı açtılar. açtılar arada biri, "Bütün yaratıkların ve Ejderha insanların Kraliçesi 100. Taht Soylusu 51. Ejderha Kraliçe Miray Müge Aydın." dedi ve geldiğimi duyurdu.

O anda masanın etrafına oturmuş olan arkadaşlarım şaşkınlıkla kaldı. Am Talha, Efe hoca ve orada olan bir adam selam verdi bana hemen.

Hızla masaya doğru ilerlerken Mert'in orda olmadığını fark ettim.

Masaya doğru ilerlerken, "Sanırım Kralı beklememiz gerekiyor. Gecikme için üzgünüm." dedim ama ben cümlemi tamamlar tamamlamaz kapı açıldı ve onun geldiği duyuruldu.

"Üzgünüm geciktim." dedi o boğuk ses.

Önce donup kalsam da yürümeye devam ettim. Talha oturmam için sandalyemi tutuyordu. Ben tam ilerlerken Mert hızla Talha'yı yerine oturttu ve o sandalyemi tutmaya başladı. Sakince yürümeye devam ettim. Ve yavaşça yerime oturdum.

"Bu elbiseyi çok mu aradın?" diye sordu  fısıldadı kulağıma .

"Seni ilgilendirmez."

"Demek öyle. Tamam. Seni o elbiseyi giydiğine pişman edeceğim." dedi ve yanağıa bir öpücük kondurup yanımdaki sandalyeye oturdu.

Karşımdaki adama odaklandım ve, "Ben farklı birini getirtmiştim ama siz daha iyi olursunuz tabi. " dedim gülümseyerek. Adam yakışıklıydı yani. Aslında bir karizması vardı aynı Efe hoca gibi. Kehribar gözleri özellikle dikkat çekiyordu. Adamı incelerken bir şey fark ettim. Salon da gergin bir hava vardı. Sanırım neler olduğunu herkes biliyordu.

Adam güldü ve o kehribar rengi gözleri parladı. "Aslında Majesteleri ben o Kral'ım. Sadece o benim zırhım. Yani istediğim zaman ona bürünebiliyorum. Sadece soylularda olan bir özellik." dedi gülümseyerek. O anda onun piskinligine sinir oldum. Benim Kral'ımın olduğu bir ortamda kendine kral demesi fazlaydı ama alttan aldım.

"Hm. Anladım. Teşekkür ederim beni aydınlattığınız için. Oğlunuz nasıl oldu bu arada?" diye sordum merakla. Bu arada bir şey bacağıma deydi. Hızla yerimden zıpladım ve sinirle etrafa baktım. O anda Mert bana sırıtarak bakıyordu. Ona kotucul bir bakış attım .

"Oğlum gayet iyi Majesteleri çok sağolun eğer siz olmasaydınız..."

"Ben sadece yardım ettim. Dua edin müdahale etmedim. Çünkü emin olun kötü bir sonucu olurdu. Neyse asıl konuya gelelim isterseniz." dedim sakince adam yavaşça başını salladı.

"Sizin ırkınız ile barış anlaşması imzalamak istiyorum. Böylece karşılıklı fayda sağlamış olacağız.
" dediğim anda salonda nefesler tutuldu aniden.

"Nasıl bir anlaşma?" diye sordu adam merakla.

"Dediğim gibi karşılıklı fayda sağlayacağımız bir antlaşma." dediğim anda baldırıma bir el deydi bu nedenle hemen masadan kalktım ve yürümeye başladım.

"Ben aklımdaki maddeleri söyleyeceğim. Dilerlerse soylularım da madde ekleyebilecek. Ayrıca sizin bir isteğiniz olursa bizim tarafımızdan uygun görülürse maddelere eklenecek." dedim gülümseyerek.

Adam yutkundu ve, "Bunu size borçluyum Majesteleri." dedi sakince.

"Tamam. Raylon lütfen yazmaya başla  tatlım." dedim gülümseyerek. Raylon'un bana bakışı o kadar gurur doluydu ki beni çok mutlu etti.

"Öncelikle bu anlaşma kan ile mühürlenecektir ve asla bozulmayacaktir. Haberiniz olsun." dedi Raylon sakince ve yazmaya başladı.

"Ilk madde bana bağlığınız hakkında. Bana yemin edeceksiniz. Bana bağlı olduğunuza ve olacağınıza dair. Kral'ıma da yemin edeceksiniz. Ve kendini Kral diye tanıtmayacaksın. Kendini Yardımcı Yönetici diye tanıtabilirsin."

"Ailen ve akrabaların soylu sayılacak."

"Sizin tarafınızdan belirlenecek bir elci bizde, bizim tarafımızdan belirlenecek bir elci sizde kalacak. Böylece iki taraf arasında haberleşme sorunu olmayacak."

"Herhangi bir taraf karşı taraftan yardım istediğinde koşulsuz şartsız yardıma koşulacak."

"Sınırlar asla karsi tarafa saldırı anlamında gecilmeyecek. Gecilirse saldırıyı yöneten kişi ve yardımcıları anında orada kan anlaşması nedeni ile kul olacak."

"Bir sey eklemek isteyen var mı?" diye sordum merakla.

"Benim var. Karıma saldıran o grubu bize teslim edeceksiniz." dedi Mert sinirle.

"Ama siz zaten onları öldürdünüz." dedi adam sakince.

"Birkaçı ölmemisti. Hem ayrıca cesetleri normal gömülmemeli çünkü onlar Kralice'ye ihanet etti." dedi Can sinirle.

"Peki cesetleri ve son sağ kalanları size teslim edeceğim." dedi adam sakince.

"Başka?" dedim ve beklemeye başladım.

"Yok Miray her şeyi gayet iyi düşünmüşsün." dedi Melek gülümseyerek.

"Teşekkür ederim. Lakin anlaşma imzalandıktan sonra cevaplamanı istediğim bir soru var Copral." dedim sakince.

"Tabi ki Majesteleri." dedi adam sakince. Raylon yazmayı bitirince hızla elinde iki kalemle ayağa kalktı.

Ben yavaşça Copral'a doğru ilerledim. Raylon da kağıdı ve kalemleri oraya getirdi. Ikimize de birer kalem verdi. Kalemi elime alır almaz kalem derimi yirtti ve kani içine çekip mürekkep gibi kullandı. Canım acısa da kağıdı imzaladım. Copral da imzaladı.

Daha sonra ise yaralı kanayan parmaklarimizin olduğu ellerimiz ile el sıkıştık ve tokalasan ellerimizi ateşe tuttuk. Böylece yasalarımız iyileşti.

"Bu anlaşma sonsuza kadar sürecek iki halkı da bağlayan bir anlaşmadır." diye ilan etti Raylon ve kağıdın kopyasını çıkardı hızla ve Copral'a verdi.

"Buyrun." dedi ve Copral sakince aldı.

"Peki Majesteleri bana ne soracaktınız?" diye sordu Copral merakla.

"Ben tutsakken bir sey demiştin. Uğruna anlaşmalar yapılan Kraliçe. Kim benim hakkımda anlaşmalar yapıyordu Copral?"

"Efe." dedi Copral tereddüt etmeden.

"Ne?" diye bir ses yükseldi salondan ve başlar Efe hocaya döndü.

"Bir dakika bana bunu tam anlatabilir misin?" dedim sakince.

"Siz ve aileniz buradan gittikten sonra bir takım söylentiler yayıldı. Gezegenin öleceğine dair. Herkes de inanmaya başlamıştı. Bizde inanıyorduk. Ama o arada bir olay daha yaşandı. Bir elcinin dolaştığı dedikodusu dolaşıyordu etrafta. Gelecek Kraliçe icin ortam hazırladığı bu nedenle anlaşmalar yaptığına dair.        Dedikodudan birkaç gün sonra bir adam geldi ve bizimle anlaşma yaptı. Gelecekte herhangi bir soylumuza çok kötü kötü şekilde zarar geldiğinde bu gelecek kişiye yani Kralice'ye basvurabilecektik. Bunun karşılığında  onların topraklarına saldırmayacaktık. Biz de kabul ettik. Çünkü ne zaman ne olacağı belli olmuyordu."

"Tamam. Bilgi için tesekkur ederim. Yarin akşam bir kutlama yemeği olacak anlaşma için. Unutmayın lütfen." dedim gülümseyerek ve onu gönderdim.

Daha adam salondan çıkmadan Mert hızla Efe hocanın yakasına yapıştı. "Sen nasıl böyle bir sey yaparsın ya? Nasıl? O ırka bunu sundun tamam da diğer irklara ne sundun peki?" dedi Mert sinirle.

"Mert sakin ol." dedim sinirle ve onun o güçlü kollarını açmaya çalıştım çalıştım nafileydi.

"Neden kimse engellemiyor?" dedim sinirle ama herkesin yüzüne baktığımda anladım. Hepsi Mert'i destekliyordu.

"Mert lütfen onu serbest bırakta açıklasın." dedim sakince kolunu okşayarak. Mert hızla rahatladı ve Efe hocayı serbest bıraktı.

"Teşekkür ederim."  dedi Efe hoca sakince. "Bu anlaşmaları yapmamın tek nedeni Miray için savaşmayacağı bir gezegen yaratmaktı.

"Istediğinin olduğunu zannetmiyorum baba." dedi Talha sinirle.

"Tamam öyle olmamış olabilir ama şu  ana kadar eger benim yaptıklarım olmasaydı bu gezegen diye bir yer olmayacaktı. Birçok savaş yapmış olacaktin belki de diğer savaşlarının üstüne." dedi sakince.

"Seni adi-" diyerek üstüne saldırıyordu ki ben araya girdim.

"Mert tamam. Sakin ol. Belki Efe hocayı biraz yalnız bırakırsak durumu anlayacaktır." dedim ve muhafızlara dönüp içimden, "Onu lütfen odasına götürün bugün odasından çıkmasın."  dedim sakince. Muhafızlar hızla Efe hocayı alıp odadan çıktılar.

O anda derin bir nefes aldım ve hala Mert'in göğsünü tutmakta olduğumu fark ettim. Hızla elimi çektim ve, "Toplantıya katılan herkese teşekkür ederim." dedim sakince ve odadan çıktım.

Birkaç adım atmıştım ki biri beni kolumdan tutup durdurdu.

"Sen o elbise ile nereye gittiğini sanıyorsun?" dedi Mert sinirle.

"Seni ilgilendirmeyecek bir yere gidiyorum." dedim sinirle. Akşam olmuş bana diyor nereye gidiyorsun, önce yemeğe sonra uyumaya gidecegim tabi ki.

"Birlikte gidelim o zaman yemeğe." dedi gülümseyerek ve kolumu koluna koydu. Sabit durmam icinde elini üstüne koydu.

Yavaşça yemek salonuna giderken, içimden yemeği hazırlamış olmalarını diledim. Çünkü bu hodukle bu kadar yakın durmak veya konuşmak istemiyordum.

"Hoduk ha?" dedi gülerek Mert.

"Evet." dedim sakince.

"Neden böyle davranıyorsun Efe hocaya?" dedim sohbet başlatmak amacıyla.

"Sence benim davranışım mı anormal? Bence senin davranışın anormal Miray." dedi sinirle gülerek.

"Efe hocaya bu kadar sert davranman iyi değil Mert." dedim sinirle.

"Ne yani, senin gibi yirtik pirtik bir elbise giyip iyi mi davransaydim?" dedi sinirle elimi sıkarak.

"Sanırım seninle bugün normal bu konuşma yapamacagiz." dedim sinirle.

"Bu elbise üzerinde  olduğu sürece boyle olacak konusmalarımız." dedi sinirle.

"Istersen hemen cikarayim." dedim gülerek. Mert aniden dönüp beni baştan aşağı süzdü koyulaşmış gözleri ile.

"Herkesin içinde olmaz. Hem acıktın. Önce karnını doyuralım." dedi gülümseyerek.

Ben ne demiştim ya öyle? Resmen adamı odama davet etmiştim. Bir de uzak durmayı umursamaz olmayı yapacaktım. Iste salak kafam.

Ben bunları düşünürken yemek salonuna vardık ve yemeklerimizi yemege başladık. Hala bunları düşünüyordum ki Esra aniden, "Canım üstündeki elbise harika. Nerden buldun o elbiseyi?" diye sordu merakla. O anda Rüzgar oksurmeye başladı.

"Dolabımda vardı. Isterseniz size de birkaç tane veririm. Soylu elbisesi sanırım." dedim gülümseyerek.

"Ne soyluluk ama (!). Her şeyi yansıtıyor mübarek." dedi Mert sinirle ve eti kesip ağzına atıp sinile çiğnemeye başladı.

"Bana da uyacak güzel bir elbise var midir orda?" diye sordu Melek gülümseyerek.

"Tabi ki. Yarin akşamki yemek için benim dolabımdan giyinebiliriz." dedim gulumseyerek.

"Bana yakışacak harika şeyler de vardır o zaman." dedi Melisa ve göz kırptı.

"Bir sen eksiktin." dedi Talha ve bütün erkekler aniden okusurme krizine tutuldu.

Onlara aldırmadım ama diğerleri tabi Melisa hariç. Onlara su verdi.

"Sadece sok oldular dediklerinizden sonra kızlar. Bu kadar üstlerine düşmeyin. Neyse ben doydum. Afiyet olsun size." dedim ve salondan çıktım

Tam hizla onun bana yetisememesi için yürüyordum odama varmıştım ki  kapımın önünde beni yakaladı.

"Teklifin hala geçerli sanıyordum. Yoksa korktun mu?" diye sordu merakla Mert.

"Elbisemi tabi ki çıkaracağım Mert ama bu senin önünde olmayacak." dedim sinirle ve odamın kapısını açıp içeri girdim ama o da benim arkamdan içeri girdi.

"O zaman bir anlasma yapalim. Bu elbiseyi bu daha giyme ben de böyle davranmayayim." dedi sakince bana yaklaşırken.

"Tamam." dedim sakince ama o hala bana yaklasmaya devam ediyordu.

Beni köşeye daha doğrusu masaya sıkıştırınca aniden durdu ve eğilip boynumu öptü. Ona mani bile olamadım. Çünkü sabahtan beri istediğim sey buydu. Sonra ise uzanıp dudaklarımdan öptü beni tutkuyla. Öperken beni bacağımı oksamaya basladi aniden. Sonra ise yukari cikti. Inledim yavaşça. Sonra ise aniden aklı başına gelmiş gibi geri çekildi ve bir sey demeden gitti.

"Mal. Hoduk...." dedim sinirle bağırarak ve kapıya yanımdaki vazoyu attim. Ona yaklasmamam gerektiğini biliyordum ama yaklaşmıştım ışte.

Hızla üzerini değiştirdim  ve yataga girip uyudum. O maldan bunun acısını yarın çıkaracaktım.

Continue Reading

You'll Also Like

7.1K 493 18
Y/N: Efendim Loki ne için geldin? Loki: Öylesine canım sıkılmıştı. Ne yani gelemez miyim?
723K 51.5K 60
FANTASTİK içinde #1 Özelgüç içinde #1 YETENEK içinde #1 SİHİR içinde #1 Yıllarca ait olmadığınız bir dünya'da sahip olduğunuz birçok doğaüstü güçle y...
1.5K 396 49
Normal bir dünyada yaşayan sıradan bir insan olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Öyleyse bildiğiniz dünyanın hiç bilmediğiniz bir yönünü keşfetmeye hazırla...
161K 15.1K 53
Her birinin asası doğanın onlara kendisinden bahşettiği birer sihirli sopa. Sopa diyerek onları ezdiğimi düşünmeyin. Onlar doğanın sevilen çocukları...