Insensitive ➳ Sirius Black

By PotterCat

244K 13.5K 8.9K

[WattpadFanficsTR "Hogwarts Dünyası" okuma listesinde sizlerle!] ~"Mükemmel cadı" maskesi takan bir kızın mük... More

*1* Küçük Bir Yetim
*2* Yazlık
*3* Eğlence
*4* Eski Bir Dost
*5* Doğum Günü
*6* Saçlar
*7* Çizgiyi Aşıyorsun, Black
*8* Hogwarts
*9* Saklı Gerçekler
*10* Tüy
*11* Teklif
*12* Delirmek
*13* Patronus
*14* Sen Olmasaydın...
*15* Noel Balosu
*16* İmkansız Gerçek Oluyor
*17* Bob Ama Kısaca Bobby
*18* Broken
*19* Amortentia
*20* Köpek Kediyi Kovalar
*21* O Biliyor
*22* Bela Genellikle Beni Buluyor
*23* Sürüngenler
*24* Haber, Saldırı, Oda ve Ayna
*25* Sectumsempra
*26* Yeşil Işık
*27* Altıncı Sınıf Bitiyor
*28* Tesadüfler
*29* O Biraz Daha Baskın Gelmiş
*30* Hata
*31* Melek ve Şeytan
*Özel Bölüm*
*33* Little Hangleton
*34* Yedinci Sınıf
*35* Arzu
*36* Teorik Bilgi
*37* Hangover
*38* Genç Anka
*39* Asla Bırakma
*40* Aile Yemeği
*41* Noel
*42* Değişim
*43* Davetsiz Misafir
*44* Maske Düşüyor
*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek
*46* Elinde Olan Bir Tek Bu Hayatın
*47* Bu Kadar Mutlu Olmamıştım
*48* Yıl Dönümü
Özel Bölüm *2*
*49* Vahşi Kedi
*50* Biraz Ateşviskisi, Biraz Quidditch

*32* Albüm

3.6K 210 95
By PotterCat

Resimde annemin üzerinde mavi bir kazak ve kazağın mavisiyle aynı tonda bir mavi kot vardı, ayağında ise yine mavi bir topuklu bot vardı. Siyah, kıvırcık saçları beline geliyordu ve zümrüt yeşili gözleri kedi gözü gibi parıldıyordu. Makyajsızdı ama bu haliyle bile çok güzeldi. Sol elinin yüzük parmağında safir taşlı bir yüzük vardı; boynunda ise o yüzük ile takım olduğunu tahmin ettiğim, ucunda safir bulunduran bir kolye vardı. Safiri damla şeklindeydi ve gümüş renkli zincirin ucunda parıldıyordu.

Sağ elinin orta parmağında ise bir başka yüzük vardı. Bu seferki ise öyle zarif bir şey değildi. Altın rengi bir halkanın üzerindeki siyah, eşkenar dörtgen bir taştan ibaretti. Benim asıl ilgimi çeken şey ise başına taktığı tacımsı şey olmuştu.

Gümüş rengiydi ve kartalı andırıyordu. Kartalın kanatları, parlak taşlar ile süslenmişti; gagası ise altındandı. Gövdesinin yerinde kocaman, oval bir safir vardı ve o safirin altından iki küçük safir daha sarkıyordu. Birincisi yuvarlak, ikincisi ise elips şeklindeydi. Çok hoşuma gitmişti ve annemin, babamınkiler ile aynı renk kuzguni saçlarıyla fazlasıyla uyumlu görünüyordu.

Babamın ise üzerinde cübbeleri yoktu ki bu gerçekten de ilginçti. Onun yerine siyah bir pantolon ve siyah bir kazak giymişti. Yine de baştan aşağıya siyahtı. Annem ile el ele tutuşmuşlardı. Fotoğrafın başında ikisi de gülümseyerek- annem otuz iki diş sırıtıyordu, babam ise hafif ama fark edilir bir gülümseme takınmıştı ama doğal olduğunu belli oluyordu- kameraya bakıyorlardı ama sonrasında ilk olarak babamın bakışları anneme kayıyordu, ardından annemin de bakışları babama kayıyordu ve birbirlerine baktıkları sırada fotoğraf başa dönüyordu.

Annemin gözlerini hiçbir fotoğrafta bu kadar canlı gördüğümü hatırlamıyordum. Bu kadar içten güldüğü bir fotoğraf daha da görmemiştim. Babamın ise bakışlarında çok daha farklı bir şey vardı, anlayamamıştım ama bir farklılık vardı işte.

Fotoğrafa tekrar tekrar baktıkça annemin, babama ne kadar âşık olduğunu görüyordum. Bakışlarından, gülüşünden anlaşılıyordu. Fotoğrafın arkasını çevirip bir şey yazıp yazmadığına baktım, o an neredeyse sarsılma derecesinde titrediğimi fark etmiştim.

31 Aralık 19—

Yılı okuyamıyordum çünkü o kısımdaki mürekkep dağılmıştı. Ama yılbaşı olduğunu anlamıştım. Fotoğrafı ve mektubu elime alıp sertçe ayağa kalktım "Tasha, neler oluyor?" diye sordu Sirius, endişeli bir ses tonuyla. Ama onu duymazdan geldim ve neredeyse ışık hızında odama çıktım, kapıyı çarparak kapatıp kilitledim. Fotoğraf ile mektubu, masamın üzerine bıraktıktan sonra sinirden ağlamaya başladım.

Bu fotoğrafı sırf bana işkence yapmak için gönderdiğinden adım gibi emindim. Annemin, onu ne kadar sevdiğini ve bu yüzden öldüğünü bana tekrar tekrar hatırlatmak istiyordu. Canımı yakmaktan zevk alıyordu.

"Lanet olsun, senden nefret ediyorum!" diye çığlık attım ve yatağımı tekmelemeye başladım. Ama adım sesleri duymamla birlikte fotoğrafı da, mektubu da yastığımın altına koydum. Ve birkaç saniye sonra mavi bir ışık eşliğinde kapı açıldı. Eşikte Sirius, elinde bir asa ile duruyordu. Hızlı adımlarla yanıma gelip bana sarıldı. Başımı, göğsüne gömüp hıçkırarak ağlamaya başladım. O ise saçlarımı okşuyordu. Birkaç saniye sonra herkes odama doluşmuştu.

"Natasha, ne oldu?" diye sordu Dorea.

Sirius'tan ayrıldım ve gözlerimi sildim "Yok bir şey. Sadece psikolojik olarak tam anlamıyla iyi değilim, o kadar."

James beni süzdü "Belli oluyor." dedi. Ona dil çıkarttım.

"Peki, ya mektup?" diye sordu Sirius.

"Bella ve Cissy'dendi." diye yalan söyledim "Onları özlediğimi hatırlayınca ağlamaya başladım zaten."

"Birkaç güne kalmaz düzelirsin, merak etme." dedi Charlus ve sırtımı sıvazladı. Ona sahte bir gülümseme gönderdim. Dorea ile birlikte odamdan çıktılar.

"Annem birazdan kahvaltı için çağırmaya gelir o yüzden yiyişeceksiniz işi hızlı bitirin." dedi James. Ona öldürücü bakışlar atmaya başladım ama tekmeleyemeden kapıyı çarparak odadan çıktı.

Sirius sanki James hiç burada olmamış gibi yanıma geldi "Bazenleri beni çok korkutuyorsun, biliyor muydun?" dedi.

Hafifçe gülümsedim "Alışman gerek."

"Alışmak mı?" diye sordu, tek kaşını kaldırarak "Üzgünüm hanımefendi ama kız arkadaşımın ölümle burun burna gelmesi hiç de alışabileceğim bir şey değil."

"Pekâlâ, yanlış bir şey söylemiş olabilirim." dedim ve parmak uçlarıma yükselip duduklarına minik bir öpücük kondurdum. Homurdandı "Bende daha fazla istiyorum ama Dorea etraftayken yiyişmemiz pek hoş olmaz."

"Haklısın," dedi ve odadan çıktık, aşağı indiğimizde kahvaltı hazırdı ve James masayı süpürüyordu. İç geçirerek karşısındaki yerime oturdum.

"Aç ya bildiğin aç." diye söylendim "Bize de bırak."

"Hızlı olmanız gerek." dedi, ağzı dolu bir şekilde.

"James Potter, ağzın doluyken konuşma." diye uyardı Dorea. Kıkırdadım ve omletimi yemeye başladım. Kahvaltıdan sonra Dorea ve Charlus işe gitti, Sirius ve James ise Quidditch oynamaya gittiler. Kendi içimdeki tartışmaya galip geldiğimde ben de utangaç adımlarla yanlarına gitmiştim.

"KUZEN!" diye bağırdım sesimi James'e duyurabilmek için. James süzülüp yanıma geldi "Bir kişilik daha yeriniz var mı?"

James sanki Slughorn'un hortlağını görmüş gibi bana bakıyordu "Sen ve Quiddicth?" diyebildi.

Kaşlarımı çatıp ellerimi belime koydum "Ne oldu beğenemedin mi, beyefendi?"

"Yok, o değil de biraz... Garip bir ikili oldunuz." dedi "Neyse, Pati seni takımına seve seve alır."

"Süpürge?" diye sordum. James halkanın altındaki iki süpürgeyi işaret etti.

"İstediğini al." dedi ve uçtu. Ben de süpürgelere ilerledim, rastegele birini elime aldım ve biniş pozisyonunu aldım. Ayaklarımı yere vurduğumda süpürge normal bir şekilde havalandı. Birinci sınıftaki uçuş derslerinden hatırladığım kadarıyla uçup Sirius'un yanına gittim.

"Fena uçmuyorsun, Tasha." dedi bana göz kırparak.

Omuz silktim "Genlerle ilgli." dedim "Tutucu olsam olur mu?"

Sirius omuz silkti "Nasıl istersen. Her şekilde yenilecek."

"SİZİ DUYUYORUM!" diye böğürdü James. Kahkaha attım ve en büyük halkanın önüne geçtim.

"James hem Tutucu hem de Kovalayıcı mı olacak?" diye sordum.

"Kuzenini küçümseme, Tasha." dedi James ve pazularını sıktı. Kusuyormuş gibi yaptım.

"Her neyse, sen başla Çatalak sonuçta biz sayıca fazlayız." dedi Sirius ve Quaffle'ı James'e fırlattı.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

"Tasha yere düşüp kafanı patlatacaksın." diye homurdandı James, malubiyetin üzüntüsü gözlerinden okunuyordu.

"Eğer yere düşersem beni tutacağınızı biliyorum." dedim. Süpürgede baş aşağı sallanıyordum.

"İlk oynayışına rağmen çok iyiydin, Çatalak'ın hayvani atışlarını nasıl kurtardığını gerçekten de anlamadım." dedi Sirius. Düşme ihtimalime karşın altımda bekliyordu.

"Lucius, Tutucu reflekslerim olduğunu söyleyip duruyordu geçen yıl." dedim.

"Yani bu yıl bize karşı mı oynayacaksın?" diye sordu James.

Omuz silktim "Sanmıyorum." dedim. Yalan "Sirius, atlasam beni tutar mısın?"

"Bence denemeyelim." dedi Sirius.

"Taamaam." dedim ve süpürgeye düzgün bir şekilde oturup süzülmeye başladım. Yeterli kadar alçaldığımda süpürgeden atladım ve yere yapıştım "Pestilim çıktı."

"Ben de çok terledim." dedi James, o da yanıma inmişti.

"Ben terlediğimi söylemedim." dedim.

"Ben de," dedi Sirius ve James'in yanına indi. Ardından yüzünü buruşturdu "Git duş falan al Çatalak, iğrenç kokuyorsun."

"Baş üstüne..." diye mırıldandı James ve saçlarını kaşıyarak eve ilerlemeye başladı. Sirius da süpürgesini bırakıp yanıma uzandı. Yavaşça ona sokuldum.

"Seninle uyumak istiyorum ama Dorea'nın izin vereceğini hiç zannetmiyorum." diye mırıldandım.

"İzin vermek zorunda değil," dedi Sirius "Dorea ve Charlus uyuduktan sonra yanına gelirim, sabah da kendi odama Cisimlenirim."

"Odadan odaya Cisimlenmek mi? Kulağa çok garip geliyor."

Sirius biraz düşündü "Haklısın."

"Ee, ben yokken neler yapıyordun?" diye sordum.

"Quiddicth oynuyordum." diye cevapladı.

Ona doğru döndüm "Bütün gün mü?" diye sordum.

Onayladı "Bütün gün." dedi "Ya sen?"

"Kitap okuyordum." dedim.

Tek kaşını kaldırdı "Bütün gün mü?" diye sordu.

Onayladım "Bütün gün." dedim "Ve seninle geçirdiğimiz günleri düşünüyordum."

Dudağının kenarı kıvrıldı "Hem de bütün gün." dedi ve yavaşça bana yaklaşıp dudaklarımızı birleştirdi. Yumuşak bir şekilde ama uzunca öpüştük, nefessiz kalınca ayrıldık. Sirius'a gülümsedim ve ayağa kalktım.

"Ben kütüphaneye gideceğim."

Ayağa kalkarken yüzünü buruşturdu "Merlin, sakın bana FYBSlere çalışmaya başlayacağım deme!"

Ben de yüzümü buruşturdum "Merlin, elbette hayır! Sen benim ne zaman ders çalıştığımı gördün, Sirius Black?" dedim.

Biraz düşündü "Sanırım hiç görmedim." diye cevap verdi.

Sırıttım "Haklısın çünkü zorunda olmadığım sürece çalışmam ben." dedim ve gerindim "Kitapları karıştırmaya gidiyorum."

Sirius ile birlikte eve yürümeye başladık "Ben de muggle dergilerine göz atayım o zaman."

Tek kaşımı kaldırdım "Muggle dergileri mi?"

Sırıtarak onayladı "Aynen öyle. Hatta içinde bikinili muggle kızları olanlarından."

Omzuna sert bir yumruk attım ve hızlı adımlarla eve yürüdüm, içeriye girince kapıyı yüzüne çarptım. Aklı sıra beni kıskandırmaya çalışıyor ama işe yaramasından nefret ediyorum!

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Neredeyse iki saattir kütüphanedeydim, bulduğum her ilginç kitabı okuyordum. Ne diyebilirim, Charlus'un zevkine hayranım. Tam Karanlık Sanatlara Karşı Savuma ile ilgili bir kitabı raftan alacaktım ki onun üstünde duran şey üzerime düştü. Elbette ben de dengemi kaybedip yere düştüm.

Çıkan tozdan dolayı öksürerek ayağa kalktım ve üzerime düşen şeyi incelemeye başladım. Albüme benziyordu. İlk sayfalara göz atınca annemin, Annabelle'in ve Charlus'un fotoğrafları gözüme çarpmıştı. Aile albümüydü demek ki. Sırıtarak kütüphaneden fırladım ve merdivenleri inip salona koşmaya başladım.

"JAMES! SALONA GEL!"

Birkaç saniye sonra James ve Sirius da gelmişlerdi, koltuğa oturduk. Ben ortadaydım "O ne?" diye sordu James.

"Aile albümü gibi gözüküyor." dedim.

James sırıttı "Karıştıralım o zaman!"

İlk sayfayı açtım. Büyükannem, büyükbabam, yedi yaşındaki Charlus, iki yaşındaki Annabelle ve yeni doğmuş Gabrielle vardı. Fotoğrafın altına mavi mürekkeple bir şey yazılmıştı 27 Nisan 1927 – Doğar doğmaz fotoğrafımın çekildiğine inanamıyorum.

"Sanırım bunu annen yazmış." dedi Sirius. Onayladım.

"Bence de." dedim ve sayfayı çevirdim. Bu seferkinde annem iki yaşlarında gibi gösteriyordu, Charlus'un omzuna binmişti. İkisi de sırıtarak kameraya bakarken bir anda Annabelle önlerine atlıyordu.

Annabelle ve çocuklukları işte. Hiçbir zaman büyüyememişti zaten.

"Annabelle ile tanışmayı çok isterdim." dedim "Aslında tanıştım ama hatırlayamıyorum."

"Ben de," dedi James "Hatırladığım tek şey bana şeker verdiği."

"En azından aklında kalan bir şeyler varmış," diye mırıldandım ve sayfayı çevirdim. Annem beş veya altı yaşlarında gibiydi, kumsaldaydılar. Charlus'u kuma gömmüşlerdi ve Annabelle ile birlikte Charlus'un yanında dans ediyorlardı.

O güne dair en çok sevdiğim şey, Charlus'un mayosuna yengeç atışımdı. Bir hafta boyunca öcünü almaya çalıştı ama başaramadı. Slytherin olduğumu o zamanlardan belli ediyordum.

"Sakın annenden fikir alıp bunu bana yapmaya kalkışma, Natasha." dedi James, uyaran bir ses tonuyla.

Sırıttım "Bilemiyorum, Jamsie. Benimle iyi geçinmeye çalış."

Sirius kahkaha attı ve sayfayı çevirdi. Bu seferkinde üçünün de üzerinde Hogwarts formaları vardı, bir anda annemin on bir yaşında olduğu seneye atlamıştı. Annem, Charlus'un sandığının üzerine çıkmıştı; Annabelle atkısını suratına dolamıştı ve Charlus ise annemi, sandığının üzerinden almaya çalışıyordu.

1 Temmuz 1936 – Benim Hogwarts'taki ilk, Charlus'un ise son yılı. Ama dürüst olalım şimdi, bu fotoğrafa bakıp da onun Öğrenci Başkanı olduğuna kim inanır ki?

"Baban Öğrenci Başkanı mıydı?" diye sordu Sirius.

James onayladı "Annabelle ve Gabrielle de öyleydi." dedi ve bana baktı "Biz fasulyedeniz."

Güldüm ve sayfayı çevirdim. Annem, Annabelle, Charlus ve Dorea'nın bir fotoğrafı vardı. Önceki fotoğraf ile aynı yıl çekilmiş gibi gözüküyordu. Dorea ve Charlus el ele tutuşmuştu; Annabelle ve annem ise onlara bakıp gülüyorlardı.

Her ne kadar Dorea'yı görünce değişen davranışları yüzünden Charlus ile dalga geçsek de aslında çok tatlı bir ilişkileri olduğunu düşünüyorduk, hala da düşünüyoruz.

Hafifçe gülümsedim ve sayfayı çevirdim. Burada annem ikinci sınıf, Annabelle ise dördüncü sınıftı. Fotoğraf, Hogwarts'ın bahçesinde çekilmişti. Annem ile Annabelle çimenlere uzanmışlardı ama yanlarına Hufflepufflı bir oğlan geldiği gibi Annabelle ayağa kalkıyor, annem ise yuvarlanarak gülmeye başlıyordu.

Hayden'i görünce her zaman eli ayağına dolaşırdı, çıkmaya başladıklarında bile. Aptal âşık deyiminin ayaklı haliydi. Her zaman ileride yaşayacağım ilişkinin, Hayden ve Annabelle'inki gibi saf olmasını dilemiştim ama sanırım Tanrı beni sevmiyor.

"Wow, böyle bir şey beklemiyordum." diye mırıldandı Sirius.

"Ben de," dedim ve yavaşça sayfayı değiştirdim. Bu sefer annem üçüncü sınıf, Annabelle ise beşinci sınıftı. Noel'de çekilmiş bir fotoğraftı, arkalarındaki ağaçtan belliydi. Charlus ve büyükbabam; annemi omuzlarına almışlardı. Annabelle ise yerde bağdaş kurmuştu ve fotoğrafı hiç tınlamadan sıcak çikolatasını yudumluyordu. Büyükannem ise elindeki hediye kutularını bırakmaya çalışıyordu ama kutulardan minikcik olan bir tanesi, Annabelle'in sıcak çikolatasının içine düşüp Annabelle'in beyaz kazağına sıcak çikolata sıçaramasına neden oluyordu. Annem gülerken az daha aşağı düşüyordu.

O kazağı, geçirdiğimiz en harika yılbaşının hatırası olarak hep sakladı. Ve o günden itibaren evde ne zaman sıcak çikolata dense bakışlar Annabelle'e dönmeye başladı. Elbette buna çok sinir oluyordu.

Kıkırdadım ve sayfayı çevirdim. Annem dördüncü sınıfı bitirmişti, Annabelle ise altıyı. Evin bahçesinde üç kardeş süpürgeye binmişlerdi. Ama tek garip olan şey, annemin baş aşağı sallanmasıydı.

Evet, o gün çok ilginçti. Fazla miktarda Ateşviskisi içmiş ve sarhoş olmuştum. Ardından da Quidditch oynamıştım. Charlus'un anlattığına göre Quaffle yerine Bludgerları engellemeye çalışmışım ve süpürgeden düşerken son anda Annabelle beni yakalamış.

Üçümüz de kahkaha attık "Annemin Ateşviskisi sevdiğini bilmiyordum." dedim ve sayfayı çevirdim. Annem beşinci sınıftaydı, yanında ise Charlus vardı. Birbirlerine sarılıyorlardı ve durmadan gülüyorlardı. Bana kalırsa çok tatlı bir fotoğraftı. Sayfayı çevirdim. Annem altıncı sınıftaydı ve fotoğraf yine Noel'de çekilmişti. Bu sefer herkes ayakta duruyordu. Annabelle'in elinde yine sıcak çikolata vardı ve Hayden'e sarılıyordu. Dorea ve Charlus ise el ele tutuşmuştu. Büyükannem ve büyükbabam yan yanaydılar, gülümsüyordular. Annem ise elinde tuttuğu Ateşviskisi şişesini havaya kaldırıp ardından kafaya dikiyordu.

En güzel Noellerimden bir diğeri. Ama yarısında sarhoş olduğum için pek bir şey hatırlamıyorum. Annabelle'in anlattığına göre ikinci kattan atlamaya kalkmışım ve az daha Kurbağa Surat'ın (Aile baykuşumuz. Normalde adı Almond ama ben ona Kurbağa Surat diyorum çünkü suratı kurbağaya benziyor.) üstüne oturuyormuşum.

"Anneni tanımayı çok isterdim," dedi Sirius, kolunu belime dolayarak.

Üzgün bir şekilde gülümsedim ve sayfayı çevirdim ama kalakalmıştım. Bu seferkinde annem yedinci sınıftaydı ve görünüşe göre fotoğraf bir çeşit baloda çekilmişti ama beni şaşırtan, yanında babamın olmasıydı.

Babam, sağ kolunu annemin beline dolamıştı; annem ise sol kolunu, babamın beline dolamıştı. Babamın dudaklarında fark edilemeyecek kadar minik bir gülümseme vardı. Annem ona bakmak için kafasını çevirdiğinde babam da ona dönüyordu.

Cadılar Bayramı'ndan kalma. Tom'un katıldığı ilk partiydi ve beni davet etmişti. Elbette o zamanlar sadece çok yakın arkadaştık.

"Vay canına, annem çok güzel görünüyor." diye mırıldandım.

"Kesinlikle," dedi Sirius.

"Sana benziyor." dedi James.

"Sağol," dedim ve sayfayı çevirdim. Bu seferkinde de yedinci sınıftı ve yine yanında babam vardı ve yine bir baloda gibi duruyordular. Ama bu sefer fotoğraflarının çekildiklerinden haberleri yoktu, vals yaparken aralarında bir şey konuşuyordular.

Tom'un, bu fotoğrafın varlığından haberi hiç olmadı. Aslında olsa da pek bir şey değişmezdi sanırım. Her neyse. Yedinci sınıflar için düzenledikleri Sevgililer Günü balosundan bir kare. Merlin, çok çılgın bir geceydi.

Yavaşça yutkunarak sayfayı çevirdim. Yine, yedinci sınıftandı. Annemin üzerinde Quidditch forması vardı, elinde ise Quidditch kupası. Takımı- daha doğrusu bir sarışın oğlan ve koyu kahve, dalgalı saçlı oğlanın omuzlarındaydı, diğer takım üyeleri ise onlara destek oluyorlardı- onu omuzlarına almıştı ve etrafları, atkılarını deliler gibi havada sallayan Slytherinliler ile doluydu.

Slytherin Quidditch Takımı'nın Tutucusu ve aynı zamanda da kaptanıydım ve son senemde binama Quidditch Kupasını kazandırdık. Bina Kupasını da kazandığımızda nasıl sevindiğimizi kelimelere dökemem... Ama Quidditch Kupası bizi tatmin etmişti, özellikle Abraxas ve Vincent'ı. Ah, şapşallar...

"Abraxas ve Vincent mı?" dedim "Lucius ve Rodolphus'un babalarından bahsediyor."

"Bahse varım şu sarışın olan Abraxas Malfoy'dur." dedi James "Yanındaki kahverengi saçlı olan ise Vincent Lestrange olsa gerek."

"Onlar da oğulları gibi Vurucularmış," dedi Sirius "İkisinin de ellerinde Vurucu sopası var."

"Şu Quidditch pozisyonları da genlerle alakalı sanırım." diye mırıldandım, annemin de Tutucu olduğunu öğrenince nedensizce mutlu olmuştum. Sayfayı çevirdim. Yedinci sınıfı bitirdiği yazdı. Annemin üzerinde beyaz bir elbise vardı, Annabelle'in ise gelinlik. Hayden damatlık giymişti. Babam ve Charlus ise siyah, takım elbise. Dorea ise kırmızı bir elbise giymişti. Annabelle ve Hayden ortada duruyordu; annem ve babam ise sollarında.

Annabelle ve Hayden'in düğünü... Babam, Tom'u tanımak adına bir hafta bizde kalmasını istemişti ve bu da şans eseri düğünün olduğu haftaya denk gelmişti. Annebelle'i hayatımda bir daha bu kadar mutlu gördüğümü hatırlamıyorum.

"Annabelle evli miydi?" diye sordu James.

"Demek ki öyleymiş," dedim "Ama bize söylenmemesinin bir nedeni olsa gerek. İçimden bir ses bu konuyu açmamamız gerektiğini söylüyor."

James bir süre düşündü "Haklısın, benim içimde de kötü bir his var."

Sayfayı çevirdim. Babamın bana gönderdiği fotoğraf vardı. Demek ki buradaki bazı fotoğraflar çiftler halindeydi.

Bu fotoğrafı çekebilmek için Tom'a fazlasıyla yalvarmam gerekti ama sonunda ortaya çok güzel bir anı çıktı.

Ağır hareketlerle sayfayı çevirdim. Kronolojik sıra bozulmuştu çünkü bu fotoğrafta annem Hogwarts'taki son yılındaydı. Karagöl buz tutmuştu ve etraf bembeyazdı. Annem Karagöl'ün üzerinde buz pateni yapıyordu, babam da annemi izliyordu.

Hayley bu fotoğrafı yıllar sonra vermeyi akıl edebildi, açıkçası gizlice fotoğrafımızı çektiğinden haberim yoktu. Aslında o gün çok güzel başlamıştı, ta ki buz kırılıp ben içine düşene kadar. Tom olmasa hipotermi geçirip ölürdüm herhalde.

Demek onu ölümden kurtarmıştı... Babamın böyle bir şey yapacağı hiç aklıma gelmemişti. İksir insanları kesinlikle değiştiriyordu.

Diğer fotoğraflara da baktık, geriye kalanların neredeyse hepsinde babamlaydı. Son fotoğrafa da baktıktan sonra yavaşça albümü kapattım ve derin bir nefes aldım. O sırada albümün içinden bir kolye ve bir parşömen kayarak kucağıma düştü. Kaşlarımı çattım ve kolyeyi bir elime, parşömeni ise diğerine aldım ve yazanı okumaya başladım.

Bebeğim,

Sen bunu okuyorsan ben kesinlikle ölmüşümdür. Ah, nasıl bir başlangıç bu böyle?! Neyse.

Ailede herkesin kendine özel bir albümü var ve bu da benimki. Gerçekleri öğrendiğin yıl Annabelle bunu sana verecek. Sana benim gençliğime dair birkaç hatıra bırakmak istedim.

Charlus'un büyük ihtimalle sana verdiği (vermediyse de hemen iste) safir yüzüğü hatırlıyor musun? İşte o yüzük ile şu anda büyük ihtimalle ne olduğunu merak ettiğin kolye aslında takım. Babanın bana aldığı ilk hediyelerler ve benim için anlamları çok büyük. Onlara iyi bak.

Her zaman yanında olacağım tatlım, umutsuzluğa kapıldığın anlarda bunu sakın aklından çıkarma.

Seni çok seviyorum,

Annen

Parşömeni yavaşça albümün üzerine koydum, albümü kucakladım ve tek kelime etmeden odama çıktım, oğlanların peşimden geldiğini duyabiliyordum. Odama girince albümü, çalışma masama bıraktım ve başucu masamda duran safirli yüzüğü elime aldım. Bir yandan da kolyeye bakıyordum. Babamın bana gönderdiği fotoğrafta annemin taktığı kolyenin aynısıydı. Aynanın karşısına geçtim ve kolyeyi taktım, ardından da yüzüğü.

"Çok garip hissediyorum." diye mırıldandım "Sizce normal mi?"

"Normal olsa gerek." dedi James "Merlin, geçmiş peşini bırakmıyor."

"Geçmiş beni öldürmek istiyor, James sence peşimi bırakmak ister mi?"

James söylediğim şey üzerine hafifçe güldü ve bana sarıldı "Ama geçmişin seni öldürmesine izin vermeyeceğiz." dedi ve Sirius'a döndü "Değil mi Pati?"

Sirius onayladı ve yanımıza gelip ikimize de sarıldı "Kesinlikle, Çatalak."

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Akşam yemeğinden sonra terasta oturan Charlus'un yanına gittim "Albümü buldum." dedim.

Charlus ilk önce neden bahsettiğimi anlayamadı "Albüm mü? Ah, Gabrielle'inkinden bahsediyorsun, değil mi?"

Onayladım "Kendim bulmam için açıkta bir yere koymuştun, değil mi?" diye sordum.

Onayladı "Böylesinin daha iyi olacağını düşünmüştüm." dedi "Nasılsın?"

"Nasıl hissettiğimi bilmiyorum," diye cevap verdim. Rüzgâr, saçlarımla oynarken bakışlarım uzaklara kilitlenmişti "Ne hissettmem gerektiğini bilmiyorum."

"Düşünmeye ve daha da önemlisi iyi bir tatile ihtiyacın var, Natasha."

"Haklısın," dedim "Bu arada, yarın Sirius ile dolaşmaya çıkabilir miyiz? Sadece ikimiz?"

"Elbette olur ama tek bir şartım var o da dikkatli olmanız." dedi.

Gülümsedim "Denerim," dedim ve onu yanağından öptüm "Teşekkür ederim."

Charlus sıcak bir şekilde gülümsedi. İçeriye girdim ve James'in odasına çıktım. Sirius ile Quidditch hakkında bir şeyler tartışıyorlardı. Sirius'un yanına oturdum "Yarın dışarıya çıkıyoruz." dedim.

"Harika! Nereye gidiyoruz?" diye atıldı James.

"Şey... Ben Sirius ile ikimizi kast ediyordum."

James'in omuzları çöktü "Pekâlâ, siz beni bırakın zaten. Ben de Lily Çiçeğim ile buluşurum."

Sirius güldü "Aslında kabul etme ihtimali yüksek."

"Gerçekten mi?" dedi James ve ayağa fırladı "Hemen ona mektup yazmalıyım!"

Kahkaha attım "Geç kaldın bile, Jamsie."

Buruşturulmuş bir kağıdı kafama fırlattı. Kağıdı açıp kafamdan uydurduğum şeyleri okumaya başladım, aslında kağıt boştu "Sevgili Lily Çiçeğim, yarın benimle buluşmak ister misin? Ben seni süpürgemle alırım. Sonra da birlikte gökkuşağının sonuna gidip evleniriz ve yirmi yedi çocuğumuz olur."

Sirius gülerek kağıdı elimden aldı "Natasha, sana okumayı kim öğretti? Aynen şöyle yazıyor: Sevgili Lily Çiçeğim, son günlerde yeni numaralar öğrendim. Sana göstermemi ister misin? Not: Çıplak gelsen de olur."

Gülmekten gözümden yaş gelmişti ki havada uçan mürekkep şişesini gördüm. Ve bir saniye sonra Sirius ile baştan aşağı siyah olmuştuk "JAMES BİTTİN SEN!"

Sirius ile birlik olup James'in her yanını boyamıştık ve sonunda üçümüzün de üzerinden mürekkep damlıyordu. Dorea bize bakmak için odaya geldiğinde az daha kalp krizi geçirecekti "DIŞARI! HEMEN!"

Soluğu bahçede almıştık. Ama sonrası çok eğlenceli olmuştu, Charlus Aguamenti ile hepimizi ıslatmıştı. Üçümüz de mürekkepten arındıktan sonra üçümüzü de kurutacak bir büyü yapıştı ve TADA! Mürekkepsiz ve kuru halimize dönmüştük. Uyumak için odalarımıza çekilirken bile hala gülüyorduk.

Ben elbette uyumadım; sadece üzerime kalın askılı bir tişört ve penye şort giyip kitap okudum. Birisi kapımı tıklattığında kitaba o kadar dalmıştım ki olduğum yerde sıçradım ve duvara kafamı vurdum. İnleyerek kafamı ovuşturdum "Gel," dedim sessizce.

Sirius içeriye girdi, kapıyı kapatıp kitledi ve Muffliato yaptıktan sonra asasını kenara bırakıp yatağıma oturdu "Yine mi kitap okuyorsun?"

"Elbette," dedim ve elimi, ağzımın üzerine kapatarak esnedim. Kaldığım sayfanın üzerini kıvırdım ve kitabı başucu masama koydum "Gelsene."

İkimiz de pikenin altına girdik, ben duvar kenarında yatıyordum. Merlin, bunu özlemiştim işte. Hafifçe gülümseyerek Sirius'un buklelerinden tekini parmağıma doladım "Çok uzadılar." diye mırıldandı.

"Sakın kestirme." dedim "Sana uzun saç çok yakışıyor."

Dudağının kenarı kıvrıldı "Pekâlâ, kestirmem o zaman."

"Güzel," dedim ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum ama ben geri çekilemeye fırsat bulamadan üzerime çıktı. Sessiz bir çığlık attım "Ne yapıyorsun? Az önce sesimi duyabilirlerdi!"

Sırıttı "Hayır, Muffliato yaptım ya."

Ben de sırıttım "Ah, seni zeki köpüş."

Kahkaha attı "Az önceki öpücükle yetinmeyeceğimi biliyorsun." dedi, dudaklarını dudaklarıma sürterek.

"Sen de benim işi sadece öpücükle bırakacağımı biliyorsun." diye karşılık verdim, ellerimi boynuna dolarken.

"Unutabilir miyim sence?"

"Senin için yüzyılın acısı olmalı."

"Orasını bilmiyorum işte." dedi ve beni öpmeye başladı. Ama sadece ikimiz olduğumuzdan rahattı ve beni alışık olduğum gibi öpüyordu. Ne yalan söyleyeyim, bunu da özlemiştim.

Dakikalarca öpüştük, sonunda nefessiz kalıp geri çekildim. Sirius da yan tarafa yuvarlanıp üzerimden indi. Esnedim ve ona sırtımı döndüm, o da sağ kolunu belime dolamıştı "Yarın nereye gideceğiz?" diye sordu.

"Soranlara Londra'da dolaştığımızı söyleyeceğiz ama aslında gideceğimiz yeri kimseye söylemeyeceğiz, tamam mı?" dedim.

"Elbette," dedi Sirius "Ama sana zarar gelecek bir yere gitmiyoruz, değil mi?"

"Bana her yerde zarar gelme riski var ama burada biraz daha fazla ama umurumda değil." dedim ve derin bir nefes aldım "Little Hangleton'daki Riddle evine."


Moshi Moshi!

Nasılsınız???? Sonunda TEOG bitti ya hala çok mutluyum jdhjdhjfd neyse

Sanırsam hiç beklemediğiniz şeyler oluyor ihihi :D

Sınır 40 oy 40 yorum 

Bölümü @kitaptozumm 'a adıyorum ^-^

Sayōnara!

Kisses :*

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 110K 29
Başkomiser Han Jisung ve seri katil Lee Minho
51.2K 5.8K 53
New York'un yeraltı dünyasının karanlık sularında Jimin'in kardeşinin, Jeon Jungkook ile evlenmesine karar verilmiştir. Bu adam bir mafya, bir patron...
760K 63.2K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
52.4K 2.3K 14
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.