Insensitive ➳ Sirius Black

By PotterCat

244K 13.5K 8.9K

[WattpadFanficsTR "Hogwarts Dünyası" okuma listesinde sizlerle!] ~"Mükemmel cadı" maskesi takan bir kızın mük... More

*1* Küçük Bir Yetim
*2* Yazlık
*3* Eğlence
*4* Eski Bir Dost
*5* Doğum Günü
*6* Saçlar
*7* Çizgiyi Aşıyorsun, Black
*8* Hogwarts
*9* Saklı Gerçekler
*10* Tüy
*11* Teklif
*12* Delirmek
*13* Patronus
*14* Sen Olmasaydın...
*15* Noel Balosu
*16* İmkansız Gerçek Oluyor
*17* Bob Ama Kısaca Bobby
*18* Broken
*19* Amortentia
*20* Köpek Kediyi Kovalar
*22* Bela Genellikle Beni Buluyor
*23* Sürüngenler
*24* Haber, Saldırı, Oda ve Ayna
*25* Sectumsempra
*26* Yeşil Işık
*27* Altıncı Sınıf Bitiyor
*28* Tesadüfler
*29* O Biraz Daha Baskın Gelmiş
*30* Hata
*31* Melek ve Şeytan
*Özel Bölüm*
*32* Albüm
*33* Little Hangleton
*34* Yedinci Sınıf
*35* Arzu
*36* Teorik Bilgi
*37* Hangover
*38* Genç Anka
*39* Asla Bırakma
*40* Aile Yemeği
*41* Noel
*42* Değişim
*43* Davetsiz Misafir
*44* Maske Düşüyor
*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek
*46* Elinde Olan Bir Tek Bu Hayatın
*47* Bu Kadar Mutlu Olmamıştım
*48* Yıl Dönümü
Özel Bölüm *2*
*49* Vahşi Kedi
*50* Biraz Ateşviskisi, Biraz Quidditch

*21* O Biliyor

6.1K 296 216
By PotterCat

Bella ve Cissy'nin evine, ya da kısaca Black Malikanesi'ne geleli dört gün olmuştu. İki gün sonra tatil bitecekti ve pazar günü Hogwarts'a dönecektik. Ama bu sefer dersler başlayacağı için üzülmüyordum. Hayır, dersler zerre umurumda değildi. Tek istediğim Sirius'u görebilmekti. Merlin, ne zamandır onu özlüyorum ki?

Trende Çapulcuların kompartımanında oturdum, elbette Rose da vardı. Sirius ile çıktığımızı söylediğimde şaşıran tek kişi Rose oldu, Sirius diğerlerine kahvaltıda söylemişti. Ama hiçbiri barakada ne olduğunu bilmiyordu ve başta Rose olmak üzere -kurduğu cümle aynen şöyleydi: "Eğer neler olduğunu anlatmazsan Black ile yatmana fırsat kalmadan seni Ruh Emicilere veririm."- hepsi ısrar edince birkaç detayı çıkartarak -bu da öpüştüğümüz bölümler demek oluyor- olanları anlattık. Birlikte uyuduğumuzu söylediğimde James ıslık öttürdü ve öpücük sesleri çıkarttı. Ona tekme attım.

Yolculuğun çoğu Sirius'un dizlerine başımı koymuş bir şekilde uyuyarak geçti zaten. Varmamıza bir saat kala beni kaldırdığında kompartımandaki tek uyanık kişi biz ve James'ti. Remus ile Rose birbirlerine sarılmış bir şekilde uyuyordu. Pettigrew ise horluyordu. Ama elbette keyfimi kaçırmasına izin vermedim. Üçümüz sessizce sohbet etmeye başladık. Konu evlilik planlarına gelince ortaya çok ilginç bir diyalog çıkmıştı.

"Çatalak, sen ciddi ciddi Evans ile evlenmeyi kafaya koydun mu?" diye sordu Sirius.

James onayladı "Bir gün beni kabul edecek. Biraz zaman geçtikten sonra da ona evlilik teklifi etmeyi düşünüyorum."

"Ve on yıl sonra James'in evi on çocuk dolu. Beşi kız beşi erkek." dedi Sirius. Kahkaha attım.

James kaşlarını çattı "Konuşana bak sen. Daha dün ben kimseye bağlanmam diyen kimdi acaba?"

"Yanıldığımı kabul ediyorum ama asla evlilik ile ilgili bir şey söylemedim ben."

James bana döndü "Tercüme ediyorum. Dedi ki ben Tasha ile evlenmem."

Sirius da kaşlarını çattı "Ben öyle bir şey de demedim."

"O zaman karar ver."

"Ben kimseyle evlenmem. Tasha'ya özel bir şey değil bu."

"Haklı." dedim "Çünkü ben de kimseyle evlenmem."

James güldü "Bu kadarı denk gelemezdi bence."

"Ben buna kötü karma diyorum, kuzen." dedim, sırıtarak "Nefret ettiğin kişiye âşık olmak başka ne diye adlandırılır ki?"

"Ben olsam kader derdim, güzelim." dedi Sirius.

Omuz silktim "Kötü karma."

Sirius sırıtarak kolunu omzuma attı "O zaman ben kötü karmamdan gayet hoşnudum."

Güldüm "Şapşal." dedim ve onu öptüm.

"Gidip kendinize oda falan bulun." dedi James.

Gözlerimi devirdim "Bunu söylemesen için rahat etmezdi, değil mi?"

James güldü "Elbette." dedi ama Evans'ın hemen yan taraftaki kompartımana girdiğini görünce kaşla göz arasında bizim kompartımandan çıktı. Uyuyanları saymazsak sadece Sirius ve ben kalmıştık. İyice ona sokuldum.

"Keşke Bella ve Cissy'ye söz vermemiş olsaydım." diye mırıldandım "Tatili birlikte geçirebilirdik."

"Keşke." dedi ve sırıttı "Benim kafamda çok güzel şeyler vardı. Gece aktiviteleri."

Geri çekilip ona iğrenen bir bakış attım "Tescilli sapıksın sen. Merlin, daha on altı yaşındayız."

"Bence bu bir engel değil." demesiyle kafasına vurdum.

"Bence gayet de güzel bir engel." dedim ve derin bir nefes aldım "Sirius, ben çıktığın diğer kızlar gibi değilim---"

"Bunu ben de biliyorum. Kimse benden bu kadar kaçamamıştı."

"Ben onu kastetmiyorum."

"Haa," dedi "Seks konusu mu?" Onayladım "Palm gibi davranmayacağımı biliyorsun, değil mi? Ben sadece seni sinir etmeye çalışıyordum."

"Biliyorum. Sadece emin olmak istedim." dedim.

"Merak etme, seni asla zorlamam. Kendini hazır hissedene kadar bekleyeceğim artık."

Güldüm "Sirius Black'ten böyle bir duyduğuma inanamıyorum."

Kolunu, belime dolayıp beni kendisine çekti "Beni değiştiriyorsun, güzelim." dedi "Ama bu, seni sinir etmeyeceğim anlamına gelmez."

İç geçirdim "Ona da katlanırız artık." dedim ve başımı kaldırıp gözlerine baktım "Hayatımda gri renk gözü ilk defa sende gördüm, biliyor muydun?"

"Bence bir garipler, yani gözlerim." dedi Sirius "Ne bileyim, bana pek bir şey çağrıştırmıyorlar."

"Bence çok güzeller..." diye fısıldadım "Bakarken kaybolduğumu hissediyorum."

Gülümsedi ve eğildi "Ne tesadüf, ben de aynısını seninkilere baktığımda hissediyorum." dedi ve beni öpmeye başladı. Çok mutlu ve huzurluyduk, ta ki kompartımanın kapısı haşince açılıp birileri bağırışmaya başlayana dek.

Kapıdakiler James ve Evans'tı. Evans, James'i öyle sert ittirdi ki James koltuğa yapıştı. Kız bize döndü "Arkadaşınıza sahip olun biraz!" diye bağırdı, kapıyı çarptı ve gitti.

"Çatalak, yine ne yaptın?" diye sordu Sirius.

James sırıttı "Lils'i öpmeye çalıştım."

Suratımı, ellerime gömdüm "Oh, Tanrım."

Gerçekten eğlenceliydi. Buradaki dört gün ise normal geçmişti. Cygnus ve Druella Black fazla ciddi ve katı insanlardı, tek sorun oydu. Gryffindorlar ile fazla haşır neşir olduğumu biliyorlardı ve bu hiç hoşlarına gitmiyordu anlaşılan. Ama kimin umurunda?

Onlara bir bahane uydurup muggle mağazalarına gitmiştik. Bella ve Cissy çok yakınmıştı, hiçbir kıyafet almadılar ama beğendiklerine emindim. Ah, şu Safkan Büyücü inadı yok mu? Ben ise onlarca torbayla eve dönmüştüm. Ve bu akşam Rodolphus ile Lucius geliyordu.

Son olarak, Bella ve Cissy'ye; Sirius ile çıktığımı söylemedim. Son güne kadar da söyleyip tatili mahvetmeyi düşünmüyorum. Umarım Rodolphus ve Lucius da bilmiyordur da pot kırmazlar. Şu anda akşam için hazırlanıyorduk. Bayan Black bana elbise giydirmek istemişti ama yanımda hiç elbise olmadığını görünce beni rahat bırakmıştı. Ama Bella ve Cissy o kadar da şanslı değillerdi. Cissy, elbise giymeyi sevdiği için sorun çıkartmamıştı ama Bella'nın itirazlarını hala duyuyordum. Nasıl olsa yan odamda.

"Son kez söylüyorum anne, ben o kalın kafalı için SÜSLENMEM!" diye çıkıştı Bella.

"Ben de son kez söylüyorum Bellatrix, o senin kocan olacak ve kendini alıştırsan iyi edersin! Şimdi şunları giy ve iyi bir kız ol." diye bağırdı Bayan Black.

"Bir gün Rodolphus'u öldüreceğim ve kimse beni suçlayamayacak." dedi Bella.

"Ağzından çıkanlara dikkat et, küçük hanım. Ve bu konuyu bir daha tartışmayacağız." diyerek Bella'nın odasından çıktı Bayan Black. Ben de hemen Bella'nın yanına gittim.

"İyi misin?" diye sordum kapıyı kapatırken.

"Bu gece Rodolphus'u gebertebilirsem çok daha iyi olacağım." dedi Bella ve yatağına tekme attı "Neden benim hayatımı ben değilde onlar yönlendiriyor?! Rodolphus ile evlenmek istemiyorum!"

Omzunu sıvazladım "Biliyorum." dedim "Hiç mi karşı çıkma hakkın yok?"

Başını salladı ve yatağa oturdu "Hiçbir şeyde fikrimi sormazlar ki. Safkan birisiyle evlenmek zorunda olduğumun ben de farkındayım ama neden Rodolphus? Neden başkası değil?"

"En kötü ihtimal, evlendiğiniz gece onu boğup suçu bir Cansarar'a atarsın." diye fikir yürüttüm.

Bella güldü "Güzel olabilirdi." dedi ve iç geçirerek yataktan kalktı "İkimizin de giyinmesi lazım. Hala üstünde pijamaların var."

Odadan çıkarken ona göz kırptım "Ve kimse bunun farkına varmadı, senin dışında."

On beş dakika sonra ev cini beni aşağıda beklediklerini söyledi. Ona hemen geldiğimi söyleidm ve son kez aynada kendime baktım. O kadar da spor giyinmemiştim, Bayan Black'in sinirleri zaten tepedeydi ve onu daha da sinirlendirmek istemezdim. O yüzden koyu renk bir dar kotun üstüne mor renk, yarasa kollu bir örgü kazak giymiştim. Siyah Converselerimi giyip aşağı indim.

Bella'nın üstünde siyah, kalın askılı ve saten bir elbise vardı. Siyah babet giymişti. Cissy ise şeker pembesi -en nefret ettiğim renklerin başında geliyordu- boyundan bağlamalı bir elbise giymişti. Beyaz, on santim topuklu pump vardı ayağında.

"Şeker Kız Candy'ye dönmüşsün Cissy." dedim, Bella ile aralarına otururken.

"O ne?" dedi Cissy.

"Muggle küçük kızların izlediği saçma bir çizgi film." dedim ama o çizgi filmin de ne olduğunu bilmiyordu "Ah, boş ver."

"Kızlar," dedi Bay Black "Son anda yeni bir misafirimiz olacağını öğrendim."

"Lütfen Crabbe ya da Goyle deme." dedi Bella yalvarırcasına.

"Hayır," dedi Bayan Black "Walburga teyzeniz ve Orion amcanız geliyor."

"Bu durumda Regulus da geliyor, değil mi?" diye sordum. Bayan Black onayladı. Keşke Sirius evden kaçmamış olsaydı diye düşünmeden edemedim. O sırada kapı çaldı. Ev cini kapıyı açınca içeriye üç tane sarı kafa girdi. Malfoylar olduklarını anlamamak için aptal olmak gerekir doğrusu.

"Abraxas, Reina, hoş geldiniz." dedi Bayan Black ve kucaklaşma falsı yaşandı. Ben ise kenarda boş boş dikiliyordum. Lucius, Bay ve Bayan Black'ten kendisini kurtarınca yanıma geldi.

"Şu işten nefret ediyorum." dedi, annesinin Cissy'yi kucaklamasını izlerken.

"Bendensin." dedim "En azından burada pek tanınmadığım için kenarda durabiliyorum."

Abraxas Malfoy yanımıza geldi "Lucius," dedi ve beni işaret ederek "Arkadaşın mı?" diye sordu.

Lucius onayladı "Natasha, bu babam Abraxas Malfoy. Baba, bu Natasha Cain."

Bay Malfoy ile el sıkıştık "Sanırım Lucius sizden bahsetmişti," dedi ve oğluna döndü "Bellatrix ve Narcissa'nın en yakın arkadaşı demiştin sanırım?"

Lucius onayladı, Bay Malfoy da eşinin yanına gitti. O sırada kızlar da yanımıza geldiler "Yukarıya çıkalım." dedi Cissy ve yukarıdaki en büyük oda olan oturma odasına geçtik. İkili koltuğa yayıldım. Bella tekli koltuğa geçti, Cissy ile Lucius da üçlü olana oturdular.

"Regulus önce gelirse Rodolphus'a yer kalmaz." dedi Bella "Ne kadar güzel olur!"

"Regulus da mı gelecek?" diye sordu Lucius.

Onayladım "Bizim de az önce haberimiz oldu." dedim. Bir yandan da Sirius ailesi ile tanışacağım için heyecanlıydım. Sirius her zaman onların çekilmez olduklarını söylese de yine de merak ediyordum.

"Eee, ne yapacağız?" dedi Lucius.

"Siz ikiniz, Cissy'nin odasında ne halt ederseniz edin." dedim "Biz de Bella ile Rodolphus'u öldüreceğiz."

Lucius güldü, Cissy kızardı ve bana yastık fırlattı "Şeker Kız Candy böyle yapmaz ama." dedim. Cissy bana dil çıkarttı. Ben de ona nanik yaptım. Ve gülmeye başladık.

"Yine çocukluk yapıyorsunuz." dedi Bella onaylamaz bir şekilde.

"Çünkü çok sıııkıııldııık." Son kelimeyi şarkı söyler gibi uzatarak söylemiştim. Birkaç sessiz geçen dakikadan sonra Bayan Black bize seslendi. Aşağı indiğimizde Lestrangelar ve Blackler gelmişlerdi. Rodolphus'u ve gelen büyükleri umursamadan Regulus'a sarıldım. Geri çekildiğimde dengesini anca sağlamıştı.

"Merlin, fırtına gibi geliyorsun, Tasha!" dedi gülerek.

Ona göz kırptım ve bu sefer beş dakika süren kucaklaşma faslını izledim. Bizimkiler yanıma geldiler ve tam yukarı çıkıyorduk ki bir kadının sesiyle durdum "Bu genç bayan kim?"

Arkama döndüğümde soran kadının sarı saçları fazlasıyla düzgün bir topuz halindeydi, açık tenliydi ve ortalama bir boyu vardı. Siyah, uzun bir elbise giymiş ve siyah bir pelerin takmıştı. Kim olduğunu anlamak için pelerinindeki aile armasını görmem yeterli olmuştu. Walburga Black, Sirius'un 'korkunç' annesi.

"Ben Natasha Cain." dedim.

"Bellatrix ve Narcissa'nın çok yakın arkadaşı." dedi Cygnus Black "Bu tatili bizimle geçiriyor."

Başka soru gelmeyince diğerlerinin yanına yukarıya çıktım. Ama benim yerime Rodolphus'un yayıldığını görünce kaşlarımı çatıp başına dikildim "Orası benim yerim."

"Bana ne." dedi Rodolphus.

"Eğer kalkmazsan üstüne otururum."

"Yapamazsın."

"Sen öyle san." dedim ve karnının üstüne oturdum. Çocuk önce nefessiz kaldı, sonra beni aşağı itti. Diğerleri kahkahalarla gülüyorlardı "Kalkıyor musun?"

"Tamam be." diye söylenerek kalktı Rodolphus ve yere oturdu, ben de koltuğa tekrardan yayıldım.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

İki saat sonra herkes birlikte yemek yiyordu. Yetişkinler masanın bir ucunda, biz gençler ise diğer ucundaydı. Ama Hogwarts'taki gibi şamata yapamıyorduk. O yüzden pek de eğlenceli gittiğini söyleyemeyeceğim. Balığı bitirmiştim, tam pudinge dalış yapıyordum ki Walburga Black'ten bir soru geldi.

"Slytherin'deydin, değil mi Natasha?"

Onayladım. Bu ne kadar da saçma bir soruydu. Bella ve Cissy ile başka binada olsam arkadaş olabilirdim sanki.

"Bize hiç ailenden bahsetmedin," dedi Druella Black.

"Anne, lütfen---" diye başlamıştı Cissy ama elimi kaldırıp onu susturdum.

Ağzımdaki pudingi yutup konuştum "Bahsetmedim çünkü ikisi de öldü. Ben çok küçükken. O yüzden on bir yaşıma kadar muggle yetimhanesinde büyüdüm."

"Ama Slytherin'de olduğuna göre ikisi de büyücü ve Safkan olmalı, değil mi?" dedi Walburga Black. Sirius'un neden bahsettiğini anlıyorum. Az önce ikisinin de öldüğünü söyledim ve kadının dediğine bak.

"Hayır. Ben Melez'im." dedim "Ama Seçmen Şapka beni yine de Slytherin'e koydu."

"O kadar şaşırma, Walburga," dedi Abraxas Malfoy "Hatırlarsan bizim yıllarımızda da Slytherin'de bir Melez vardı."

"Ama ikisi aynı şey değil." diye diretti Walburga Black "Bizim zamanımızdaki Slytherin olmayı hak ediyordu."

"Anne, Tasha da Slytherin olmayı en az bizim kadar hak ediyor." dedi Regulus. Ona minnettar bir şekilde gülümsedim.

"Regulus haklı," dedi Abraxas Malfoy "Natasha'nın kendisiyle bugün tanışmış olsam da hakkında birçok şey duydum."

Midem düğüm düğüm oldu. Demek ki beni, babama rakip gösterdiklerini biliyordu. Daha fazla bu konuşmaya katlanamazdım ve ayağa kalktım "Yemek çok güzeldi. İzninizle, ben bahçeye çıkıy---"

"Şimdi hatırladım, Regulus senden bahsetmişti." dedi Walburga Black. İçimden bir ses sonraki cümlenin hiç hoş olmayacağını söylüyordu "Sirius ve Potter ile yakın olduğunu söylemişti." dedi ve Abraxas'a döndü "Regulus ile aynı fikirde olduğundan emin misin?"

"Ben bahçedeyim." dedim ve hızlı adımlarla dışarı çıktım. Regulus'un, annesine çıkıştığını duyabiliyordum. Merlin, bu kadar kötü olacağını tahmin etmemiştim. Evin arka tarafına dolandım ve Bella'nın odasının camının önünde durdum "Hey, Peanut." dememle açık camın eşiğinde duran kahverengi baykuş bana baktı "Biraz parşömen ve mürekkebe batırılmış tüy kalem gönderebilir misin?"

Birkaç dakika sonra mektubum tamamdı. Son kez tekrardan okudum.

Sirius,

Annen ile tanışma şerefini tattım.

Anlattıkların yanında az kalıyormuş. Merlin, bir insan bu kadar mı Safkan takıntılı olabilir? Melez olduğum için Slytherin'de olmamam gerektiğini düşünüyor. Regulus'un benimle görüşmesini engellemeye çalışacağından eminim.

Siz nasılsınız? Bensiz eğleniyorsanız çok bozulurum haberin olsun. James'e onu özlediğimi söyle. Ve elbette seni de özledim.

Umarım tatil hızlıca biter.

Seni seviyorum,

Tasha

Parşömeni rulo haline getirip Peanut'ın bacağına bağladım. Baykuş havalanırken ben de basit ibr büyüyle tüy kalemi uçurup tekrar Bella'nın odasına koydum. Asamı kaldırdığım sırada tartışarak gelen bizimkileri gördüm.

"İşte seni bulduk!" dedi Cissy, yanıma koşarak "İyisin, değil mi?"

"Kötü olmam mı gerekiyor?" dedim soruya soruyla cevap vererek.

"Sorun yok, bizim Tasha hala burada." dedi Rodolphus. Onu duymazdan geldim.

"Annemin tavrı için özür dilerim, Tasha." dedi Regulus.

Elimi boş ver dercesine salladım "Sorun değil. Ama şunu bil ki annenden hiç hoşlanmadım ama..." dedim ve Lucius'a döndüm "Senin baban hoş biri gibi gözüküyor."

"Eh, onu her zaman öyle göremezsin. Evde çok daha farklı." dedi Lucius.

"Her neyse," dedi Bella "Ne yapacağız?"

"Eğer aşk kuşları öpüşmeye başlamayacaksa bence gölün kenarına oturup sohbet edebiliriz." dedim. Cissy bana dirsek attı. Ben de ona kalçamla vurup Lucius'un üstüne düşmesini sağladım. Kahkaha attık ve göle doğru yürümeye başladık. Birkaç dakika sonra çimenlere yayılmıştık.

"Tahsa, eğer sorun olmayacaksa ailenle ilgili bir şey sormak istiyorum." dedi Regulus.

"Neden sorun olsun ki?" dedim.

"Öldüler falan ya, o yüzden."

Omuz silktim "On altı yıldır öyleler, alıştım artık."

"Hiç annenle babanın kim olduklarını merak etmedin mi?" dedi Regulus. Diğerleri de ilgiyle dinliyorlardı.

"Hep merak ettim ama kimse kim olduklarını bilmiyor gibiydi. Ben de sormayı bırakıp araştırmaya başladım. Cain kimdi acaba? Ama hiçbir şey bulamayınca pes ettim. Artık o kadar ilgimi çekmiyor zaten. Eğer önemli birileri olsalardı sorularım cevapsız kalmazdı, değil mi?"

"Hangi yetimhanede büyümüştün?" diye sordu Rodolphus.

"Wool's." dedim "Ne oldu ki?"

"Hiç. Merak ettim."

Göle en yakın oturan bendim ve yavaşça elimi, göle uzattım ve bir parça suyu, elimin etrafında dans ettirmeye başladım. Cissy güldü.

"Bu müthiş bir şey." dedi.

"Şunu izle." dedim, ayağa kalkarak. Elimin etrafında dönen suyu bıraktım. İki elimi de suya paralel olarak havaya kaldırdım, sonra otururken oluşturduğum dairenin etrafında döndüm. Yerime geri döndüğümde sudan bir balonun içindeydik ama ıslanmıyorduk.

Bella, elini balonun yüzeyinden geçirip dışarı çıkarttı "Çok güzel."

"Bu yetenekleri -eşyaları hareket ettirmen ve suyu kontrol etmenden bahsediyorum- nereden aldığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz sanırım." dedi Lucius, hayran bir şekilde balona bakarken.

"Cahillik bazen en güzel şeydir." dedim. Haklıydım da. Beş dakika sonra balonu yok ettim ve çimlerin üstüne uzandım.

Yarım saat sonra Cissy ve Lucius, bahçenin başka bir köşesine gitmişlerdi. Ve Bella ile Rodolphus yine atışmaya başlamışlardı.

"Şu-Lanet-Çeneni-Kapat!" diye bağırdı Bella.

"Bir şartla." dedi Rodolphus.

"İçimden bir ses bunu kabul etmeyeceğini söylüyor, Bella." dedim.

"Küçük bir öpücük?" dedi Rodolphus.

"Merlin, Potter gibi davranıyorsun." dedi Bella, iç geçirerek.

"Hadi ama, küçük bir öpücük bu kadar mı zor?"

"Evet, öyle." dedi Bella ve Rodolphus'u suya doğru ittirdi. Rodolphus dengesini sağlayamadı ve suya düştü. Bella ile kahkahalarla gülmeye başladık. Rodolphus, sırılsıklam bir şekilde sudan çıkıp bize öfkeli bakışlar göndermeye başladı.

"Hiç uslanmayacaksınız, değil mi?" dedi.

Daha da çok kahkaha attık "Asla!" dedik birlikte.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Cumartesi akşamıydı ve çoktan toplanmıştık bile. Bella'nın odasında oturuyorduk "Kızlar, size bir şey söylemem gerek ama bana küsmeyin, tamam mı?"

İkisi de onayladılar. Derin bir nefes aldım "Ben... Sirius ile çıkıyorum."

İkisinin de yüzündeki merakın aniden dehşete dönüşmesini izledim ve aynı anda çığırdılar "NE?!"

"Ne zamandan beri?" dedi Cissy.

"Balonun olduğu gece."

"Ve bize bunu şimdi mi söylüyorsun?" dedi Bella "Bir hafta burada olmana rağmen?"

"Tatili mahvetmek istemedim, tamam mı? Çünkü bu tepkiyi vereceğinizi biliyordum." dedim.

"Tanrı aşkına, Black'te ne buluyorsun?" dedi Bella tiksinircesine.

"İnan bana ben de bilmiyorum." dedim "Ama ona âşık oldum."

"Sana da diğerlerine davrandığı gibi davranıp kalbini kıracak, Tasha." dedi Cissy "Ve o zaman ben de onu bir güzel lanetleyeceğim."

"Hayır, Cissy, öyle yapmayacak. Kendisi gelip bana aşkını itiraf etti." dedim "Ama eğer olur da yaparsa birlikte lanetleriz."

"Zevkini hiçbir zaman anlayamadım, Tasha." dedi Bella "Hala inanamıyorum. Kuzenim ile nasıl çıkabilirsin?"

"Bence de." dedi Cissy "Bana dokunması bile ortalığı ayağa kaldırmam için yeterli sebep."

"Benim hoşuma gidiyor." dedim.

"Sen ciddi misin?"

"Evet. Bence gayet güzel hissettiriyor."

Bella, başını ellerine gömdü "Merlin..."

"Ne var yani? Sirius'u o kadar mı çekilmez ve iğrenç buluyorsunuz?" diye sordum, içimde kabaran öfkeyle.

"Aynen öyle." dedi Cissy.

Ayağa kalktım "Ben de sizin bu düşüncenizi aynı derecede çekilmez ve iğrenç buluyorum." dedim ve hışımla odadan çıkıyordum ki durup arkama döndüm "Bu arada, kuzeniniz gerçekten de iyi öpüşüyor." dedim ve odama girip kapıyı çarparak kapattım.

Sonraki gün kızlarla neredeyse hiç konuşmadık. Saat on bir olduğunda ve tren hareket ettiğinde Gryffindorların tarafına geçmiş, Çapulcuların kompartımanını arıyordum. Bulduğum zaman sırıttım ve kapıyı açıp içeriye girdim.

"İyi insan lafının üstüne gelir." dedi Remus, gülümseyerek. İçeride sadece o ve James vardı. İkisine de sarıldım ve karşılarındaki koltuğa oturdum "Diğerleri ve Rose nerede?"

"Birazdan gelirler, hatta geldiler bile!" dedi James. O sırada kompartımanın kapısı açıldı ve son gördüğüm şey üstüme atlayan bir kızıl kafa oldu.

"Hey, yavaş ol Rose, sevgilime ben de sarılmak istiyorum." dedi Sirius. Güldüm ve Rose'un kollarından sıyrılıp Sirius'a sarıldım. Geri çekilip beni öptü ve oturduk. Tatilimizi anlattık. Rose İrlanda'ya gitmişti. James ve Sirius her gün Quidditch oynamışlardı, Remus evde pineklemişti. Pettigrew'un ne yaptığı umurumda değildi. Ben de onlara benimkini anlattım.

"Artık benimle konuşmuyorlar. Ama kısa sürede düzeleceklerinden eminim." dedim.

"Kuzenlerimi takma kafana," dedi Sirius "Bir tane Black'in sana yeteceğinden eminim."

Trenden indiğimizde saat altı buçuktu. Yemeklere gömülmemiz yediyi buldu. Bizimkilerden kimse benimle konuşmuyordu. Tahmin etmiştim zaten. Ama tam tatlıya geçtiğim an Rodolphus'un konuşmasına gerçekten şaşırdığımı itiraf etmeliyim.

"Ben demiştim bu yıl bitmeden Black ile çıkacaksınız diye." dedi Rodolphus.

"Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama haklı çıktın," dedim, karamelli pastadan üç dilim alıp ilkini yerken "Şimdi hepiniz bana düşman mı kesildiniz?"

"Hayır, sadece seni anlayamıyoruz." dedi Bella "Her şeyden önce o bir Gryffindor."

"Bella," dedim iç geçirerek "Seçmen Şapka beni Gryffindor'a da koymayı düşündü. Şimdi sırf bu yüzden benimle arkadaşlığını kesecek misin?"

"Hayır, elbette hayır. Sen en iyi arkadaşımsın, Tasha." dedi Bella.

"Ben de sevdiğim kişinin hangi binadan olduğunu önemsemiyorum işte."

"Artık Black'i lanetleyemez miyiz yani?" diye sordu Lucius.

"Zaten lanetleyemiyordunuz ki, Lucius." dedim. O sırada Cissy beni dürttü.

"Tasha, sanırım erkek arkadaşının yanında bir sürtük var." demesiyle bakışlarım Gryffindor masasına döndü. Adrogans, Sirius ile konuşuyordu.

"Orada ne halt ediyor?" diye hırladım ve oturduğum yerin üstüne çıktım, Regulus ile Rodolphus'un arasındaki boşluğa atladım. Sonra Hufflepuff masasında oturan iki çocuğun arasındaki boşluğa çıktım, çocuklar neye uğradıklarını şaşırdılar. Masaya çıktım ve karşımdaki iki kıza baktım "Niye mal gibi bakıyorsunuz, kenara kayın!"

Kızlar kenara kaydıklarında açılan boşluğa atladım, oradan yere indim. Gryffindor masasına varınca James'i sağa doğru ittirdim "Ne yapıyorsun?!" diye çıkıştı.

"Kapa çeneni, Jamsie." dedim ve oturma yerinin üstüne çıktım, oradan yine masaya çıktım ve elimle Pettigrew'a kenara kaymasını işaret ettim. Açılan boşluğa atladım, yere indim ve Adrogans'ın önüne dikildim "Erkek arkadaşımın yanından defol."

Adrogans güldü "Erkek arkadaş mı? Güldürme beni." dedi ve Sirius'a döndü "Hala bir cevap bekliyorum, Sirius. Baloya neden beni davet etmedin?"

Sirius da ayağa kalktı. Herkes bizi izliyordu "Bak, Lilith, anlamak mı istemiyorsun bilmiyorum ama sana söyledim. Ben Natasha'yı seviyorum."

"İnanmıyorum!" dedi Adrogans "Sana Aşk İksiri verdi, değil mi?"

"Ah, kapa çeneni. Duydun işte. Şimdi defol." dedim soğukça.

"Hiçbir yere gitmiyorum, Cain." dedi Adrogans ve bana havadan bakmaya çalıştı. Kahkaha attım.

"Senden her şekilde uzunum, boşuna uğraşma." dedim ve ekledim "Ve, seni neyin göndereceğini sanırım az önce buldum." dediğim gibi Sirius'u, Gryffindor kravatından tutup kendime çektim ve öptüm. Geri çekildiğimde Adrogans'ın koşarak Büyük Salon'dan çıktığını gördüm. Sırıttım. İntikam almaya bayılıyorum ya! Özellikle de intikam alınacak kişi Adrogans olunca. Sanırım âşık bir Riddle olabilirdim, değil mi? Çünkü kötü olmak hoşuma gidiyordu.

Hem de çok.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Yemekten sonra Dumbledore beni yine odasına çağırdı. Bu seferki anının, annemin bana hamile olduğu zamanlarla ilgili olduğunu söyledi. Şu anda anının içindeyim, figürler yeni yeni oluşuyor. Bir evdeydim. Daha doğrusu bir evin yatak odasındaydım. Aynanın karşısında annem vardı. Otuz üç yaşındaydı ama hala yirmi iki gibi gösteriyordu. Gece kadar siyah, kıvırcık saçları beline geliyordu, tıpkı öncekilerdeki gibi, tıpkı benimki gibi.

Bir boy aynasının karşısındaydı. Öğlendi ve sanırım evde tek başınaydı. Zümrüt yeşili gözlerini, aynadaki yansımasına dikti ve yan döndü. Üstündeki siyah kazaktan anladığım kadarıyla mevsim kıştı. Sağ taraftaki duvarda asılı duran takvime baktım. 20 Şubat 1960.

Annem, siyah kazağını eteklerinden tutup göğüs hizasına kadar kaldırdı. O an giydiği kazağın fazlasıyla bol olduğunu fark ettim. Ve bir şey daha vardı. Biraz kilo almıştı ve karnı büyümüştü, doğal olarak. Zümrüt yeşili gözleri, yan döndüğü zaman çok daha belirgin olan karnına kaydı. Dudağını ısırıp kazağı indirdi ve bana arkasını, aynaya yüzünü döndü.

Sağ eli karnının üstünde, sol eli ise aynadaki yansımasının üstündeydi "Aptal kız, sen ne yaptın?" dedi kendi kendine. O sırada dış kapı çaldı. Annem kazağı çekiştirdikten sonra kapıyı açmaya gitti, ben de peşinden geldim.

Annem kapıyı açıp geleni görünce derin bir nefes aldı "Gel, Ann," dedi. Annem çekilince geleni gördüm. Dümdüz, kahverengi saçlı ve ela gözlü bir kadındı. Onu, gördüğüm resimlerden tanımıştım. Kendisini hiç hatırlamadığıma üzülüyordum. Gelen Annabelle Potter'dı. Teyzem.

Teyzem salona geçti, annem ise salonla bitişik olan mutfaktan bir bardak Ateş Viskisi ve vişne suyu getirdi. Viskiyi teyzeme verdi, vişne suyunu kendisine aldı ve teyzemin yanına oturdu. Hamileydi, o yüzden vişne suyu içiyordu. Düşünceli kadın işte.

"Tom hala fark etmedi, değil mi?" diye sordu teyzem.

Annem başını salladı "Hayır ama bir şeyler olduğunun farkında. Her gece o gelmeden uyumaya çalışıyorum ama bir haftadır erken geliyor." dedi "Sanki ondan uzaklaştığımı düşünüyor."

"Ama haklı. Sonuçta son iki aydır hiçbir şekilde onu yanında giyindiğini düşünmüyorum. Seksi geçtim bile."

Annem başını yastığa gömdü "Ya beni bırakırsa?" dedi ama sesi boğuk çıkmıştı, yastık yüzünden.

Teyzem, annemin sırtını sıvazlamaya başladı "Gabie, bana bak." dedi. Annem başını kaldırıp teyzeme baktı "Kötü bir şey olmayacak, tamam mı? Eğer seni bırakırsa benim yanıma gelirsin. Bebeğine bakmana yardım ederim. Elbette Charlus'tan da yardım alırız."

"Onun başında yeterince dert olacak, Ann." dedi annem "Unuttun mu, Dorea nisanda doğum yapacak."

"Ah, doğru." dedi teyzem "Yaşları bile aynı olacak, senin çocuğunla Charlus'unkinden bahsediyorum."

"Eğer babası doğmadan onu öldürmezse." dedi annem, elini karnına koyarak.

"Ben, Amortentia'nın etkisindeki Tom'un böyle bir şey yapacağını düşünmüyorum."

"Ben o kadar emin değilim. Onun gerçek kişiliğini bilmiyorsun, Ann." dedi annem "Ayrıca zekasını da bilmiyorsun. Şüpheleniyor, Ann. Çoğunlukla yemek yedikten sonra kusmamdan ve ondan uzak durmamdan dolayı."

Teyzem, anneme sarıldı "Bunu birlikte atlatacağız, Gabie."

Birden şekiller kayboldu ama anı bitmemişti. Birkaç saniye sonra yeniden oluştular. Bu sefer akşamdı ve annemle babam yemek yiyorlardı. Ama annemin yemeye hiç niyeti yok gibi görünüyordu. Tavuktan iki ısırık aldıktan sonra tabağını ittirdi "Ben yemeyeceğim. İçeride kit---"

"İyi olduğuna emin misin?" dedi babam "Son iki aydır hiçbir şey yemiyorsun."

Annem dudağını ısırdı "İyiyim ben, sorun yok." dedi ama aniden yıldırım hızıyla tuvalete koştu. Babam endişeli bir şekilde ayağa kalktı, o sırada annem geri geldi. Sanırsam yine kusmuştu. Dolaplardan tekini açıp ağzına naneli şeker attı.

"Ben uyumaya gidiyorum." dedi annem ama babam yolunu kesti.

"Gabrielle, konuşmalıyız."

Annem derin bir nefes aldı "Bunu söylemenden nefret ediyorum."

"Eğer ayrılmak istiyorsan söyleyebilirsin." dedi babam.

Annem dehşet dolu bakışlarımı babama dikti "Delirdin mi sen? Seni delicesine seviyorum, aptal! Neden ayrılmak isteyeyim ki?"

"İki aydır benden köşe bucak kaçıyorsun!" dedi babam "Nedenini merak ediyorum."

Annem cevap vermek yerine bakışlarını yere dikti ve babamın yanından geçmek için hamle yaptı "Ben uyuyacağım." dedi ama babam, annemi kolundan tutup kendisine döndürdü ve daha ben neler olduğunu anlayamadan öpüşmeye başladılar. Merlin, annemin hangi akla hizmet bu anıları Dumbledore'a gösterdiğini anlamıyordum. Ama aklıma Dumbledore'un, annemin öldürülmesinden önce geldiğini söylediği geldi. Öleceğini biliyordu, utanacak bir şeyi de olmazdı o zaman.

Her neyse anıya dönelim. Şu anda annemin kalçası, mutfak tegahına dayalı, babam ise hemen önünde ve sanki on yıldır birbirlerini görmüyorlarmış gibi öpüşüyorlar. Onları izlemek yanlış geliyordu, sonuçta annemle babam. Tam dayanamayıp bakışlarımı kaçırıyordum ki annem, babamı yavaşça ittirdi ve sanki düşüncelerini okumuş gibi "Hayır, Tom, olmaz." diye fısıldadı nefes nefese. Ben ise babamın düşüncelerine giremediğimi fark etmiştim.

"İki aydır benden kaçıyorsun, en azından bu sefer izin ver." dedi babam. İnanamıyorum, Lord Voldemort bunları mı diyordu? Güldüm.

"Hayır, anlamıyorsun." dedi annem ve tezgah ile babamın arasından sıyrıldı.

"O zaman anlat!" diye çıkıştı babam. Amortentia insanları ne kadar da değiştiriyordu.

"Anlatamam!" diye bağırdı annem birden. Sonra hıçkırdı "Beni bırakıp gitmenden korkuyorum."

Babam, anneme sarıldı "Seni bırakmayacağım, tamam mı? Bir daha saçma şeyler için üzülmeni istemiyorum." dedi ve onu alnından öptü "Gel, birlikte uyuyalım."

Yatak odalarına giderlerken peşlerinden gittim. Babam üstünü değiştirirken bakamadım. Çünkü Voldemort'u giyinirken görmenin düşüncesi bile iğrenç geliyordu. Üstünü giydiğinden emin olduktan sonra gözlerimi açtım. Annem hala kazağıyla duruyordu.

"Pijamalarını giymeyi düşünmüyor musun?" diye sordu babam. Annem başını salladı "Gabrielle, eğer son zamanlarda vücudundan yaralandıysan ya da onun gibi bir şey yüzünden yanımdayken üstünü değiştirmiyorsan benim için hiçbir şeyi etkilemeyeceğini bilmeni istiyorum."

Annem dudağını ısırdı "Ben böyle uyuyacağım." dedi.

"Dur bir dakika," dedi babam "Sanırım anlıyorum."

"Yapma ya," diye mırıldandı annem.

"İki aydır benden uzak duruyorsun. Hiçbir şey yemiyorsun, yesen de kusuyorsun ama kilo alıyorsun. Ve de normalde giydiğin kıyafetler yerine hep geniş şeyler giyiyorsun." dedi babam ve anneme döndü "Bunu yapmış olamazsın, değil mi?"

Annem aniden ağlamaya başladı "Ben istemedim!" diye hıçkırdı.

"Yani haklıyım." dedi babam "Hamilesin." Annem daha çok hıçkırdı. Babamın yüz ifadesinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Aniden üstündekileri çıkarıp klasik cübbelerini giydi. Ne yapacağını anlamıştım, annem de anlamışa benziyordu. Ama babamın elini tutmakta gecikti ve babam Cisimlendi. Annem ise ağlayarak yere çöktü. Sonra o da Cisimlendi.

Şekiller yok oldu ve Düşünseli'nden çıktım. Dumbledore'a döndüm ama hiçbir şey söyleyemedim. Sonrasında aklıma bir soru geldi "Profesör," dedim "babam bir Zihinbend, değil mi?"

Dumbledore onayladı "Elbette, hem de çok güçlü bir Zihinbend."

"O zaman neden annemin hamile olduğunu daha önce anlamadı ki?"

"Çünkü, annen Occlumency'yi kullanmakta ustaydı. Yoksa baban, annenin ona Amortentia verdiğini de öğrenirdi."

"Peki," dedim "Benim de Zihinbend olma şansım var mı?"

"Neden olmasın?" dedi Dumbledore.

Birden gözlerim büyüdü. Merlin, neden daha önce aklıma gelmemişti ki? "Profesör, üçüncü sınıftan beri insanların güçlü düşüncelerini okuyabiliyorum." dedim "Zihinlerinden kaçıp bana geliyorlar."

"Demek ki, sende babanın özelliklerinden biri daha var." dedi Dumbledore, yarı mutlu yarı endişeli bir şekilde.

Ortak Salon'a dönüp yatakhaneye çıktığımda saat on birdi. Yatağıma yattığım gibi uyudum.

Rüyam ilk başladığında çok saçmaydı. Rodolphus'un kafası bir muzdu ve yürüdükçe etrafa pembe simler saçıyordu. Cissy ile Profesör Slughorn evcilik oynuyorlardı. Avery ve Mulciber öpüşüyorlardı ve ben de tavşan gibi zıplayarak hepsinin etrafında dönüyor, bir yandan da ulusal marşı söylüyordum. Ama birden rüya değişti.

Sirius vardı yanımda. Bir şelalenin yanında oturuyorduk. Benim üstümde beyaz, stralez bir elbise ve papatya tacı vardı. Merlin, iğrenç. Sirius'un üstünde ise beyaz bir tişört ve lacivert kapri vardı. Hiç konuşmuyorduk. Birkaç dakika sonra öpüşmeye başladık. Sirius beni kucağına aldı. Ellerimi, saçlarına çıkarttım. Onunkiler ise vücudumun etrafında dolanıyordu. Yuvarlandık ve yere uzandık, Sirius üstümdeydi.

Ama aniden yeşil bir ışık parladı ve Sirius'un cansız bedeni yana yuvarlandı. Çığlık attım. Ayağa kalktım ama artık ne şelale vardı, ne de Sirius. Her yer simsiyahtı, hiçbir şey görmüyordum. Ta ki o karşımda belirene kadar. Siyah saçlar, koyu renk gözler. Uzun boy, açık renk ten. Ve şeytani gülümseme.

"Hayatta olduğunu biliyorum, Natasha Cain." dedi babam "Yoksa Riddle mı demeliydim?"

"Natahsa! Natahsa uyan!"

Gözlerimi açtığımda ilk fark ettiğim şey Cissy, Bella ve Johnson'ın yatağımın etrafında toplanmış olduğuydu. Ve ikinci şey ise çığlık attığım oldu. Çığlık atmayı kestim ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım.

"İyi misin?" diye sordu Bella.

Cevap vermedim "Profesör, burada ne işiniz var?"

"Bayan Black, Profesör Slughorn'u bulamayınca bana geldi." dedi Johnson "Neler oluyor, neden çığlık çığlığaydın?"

Yutkundum "Önemli bir şey değil." dedim "Ama Profesör Dumbledore'u görmem gerekiyor."

On dakika sonra bu gece ikinci kez Dumbledore'un ofisindeydim, bu sefer yanımda Johnson da vardı "Ne oldu, Natasha?"

"O biliyor, Profesör." dedim "Babam hayatta olduğumu biliyor."

Anı bölümünü sanırım bu bölümde en severek yazdığım yer oldu. Bu biraz geçiş bölümü oldu ama sonraki bölümde çok güzel bir şey olacak :D

Sınır 32 oy 40 yorum

The Dark Mark dövmesi yaptırdım (geçici elbette) çok mutluyum ehehe ^-^

Kisses :*

Continue Reading

You'll Also Like

87.5K 5.5K 34
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
152K 13.8K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
39.8K 2.1K 40
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
25.7K 3.4K 65
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...