Nefretten Gelen Aşk - TAMAMLA...

By Esra269

5.6M 183K 10.8K

Kalpsizler de aşık olabilir ... Hırçın, acımasız bir Ali ve onun masum kırılgan gelini... Dans ediyorduk. Be... More

Tanıtım ve Bilgilendirme
Bölüm 1 : Yemin
Bölüm 2 : Nefret
Bölüm 3 : O Gözler
Bölüm 4 : Balayı
Bölüm 5 : Neden Vazgeçti?
Bölüm 6 : Kim Bu Adam?
Bölüm 7 : Anlamsız Tavırlar
Bölüm 8 : Zarf
Bölüm 9 : Kalpteki Sancılar
Bölüm 10 : Sürpriz Öpücük
Bölüm 11 : Demir Yürek - Kırılgan Kadın
Bölüm 12 : Kara Şövalye
Bölüm 13 : Özür Dilerim
Bölüm 14 : Pişmanlık
Bölüm 15 : Belki Boşanırız
Bölüm 16 : Gerçekler ve Aşk
Bölüm 17 : GİTME
Bölüm 18 : Benden Uzakta
Bölüm 19 : Sen Benimsin!
Bölüm 20 : Benden Vazgeçme
Bölüm 21 : Hani Ölmüş Gibi...
Bölüm 22 : Seni Bırakmam
Bölüm 23 : Ben Sana Mecburum
Bölüm 25 : Aşkın Halleri (+18)
Bölüm 26 : Elif'im Noktalandı
Bölüm 27 : O Kişi Benim
Bölüm 28 : Sevgilim?
Bölüm 29 : Seviyorum Seni
Bölüm 30 : Tenim Tenine (+18)
Bölüm 31 : Küçük Bir Hayat
SG - Tanıtım ve Kesitler (!)
Bölüm 32 : Tutku (+18)
Bölüm 33 : Üçümüz
FİNAL 34 : Dans Et Benimle.
Özel Bölüm 1 : Bitmeyen Arzu
Özel Bölüm 2 : Ah Be Adam!
Özel Bölüm 3 : Ali & Elif
Aslı - Mehmet 1 : Toprak Gözlüm
Aslı - Mehmet 2 : Şaşkın Öpücük
DUYURU - ASLI & MEHMET - SEV BENİ hikayesi yazıldı!

Bölüm 24 : Teslimiyet Sarhoşluğu

144K 4.6K 211
By Esra269

Bardaktan boşanırcasına yağmur 
Aklımda sen... 
..........işte bekliyorum yine, 
Hayal üstüne, hayal kuruyorum, 
Cevabını bulamadığım sorularla 
Yoğrulduğum bu gece. 
Gözlerim taş duvarlarda, 
Ağlamaklı bekliyorum yine, 
Keşke keşke gelebilsen... 
Ne dokunmak, ne sarılmak, 
Ne de öpmek, 
Yalnızca karşımda seni bulmak... 
Bunca yalnızlığa değer misin bilmem? 
Aklımda sen sadece sen... 

Bölüm sonundaki açıklamayı okuyunuz ve multimedyadaki müziği dinleyerek bölümü okuyunuz.

Genç adam sevdiği kadının teslimiyetinin verdiği şoku atlatamamışken Elif, kollarını Ali'nin boynuna doladı ve dudakları karşılık almayınca dudaklarını çekip yüzünü sevdiği adamın boynuna gömdü.

Sıkı sıkı sarılıp yağmur kokusuna karışmış erkeksi kokusunu içine çekti. Kalbinde tarifi edilemez bir mutluluk vardı. Sanki ona teslim olduğu an omuzlarındaki bütün yükler kalkıp gitmişti.

Kalbi küçük bir çocuğun saf coşkusu içerisindeydi. Seviyordu. Aşıktı. Ona doya doya sarılabiliyordu. Yüreğinde kuşlar özgürce kanat çırpmaya başlamıştı.

Ancak Ali hala kendisine karşılık vermemişti. Coşkusundan bunu farketmemişti Elif. Kollarını yavaşça onun boynundan çekti ve kafasını kaldırıp sevdiği adamın yüzüne baktı.

Ali'nin şaşkın bir şekilde açılan gözlerini görünce kıkırdamak geldi içinden. Az önce yüzünde dolaşan bıyık altı gülüş yoktu, onun yerine gözleri irice açılmış bir şekilde kendisine bakıyordu.
Elif de ona gülümseyerek bakarken, Ali daha fazla sessiz kalamadı. Elif'in söylediğini ve hareketlerini kalbi çoktan kabul etse de aklı belki yanlış anladığını söyleyip duruyordu.

Elif'in doğrulamasına ihtiyacı vardı. O güzel ağzından duymak istiyordu. Duyduğu vakit ise Allah yardımcısı olsundu, artık hiçbir şey Elif'i elinden kurtaramazdı.

Derin bir nefes alıp, "Ne demek oluyor bu?" Diye sordu. Onun gözlerindeki ışıltı kalbindeki bütün umutları yeniden ayağa kaldırıyordu. Ama dilinden duymaya ihtiyacı vardı.

Genç kadın gözlerini kaçırmadan, dosdoğru sevdiği adamın gözlerinin içine bakıyordu.

"Ne anladıysan o." Sözlerinin Ali üzerindeki etkisi görülmeye değerdi. Genç adam kalbinin hiç bu kadar hızlı attığını bilmezdi. Sanki mutluluklarla dolu bir dünyanın kapısı açılmış da genç adama bahşedilmiş gibiydi.

Tam ağzını açıp bir şey söyleyeceği sırada Yasin'in sesini duymaları ile ikisinin de yüzü asıldı.

"Gençler muhabbetinizi bölmek istemem ama ben bir an önce Istanbul'a geri dönmek istiyorum. Siz dağ evinde istediğiniz kadar konuşun."

Ali gözleri kararmış bir şekilde Elif'e döndü.
"Geliyorsun değil mi?" Kalbi umudu panzehir gibi yarasına bastırıp duruyordu.

Elif sevincini gizleyemeyerek baktı ona. Heyecandan düşüp bayilmak üzereydi.
"Geliyorum." Diye fısıldadı. Ali o dudaklarına yapışmamak için kendini zor tutuyordu.

Az önce genç kadın kendisini öptüğünde karşılık verememişti ama Yasin arabanın diğer  tarafında kendilerini beklerken onu şimdi doyasıya öpemeyeceğini biliyordu.
Hakkını sonraya saklıyordu.

Kızın belinden tuttu ve arabanın arkasına doğru yönlendirdi. Elif kalbi hızla atarken, Ali'nin onu yönlendirmesine izin verdi. Arabanın arka kapısını açtığında ikiletmeden bindi. Ali de yanına gelecek diye düşünüp yana kaydığında Ali kapıyı kapatınca hayal kırıklığı içinde yüzünü buruşturdu.

Yasin çoktan sürücü koltuğuna geçmiş Ali'nin binmesini bekliyordu. Ali de binip kapıyı kapattı ve yan oturup yüzünü direkt arkaya çevirdi. Elif, Ali yanına oturmadığı için kırılmıştı. Hiç Ali'nin yüzüne bakmadan Ali'nin arkasından çekilip Yasin'in koltuğunun arkasına doğru kaydı.

Ali'nin iç geçirdiğini duydu. Yakıcı bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Araba hareket ettiğinde Yasin'in sesi duyuldu.

"Nasıl becerdin kaza yapmayı?"
Elif kazayı hatırlayınca hızla Ali'ye döndü. Karşında ki yara bandı dışında yaralı bir yeri görünmese de iyi olup olmadığını merak ediyordu. Onu görmenin ve ona teslim olmanın heyecanıyla kaza olayını unutmuştu.

"Önüme bir tilki çıktı." Dedi Ali. "Birden çıkınca ezmemek için arabanın yönünü çevirdim ve ağaca tosladım." Gözleri Elif'in kendisine bakan gözlerindeydi. Ömür boyu o kahvelerde kaybolmak istiyordu.

"Bir şeyin yok değil mi?" Elif, Yasin den önce davranmış sormuştu kalbini acıtan soruyu. Ali ona güven vermek ister gibi gülümsedi.

Dudakları kıvrıldı iyice. Onun kendisi için endiselenmesi kalbini inanılmaz mutlu ediyordu. Nasıl bir hastalığın pençesine düşmüştü?

"İyiyim."

Yasin'in sesi yine ikisinin göz temasını bozdu.
"Oğlum neden haber vermiyorsun peki sen? Yurtdışına gitmemişsin. Adamlar beni arıyor uçaktan inmedi diyorlar. Ben de kontrol ettirdim uçağa binmemişsin. Insan bir arar vazgeçtim der." Homurdandı. "Başına bir şey geldi sandık! Şu kız perişan oldu!"

Ali ardından Elif'in sinirli sesini duydu. "Ölüyorum sandım!" Bakışları öfkeyle Ali'ye çevrildi. "Öküzlükte üstüne yok! Hepimizi merak içinde bıraktın! Hele beni! Hele beni dört gün boyunca hiç aramadın!"

Ali suçlulukla başını eğdi.
"Özür dilerim."
Yasin, "Özrün kabul edildi tabiki bir daha olmaması şartıyla." Dedi. Ali homurdanarak ona baktı.

"Senden değil, Elif'ten özür diliyorum."

Yasin Elif'e, "Affetme bu öküzü Elif!"dedi. Elif de onun küçük oyununa katılarak:
"Affetmem! Hatta bunu dağ evine bırakıp geri dönelim." Deyince Ali'de kayışlar iyiden iyiye koptu.
Oynanan küçük oyunun farkında bile değildi. Kalbi acıyla sancımaya başlamıştı. Daha Elif'le konuşup ne durumda olduklarını sorması gerekiyordu.

"Olmaz!" Diye itiraz etti. Elif'e yalvaran bakışlar attı. "Bizim seninle konuşmamız gerek."

Elif omuz silkti. "Konuşacak bir şey yok! Şu an da acayip öfkeliyim ...on altı saat boyunca insanları öldürüp öldürüp diriltmek neymiş göreceksin. Yaptığın cezasız kalmamalı!"

Ali pişmanlıkla, "Ama ben senin için gitmekten vazgeçtim." Dedi. "Sonra da dağ evine gelip kafa toparlamak, düşünmek istedim. Kendimde bile değildim ki haber vereyim. Bende akıl mı bıraktın!" Sesi sonlara doğru gür çıkmıştı.

Elif duydukları karşısında için için eridiğini hissetti. Kalbi hızla atmaya başladı. Bu adamın yanında hep böyle olacaktı biliyordu o anda. En ufak bir kırgınlığı Onun bir tatlı sözüyle buhar olup uçacaktı. Geriye bütün uzuvları sıvılaşmış bir şekilde aşkından eriyip giden bir Elif kalacaktı.

Ali onun bir şey söylemesi için beklerken, içinden dualar ediyordu Allah'a. Bu gece onun teslimiyetini almak istiyordu artık.
Kalbi daha fazla kaldıramıyordu bütün bunları.

"Elif kalıyor musun, yoksa seni geri götüreyim mi?" Diye sordu Yasin alayla. Ali merakla Elif'in vereceği cevabı beklerken, beklemekten nefret ettiğini fark etti o anda.

Sevdiği kadın gözlerini kendinden alıp camdan dışarıya çevirdiği an içi üşüdü ama sonra onun utangaç ses tonu ile söylediği cümleyi duyunca dünyalar onun oldu.

"Kalıyorum."  Elif kendisine bakmasa da Ali onu uzun uzun izledi. Bir an için arkaya, onun yanına oturmadığı için pişmanlık duydu.
Yanına çok oturmak istese de yapamamıştı çünkü eğer oturur onu kollarının arasına alırsa dayanamayacağını biliyordu.

Yasin'in yanında böyle bir şey yapıp da Elif'i utandırmak istemiyordu. Elif'im, diye iç çekti içinden. Ona bakarken bile içi gidiyordu aşktan ...sevgiden...sevdiğim dedi kalbi. Ömrümü yoluna sereceğim diye fısıldadı dudakları. Bunu ne Yasin ne de Elif duydu ancak Elif hissetmiş gibi dönüp ona bakınca yoğun bir aşkla baktı sevdiği kadına.

Yasin önce Ali'ye sonra da aynadan Elif'e baktı. "Havada aşk kokusu var." Dedi. Sonra alayla güldü. "Az bir yolumuz kaldı azıcık sabredin! Olan var olmayan var burada. Bakışlarınızdan ateş çıkacak da arada heba olacağım diye de korkuyorum hani."

Elif utanarak iyice köşeye sindi ve ceketini iyice kulaklarına kadar çekip gözlerini yumdu. Ali, Yasin'in ensesine bir saplak indirdi.

"Zevzekliği kes de klimanın derecesini arttır Elif üşüyor." Arkada olup da onu kollarıyla sarmak ve ısıtmak isterdi. Alnını, yüzünü, dudaklarını  ...o minik ellerini öpmek isterdi.
Onu kendi kollarıyla ısıtmak isterdi. Ona sıkı sıkı sarılıp bir daha hiç bırakmamak isterdi. Her üşüdüğünde bir nefes uzağında olsa bile hemen dibinde bitip onu sıcaklığıyla sarmalamak isterdi. Ama o günlerin de geleceğini biliyordu genç adam.

Bu gece bir baş başa kalıp konuşsunlar, her şeyi açıklığa kavuştursunlar..kalpleri birbirlerine teslim olsun, o günlerin de geleceğini biliyordu. Bir nefes dahi uzağında olmamak için elinden geleni yapacaktı artık.

"Ben sana mecburum." Demişti. Kaybet korkusu yüzünden mi böyle söylemişti yoksa ona teslim olmaya mı gelmişti? "Ne anladıysan o." Derken, Ali son nefesini vermek üzere gibi hissetmişti ama kalbi umut etmekten vazgeçmiyordu işte. O yüzden ağzından o hayatını cümbüşe çevirecek olan teslimiyet kelimesini duymak istiyordu.

Elif ise bambaşka hallerdeydi. Kalbinde tarif bile edemediği duygular baş göstermişti. Korkudan, endişeden geriye sanki hiçbir şey kalmamıştı ya da o an için kalbi bunları göz ardı etmeyi seçmişti. Birazdan Yasin ikisini de baş başa bırakıp gidecekti. Ona ne söyleyeceğini, duygularını nasıl ifade edeceğini bilemiyordu. Hissettiği heyecan, aşkla bir olmuş ellerini ayaklarını, dilini..kısacası bütün uzuvlarını kilitlemiş gibiydi.

Nasıl davranacağını da bilmiyordu. O'nun kendisinden bir şeyler duymak istediğini biliyordu. Yasin, petroldeyken aralarına girmemiş olsa o cesaretle her şeyi söyleyebileceğini biliyordu ama şimdi kalbi aptalca bir utangaçlık içerisinde büzülüp kalmıştı. Onun heybetli görünüşü, asil duruşu, ulaşılmaz kadar yakışıklı yüzüne baktıkça kalbi atmayı bile unutuyordu sanki.

Yine de bunu kendilerine borçlu olduğunu biliyordu genç kadın. Bunu hak etmişlerdi artık. Mehmet ve Zülal'in hikayesine tanık olduğunda anlamıştı bunu tüm benliğiyle. Hayatta ölüm denen bir gerçek vardı hatta bu hayatın tek gerçeğiydi ölüm. Elif, Zülal'i dinlerken Ali ile yaşayamadıklarını düşünmüştü hep. Kendi korkuları yüzünden sürekli inada bindirdiğini fark etmişti aşklarını yaşamak konusunda.

Sevdiğini kaybedince insan nasıl oluyormuş Zülal'e bakarken bunu görmüştü. Zülal canına bile kıymaya yeltenmişti üstelik bir de haberi olmadığı bebeğini de kaybetmişti. Elif, Ali'yi kaybetse ne yapardı? Daha onu yaşayamamışken kaybederse ne yapardı? Bunun altından nasıl kalkardı? Hem Ali'yi kaybettiği için mahvolur hem de ona kendini teslim etmediği için yaşayabilirse hayatı boyunca pişmanlık içinde yaşardı.

İnsan sevdiğini kaybedince kendini de kaybediyor olmalıydı. Düşüncesi bile insanı yerle bir etmeye yetiyordu. Ali'nin kayıp olduğunu öğrendiğinde düştüğü hali hatırladı. O kadar insanın içinde o caddede nasıl da yere çöküp deliler gibi ağlamış, göğsü acı ve pişmanlıkla sıkışıp kalmıştı.

Kendinden geçmeseydi Ali'den bir haber alana kadar da o halde kalacağını biliyordu genç kadın. Bayılınca her şey daha kolay oluyordu sanki. Hiç değilse bayıldığı o kısa anlarda canından can kopuyormuş gibi hissetmiyordu. Bilinci kapalı bir halde uyurken her şey ne kadar da kolaydı. Ne acı, ne hüzün ne de keder vardı kalbini sıkıştıran.

Ama artık bütün bunları geride bırakmanın zamanı gelmişti. Çok şey çekmişti, çok acılar yaşamıştı. Kalbi hala yaralıydı ama Ali'nin sözlerine güvenmesi gerekiyordu. Onun, kendisini sevdiğini görebiliyordu. Varlığının her zerresinde hissedebiliyordu bunu. Kendini ona bıraktığında da hissedeceklerini az çok tahmin edebiliyordu.

Kenan'ın evindeki balkonda yaşadıklarından az çok bir şeyler çıkarabiliyordu. Huzurla bu sefer tam olarak karşılaşacaktı emindi bundan. Annesinin onu bırakıp gitmesinden sonra hissettiği o yalnızlık tamamlanacaktı mesela.

Acıları tek başına göğüslemeyecekti en basitinden. Biliyordu Elif, Ali'den gelecek olan acıları bile Ali ile atlatacaktı. Kalbinin en derinlerinde hissediyordu bunu. Hissediyordu zira, hiç bu kadar heyecanlı olmamıştı daha önce ya da bu kadar sabırsız.

Dağ evine giden yol uzadıkça, artıyordu sabırsızlığı. Kalbi heyecandan alıp başını gitmişse de artık bırakmak istiyordu kendisini.

Artık ne olursa olsun diyordu kalbi. Uzaklaşmak çözüm değildi. Aksine ondan uzaklaşmak daha da beter bir hale getiriyordu genç kadını. Aşk yaşanmayı talep ediyordu. Bu hayatta aşkı bulamayan o kadar insan vardı ki, kendini bu duyguyu yaşadığı için şanslı sayması gerekirken korkularıyla boğuşuyordu.

Ama şimdi düşününce o korkuları atlatmanın yolu da onlarla yüzleşmekti. Bu yüzden her halükarda Ali'ye koşması gerekiyordu. Sevgiye, ilgiye muhtaç bir çocuk gibiydi. Sarıp sarmalanmak, delice sevilmek istiyordu.

Onun güçlü kolları arasında kendini kaybetmek, nefesini her daim nefesinde hissetmek ve bunu ömrünün sonunda kadar yaşamayı arzu ediyordu.Bunlar aklında dolaşıp dururken de Ali'nin yakıcı bakışlarını üzerinde hissediyordu ama dönüp de bakmaya cesaret edemiyordu. Onun gözlerinde gördüğü heyecanlı beklenti kalbini ısıtmıştı. Ağzından çıkacak en ufak bir söze dikkat kesiliyordu sanki. Onun bu sevimli halleri Elif'i güldürdü.

"Neye gülüyorsun?" Ali'nin sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Onun kendisini izlediğini unutmuştu. Ona bakmadan omuz silkti. Ali'nin iç çektiğini işitti.

"Sen gülüyor musun Elif? Merak ettim kız, neye gülüyorsun?" Yasin de karışmazsa elbette olmazdı. Elif bu sefer ona cevap verdi. Ali'yi görmezden gelerek biraz korkutmak eğlenceli oluyordu.

"Aklıma bir şey geldi de, önemli bir şey değil Yasin." Dedi Ali'ye bakmamaya çalışarak. "Daha çok var mı yahu? Oturmak belimi ağrıttı."

Cevap veren Ali oldu. "On beş dakika sonra falan varırız." Yasin'in alaylı gülüşünü duydu Elif sonra. Ali'ye bir şey demeden yine camdan dışarıya bakmaya başladı. Ali'yi böyle kıvrandırmak hoşuna gitmişti.

Ali ise gerçek anlamda kalp krizi geçirmek üzereydi. Elif ona bakmıyordu, onunla konuşmuyordu. Hiçbir şekilde kendinden tarafa kafasını bile çevirmiyordu. Kalbi kaygıyla atmaya başlamıştı. Neden böyle davrandığını az çok tahmin edebiliyordu. Ya utanıyordu ya da onları endişelendirdiği için hala kızgındı ve ona eziyet ediyordu.

Her ikisi de kabuldü. Yeter ki kararından dönmesin, ondan vazgeçmesin istiyordu. Her ne kadar kendisiyle iletişimde olmasa da Ali yol boyunca onu izlemiş ve insana huzur veren görüntüsünü içine çekip durmuştu. Ondan bir an olsun vazgeçmek aklında yoktu. Elif kendinden vazgeçse bile ondan vazgeçmeyecekti. Hayatından çıkıp gitmeyecekti. İsterse onun kapısında kapıcı olurdu.

Masasındaki vazo olurdu. Yatağındaki yastık olurdu. Aldığı nefes olurdu en basitinden. Ondan daha fazla uzak kalamayacak kadar onu çok beklemişti, sevmişti. Hayatı boyunca onun geleceğini bilerek yaşamıştı sanki. Hiç doğru dürüst bir ilişkisi olmadan, kimseye gönlünü kaptırmadan. Esma ile nişanlılığı bile alelacele bir karar olmuştu. Hiçbir zaman nasıl olduğunu anlayamayacaktı.

Bedenine başka kadınların teni değse de kalbine asla başka bir kadın dokunmamıştı. Elif oraya kendini serpmeye başladığından beri kendini tanıyamaz olmuştu. Bütün bu duygular ona yabancıydı. Tökezlemişti. Nefretiyle üzerini örtmek istemişti ama işte aşk ne olursa olsun bir yolunu buluyor aradan fışkırıyordu.

Mutluydu. Elif yanında olduğu sürece de hayatında hep umut olacaktı. Hep mutluluk olacaktı bunu adı gibi biliyordu genç adam. Kalbi sanki doğduğundan beri yarımmış da ömrü boyunca diğer yarısını arıyormuş gibi telaşlıydı ve şimdi diğer yarısını da bulduğu için yadsınamaz bir gerçek olarak ona kavuşmak istiyordu. Tamamlanmanın, vuslatın tadına varmak istiyordu.

Yarım bir kalple hayat nasıldı biliyordu ama şimdi tam bir kalple hayat nasıl olacak işte onu yaşama fırsatı vardı ve deli gibi heyecanlıydı. Çocuk gibi kocaman elleri titriyordu. Hızla pantolonuna sürttü ellerini. Yasin hafif müzik açmıştı ve sessizdi. Ali de kendisine hiç dönüp bakmayan kadına baktı defalarca.

Ellerini pantolonuna sürtmeye devam ediyordu bir yandan da. Sonunda Yasin dağ evinin bahçesine arabayı park ettiğinde tuttuğu nefesi bıraktı. Gözleri Elif'in üzerindeydi. Elif de garip bir heyecanla ona bakmadan kapıyı açtı ve arabadan indi. Yağmur şiddetini azaltmıştı ama hafif hafif çiseliyordu.

Yasin arabadan atladı ve gür sesiyle konuştu. "Arabayı boşaltalım da bir an önce gitmek istiyorum. Hadi Ali, tabana kuvvet!" Elif kızararak arabanın bağajına doğru yürüdü. Aynı anda diğer taraftan Ali de gelince adımlarını şaşırdı ve tam düşecekken, Yasin arkasından yetişip onu koltuk altlarından tuttu ve dengesini bulmasında yardım etti.

Bu küçük temas bile Ali'nin canını sıkmıştı. Yasin her ne kadar çok sevdiği bir arkadaşı olsa da onun ellerini sevdiği kadının teninde görmekten hiç hoşlanmamıştı. Kaşlarını çatarak bagajı açtı ve market poşetlerinin yarısından çoğunu eline aldı. Sinirden ağırlığını bile hissetmiyordu o haldeyken. Hızla eve yürüdü.

Kapının önüne geldiğinde, bir elindeki poşetleri yere koydu ve cebinden anahtarı çıkarıp kilide soktu. Kapı açıldığında peşlerinden gelen ayak seslerini duydu. Arkasına bakmadan yerdeki poşetleri aldı ve direkt mutfağa yöneldi. Poşetleri hızla mutfağa bıraktı ve oradan çıkıp şömineye koştu. Evden çıkmadan her daim hazır ettiği şömineyi bir çırayla tutuşturdu. Elif üşüsün istemiyordu. Çıra alev alıp yanmaya başlayınca içi rahatlayarak arkasını döndü ve ne yapacağını bilemez bir şekilde kendisini izleyen Elif'i gördü. Orada öylece durmuş, savunmasız bir meleğe benziyordu.

Etrafa bakındı ama Yasin'i göremedi.

Yavaşça ona doğru yaklaşırken onun yutkunduğunu fark etti Ali. İşte şimdi yol boyunca kendisini görmezden gelen kadın, bütün ilgisiyle Ali'ye odaklanmıştı ve onun her hareketini kaçırmadan takip ediyordu. Ali onun heyecanlandığını, korktuğunu, utandığını ve daha bir sürü şeyi tahmin edebiliyordu.

Bu dağ evinde güzel bir anıları yoktu. Kendisi de biliyordu elbet bunu ama bütün kötü anılar, yerine güzel anılar bırakmak için vardı. Hepsini tek tek silemeselerde belki de hatırladıklarında güzel anılar daha çok akla gelecekti. Bunun için uğraşacaktı Ali. Ömrünün sonuna kadar sürmesi gerekse de, Elif'in yaralarını sarmak için elinden geleni yapacaktı.

Elif'in dibine geldiğinde genç kadının gözlerini kırpmadan kendisine baktığını farketti.

"Yasin nerede?" diye sordu gayriihtiyari.

Elif kalp atışlarının duyulmasından korkarak, sanki sesi bastırmak istiyormuş gibi yüksek sesle konuştu. "Gitti." Nefesini bir solukta üflemiş gibi çıkmıştı sesi. Ali onun bu heyecanlı hallerine gülmeden edemedi. Elif kendisinden beter bir halde gibiydi.

Gerçi kendisi de heyecandan ölmek üzereydi orası kesindi. İşte sonunda baş başa kalmışlardı. O duymayı istediği sözleri artık dillendirmesini bekliyordu Elif'in.

"Eeee?" diyerek baktı gözlerinin içine.

Elif adını bile unutmuştu sanki o anda. "Ne eeee?"

Ali derin bir nefes aldı. "Yasin salağı gelip konuşmamızı bölmeseydi ne diyecektin?" Elif hatırlamış gibi başını salladı.

"E zaten demiştim ya," güçlükle bir nefes aldı. "Ne anladıysan o demiştim." Ama bu Ali'ye yetmiyordu ki.

"Ben şu an şu durumda her şeyi anlayabilirim Elif." Dedi gözlerinin içine bakarak. "Buraya neden geldiğini söyleyecek misin? Belki de ölmediğimi kontrol etmek için geldin. Ya da kazadan nasıl çıktığımı görmek istedin? Belki de-" Elif sert bir sesle onun sözünü kesti.

"Seni seviyorum." Ortamda ani bir sessizlik oluştu. Kulaklara sadece dışarıdaki rüzgarın uğultulu sesi ve şiddetlenen yağmurun yanında şömineden gelen çıtırtı sesleri doldu. Ali doğru mu duymuştu? Elif ona ilk kez 'seni seviyorum' demişti. Bunun bir hayal olmasından o kadar çok korkuyordu ki.

"Ne dedin sen?" Sesi fısıltıdan farksızdı. Gözleri fener ışığı gibi parlıyordu. Elif yineledi sözlerini. Her söylediğinde kalbindeki kuşların havalanıp uçtuğunu hissediyordu.

"Seni seviyorum dedim. Duymadın mı?"

Ali elini ensesine götürüp ovaladı ve inanamaz gözlerle sağına soluna baktı. "Duydum duydum da... daha idrak edemedim. Anın gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyorum." Dedi heyecanla sırıtırken. "Bazen gerçekten öyle güzel rüyalar görüyorum ki bunun da bir rüya olma olasılığı mahvediyor beni."

"O zaman sana gerçek olduğunu ispatlamamız gerek." Diyerek Ali'ye doğru bir adım attı Elif. Ali'nin gözleri iyiden iyiye büyürken, çoktan onun gerçekliğini hissetmeye başlamıştı bile yine de Elif'in onu inandırmasına ihtiyacı vardı.

Baygın gözlerle onun dudaklarına baktı. "Öyle mi?" diye fısıldadı. "Nasıl olacakmış o?"

"Sabır." Diyerek daha da yaklaştı Elif. Ali'nin nefesinin durduğunu hissediyordu. Kendisi de farklı bir halde değildi.

Tam dudaklarına doğru uzanacağı sırada ayağını kaldırdı ve Ali'nin dizine bir tekme geçirdi. Ali beklemediği bu hamle karşısında acıyla inledi ve eğilip dizini tuttu. Ne beklerken, ne bulmuştu.

"Ah ama Elif ya!" diye inledi. "Yapılır mı bu bana?"

Öfkeyle bir tane de eğilmiş omuzuna bir yumruk indirdi Elif. "Al işte gerçekliğini hissetmek istiyordun!" diye bağırdı. "Ortadan kaybolmak neymiş Ali Bey?! İnsanları endişelendirmek de neymiş! Aramamak, sormamak...haber vermemek de neymiş! Bunlar sana az bile az! Beter ol!" diyerek hazır Ali eğilmiş dizini tutarken sırtına atladı, kollarını boynuna doladı ve sırtını yumruklamaya başladı.

"Senden nefret ediyorum!" acımadan yumrukları indirirken haykırırcasına konuşuyordu. Bütün sinirleri boşalmıştı o anda. "Korktum! Başına bir şey geldi diye korktum. Hilmi belki adamlarına seni kaçırttı sandım!"

Ali sesini çıkarmadan doğruldu ve onu bacaklarının altından tutup sırtında iyice yukarıya doğru itti. Elif düşmemek için boynuna daha çok dolandı ama bir yandan da söylenmeye devam etti.

"Git dedik diye hemen de gittin! Meğer gitmeye ne çok hevesliymişsin! Benim acımı görmüyor musun ha? Benim ne çektiğimi görmüyor muydun? Hem sana gelmek istiyor hem de arkama bakmadan koşa koşa kaçmak istiyordum! Anlayamıyor muydun?" Ali şömineye doğru yürürken hız kesmeden konuşmasına devam ediyordu.

"Geçen dört gün boyunca beni aramanı bekledim. Ya da en ufak bir mesaj atmanı! Ama sen ne yaptın! Yine uzaklaştın. Yine beni aramadın, sormadın." Acı dolu geçen dört gün boyunca nasıl da perişan olduğunu hatırlayınca gözleri yeniden doldu. "Ağladım..çok ağladım.. senin yüzünden o kadar ağladım ki." Dedikten sonra Ali'nin omuzuna güçsüz bir yumruk daha indirdi.

Ali eğilerek onu ayaklarının üzerinde bıraktı ve hızla ona döndü. Elif gözleri dolu dolu olsa da bariz bir sinirle kendisine bakıyordu. Kalbi sancıyla kasıldı. Bu güzel kadın hep onun yüzünden ağlıyordu.

"İçim acırken ben-" Ali onun daha fazla konuşmasına izin vermeden sıkıca kucakladı ve titreyen dudaklarına yumuldu. Nefesini nefesine hapsetti ve ona dokunmanın, onu öpmenin keyfine vardı. İkisi de teslimiyetle birbirlerine sıkı sıkı sarılarak adeta birbirlerinin nefeslerinde hayat buldular. Ali kollarını sevdiğinin beline sımsıkı dolamış, onu kendine iyice bastırırken Elif de ellerini Ali'nin yüzüne koymuştu. Ali çılgınlar gibi kendisini öperken yüzünü okşamadan edemiyordu.

Parmakları favorilerini buldu, sonra sevdiği adamın yumuşak saçlarının arasına girdi ve saçlarını sıkarak Ali'yi iyice kendisine bastırdı ve öpücüğü sanki mümkünmüş gibi daha derinleştirdi. Ali onun bu teslimiyetiyle aklını kaybetmek üzereydi. Diliyle kızın dilini okşadı. Ağzının içine doğru nefesini üfledi ve ona nefes alacak bir an bile vermeden büyük bir açlıkla öptü Elif'i. Doymuyordu. Doyamıyordu. Ona ne kadar bağlanırsa bağlansın, ne kadar yakınlaşırsa yakınlaşsın hep daha fazlasını istiyordu.

Ellerini Elif'in belinden indirdi ve kalçasına doğru götürmeye başladı. Dudakları özlemle birbirini tadarken, kızın kalçalarını avuçladı ve gittikçe büyüyen sertliğine bastırdı. İkisi de bu temasla tutkuyla inledi ve dudakları aralandı.

Nefeslerini bile dudakları birbirlerine değerken aldılar."Sana bugüne kadar yaşadığımız, yaşadığın her acı için ne söylersem söyleyeyim hiçbir şekilde telafisi olmayacak farkındayım." Diye soludu Ali. Alnını Elif'in alnına yaslamış, gözlerine bakıyordu genç kadının. "Ama sana söz!" Haykırırcasına fısıldadı, sonra eğilip Elif'in dudaklarından bir öpücük çaldı. "Sana söz! Bundan sonra sana hiçbir şekilde acı yaşatmayacağım. Aldığın nefes, soluduğun hava olacağım. Seni koruyup kollayacağım Elif. Kalbindeki yaraları ömrüm el verdiği sürece sarmaya çalışacağım. Seni seviyorum..seni tahmin bile edemeyeceğin kadar çok seviyorum anladın mı?"

Elif dolu gözlerle kendisine bakarken yineledi sorusunu. "Anladın mı diyorum sana?"

Elif başını salladı. Ali de bundan cesaret alarak konuşmaya devam etti. "Gitmedim ben! Gidemedim. Sana peşini bırakmayacağım dedim. Bu dört gün boyunca seni aramamak, sesini duymamak kolay mı oldu sanıyorsun? Çok zordu." Bir nefeslendi yine kızın dudaklarında. Onlardan kopamıyor gibiydi. "Ama seni kendine bırakmak istedim. O balkonda yaşadıklarımızın üzerine bir düşün istedim. Sen bana gelmesen de ben sana gelecektim."

"O yüzden mi yurtdışına gidiyordun?" diye tısladı Elif. Ali gülümsedi. Onun öfkeli hallerine ayrı bir bayılıyordu.

"Beni durduracak mısın diye merak etmiştim. Hem temelli gitmek değildi niyetim. Yani o düşünceyle hareket etsem de geri geleceğimi biliyordum. Ben sadece beni aramanı ve gitme demeni bekledim ama senden ses çıkmayınca...."

Sinirle inledi Elif. "Allah aşkına nasıl aramamı bekleyebilirsin? Gideceğinden bile haberim yoktu benim! Kaybolduğun haberiyle beraber duydum gideceğini de." Ali şaşkınlıkla ona baktı. Alınlarını birbirinden ayırdı.

"Ne yani bilmiyor muydun?" Elif onun nefesini yakınında hissetmeyince yüzünü buruşturdu.

"Bilmiyorum tabi! Ben sana gelecektim zaten. Ah bugün öyle şeyler yaşadım ki." Diyerek onun ellerinden kurtuldu ve kanepeye çöktü. Ali de hızla yanında aldı soluğu.

"Ne yaşadın?"

Elif gözlerinin içine baktı sevdiği adamın. Oradaki aşk o kadar yoğundu ki, gözlerini kaçırmamak için zor tuttu kendini. Yakıyordu kendisini o gördüğü aşk.

"Bugün sana gelecektim ben..." gözlerini kaçırdı ama Ali anında çenesine dokunup yüzünü kendisine çevirdi.

"Yüzünü çevirme benden." Diye fısıldadı. "Devam et..."

Çenesinin yandığını hissediyordu genç kadın. "Bugün sahilde oturuyordum. Düşünüyordum öyle.." yanakları kızardı. "Aslında seni düşünüyordum."

Ali'nin dudakları keyifle kıvrıldı. Kaşlarını kaldırarak sordu.

"Ne düşünüyordun?"

Elif sinirlendi birden. "Beni sevmediğini! Sevseydi çekip gitmezdi diyordum. Arayıp sorardı diyordum." Ali yine dayanamadı. Sinirle büzüşen dudaklarına tutkuyla kapandı genç kadının. Nefesini kesercesine öptü onu. Elif kollarında erir giderken artık hiçbir şey düşünemez bir haldeydi. Bu adam nefesini öyle bir kesiyordu ki, aklını kaybetmemesi işten bile değildi. Ali sonunda dudaklarını koparırcasına genç kadından ayrıldığında artık daha yakınındaydı Elif'in. Tepeden bakıyordu. Bütün yüz hatlarını ezberlemek ister gibi bir hali vardı.

Elif'in berelenmiş dudaklarına, kızaran yanaklarına ve aşk ve sarhoşlukla parlayan gözlerine baktı uzun uzun. Sonra bir soluk çekti içine.

"Seviyorum seni!" dedi kükrer gibi. Koltuğunun altına iyice sıkıştırdı Elif'i ve göğsüne bastırdı sımsıkı. Bir eliyle de çenesini tutup yüzüne bakmaya zorladı sevdiği kadını. Gözlerinin içine bakarak heceleyerek konuştu. Üstüne basa basa.

"Seni seviyorum. Bunu o güzel aklına sok ve bir daha hiç çıkarma." Sonra kızın çenesindeki elini çekip, göğsüne koydu. Elif onun göğsüne dokunması ile kalbinin daha da hızlandığını hissetti. Nefesini tutmuş bir şekilde Ali'ye bakıyordu.

"Burası da kabul etsin beni," dedi Ali. Gözlerini bir an bile kaçırmadı sevdiğinden. Kızın elini tuttu ve kendi kalbinin üzerine koydu. Elif onun hızla atan kalbini hissetti. Kalbi sevinçle kanat çırptı. Bu kalp kendisi yüzünden bu haldeydi öyle değil mi? "Burası, senin için atıyor. Anladın mı beni?"

Elif öylece bakmaya devam edince dudaklarına doğru fısıldadı. "Bana anladığını söyle."

Güçlükle konuştu Elif. "Anladım."

Ali, Elif'in dudaklarına bakarak, "Güzel." Diye fısıldadı. Sonra yine çenesine dokundu genç kadının ve onu dudaklarına doğru kaldırdı. Dudaklarına yeniden kapanmadan önce son bir kez gözlerine baktı ve tutkuyla birleştirdi nefeslerini.

Ne kadar öperse öpsün doyamıyordu. Sanki hayat akıyordu dudaklarından. Huzur akıyordu, aşk akıyordu. İçine çekmek istercesine öptü. Onunla oynayarak, dilini diline dolayarak..nefesini nefesine çekerek öptü.

En sonunda nefes nefese ayrıldıklarında gözleri kapalı bir şekilde soluklanan Elif'in göz kapaklarına sevgi dolu birer öpücük kondurdu.

"Şimdi sen benim misin artık?" diye fısıldadı. Elif'in gözleri titreyerek açıldı.

"Evet." Bir nefeste çıkan sözü yine onun öpücüğüyle kesildi. Elif bu öpücüklere fena halde alışmaya başlıyordu. Aynı istekle karşılık verdi sevdiği adama. Sonra onu kendisinden ayırdı ve gözlerine baktı.

"Ama ..ama-" Ali parmağını dudaklarına koyarak susturdu onu.

"Şşşşt." Dedi gülümseyerek. "Biliyorum. Kendini kolay teslim etmeyeceğini biliyorum. Ama olsun. Bu adımın bile yeter. Benden uzak durma yeter ki Elif'im. Yeter ki bir şansımız olsun. Yeter ki bunu yaşamamıza izin ver."

Elif cevap olarak kollarını ona sımsıkı doladı ve öyle bir sarıldı ki, mümkün olsa Ali'yle bir bütün olacaktı. Ali de onu coşkuyla kucakladı ve burnunu boynuna gömüp kokusunu içine çekti. Aşk kokuyordu sanki Elif. Buram buram aşk kokuyordu. Yüreği huzur doluydu. Kokuyu içine çektikçe kendisinden geçiyor gibi oluyordu. Bir kadın nasıl bu kadar huzur kokabilirdi ki? Elif kokuyordu işte. Hem aşk, hem çiçek hem de huzur dolu bir kokuyla sarılıyordu kendisine. Ah aşk nasıl da duygusallaştırmıştı kendisini. İçindeki bu duygular hem yabancı hem de bir o kadar tanıdık geliyordu genç adama.

Bir süre sıkıca sarıldılar birbirlerine. Ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar, bu sarılma kadar etkili değildi belki de. Kalpler tamamlandığını hissediyordu. Sonunda aradığını bulmuştu ve canları ayrılmayı hiç mi hiç istemiyordu.

"Gel sana eşofman takımı vereyim." Dedi bir süre sonra Ali hala onu sarıp sarmalarken. Saçlarına öpücükler koymayı bıraktı. "Hava soğuk, üzerindekiler nemlidir şimdi." Ondan ayrıldı ve utangaç gözlerle kendisine baktığını fark ettiğinde gülümsemeden edemedi.

Elif'in bu kadar utangaç olacağını tahmin edemezdi. Aksine hırçın bir aşık bekliyordu ama o karşısında sevilip sarmalanmayı bekleyen bir bebek gibi savunmasızdı ve çok masumdu. Ali'nin ona baktıkça bakası geliyordu.

"Bana öyle bakma." O titreyen dudaklarıyla kendisini ikaz edişini, yüreğini hoplattı.

"Nasıl bakmayayım?" diyerek köşeye sıkıştırdı onu ve üzerine doğru eğilmeye başladı yine.

"Böyle işte." Diyerek çenesiyle kendisini işaret etti genç kadın. Kalbi durmak üzereydi. Nasıl nefes alacağını sık sık unutuyordu.

Ali sinir bozucu bir sırıtışla, "Nasıl?" diye üsteledi. Elif onun kendisini bilerek utandırdığını fark edince sinirle onu göğsünden itti ve telaşla ayağa kalktı.

"Öküzsün Ali." Ona bakmadan ceketini çıkardı. "Öküzlük yapmasa-" Aniden dudaklarına değen dudaklarla sözlerini yutmak zorunda kaldı. Az kalmıştı, Ali onu böyle öpmeye devam ederse ruhu erken göç edecekti.

Ali kısa ama etkili öpücüğün ardından kafasını geri çekti ve kendisine mayışmış gözlerle bakan kıza gülümseyerek birden onu kucağına aldı. Elif düşmemek için kollarına yapıştı ve çığlık attı.

"Ali ne yapıyorsun?" diye cırladı. Kalbi panikle atmaya başlamıştı.

"Ne yapıyorum sevgilim?" Ali merdivenlerden çıkarken çok rahat bir şekilde Elif'e baktı. Elif ise 'sevgilim' kelimesinde takılıp kalmıştı. Kafasında 'sevgilim, sevgilim, sevgilim' diye dönüp duruyordu bu küçük kelime. Öyle ki Ali'nin kendisini kucaklayıp yukarıya çıkardığını bile unutmuştu. Yatak odasının önüne geldiklerinde hatırladı ve gözleri irice açıldı.
"Ali bak-" Ali ona hızlı bir öpücük verdi. Bu Elif'i susturmaya yetmedi.

"Ali-"

"Güzelim endişelenme, kıyafet vereceğim." Diyerek indirdi onu. Bir yandan da Elif'in onu istemediği düşüncesi içini kemirip duruyordu. Ama Elif'i zorlamak istemiyordu. Bu kadar çabuk teslim olmasını beklememişti ama birlikte olmaları da büyük bir olay olurdu. Henüz erken olduğunu biliyordu bu yüzden Elif'i zorlamayacak, onun kendisine gelmesini bekleyecekti.

Elif rahatlayarak nefes aldı. O ana kadar hiç bu kadar telaş yaptığını fark etmemişti. Ali'ye kapılarını açmıştı evet ama böylesi bir birlikteliğe hiç hazır hissetmiyordu kendisini. Utanarak onun açtığı kapıdan içeriye girdi ve beklentiyle Ali'ye baktı. Ali onu daha fazla utandırmadan giysi dolabına yöneldi ve içinden kalın bir eşofman altı çıkardı. Üzerine de uzun kollu bir kazak ve ceket çıkardı.

Elif'e dönerek seçtiklerini uzattı, "Biraz uzun ama idare edeceksin. Hem uzun olması daha iyi. Daha çabuk ısınırsın.." dedi. Sonra kafasını kaşıdı. Gözlerini yeniden dolaba çevirerek konuştu. "İç çamaşırı olarak da," durdu ve dolaptan bir çekmece açarak kendi külotlarından birini ve bir boxer çıkardı. Sonra onları da Elif'e uzattı. "..bunlar var."

Genç kadın utanarak Ali'nin uzattıklarını aldı. Aklından da keşke Yasin'e uyup da eve gidip küçük bir valiz hazırlasaydım diye düşünüyordu. Ama artık çok geçti. Hem burada ne kadar kalacaklarını da bilmiyordu. Bundan sonra ne olacağını da bilmiyordu gerçi. Ali'nin dediklerini mi yapacaktı? Beraber mi yaşayacaklardı? Ne olacaktı? Hiçbir fikri yoktu o anda.

"Ben çıkayım da sen de giyin." Diyerek kapıya doğru yöneldi Ali. Kapıdan çıkmadan evvel kıza bir bakış attı. "Çabuk gel, burası soğuktur üşütme. Ben de bir şeyler hazırlayayım. Yemek yeriz." Sonra da çıkıp gitti.

Elif elini kalbine bastırdı ve sakinleşmeyi umarak gözlerini yumdu. Onunla bu koca evde tek başınaydı. Artık birbirlerine kendilerini bırakmışlardı ve yeni yetme gibi heyecan içinde kıvranıp duruyordu. Hızla üzerindeki siyah yünden elbiseyi çıkardı. Külotlu çorabı da çıkardı. İç çamaşırını çıkarmadan eşofmanı giydi. Üzerine de kazağı geçirdi ve ceketi giydi. Saçlarını kazağın altından çıkarıp belinden aşağıya doğru savurdu.

Ali'nin dediği gibi kıyafetler üzerine çok büyük gelmişti. Kolları içeride kalmıştı. Yavaşça kollarını katladı ve ellerini dışarıya çıkardı. Eğildi eşofmanın paçalarını da katladı. Ayakları çıplak kalmıştı. Dolaba doğru yürüdü ve çekmecelere açıp çorap bakmaya başladı. Bir iki denemeden sonra sonunda çorap çekmecesini bulduğunda siyah bir çorap seçti ve yere oturdu. Çorapları giymeden önce eşofmanın paçalarını birleştirip çorabın içine soktu. Çorabı üzerinden çektikten sonra çekmeceleri kapatarak ayağa kalktı.

Dolabın aynasında kendisiyle yüz yüze gelince kendine bakmadan edemedi. Yanakları kırmızı kırmızı olmuştu. Yüzüne renk gelmiş gibiydi. Üstelik bütün bunlar Ali'ye teslim olduktan sonra olmuştu. Ah. Onun aşkını kalbinde hissetmeden önce vücudunda şekil bulması ne de güzeldi.

Yüreği huzurluydu. Yüzüne de yansıması o kadar doğruydu ki. Kendini ona bıraktığı için pişman değildi, bunun üzerinde daha fazla da düşünmek istemiyordu açıkçası. Her şeyi oluruna bırakmak ve sadece yaşamak istiyordu. Ali'yi doya doya yaşamak ve sevilmek istiyordu. Onun tarafından sevilmek öyle güzeldi ki. Yüreği bambaşka duygular içerisinde kıvranıyordu onu görünce. Hele kendine dokunuşu, öpüşü, sarılışı. Bunlar Elif'e çok yabancı duygulardı ve ona yetememekten korkuyordu. Tecrübesizliği ile onu kendinden bıktırmamayı umdu. Ve daha fazla bu odada kalamayacağını da düşünerek sonunda odadan çıktı.

Üzerine bol gelen kıyafetlerle merdivenlerden aşağıya yavaş yavaş inerken komik bir görüntü oluşturduğunun farkındaydı ama umursamadı. Direkt mutfağa yöneldi. Ali'yi poşetleri karıştırır bir halde bulunca gülümsemeden edemedi. Öyle güzel bir görüntüydü ki. Onun mutfakta dolaşıyor olması bile inandırıcı gelmiyordu gözüne. Ancak yine de oradaydı işte. Bir şeyler yapmak için uğraşıyordu.

"Ne yapıyorsun?" diyerek daha fazla onu izlemeyi bıraktı ve yanına doğru ilerledi. Ali kafasını kaldırıp ona bakınca nefesini tutsa da belli etmedi. Onun karşısında heyecanlanmadığı bir gün olacak mıydı acaba? Ali genç kadını görünce gülümsemek geldi içinden. Onun varlığı bile huzurdu. Üzerindeki bol kıyafetlerle de oldukça tatlı görünüyordu. Gözleri ayaklarına çevrildi hemen. Ona çorap vermeyi unuttuğunu fark etmişti birden ama Elif'in çoraplarından birini giydiğini görünce bu sefer tutamadı gülümsedi. Minicik ayaklarına kendi büyük çorapları bile çok yakışmıştı.

Ali, Elif'in ayaklarına bayılıyordu. Roma'da iken ne de çok oynamıştı o güzelim ayakları ile. Miniciklerdi. Bembeyazlardı. Ufacık parmakları vardı. Nasıl masum, nasıl güzeldi o öyle. Her şeyiyle kalbini fethetmesini bilmişti genç kadın onun. Ali'ye daha fazla direnmek de yakışmamış almıştı onu kalbine.

"Gülmesene!" diye itiraz eden kadınının sesini duyduğunda kafasını onun ayaklarından yüzüne çevirdi. Dayanamadı elindeki market poşetini tezgahın üzerine bırakarak kolunu kızın beline doladı ve hızla kaldırıp tezgaha oturttu onu. Sonra da bacaklarını aralayıp aralarına girdi. Elif'in şaşkın şaşkın, nefesini tutmuş bir şekilde kendisine baktığını görünce uzandı aralık dudaklarına ateşli bir öpücük kondurdu.

Geri çekilip tekrar yüzüne baktığında artık Elif'i tamamen kaybetmişti çünkü Elif'in, o anda akıl namına ne varsa yok olmuştu bedeninde. Aşktan sarhoş olmuş bir şekilde Ali'ye bakıyordu. Ali onun bu yeni baygın bakışlı haline bayılmıştı. Onu bir öpücüğüyle bu hale getirebildiğini görmek erkeksi gururuna çok iyi gelmişti doğrusu. Demek onunla birlikte olsa...

"Ali." Genç kadının ağzından adını duymaya da bayılıyordu.

Burnunu onun burnuna sürterek, "Efendim güzelim?" dedi.

"Seni seviyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

502K 4.3K 25
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
136K 703 6
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
88.2K 2K 41
bir gün ansızın babam yanında onlarca siyah takım elbiseli adamlarla gelmişti ben okulu bitirmeyi planlarken o benimle evlilik planları kuruyordu ond...
193K 10.4K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...