Insensitive ➳ Sirius Black

By PotterCat

244K 13.5K 8.9K

[WattpadFanficsTR "Hogwarts Dünyası" okuma listesinde sizlerle!] ~"Mükemmel cadı" maskesi takan bir kızın mük... More

*1* Küçük Bir Yetim
*2* Yazlık
*3* Eğlence
*4* Eski Bir Dost
*5* Doğum Günü
*6* Saçlar
*7* Çizgiyi Aşıyorsun, Black
*8* Hogwarts
*9* Saklı Gerçekler
*10* Tüy
*11* Teklif
*12* Delirmek
*13* Patronus
*14* Sen Olmasaydın...
*15* Noel Balosu
*16* İmkansız Gerçek Oluyor
*17* Bob Ama Kısaca Bobby
*18* Broken
*19* Amortentia
*20* Köpek Kediyi Kovalar
*21* O Biliyor
*22* Bela Genellikle Beni Buluyor
*23* Sürüngenler
*24* Haber, Saldırı, Oda ve Ayna
*25* Sectumsempra
*26* Yeşil Işık
*28* Tesadüfler
*29* O Biraz Daha Baskın Gelmiş
*30* Hata
*31* Melek ve Şeytan
*Özel Bölüm*
*32* Albüm
*33* Little Hangleton
*34* Yedinci Sınıf
*35* Arzu
*36* Teorik Bilgi
*37* Hangover
*38* Genç Anka
*39* Asla Bırakma
*40* Aile Yemeği
*41* Noel
*42* Değişim
*43* Davetsiz Misafir
*44* Maske Düşüyor
*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek
*46* Elinde Olan Bir Tek Bu Hayatın
*47* Bu Kadar Mutlu Olmamıştım
*48* Yıl Dönümü
Özel Bölüm *2*
*49* Vahşi Kedi
*50* Biraz Ateşviskisi, Biraz Quidditch

*27* Altıncı Sınıf Bitiyor

5.8K 258 325
By PotterCat

Nefes nefese uyandım. (Bana saydırdığınızı biliyorum jdsjd)

Doğrulmaya çalıştım ama yaramın hala iyileşmediğini hesaba katmamıştım ve inleyerek kendimi yatağa bıraktım. Elimi, alnıma koydum ve nefesimi düzenlemeye çalıştım ama rüyanın etkisi altındaydım hala. Deli gibi soluk alıp veriyordum. Ve gerçekten de ağlamış olduğumu yeni fark etmiştim.

Merlin, hala ağlıyordum ki!

Rüyayı hatırlayıp hıçkırmaya başlamamla Sirius sıçrayarak uyandı. Ağladığımı görünce bana sarıldı. Başımı, göğsüne gömdüm ve daha çok hıçkırmaya başladım. Bir an için onu gerçekten kaybettiğimi sanmıştım. Bir an için hepsini kaybettiğimi sanmıştım.

"Bebeğim, sakin ol. Her ne için ağlıyorsan geçti," diye fısıldadı Sirius, saçlarımı okşarken. Derin bir nefes aldım ve hıçkırmayı kestim "Evet, işte böyle."

Ağlamayı da kestikten sonra yavaşça Sirius'un kollarının arasında döndüm ve onu yakasından tutup kendime çektim ve uzunca öptüm. Geri çekildikten sonra gri gözlerine baktım. Bu ani öpücüğün nedenini merak ediyordu "Kabus gördüm." dedim "Sen ölüyordun. Daha doğrusu Dorea, Charlus, James, sen, Remus, Rose ve Evans, hepiniz ölüyordunuz. En son da ben ölüyordum. Hepimizi de Voldemort öldürüyordu."

"Ama sen de söyledin ya, kabustu. Kendini üzme, lütfen."

"Ama çok gerçek hissettirdi. Belki de gelecekte engelleyebileceğim bir şeydir bu." dedim "Çünkü tarihi gördüm. 14 Temmuz 1977."

"Pekala, kulağa ürkütücü gelmeye başladı." dedi Sirius "Belki de Dumbledore'a söylemelisin."

Onayladım "Ama daha doğrulamıyorum ki nasıl yürüyeyim?"

Sirius, yataktan aşağı atladı "Ben onu çağırırım." dedi ve koşarak hastane kanadından çıktı. On dakika sonra yanında Dumbledore ile gelmişti. Hiç vakit kaybetmeden rüyanın hatırlayabildiğim kadarını anlattım, Sirius da yanımızda olduğu için babam ile ilgili bölümleri anlatırken biraz dikkatli davranmam gerekmişti. Anlatmayı bitirdiğimde Dumbledore konuştu.

"Bir çeşit imgelem görmüşsün anlaşılan, Natasha." dedi Dumbledore, sakalını sıvazlarken "Çünkü o tiz ses, bizim koyduğumuz korumalardan biri. Kafanızı karıştırmamak için fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Ama bu ciddi bir sorun."

"Profesör, bunu önlememizin bir yolu yok mu?" diye sordum.

Onayladı "Elbette var, Natasha. İlk olarak Dorea ve Charlus ile iletişime geçmem lazım." dedi ve oturduğu yerden kalktı "İkinizin de iyi bir uyku çekmesi gerekiyor," dedi ve Madam Pomfrey'nin odasına gitti. Birkaç saniye sonra odadan çıktı, bize gülümsedi ve hastane kanadından çıktı. Onun hemen ardı sıra Madam Pomfrey odasından çıktı ve yanımıza geldi. İkimize de birer bardak uzattı.

"İçin, rüyasız bir uyku çekmenizi sağlar." dedi. Bardakları alıp içindeki morumsu sıvıyı içtik, Madam Pomfrey'ye geri verdik. Tekrardan Sirius'un göğsüne kuruldum ve iki dakika içinde uykuya daldım.

/30 Haziran Cuma, 1977/

"Altıncı sınıfı da bitirdiğimize gerçekten inanamıyorum," dedim.

"Kesinlikle." dedi Cissy ve Slytherin bayrakları ile süslenmiş Büyük Salon'a girdik. Severus'un kaybettirdiği elli puanı küçük sınıflar süper bir şekilde fazlasıyla geri kazandırmıştı ve beş yıldır sektirmeden aldığımız kupa altıncı yılda yine bizim olacaktı. Bu düşünce üstüne sırıttım ve masaya oturduk.

"Tasha," dedi Lucius "Tatildeyken şu Tutuculuk işini ciddi bir şekilde düşünmeni istiyorum."

Kahkaha attım "Bağış üstüne, Kaptan!"

Tek kaşını kaldırdı "Bu evet demek mi oluyor?"

Omuz silktim "Sadece dalga geçiyordum. Ama üzerinde düşüneceğim."

"Bellatrix'in nesi var?" diye sordu Rodolphus.

"Sana ne? Beni dikizlemekten bıkmıyor musun ya? Bak ya işine dönersin ya da son gün seni hastanelik ederim." diye hırladı Bella.

"Tamam, şampuan, sakin ol." dedi Rodolphus ama masanın altından ona tekme attım "Ah, yavaş olsana be!"

Onu takmadım ve Dumbledore'un konuşmak için ayaklandığını gördüm "Kapayın çenenizi, yine mükemmelliğimi duyurmak üzereyiz." dedim. Zaten birkaç saniye içinde salon tamamen sessizliğe bürünmüştü.

Dumbledore "Bir yıl daha geçti!" dedi neşeyle "Şimdi bu güzel yemekleri yemeye başlamadan önce ihtiyar bir adamın gevezelikleriyle sıkacağım sizi. Ne yıldı ama! Dilerim kafalarınızın içi geçen yıla göre biraz daha dolmuştur... Gelecek ders yılı başlamadan önce onları boşaltmak, yenilemek için önünüzde koca bir yaz var...

"Şimdi, anladığım kadarıyla, Bina Kupası verilecek. Puanlar şöyle: dördüncü sırada üç yüz otuz yedi puanla Gryffindor var; üçüncü sırada üç yüz yetmiş üç puanla Hufflepuff; ikinci sırada dört yüz on iki puanla Ravenclaw ve birinci sırada ise dört yüz kırk dört puanla Slytherin var."

Bizim masadan bir çığlık ve alkış tufanı koptu. Gryffindorlar dışında herkes bizi alkışlıyordu. Alkışlar dindikten sonra Dumbledore konuşmaya devam etti "Evet, Slytherin çok başarılıydı. Tabii ki bu başarıda şaşırtıcı bir şekilde en büyük pay bir, iki, üç ve dördüncü sınıflara ait." dedi. Biz yine delirmiş gibi alkışladık "Aralıksız altı yıldır Bina Kupası'nı kazanan Slyhterin'i ve bina başkanı Profesör Slughron'u tebrik ediyorum." dedi. Slughorn'un foka benzeyen suratında gurur parçaları taşıyan bir gülümseme vardı "Son olarak: Zırla, tırla, incik, boncuk!"

Dumbledore'un yıl başı ve yıl sonundaki acayip konuşmalarına alışık olduğumuz için tepki vermedik ve tabaklarımızda beliren yemeklere hücum ettik. On beş dakika sonra yemekler yok oldu ve yerine tatlılar geldi. Karamelli pastadan iki dilim alıp tabağıma koydum ve yemeye başladım.

"Yazın ne yapmayı düşünüyorsunuz?" dedi Regulus.

"Klasik, otelden otele gezeceğim." dedim sırıtarak.

"Biz de evdeyiz." dedi Cissy.

"Ben bilmiyorum." dedi Lucius.

"Ağustos gibi İrlanda'ya gidecekmişiz galiba." dedi Rodolphus.

"Umarım orada ölürsün." diye homurdandı Bella.

Kahkaha attık, Rodolphus da gülüyordu "Ben de seni seviyorum, Bella."

Bella onu duymazdan geldi ve elindeki pudingi yemeye koyuldu.

"Tasha, içimden bir ses kuzenimizin seni yazın rahat bırakmayacağını söylüyor." dedi Cissy.

"Mektup yağmuruna tutulma ihtimalim var," dedim "Ama benimle kalmasına izin vermem. Rahat durmaz o çünkü."

Bella domuz sesi çıkararak güldü "Sanki sen rahat durursun da."

Herkes gülerken ben kaşlarım çatık bir şekilde Bella'ya döndüm "Ben Sirius ile yatmak için ölmüyorum, tamam mı?" dedim.

Bella gülmeyi kesince konuştu "Biliyorum ve eğer kuzenim öyle bir şeye kalkışırsa büyük ihtimalle onu odadan dışarı atacağını da biliyorum ama ben yine de emin olamıyorum."

"Bella'ya katılıyorum," dedi Lucius "Black seni çok değiştiriyor çünkü."

"Pekala, birincisi Sirius ile bu konuyu konuştuk zaten. İkinci olarak, konuyu değiştiremez miyiz? Yani, Tanrı aşkına konuştuğumuz şeye bakar mısınız?"

"Taaamaaam," dedi Bella ve Cissy'ye baktı "Canım kardeşim, siz bu konuyu konuştunuz mu peki?" dedi, başıyla Lucius'u işaret ederek.

Cissy anında kızardı. Lucius, Bella'ya kızarken ben ise kendimi gülmemek için zor tutuyordum. Birisi adımı seslenince arkama döndüm. Sirius'tu. Masadan kalktım ama yanına gitmeme gerek yoktu zaten o gelmişti.

Çerçevenin içinde bir fotoğraf uzattı bana "Bakalım tanıdık gelecek mi?" dedi gülümseyerek. Çerçeveyi elime alıp fotoğrafa baktım. Bakar bakmaz hatırlamıştım. Gryffindor'un, Quidditch Kupası'nı kazandığı gündü. Sirius'un üstünde Quidditch forması vardı, benim ise normal okul formam ama boynuma Slytherin atkısı dolamıştım. Fotoğrafta ilk olarak Sirius bir şeyler söylüyordu, sonra beni öpüyordu, daha sonra ayrılıyorduk.

Bakışlarımı, Sirius'a çevirdim "Gelmeme gibi bir şansı var mı sence?" dedim sırıtarak "Yarın bunu odama koyacağım."

Gülümsemesi büyüdü ve dudaklarıma minik bir öpücük bıraktı "Normalde bununla yetinmezdim ama etraf çok kalabalık." diye fısıldadı. Kahkaha attım. Gülümsedi ve Gryffindor masasına döndü. Ben de yerime oturdum.

"O ne?" dedi Bella, fotoğrafı işaret ederek.

Ona uzattım "Final maçından kalma." dedim.

Bella, fotoğrafı bana geri uzattı "Her ne kadar kuzenimden nefret etsem de gerçekten yakışıyorsunuz."

Gülümsedim "Bunu senden duymak çok hoş." dedim. Omuz silkti ve başka bir puding daha aldı.

On dakika sonra Büyük Salon'dan çıkmış, zindanlara inen merdivenlere doğru ağır adımlarla ilerliyorduk. En önde Cissy ile Bella vardı ve fısır fısır bir şey konuşuyorlardı. Onların arkasında Rodolphus ve Lucius sessizce ilerliyorlardı. En arkada ise Regulus ile ben vardık. Ben tam Regulus'un söylediği bir şeye gülüyordum ki önce muazzam bir gürültü ve ardından acı dolu iniltiler duyuldu.

Regulus'a döndüm "Ne oldu az önce?" dedim.

"Sanırım Cissy ile Bella birbirlerine takılıp aşağı yuvarlandılar." dedi.

"Ne?!" dedim ve hemen merdivenleri indim. Evet, gerçekten de öyle olmuştu. Rodolphus ve Lucius benden önce gelmişlerdi ve kızların başındaydılar "Nasıl birbirinize takılıp düştünüz? Merlin, burada sakar olan kişi benim!" dedim "İyi misiniz?"

Bella başını salladı "Kolum..." dedi ve acı içinde inledi. Lucius çoktan Cissy'yi kucağına almıştı bile. Rodolphus da Bella'yı kucakladı ve hızlıca yukarı çıktılar, ben ve Regulus da peşlerinden geliyorduk. Giriş katını geçip birinci kata çıkan merdivenleri de çıktık ve hastane kanadına girdik. Madam Pomfrey aniden grupça gelmemize sinirlenmişti ama kızları gördü.

"Ne oldu?" diye sordu.

"Galiba kolları kırık. İkisinin de." dedi Lucius. Harika. Gerçekten harika. Yani, bu nasıl olabilir ki?

"Ah, sorun değil. Bu geceyi burada geçirmeleri gerekecek sadece." dedi Madam Pomfrey "Bay Malfoy, Bayan Black'i şuraya yatırın. Siz de Bayan Black'i hemen şuraya yatırın, Bay Lestrange."

Kızların kollarının kırık olduğundan emin olduktan sonra ikisi ile de ilgilendi. Sonuç olarak kızlar şu anda uyuyor. Ve biz de kovulduğumuz için Ortak Salon'a dönüyoruz. Ortak Salon'un girişine gelince parolayı söyledim "Serpentes Ambitiosa."

Ortak Salon'a girdiğimizde ortalık şaşırtıcı derecede boştu. Sanırım herkes hazırlanıyordu. Oğlanlara döndüm "Ben de hazırlanacağım, sonra da uyurum herhalde. O yüzden size şimdiden iyi geceler." dedim. Kızlar yatakhanesine çıkan merdivenleri tırmandım ve odamıza girdim. Bu gece tek kalacaktım. Sıkıcı olacağa benziyordu. Oflayarak kapıyı kapattım ve sandığımı toparlamaya başladım.

Yaklaşık bir saat sonra sandığım toparlanmıştı, Bella ve Cissy zaten daha önceden topladıkları için onlarınkini de toplamak zorunda kalmamıştım. Sonra aklıma duş almam gerektiği geldi ve sandığımdan yeşil bir sutyen ve siyah bir iç çamaşırı alıp banyoya girdim.

Üstümdekilerden kurtulduktan sonra kendimi sıcak suyun altına attım. Vay canına, gerçekten de bu yıl bitmişti. Merlin, çok zor bir yıl olmuştu. Babamın Lord Voldemort olduğunu öğrenmiştim ve bundan sonra delilik nöbetleri geçirmeye başlamıştım, ilk defa bir erkek arkadaşım olmuştu ve ilk defa öpüşmüştüm, Bella'nın Rodolphus ile evleneceğini ve Ölüm Yiyen olacağını öğrenmiştim, Sirius ile ruh eşi olduğumuzu öğrenmiştim, Adrogans'ın burnunu kırmıştım, Sirius sayesinde Andrew bana tecavüz edememişti, âşık olmuştum, Noel tatilinde Gryffindor'un erkek yatakhanesinde Sirius ile birlikte kalmıştım, Rose ile Remus'un arasını yapmıştım, Sirius'u; Adrogans'ı becerirken görmüştüm, Sirius ile çıkmaya başlamıştım, Paskalya'yı Black Malikane'sinde geçirmiştim, Walburga Black ile tanışmıştım, babam hayatta olduğumu öğrenmişti, Sırlar Odası'nı keşfetmiştim, Adrogans; babamın kim olduğuna kulak misafiri olmuştu, Rose'un babası öldürülmüştü, Rita Skeeter beni dedikodu malzemesi haline getirmişti, Ölüm Yiyenler benim için gelmişlerdi, babamın on altı yaşındaki haliyle muhatap olmuştum, sihirli bir aynada annemi görmüştüm, Sirius ile Adrogans'ı öpüşürken görüp aldatıldığımı düşünmüştüm ama işin aslını öğrenmiştim, Severus tarafından lanetlenmiştim, bir çeşit imgelemde sevdiklerim ve kendimin; babam tarafından öldürüldüğünü görmüştüm ve son olarak Bina Kupası'nı kazanmıştık. Vay be, gerçekten de zor bir yıl geçirmiştim.

Saçımı şampuanladıktan sonra üç avuç krem sürüp zorlu uğraşlar sonucunda tarayabildim. Vücudumu da yıkadıktan sonra büyük havlulardan tekini vücuduma, bir diğerini de saçıma sarıp duştan çıktım.

Üstüme iç çamaşırlarımı geçirdikten sonra vücuduma sardığım havluyu kenara attım, saçımdakini de çıkarıp onun üstüne attım. Saçımı yapıp kurutmam yirmi dakikamı almıştı. İşim bitince havluları kucağıma alıp banyodan çıktım. Havluları asarken bir şarkı mırıldanıyordum.

My black backpack's stuffed with broken dreams

20 bucks should get me through the week

Never said a word of discontentment

Fought it a thousand times but now

I'm leaving home

Havluları astıktan sonra sandığımdan siyah, kalın askılı bir tişört ve koyu mavi penye şort çıkartıp yatağıma fırlattım.

Here in the shadows

I'm safe

I'm free (Free derken tam i dediği bölümde deli kız çığlığı atar)

Bella'nın yatağının yanından nefes sesi duymamla birlikte arkama dönmem ve deli kız çığlığı atmam bir oldu.

"Sirius?! What in Merlin's name you are doing here?"

"I should ask you the same question!"

"I live HERE!"

"..... I should ask you a different question!" (Çevirince orijinalliği bozuluyor :D)

Elimi, alnıma yapıştırdım. Bu çocuk gerçekten de parşömen beyinliydi "Nasıl oldu da buraya gelebildin?"

Sırıttı "Meslek sırrı." dedi.

Homurdandım "Meslek sırrıymış." dedim, James'in pelerini yerde duruyordu "Ne zamandır oradasın sen?"

"Sen saçını kurutmaya başladığından beri. Bu arada," dedi "Çok seksi görünüyorsun. Seni cidden böyle görmeye alışabilirim."

O an hala iç çamaşırlarımla olduğumu fark ettim. Kahretsin! Hemen yatağımın üstündekileri alıp üzerime geçirdim. Dudak büzdü ama konuşmasına fırsat vermedim "Hayır, bu konu hakkında tek kelime etmiyorsun!"

"Pekala," dedi muzipçe sırıtarak.

Derin bir nefes aldım "Ne için geldin?" diye sordum.

"Kuzenlerimin ikisinin de kolunun kırıldığını ve bu geceyi yukarıda geçireceklerini duydum," dedi "Ve ben de hazır sizin oda boşken birlikte uyuruz diye düşündüm."

Onayladım "İyi düşünmüşsün de insan gelince bir haber verir." diye söylendim ve yatağıma oturdum "Neyse."

Yanıma oturdu "Eğer Dorea ve Charlus izin verirse bütün yaz seninle uyumayı düşünüyorum."

Gülümsedim "Güzel olur. Ama SADECE uyumayı düşünüyorsun, değil mi?" dedim, tek kaşımı kaldırarak.

Sırıttı "Benim hiçbir zaman sadece uyumayı düşünmeyeceğimi biliyorsun," dedi.

"Aman, düşüncede kalsın o." dedim ve banyoya gidip okul formamı aldım, orada bıraktığımı yeni hatırlamıştım. Geri dönüp Bella'nın yatağına koydum.

"Seneye göreceğim ben seni." dedi gülerek.

"Yedinci sınıf olmanın fikrimi değiştireceği düşüncesine nereden kapıldığını sorabilir miyim, Black?" dedim, dört direkli yatağımın sol öndeki direğine tutunarak.

Sirius zıplayarak yataktan kalktı ve karşıma geçti "Olay yedinci sınıf olmak değil, benimle uzun süre çıkmak."

Tek kaşımı kaldırdım "Kızlar üzerinde öyle bir etkin olduğunu iddia ediyorsun yani?" dedim.

Güldü "Hadi ama, böyle bir şeyin olduğunu biliyorsun." dedi.

Omuz silktim "Benim üzerimde işe yaramıyor."

Beni kalçalarımdan tutup kendisine çekti "Göreceğiz, Cain." dedi ve dudaklarımızı birleştirdi.

Ellerimi boynuna dolayıp öpüşüne karşılık verdim. Bu sefer etrafımızda kalabalık gibi bir problem olmadığı için dudakları, dudaklarımın üstünde kendinden emin bir şekilde dolaşıyordu. Öpüşünü sertleştiren ben oldum, Sirius dudaklarımızı ayırmadan güldü ve aramızda neredeyse hiç mesafe kalmamış olmasına rağmen bana doğru bir adım atarak benim de geriye bir adım atmama neden oldu. Amacını, sırtımda duvarı hissettikten sonra anlamıştım.

Birkaç saniye içinde beni kucağına alıp bacaklarımdan tutmaya başlamıştı, ben de otomatik olarak bacaklarımı, Sirius'un beline dolamıştım. Şortum kısaydı ve ellerini, bacaklarımın yukarısında hissedince ürpermiştim. Kesinlikle ilginç hissettiriyordu. İlginç ve güzel.

Ellerimi, Sirius'un saçlarına daldırdım. Bunu yapmama bayıldığını bilmek için Zihinbendar olmaya gerek yoktu elbette, tepkilerinden açıkça anlaşılıyordu. Öpüşünü sertleştirdi. Ben de ona uydum. Sonuç olarak şu anda gerçekten ateşli bir şekilde öpüşüyoruz.

"Natasha," diye fısıldadı dudaklarını ayırmadan "Dudaklarını biraz daha arala."

Acemiyim ben dememek ve gülmemek için kendimi zor tutarak (ben olsam derdim şahsen sdjhsj) dudaklarımı araladım. Yaklaşık iki dakika kadar aynı şekilde öpüşmeye devam ettik. Ama Sirius'un ellerini, tişörtümün eteklerinde hissedince kendimi zorlayarak geri çekildim.

"Sirius?" dedim sorarcasına.

Silkelendi "Kendimi kaptırmışım." dedi. Kahkaha attım ve kucağından aşağı atladım "Gülme, hem burada suçlu sensin."

Daha çok kahkaha atmaya başladım "Neden hep ben ya?"

Omuz silkti "Gösterip de vermemek hoş bir şey değildir." demesiyle bakışlarımla yatağımdaki yastığı uçurum Sirius'un suratına fırlattım. Bu sefer o gülmeye başladı. Ben de tekrardan gülmeye başladım.

Gülmeyi kestikten sonra kendimi, yatağıma bıraktım. Sonra aniden zıplayarak yataktan kalktım "Hadi bahçeye çıkalım."

"Peki," dedi Sirius "De bahçede ne yapacağız ki?"

"Yıldızları izleyip konuşuruz." dedim. Onayladı ve pelerini üstüne attı. Dikkatli bir şekilde merdivenlerden inip Ortak Salon'dan çıktık. Sirius da pelerini çıkarttı. Konuşmadan giriş katına çıkıp oradan bahçeye geçtik. Dışarı çıkma yasağı daha başlamadığı için rahatça dolanabilirdik. Gölün yanına geçip yere uzandık.

Bir süre sessizce yıldızları izledikten sonra ikimiz de aynı anda "Sana da şeyi hatırlatmıyor mu?" dedik ve yine gülmeye başladık.

"Sen söyle," dedi Sirius.

"Doğum günümde kumsalda zaman geçirmiştik ya, o zamanı hatırlatmıyor mu diyecektim." dedim.

Gülümsedi "Ben de aynısını söyleyecektim."

Kıkırdadım ve Sirius'a doğru dönüp sol dirseğim üzerinde doğruldum. O da bana doğru dönüp sağ dirseğinin üzerinde doğruldu. Birkaç saniye sessizce birbirimize baktık, sonra ben gülmeye başladım "Lanet olsun, aklıma romantik bir şeyler gelir sanmıştım ama aklıma gelen tek şey James'in horultuları." dedim. Sirius kahkaha attı.

"Merlin, bazen geceleri sırf Çatalak yüzünden uyuyamıyoruz." dedi.

"Çünkü o Bay Horultu Potter." dedim gülerek "O günkü sorunun cevabına gelelim, hayır, sen horlamıyorsun."

Sirius'un dudaklarına çok şirin bir gülümseme yayıldı "Ah, sana asılmıştım yine, değil mi?"

"Yedi yirmi dört." dedim ve kahkaha attık "Ay kolum acıdı," dedim ve tekrardan sırt üstü uzandım. Sirius da benim gibi yapmıştı.

"Merak ettiğim bir şey var," dedi Sirius "Elbette daha bunu sormak için erken bir zaman ama hiç çocuk meselesini düşündün mü?"

Onayladım "İyi bir anne olabileceğimi düşünmüyorum. Daha kendime bakamıyorum ki ben."

Sirius güldü "Elbette, onu inkar etmiyorum zaten. Büyük ihtimalle çocuğun psikolojik problemleri olurdu---" dedi ama omzuna yumruk attım. Daha çok gülmeye başladı.

"Parşömen beyinli." diye söylendim "Her neyse. Dediğim gibi benden anne olmaz."

"Ama eğlenceli olmaz mıydı?" dedi Sirius "Kıvırcık saçlı ve yeşil gözlü bir kız çocuğu mesela?"

"Gri göz çekinik, değil mi?"

"O ne alaka şimdi?"

"Sende çekinik gen yoksa çocuk nasıl yeşil gözlü olsun?"

İç geçirdi "Her şeyin içine ettin yemin ediyorum."

Kahkaha attım "Her zaman." dedim "Neyse, az önceki konuşma olmamış gibi farz ederek devam edelim. Bence şirin olabilirdi. Ve elbette Slytherin'e seçilirdi."

"Ne Slytherin'i? Gryffindor olurdu."

"Sirius, eğer bu bina işi de az çok genlerle alakalıysa bizim çocuğumuz büyük ihtimalle Slytherin'e girer."

Kaşlarını çattı "Slytherin ne zamandan beri baskın?"

"O anlamda demedim. Yani, senin ailende senin dışındaki herkes Slytherin'de. Bende ise annem de, babam da Slytherin." dedim. Hatta ben Salazar Slytherin'in soyundan geliyorum, babam Slytherin'in hası ama sen bunları bilmiyorsun tabii.

"Ama Potterlar da hep Gryffindor'da." dedi.

"Ben çekirdek aileden bahsediyorum."

"On galleon üstüne bahse girerim ki Gryffindor'a girer." dedi Sirius.

Sırıttım "Ben de Slytherin diyorum."

"O zaman deneyelim?"

Gözlerimi devirdim "Denek faresi gibi çocuk yapılmaz, Sirius." dedim ama onun demek istediği şeyi sonradan anladım ve yine omzuna vurdum. O ise ulurcasına gülüyordu "Parşömen. Beyinli."

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Ortak Salon'a geri döndüğümüzde saat on buçuğa geliyordu. Kızlar yatakhanesinin merdivenlerini tırmanıp -Sirius'un merdivenlerin düzleşmesini nasıl engellediğini sormayacaktım- odamıza girdik. Sirius pelerini çıkarıp Bella'nın yatağındaki formalarımın üstüne koydu. Ben de banyoya girip içimdeki sutyenimi çıkardım, doğal olarak çünkü sutyenle uyunmaz bence, fazla rahatsız edici oluyor. Her neyse, içeriye geri dönüp elimdeki yeşil sutyeni sandığıma koydum ve şaşkın bir şekilde bana bakan Sirius'a döndüm.

"Ne oldu?" diye sordum.

"Uyurken sutyen takmıyor musun?" dedi.

"Niye takayım ki?" diyerek soruya soruyla karşılık verdim.

Sirius biraz duraksadı "Barakadaki gece de takmamıştın yani?" dedi. Onayladım "Lanet olsun, kesinlikle seni giyinirken izlemem lazımdı."

Yatağımın ayak ucunda duran yastığı alıp kafasına sertçe geçirdim "Eğer bu şekilde devam edersen Cissy'nin yatağında uyumak zorunda kalacaksın."

Kahkaha attı "Tamam sustum."

Beş dakika sonra benim yatağımda birbirimize dönük bir şekilde yatıyorduk. Kıvırcık saçlarından tekini parmağıma doladım. Gülümsedi, o sırada gri gözlerinde yeşil parıltılar belirdi. Bana ne zaman baksa o yeşil parıltılar oluşuyordu. Sanırım bana gerçekten âşık olduğunu bir belirtisi de buydu. Acaba benimkinde de böyle bir şey oluyor muydu?

"Sirius," diye mırıldandım "Sana baktığım zaman gözlerimde değişik bir şey oluyor mu?"

Ne dediğimi anlamamıştı sanırım "Nasıl yani?"

"Mesela senin gözlerinde yeşil parıltılar beliriyor." dedim.

"Sana bakınca mı?" diye sordu şaşkınca. Onayladım "Seninkilerde... Bilmiyorum. Hiç dikkat etmemiştim." dedi.

Güldüm "Şimdi dikkat et o zaman."

Sirius bir süre sessizce gözlerime baktı. Ardından, dudaklarına ona bir kez daha âşık olmama neden olan bir gülümseme yayıldı "Gümüş renkli şeyler beliriyor ama fark etmesi çok zor çünkü çok küçükler."

Kahkaha attım "Merlin, bu kadar olamazdı." dedim.

"Kesinlikle," dedi "Sanırım bu ruh eşi olma olayını çok abartmışız."

İç geçirdim "Hayatımda normal düzeyde olan bir şey var sanki."

Gülümsedi ve alnıma bir öpücük kondurdu "Bu da seni özel yapıyor işte." diye mırıldandı.

Gülümsememin yerini sesli bir esneme aldı "Uyumamız lazım," dedim ve Sirius'a sırtımı döndüm. O da elini, belime dolayıp başını, boynuma gömdü ve boynuma minik bir öpücük bıraktı "Rüyanda beni gör," diye fısıldadı.

"Denerim." dedim ve hayatımın ilk ve tek aşkının kollarının arasında uykuya daldım.

Yeşil ışıklar, çığlıklar, kahkahalar...

14 Temmuz 1977

Herkes ölüyor...

Hayır, olamaz.

Olmamalı.

Buna izin veremem.

Sirius... Onu kaybedemem.

Diğerlerini de kaybedemem. Ama Sirius, o çok ayrı. Onsuz yapamam.

Bunu engellemeliyim.

Yeşil ışıklar...

Riddle...

İzin veremem.

Riddle...

Yeşil ışıklar...

Olmaz.

14 Temmuz 1977

Ölüm yakında...

Hayır dedim ya anlamıyor musun?

Engelleyemezsin...

Kapa çeneni!

Yeşil ışıklar...

Sana girsin.

Riddle...

Tanımıyorum.

Bu işi ciddiye al...

Sana sesini kesmeni söylediğimi hatırlıyorum?

Sirius da ölecek...

Hayır, hiçbiri ölmeyecek!

Yeşil ışıklar...

14 Temmuz 1977

O gün hiçbir şey olmayacak.

14 Temmuz 1977

Onları kurtaracağım.

14 Temmuz 1977

ONLARI KURTARACAĞIM!

14 TEMMUZ 1977

Yine nefes nefese uyanmıştım. Gözüm direkt olarak saate kaydı. Daha gece dörttü.

Doğrulmaya çalıştım ama Sirius'un belime doladığı kolu buna izin vermiyordu. Onu boşu boşuna uyandırmamak için pozisyonumu bozmadım. Birkaç saniye içinde nefesim de düzene girmişti zaten. Bir haftadır bu tür kabuslarla boğuşuyordum. Sanki, kendi içimde kavga eder gibiydim. İç sesime karşı iç sesim. Merlin, kafayı yemek üzereydim.

"Çok kasıyorsun," diye mırıldanan Sirius'un sesiyle ona doğru döndüm.

"Sen neden uyanıksın?" diye fısıldadım.

Gözlerinden uyku akıyordu "Rüyanda konuşuyordun," dedi "Durmadan 14 Temmuz 1977 deyip durdun."

"Normalde yapmam aslında," dedim ve dudaklarına minik bir öpücük kondurdum "Yine kabus gördüm, seni de uyandırdığım için üzgünüm."

"Yine mi aynı kabus?" diye sordu. Onayladım "Şu kötü rüyalar da bir peşini bırakmıyor."

Esnedim "Beni o kadar seviyorlar ki sana rakip bile olabilirler."

Güldü "Seni, benden daha çok sevebilecek birisinin bu dünyada var olduğuna inanmıyorum."

Kıkırdadım ve dudaklarına tekrardan minik bir öpücük kondurup kollarının arasında döndüm. Tekrardan elini, belime doladı ve gözlerimi kapattığım gibi rüyasız bir uykuya daldım.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Sirius'un, boynumu öpmesiyle uyandım ama birkaç saniye boyunca uyuyor taklidi yaptım çünkü boynumu öpmesi hoşuma gidiyordu. Sonra yavaşça gerinip ona doğru döndüm "Günaydın." dedim.

Gülümsedi "Günaydın."

Doğrulup esnedim ve saate baktım "Saat daha dokuz, bizimkiler dokuz buçuktan önce uyanmazlar." dedim "O yüzden Ortak Salon'dan çıkarken zorluk çekmezsin."

Bella'nın yatağının üzerinde duran pelerini alırken tek kaşını kaldırarak bana baktı "Beni göndermeye çok heveslisin galiba?" dedi.

Kahkaha attım "Hayır, sadece rahatça giyinebilmek istiyorum." dedim.

Sırıttı ve pelerini üstüne almadan önce beni öptü "Trende görüşürüz." dedi.

Gülümsedim "Trende görüşürüz." dedim ve Sirius, pelerini giydi ve görünmez oldu. Birkaç saniye sonra odanın kapısı açılıp kapanmıştı, Sirius'un aşağı inen adım seslerini duyabiliyordum. Esnedim ve yarım saatlik uykudan zarar gelmeyeceğini düşünerekten tekrardan uyudum.

Uyandığımda saat ona çeyrek vardı. Üstüme formalarımı giydikten sonra odayı tekrardan aradım ama her şeyi toparlamıştım. Çıkmadan önce odamıza son kez bir göz attım. Burada geçirecek sadece bir yılım kalmıştı. Ama bundan dolayı üzülmek için daha çok vaktim olacaktı o yüzden kapıyı çektim ve Ortak Salon'a indim. Buçukta herkes aşağı inmişti o yüzden içerisi bomboştu. Hızlı adımlarla Ortak Salon'dan da çıktım ve zindanlarda ilerlemeye başladım ama aniden birisi, beni duvara yapıştırdı.

Kim olduğunu görebilmek için gözlerimin, karanlığa alışması gerekmişti ama gördüğüm an buz kesmiştim. Kahverengi gözlerindeki bakışta hoşuma gitmeyen bir şeyler vardı. Çaktırmadan zihnine süzüldüğümde ise büyük bir şok yaşamıştım. Hatırlıyordu. Ayrıldığımız gece neler olduğunu hatırlıyordu.

"Nasıl?.." diye fısıldadım.

"Antonin'in Zihinbend hakkındaki bilgileri küçümsenecek düzeyde değil," dedi Andrew "Çok yardımı dokundu diyebilirim."

Yutkundum "Bırak beni."

"Seninle yarım kalmış bir işim var," dedi "Ve bu sefer o Black bozuntusu senin yardımına koşamayacak."

Dudaklarıma abanmasıyla karşılık vermemek için direnmeye başladım, bir yandan da çaktırmadan onun asasına ulaşmaya çalışıyordum. Pantolonunun ön cebine koymuştu. Asa ile parmaklarımın arasında santimler vardı... Asayı tuttuğum gibi Andrew'a kafa attım ve asasını aldım.

Andrew geriye sendeledi, sonra elimdeki asasını gördü "Hiç akıllanmıyorsun," dedim ve asayı ona doğrulttum "Crucio!"

Acı içinde attığı çığlıklar hoşuma gitmişti. Büyüyü tekrardan yaptım. Çığlıkları yeni bir perdeye çıktı. Son olarak "Incarcerus! Dilkilit Kompiyano!" dedim ve asadan fırlayan ipler Andrew'u bağladı. Asasını fırlattım, birisi şans eseri onu bulmadığı sürece bütün yaz tatilini burada bağlı ve dilsiz bir şekilde geçirecekti.

Büyük Salon'a çıktım ve her zamanki gibi Bella ile Cissy'nin arasına oturdum. Hızlıca kreplerimi yedim ve Rodolphus ile fısır fısır bir şeyler konuşan Regulus'a baktım "Ne konuşuyorsunuz?" diye sordum.

"Seni ilgilendirmeyen şeyler," dedi Rodolphus. Kaşlarımı çattım. Sinir bozucu yaratık. Bella'ya döndüm.

"Seneye bunu Hogwarts'tan sağ çıkarmamalıyız bence." dedim "Bu arada ikiniz de iyisiniz, değil mi?"

Bella onayladı "İyiyiz, sorun yok." dedi. Onayladım. Kahvaltıda şaşırtıcı bir şekilde doğru dürüst konuşmadık, herkes düşüncelere dalmıştı anlaşılan. Kendi kendini çeken arabalara binip Hogsmade Tren İstasyonu'na vardığımızda saat on bire on vardı. On dakika içinde bütün öğrenciler, kompartımanlara yerleşti. Ve saat on birde tren hareket etti.

İlk bir saat bizimkilerle oturdum ama kompartımanda da kimse konuşmuyordu. Sonunda bu kasvetli havadan sıkılıp kimseye tek kelime etmeden kompartımandan çıktım ve Gryffindor tarafına ilerlemeye başladım. Çapulcuların kompartımanını bulunca gülümseyerek içeriye girdim.

"Sonunda teşrif edebildin," dedi James.

Omuz silkip Sirius'un yanına oturdum "Bizimkilerin yanında durayım biraz demiştim ama hiçbiri konuşmuyor."

"İlginç, genelde Lestrange ile Malfoy susmazdı diye biliyorum ben," dedi Sirius.

Onayladım "Normalde evet. Ama bugün hepsinde bir acayiplik var."

"Neyse, sen onları kafayı takma," dedi James "İlk ay Londra'da kalacakmışız."

Ellerimi çırptım "Yaşasın! Merlin, odamı özledim."

"Ben de," dedi James "Bu arada, babamın bu yıl bir ayı muggle otellerinde geçirmene izin vermediğinden haberin vardır umarım."

Onayladım "Evet." dedim "Ağustos'ta yine İtalya'ya gideceğiz, değil mi?"

"Sanırsam öyle," dedi James "Eğer İtalya'dayken ikiniz sevgili sevgili takılıp beni dışlamaya kalkarsanız ikinizi de boynuzlarım."

Kahkaha atmaya başladık. Sirius gülerken "Merak etme, Çatalak, seni istesek de dışlayamayız." dedi.

"Güzel," dedi James ama o da gülüyordu.

"Hey, Çatalak, bu yıl kaç ceza aldık?" dedi Sirius.

James biraz düşündü "Tamı tamına 173." dedi.

Sirius güldü "Yeni rekor," dedi.

Araya girdim "Bu yıl beni geçemediniz." dedim.

İkisi de şaşkın bir şekilde bana döndüler "Nasıl yani?" dedi James "Nasıl olur da bizi geçersin?"

Sırıttım "180 ceza aldım, kuzen." dedim "Yarısını Adrogans ile olan kavgalarım oluşturuyor."

Remus onaylamaz bir şekilde başını salladı "Üçünüz de iflah olmazsınız." dedi "İnsan o kadar ceza aldıktan sonra cezadan bıkar!"

James omuz silkti "Sen öyle zannet," dedi.

"Bizde bağımlılık yapıyor." dedi Sirius. Kahkaha attım. Remus ise söyleniyordu.

"Ve bu geçen yıl da gösterdi ki," dedi James "Dumbledore'un başımıza bir Sınıf Başkanı dikmesi bizi hiç ama hiç etkilemiyor."

"Hatta performansımızı arttırıyor." dedi Sirius.

"Valla benim başımdaki Sınıf Başkanı benden korkuyor," dedim "Ayrıca da en yakın arkadaşımla çıktığı için ağzını bile açamaz."

"Acaba seneye Öğrenci Başkanları kim olacak?" diye sordu Pettigrew.

Güldüm "Erkeklerden James'in olduğunu düşünsenize," dedim "Bir hafta sonra yok bu olmamış diye geri alırlardı rozeti herhalde."

Hepimiz katıla katıla gülüyorduk. Gülmeyi kestiğimizde James konuştu "Bana Aylak ve Lily olacakmış gibi geliyor." dedi "Sonuçta ikisi de örnek öğrenci."

Remus güldü "Çocukların bir kurt adamı örnek almalarının pek doğru olacağını düşünmüyorum." dedi.

"Beni mi alsınlar yani?" dedi James.

Sirius güldü "Her öğrenci en az 150 ceza alacak yoksa binadan puan düşer."

"Herkes gidip Sümsükus'u lanetleyecek," dedi Pettigrew.

"Bir dakika şunu açığa kavuşturalım," dedi Sirius "Çatalak'ın kendine özel nedenleri olabilir ama beni Sümsük'ün saçları ve burnu kışkırtıyor." demesiyle kompartıman kahkahalarla sarsılmaya başladı.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤  

King's Cross görünmeye başlayınca tekrardan bizimkilerin yanına dönmüştüm, bu sefer konuşuyorlardı. Kompartımana girip Regulus'un yanına oturdum. Birkaç dakika sonra tren durmuştu zaten. Trenden inince Potterların yanına gitmeden önce arkadaşlarımla vedalaştım.

Bella ve Cissy ile uzun uzun sarıldık. Sessizce ailelerinin yanına gidip uzaklaştılar. Sırada Regulus vardı. Sıkıca boynuna sarıldım "Annen beni sevmese de sen beni seviyorsun, değil mi?" diye sordum.

Regulus güldü "Elbette, Tasha. Her zaman yanında olacağım." dedi. Onu, Walburga Black'in yanına göndermeden önce yanağına bir öpücük kondurdum ve Lucius'a döndüm.

"Tutuculuk meselesini iyice düşün," dedi bana sarılırken.

Geri çekilirken gülerek onayladım "Merak etme, iyice düşünüp öyle döneceğim Hogwarts'a."

Lucius gülümsedi "O zaman, iyi haberi bekliyorum." dedi ve o da ailesinin yanına gitti. Rodolphus kalmıştı.

Tek kaşını kaldırarak bana baktı "Bana da sarılacak mısın yoksa hala o mertebeye erişemedim mi?" dedi. Güldüm ve boynuna sarıldım. Her ne kadar sinir bozucu, salak ve kalın kafalı birisi olsa da Rodolphus'u seviyordum işte. Dalga geçerdi, sinir ederdi ama yeri geldiğinde de gerçekten iyi bir arkadaş olurdu. Yavaşça geri çekildim.

"Bella'nın sinirlerini bozup öldürülmemeye çalış," dedim.

Güldü "Denerim," dedi ve o da gitti. Ben de Potterların yanına gittim. Remus ve Pettigrew'un ailesi de oradaydı. Rose'un annesi de.

"Anne, Tasha da geldi." dedi James. Dorea beni görünce gülümsedi.

"Tamamdır," dedi "O zaman bu akşam yemeğinde bizde toplanabiliriz."

Birkaç saniye içinde Potterların Londra'daki evlerinin önüne Cisimlenmiştik. Sandığımı kaptığım gibi merdivenleri çıkıp odama daldım. Sandığı kenara fırlattım ve yatağıma uzandım. Bu oda benim için her şey demekti. Doğrulup yatağımın üstündeki duvara astığım resme baktım.

POTTER AİLESİ

Gülümsedim. Onları çok seviyordum. Gerçekten çok.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤    

Akşam yemeğini yiyorduk, aynı zamanda da sohbet ediyorduk. Aileler kendi arasında konuşuyordu ama sohbet yavaş yavaş bize doğru dönmeye başlamıştı "Ee, çocuklar, mezun olduktan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?" diye sordu Remus'un babası ve sohbet tam anlamıyla bize dönmüş oldu.

James, Sirius ve ben aynı anda "Seherbazlık Bürosu'na başvurmayı düşünüyorum," dedik.

Dorea güldü "Bir evde beş Seherbaz olacağız, desenize."

Dayım da gülüyordu "Remus, Peter, Rose, sizler ne düşünüyorsunuz?" dedi.

Pettigrew omuz silkti "Ben de Seherbazlık Bürosu'na başvururum herhalde." dedi. Aman, o eksik kalsın.

Remus da onayladı "Benim de aklımdan geçmiyor değil ama olmazsa Esrar Dairesi'nde çalışmayı düşünüyorum."

"Ben profesyonel bir Quidditch oyuncusu olacağım," dedi Rose "Kara Büyücülerin peşinden koşturmanın hoşuma gideceğini düşünmüyorum."

Dorea gülümsedi "Bizimkilere kıyasla çok daha sakin birisi gibi görünüyorsun zaten," dedi ve soran bakışlarını James'in üzerine dikti "Bu yıl kaç ceza aldınız bakalım, beyefendi?"

James gururla "173 tane." dedi.

Dorea iç geçirdi "Dumbledore o kadar Remus'u başınıza dikmiş uslanın diye ama hiç umurunuzda değil gibi geliyor bana."

Sirius güldü "Hem de hiç."

Dorea, bakışlarını bana çevirdi "Bayan, siz kaç ceza aldınız peki?" dedi.

Ben de sırıtıyordum "180." dedim. Dayım kahkaha attı.

"Bir James, iki Sirius, üç de sen," dedi Dorea "Üçünüz de iflah olmazsınız."

"Genlerinde var, anne." dedi James. Diğerlerinin aileleri biliyor muydu emin değildim ama aralarında bizimle beraber gülenler vardı.

"Slytherin'de işler ne alemde?" diye sordu dayım "Duyduğuma göre yine kupayı kapmışsınız."

Güldüm "Evet, yine birinci olduk." dedim "Bizde işler iyi sanırım, yani bizim grupta öyle." dedim ama aslında pek de öyle denemezdi. Ama elbette Bella'nın Ölüm Yiyen olacağını onlara söylemeyecektim.

"Sizin gruptan söz açılmışken," dedi dayım "Tehlikeli kişilerle arkadaş olduğunu unutma, Natasha."

İç geçirdim, her sene aynı konuyu açıyordu "Unutmam, merak etme." diye geçiştirdim.

James araya girdi "Baba; Tasha ile Pati'nin sana söyleyecek bir şeyi var." dedi. Ona tekme attım ama güldü.

Dayım meraklanmışa benziyordu "Dinliyorum."

Bir türlü söyleyemiyordum "Biz... Ben... Sirius... Ee... Şey..."

Sirius elimi tuttu "Çıkıyoruz."

Dayım da, Dorea da bize gülümsüyordu "Güzel, Natasha'yı gözüm kapalı Sirius'a emanet edebilirim." dedi dayım. Güldüm.

"Lestrange veya Malfoy ile bize gelmenden o kadar korkuyorduk ki..." dedi Dorea.

Yüzümü buruşturdum "İğrenç," dedim "Birincisi, ikisi de salak. İkincisi, ikisi de kapıldı. Üçüncüsü, benim tarzım değiller."

James kahkaha attı "Tasha fazla köpek sever." dedi ama sadece biz anlamıştık. Sirius katıla katıla gülüyordu.

Rose araya girdi "Lestrange kiminle çıkıyor?" diye sordu.

"Kimseyle," dedim "Ama Bella'yı seviyor. Sizin Quidditch Kupası'nı kazandığınız gün itiraf edip Bella'yı öpmüştü."

Sirius yüzünü buruşturdu "Merlin, Lestrange gerçekten aklını oynatmış. Bellatrix'in onu canlı bırakmasına şaşırdım."

Güldüm "O kalın kafalı için Azkaban'ı göze alamadı." dedim "Ama Rodolphus her ne kadar kalın kafalı ve sinir bozucu olsa da yeri geldiğinde gerçekten iyi olabiliyor. Ancak yeri geldiğinde işte."

Yirmi dakika sonra yemekten kalkmış ve bahçeye çıkmıştık, çimenlerde oturuyorduk. Her ne kadar üzerimde kot şort olsa da çimenler beni rahatsız etmiyordu. James, elinde bir gitarla yanımıza geldi ve çardakta oturan Pettigrew'ın yanına geçip birkaç şey çalmaya başladı. Meraklı bakışlarımı üzerine dikmiştim "Ne zamandır gitar çalıyorsun, kuzen?" dedim.

Cevap veren Remus oldu "Bütün yıl boyunca Sirius ile ikisi, Frank'ten ders aldılar."

Tek kaşımı kaldırıp Sirius'a döndüm "Sen de çalıyorsun yani?" dedim. Onayladı ve gidip gitarı James'ten aldı, Peter'ın yanına oturdu. Ben de siyah, kısa kollu tişörtümdeki çimleri silkeleyerek çardağa ilerlemeye başladım. Sirius, gitarda Thinking Out Loud'u çalarken çardağa yaslanıp şarkıyı mırıldanmaya başladım.

When you legs don't work like they used to before

And I can't sweap you off of your feet

Will your mouth still remember the taste of my love?

Will your eyes still smile from your cheeks?

"Oha, Tasha bu cidden senin sesin mi?" dedi James. Onayladım.

"Bu şarkıda güzel çıkıyor," dedim ve mırıldanmaya devam ettim. Ama gözlerimi Sirius'tan alamıyordum. Başını eğip bakışlarını gitara odaklamıştı, saçları yüzüne düşüyordu. Parmakları, gitarın telleri üzerinde ustaca hareket ediyordu. O kadar yakışıklı görünüyordu ki bir an böylesine mükemmel birisinin gerçekten benimle çıkıyor olabileceğine inanamadım.

Kiss me under the light of a thousand starts bölümünde Sirius, bakışlarını gitardan ayırıp gözlerime dikti. Yine yeşil parıltılar belirmişti. Kalbim deli gibi çarpıyordu, ona âşık olduğumu her hücremde hissediyordum sanki.

Şarkıyı bitirdikten sonra başını kaldırdı ve yüzüne düşen saçları geriye savurdu. Gitarı, James'e geri verdi ve ayağa kalktı. Şu an aklımdan geçen tek şey onu öpmekti ama herkesin önünde yapmak istemiyordum. Boyuna James'e alay malzemesi vermiş oluyordum çünkü.

"Yalnız kalabileceğimiz bir yere gitmek ister misin?" diye sordu Sirius aklımı okumuşcasına. Onayladım. Biz bahçenin diğer tarafına yürürken James arkamızdan ıslık öttürdü ve öpücük sesleri çıkartmaya başladı. İç geçirdim. Sirius ise gülüyordu.

Tamamen yalnız olduğumuzdan emin olduktan sonra Sirius, sırtını ağaca yasladı. Ben de o ağacın dalına asılmış olan salıncağa oturup yavaşça sallanmaya başladım "Çok güzel çaldın," dedim.

Sırıttı "Hayran bakışlarından da bunu rahatça anlayabiliyorum zaten." dedi.

Gözlerimi devirdim "Egoist."

Güldü ve salıncağı durdurup yanağıma bir öpücük kondurdu. Salıncaktan kalkıp ona sarıldım. Kahkaha attı "Bu ani sarılmayı neye borçluyum acaba?"

Aslında, nedeni yoktu. Sadece içimden gelmişti "Güvende hissettiriyor." dedim. Sonra başımı kaldırdım "Şu öpücüğü yanakla sınırlı tutmayı düşünmüyorsundur umarım."

Yine kahkaha attı "Merlin, seni gerçekten değiştiriyorum."

"Bunu fark eden bir tek sen değilsin," dedim "Ama ben de seni değiştiriyorum, unutma."

Ellerini, belime dolayıp beni, kendisine çekti "Acaba bu değiştirme olayı öpüşerek olan bir şey mi?" diye sordu.

Güldüm "Hayatımda bu kadar saçma şey duymadım ben."

"Sümsükus var ama,"

"Tanrı aşkına, işe Severus'u karıştırma yoksa diğerlerinin yanına dönerim." dedim "Üçüncü kişilere ihtiyacımız olduğunu zannetmiyorum."

"Pekala," diye mırıldandı ve dudaklarını, dudaklarıma sürttü. Karşılık olarak onun alt dudağını ısırdım. Kahkaha attı "Sanırım birileri dudaklarımdan uzun süre ayrı kalmış."

"Olabilir," dedim, ellerimi boynuna dolarken "Ya da canım seni öpmek istiyordur."

"Ah, senin canın her zaman beni öpmek istiyor."

"Aynısı senin için de geçerli, Romeo."

"Eğer böyle devam edersek elli yıl sonra anca öpüşmeye başlarız gibi geliyor bana."

"Kehanet'teki üstün başarılarıma dayanarak sana katılıyorum."

"Hala konuşuyoruz."

"Farkındayım."

"Bu konuşmayı nasıl bitirebiliriz sence?"

"Hiçbir fikrim yok."

Sonunda Sirius konuşmaktan sıkılıp dudaklarını, dudaklarıma bastırdı. Bana sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca öpüştük, nefesim tükenince yavaşça geri çekildim ve başımı, Sirius'un göğsüne koydum. Kalp atışlarını duyabiliyordum. O da nefesini düzenlemeye çalışıyordu bu yüzden göğsü hızla inip kalkıyordu. Gerçekten de güzel, romantik, huzurlu ve mutlu bir andı. Ta ki James gelip bozana kadar.

"Hey, aşk kuşları, artık öpüşmeye ara verdiyseniz grupça bir şeyler yapalım diyoruz."

Söylenerek geri çekildim. Diğerlerinin yanına döndük, hala çardakta oturuyorlardı. Biz de yanlarına geçtik "Ne yapacağız?" diye sordum, James'in yanına otururken. Sirius da yanıma oturmuştu. Sirius'un yanında Pettigrew, onun yanında Remus ve onun da yanında Rose vardı. Daire şeklinde oturuyorduk.

Rose cevapladı "Bence Psyco oynayabiliriz."

Kaşlarımı çattım "Ne?"

James onayladı "Bence de olabilir." dedi. Diğer üçü de onaylayınca bana döndü "Tasha, bize sorular sorarak oyunun ne olduğunu bulmaya çalışacaksın." dedi.

Kafam karışmıştı "Nasıl yani? Ne soruları?"

"Kişisel şeyler, fiziksel şeyler falan. Mesela ne zamandır Quidditch oynuyorsun gibi. Ama cevabı isim olacak türden sorular sormak yok." dedi Remus. Onayladım.

"Geçen seferki gibi mi yapacağız?" diye sordu Sirius.

James onayladı "Aynen." dedi ve bana döndü "Bunu ilk olarak Ortak Salon'da altıncı sınıflar olarak oynamıştık. Merlin, çok eğlenceliydi. Ama maalesef bu sefer az kişiyiz."

"O yüzden senin için bulmak daha kolay olacak," dedi Rose "Hadi, başlayabilirsin."

"Tamam," dedim ve Remus'a döndüm "Greyback seni kaç yaşındayken ısırmıştı?"

Remus fazlasıyla rahat bir şekilde "Ben hiç ısırılmadım ki," dedi "Kurt adam bile değilim."

Ben şaşırıp kalmıştım, diğerleri ise katıla katıla gülüyordu "Nasıl yani? Ne saçma bir şey bu?" dedim.

"Öyle dediyse öyledir." dedi James "Hadi, devam et."

Rose'a döndüm "Remus ile kaç aydır çıkıyorsunuz?" dedim.

Rose omuz silkti "Remus ile çıkmıyorum ki." dedi. Ben yine şaşırıp kalmıştım, diğerleri ise yine gülüyorlardı.

"Kafam karışıyor ama," diye söylendim ve James'e döndüm "Evans'ı seviyor musun?" dedim.

"Ne saçmalıyorsun sen? Ben ve Lily'yi sevmek mi? Cidden uçmuşsun." dedi. Ben, ağzım bir karış açık Ciddi misin bakışlarıyla James'e bakarken Sirius gülmekten az daha düşecekti.

"Hepinize neler oluyor böyle?" dedim ve Pettigrew'a sordum "Lakabın Kılkuyruk mu?"

"Ben Çapulcu değilim ki," demesiyle dördüncü kez kalmıştım.

Yavaşça Sirius'a döndüm "Kız arkadaşın kahverengi saçlı mı?"

Gülmemek için kendisini tutarak başını salladı "Hayır, kızıl." dedi.

Bakışlarım hepsinin üzerinde teker teker gezindi "Size neler oluyor ya?" dedim "Farklı birisi gibi davranıyorsunuz!"

"Yaklaşıyorsun." dedi James "Soru sormaya devam et."

"Sevgilin yakışıklı mı?" diye sordum Rose'a.

Rose kendini tutamayıp kahkaha attı "Evet, fıstık gibi o kadar güzel ki." demesiyle diğerleri kahkahayı koyuverdiler. Özellikle Sirius, gülmekten katılmıştı.

"Ay valla psikopata bağlatacaksınız beni!" dedim "Rose, canım, sen lezbiyen misin de böyle konuşuyorsun?"

"Erkekler lezbiyen olmaz ki," demesiyle benim dışımda herkes gülmekten yuvarlanır hale gelmişti.

"Yok, kesin hepinizin içine Peeves kaçtı başka açıklaması yok bunun."

"Sor sen sor." dedi James.

"Sana soruyorum o zaman," dedim "Arayıcı olarak oynamayı seviyor musun?"

James başını salladı "Hayatımda hiç Quidditch oynamadım." dedi.

Bu sefer şaşırma bölümünü hızlı geçtim "Köpeğe dönüşebilmek nasıl bir his?"

"Benim Animagus'um yok ki." dedi Sirius. Merlin, gerçekten kafayı yiyecektim.

"Pettigrew, sevdiğin birisi var mı?" diye sordum. Onayladı "Nasıl birisi peki? Güzel mi?"

Pettigrew gülüyordu "O kadar yakışıklı ki anlatamam sana."

İç geçirdim "Sen de gay mi oldun şimdi?"

Cevabı, Rose'unkinin aynısıydı "Kızlar gay olmaz ki."

İç geçirdim ve James'e döndüm "Gözlüklerini kaç kere kırdın?"

"Gözlük takmıyorum ki." dedi.

Rose'a döndüm "Neden üzerindeki mavi tişörtte pembe bir ayıcık var?"

"Mavi bir tişört giymiyorum," dedi Rose "Ve üzerinde ayıcık filan yok."

"Ee, o zaman üzerindeki ne?" dedim "Ayıcık orada duruyor."

"Beyaz bir tişört," dedi "Ve de üzerinde palmiye ağaçları var, ayıcık değil."

Kaşlarımı çattım ve gülmekte olan Sirius'a döndüm. Beyaz ve palmiye ağaçlı olan tişört onundu.

Bir dakika...

"Rose," dedim "Saçların ne renk?"

"Kahverengi." dedi.

"Oha, kız çözmeye başladı." dedi James "Yürü be Tasha!"

"Peki dalgalı mı?"

Başını salladı "Hayır, kıvırcık."

Sanırım bir şeyleri çakmayı başlamıştım ama emin olmam lazımdı "Şu fıstık gibi dediğin sevgilin hangi binadaydı?"

Rose sırıttı "Slytherin."

"Evreka!" dedim "Rose, Sirius'u anlatıyor. Ama neden ki? Çok saçma."

"Çok yaklaştın, güzelim," dedi Sirius "Ama kuralı bulman lazım."

Pettigrew'a döndüm "Saçların ne renk?" dedim.

"Kızıl," dedi.

"Tişörtünde pembe bir ayıcık mı var?"

"Evet."

"Pettigrew da Rose'u anlatıyor." dedim ve Sirius'a döndüm "Kız arkadaşın kızıl saçlıydı, değil mi?" dedim. Onayladı "Animagus'un da yoktu. Peki... Her ay kurt adama dönüşüyor musun bakalım?"

Sirius sırıtarak onayladı "Sen çaktın bu işi."

"Şimdi; Sirius, Remus'u anlatıyor. Pettigrew, Rose'u anlatıyor. Rose, Sirius'u anlatıyor. Remus... Bakalım sen kimi anlatıyorsun?" dedim, aklımda bir şey oluşmuştu kural hakkında "Kız arkadaşın var mı?"

"Hayır."

"O zaman birisini seviyor musun?"

"Evet."

"Quiddicth oynuyor musun?"

"Evet."

"Sevdiğin kız kızıl saçlı mı?"

"Evet."

"Yuvarlak gözlüklerin var mı?"

"Evet."

Ellerimi çırptım "Sen de James'i anlatıyorsun." dedim "Benim tahminim şu: Herkes, iki sağındakini anlatıyor ama beni atlıyorsunuz."

Remus güldü "Vay be, gerçekten de bildin."

"Frank'in bilmesi üç gününü almıştı." dedi Rose.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤      

"Natasha, uyanık mısın?"

Dayımın sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp esnedim. Saat on ikiyi geçmiş olmalıydı, günün yorgunluğu ile on birde yatmıştık ama ben düşünmekten uyuyamamıştım. Bir saattir sol tarafa dönmüş, duvarı izliyordum. Yavaşça sırt üstü dönüp doğruldum.

"Ne oldu?" diye sordum.

Dayım ağır adımlarla yanıma gelip solumdaki boş yere oturdu "Nasılsın?" dedi.

Omuz silktim "Her zamanki gibi." dedim.

Dayım bana baktı "Yalan söylemek hoş bir şey değildir."

Omuzlarım düştü, beni gerçekten iyi tanıyordu "Korkuyorum." dedim.

"Korkma," dedi dayım hafifçe gülümseyerek "Gördüğün rüya, sadece bir rüyaydı. Biz iyiyiz ve bu yaz içinde ölmeyi düşünmüyoruz."

"Ama yine de korkuyorum," dedim "Siz benim her şeyimsiniz. Eğer sizi de benden alırlarsa ne yaparım?" dedim ve ağlamaya başladım.

Dayım bana sarıldı "Ağlama demeyeceğim, istediğin gibi içini dök." dedi "Çok şey yaşadın, çok kötü şeyler yaşadın. On altı yaşındaki bir kızın taşıması gerekenden çok daha fazla sorumluluğun var. Bütün bunlar altında ezilmemen imkansız, kim olsa aynı tepkiyi verirdi.

Hıçkırdım "Artık dayanamıyorum." dedim "Çok ağır... Çok fazla... İstemiyorum. Annemi istiyorum. Çok mu?"

"Sana her zaman anne-baba sevgisini vermeye çalıştık, Dorea ile. Ama hiçbir zaman Gabrielle'in sana vereceği sevgi gibi olamayacağını biliyorduk. O yüzden elimden geldiğince baba sevgisi vermeye çalıştım sana."

Burnumu çektim "Hiçbir şekilde baba sevgisini göremeyecektim ki."

"Ama o kadar güçlenmeseydi belki de iksirin etkisi geçmezdi."

"Umurumda değil." dedim "Ondan hiçbir şekilde iyi bir baba olmazdı."

Dayım derin bir nefes aldı "Sen de haklısın." dedi ve gözlerime baktı "Gabrielle'e o kadar çok benziyorsun ki..."

"Onu özlüyorsun, değil mi?" diye sordum.

Bakışları, başucu masamdaki fotoğraflarına kaydı "Always." diye mırıldandı "O ve Annabelle olmadan kendimi eksik hissediyorum."

Tebessüm ettim "James olmasa ben de eksik hissederdim."

"Her neyse," dedi dayım ve yatağımdan kalktı "Uyuman gerek, küçük hanım. Fazlasıyla yorucu bir gün geçirdiniz." dedi ve alnıma iyi geceler öpücüğü kondurup kapıyı çekip çıktı.

Uyumam gerekiyordu, evet ama bu kafayla uyumayı bırakın hayal bile kuramazdım. Başımı, cama dayayıp sessiz Londra gecesini izlemeye başladım. Ne kadar o şekilde durup düşündüğümü bilmiyorum, kapımın açılmasıyla bakışlarım bahçeden kapıya döndü. Tek kaşımı kaldırıp bana şaşkın bir şekil de bakan kıvırcık saçlı oğlana baktım.

"Şey... Uyumuş olman ve sabah yanında beni görünce şaşırman gerekiyordu." dedi Sirius.

Sessizce güldüm "Plan bozmayı severim." dedim ve esnedim "Aslında çok uykum var ama kafamı meşgul eden şeyler yüzünden uyuyamıyorum."

Kapıyı kapatıp kilitledi ve yanıma geldi. Ama yatağa uzanmak yerine benim gibi oturup bana sarıldı. Gözlerimi kapatıp başımı, omzuna yasladım. Nefesini saçlarıma veriyordu "Bu şeylerin arasında ben de var mıyım?" diye fısıldadı.

Gülümsedim "Seni kafamdan atabildiğim zaman yok ki." diye mırıldandım.

Gülümsediği sesinden anlaşılıyordu "Güzel."

Aynı anda esnedik ve sessizce kahkaha attık "Kesinlikle uyumamız lazım." dedim.

"Çok sevgili kafanı meşgul eden şeylerin gitme vakti geldi." dedi Sirius.

Yatağa uzanırken "De geçiyor bile." diye mırıldandım. Ama hiçbir zaman gitmeyeceklerdi, bunu biliyordum. O sırada Sirius, yorganı üstümüze çekti. Göğsüne kuruldum ve kalp atışlarını dinleyerek uykuya daldım.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤      

Mektubu, kahvaltı masasına bıraktıktan sonra derin bir nefes alıp gözyaşlarımı sildim. Şu anda ağlarsam yapacağım şeyi yapamazdım.

Sessizce giriş holüne çıktım ve sandığımı elime aldım. Son kez içeriye baktıktan sonra yavaşça kapıyı açıp dışarı çıktım ve aynı yavaşlıkla kapıyı kapattım. Evet, şimdi istediğim gibi ağlayabilirdim. Zaten ben izin vermesem de gözyaşlarım tekrardan akmaya başlamıştı. Kapüşonumu, başıma çektim ve kararlı adımlarla Potter Malikanesi'nden uzaklaşmaya başladım.

O rüyayı gördüğümden beri aklımdaydı bu plan. Biliyordum, zilyon tane güvenlik önlemi alsalar da ben orada olduğum sürece gördüğüm şey gerçekleşecekti. Benim gitmem, onları güvende tutabilecek tek şeydi. Ama asıl soru şuydu: Ben güvende olacak mıydım?

Babamın aklına muggle otellerine bakmanın geleceğini hiç ama hiç zannetmiyordum. Ki, o kadar otel arasında benim kaldığımı bulması çok zordu. Kendimi Jacqueline Zane olarak tanıtacaktım, mümkün oldukça muggleların arasına karışacaktım.

Biliyorum, bana çok kızacak ve kırılacaklar. Ama bunu onları sevdiğim ve korumak istediğim için yaptığımı anlamaları gerekiyor. Sirius... Onu düşündükçe kalbim sıkışıyordu. En çok da o kırılacaktı. Sabah uyandığı zaman yanında beni bulamayacak, aşağıya inip bıraktığım mektubu görecek... Hıçkırdım.

Hıçkırarak Londra sokaklarına karışırken aklımdan şu üç şey geçiyordu:

Onların güvende olması için bunu yapıyorum.

Tanrım, ne olur beni anlasınlar.

Sirius.

                  


Tam anlamıyla sınır geçilmedi ama yığınla yorum geldiği için geçilmiş saydım bu sefer ^-^

6000 küsur kelimelik, Narius dolu, hoş ve güzel bir bölüm oldu bence. Hatta yazdığım en iyi bölümdü bile diyebilirim. Umarım siz de beğenirsiniz :)

İlk TEOG bitti ama dertler bitmiyor işte hala vakit sıkıntısı çekiyorum :/

Sınır 40 oy 40 yorum :*

Bu arada, The Darkness In Blue isimli bir Sirius Black fanfiction yazmaya başladım. Bakabilirseniz çok mutlu olurum ^-^ Ama, şunu şiddetle belirtiyorum ki Insensitive'in yeri benim için çok ayrı, ilk göz ağrım gibi bir şey sjhsj Natasha ile kendimi özleştirdim ben, onu sevdiyseniz beni hayli hayli seversiniz :D ama TDIB'daki ana karakterimiz Sheila tam anlamıyla benim gibi değil, istesem de onun gibi çocuksu olamıyorum ben. Kısaca benim için hiçbir şey Insevsitive'in yerini tutamaz

Ve en önemlisine geliyorum.............. Ocak ayı içinde kitabım basılıyor!!!!!!!! Adı Melezlerin Sonuncusu-Sonun Başlangıcı ama tam olarak kaçında çıkacak emin değilim, kesinleştiği zaman ayrı bir duyuru olarak atacağım onu, multieye de kitabı koyarım :)

Ve en sonuncu şey, bu bölümü QueenMcLaren a adıyorum, bu aralar pek fazla konuşamıyoruz ama olsun :)

Kisses :*

Continue Reading

You'll Also Like

77.3K 3.3K 31
Her şey salak kardeşimin yalanıyla başladı.. Siz: Delikanlıysan konum atarsın...
260K 17.2K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
74.6K 8.6K 32
safkan alfa jungkook, kırık bir kalple ㅡ jimin ile karşılaşır.
295K 27.7K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...