Bölüm 7

3.7K 288 4
                                    

'Benim Ariana. Combe prensesi. Ve hemen buraya gelmelisin. Torunun hayatı tehlikede'

Kaşlarımı çatarak Ariana'ya doğru döndüm. Combe neresiydi?

Telefonu bana uzattığında kaşlarımı çatarak ona baktım.

'Ne?' dedim telefonu alarak.

'Seni istiyor' dedi. Sinirlenmiş bir hali vardı.

'Efendim?' dedim telefona doğru.

'William, çok dikkatli ol. Ariana'yı yanından ayırma. Gerekirse onu kendi evine götür. Ben gelene kadar sakın yalnız kalma. Burada işleri olabildiğince çabuk halledip yanına geliyorum evlat' dedi.

Büyükbabamın yanıma gelmesinde ki mutluluk kalbime ulaşırken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki, onun benim yanımda olma ihtimali bile beni mutlu etmeye yetmişti. Ama şimdi daha önemli sorularım vardı. Artık bu benim üzerimde olan olağanüstü hal durumunun açıklamasını biri bana yapmalıydı. Bunun kim olacağı umrumda değildi. Neden vücudumda bir şeylerin çıktığı, neden Ariana'nın babasının bana böyle tepki verdiği? Ve her şeyden önemlisi neden hayatım tehlikedeydi? Bizim düşmanımız olan birisi vardı ve beni öldürmeye mi çalışıyordu? Eğer öyleyse neden Ariana da benimle geliyordu. Onun hayatı benimkinden çok daha önemliydi. Onun hayatını aptal insanlar için riske atamazdım.

Elbette bu anlaşma da en çok hoşuma giden Ariana'nın yanından ayrılmama fikriydi. Bunu düşününce geri kalan her şey önemsizleşmişti.

'Neden hayatım tehlikede, bana bunu açıklar mısın?'

'Evlat, gelene kadar bekle. Her şeyi anlatacağım' dedi ve telefonu kapattı. Aniden kapatması sinirlerimi bozsa da, telefonu cebime koyarak Ariana'ya döndüm. O da bana bakıyordu. Bir açıklama yapmasını beklerken, yüzüne bakmaya devam ettim. Ama o da sanki benim açıklama yapmamı bekler gibi bana bakıyordu. Açıklama yapması gereken o'ydu. Combe de neresiydi? Neyin prensesiydi bu kız? Kraliyet soyundan filan mı geliyordu.

'Söylesene' dedi Ariana kafasını sallayarak.

'Sen söyle' dedim bende kafamı aynı onun gibi sallayarak.

'Büyükbaban ne dedi?' dedi.

'Bundan daha önemli sorularımız var öyle değil mi prenses?' dedim gülümseyerek. Kafamı ona doğru uzatarak.

'Ne kadar şımarıksın' dedi omzumdan beni ittirerek. Tekrar eski yerime döndüm. O da benim gibi gülümsüyordu. Bu hallerim onunda hoşuna gidiyordu. Onu sinir etmek benim de hoşuma gittiği gibi, ikimizin arasında ki bu tek taraflı gibi gözüken ilgiden hoşnuttuk.

'Söyler misin prenses, nedir bu beni tehlikeye sokan olay?' dedim. Bunu söylerken eğlenir bir halde konuşmuştum. Belki olayların mantığını bilmediğimden belki de Ariana'nın büyülü etkisi altında olmamdan dolayı umursayamıyordum. Ölme ihtimalim bana çok uzak geliyordu. Çok uzak olmasından ziyade beni korkutmuyordu. Sevdiği herkesi bir bir bu ölümün pençesine bırakan, bırakırken de yanlarında tek canlı olarak kalan herkes gibi bende, bir gün onların yanında olma hayali kuruyordum. Bazenleri elbette. Sevildiğim ve mutlu olduğum zamanlarda ölmek her insan gibi beni de korkutuyordu. Ama şu an mutlu olsam da bunun ihtimalini umursamaz hale gelmiştim. Belki de olan olayların gerçeküstülüğü beni inandırmadığı içindi.

Ariana'nın yüzü tehlike dememden itibaren asılmış, bana bakmayı bırakmış önüne dönmüştü. Yüzünün düşmesine bozulmama rağmen, beni düşünüyor ve tehlikede olma ihtimalimin onu üzmesi beni mutlu etmişti. Her platonik gibi.

Ejder LorduWhere stories live. Discover now