Nefretten Gelen Aşk - TAMAMLA...

By Esra269

5.7M 183K 10.9K

Kalpsizler de aşık olabilir ... Hırçın, acımasız bir Ali ve onun masum kırılgan gelini... Dans ediyorduk. Be... More

Tanıtım ve Bilgilendirme
Bölüm 1 : Yemin
Bölüm 2 : Nefret
Bölüm 3 : O Gözler
Bölüm 4 : Balayı
Bölüm 5 : Neden Vazgeçti?
Bölüm 6 : Kim Bu Adam?
Bölüm 7 : Anlamsız Tavırlar
Bölüm 8 : Zarf
Bölüm 9 : Kalpteki Sancılar
Bölüm 10 : Sürpriz Öpücük
Bölüm 11 : Demir Yürek - Kırılgan Kadın
Bölüm 12 : Kara Şövalye
Bölüm 13 : Özür Dilerim
Bölüm 15 : Belki Boşanırız
Bölüm 16 : Gerçekler ve Aşk
Bölüm 17 : GİTME
Bölüm 18 : Benden Uzakta
Bölüm 19 : Sen Benimsin!
Bölüm 20 : Benden Vazgeçme
Bölüm 21 : Hani Ölmüş Gibi...
Bölüm 22 : Seni Bırakmam
Bölüm 23 : Ben Sana Mecburum
Bölüm 24 : Teslimiyet Sarhoşluğu
Bölüm 25 : Aşkın Halleri (+18)
Bölüm 26 : Elif'im Noktalandı
Bölüm 27 : O Kişi Benim
Bölüm 28 : Sevgilim?
Bölüm 29 : Seviyorum Seni
Bölüm 30 : Tenim Tenine (+18)
Bölüm 31 : Küçük Bir Hayat
SG - Tanıtım ve Kesitler (!)
Bölüm 32 : Tutku (+18)
Bölüm 33 : Üçümüz
FİNAL 34 : Dans Et Benimle.
Özel Bölüm 1 : Bitmeyen Arzu
Özel Bölüm 2 : Ah Be Adam!
Özel Bölüm 3 : Ali & Elif
Aslı - Mehmet 1 : Toprak Gözlüm
Aslı - Mehmet 2 : Şaşkın Öpücük
DUYURU - ASLI & MEHMET - SEV BENİ hikayesi yazıldı!

Bölüm 14 : Pişmanlık

130K 4.9K 372
By Esra269

Sonra kalktın sen geldin..

..ben de kalktım seni sevdim!Seni sevdim bu zamanda kolay mı böyle bir şey?..bir dolu boşluğun, sıkıntının ve kabusun..tortusundan sıyrılıp tutunarak gölgene,kalktım ben seni sevdimbir anlamı olmalı...

_____________

Gözlerimi açtığımda önce bir is kokusu doldu burnuma..ardından sirke kokusu, daha sonra çıtır çıtır ses çıkaran ateşin sesini dinledim. Bütün vücuduma iğneler batıyormuş gibiydi, dahası hiçbir şey hissetmiyordum. Sanki içimde tarifi edilemez bir boşluk oluşmuştu. Yavaşça gözlerimi etrafta gezdirmeye çalıştım. Bu bile yorucu gelmişti. Sirke kokuyordum. Ne demekti bu? Ali benimle mi ilgilenmişti? Kafamı tavana çevirdim. Ali'nin benimle ilgilenmiş olması nedense moralimi bozmuştu.

Ahşap bir çatı bana bakıyordu. Karadeniz evlerinin çatılarına benziyordu, yukarıya doğru üçgen bir çatı. Görüntü çok güzeldi. Oldum olası böyle çatılı evlere, özellikle ahşap ise bayılırdım. Yavaşça doğrulmaya çalıştım ancak vücudumda sanki tonlarca yük varmış gibiydi ve kendimi kaldırmakta zorlanıyordum.

Hafifçe doğruldum sonunda ve yorgun gözlerle etrafı incelemeye başladım. Şöminedeki odunlar bütün salonu ısıtmıştı. Buranın Ali'ye ait olmasına şaşırmıştım çünkü ev gayet renkliydi ve çok güzeldi. Salon oldukça büyüktü. Tek bir yerde koltuk takımı vardı o da şömineye yakın konuşlandırılmıştı. Krem rengi kanepelerden birinde uzanıyordum. Yerde pelüş toz pembe bir halı vardı. Ortasında siyah bir sehpa vardı, üzerinde sadece bir bardak su ve peçete üzerine konulmuş iki tane ilaç vardı.

Pencereler orta büyüklükteydi, arada gök gürlemelerini duyuyordum ama yağmur sesi gelmiyordu. Üşüdüğümü hissettim. Üzerimdeki örtüyü hafifçe kenara çektim ve ayağa kalkmaya çalıştım. Bütün vücudum dermansız kalmış gibi sendeledi. Lavaboya gitmem gerekiyordu. Ali ile aramızda geçen o olaydan önce de tuvalete ihtiyacım vardı zaten. Şimdi ise ihtiyaç bambaşka bir boyuttaydı, artık tutamayacak duruma gelmiştim. Mesanemi zorluyordu.

Ali ortalarda görünmüyordu. Beni buraya bırakıp gitmiş miydi? Ondan bunu beklerdim elbette. Belki de korkmamı istediği için böyle davranmıştı ben korkunca da durmuştu. Başımın dönmesi ile tekrar kanepeye oturduğumda kendi başıma bunu başaramayacağımı anladım.

Elim istemsizce başıma gitti. Saçlarım nemliydi. Üzerime baktım ve kıyafetlerimin olmadığını gördüm! Onun yerine uzunca bir eşorfman üzerine de uzun kollu bir kazak giydirilmişti ve her ikisinin de Ali'ye ait oldukları belliydi. Ayaklarımda da iki tane çorap vardı. Şaşkınlıktan gözlerimi belertemeyecek kadar yorgun hissediyordum.

Ali beni soymuş ve giydirmişti! Bunu bir türlü idrak edemeyen beynim, bozuk plak gibi takılmış zihnimde döndürüp duruyordu bu durumu.

"Uyandın mı?" diyen sesi duyduğumda istemsizce kafamı sesin geldiği tarafa çevirdim. Ali bütün heybetiyle karşımda duruyordu. Onun saçları kuru görünüyordu ve üzerini değiştirmişti. O da bir eşorfman giymiş, üzerine de uzun bir kazak giymişti benim gibi ama ayaklarında çorap yoktu. Dikkatimi çıplak ayaklarından çektim. Onu görünce ritmi değişen kalbime kısa bir küfür geveledim ağzımda ve ona daha fazla bakmaya dayanamayarak önüme döndüm, tekrar kalkmaya çalıştım. Ama yine kalkamadım.

Anında yanımda bitti ve kolumdan tuttu.

"Nereye gideceksin? Bünyen zayıf düştü, kalkma bana söyle ben yaparım ne istiyorsan.." dediğinde inanamazca ona çevirdim bakışlarımı. Bu adam gerçek miydi? Bu iyi tavırları da neydi böyle? Pişmanlığı yüzünden mi böyle davranıyordu?

Ona cevap vermeden kalkmaya çalıştım, kolumu da ellerinden çekip kurtarmıştım. Ondan gelecek bir yardımı istemiyordum. Ayağa güçlükle kalktım, her an düşmemem için tetikte bekliyordu. Ona sormadan lavaboyu arayabilirdim ama o kadar gücüm yoktu. Onun yüzüne bakmadan konuştum.

"Lavabo ne tarafta gösterir misin?" dediğimde homurdanarak aniden beni kucağına aldı. Bebek gibi taşınmak hoşuma gitmemişti! Ağzımı açıp 'Bırak beni!' bile diyecek halim yoktu. Başım öne arkaya kendiliğinden sallanıp duruyordu, yaslayacak bir yer bulsam anında dalıp gidecektim.

 Ali ikinci kata doğru ilerlerken daha fazla başımı dik tutamadım ve kafamı Ali'nin göğsüne yasladım. Gözlerim anında kapandı ve onun erkeksi kokusu ciğerlerime kadar doldu.Ah ben bu adamın kokusuna bile zaaflıydım. Ne yazık ki aptal kalbime engel olamıyordum. Neden benimle ilgiliydi? Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyordu. Ben bu kadar kolay kabullenemiyordum. İçim yanıyordu. Yaptığı her şey içimi acıtıyordu. Hatta şu an bile bana gösterdiği bu ilgili davranışları canımı yakıyordu ama o bunun farkında değildi. Ya da belki de farkındaydı. Bilerek yapıyordu.

Sonunda lavabonun önüne geldiğimizde kapıyı dirseğiyle açtı ve beni yere indirdi. O kadar halsizdim ki. Beni bırakınca hafifçe bir sendeledim ve anında beni tutup düşmemi engelledi.

"Elif iyi misin?" diye sordu. Nefesi alnıma değiyordu. Kafamı kaldırıp yüzüne bakacak cesaretim yoktu.

"Değilim. Dışarı çıkar mısın lütfen?" dedim kollarından kurtulmaya çalışarak. Beni usulca bıraktı.

"İstersen yardım ede-?"

"Hayır, kendim halledebilirim..teşekkürler." dedim buz gibi bir sesle. Şu an onun dokunuşları bana iyi gelmiyordu. Yüzüne bakmıyordum dolayısıyla da nasıl bir ifade takındığını bilmiyordum. Beni bıraktı, ben de tekrar beni tutmasın diye bütün gücümü toplayıp ayakta durmaya çalıştım. Ali yavaş yavaş kapıdan çıktı. Kapıyı kapatmadan önce,

"Buradayım bekliyorum." Dedi. Gözlerimi devirme isteğine engel oldum. O çıkınca klozetin kapağını açtım ve eşofmanı sıyırarak oturdum.

İşimi bitirdiğimde hiç kalkmak istemedim. Ama biraz daha beklersem Ali'nin lavaboya dalmasından endişe ettiğim için zor da olsa kalktım ve üzerimi düzelttim. Lavaboya geldim, elimi yüzümü yıkadım. Su buz gibiydi, anında dudaklarım titremeye başladı. Gittikçe direncim düşüyordu. Lavabonun kenarlarına tutundum, çeşmeden hala su akmaya devam ediyordu. Doğrulmaya çalıştım ama başaramadım ve düştüm. Gözlerim anında karardı.

YAZARDAN...

Ali duyduğu ses ile kapıya vurmaya başladı. Elif o kadar halsiz görünüyordu ki her an düşüp bilincini kaybedecek diye korkuyordu.

"Elif?, Elif iyi misin? Elif geliyorum?" diyerek kapıya vurmaya devam ediyordu. Ses gelmeyince kapıyı yavaşça açtı ve yerde iki büklüm yatan Elif'i görünce yüreği hopladı nedensizce. Hemen eğildi ve onu kucağına alıp banyodan çıkardı. Tekrar şöminenin önündeki kanepeye getirdi ve yatırdı.

Yüzü solgun görünüyordu. Bütün kanı çekilmiş gibiydi. Elleriyle yüzüne hafif hafif vurmaya başladı. Ellerinin titrediğinin farkında değildi.

"Elif uyan güzelim.. Elif.." ama Elif'ten ses çıkmıyordu. O üşümesin diye onu soymuş bütün vücudunu kurulamış, en kalın giysilerini giydirmişti. Minik ayakları üşümesin diye iki tane çorap geçirmişti hatta. Onun ayakları hep soğuk oluyordu, biliyordu Ali.

Dağ evine geleli üç saat olmuştu, gelir gelmez Kemal'den dağ evine bir doktor getirmesini istemişti. Şimdi geri yolu kendileri gitseydi Elif daha kötü olabilirdi. O yüzden bu riske girmemişti.

Ah, ah..her şey benim yüzümden diye düşündü. Onu Kenan denen herifle gördüğünden beri kendini tanıyamamış, hiç hesapta olmayan şeyler yapmaya başlamıştı. Elif onu durdurmasaydı, samimiyetle kurduğu o cümleyi söylemeseydi Ali daha ne kadar ileri gidebileceğinden korkmuştu.

'Kendimi öldürürüm' demişti. O an onu ölü düşünmek, buz gibi soğuk su dolu kovanın başından aşağıya dökülmesi ile eş değerdi. Korkmuştu. Bunu kendine itiraf etti, onun ölmesinden korkmuştu.

Anında bırakmıştı onu. O gözyaşları gözünün önünden hiç gitmiyordu, o hıçkırıkları kulaklarından bir türlü çekilmiyordu. Hele incinerek söylediği o cümle..

'Bana senden başka kimse dokunmadı.' Demişti. Onun dokunması bile kötüydü Elif için. Ali, Elif'in kendisine karşı boş olmadığını biliyordu ama bu onun dokunuşlarını kabul edeceği anlamına gelmiyordu elbette.

Kenan'ı görünce niye o kadar delirdiğini düşünmek istemiyordu. İçinde dönüp duran hiçbir şeyin şu an bir önemi yoktu. Şuan kanepede yatan kadın için endişeleniyordu.

Kemal ve doktor nerde kaldı diye düşünmekten kafayı yiyecekti. Elif'in alnına elini koydu. Hala ateşi vardı. Havale geçirecek diye korkuyordu. Gelir gelmez üzerini değiştirmiş onu kurulamıştı ama böyle bir durumda o da tam olarak ne yapacağını bilemiyordu. Sirkeli su hazırlamış, ateşi dinsin diye alnında bez koymuştu. Sürekli değiştirip durmuştu. Burnuna kokmasın diye de alnını temizlemişti iyice. Saçlarını elinden geldiğince kurutmaya çalışmıştı ama evde bir saç kurutma makinesi yoktu ve Elif de baygın olduğundan hayli zorlanmıştı bunu yaparken.

Ona ılık bir duş aldırsa mıydı acaba? Tam bunu düşünürken araba sesi duydu ve aniden ayağa kalkıp kapıyı açtı. Yağmur tekrar başlamıştı ve şiddetleniyordu.

Kemal elinde şemsiye doktorla beraber koşarak eve girdiler. Ali, Kemal'e ters ters baktı..'nerde kaldınız?' dercesine.

"Abi yollar berbat olmuş, zor geldik." Diye savundu kendini Kemal. Ali çoktan Elif'in yanına gelen doktorun peşinden gitti. Korkuyla bekliyordu.

Doktor önce ateşini ölçtü. Gözleri büyüdü.

"39.5" Dedi. "Siz bir şeyler yaptınız mı?" diye Ali'ye sordu.

"Sirkeli su ile alnına bez koydum. Çok ıslandı yağmurda, kıyafetlerini değiştirip elimden geldiğince kurulamaya çalıştım." Dedi Ali endişeyle.

Doktor Elif'in üzerindeki örtüyü aldı ve kenare koydu. Elif'e iğne yaptı ve daha sonra oturup ateşinin düşmesini beklediler.

"Abi yiyecek bir şeyler de getirdim gelirken..Elif yenge uyanınca bir şeyler yese iyi olur." Diyen Kemal'e döndü. Gözleriyle teşekkür etti.

Kemal hemen arabaya koştu ve aldığı yiyecekleri getirip mutfağa bıraktı. Aldığı tavuk göğsünü hemen tencereye koydu ve ocağın altını yaktı.

Elif bir tavuk çorbası içse çok iyi olurdu. Ali, Elif'in başından ayrılmak istemiyordu ama Kemal'in yanına gidip Elif için bir şeyler yapmak ihtiyacıyla kavruluyordu. Küçücük vücudu artık kaldıramıyordu Ali'nin yaptıklarını. Ona o kadar yüklenmişti ki Ali. Ellerini sinirle saçlarından geçirdi ve mutfağa gitti. Sebzeleri yıkayan Kemal'in yanına geldi.

"Ona bir şey olsun istemiyorum." Dedi sanki kendi kendine konuşur gibi. Kemal, patronunun üzgün yüzüne baktı.

"Merak etmeyin, şu yaptığım tavuk çorbasını içsin yüzüne kan gelir. Annem ben hasta olduğumda bu tarifi uygulardı. İyi ki öğretti bana da.." dedi ve sebzeleri yıkamaya devam etti ancak Ali onu duymuyor gibiydi, öylece boşluğa bakıyordu.

"Ben ne yapayım?" dedi bir süre sonra ayağa kalktı ve kazağının kollarını katladı. Kemal onun pişmanlığını anlıyordu, Elif ile aralarında ne oldu da böyle oldular bilmiyordu ama sebebinin o davet gecesi olduğundan şüpheleniyordu. Gerçekten de ağır bir gece olmuştu. Bütün magazinlerde dönmüştü görüntüler. Ali'nin bunu yaptığına, bu kadar öfkeli olduğuna inanamamıştı. Kendi patronunu tanıyamıyor olmanın şaşkınlığını bir süre atamamıştı üzerinden. Ali öyle bir adam değildi ki. Tanıdığı Ali Aslan çok iyi bir insandı. Ama kendini kötü göstermek için, Elif'e acı çektirmek için kendini sokmadığı durum kalmamıştı.

Davette olan görüntüleri de basına Ali vermişti aslında. Yoksa hiç kimse Ali'nin otelinden görüntü sızdırmaya cüret edemezdi.

Ali bunu bilerek yapmıştı çünkü Elif'in babasının ortaya çıkmasını istiyordu. Kızına yaptıklarını görsün, ortaya çıksın istiyordu. Elif şimdiye kadar birçok şeyi kaldırmıştı ama bu davette çok sarsıldığı belliydi. Her kadın olsa sarsılırdı. Üstüne bir de Esma'yı aynı eve getirmişti. O sürtüğe de sırf Elif' eziyet etmek için katlanıyordu. Elif'in kendisini kıskandığını biliyordu. Esma'yla her beraber gördüğünde yüzünden geçip giden acının da gayet farkındaydı.

Annesi de böyle mi olmuştu acaba Ali'nin? Ekrem'e bakarken böyle acı dolu muydu gözleri? Onu terk edip gittiği için o kadar acı çekmişti ki annesi, yaralarına merhem olamadığı için sinirden delirmişti her defasında. Yaşamamak için direnmişti ve ölmüştü işte.

Bunları şuan da düşünmek zaten ağrıyan başını daha da ağrıtmaktan başka bir işe yaramıyordu. Kemal sonunda çorbayı yapmıştı. Ali de onun aldığı ekmeği dilimledi ve tepsiyi hazırladı.

İkisi de salona geldiklerinde doktorun Elif'in başında ateşini ölçerken buldular.

"Nasıl?" diye sordu Ali elinde tepsiyi sıkarken.

"Ateşi düşmüş. Şimdi daha iyi. Kendisine gelmesini bekleyeceğiz. Bir şeyler yese iyi olur gerçekten de. Bünyesi çok zayıf düşmüş. Ben yanımda ilaç getirdim, şu sehpada duran ilacı vermeyin o yan etki yapabilir.. içti mi o ilaçlardan?" diye sorunda Ali hızla kanepeyi dolandı. Sehpaya koyduğu ilaçların hala orada olduğunu görünce derin bir nefes aldı. Ağrı kesici antibiyotik koymuştu Elif içsin diye. Demek ki içmemişti.

Elindeki tepsiyi sehpaya bıraktı, Kemal de tencereyi ona uzatınca onu da aldı ve sehpaya bıraktı tepsinin yanına.

"Ali Bey, durumu iyi. Buraya ilaçları bırakıyorum. Tekrar ateşi yükselirse ılık bir duş aldırın. Daha sonra ilaçları verin." Dedi Doktor. Ali yalnızca başını salladı ve hala baygın yatan Elif'e baktı.

Onun kıpırtısız yatan bedenini görünce ister istemez korkuyordu. Ona zarar vermek başka bir şeydi, canına kastetmek başka bir şeydi. Bilerek, isteyerek yapmıştı evet ama bu kadar zayıf düşeceğini düşünememişti. Onun hastalanacağını akıl edememişti.

Doktor ayaklanınca kendisi de ayaklandı.

"Hala ayılmadı." Dedi sert bir sesle.

"Birazdan kendisine gelir, yaptığım iğnenin etkisinde..vücudu biraz dinlensin.." Kemal de doktorla beraber evden çıktı.

Ali hiçbir şey demedi, Elif'in yanında diz çöktü ve ellerini tuttu. Onun o güzel gözlerine bakmak istedi bir kez daha. Onun bu kadar hastalanması canını bu kadar sıktıysa başına bir şey gelse ne yapardı acaba?

Yaklaşık on dakika daha onu seyretti. Öyle, hiçbir şey düşünmeden. Başını onun koyduğu yastığa koydu, nefes alışverişlerini yüzünde hissediyordu. Nefesini hissediyor olmak ürkütücü derecede sakinleştiriciydi. Kendini iyi hissetmişti. Onun nefes alabiliyor olması bile harika bir şeydi! Nasıl da ona acı çektirmişti. Nasıl da az kalsın ona sahip olacaktı...düşündükçe kendine zarar vermek istiyordu.

Tamam onu tehdit etmek, ' istesem sana sahip olabilirim' demek kolaydı ve bu sadece blöftü. Ama Elif bunu bilmiyordu elbette. Yanında rahatsız hissedeceğini biliyordu artık.

Burnunun dibindeki gözler yavaş yavaş kıpırdanmaya başlayınca hemen kafasını yastıktan çekti Ali. Ellerini de çekti ve onun kendisine gelmesini bekledi.

Tekrar düşüp bayılmadan önceki haline göre daha iyi görünüyordu. Ali'yi kendisine bu kadar yakın durduğunu görünce gözlerinin hayretle açılmasına bakılırsa evet, iyi görünüyordu. Ali onu yavaşça doğrulttu. Elleriyle omuzlarından tuttu ve yastıkla arkasından destekledi belini.

"İyi misin?" diye sordu. Biliyordu, bunu sormasına hakkı yoktu ve şu an şu durumda oldukça garip duruyordu onunla ilgileniyor olmak ama umurunda değildi. Elif ters ters yüzüne bakıyordu. O kahverengi gözlerinde hiç görmediği bir şeyi gördü bugüne kadar. Soğukluk. Öyle net, öyle berrak, öyle bariz oradaydılar ki..Ali yutkunmadan edemedi. Bu bakışları haketmişti.

"İyiyim.."diye belli belirsiz fısıldamasını duydu onun. Ali onun omzunu tutmayı bıraktı ve hemen sehpanın üzerinde duran tenceredeki tavuk çorbasından koydu biraz tabağa. Sonra sehpayı biraz daha kendisine çekti ve kalkıp üzerine oturdu. Böylece Elif ile karşılıklı oturmuş oldular. Elif şaşkınlıkla ona bakarken, o Elif'e aldırmadı ve ufak ufak böldüğü ekmekleri Elif'in ağzına uzattı.

"Hadi, bir şeyler yemen gerek doktor öyle söyledi." Dedi ancak Elif ekmeği almak için ağzını açmadı. Hastalıktan dolayı hala kendinde olmadığını düşünüyordu. Şuan yaşadıkları gerçek değilmiş gibi geliyordu.

"Doktor mu?" diye sordu kısık bir sesle. Ne doktorundan bahsediyordu? Sonra kolundaki hafif acıyı fark etti ve kazağını sıyırıp iğne yapılan yere baktı.

"Doktor geldi, sana iğne yaptı. Şimdi bir şeyler ye." Diyerek Elif'in açık kalan ağzına fırsatını bulup elindeki ekmeği soktu. Elif onun bu hareketine homurdandı.

"Ben yerim, bırak." Dedi ve tepsiye uzandı ancak kolları çok güçsüzdü. Ali onun çenesini tutup, gözlerine ısrarla bakmayan Elif'in yüzünü kendisine çevirdi ve net konuştu.

"Ben yedireceğim." Elif ağzında ekmekle kalakaldı. Ondan yardım istemiyordu. Ondan hiçbir şey istemiyordu. Siyah gözleri kendisine öyle net bakıyordu ki, istemsizce yutkundu.

"Senden yardım istemiyorum." Dedi gözlerini gözlerinden ayırmadan. Hala yorgun hissettiği için sesi kısık çıkmıştı, istediği tonlamayı da yapamamıştı. Ali onun bu halini anlıyordu, sinirleniyordu ama daha fazla ileri gidip de onu üzmek istemiyordu şuan.

"Merak etme," dedi. "Şehre döndüğümüz zaman Esma'yı da alıp evden ayrılacağım. Bir süre birbirimizi görmesek iyi olur galiba." Dedi. Bunun ona iyi geleceğini bilerek. Fakat Elif'in gözleri çoktan dolmuştu bile. Artık duygularını saklayamayacak dereceye gelmişti. Ne yapacağını kestiremiyordu. Onun hem gitmesini istiyor hem de istemiyordu. Ama eğer yanında kalırsa kendisine ne olursa olsun acı vereceğini biliyordu. Buna dayanamazdı. Ama o giderse de Esma'yla gidecekti. Bu ise Elif'in canını daha çok yakacaktı. Şu durumda bile hala aptal kalbinin kıskançlığını düşünüyor olduğu için kendisine lanet etti.

Bir de kendisini güçlü sanırdı. Ali'yi tanıdığından beri gözyaşları habire akıyordu. Onun yanında duygu karmaşası yaşıyordu.

Ali de onun dolan gözlerine baktı. Bu kızın kendisine bir şeyler hissettiğini biliyordu elbette ama o cümleyi ona acı vermek için kurmamıştı. Onun iyiliği için bir süre birbirlerini görmeseler daha iyi olacağını düşünmüştü. Artık bu intikam işini Elif'ten de çıkarmak konusunda emin değildi. Bugün onu bu halde görünce acı bir gerçekle yüzleşmişti. Suçsuz yere onu bu hale sokan kendisiydi.

"Boşa beni.."diyen cılız sesi duyunca hızla kafasını kaldırdı ve dolan gözlerle kendisine bakan kıza çevirdi bakışlarını. Duyduğu iki kelimelik cümle kalbinde öyle bir etki bırakmıştı ki,neden sonra fark edecekti bunun ne demek olduğunu...

"Hayır." Dedi kararlılıkla. Elif onun cevabı üzerine içinde hafif bir sevinme hissetti. Aptal kalbi umut etmekten asla vazgeçmiyordu.

"Ali..canımı yakıyorsun.." diye fısıldadı zorlukla. Sesi öyle cılız çıkıyordu ki. Ali onun konuşarak kendisini yormasını istemiyordu.

Aslında boşanma konusunu kendisi de düşünmüştü ama şu an Elif sorunca aniden 'HAYIR' demişti. Bunu içindeki hangi Ali'nin dediğinden emin değildi, içinde bir kişilik bölüşmesi yaşadığının da farkında değildi. Elif ağlamaya başlamıştı.

"Bu halde olmamdan memnun musun?" diye sordu dolu dolu gözlerle. Hıçkırmıyordu ama gözyaşları ardı ardına yanaklarından aşağıya hızla akıp gidiyordu. Ali ona cevap vermedi. Elindeki tepsiyi sehpaya geri koydu ve ayağa kalkıp şöminenin önünde volta atmaya başladı. Elif de doğruldu zorlukla ve onun yanına yürüdü.

Kırık bir sesle, "Başka kadınlar canımı yakıyor, görmüyor musun?" diye sordu. Duygularını saklamaktan yorulmuştu artık ve bunu Ali'nin bilip bilmemesi umrunda da değildi. İsterse kendisiyle dalga geçsindi ona aşık olduğu ama kaldıracak gücü yoktu artık. Ali onun bu cılız itirafıyla volta atmayı kesti ve ona baktı. Biliyordu elbette ama itiraf edeceğini düşünmemişti. Elif yalvaran gözlerle ona bakarken ne diyeceğini bilemiyordu.

Onu bırakmak istemiyordu. Evet. Bunu kendisine itiraf etmişti sonunda. Onu bırakmak istemiyordu. Ne ara bunu kalbine kabullendirebilmişti emin değildi. Yasin'e söylediği her sözü yavaş yavaş yutuyordu galiba.

Elif elinin tersiyle yanaklarını sildi. Ayakta zor duruyordu. Kalbi acıyordu. Bu adam canını yakıyordu. Sanki elleriyle tutup kalbini sıkıyordu. Kalbi küçülüyor, küçülüyor Ali'nin tek bir hareketiyle patlıyor, her yere dağılıyordu parçaları ve onları toplamak Elif'e daha çok acı veriyordu.

Onun kendisini bırakmasını istemediği için kızıyordu kendisine. Ama ona rağmen onunla olamazdı. Aşkını içine gömerek çekip gitmek istiyordu. O neleri atlatmıştı. Aşkın da üstesinden gelebilirim diye düşünüyordu.

"Elif..ayakta zor duruyorsun, geç otur.." dedi Ali. Elif'in bütün söylediklerini yok sayarak. Elif gözlerine baktı 'gerçekten mi?' dercesine. Ali gözlerini kaçırdı ama o sert duruşundan asla taviz vermiyordu. O kadar ulaşılmaz görünüyordu ki onun sessizliği ve ulaşılmazlığı Elif'i daha da yıpratıyordu farkında değildi.

Fısıldayarak konuştu Elif. "Ben seninle olduğum sürece asla 'iyi' olmayacağım." Ali bunu duyunca ondan kaçırdığı gözlerini ona çevirdi tekrar. Sözlerinin kendi üzerindeki etkisi tarif edilemeyecek cinstendi.

O an için bunu düşünmemeye çalıştı. Ona yaklaştı ve onu omuzlarından tutup yönlendirmeye çalışırken birden boynuna dolanan kollarla dondu kaldı Ali. Elleri havada, gözleri şaşkınlıktan açılı kalıvermişti. Kalbinin aniden hızlanması ile, nefesini de kontrol edemez hale geldi. Elif sımsıkı boynuna sarılmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir şeyler mırıldanıyordu ama çok sıkı sarıldıkları için duyamıyordu Ali.

Şaşkınlığını üzerinden atıp, havada kalan ellerini onun ince beline doladı ve ona sarılmanın verdiği hissin tadını çıkardı. Ondan bu hareketi beklemediği için çok ama çok şaşkındı. Elif kollarını sanki mümkünmüş gibi daha da sıkı sarmaya çalışınca Ali de onun belindeki kollarını sıkılaştırdı ve onu iyice kendine bastırdı.

Kollarındaki bu küçük kadının kalbi çok yaralıydı biliyordu. Çareyi de dolayısıyla Ali'de arıyordu. Acaba şuan nasıl hissediyordu. Saçlarının kokusunu içine çekti ve istemsizce gözlerini kapattı. Ona sarılmak öyle iyi gelmişti ki, göğsünde bir şeylerin ılık ılık aktığını hissetti. Dakikalarca öyle kaldılar. Elif ne geri çekildi, ne de Ali kendisine ondan izinsiz sarıldığı için ona kızıp kendisinden uzaklaştırdı.

Bedenleri tamamamlanmanın verdiği huzuru yaşıyordu sanki. İki elmanın yarısı bir araya gelmiş birbirine sarılmış gibiydi. Elif gözlerini sımsıkı yummuş sevdiği adama sımsıkı sarılırken, ne yaptığının farkındaydı elbette ama kalbinde öyle bir acı vardı ki dindirilmesi gerekiyordu. Yere göğe sığamadığını hissediyordu.

Ona sarılır sarılmaz ise, içindeki alevlerin yatıştığını yerine üzerine ılık ılık suların aktığını hissedince ağlaması daha da artmıştı.

"Seni seviyorum..seni seviyorum.."demek istemiş ama kendi hıçkırığında boğulmuştu..yüzünü Ali'nin boynuna gömdüğü için de kelimeler doğru dürüst çıkamamıştı zaten.

"Ağlama." Dediğini duydu Ali'nin. Nasıl ağlamasındı ki? Kollarına sığındığı adam ona acıdığı için ilgi gösteriyordu. Ona acımış olması bile imkansız gibi gözükürken, hayal bile olsa şuan elindekilerle yetinmesini..durumu iyi değerlendirmesini bilecekti Elif. Bir daha Ali'ye sarılmaya cesaret edebilir miydi emin değildi. Ona sımsıkı sarılınca bütün vücudu gevşemiş, ruhu daraldığı yerden uzanıp kafasını çıkarmıştı sanki.

"Ağlamıyorum." Diyerek onun boynuna doğru hıçkırdı. Ali, sırtını sıvazlamaya başlamıştı. Ah o belinde hissettiği kollar nasıl da huzur veriyordu, bütün acıların Ali'den gelmesine rağmen.

"Elif..hadi bir şeyler ye lütfen..bak vücudun çok zayıf düştü." Diyen sesini duyunca ister istemez kollarını gevşetti ve ondan uzaklaşmaya başladı. Kafasını kaldırıp da gözlerine bakamıyordu. Belini saran kollar hala oradaydı, 'çek kollarını' da diyemiyordu. Öyle çekmesini bekliyordu.

Ali'nin, "Bir süre gerçekten de görüşmesek iyi olacak." Dediğini duydu tekrar. İtiraz etmek istiyordu ama içinde bir şeyler buna engel oluyordu. Kafasını kaldırdı ve kırgın kırgın ona baktı. Gözlerinden anlayamıyor muydu?

Ali anlıyordu elbette ama Elif'e bir hayat vadedemezdi. Şu an ne yapacağını da bilemiyordu. Kafası çok karışıktı. Kollarını da ondan bir türlü çekemiyordu zaten.

"Hadi," diye teşvik etti onu ve omuzlarından tutarak kanepeye yönlendirdi. Karşısına oturdu tekrar ve eline tepsiyi alıp kaşıkla çorbayı karıştırmaya başladı.

Sonra Elif'in ağzına bir parça ekmek daha soktu gülümseye çalışarak. Daha sonra bir kaşık çorba verdi. Elif'in itirazsız ağzını açıp kabul ettiğini görünce rahatladı.

"Ben yiyebilirim.." dediğini duydu ama onu umursamadı ve kaşıkları ağzına götürmeye devam etti. Gözlerine bakmaktan kaçınarak. Gözlerine bakmasa bile, dudaklarına bakmak zorunda kalıyordu ve bu da kendini kötü hissettiriyordu. Elif'in güzel dudakları vardı ve ağladıkları için şişmiş görünüyorlardı.

Elif onun ısrarla gözlerine bakmadığı için verdiği çabayı görüyor, içten içe seviniyordu. Bu onun kendisinden etkilendiğini göstermez miydi? Emin değildi yine de onun kendisini beslemesine memnuniyetle izin verdi. Aptal kalbi daha sonra bu verdiği izin için üzülebilirdi belki ama şuan umurunda değildi. Ali elindeki tepsiyi, Elif'in kucağına koydu ve aniden ayağa kalktı.

Elif ne olduğunu anlamaya çalışırken, Ali ona baktı.

"Şömineye odun atayım," dedi ve kapıya doğru yürümeye başladı. Sonra döndü ve işaret parmağını sallayıp uyarırcasına baktı Elif'e.

"Bir tabak daha iç." Sonra çıkıp odun almaya gitti. Elif'i duygu karmaşası içinde bırakarak.

Yaklaşık on beş dakika sonra geri geldiğinde Elif'i uykuya dalmış halde buldu. Şömineye odun attı. Sonra Elif'e baktı tekrar, dayanamadı. Karşısına oturdu, sehpanın üzerine yine. Onu izlemeye başladı. Bu küçük kadının kalbini almıştı artık. Canını yakmıştı. Az önceki çaresiz derman arayışı geldi gözünün önüne. Boynuna sarılışı, hıçkırarak ağlayışı..sonra sakinleşmesi.. bunu ona kendisi yapmıştı. Başarmıştı sonunda. Elif de annesi gibi ağlayıp geziyordu, acısını dindirecek şeyler arıyordu ama ne yazık ki bulamıyordu. Elinde sürekli laptopuna bakar, ağlar ağlar dururdu. O laptopta asla ne olduğunu öğrenememişti. O laptopun şu an nerede olduğunu da bilmiyordu.

Elif'in uykusunda kıpırdanıp gözlerini açması ve kendi gözlerine bakması ile dondu kaldı ikinci defa. O gözlerin bir daha açılmayacağını bilmek canını yakmıştı. Neler oluyordu böyle, neden böyle hissediyordu?

"Uyu sen." Dedi masum masum bakan gözlere. Şuan ki haline inanamadığını biliyordu, ama artık alışsa iyi olurdu Elif. Artık ona elinden geldiğince acı vermemeye çalışacaktı. Kendi haline bırakacaktı onu.

Birden Elif'in telefonu çalmaya başladı. Geldiklerinden beri diğer tekli koltukta duran çantasına yöneldi Ali, fermuarı açtı ve çalan telefonunu çıkardı. Arayan kişi Kenan'dı.

Çenesi kasıldı ve istemsizce bütün vücudu gerildi Ali'nin. Elleri kendiliğinden yumruk haline geldi. Elif telefon sesini duyunca iyice ayıldı ve Ali'ye dönüp baktı.

"Kenan mı?" dediğini duyunca iyice gerilen sinirlerinin yatışması için derin nefesler aldı önce. Bu arada telefon susmuştu. Tam çantaya geri koymayı düşünüyordu ki tekrar çalmaya başladı.

Elif de ayağa kalkmış, yanına gelmişti. Ali'nin gözlerinin içine bakarak onun eline uzandı ve sıkıca tuttuğu telefonunu aldı.

Kenan'ın ismini görünce gülümsedi istemsizce. Bu Ali'yi daha da çıldırtmıştı.

"Onunla görüşmeni istemiyorum." Dedi sesinin tonunu zor ayarlayarak. Şuan kızgın görünmek ve Elif'in canını yakmak istemiyordu. Özellikle de arabada olanlardan sonra. Elif tereddütle ona baktı ve söylediklerini düşünürken ortamı saatli bir bomba gibi geren telefonu açtı ve Ali'nin gözlerine bakarak konuştu.

"Kenan?"

"Alo, Elif? Kızım niye açmıyorsun telefonu merak ettim seni.." diyen sesini duyunca onu merak eden bir dostunun olması iyi hissettirmişti Elif'i.

"İyiyim, iyiyim merak etme. Uyuyordum." Dedi. Ali kaskatı bir şekilde yanında durmuş onları dinliyordu. Kenan'ın ne söylediğini duyabiliyordu. Çünkü Elif'e gereğinden fazla yaklaşmıştı. Elif geri çekilmeyi bile düşünememişti.

"Sana zarar vermedi değil mi?" diyen Kenan'ı duyunca önce kendisinden sonra Kenan'dan nefret etti. Az kalsın, Elif'e zarar veriyordu, kıyıdan dönmüştü. Elif kafasını Ali'ye çevirdi ve onunla burun buruna geldi. Ali, Elif kısa olduğu için başını eğmiş, öyle dinliyordu telefonu.

"Hayır vermedi." Dedi Ali'ye doğru soluyarak. Ali onun gözlerindeki rahatlamayı görünce daha çok kızdı kendisine.

"O adam sana aşık kızım!" diyen Kenan'ın sesini duyduklarında ikisi de irkildi. Ali anında geri çekildi, Elif onun uzaklaşması ile aralarından geçen soğuk havanın etkisiyle buz kesti. Elleri titremeye başladı. Kenan'ın bu sözü ikisinin arasına bomba gibi düşmüştü.

Elif bir süre ne diyeceğini bilemedi.

"Kenan..saçmalama ne olursun.." dedi kısık sesle. Ali'nin duymaması için kafasını diğer tarafa çevirmişti. Ali ise kendi muhasebesini yapıyordu içinde. Kenan'ın damdan düşer gibi bu cümleyi kurması öyle büyük bir etki bırakmıştı ki üzerinde, adım dahi atacak komutu veremiyordu beynine. Refleks olarak Elif'ten uzaklaşmıştı ama kalakalmıştı gittiği yerde. Elif'in gerilen vücudu, gözlerindeki o umut pırıltısını fark etmişti elbette ama görmezlikten gelmişti.

"Saçmalamıyorum Elif. O adam seni seviyor. Erkeğim ben anlarım. Kendisine yediremiyor sadece." Artık onu duymuyordu Ali ama, Elif'in bütün vücudunun bir kasılıp bir gevşediğine bakılırsa hala aynı konuda nutuk veriyor olmalıydı Kenan.

Elif'e bir açıklama borçlu değildi çünkü o açıklamayı henüz kendisine de yapacak cesareti yoktu.

"Kenan sonra konuşalım olur mu?" dediğini duydu onun, sonra falan konuşmalarını istemiyordu! Elif telefonu kapatınca hızla yanına gitti ve onu incitmeden kendisine çevirdi.

"Bak Elif, kendince umutlara kapılmanı istemiyorum. Kenan denen hergelenin aklını bunlarla doldurmasına izin verme." Dedi. Elif kırgın gözlerle onaylamak istercesine kafasını salladı. Ali onu şuan da üzdüğünü biliyordu ama yapacak bir şey yoktu. Daha fazla üzülmek istemiyorsa bazı şeyleri kabullenmesi gerekiyordu.

"Onunla ne ara bu kadar samimi oldunuz? Sen herkese böyle güvenir misin?" diye sordu. Elif ayakta kalmaktan yorulmuştu, geri kanepeye oturdu ve örtüyü üzerine örttü.

"Bilmiyorum." Dedi dürüstçe. "Benim hiç dostum olmadı, bazı insanlara koşulsuz güveniyorsun..o akşam..davet gecesi..otelden ayrılınca sahile gittim.." dedi ve Ali'nin gözlerine baktı Elif. Ekledi.

"Ağladım..çok ağladım.. Kendi aptallığıma, kendimi düşürdüğüm duruma çok ağladım..sonra Kenan geldi.. o an biraz daha yalnız kalsaydım kafayı yerdim.." dedi. Ali'nin gözlerine bakarak söylediği cümleler, Ali'nin içini kavurmuş gibiydi sanki. Tepkisizce baktı kızın yüzüne. Elif onun yüzünden hiçbir şey anlamıyordu, yine ulaşılmaz gözüküyordu.

"Bugün ise..o davet gecesi yaşanılanların televizyonlarda döndüğünü görmüş beni onun için çağırmıştı.." dedi Ali'ye bakarak tekrar. Ali itiraf ederse rahatlayacağını düşündü.

"O görüntüleri ben verdim basına." Dediği an kızın gözlerine aniden hücum eden gözyaşlarına bakmamak için kafasını çevirdi.

"Ne-neden? Canımı yakmadığın yetmedi, bir de bunu herkese göstermek mi istedin?" diye sordu Elif, hıçkırmamak için kendini zor tutuyordu.

"Baban ortaya çıksın diyeydi." Dedi Ali. Evet Elif'in canını da yakmak istemişti ama büyük sebep Ekrem'in ortaya çıkması içindi. Elif şaşkınlıkla baktı ona.

"Babam mı? Babam ne alaka?"

"Sevgili babacın balayından döndüğümüz gün elime geçecek bir not bırakmış. Ustalıkla hem de." dedi sesini istemeden de olsa yükselterek. Elif onun gözlerindeki öfkeden korktu. Kendisine bile böyle bakmamıştı hiç.

"Ne yazıyordu o notta?" dedi kısık sesle. Ali ona çevirdi bakışlarını, kızın yüzü kıpkırmızı olmuştu ağlamaktan. Söyleyip söylememekte kararsız kaldı bir an.

"Sana zarar vermememi, senin masum ve saf olduğunu falan filan.. o gece davetteki görüntüleri görünce bana ulaşacağını düşündüm.. bekliyorum.." dedi. Elif'e gereğinden çok şey söylemişti.

"Babamdan ne istiyorsun? Onunla derdin ne?" diye sordu.

"Boşver." Diyerek geçiştirdi Elif. "Hadi gel seni odaya götüreyim, burada rahat edemezsin sabaha kadar. Oradaki şömineyi de yakarım. Sabah olunca da eve gideriz zaten." Dedi. Elif'e doğru yürüdü ve onun itiraz etmesine fırsat vermeden beklemediği bir anda kucağına alıverdi. Elif sıkıca boynuna doladı kollarını. Düşmek istemiyordu.

Ali onun yüzüne bakmadan merdivenleri çıkmaya başladı. Sonunda odalardan birine getirdi Elif'i ve yatağa bıraktı. İkisi de vücutlarının temasından dolayı gerginlerdi ve birbirlerinden başka her yere bakıyorlardı. Ali hazır olan şöminenin yanına gitti ve bir kibrit çaktı. Şömine alev almaya başlayınca biraz da odun koydu. Elif hala ayakta durmuş onu izliyordu. Ali doğrulduğunda ellerindeki talaş tozlarını çırptı ve ona beklentiyle bakan kıza döndü.

"Elif yat hadi, yarına kadar dinç olman lazım ki yola çıkabilelim.." dedi. Elif öylece kendisine bakıyordu. Ali vücudunu saran gerginliğin farkındaydı ama bir an önce odadan çıkmak istiyordu. Dışarıda yağmur tekrar başlamıştı.

"Neden duruyorsun öyle? Bir şey mi söyleyeceksin?" diyerek pencerelere yürüdü ve perdeleri örttü. Elif o kadar tuhaf hissediyordu ki, tutulup kaldığını nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Koca dağ evinde yalnızdılar..ve üstelik Ali yarından sonra bir süre görüşmeyeceklerini söylüyordu. İçinden bir ses bu sürenin bir aydan fazla olacağını söylüyordu. Aklına gelen düşünceyle sıçradı birden, perdeleri örtmeye devam eden Ali bunu görmedi elbette.

"Teyzenler.."dedi Elif. "Onlara bir şey belli etmeyecektik ama şimdi televizyondan görmüşlerdir..hani onlar gelecekti hem..?" diye sordu.

"Teyzemleri arayıp gelmemelerini, daha sonra bizim onlara gidebileceğimizi söylemiştim. Babanın gönderdiği notu görünce delirdim..o yüzden seni de görmek istemedim..bu bir aydır.." dedi ve sustu. Elif de bir şey demedi.

"Teyzemler gördüyse gördüler,onlara hesap vermek zorunda değilim,hala arayıp bir şey söylemediler..." dedi dalgınca. Sahiden kimse aramamıştı, bu haberler nedir, ne değildir diye.

"Anladım." Dedi Elif ve mavi renklerle dolu yorganı kaldırdı yatağa girdi. Hala ona bakan Ali'ye döndü yerleşince.

"Sen nerede kalacaksın?" diye sordu. Ali aşağıda kalmayı düşünüyordu diğer odadaki şömineleri yakmamak için ama birden elektrikler kesildi! Elif korkuyla sıçradı yatakta. Aniden karanlığa bürünen oda, şöminedeki alevlerle aydınlanırken ikisi de birbirine baktılar.

"Bu saate kadar dayanması mucizeydi zaten. Bu kadar yağmura çok bile dayandı." Dedi.

"Ali burada kal." Diyen sesi duyduğunda doğru duyup duymadığına emin olamadı Ali. Ne demişti, ne demişti?

"Ali korkarım..lütfen..burada kal.." dedi ve utanarak yorganı kaldırdı. Ali şaşkın şaşkın kendisine bakarken karar vermekte zorlanıyordu hala..

"Elif.." diyecek oldu ama Elif izin vermedi. Bugün arabada yaşadıklarından sonra hala kendisine nasıl bu kadar kolay açılabiliyordu bu kız hayret ediyordu, bunu ona aşk mı yaptırıyordu? Ya da belki de arabada olanlardan sonra kendi değişen tavırlarından etkilenmişti Elif. Pişmanlığını görmüştü de ondan böyleydi.

"Ali..bilmediğim bir yerdeyim..bu ev..bu ev çok büyük ve ..ve..sen aşağıya inersen..korkarım..Ali gerçekten korkarım..en azından ben uyuyana kadar orada da oturabilirsin..lütfen Ali." Diyen yalvarışlarını duyunca daha fazla dayanamadı ve hızla yatağa yürüdü.

Yorganı kaldırdı, Elif'in kenara çekilmesi ile yatağa girdi. Yorgan Elif'in sayesinde biraz ısınmıştı. İkisi de kaskatı tavana bakarak uzandılar ve sessizce durdular.

Geriye artık sabahı beklemek kalmıştı.


"SANALDAN GERÇEĞE" isimli bir hikayeye başladım, lütfen profilime girin bakın ve bana destek olun. Onu da beğeneceğinizi düşünüyorum. 

Öpüldünüz, sevgiler.. 

Continue Reading

You'll Also Like

537K 36.4K 34
Aşkın rüzgarı saçlarınıza karışacak, kalbinizi 1000 RR'dan daha hızlı attıracak. 🏍️💛
64.6K 4.2K 24
Beni özlediğinde yıldızlara bak.
4M 150K 85
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...
60.3K 1.2K 41
Ben Nefes 17 yaşımda üniversite hayalleri kurarken yâşça büyük Urfanın en zengin en tehlikeli Şariwan ailesine gelin giden Nefes. Babam doğduğumda...