Ejder Lordu

By AdenGabriel

146K 11.1K 653

19 yaşında ki William, dedesinin apar topar kendisini evden uzaklaştırması, yeni bir okula ve insanlara adapt... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Duyuru
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42'den
DAVET
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
DUYURU-GÖRÜŞ!
Bölüm 48
EJDER LORDU - FİNAL
EJDER YEMİNİ
Ejder Yemini-1
Ejder Yemini-2
Ejder Yemini-3
Ejder Yemini-4
Ejder Yemini-5
Ejder Yemini-6
Ejder Yemini-7
Ejder Yemini-8
Ejder Yemini-9
Ejder Yemini-10
Ejder Yemini-11
Ejder Yemini-12
Ejder Yemini-13
Ejder Yemini-14
Ejder Yemini-15
Geri Döndüm!

Bölüm 19

2.9K 214 5
By AdenGabriel

Mary Jane'i görmeyi hiç beklemiyordum. Açıkçası beynimin bir kısmı hala rüyamda gördüğüm şekliyle yaşamaya devam ettiği için şu an Jane'le aramdaki ilişkimizin ne boyutta olduğunu bilemiyordum. Onunla kavga ettikten sonra tekrar telefonla konuştuğum kısım rüyama aitti. Ve orada geleceğini söylemişti. Ama bir rüyaydı.

En son onunla yaptığım konuşmadan sonra bayılmıştım. Ama bu kadar çabuk yola çıkması ve buraya gelmesi imkansızdı. Üzerinden o kadar zaman bile geçmemişti. Hala şaşkınlıkla Jane bakarken, Jane her zaman ki özgüveniyle camın yanından bize doğru ilerledi. El ele olduğumuzu fark etmiş olduğunu biliyordum. Onun gözünden hiçbir şey kaçmazdı. Ama bunu hiç fark ettirmeden, yanıma geldi ve boynuma kollarını dolayarak bana sarıldı.

'Seni çok özledim Will' dedi.

Boşta kalan elimi ona sararak, sarılışına karşılık verdim. Bu sırada Ariana elini elimden çekmek için bir hamle yaptı. Ama ben tam tersi, elini daha da sıkarak tutmasını sağladım. Şu an rahatsız olduğunu biliyordum. Haklı olarak böyle hissetmesi normaldi. Ama ne olursa olsun elini bırakmayacaktım.

Jane şu an her şeyi mahvetmişti. Onu görmek istiyordum bende. Ama şu an hiç yeri değildi. Ariana için unutulmaz bir doğum günü istemiştim. Farklı bir şey yapmayacaktım elbette. Ama tüm gün ve gece, güzel anılar yaşayacaktık. Böylece geriye dönüp baktığında biz bir arada olmasak bile, onun acısını dindirip gerçekten mutlu edebilen biri olarak kalacaktım hafızasında. Ama kader, belki de Jane buna izin vermiyordu.

'Bende özledim Jane' dedim kuru bir sesle.

Ses tonumda ki rahatsızlığı herkes hissedebilirdi. Ama Jane hiçbir şey söylememişim gibi, gayet neşeli bir şekilde ben ayrılıp Ariana'ya döndü.

'Ben Mary Jane' dedi elini uzattı.

Ariana boşta kalan elini ona uzatarak 'Ariana' dedi.

'Demek müthiş kızımız sensin' dedi Ariana'ya bakarak. Bakışlarında ki o rahatsız edici ifadeyi, görmeden hissedebiliyordum. Ariana'yı rahatsız edecek en ufak hareketinde onu kovmak zorunda kalabilirdim. Gerçekten bunu Ariana için yapardım. Onu buraya getirirken, hayallerimin tamamen dışında başka bir sorumluluğu da alarak getirmiştim. Onu korumak zorundaydım. Kendi canım dışında, onun rahatsız olup buradan gitmemesini sağlamak da bir korumaydı benim için.

'Müthiş derken?' dedi Ariana. O da gerilmişti. Ortamda ki gergin havadan uzaklaşmak için Ariana'yı çekerek, 'Biz üzerimizi değiştirelim. Geliriz buraya' dedim Jane'e. Jane anlamış olacak ki hemen neşeli haline bürünüp başıyla onay verdi ve koltuklara yöneldi.

Acele ile Ariana'yı da arkama alarak odadan çıktım. Ariana arkamda sessizce onu sürüklememe izin veriyordu. Yukarı çıkıp odama girene kadar da sesini çıkarmadan ilerledi. İçeriye girdiğimiz de kapıyı arkamdan kapatıp hemen ona döndüm.

'Geleceğini bilmiyordum' dedim.

'Biliyorum' dedi sessizce, başını aşağı eğdiğinde, çenesini tutup başını kaldırdım.

'Ne oldu o zaman prenses?' dedim.

Cevap vermedi, bakışlarını benden kaçırdı.

'Ariana söyle lütfen neden yüzün düştü?' dedim.

'Ben sadece...' dedi. Bu sefer çenesini elimden kurtararak odanın içine doğru yürüdü ve benden uzaklaştı. Böyle bir tepki beklemediğim için olduğum yerde donup kaldım. Kendime geldiğimde Ariana yatağımın kenarına oturmuştu. Yanına giderken Ariana'dan gözlerimi ayırmıyordum. Ama o inatla bana bakmak dışında her yere bakıyordu. En son bakışları yer de durduğunda ben de yanına oturdum.

'Söyle bana prenses, benden bir şey gizlememelisin' dedim.

'Biliyorum Will. Ama bu söyleyebileceğim bir şey değil' dedi.

'Ne demek o?' dedim.

Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. 'Rekabet edecek gücüm yok benim' dedi.

'Ne için rekabet?' dedim kaşlarımı çatarak. Neden bahsettiğini anlayamıyordum. Belki de anlamak için odaklanamıyordum. Çünkü aklımda dolaşan tek düşünce Jane'i evden gönderebilmek ve Ariana ile yalnız kalabilmek adınaydı.

'Will sana sahip olabilmek için bir rekabete giremem ben. Bana göre değil. Hem ben hayatımda hiç...' dedi ve sustu. Ne demek istediğini anladığımda şaşkınlıkla gözlerimi ona diktim. Rekabet de ne demekti? Hem de benim için. Ve Jane'le. Benim güzel prensesim bunun farkında bile değil. Jane benim kardeşimdi. Sadece aynı anne ve babadan doğmamıştık, tek fark buydu. Böyle bir şeyi elbette ilk seferde anlayamazdı ama onunla rekabet etme düşüncesi de nereden çıkmıştı? Jane benim bu kadar yakınım olmasa, sadece arkadaşım olsa bile onunla rekabet etmek zorunda değildi. Ben zaten tüm benliğimle Ariana'ya aittim. Burada da, diğer dünyada da. Onun endişelenmesi için hiçbir sebep yoktu ki.

'Prenses' dedim. Yüzüme bir gülümseme yerleştirerek tam önüne diz çöktüm. Ellerimi bacaklarına koyup bana bakmasını bekledim. Birkaç saniye bana bakmakta dirense de, en sonunda bana bakınca gülümsemem daha da genişledi. O kadar masum duruyordu ki, sadece bu masumluğa leke düşürmemek için şu an da onu öpmüyordum.

'Güzelim, ben tamamen sana aidim. Başkası ile rekabet etmek zorunda değilsin ki' dedim.

'Will ben böyle bir şeyde olamam. Ben...' durdu ve tam gözlerime bakarak. 'Bu kız arkadaş ilişkilerinde iyi değilim ve ben kaybederim' dedi.

Benim için savaşacak olması bile benim için yeterliydi. Ki bu sadece düşünceden ibaretti. O benim için tekti ve benim için kimseyle bir savaş içine girmeyecekti.

'Seni böyle bir durumla karşı karşıya bırakır mıyım? Ben tamamen sana aidim. Seninim Ariana' dedim. Elimi çenesine koyup yüzünü yüzüme yaklaştırdım. Gözlerimi kapatıp, 'Jane benim beraber büyüdüğüm bir arkadaşım. Hatta kız kardeşim. Bu zamana kadar ne ondan ne benden ona böyle bir durum oldu' dedim.

'Anlıyorum ama...' diyerek araya girdi.

'O sadece çok samimi davranır. Ve bunu sadece bana yapar. Seninle tanışana kadar yanında gülebildiğim tek insandı' dedim.

Ariana sessizce beni dinlerken, dudaklarımız arasında ki mesafeyi kapatıp dudaklarımızı birleştirdim. Kısa bir öpücükten sonra 'Bu günü mükemmel kılmak için her şeyi yapacağım'

'Hiç gerek yok Will, her şey yeterliydi' dedi.

'Hiçbir şey olmadı bile. Gülümsemeni istiyorum prenses' dedim. Ariana bana güzel bir gülüş gönderdi. 'Ve bu gülüşü tüm gün görmek istiyorum prenses. Çok mutlu olmanı, beni biraz daha sevmeni ve prenses olmanın tadını çıkarmanı istiyorum' dedim, gülümsemesi biraz daha büyürken, kollarımı beline sararak ona sarıldım.

'Beni mutlu ediyorsun zaten' dedi.

Bunu söylediğine ona biraz daha sarılarak karşılık verdim. O da ensemde ki saçlarımla oynuyordu. Bir süre böyle durduk.

'Hadi Jane bizi basmadan inelim' dedi Ariana.

İstemeden de olsa çekilirken, 'Üzerini değiştir, aşağıda buluşalım' dedi Ariana. Başımla onayladım. Odadan çıkarken, bana imalı bir gülüş atmayı unutmadı. Bu gülüşün anlamı geçen sefer olanlardı büyük ihtimalle. Neyse ki bu sefer işin içinde duş yoktu.

Dolabıma ilerleyip üzerimde ki tişörtü değiştirip hemen odadan çıktım. Ariana'nın henüz hazır olmayacağını bildiğim için onu rahatsız etmeden aşağıya indim. Jane'in olduğu odaya girdiğim de ilk başta ki sıkıntılarım yoktu. Ama hala onu buradan göndermenin yolunu nasıl bulacağımı düşünüyordum. Aklımda ki tek fikir büyük bir kavga çıkarmaktı ama bu şekilde Jane'i kaybetmek istemiyordum. Aynı gün içinde gerçekleşen iki kavga ikimiz arasında ki arkadaşlık ilişkisini kötü yönde etkileyebilirdi.

'Jane' dedim içeri girdiğimde masanın üzerinde ki fotoğraflara bakıyordu. Ona seslenmemle elinde ki fotoğrafı masaya bırakıp bana doğru döndü.

'Will demek anlattığın kız buydu?' dedi. Ellerini göğsünde birleştirdi.

'Anlattığımı hatırlamıyorum' dedim kapıya yaslanarak.

'Tahmin ettim o zaman. Güzel kız' dedi. Sağ ayağını yana doğru açtığında hesap sormaya başlayacağını anladım. Her zaman bu şekilde dururdu.

'Sen ne zaman yola çıktın?' dedim.

'Telefondayken zaten yoldaydım. Seni burada böylece bırakmayacağımı biliyorsun. Ama gördüğüm kadarıyla birbirinize alışmışsınız bile' dedi.

'Hesap sormasam Jane' dedim koltuklara doğru yürürken.

'Hesap değil tatlım. Sadece nasıl bu kadar çabuk bir araya geldiğinizi anlayamıyorum. Sen insanları günlük kullanmazsın ama bu kız öyle gibi geldi' dedi.

Ben insanları asla kullanıp atan birisi değildim. Ki Ariana onun sandığı gibi birisi değildi. Nasıl birkaç dakika görüşmeden bunları çıkarabiliyordu. Koltuğa otururken gözlerimi devirdim.

'Ariana öyle birisi değil' dedim.

'Evet ama yeni tanıştığı birinin evinde kalacak kadar öyle işte' dedi hemen.

'Jane haddini aşıyorsun' dedim hemen.

'Bu kızı bana karşı mı savunuyorsun' dedi hemen. Bana doğru yürürken, tepeme gelene kadar konuşmadım.

'Jane, aşk diye bir şeyin var olduğunu biliyorsun değil mi?' dedim.

'Evet biliyorum var' dedi hemen.

'Bunu sende yaşadın. Jackson'la nasıl tutku dolu bir ilişki yaşadığınızı nasıl unuttun' dedim.

'Onun adını ağzına alma!' dedi ayaklarını yere vurarak.

'Evet ama örnek vermek için kullanabilirim değil mi?' dedim hemen.

Onun bu konuda bana hiçbir şey söyleme hakkı yoktu. Tamam acı çekmişti ama birkaç yıl önce çok daha tutku dolu bir ilişkinin başlangıcını tanıştığı ilk gün atmıştı.

'O öldü William James' dedi hemen. Gözleri dolunca ileri gittiğimi anladım. Ama benim neler hissettiğimi anlaması gerekiyordu. Bunların ne anlama geldiğini bildiği halde neden hala beni ve Ariana'yı böyle yargıladığını anlayamıyordum.

'Ve Ariana olmazsa nasıl acı çekeceğimi görüyor olman lazım' dedim.

Gözlerini kapattı. Tekrar açtığın da eski haline dönmüştü. 'Ve çekeceğini de biliyorum' dedi acımasızca.

'Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin' dedim hemen ayağa kalkarak.

'Acı çekmeni istemiyorum. Bu yüzden acımasızım' dedi.

'Eğer o olmazsa ne kadar canımın yanacağını düşünüyor musun?'
'İleri de daha çok yanmaması için şimdiden bir şeyleri bitirmen gerektiğini düşünüyorum' dedi hemen.

Şimdi karşı karşıyaydık, ikimiz de birbirimize meydan okur bir pozisyondaydık. O ellerini göğsü üzerinde bağlamıştı. Benim ellerim belimde ona doğru eğilmiştim. Söylediği her şeyin saçmalığının farkında olması için ona uzun uzun baktım. Belki susarsam anlardı, diye düşünmüştüm. Ama Jane bir an bile duruşundan ödün vermeyerek hala gözlerime bakıyordu.

'Onu bırakmamı mı istiyorsun?' dedim sessizce.

'Aynen öyle sevgili arkadaşım' dedi küstahça. Gözlerimi kapattım. İçimde ki ejder olarak tabir ettiğim öfkemin ağır ağır tırmandığını hissediyordum. Tırmanıyor beni esir alıyordu, öfkelendiğimde bir an da tepki veremiyordum. Bu ejder her bir hücreme girdiğinde ancak o zaman can yakıcı olabiliyordum. Ama Ariana ile ilgili olan her konu beni saniye de etkisi altına alıyordu. Şimdi bu ejder tüm bedenimdeydi.

Gözlerimi açtığımda merakla bana bakan Jane ile karşılaştım.

'Gel' dedim kollarımı açarak. Önce ne yaptığımı anlayamadı. Sonra açtığım kollarımın arasına girerek bana sarıldı. Ona sarıldım, başının üzerine bir öpücük bıraktım.

'Beni dinleyeceğini biliyordum' dedi.

Gözlerimi tekrar kapattım. Kollarımı daha da sıkarak canını acıtacak boyuta getirdim.

'Will' dedi cılız bir sesle. Sesini duyunca daha da çok sıktım. Kollarımın arasında ezilen kemiklerini hissedebiliyordum.

'Yapma... Will' dedi, beni ittirmeye çalıştı. Ama onu bırakmadım. Dudaklarından acı dolu iniltiler çıkana kadar onu sıkmaya devam ettim. En son bıraktığım da beni hemen ittirdi. Kolundan tekrar çektim ve o ne olduğunu anlamadan tekrar sarıldım. Bu sefer altımda tepiniyordu. Canını acıtmak öfkemi biraz olsun dindirmişti. Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. Hala tepinmeye devam ediyordu. 'Seni çok seviyorum Jane' dedim kulağına. Sesimi duyunca tepinmeyi bırakıp, bekledi. Onun durduğunu anlayınca devam ettim.

'Ama benim sana olan sevgimi kullanmaya devam edersen canını daha çok yakarım' dedim dişlerimin arasından.

'Sen...' dedi çekilmeye çalışarak tekrar. İzin vermedim.

'Şimdi başına bir şey gelmeden, burayı terk et ve ben seni arayana kadar geri gelme' dedim.

Onu kendimden uzaklaştırıp alnından öptüm.

Jane geri çekilip yüzüme baktığında gözleri dolu doluydu. Onu bu şekilde üzmek normal şartlar altında canımı yakardı ama şimdi sözümü dinleyecek olması beni mutlu etmişti. Acımasızca olan ben değildim, bu hale gelmemi o istemişti.

'Git' dedim.

Jane başını bir kez salladı. Kollarını boynuma dolayıp bana sarıldığında bana kızmadığını biliyordum. Başımıza ne gelirse gelsin asla ayrılamayacağımızı biliyordum. Biz böyleydik. Normal zamanlarda öfkelenen hep o olurdu. Ne olursa olsun onu bırakmayan da ben. Ama şimdi durum tersine dönmüştü. Haklı olduğumu bu şekilde davranmam gerektiğini anlamış olması büyük bir olgunluktu. Elbette Jane asla bana fiziksel olarak saldırmamıştı. Ben aslında ona fiziksel olarak bir saldırıda bulunmamıştım. Sadece içimden geçirdiğim bütün öfkemi ona sözcükler yerine bu şekilde göstermiştim.

'Git' dedim tekrar. Bu sefer bana bakmadan benden ayrıldı ve hızlı adımlarla olduğumuz odadan çıktı. O odadan çıkınca büyük bir rahatlama hissederek, koltuğa bıraktım kendimi. İçimde tırmanan öfkeli ejder şimdi sakince bekliyordu. Az önce olan hiçbir şeyden pişman değildim. Canını yakmıştım. Ama canımı yakmıştı. Kim olursa olsun karşılığını almak zorundaydı. Benim dediğim olmak zorunda değildi her zaman. Ama bu konuda benim dediğimi yapmak zorundaydı. Doğru ya da yanlış gelebilirdi. Ama benim doğrumdu. Ariana da benim doğrumdu. Onu benden kimse alamayacaktı. Kendisi bile.

Birkaç dakika koltukta oyalandıktan sonra dış kapının kapanma sesini duydum. Jane gitmişti. Tamamen rahatlayarak yerimden kalktım ve merdivenlere yürüdüm. Ariana'nın şimdiye kadar gelmiş olması gerekiyordu. Belki de konuşmamız için bizi yalnız bırakmıştı.

Merdivenlerden çıkarak onun odasının kapısına geldim. Gerginliğim geçmişti. Jane'in üzerimde yarattığı baskı tamamen yok olmuştu.

Ariana'nın kapısını tıklattım. İçeriden gene kurutma makinesinin sesi geliyordu. Anlaşılan bir dejavu daha yaşatmanın vakti gelmişti. Gülümseyerek kapıyı açtım ve kafamı içeri uzattım. Ariana yatağın üzerinde saçlarını kurutuyordu. Kapıya arkası dönüktü. Sessizce ona doğru yürürken fark etmemesi için dua ediyordum. Yanına yaklaştığım da yavaşça elinde ki kurutma makinesini tuttum. Korkuyla arkasını dönerken beni görünce gülümsedi.

Başımla kurutma makinesini gösterince elime bıraktı. Saçlarını kurutma işlemine devam ederken, parmaklarımı bütün saç tellerine değdirmeye çalışıyordum. Onun saçlarının yumuşaklığı karşısında gözlerimi kapatmamak için zor tutarken, kokusu burnuma doluyordu. Saçlarını kurutma işlemi bitince, makineyi kapatıp yatağa bıraktım. Ariana'nın nefesini tuttuğunu hissedebiliyordum. Vücudundan bana yayılan heyecan benim heyecanımla yarışıyordu. Saçlarının açıkta bıraktığı boynuna doğru yaklaştım ve burnumu değdirerek kokladım. Ariana titredi. Ellerimle kollarından tuttum.

'Çok güzel kokuyorsun' dedim sessizce. Sıcak nefesim tenine değince tekrar titredi.

'E...Evet' dedi kekeleyerek. Onu heyecanlandırmak beni gülümsetirken, dudaklarımı biraz önce kokladığım boynuna bastırdım. Gözlerimi kapatıp, az önce öptüğüm yerin yanına bir öpücük daha bıraktım.

Ariana başını geriye doğru attığında gülümsedim. Bir süre bu şekilde durduk. 'Will' dediğinde dudaklarımı bastırdığım boynandan başımı çektim.

'Söyle güzelim' dedim fısıldayarak.

Bir şey söylemedi. Bir şey söylemeyeceğini biliyordum. Sadece o anın büyüsüyle böyle konuştuğunu biliyordum. Benden etkilendiğini biliyordum. Benim kadar olmasa da beni sevdiğini de biliyordum. Sadece bunu kendine itiraf edebilecek fırsatı bulamıyordu.

'Saçlarını taradın mı güzelim?' dedim.

'Hayır' dedi fısıldayarak.

'O zaman tarayalım' dedim. Odanın içinde ki komidine ilerleyip çekmecesini açarken, ona hiç bakmadım. Şu an heyecan içinde olduğunu biliyordum. Ve ona bakıp utandırmak istemiyordum. Aynı heyecanı bende yaşıyordum. Daha önce de yakınlaşmıştık ama hiçbiri şu anın büyüsü gibi değildi. İkimizden de yayılan o heyecanın enerjisiyle kalp atışlarımız hızlanmıştı.

Tekrar arkasına geçerek, saçlarını okşayarak, saçlarını taradım. Tarama da bitince bu sefer saçlarını az önce ki boynuna değil de diğer tarafa alarak boynuna yaklaştım. Ariana tekrar nefesini tutmuştu. Bu sefer koklamadan birkaç öpücük bıraktım. Başımı ondan ayırmadan 'Bu kötü mü hissettiriyor?' dedim.

'Hayır Will' dedi fısıltıyla.

'Seni seviyorum' dedim ve çekildim. Önüne dolandığımda bütün bunlar olduğundan beri ilk kez yüzüne baktım. Yanakları kıpkırmızıydı. Dudakları arzuyla aralanmıştı.

'Acıktın mı?' dedim.

'Biraz' dedi gülümseyerek.

Onu daha fazla utandırmamak adına, sadece elinden tutarak odadan çıkardım. İkimiz de sessizce mutfağa giderken, 'Jane nerede?' dedi.

'Gitti' dedim kısaca.

'Nereye?' dedi.

'Gitmesi gerekti' dedim sadece.

'Will kovmadın değil mi?' dedi hemen.

'Elbette hayır. O sadece yanlış zaman da yanlış yerde olduğunun farkına vardı güzelim. Sen bunları düşünme' dedim.

'Tamam' dedi sadece. Beraber mutfağa girdiğimiz de herkes bir şeylerle uğraşıyordu.

'Merhaba' dedim.

Hepsi bana baktığın da hızlıca oturanlar hemen ayağa kalktı.

'Biz biraz acıktık' dedim.

Aşçı hemen önünde durduğu ocağın altını yaktı.

'Efendim, yemekler vardı. İsterseniz ondan size hazırlayalım' dedi.

'Olur. Salonda ki masaya alırız' dedim.

Başıyla onaylayınca tekrar el ele mutfaktan çıkarak, salona geçtik. Beraber koltuklara oturduğumuzda hemen ona yaklaşarak saçlarını elime aldım.

'Büyükannen ne zaman geldi?' dedim saçlarıyla oynarken.

'Hep bizimle kalır' dedi.

Şaşırarak ona baktım. 'Ben varken...'

'Evde değildi. Ama üç gün boyunca bizde kaldığında elbette varlığından haberi vardı'

'Peki o benim ne olduğumu nasıl biliyor?' dedim.

'Biz... Yani periler, böyle durumları çok kolay hissederiz. Elbette bazen kendini gizleyenler oluyor onları anlayamıyoruz' dedi.

'Beni anlamış mıydın?'

'Hayır. Bir şeyler olduğunu biliyordum ama ne olduğunu anlamam zaman aldı. O benden daha yaşlı ve işte daha çok tecrübesi var' dedi.

Başımla onayladım. Bu konulara artık kendimi çok uzak hissetmiyordum. Artık bende onlardan biri gibiydim. İçimde farklı bir gücün olduğunu biliyordum. Elbette tamamen hissedip kullanamıyordum ama her öfkelendiğim de ortaya çıkan bir şeyler vardı.

Biz sessizce otururken yemek masası hazırlanmıştı. Masaya geçip yemeğimizi yediğimiz süre boyunca da hiç konuşmadık. Benim aklımda sadece Ariana'ya sürpriz olarak ne yapabileceğim vardı. Başka bir şey düşünemiyordum. Aklıma bir düşünce geliyordu ama onu nasıl yapabileceğim konusunda da bir fikrim yoktu. Şimdi ki dünya da böyle bir şeyi nasıl mümkün kılacağımı da bilmiyordum.

Yemeğimizi bitirip masa da otururken, 'Ariana' dedim.

Hemen bana baktı. 'Burada ucu denize açılan bir uçurum var mı?' dedim.

'Ne?' dedi şaşırarak. Böyle bir soru sormamı beklemiyordu biliyordum.

'Yani uçurum ve altı denize açılıyor. Yani çok yüksek ormandan geçilerek gidiliyor' dedim.

'Var William' dedi hemen ama şaşırmıştı.

'Sen nereden biliyorsun?' dedi hemen.

'Peki nasıl bir yer önemli bir yer mi bir anlamı var mı?' dedim.

'İntihar Tepesi deniyor' dedi.

Şaşırarak ona bakarken, sandalyem de öne doğru kaydım.

'Neden böyle bir ismi var?' dedim.

'Adı gibi. Genel de o bölge de intiharlar çok oluyor ve bu adı almış' dedi.

'İntihar etmek için uygun bir yer' dedim.

'Sen nereden biliyorsun?'
'Rüyamda gördüm' dedim.

Şaşırarak bana baktı. 'Biri intihar etmedi umarım' dedi gülümseyerek. Şimdi böyle gülebiliyorduk ama aslında beni çok sarsan bütün olayların orada olduğunu bilmiyordu. Her şeyi orada öğrenmiş olduğumu. Öldüğünü... Bilse böyle gülemezdi.

'Kurtarıldı' dedim gülümsemesine karşılık vererek. Aklımda ki fikri gerçekleştirebilirsem, ona gerçekten unutamayacağı bir doğum günü verebilirdim. Ama nasıl yapacağımı bilmiyordum.

'Ariana, beni oraya götürür müsün?' dedim.

Şaşırdı. 'Neden?'
'Rüyamdan etkilendim herhalde. Görmek istiyorum' dedim.

'Ejderhanı gördün mü?' dedi hemen.

'Evet' dedim sakince.

'Ve o rüya orada mı geçti. Orada mı gördün?' dedi.

'Evet Ariana. Ve gitmek istiyorum. Orada hissettiğim gücü gerçekte de hissedip hissetmeyeceğimi bilmek istiyorum' dedim.

Bir süre yüzüme bakmakla yetindi. 'Tamam gideriz' dediğinde birlikte masadan kalktık.

'Üzerine bir şeyler al' dedim hemen. Sadece bir tişört ve pantolon vardı. Oranın soğuk olacağını biliyordum.

'Tamam' deyip merdivenlere yönelirken, kapının yanında ki aynadan kendime baktım. Tamamen değişmiştim. Daha da büyümüş hissediyordum kendimi. Artık eskisi gibi olamayacak bir hayata sahiptim. Her şeyden önemlisi acıdığı için yaptıramadığım bir çok dövmeye sahip olmuştum. Bambaşka bir boyutta da yaşıyordum. Bir evcil hayvanım bile yokken bir ejderham vardı. Bu düşünceye gülerken Ariana'nın ayak seslerini duydum. Üzerine geçirdiği ceketle yanıma geldi ve aynanın karşısında durmama baktı.

'Yakışıklılık testi mi Will?' dedi gülümsedi.

Sadece gülümserken beni şaşırtarak yanıma gelip elimi tuttu. Ellerimize bakarken 'Böyle daha iyi' dedi.

Beraber el ele arabaya gittik. Sürücü koltuğuna Ariana geçerken, yanında ki yerimi aldım.

Yolculuk boyunca ikimiz de konuşmadık. Böylesine büyük bir şeyi başarabilecek olmanın verdiği düşünce bile özgüvenimi arttırıyordu. Yapacağım şeye eğer başarısız olursa, tamamen hayal kırıklığına uğrayacaktım. Ama içimde yapabileceğime dair bir his vardı. O tepenin enerjisini şimdiden hissedebiliyordum.

'Ejderha büyük ihtimalle sana bilerek orada göründü' dedi Ariana.

'Ne?' dedim anlamayarak.

'Orası kutsaldır. Bizim için bile. Güçlerin en uç nokta da ortaya çıktığı inancı vardır' dedi.

Bu bilgi beni daha da mutlu etmişti. Eğer daha çok ortaya çıkıyorsa, bunu başarabilme olasılığım daha fazlaydı. Hala nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ama içimde bir yerlerde Ariana'nın büyükannesinin söylediklerine tutunuyordum. İçgüdülerim bana yol gösterecekti.

Tepeye ulaştığımız da tamamen farklı bir toprakta gibi hissediyordum. Rüyamda ki duygularımdan daha farklı duygulara sahiptim. Daha gerçek geliyordu. Daha olası. Ama bu gerçeklik düşlediğim şeyi gerçekleştiremeyecek olma ihtimalini de beraberinde getiriyordu. Yine de bu duyguları önemsemedim.

Araba aynı Alex'in arabayı durduğu yerde durunca dejavu hissi de beraberinde geldi. Bu sefer korku yoktu. Ariana'yı bir kez kurtarmıştım. Şimdi aynı şeyi tekrar yapabilirdim. Onun ölmeyeceğini biliyordum.

Beraber arabadan çıkarken, hemen Ariana'nın yanına gidip elini tuttum. Bir an bile yanımdan ayrılmaması lazımdı.

'Sakin ol, kendimi atmam' dedi elini tutuşuma bakarak.

'İşimi garantiye alıyorum' dedim.

Beraber uçurumun yanına gittiğimiz de dalgaların sesinden başka bir ses yoktu. Soğuk bir rüzgar vardı. Şehirde ki o ılık havadan eser yoktu.

'Üşümedin değil mi?' dedim.

'Hayır ama sen ceket almamışsın' dedi Ariana.

'Ben üşümüyorum' dedim hemen.

Gerçek anlamda içim alev alev yanıyordu. Ve bu alevler bedenimi de ele geçirmişti. Artık içimde hissettiğim gücü burada her bir hücremde hissediyordum.

'Ariana bir şey yapmam lazım' dedim.

Ariana hemen bana baktı. 'İyi misin?' dedi.

'İyiyim ama yapabilecek miyim bilmiyorum' dedim. Sadece önümüzde ki uçsuz bucaksız gibi gözüken denize bakıyordum. Ariana'nın bana baktığını hissedebiliyordum. Ama ona bakarsam şu an da odaklandığım her şey yerle bir olabilirdi. Böyle olmasını istemiyordum. Odaklanmak ve ona vereceğim hediyeyi yapabilecek gücü kendimde bulmak istiyordum.

'Ne yapacaksın?' dedi.

'Ariana, arka da boşluğa geçer misin?' dedim.

'Will' dedi ama cevap vermeyince dediğimi yaparak benden uzaklaştı. Orta da ki boş arazide olduğunu biliyordum. Uçuruma doğru bir adım daha attım. Nefesimi tutarak gözlerimi kapattım. Rüyamda olduğu gibi ejderhanın burada olduğunu hayal ettim. Ve sadece buna tutundum. Gözlerim kapalı bir halde omzumda ki dövmeye tişörtün altına elimi sokarak, dokundum. Ve dudaklarımdan sessizce birkaç kelime söyledim. Söylediğim o kelimeler gene bilmediğim bir dildeydi. Ama söylerken kendim bile ne dediğimi duyamamıştım. Dudaklarımdan kendiliğinden dökülmüştü. Ama elimin altında ki dövmenin ısınmaya başladığını hissediyordum. Ne yaptığımı bilmesem de bir şeylerin doğru olduğunu bilebiliyordum. Ariana'nın büyükannesi doğru söylemişti. İçgüdülerim bana yol gösteriyordu.

Tepemde bir esinti hissettiğimde ejderimin burada olduğunu anladım. Bu gücü gerçek hayatta hissedebiliyor olmak büyük bir deneyimdi. Ellerim ve ayaklarımın, hatta tüm bedenimin büyük bir sıcaklık eşliğinde güçlendiğini hissedebiliyordum. Dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleştirerek arkamı döndüm. Ejderha üzerimde uçuyordu. Ariana yere dizlerinin üzerine çökmüş bir şekilde bir bana bir de ejderhaya bakıyordu. Ejderhanın kanatlarını sallamasından ortaya çıkan sesten başka bir ses yoktu. Deniz sakindi. Esinti kesilmişti.

Ağır adımlarla Ariana'ya doğru ilerledim. Her ilerlemem de ejderha da benimle birlikte geliyordu. Ariana'yı ellerinden tutarak kaldırdığımda yüzü korkudan bembeyaz, şoktan gözleri iri iriydi.

'Korkma prensesim' dedim gülümseyerek. Bana şaşkınlıkla bakmaya devam ederken, dudaklarına küçük bir öpücük kondurup gözlerimi kapattım. Tıpkı rüyamda ki gibi ejderin aşağı inmesini aklımdan geçirdim. Kanatların sesinin kesilmesiyle, bunun gerçekleştiğini anladım. Gözlerimi açıp arkamı döndüğümde ejder her seferinde olduğu gibi selam vermek için eğilmişti. Ağır adımlarla ona yaklaşıp bu sefer gerçek hayatta ilk kez ona dokundum. Dokunmamla hemen kafasını kaldırdı. Mavi akılcı gözleri bana bakıyordu. Vereceğim her emre hazır bir şekilde bekliyordu.

'Gel prenses' dedim elimi Ariana'ya uzatarak. Bakışlarımı ejderhadan ayırmıyordum. O da aynı şekilde bana bakıyordu. O bakışlarda itaatten başka bir şeylerinde olduğunu biliyordum. O gözlerinde ki mavi ışıltı da ki akıllılığın ne olduğunu bilmiyordum ama bunu öğrenecektim.

İçimde hissettiğim güç ve kudretle artık tamamen bir lord gibiydim.

Ariana ona uzattığım eli hemen tuttu. Ejder ne yapmak istediğimi anlamıştı. Başını yere kadar indirdi. Ariana'yı önüme alarak onu bacaklarına tutundum ve kendimi ejderhanın bacağına atıp. Arkamı dönüp Ariana'yı da yanıma çektim. Bu şekilde önce kendim sonra da Ariana'yı yanıma alarak ejderin dikenli gövdesine ulaştık. Diken olmayan tek yer olan boynuna oturdum. Arkamda dikilen Ariana'yı da yanıma alarak önüme oturttum. Tüm bunlar olurken Ariana'nın çok heyecanlı olduğunu görebiliyordum. Biraz da korkuyor olabilirdi. Ejderhaya her yerleşmemizde biraz daha çok titriyordu. Ama şimdi önümde ki yerinde korku gitmişti. Şimdi sadece heyecanlıydı. Varlığımla ona güven vermek için kollarımı beline iyice yerleştirip onu kendime çektim. Ariana da ellerini kollarıma koydu. Boynuna bir öpücük kondurdum.

'Hazır mısın prenses?' dedim.

Başını aşağı yukarı salladı. Gülümsedim. Heyecandan konuşamıyordu bile.

Ejderhanın ayaklarımı koyduğum derisine ayağımla yavaşça dokunduğum da ejderha devasa kanatlarını açtı. Yavaş yavaş havalanırken Ariana'nın kollarımı tutan elleri, şimdi beni kelpeten gibi sıkıyordu. Onun bu haline tekrar gülümseyerek başına bir öpücük kondurdum. Ejderha yerden havalanıp, uçsuz gibi gözüken denize hareket ettiğinde kendime olan özgüvenim neredeyse bütün bedenimi kaplamıştı. Güçlüydüm.

Denizin üzerinde hareket ederken Ariana küçük bir kahkaha attı. Kollarımı tutan eliyle birlikte kendi ellerimi de açarak havada süzülür gibi olmasını sağladım. Korktuğunu biliyordum ama bu güzelliği paylaştığımız için çok mutluydum.

'Gözlerin açık mı?' dedim Ariana'ya.

'Hayır' dedi.

'Aç öyleyse' dedim.

Gözlerini açtığını biliyordum çünkü dudaklarından küçük bir hayranlık nidası dökülmüştü. Önümüzde uçsuz bucaksız gibi gözüken bulutlar vardı. Güneş batmak üzereydi. Güneşin ve bulutların birleştiği yerde mükemmel bir turuncu vardı. Ariana'nın saçlarının arasına bir öpücük bıraktım ve

'Doğum günün kutlu olsun prensesim' dedim.



Continue Reading

You'll Also Like

234K 10.1K 53
İronisine yazılmış bir gerçek ailem+mafya kitabıdır düzenlenmeye alınmış olmasına rağmen saçma kısımları vardır 'Kraliçe Elsa' isimli ilk ve tek kurg...
2.5M 77.4K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
333K 5K 27
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...