Bölüm 41

1.5K 205 36
                                    

Bir gün başına gerçek dışı bir olay geldiğinde, bunun bir insanın başına gelme ihtimali binde bir olduğunda hissettiğin o anda ve bunun senin başına gelmiş olma ihtimalinin o saçmalığını fark ettiğinde hissettiğin tek bir duygu vardır.

Bir rüyada mıyım?

Benim şu an tamamen hissettiğim duygunun karşılığı bu idi. Rüya. Tamamen anlaşılması güç olmayan sıradan bir hayatım vardı. Arkadaşlarım. Ailem. Güzel bir yaşamım. Ailem öldüğünde, her biri gözlerimin önünde can verdiğinde hissettiğim duygu boşluktu. Ve bu boşluk dolmasa da zamanla gözle görülmeyecek yerlere gitmişti. Beynimin arkasında kapalı bir kapının arkasına itilmiş duyguların içinde küçük bir toz tanesi kadardı. O küçük toz tanesi, ufak bir ateşle bütün duyguları yakacak bir toz tanesiydi.

Bu duygu. Baş etmem gereken zorluklar, kıyas edemeyeceğim acımın bile önüne geçmişti. Ailemin yokluğunu aklıma getiremeyecek kadar çok derdim olur hale gelmiştim. Ve şimdi acı içinde kıvranırken bile bu işi nasıl bitireceğimi düşünüyordum. Uyurken, yemek yerken, Ariana'yı sevdiğim, ona aşık olduğum her an aklımın köşesindeydi.

Ejderimi yok etmeliydim.

Şimdi gözlerimi açarken, yok edilemez bir varlığı yok etmeye çalışmak bana acaba bir rüyanın içinde olabilir miyim hissi getiriyordu. Keşke bir rüya olsaydı. Buna değerdi. Bu yaşadığım her şeyin bir rüyadan ibaret olmasını isterdim. Ya da bir kabus.

Acı içinde bağırırken, Matt kolumdan tutarken, yanına birilerini çağırırken, bacağımdan sökülen kanların sıcaklığı her yere yayılırken, ejderin yüzü gözümün önüne geliyordu.

Onunla aramda ki bağ şimdi daha kuvvetliydi. Daha sıcak. Aynı acının içerisindeydik. Var olan tek acı buydu. Adrian, insan formuna geçerken tam onun karşısında durdum.

'Seni yok etmek zorundayım' dedim bacağımdaki acı ile. Adrian aynı acı karşısında yere yığılırken,

'Öldür beni. Acıma son ver lordum' dedi kıvranarak. Onda ki acı benimkinin tarif edilemez boyutlarında katlanmış haliydi.

'Acı çekmeni istiyorum' dedim sakince.

'O halde ben kendimi yok ederim. Bana bunu yapamazsın. Ben son ejderim. Ben yaşayan en güçlü varlığım' dedi, sesinin boş alanda yankılanmasını dinlerken, gözlerimi açtım.

Yatakta yatıyordum.

Acı yoktu.

Duygu yoktu.

Hissizdim.

Başımı biraz kaldırdığımda bana verilen odada olduğumu gördüm. Bacağım da sargı ya da benzeri bir şey yoktu. Ancak pantolonumda ve üzerimde kan lekeleri vardı. Bu, bütün olayların rüya olmadığını gösteriyordu. Gerçekti. Kanlı canlı bir gerçek. Ejder gerçek dünyaya benim iznim olmadan girmişti, bana karşı gelmişti, onu yaralamıştım. Ve kendim de yaralanmıştım. Peki o öldüğünde? Bende mi ölecektim?

Ölmek...

Eskisi kadar korkmadığım bu duyguyu, ancak ölme duygusu aklıma geldiğinde anlayabilmiştim. Aklıma geldiğinde, eskisi gibi korkmadığımı fark etmiştim. Ölüm hakkında korku dışında, endişem vardı. Sebebi, Ariana idi. Onunla yaşayamadıklarımı, yaşayamayacağım düşüncesi beni endişeye düşürüyordu. Ama ölmek, gerçek anlamda bir amaç için oluyorsa, ölebilirdim.

Artık ejderim, başka bir duruma kalkışıyordu. Artık insanlara zarar veriyordu.

Önceden ejderimi öldürme düşüncesi aklıma her geldiğinde, her ne kadar öldürmek ve artık bu duruma son vermek istesem de, şimdi bundan kesinlikle emindim. Bir an önce dolunay için plan yapmaktan başka bir seçeneğim kalmamıştı. Artık düşünmeye bile yer yoktu.

Ejder LorduDär berättelser lever. Upptäck nu