Nefretten Gelen Aşk - TAMAMLA...

By Esra269

5.6M 182K 10.8K

Kalpsizler de aşık olabilir ... Hırçın, acımasız bir Ali ve onun masum kırılgan gelini... Dans ediyorduk. Be... More

Tanıtım ve Bilgilendirme
Bölüm 1 : Yemin
Bölüm 2 : Nefret
Bölüm 3 : O Gözler
Bölüm 4 : Balayı
Bölüm 5 : Neden Vazgeçti?
Bölüm 6 : Kim Bu Adam?
Bölüm 7 : Anlamsız Tavırlar
Bölüm 8 : Zarf
Bölüm 9 : Kalpteki Sancılar
Bölüm 10 : Sürpriz Öpücük
Bölüm 11 : Demir Yürek - Kırılgan Kadın
Bölüm 12 : Kara Şövalye
Bölüm 13 : Özür Dilerim
Bölüm 14 : Pişmanlık
Bölüm 15 : Belki Boşanırız
Bölüm 16 : Gerçekler ve Aşk
Bölüm 17 : GİTME
Bölüm 18 : Benden Uzakta
Bölüm 19 : Sen Benimsin!
Bölüm 20 : Benden Vazgeçme
Bölüm 21 : Hani Ölmüş Gibi...
Bölüm 22 : Seni Bırakmam
Bölüm 23 : Ben Sana Mecburum
Bölüm 24 : Teslimiyet Sarhoşluğu
Bölüm 25 : Aşkın Halleri (+18)
Bölüm 27 : O Kişi Benim
Bölüm 28 : Sevgilim?
Bölüm 29 : Seviyorum Seni
Bölüm 30 : Tenim Tenine (+18)
Bölüm 31 : Küçük Bir Hayat
SG - Tanıtım ve Kesitler (!)
Bölüm 32 : Tutku (+18)
Bölüm 33 : Üçümüz
FİNAL 34 : Dans Et Benimle.
Özel Bölüm 1 : Bitmeyen Arzu
Özel Bölüm 2 : Ah Be Adam!
Özel Bölüm 3 : Ali & Elif
Aslı - Mehmet 1 : Toprak Gözlüm
Aslı - Mehmet 2 : Şaşkın Öpücük
DUYURU - ASLI & MEHMET - SEV BENİ hikayesi yazıldı!

Bölüm 26 : Elif'im Noktalandı

141K 4.2K 220
By Esra269

'Ölüm, ölüm dediğin nedir ki gülüm ben senin için yaşamayı göze almışım.'  

Multimedyadaki türküyü dinlemenizi tavsiye ederim. O türküyü çok sevdiğim için bu bölümde oldukça değindim. Bölüm başlığı da türkünün içinde geçen bir sözdür.

   "Bu çizmelerle gerçekten de yürümek çok zor Ali." diyerek homurdandı Elif. Ali dışarıya çıkmadan evvel, ona oldukça büyük bir sarı çizme vermişti. Her taraf çamurdu ve kendi ayakkabılarıyla ormana yürürlerse ayakları berbat bir şekilde çamura batmış olurdu.

Elif gerçekten de yürümekte zorlanıyordu, ayağında iki tane kalın çorap olmasına rağmen çizme ayakları için çok büyüktü ve aynı zamanda dizlerine kadar geldiği için büyük bir ağırlık yapıyorlardı. Dolayısıyla da penguen adımları atmak dışında bir şey yapamıyordu.

Ali ise onun bu sevimli hallerini içine çekmekle meşguldü. Onun yürümeye çalışmasını, bazen tökezlemesini bazen bir çamura batıp Ali'ye sövmesini keyifle izliyordu. Arada uzanıp tutkulu öpücükler çalıyordu sevdiğinin soğuktan büzüşmüş dudaklarından. Ancak yetmiyordu. Ona hiçbir zaman doyabileceğini sanmıyordu. Üstelik ona gerçek anlamda sahip olmamıştı bile henüz.

"Sevgilim, az kaldı. Birazdan gelmiş oluruz." Kollarını onun beline doladı ve kendisi yürürken ona destek oldu. Elif onun bu ani yaklaşımı ile soluğu kesilse de belli etmedi. Kalbi kuşlar gibi kanat çırpıyordu. Bu adam onun soluğunu kesiyordu.

"Ne zaman geleceğiz acaba? Yarım saattir yürüyoruz." Homurdandı ve eldivenli elleriyle Ali'nin göğsüne minik bir yumruk indirdi. Parmakları eldivenin içinde bile buz kesmişti. Ali birden durup onu koltuğunun altına kıstırınca ve eğilip dudaklarından adam akıllı öpünce Elif neye homurdandığını unuttu ve mayhoş gözlerle sevdiği adamın gözlerine baktı.

Ali sırıtarak yürümeye devam etti. Onun üzerinde böyle bir etki bırakabildiği için kendini çok iyi hissediyordu. Erkeksi gururu adeta coşuyordu.

Bir süre sonra su sesi duyulmaya başladı.

"Bu su sesi mi?" diye inledi Elif. "Burada bir nehir mi var?"

Ali göz kırparak onu nehirin olduğu tarafa doğru yönlendirdi. Elif yolculuk için daha heyecanlıydı şimdi.

Biraz daha yürüdükten sonra nihayet nehir kıyısına geldiklerinde manzaranın güzelliği ile dondu kaldı Elif. Pırıl pırıl nehir güneye doğru akıp giderken oluşturduğu görüntü o kadar güzel, o kadar berraktı ki etkilenmemek elde değildi.

"Ali burası çok güzel." Nehire biraz daha yaklaştı. Eldiveninin birisini çıkardı ve donmaktan mosmor olan parmaklarını nehrin suyuna değdirdi. Su buz gibiydi. Anında elini geri çekti ve eldivenini geri giydi. Nehrin güzelliğini içine çekmek istercesine etrafına bakarken, nehrin diğer tarafında uzun sülün ağacının arkasında ahşap bir kulübe dikkatini çekti.

Gözleri şaşkınlıkla açılarak Ali'ye döndüğünde, onun hayranlıkla kendisini izlediği gördü ve utandı. Yanakları bu sefer soğuktan değil, onun bakışlarının bedeninde hissettirdiği etkiden dolayı kızardı.

"Orada bir ağaç ev mi var?" Nehrin karşı tarafını işaret etti. Ali, işaret ettiği tarafa bakmadan sadece Elif'e bakarak, aşk dolu bir iç çekti ve başını salladı.

"Kimin?"

"Bizim." Bu sihirli sözcük Elif'in kalbini sıcacık hislerle doldurdu. Bizim. Bizim. Bizim. Onlar artık iki kişiydiler. İnanması ne kadar da güçtü!

Sesi titreyerek, "Bizim mi?" diye sordu. Ali iki adımda onun yanına geldi ve onu kollarının arasına alarak alnına aşk dolu bir öpücük kondurdu.

"Bizim, sevgilim." Sonra onu elinden tuttu ve nehir boyunca yürümeye başladılar. En sonunda karşı tarafa geçilecek tahta, küçük bir köprünün önüne geldiler. Köprü çok sağlammış gibi görünse de Ali işini sağlam yapmak için ilk önce kendisi köprüye çıktı ve köprünün üzerinde biraz sağa sola giderek sağlamlığını ölçtü. Sonra sevdiği kadına dönüp gülümsedi.

"Bu köprü bir yüzyıl daha yaşar." Elini uzattı. "Gel Elif'im." Elif, kendisine uzatılan ele tutundu ve köprüye çıktı.

Hayatının geri kalanı boyunca kendisini bu ellere güvenle bırakacağını biliyordu. Ali'ye tutunarak dikkatli bir şekilde nehrin karşısına geçtiler ve ağaç eve doğru yürümeye başladılar. Ev kocaman bir çam ağacının kenarlara ayrılan kollarının ortasına yapılmıştı. Çok büyük değildi. Küçük bir salon büyüklüğündeydi ve yağmur yüzünden ahşabın rengi iyice koyulaşmıştı. İki tane küçük penceresi vardı ve Elif'in gördüğü kadarıyla ağaç evin tepesinden bir de soba bacası çıkıyordu.

"Bunu sen mi yaptın?" diyerek Ali'ye döndü.

Ali gülümseyerek onu kendine çekti. "Hayır sevgilim, ben yapmadım. Yaptırdım. Bazen buraya gelip nehrin sesini dinleyerek kendimi dinlendiriyorum."

Ağaç ev gizli bir mabedmiş gibiydi. Etrafını saran sülün ağaçlarının uzun dallarından uzaktan bakınca pek de fark edilmiyordu. Nehrin yakınına gelen fark edebilirdi ancak.

Ali, Elif'i bırakarak çam ağacının altına geldi ve yavaş yavaş ağaca tırmanmaya başladı. Elif korkuyla ağacın altında koştu.

"Ali dikkat et, ağaçlar yağmurdan kayganlaşmış!" Telaşla, Ali'nin ağaca tırmanıp kendini, ağaç evinin küçük balkonuna atışını izledi. Ali gülümseyerek tepeden ona bakınca, kalbi pır pır etti.

Daha sonra Ali cebinden bir anahtar çıkardı ve kulübenin kapısını açıp içeriye girdi. Elif merakla onu izlerken, genç adam elinde uzunca bir ip merdivenle dışarı çıktı. İpi ağaça sıkıca bağladı ve merdiveni aşağıya, Elif'in önüne fırlattı. Sonra kulübenin taraçasında durup, aşağıya Elif'e baktı.

"Hadi sevgilim, bekliyorum."

Elif emin olamayarak önünde sallanan ip merdivene baktı. Basamakları tahtadandı ancak sonuçta bir ipti. Acaba Ali onu sıkıca bağlamış mıydı? Yapabileceğini düşünemiyordu.

"Ali yapamam galiba." Yukarıya baktı.

Ali daha da cesaret verici sesle, "Hadi sevgilim. Korkma bir şey olmayacak. Düğümleri sıkı bağladım."

Elif kararsız gözlerle ona baktıktan bir süre sonra ip merdivene doğru yürüdü ve elleriyle iyice asılarak yavaş yavaş tırmanmaya başladı. Ancak o tırmandıkça ip merdiven hareket ediyor, sağa sola doğru yalpalanıyordu. Elif korkuyla gözlerini yumdu ve bedeninin ağırlığını olabildiğince ip merdivene vererek gözleri kapalı bir şekilde tırmanmaya başladı.

"Gözlerini aç sevgilim, buradayım. Lütfen gözlerini aç." Elif korksa da gözlerini açtı ve sadece Ali'ye bakarak, ayaklarıyla ip merdivenin basamaklarını takip etmeye devam etti. Sonunda Ali'ye biraz yaklaşınca, Ali ona uzandı ve bir bebekmiş gibi Elif'i kendine çekip sıkıca kucakladı ve taraçaya indirdi.

Elif korkuyla hafif bir çığlık atmış, sıkı sıkı Ali'nin omuzlarına tutunmuştu ve nefes nefese kalmıştı. Derin derin soluklar alırken Ali onun bu haline gülümsedi ve eğilip yanağına sıkı bir öpücük kondurdu. Omuzlarını sıvazlayarak onu sakinleştirmeye çalıştı.

"Geçti güzelim."

Elif inledi. "Yükseklik korkum var benim."

"Ben yanındayım, korkma." diyerek onu kendine çekti ve yüzünü beresinin altından uzanan saçlarına gömdü. Kokusunu içine çekti. İri vücuduna dolanan küçük kolları hissettiğinde içi huzurla doldu. Birkaç saniye daha bu anın tadını çıkardılar.

Sonra Ali geri çekildi ve Elif'in elinden tutarak onu ağaç eve soktu. Elif içeri girer girmez eve hayran kaldı.

Küçücük bir oda içinde duvarlara yapılmış raflardaki kitaplara baktı. Kulübede, küçük, tek kişilik bir yer yatağı vardı. Elif gözlerini etrafta gezdirmeye devam etti. Yerde eski bir halı vardı ama temiz görünüyordu. Yatağın ayak ucunda küçük bir odunlu soba vardı. Ali keyfi için önemli olan her şeyi ayarlamış gibi görünüyordu. Yatağın biraz kenarında da küçücük bir masa ve iki tane küçücük tabureler vardı.

"Neden iki tane tabure var?" diye sordu Elif. Sesindeki kıskançlık tonu, Ali'yi keyiflendirmişti. Uzanıp onu kendine çekti ve başına sevgi dolu bir öpücük kondurdu.

"Bilmem, masanın iki tane taburesi olması daha mantıklıymış gibi geldi." Elif inanmayan gözlerle ona baktı.

"Buraya başka bir kız getirdin mi?" Gözleri, doğruyu söyle, der gibi bir ifadeye bürünmüştü. Onun bu tatlı kıskanç halleri, Ali'nin kanını ateşledi. Bir kolunu kızın beline dolayarak hızla onu kendisine çekti ve öpmekten asla bıkmadığı dudaklarına arzuyla kapandı.

Elif'in ağzından kaçan istemsiz inlemeyi dudaklarıyla yuttu ve onu aklını başından uçuracak bir öpücükle derinden sarstı. Elif kollarında kendini kaybetmiş bir halde dudaklarını güçlükle geri çekti ve arzudan titreyerek kızgın olmayı başarabilmek için gözlerini Ali'nin gözlerine çevirdi.

"Sana bir soru sordum! Buraya başka bir kızı getirdin mi?" Eliyle göğsüne bir yumruk indirdi. "Eğer getirdiysen buradan hemen gitmek istiyorum."

Ali iki eliyle onun yüzünü kavradı ve yanaklarına baskı yapınca büzüşen dudaklarını ısırmamak için zor tuttu kendini genç adam. Gözlerini, Elif'in gözlerine kenetledi.

"Buraya senden başka hiç kimseyi getirmedim." Üstüne basa basa, "Sen bir ilksin! Ve sonsun!" dedi.

Elif kızararak gülümsedi. Onun gözlerindeki aşkın yoğunluğundan utanarak bakışarını Ali'nin göğsüne indirdi. Ali uzanıp çenesini yukarı kaldırdı ve dudaklarına yapıştı.

Elif iç çekerek kollarını onun boynuna dolayarak bedenini iyice sevdiği adama yasladı. Sevilmek, sahiplenilmek çok güzel bir şeydi. Bir erkeğin sevdiği olmak muhteşem bir şekilde özel hissettiriyordu.

Nihayet ayrıldıklarında ikisi de birbirlerinin nefesleriyle iyice ısınmışlardı. Ali onun yüzünü ellerinin arasında tutarak burnunu burnuna sürttü.

"Şimdi ne yapalım?"

Elif heyecanla ürperdi. "Iıı..şey...-" Ali gülerek burnuna bir öpücük kondurdu ve bu Elif'i susturdu.

"Aklımızdan neler geçiyor acaba Elif Hanım? İyice kızardınız ve ne diyeceğinizi bilemediniz." Onun bu şakacı tavırları Elif'i daha da utandırdı. Ne vardı yani? Ali ona, 'şimdi ne yapalım?' dediğinde aklının başka yerlere gitmesinin sorumlusu kendisi değildi. Tek suçlu ona akıl uçurtan öpücükler veren Ali'ydi.

"Beni utandırmaktan hoşlanıyorsun değil mi?" Sahte bir kızgınlıkla homurdandı. Ali sırıtarak başını salladı ve eğilip yine burnunu burnuna sürttü.

"Senin bu sevimli hallerin beni öldürüyor. Dayanamıyorum, ne yapayım?"

Elif gözlerini kıstı ve onun karnına bir yumruk indirdi. "Sevimli hallerimmiş! Burada utançtan yerin dibine giriyor olmam sana sevimli mi geliyor?"

Ali karnı çok acımış gibi iki büklüm oldu. Sanki çok canı yanıyormuş gibi inledi. Elif'e de cevap vermeyince, Elif endişe içinde eğildi ve onun karnının üzerindeli eline dokundu.

"Ali, iyi misin?" sesi panik doluydu. "O kadar da sert vurmadım abartma." Kendini ikna etmeye çalıştığı belliydi.

Ali inler gibi bir sesle, "Sert vurmadın mı? Kaza yaptığımda karnım çok ağrımıştı. Sen oraya vurdun!" deyince Elif'in anında gözleri doldu ve titreyen elleriyle Ali'nin yüzünü ellerinin arasına alıp sevgiyle yanağından öptü.

"Çok özür dilerim Ali-" ağzından nereden geldiğini anlamadığı bir hıçkırık kaçtı. "Canını acıtmak istemedim. İyi misin?" Telaşla karnına dokundu.

"Hadi gidelim, Yasin'i arayalım buraya gelsin ve hastaneye gidelim." Onun bu telaşlı hallerine dayanamayan Ali numara yapmayı bıraktı ve doğruldu. Elif şaşkın gözlerle bir an önce karnını tutup kıvranan sonrasında ise hızla doğrulup ona gülümseyerek bakan Ali'ye baktı. Ali'nin onu kandırdığını anlayınca sinirlendi.

"Beni kandırdın!" diye gürledi ve bu sefer acımadan karnına daha sert bir yumruk geçirdi. Bu sefer kendi bileği de acımıştı. Ali gülümseyerek Elif'i kucakladığı gibi yer yatağına indirdi ve dikkatli ama hızlı bir şekilde Elif'i yatırdı. Sonra da kollarında çırpınan kadının bedeninin üzerine çıkarak onu tam anlamıyla kıstırdı.

Eğilip yüzünü genç kadının boynuna gömdüğünde Elif çırpınmalarını durdurdu ve Ali'nin erkeksi bedeninin üzerindeki ağırlığının tadına varmaya koyuldu. Çok güzeldi. Kadınsı hissettiriyordu. Boynundaki dudaklar yaramaz bir şekilde oyalanırken Elif kollarını kaldırdı ve onun boynuna doladı.

Onun kendisini sevmesine izin vererek gözlerini yumdu. Aşkı iliklerine kadar hissetti. Bedeni garip bir ürperti ile irkildi ve bir bacağını kaldırıp istemsizce Ali'nin kalçasına doladı. Ali onun bu hareketi ile inleyerek yüzünü onun boynundan kaldırdı ve koyulaşan siyah gözleriyle Elif'e baktı.

"Na yapıyorsun?" diye homurdandı.

Elif zar zor çıkarabildiği sesiyle, fısıldayarak konuştu. Bir eliyle de Ali'nin alnına düşmüş saçları geriye doğru tarıyordu. "Ne yapıyorum?"

Ali hırlayarak ona sürtününce Elif inledi. Ve hissetti. Onun tam orasına sürtündüğünü, sertliğini ve büyüklüğünü hissetti. Gözleri irice açıldı ve Ali'ye baktı. Bir bacağını onun kalçasına dolayarak, Ali'ye kasığına sürtünecek bir alan açmıştı. Ali bir kez daha sertliğini ona sürttü ve ikisi de bu temasla inledi.

Ali'nin göz kapakları arzuyla titreşirken, Elif yukarı uzanıp onun aralık dudaklarına bir öpücük kondurdu. Sonra diğer bacağını da dolamak isteyince ayağındaki ağırlığı hissetti.

"Çizmelerle uzandığımızın farkındasın değil mi? Halı ve yatak berbat oldu şimdi."

Ali onun söylediklerine aldırmadan bir kez daha sürtündü. Homurdanarak, "Beni öldürüyorsun." dedi. Elif kıkırdadı.

"Seni öldürüyor muyum? Nasıl?" Ali bu kez sertçe sürtününce kıkırdaması durdu ve ağzından bir inleme kaçtı. Ali, onun bu haline sırıttı.

"İşte böyle." Ali bu sefer sürtünüp de durmadı. Devam etti. Onun bacaklarının arasına iyice kuruldu ve bir elini kızın kalçasının altına atıp onu erkekliğine doğru kaldırdı ve eğilip Elif'in dudaklarına yapışarak hızla sürtünmeye devam etti.

Elif aklını kaybetmek üzereydi. Kıyafetlerinin arasındaki yaşanan bu sürtünme kuvvetli bir ateş çıkaracak kadar etkiliydi. Bütün bedenini arzu dolu bir elektriğin sardığını hissetti ve Ali'nin daha da sertleşen hareketleri karşısında dudaklarını güçlükle Ali'den kurtarıp çığlık atarak kendini bıraktı.

Ali de saniyeler sonra ona katıldı ve nefes nefese kendini iyice Elif'in üzerine bıraktı. İkisi de derin soluklar alarak sakinleşmeye çalıştılar.

Sonra Ali kafasını kaldırdı ve kararan gözlerle Elif'e baktı. "Hiç böyle kendimi kaybetmedim."

"Başka kadınlarda bile-" Ali onun sözünü kesti.

"Başka kadınlar artık yok!" Uzanıp, onun dudağını ısırdı. "Sen varsın. Ve ben hiç bu kadar kendimi kaybetmedim."

Elif arzuyla boğuklaşan gözlerle ona bakarken dudaklarını yaladı. "Ben ise bütün bunlarla ilk kez seninle tanışıyorum. Ve o kadar özel ki."

"İlk kez benimle olmasına memnunum." diye hırıldadı Ali. Başka bir erkeğin ona dokunmuş olması aklını kaybettirecek kadar öfkeyle dolmasına neden oluyordu. "Benimsin!"

Elif onaylayarak kadınsı bir hamleyle altında kıvrandı. "Seninim."

Ali homurdanarak onun kıvranan kalçalarını durdurdu. "Dur, yoksa kendime hakim olamayacağım." Elif gülümseyerek ona uzandı ve yanağına bir öpücük kondurdu.

"Seni seviyorum Ali." dedi daha sonra. "Artık kendimi sana bıraktım. Beni parçalasan da, yerle bir etsen de artık kaybedecek bir şeyim yok. Sadece sen varsın."

Ali onun üzerinden iyice doğruldu ve ona tepeden baktı. "Seni asla mutsuz etmeyeceğim." dedi. Ses tonu sertti. "Bunu aklından çıkar. Seni asla mutsuz etmeyeceğim." Elif hiçbir şey söylemedi. Bakışlarıyla konuşmaya devam ettiler.

Sonra Ali onun üzerine geri bıraktı kendisini ve biraz yana kayıp onu da kucağına çekti. Göğsüne sıkı sıkıya yaslayıp, bacakları ve kollarıyla sarmaladı sevdiği kadını. Bir süre öylece durdular. Yağmur yeniden başlamıştı.

Nehrin sessizce akışı, yağmurun ahşap eve hızla çarpışı ve çıkardığı seslerle huzurla birbirlerine sarılı bir halde uykuya daldılar.

--

"Sevgilim?" Ali kolları arasında mışıl mışıl uyuyan Elif'in yüzünü izleyerek mırıldandı. O kadar huzurlu görünüyordu ki. Onu uyandırmaya kıyamadı. Ama daha fazla burada kalamazlardı. Bir an önce dağ evine gidip yemek yemeleri gerekiyordu. Hava da hızla kararıyordu.

Onunla burada kalmayı ne kadar çok istese de İstanbul'a dönmeleri gerekiyordu. Bu yüzden bu gece de dağ evinde kalacaklar, ertesi gün de tekrar geri döneceklerdi. Hilmi'nin hapse girmesi ile ihale Ali'ye kalmıştı ve şirkette işler oldukça birikmiş olmalıydı.

"Sevgilim, hadi uyan?" Bir eliyle onun minik burnuna dokundu. Sonra yanağını okşadı. Bu küçücük kadın onundu. Kalbi aşkla kabardı.

"Elif'im, canım..?" Hayatında hiçbir kadına karşı kullanmadığı bu sevgi sözcükleri dilinde tuhaf dursa da yine de söylemekten çekinmiyordu. Elif'in kirpikleri hafifçe titreşerek açıldığında, kahverengi irisler kalbine tatlı sızılar göndermişti. Ah. Bu kadın nasıl da bütün anlamı oluvermişti?

Elif hafifçe mırıldanarak daha fazla Ali'ye sokuldu ve yüzünü Ali'nin boynuna gömüp derin bir soluk çekti içine. Ali'nin kıkırdayan sesini duyunca kafasını geri çekti ve ona baktı. Genç adam uzanıp büzüşmüş dudaklarına bir öpücük kondurdu.

"Hadi ayıl da gidelim sevgilim." Elif gözlerini kırpıştırarak etrafa baktı ve kulakları nehrin sesini duyunca gözleri daha da açıldı.

"Ah! Uyumuş muyuz?"

Ali burnunu onun burnuna sürttü. "Uyumuşuz."

Elif doğrularak onun kollarından sıyrıldı ve üzerini ceketini iyice sıkılaştırarak kaymış beresini de düzeltti.

Hala yatmakta ve büyülü gözlerle kendisine bakmakta olan Ali'ye 'ne duruyorsun, kalksana!' anlamına gelen bir bakış attı. Ali omuz silkti ve sırıttı.

"Sen geri gelsene buraya."

Elif gözlerini devirerek iyice doğruldu ve kitapların olduğu rafa doğru ilerledi. Ellerini romanların üzerinde gezdirdi. Çoğu ya dünya klasikleri ya da Sait Faik'in veya Sabahattin Ali'nin eserleriydi.

Franz Kafka'nın Milena'ya Mektuplar romanını görünce kitabı eline aldı. Ali'ye bakmadan fısıldadı. "Bu romanı çok severim."

Ali hızla yerinde doğruldu ve onun arkasına geçip kollarını beline doladı ve çenesini Elif'in omuzuna koydu.

"Ne güzel yazmış değil mi?" Burnunu kulağına sürttü Ali. Elif ürperdi. "Adam aşık olmuş. Kelimeleri nasıl da şiirsel geliyor kulağa. Aşk yapıyor bunu ona."

Elif, Ali'nin sözlerini dinlerken, Onun kollarının arasında olmanın hayatındaki en güzel yer olduğunu düşünüyordu. Güvende hissediyordu. Aşık hissediyordu. Her şeyden önce 'tam' hissediyordu. Ali'ye cevap vermeden kitabı rafa geri koydu ve kollarının arasında dönüp başını sevdiği adamın göğsüne yasladı. Kalp atışlarını dinlerken huzurla gözlerini yumdu. Aşk onu bambaşka birisi yapmıştı. Sevgiye, ilgiye muhtaçtı ve Ali'den bunu istemeye çekinmiyordu.

Sonra sevdiği adamın kollarından sıyrılıp, "Artık gidelim mi?" diye sordu. Ali onun başına bir öpücük kondurdu ve başını salladı.

Taraçaya çıktıklarında ilk önce Elif'i dikkatlice merdivenlerden geri indirdi. Daha sonra ip merdiveni geri çekti ve toparlayıp kulübeye koydu. Kapıyı da kilitledikten sonra dikkatli bir şekilde ağaçtan aşağıya geri indi. Elif korkuyla onu beklerken, Ali birden önüne zıplayınca ve hızla dudağından bir öpücük çalınca genç kadın sevimli bir şekilde homurdandı.

Genç aşıklar birbirlerine sarılarak, eve varana kadar sohbet ettiler.

Eve geldiklerinde Ali direkt şömineyi yaktı, Elif de mutfağa girdi. Ali şömineyi yaktıktan sonra Elif'in yanına geldi ve birlikte akşam yemeği yapıp yediler. İkisi de birbirlerinden memnundu. Birlikte olmaktan dolayı oldukça mutluydular.

Yemekten sonra birbirlerine tatlı tatlı sataşarak bulaşıkları yıkadılar. Elif her sinirlendiğinde, Ali onu öperek sakinleştirdi. Elif sakinleştirici öpücüklerin ardından yine sinirlendi, Ali yine öptü. Bütün akşam boyunca birbirlerine bildikleri komik hikayeleri anlattılar.

Arada bazen çocukluk anılarını anlatıp birbirlerine güldüler. Ali bir boşluğunda Yasin'e mesaj atıp yarın öğlen dağ evinde olmasını istedi. Yasin olumlu bir cevap verdiğinde, burukça gülümsedi. Bu güzel tatilin bitmesini istemese de yapması gereken işler vardı.

En sonunda yine şöminenin önünde battaniyelere sarılmış bir şekilde oturup kaldılar. Ali, Elif'in saçlarını okşuyor, Elif ise gözlerini yummuş anın tadını çıkarıyordu.

"Elif'im," diyerek iç çekti Ali. "Elif'im..." Sonra aklına gelen Elif türküsünü mırıldanmaya başladı.

"Elif dedim be dedim...gız ben sana ne dedim." Ses tonu o kadar güzeldi ki Elif'in içi hopladı. Ali türküyü söylemeye devam etti.

"Guş ganedi galem olsa, ah yazılmaz benim derdim." Dudakları Elif'in alnına sürtüldü. "Elif'im noktalandı, az derdim çokçalandı."

Elif gözleri dolu dolu bir şekilde ona dönüp baktı. Ali de ona bakarak türküyü söylemeye devam etti yine. "Yetiş anam, yetiş babam...ah çeyizim bohçalandı." Elif'in gözlerinin içine bakarak iç çekti. "Mezarım tahtalandı."

Türküyü öyle güzel söylemişti ki, Elif hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Ali baş parmakları sevdiğinin gözyaşlarını sildi.

"Sen bu türkünün hikayesini biliyor musun?" Elif başını iki yana salladı. Ali gülümsedi.

"Sırtını dön de sarılayım, başını göğsüme yasla. Öyle anlatayım." Ses tonu buruktu. Elif ikiletmeden ona arkasını döndü ve iyice göğsüne yaslandı. Ali onu kollarının arasında sımsıkı tuttu ve anlatmaya başladı.

"Genç bir adam varmış. Hiç aşık olmamış, aşkı bilmemiş, görmemiş. Öylece yaşayıp gidermiş." Derin bir nefes aldı içine Ali. "Bu genç adam bir gün Elif adında bir genç kızı görmüş ve ona aşık olmuş. O kadar aşık olmuş ki, bu duygu onu çok şaşırtmış ama kızın peşini bırakmamış. Sonunda Elif de ona sevdalanmış."

Elif'in tatlı bir şekilde iç çektiğini duyunca gülümsedi Ali ve saçlarını öptü sevdiği kadının.

"Birbirlerini çok seviyorlarmış. Aşkları kıskanılacak kadar güzelmiş. Ama aşkları sınanacak ya, adam o zamanların yaygın hastalığı olan vereme yakalanmış. Elif çok üzülüyormuş. Elif'in ailesi genç adamın hastalığını duyunca Elif'i genç adama vermekten vazgeçmişler..'Hastalıktan kurtul da gel al Elif'i' demişler."

Elif şaşırarak aynı zamanda üzülerek araya girdi. "Aaaa..." Ali parmağını onun dudaklarına koydu ve susturdu. Elif onun parmaklarını öptü.

"Genç adam zaten hastaymış, bir de bu haberi duyunca morali hepten bozulmuş. Ama aşkına kavuşmak için gitmiş hastaneye yatmış ve tedavi olmaya başlamış."

"İyileşmiş mi?" Elif dayanamayarak araya girdiğinde Ali onun kulak memesini ısırdı ve boğuk bir sesle, "Sevgilim." diyerek onu susması için uyardı.

"O zamanlar bu yaygın hastalığın sonu mutlaka ölüm olurmuş. İmkanlar çok kısıtlıymış ve her verem olan insan ölüyormuş. Ama genç adam öleceğini bilse de sırf Elif için tedaviye devam etmiş. Ona olan aşkı imkansız olsa bile umut ettirecek kadar, yaşama tutunmak isteyecek kadar büyükmüş."

Gözlerini şömineye dikti genç adam ve kendi Elif'i için de aynı aşkı taşıdığına inanıyordu. Bu kollarındaki kadını, ona sevmeyi öğreten kadını çok seviyordu. Ona hissettiği aşk o kadar büyüktü ki, irkildi. Elif'i sımsıkı sardı ve anlatmaya devam etti.

"Sonra genç adam Elif'e bir haber gönderir hastaneden ve der ki:' Ölüm, ölüm dediğin nedir ki gülüm ben senin için yaşamayı göze almışım.'"

"Ah. Ne güzel." Gözleri dolan Elif yine iç çekti. Hikayenin kötü biteceğini tahmin ediyordu. Eğer öyle olmasa türküsü olmazdı elbette ama şimdiden üzülmüştü.

"Öyle." diye fısıldadı Ali. "Bu sözü Elif'e göndermiş ve haber beklemeye başlamış ama Elif ona haber göndermemiş."

Elif doğrularak merakla sevdiği adama baktı. "Neden?" Ali onun dudaklarına bir öpücük kondurdu ve onu tekrar eski haline döndürüp yeniden sarıldı.

"Zaman ilerledikçe adamın hastalığı daha da artmaya başlamış. Elif'ten de cevap gelmiyormuş. Adam yemekten kesilmiş. İçindeki yangını söndürmek için sadece su içer dururmuş." Elleri, Elif'in saçlarına daldı ve güzel bukleleri sevgiyle okşadı.

"Ama Elif'in gaddar ailesi genç kızı evden çıkarmazmış. Bir kez bile olsa genç adama göndermezlermiş. Adamın ölüm döşeğinde olduklarını bildikleri halde kızı salmamışlar. Sonra genç adam ümidi kesmiş Elif'ten. Ölmeden önce hastanedeki son günlerini ona bir türkü yazarak geçirmiş. Hastalığının arttığını, tabutunun bile hazır olduğunu yazmış. İçini dökmüş. Aslında türkü daha uzun ama niye bestelememişler bilmiyorum."

"Sonra ne olmuş?"

Ali iç çekti."Genç adam yazdığı türküyü şapkasının içine koymuş. Sonra bir gün yine Elif'i mırıldanırken, sevdiğini göremeden ölmüş. Genç adamın cenazesini köye getirmişler. Elif haberi alınca yıkılmış."

"Ben olsam ben de yıkılırdım." Hızla gözlerini sildi Elif. "Ah. İçim acıdı. Sonra ne olmuş? Türkü nasıl çıkmış?"

Ali onun ellerinden birisini aldı ve dudaklarına götürüp uzun bir öpücük bıraktı.

"Genç adamın ailesi, şapkanın içine saklanan kağıdı bulmuş. Ve genç adamın aşkı ölümsüzleşsin diye bestelenmesini istemişler. O gün bugündür de bu türkü dillere dolandı kaldı. Kurtlar Vadisi'ni izlerken çok sık çalardı mesela. Ve ben istemsizce hüzünlenirdim."

"Değil mi? Kurtlar Vadisi'nde çalmıştı bu türkü. Ben de nereden tanıdık diyorum." Elif arkasını döndü ve Ali'ye baktı. "Biz türkü olmayalım Ali."

Ali gülümseyerek onu kendine çekti ve alnını alnına dayadı.

"Ben seni çok beklemişim Elif'im. Ömrüm boyunca..bu adama, şu an da olduğum adama dönüşmek için seni çok beklemişim." Uzandı ve dudağına bir öpücük kondurdu. "Biz türkü olmayacağız Allah'ın izniyle."

"Söz mü?" Elif gözlerini yumdu. "Söz ver, söz mü?"

"Allah ne yaşatırsa o Elif'im, ama bu can bedende oldukça seni bırakmayacağım."

Elif uzandı ve sevdiği adama sımsıkı sarıldı. Birbirlerinin kollarında soluklandılar. Daha sonra ayrıldıklarında ikisi de kanepeye uzandı. Ali sevdiğini göğsüne çekti ve ona sıkı sıkı sarıldı.

Elif uykuya dalana kadar türküyü tekrar tekrar söyledi.

--

"Beni sık sık arayacak mısın?" diye sordu Elif cilveyle.

"Arayacağım sevgilim." Elif'e doğru uzandı ve yüzünü onun boynuna gömdü genç adam. Sabah uyandıklarında kahvaltılarını yapıktan sonra, öğlene kadar oturmuş, Yasin'i beklemişlerdi. Sonunda Yasin geldiğinde el ele dışarıya çıkmış Yasin'i inanılmaz mutlu etmişlerdi.

Yasin onları öyle görünce dayanamamış ikisini de kucaklayarak, "Allah be!" diye bağırmıştı. Elif de utanarak Ali'ye sokulmuştu. Akşama doğru ise Elif'in evinin önüne gelmişlerdi. Yasin onlar vedalaşsın diye arabadan indi ve bir sigara yakıp dışarıda dolandı.

"Gitmek zorunda mısın? Bende kalabilirsin?" Elif, boynuna sokulan adama sıkıca sarıldı. Ali gülümsedi ve onun sıcak tenine bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Ben de gitmek istemiyorum sevdiğim ama Yasin işlerin çok biriktiğini söyledi. Bütün gece ben yokken neler olmuş bitmiş bakmam gerekiyor. Ama yarın görüşeceğiz."

Elif dudaklarını büzdü. Şehre döner dönmez ayrılacak olmalarından hoşlanmamıştı. Pes ederek Ali'ye baktı. "Peki madem. Ben gideyim." Arabanın kapısını açtı ve inmek için hamle yaptı. Ali onun kendisini öpmeden gidişine kızdı ve onu kolundan tutup durdurdu. Elif ona dönünce uzandı ve dudaklarını esir aldı. Genç kızı öyle bir öptü ki, Elif arabadan inerken ayakları yere zor basıyordu.

Yasin, Elif'e başıyla selam verip sürücü koltuğuna geçerken Ali uzun uzun sevdiğine baktı. Eliyle apartmana girmesi için işaret verdi. Elif gülümseyerek apartmana döndü ve arada arkasına baka baka içeri girdi.

Yasin gaza bastığında araba çoktan gözden kaybolmuştu.

ELİF

Evime girdiğimde kapıyı hızla kapattım ve sırtımı kapıya yaslayıp gözlerimi yumdum. Bu gerçek miydi? Gerçekten de onunla beraber miydim? Artık onun muydum? Kalbimin böyle mutlulukla attığına bakılırsa gerçekten de gerçekti.

Ona gidişim, teslim oluşum...artık sev beni deyişim..dağ evinde yaşadığımız o güzel anılar.. sanki büyülü bir rüyanın içerisindeydim.

Gerçek olamayacak kadar güzeldi. Bu zamana kadar o kadar acı çekmiştim ki, mutluluk ellerime konulduğunda şaşırmam normaldi. Ali beni seviyordu. Bana değer veriyordu. Beni ömrünün sonuna kadar baş tacı edeceğini söylemişti. Onun kalbi artık benimdi. Bedeni artık benimdi.

Aklıma dağ evinde ve kulübede yaşadıklarımız gelince yanaklarım ısındı. Soğuk ellerimi yanaklarıma bastırarak odama yöneldim ve yatağa oturup yaşadıklarımızı tekrar tekrar düşündüm.

En mahremime dokunmuştu. Aklımı başımdan almıştı. Elleri bedenimde, göğüslerimde karnımda...tenimin en gizlisinde gezinmişti. Bana bakışı, beni öpüşü, bana dokunuşu...öyle güzeldi ki. Şu an da bile bütün bedenim alev almıştı. Bana hiç bilmediğim arzuyu tattırmıştı. Beni kendimden geçirmiş, değerli arzulanan bir kadın gibi hissetmeme neden olmuştu.

Hele ağaç evde yaşadığımız o anlar..o sürtünme bile beni derinden etkilemişse, kim bilir onunla gerçekten birlikte olsak nasıl olurdu? Arzudan ve aşktan kendimden geçeceğim kesindi. Onun beni öpmesi bile ayaklarımı yerden kesiyordu.

Aklımı başımdan alıyordu. Beni çıldırtıyordu. Onu istemem için beni kamçılıyordu. Ve istiyordum da. Onun olmak istiyordum. Teni tenime sinsin, beni benden alsın istiyordum. Tam anlamıyla onun kadını olmak istiyordum. Onun kadını. Ali'nin kadını.

İnsanın ağzında o kadar güzel bir tat bırakıyordu ki bu iki kelime. Kalbimde ise bambaşka bir cümbüş vardı keza. Sevmeyi biliyordum ama sevilmek bambaşkaydı. Beni kollarına çektiği her defasında sevildiğimi bilmek öyle güzel hissettiriyordu ki. Sahipleniyordu. Öpüyor, kokluyor koruyordu.

Bir erkeğin kadını olmak bambaşka bir şeydi. Ali bana benden daha çok değer veriyormuşçasına kendisine çekiyordu. Ağladığımda o da üzülüyor, beni neşelendirmeye çalışıyordu. Sevilmek, üzerime titrenilmesi, özel olmak öyle güzeldi ki. Bir yanım hala inanmakta zorlanıyordu.

Sevdiğim adam...beni seviyordu.

Birden telefonum titreyince oturduğum yerde zıpladım. Hızla cebimden telefonumu çıkardım ve gelen mesajı açtım.

"Kokunu özledim." Aptal aşıklar gibi sırıttım. Kalbim yerinde parendeler atmaya başladı. Sanki yanımdaymış da bu sözleri boğuk sesiyle kulağıma fısıldamıştı. O derece kalbim titremişti. Hızla cevap verdim.

"Özlemek zorunda kalmayabilirdin." Anında cevap gönderdi.

"Bak bak, laf da çarparmış benim küçük sevgilim." Ah. Ben onun küçük sevgilisiydim, öyle değil mi? Buna inanmak o kadar güçtü ki... Cevap vermedim. Onunla konuşmaya devam edersem dayanamayıp ağlardım. Nedense birbirimize teslimiyetimizden sonra bugün ayrılmamız bende kötü bir etki bırakmıştı.

Onu her an yanımda istiyordum. Bencillik miydi bu? Kalbim, ruhum, bedenim onu özlemeye başlamıştı. İnanılmaz bir şekilde eksik hissediyordum. Tekrar mesaj gönderdi.

"Sevgilim?" Ah. Bana sevgilim dedikçe beni nasıl bir hale soktuğunu biliyor muydu? Muhtemelen bilmiyordu.

"Efendim?" Hala pasaklı bir şekilde yatakta oturduğuma inanamayarak dolabıma yöneldim ve kırmızı bir keten pantolon ile siyah bir kazak aldım. Sonra da iç çamaşırları alıp banyoya yöneldim. Telefonum ötünce açtım baktım.

"Beni cevapsız bırakma. Aklım sende kalıyor sonra. Gerçi zaten aklım hep sende de." Sıcak suyu ısıtıcısını açtım ve klozete oturdum.

"Banyoya girmek üzereydim. Hem senin işin yok mu, niye benimle uğraşıyorsun?" Sırf güzel şeyler söylesin de kalbimi hoplatsın diye onu uğraştırıyordum.

"Sen demedin mi beni mutlaka ara diye?" Kızardım.

"Doğru ben dedim." Hızla gönderdim. Bir süre bekledim, geç de olsa cevap verdikten sonra ben de ona mesaj yazdım, daha sonra telefonu odaya götürüp şarja taktım ve banyoya girdim.

"Seni seviyorum, sevgilim."

--

Banyodan çıkıp saçımı kuruladım ve üzerimi giyindikten sonra odaya geçip telefonuma baktım. Ali'den mesaj yoktu ama Kenan iki kere aramıştı. Şehire döndüğümüzü duymuş olmalıydı. Hızla onu aradım. Telefonu üçüncü çalışta açtı.

"Sonunda be kızım." diyerek güldüğünü duydum. "Bizi hepten unuttuğunu düşünmeye başlamıştım."

Ben de gülümsedim. "Seni unutmam mümkün mü Kenan, olabilir mi öyle bir şey?"

"Olamaz evet." Gür, erkeksi bir kahkaha attı. "Sesin çok güzel geliyor, yoksa düşündüğüm gibi mi?"

"Artık Ali ile beraberiz," dedim onu onaylayarak. "Ayaklarım yerden kesilmiş gibi hissediyorum Kenan. O kadar mutluyum ki. Sanki çok güzel bir rüya görüyormuşum gibi."

"Hah! Aşk çarpmış sana belli. Çok şükür ki inadını kırdın da aşka izin verdin. Artık evlenin çoluk çocuğa karışın da rahat edelim." Anında kızardım. Evlenmek ve çoluk çocuğa karışmak. Ali ile bir yuva kurmak. Hayali bile o kadar güzeldi ki.

"Ah Kenan," mutlulukla iç çektim. "Artık ben de mutlu olmak istiyorum."

Güven veren sesiyle, "Olacaksın Allah'ın izniyle." dedi. "Çok güzel bir yuva kuracaksın ve ben de senin çocuklarını seveceğim."

Düşüncesi bile kalbimi yerinden oynatırken, gerçeği nasıl olurdu kim bilir?

"İnşallah Kenan." Salona geçerken mırıldandım. "Söyle bakalım, sen nasılsın? Hayal nasıl?"

"Onu öptüm." diye cevap verdiğinde şaşkınlıkla olduğum yerde durdum.

"Ne yaptın, ne yaptın?" Yanlış duymuş olmalıydım.

Homurdanarak, "Susmak bilmiyordu, bana kafa tutuyordu ben de onu susturmak için öptüm. Benimle konuşmuyor." dedi. Ah. İşte bu yeni bir haberdi. Gerçi beklediğim bir şeydi.

İmâlı bir şekilde söylendim. "Bir kızı susturmak için öptüğüne inanamıyorum Kenan. Hele ki bu kız Hayal ise."

"Aklında takıp takıştırma Elif. O kız ciddi derecede sinirlerimi bozuyor."

Alayla güldüm. "Tabi canım."

"Elif!" Homurdandı. "Ben bunu sana niye söyledim ki zaten. Aklıma-"

"Hişşşt! Küfür yok arkadaşım. Küfür yok. Böyle telefonda olmuyor. En kısa zamanda buluşup sohbet edelim seninle. Bence biraz bu konu hakkında konuşmamız gerekiyor."

Yine homurdandı. Acayip tepki verdiğinin farkında mıydı acaba? "Bu konu hakkında konuşacak bir şey yok."

"Var, Kenan." İkna edici bir sesle devam ettim. "Konuşmaya ihtiyacın olduğunu biliyorum."

"Her neyse," diyerek geçiştirdi. "Ben şimdi kapatmak zorundayım. Ali ile barışmanıza çok sevindim. Görüşürüz." Cevap verme fırsatı vermeden telefonu kapattı. Gülerek telefona baktım.

Hemen mesaj ekranına girdim ve Kenan'ın numarasını bulup ona mesaj gönderdim.

"Kaçıyorsun. Kaç bakalım."

Tahmin ettiğim gibi cevap vermedi. Daha sonra mutfağa geçtim ve kendime sucuklu tost ile kahve yapıp flashbelleğimi alıp LCD TV'ye taktım ve kumandayı alıp koltuğa kuruldum. Dosyalarımdan daha önce de izlediğim yabancı sinema olan 'Ego'yu açtım ve bir yandan tostumu yerken diğer yandan da kahvemi içerek filmin yarısına kadar geldim.

Aklımı Ali'den uzak tutmak istesem de başaramıyordum. Gözüm sürekli sehpanın üzerinde duran telefonuma gidiyordu ve eğer şuan işle meşgulse onu sıkmak istemiyordum. O yüzden tostumu ve kahvemi bitirdikten sonra kanepede iyice yayıldım ve film bitene kadar yerimden kalkmadım.

Ego bitince kanepeden kalktım ve lavaboya gidip geldim. İhtiyacımı giderip geri salona dönmek üzereyken kapı çalmaya başlayınca kalbim heyecanla çarpmaya başladı. Ali gelmiş olabilir miydi?

Hızla kapıya doğru yürüdüm ve gözetleme deliğinden kimin geldiğini kontrol etmek için tek gözümü kapatıp baktım. O çok iyi bildiğim yakışıklı suratı görünce nefesim kesilerek hızla kilitleri açtım ve kapıyı ardına kadar araladım.

Ali elinde kocaman bir papatya buketi ile karşımda duruyordu. Diğer eli de doluydu ama onu arkasında tuttuğu için göremiyordum. Banyo yaptığı, tazelenip de geldiği çok belliydi. Çünkü pırıl pırıl görünüyordu. Üzerinde kahverengi bir pantolon, krem bir kazak ve siyah deri ceketi vardı. Diğer elini öne çıkardı onda ise pastane poşeti vardı. Acaba pasta mı almıştı?

Gülümseyen gözlerle bana bakıyordu. Ah. Onu görmek öyle güzeldi ki. Bu saniyeler süren bakışmamızı kesip koşarak boynuna sarıldım. Çiçeği tutan kolunu belime sımsıkı doladı ve beni kucaklayarak içeri taşıdı. 

Sonra ayağıyla kapıyı kapattı ve yüzünü boynuma gömüp boğuk bir sesle fısıldadı. "Kokunu özledim."

Merhaba arkadaşlar, 

Güzel bir bölümle geldiğimi düşünüyorum. Önceki bölüme olan ilginiz beni çok memnun etti, çok teşekkür ediyorum. Elif Dedim'türküsünün hikayesini paylaştım bugün sizlerle. Türküye artık başka bir gözle bakıp dinleyeceğinizi biliyorum. O türkü gerçekten de çok güzel bir türkü. 

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 67.5K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
3.3M 122K 68
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
5.2M 281K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
Haz By 🍀

Romance

277K 3.8K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...