Insensitive ➳ Sirius Black

By PotterCat

244K 13.5K 8.9K

[WattpadFanficsTR "Hogwarts Dünyası" okuma listesinde sizlerle!] ~"Mükemmel cadı" maskesi takan bir kızın mük... More

*1* Küçük Bir Yetim
*2* Yazlık
*3* Eğlence
*4* Eski Bir Dost
*5* Doğum Günü
*6* Saçlar
*7* Çizgiyi Aşıyorsun, Black
*8* Hogwarts
*9* Saklı Gerçekler
*10* Tüy
*11* Teklif
*12* Delirmek
*13* Patronus
*14* Sen Olmasaydın...
*15* Noel Balosu
*16* İmkansız Gerçek Oluyor
*17* Bob Ama Kısaca Bobby
*19* Amortentia
*20* Köpek Kediyi Kovalar
*21* O Biliyor
*22* Bela Genellikle Beni Buluyor
*23* Sürüngenler
*24* Haber, Saldırı, Oda ve Ayna
*25* Sectumsempra
*26* Yeşil Işık
*27* Altıncı Sınıf Bitiyor
*28* Tesadüfler
*29* O Biraz Daha Baskın Gelmiş
*30* Hata
*31* Melek ve Şeytan
*Özel Bölüm*
*32* Albüm
*33* Little Hangleton
*34* Yedinci Sınıf
*35* Arzu
*36* Teorik Bilgi
*37* Hangover
*38* Genç Anka
*39* Asla Bırakma
*40* Aile Yemeği
*41* Noel
*42* Değişim
*43* Davetsiz Misafir
*44* Maske Düşüyor
*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek
*46* Elinde Olan Bir Tek Bu Hayatın
*47* Bu Kadar Mutlu Olmamıştım
*48* Yıl Dönümü
Özel Bölüm *2*
*49* Vahşi Kedi
*50* Biraz Ateşviskisi, Biraz Quidditch

*18* Broken

4.9K 285 187
By PotterCat

Sabah kalktığımda Bella ve Cissy yine beni kaldırmadan kahvaltıya inmişlerdi. Söylenerek kalktım, yüzümü yıkadıktan sonra üstümdekilerden kurtuldum. Altıma mor bir dar pantolon giydim, tam üstüme siyah bir sweatshirt giyiyordum ki kapıdan gelen bir sesle kapıya döndüm. Ve kapıya dönemle sweatshirtü giyip elime bir yastık alıp çığırmam bir oldu.

"ÇIK DIŞARI SENİ SAPIK!!!" diye çığırarak yastıkla Sirius'u kovalamaya başladım. Nasıl Ortak Salon'a girdi ve kızlar yatakhanesine çıkan merdivenleri tırmandı inanın aklıma almıyor.

Elimdeki yastıkla kafasına vuruyordum ama bu beni tatmin etmeyince üstüne atladım ama yine merdivenleri hesaba katmamıştım. Ve Bella ile düştüğümüz zamanki gibi oldu, altta kalan bendim. NİYE HEP BEN?!

Nefes nefes Sirius ile birbirimize bakıyorduk, Ortak Salon'dakiler de şaşkın bir şekilde bize bakıyordu. Çaktırmadan Sirius'u süzdüm. Üstünde beyaz bir sweatshirt ve lacivert bir kot vardı. Saçları büyük ihtimalle yeni uyandığı için dağınıktı. Merlin, bu haliyle bile nefesimi kesebiliyordu. Aklıma, ondan özür dilemem gerektiği geldi ama şu anda olmazdı. O yüzden klasik tavrımı takındım.

"İn üstümden!" diye cırladım ve tüm gücümle Sirius'u ittirdim ama yerinden bile oynamadı "Yuh be kaç kilosun sen?"

Cevap vermek yerine üstümden kalktı. Birkaç saniye içinde ikimiz de ayaktaydık. Sirius, yerdeki pofuduk bir şeyi alıp suratıma fırlattı "Bunun nasıl olup da Gryffindor Kulesi'ne girdiğini açıkla bakalım." dedi.

Suratıma yapışan şeyin Fluffy olduğunu anlamam uzun sürmedi. Onu alıp omzuma koydum "Ben Fluf'ı Gryffindor Kulesi'ne falan göndermedim. En son dün, yatakhane odama gelsin diye bırakmıştım." dedim "Ah, demek o zaman sizin kuleye gitmiş."

"Sabah yine üstümdeydi!" diye çıkıştı Sirius.

"Senin sümüklerini yemeyi sevmesi benim mi suçum?" dedim. Sirius öfkeli bir şekilde Ortak Salon'dan çıktıktan sonra içeridekilere döndüm "Hangi parşömen beyinli ahmak bunu içeri aldı?"

Birinci sınıflardan bir çocuk ürkekçe öne çıktı "Girişe tekme atıp duruyordu. Ben de birisi parolayı unuttu sanıp açtım."

İç geçirdim "Aferin," dedim ve başka kimseyle konuşmadan Büyük Salon'a gittim ama az önce olanların dedikodusu benden daha önce ulaşmıştı. Bella ve Cissy'nin arasına oturduğumda ikisi de beni soru yağmuruna tuttu.

"Nasıl içeri girmiş?"

"Niye bizim odaya geldi ki?"

"Hangi geri zekalı onu içeri almış?"

"Kuzenimizin seninle ne sorunu var?"

"Birinci sınıflardan teki içeri almış. Fluffy, Gryffindor Kulesi'ne girip uyurken Sirius'un sümüklerini yediği için beni bulmaya gelmiş. Benimle ne sorunu olduğunu ise ben de daha çözemedim." diye cevapladım.

Bella iç geçirdi ve bir şey söylemeden omletini yemeye devam etti. Bende her zamanki gibi krep yiyordum. Cissy ise Lucius ile konuşuyordu. Tabağında da mis gibi hiç dokunulmamış ve üstüne çikolata dökülmüş krep vardı. Kendiminkini bitirince Cissy'nin tabağındaki krebi almaya kalktım ama elbette beni fark etti.

"Tasha ne yaptığını sorabilir miyim?" dedi Cissy, tek kaşını kaldırarak.

"Şimdi ben üşeniyorum bir krep daha alıp üstüne çikolata dökmeye. O yüzden seninkini alayım dedim. Hem hiç yememişsin. Hadi ver onu bana." dedim ve cici kız gülümsemesi takındım. Cissy kahkaha atıp krebini, benim tabağıma koydu. On saniyede hepsini yedim, suratımdaki çikolatayı temizledim ve bana sanki az önce krep yerine Crabbe yemişim gibi bakan Lucius'a döndüm "Ne oldu, yüzümde hala çikolata mı var?"

"Sen nasıl bir hayvansın?" dedi bana "On saniye ve tabak bomboş."

"Çikolata komasına girdim. Sen anlamazsın." dedim omuz silkerek "Bella, çikolatalı kek uzatsana."

"Kilo alacaksın." dedi Bella ve bana kekten bir dilim uzattı.

"Almam ben, sen üzülme." dedim ve keki de on saniyede bitirdim. Lucius bana yine az önceki gibi bakıyordu "Cissy, sevgiline söyle özürlü gibi bakmayı kessin."

"Duydun, Lucius." dedi Cissy gülerek. Lucius silkelendi ve gülümseyerek Cissy'yi öptü. Kusuyormuş gibi yaptım.

"Bari yemekte yapmayın şunu." dedim. Bella da onayladı. Rodolphus gelip her zamanki gibi Bella'nın karşısında oturdu ama aniden uzanıp Bella'yı yanağından öpünce Bella, Rodolphus'un kafasına elindeki kadehi fırlattı. Rodolphus inledi.

"EĞER BİR DAHA BENİ ÖPERSEN SENİ ASTRONOMİ KULESİ'NDEN AŞAĞI ATARIM!!" diye kükredi Bella. Masanın başında oturan birinci sınıflar korkup oldukları yere sindiler. Ben bile sıçramıştım.

Rodolphus kafasını ovuştururken sırıttı "Buna değdi," dedi ve ekledi "Ayrıca da, ben her şekilde kurtulmanın bir yolunu bulurum."

Bella homurdandı "Geri zekalı."

"Rodolphus, eğer böyle devam edersen sonun hiç de iyi olmayacak ben sana şimdiden söylüyorum." dedim.

"Kehanetteki başarılarına dayanarak mı söylüyorsun bunu?" diye dalga geçti Rodolphus.

İç geçirip Bella'ya döndüm. Onayladı ve masanın altından Rodolphus'a tekme attı "Hey!" dedi Rodolphus.

"İleride, bu ikisinin erkek arkadaşı olacak oğlanlara acıyorum." dedi Lucius. Bella ile birbirimize bakıp sırıttık.

"Cissy'nin bizim kadar kötü olmadığına şükret sen." dedim. Sonra Remus'un, Büyük Salon'dan çıktığını görüp ayaklandım "Ben sizi sonra bulurum." dedim ve Remus'un peşinden koştum, ona yetiştiğimde omzuna tutunarak zıpladım "Naber?"

Gülümsedi "İyiyim, sen?"

"İyiyim ben de. Biraz dolanalım mı, eğer bir işin yoksa?" dedim. Onayladı. Şatonun içinde dolanmaya başladık. İlk olarak havadan sudan konuştuk, sonra ben asıl konuya giriş yaptım "Rose'u baloya öylesine davet etmedin, değil mi?" dedim.

"Rose ne alaka şimdi?" dedi Remus ama bakışlarını kaçırdığı gözümden kaçmamıştı.

"Hadi ama, burada meraklı bir Natasha var ve buna karşı koyamazsın." dedim ve onu omzundan tutup sarsmaya başladım "Anlat banaaa!"

Remus kahkaha attı "Tamam, tamam anlatacağım. Şuraya oturalım." dedi ve camın kenarındaki taştan bankımsı şeye oturduk "Rose'dan hoşlanıyor olabilirim."

"Kesin bir şey söyle bana. Hoşlanıyor musun, hoşlanmıyor musun?"

Derin bir nefes aldı "Hoşlanıyorum." demesiyle çığlık atmam bir oldu.

"Mükemmel!" dedim ve ellerimi çırptım. Sonra fısıldayarak "Benden duymuş olma ama Rose da senden hoşlanıyor." dedim.

Remus'un suratına şapşal bir gülümseme yayıldı "Gerçekten mi?"

Onayladım "Yani hemen şimdi gidip ona teklif etsen seve seve kabul eder." dedim.

"Peki, ya şu kurt meselesi?" diye sordu Remus rahatsızca.

"Rose anlayışlıdır. Benim animagus olduğumu biliyor mesela. Seni sırf küçük, tüylü bir sorunun var diye terk etmez." dedim ve ayağa kalktım ama Remus hala oturuyordu "Hadi, güven bana."

"Sana güveniyorum, Tasha ama kendime güvenmiyorum." dedi sessizce.

Kolundan tutup onu kaldırmaya çalıştım "Ben sana güveniyorum ve Rose da güveniyor. Hadi, git ve kızı kap!"

Gülerek ayağa kalktı "Pekala, pekala." dedi. Yine sevinçle ellerimi çırptım ve Remus'u yarı sürükleyerek, yarı çekiştirerek Büyük Salon'un önüne getirdim. Ama içeriye girmek yerine kapıda öylece durdu. Onu ittirdim.

"Girsene içeri. Bak Rose orada oturmuş Evans ile konuşuyor. James falan da orada. Yürüsene."

Sonunda Remus'u hareket ettirmeyi başarmıştım. Ama onu Gryffindor masasına götürmek için yine sürüklemem gerekti ve bu da birkaç kişinin bana deliymişim gibi bakmasına neden oldu. Alışmıştım artık o bakışlara. Sorun değildi.

"Rose, Remus sana bir şey sormak istiyormuş." dedim.

Rose, ayağa kalktı "Dinliyorum." dedi.

Remus konuşamayınca ona dirsek attım "Hadisene, bu fırsatı bir daha bulamazsın!" diye fısıldadım dişlerimin arasından.

"Şey, Rose, diyecektim ki, şey, benimle çıkar mısın?" diye sordu Remus. Nefesimi tutmuş bekliyordum.

Rose gülümsedi ve Remus'u öptü "Elbette." dedi, geri çekilirken. James ıslık öttürüp alkışlamaya başladı.

"İşte bu, Aylak!" diye bağırdı James. Remus ona kapa çeneni bakışı attı. Ben de Slytherin masasına geri döndüm ama salakça sırıtıyordum. Natasha Çöpçatanlık A.Ş. yine başarılı olmuştu. İlk başarısı, Regulus'a bir kız ayarlamaktı ama kız sonra okuldan ayrılmıştı. Neyse konumuz bu değil.

Bella ile Cissy'nin arasına oturunca suratımdaki 'Mission Complete' sırıtışını sildim "Ben yokken bir şey oldu mu?"

"Kuzenimizin neredeyse uçarak gitmesi dışında bir şey olmadı." dedi Bella. O an aklıma James'in Süpermenlik yaptığı zaman geldi ve içimden kahkaha attım. Kahvaltının geriye kalanı çok sakindi ama kalkmadan önceki son dakikalarımızda Evans'ın, James'in suratına kek fırlatması kahvaltının olayı oldu.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Günün geri kalanında Ortak Salon'da oturup geyik yaptık. Bella birkaç kez daha Rodolphus'a eline geleni fırlattı ama işe yaramadığını görünce lanetler savurmaya başladı. Şu anda ise yatakhane odamızdayız ve Fluffy ile oyun oynuyoruz. Daha doğrusu oynuyorduk. Çünkü Fluffy sıkılıp Bobby'ye bakmaya gitti.

"Tasha, arkana bakmak istersin bence." dedi Cissy kahkaha atarak. Arkama döndüğüm zaman ben de kahkaha atmaya başladım. Fluffy, dili ile asamı tutuyordu, dahası asamı kullanarak Bobby'yi dürtüklüyordu. Asamı, Fluffy'den aldım.

"Ne konuşmuştuk, asayı almak yok." dedim, tüylerini okşayarak.

Bella esnedi "Ben acıktım. Hadi yemeğe inelim."

"Ben aç değilim." dedim.

"Öğle yemeğinde o kadar çok yeme demiştim sana." dedi Cissy, uyuşuk bir şekilde yatağından kalkarak.

Omuz silktim "Ben de sizinle Büyük Salon'a gelirim ama yanınızda kalır mıyım emin değilim. Birisi ile bir şey konuşmam gerek." dedim. Kızlar kim olduğunu sormadılar, ben de konuyu uzatmadım zaten. Birlikte Büyük Salon'a gittik ama ben onlarla birlikte Slytherin masasına gitmek yerine Gryffindor masasına yöneldim ve James ile Remus'un arasına oturdum.

"Sirius'u nerede bulabileceğimi biliyor musunuz?" diye sordum.

James onayladı ve ağzındakini yutup konuştu "Sihir Tarihi sınıfının boş olduğunu ve onu ararsak orada olacağını söylemişti. Ne oldu ki?"

"Hiç," dedim ve kalkıp Büyük Salon'dan çıktım ve birinci kattaki Sihir Tarihi sınıfına yöneldim. Kapı hafif aralıktı, yavaşça açıp içeriye girdim ama hiçbir şey söyleyemeden orada kaldım. Gördüğüm şey karşısında ne yapacağımı bilememiştim. Boğazımda bir yumru oluşmuştu. Sanırım ağlamak üzereydim.

Sirius yarı çıplaktı ve kucağında ise Adrogans vardı -kucağında derken, Adrogans'ın sırtı duvara dayanmıştı ve bacaklarını, Sirius'un beline dolamıştı- o ise sadece iç çamaşırlarıyla duruyordu. Öpüşüyordular ama ben işin öpüşmekle kalmayacağından emindim. Beni daha fark etmemişlerdi. Kapıyı, önceki halinde olduğu gibi hafifçe aralık bıraktım ve ağlayarak zindanlara koşmaya başladım.

Zindanlara inince, hiç kimsenin beni bulamayacağı karanlık ve kuytu bir köşeye sindim. Şu anda ise böğürerek ağlıyordum. İşte ben bu yüzden âşık olmaktan korkuyordum. Bunun üstesinden gelebilecek kadar güçlü değildim.

Başımı, dizlerime gömdüm ve hıçkırıklarla sarsılarak ağlamaya devam ettim. Sirius ve Adrogans'ın görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. Şu anda büyük ihtimalle işi pişirdiklerini düşününce daha çok ağlamaya başladım. Merlin, yaşamak istemiyordum.

Sirius'un beni sevebileceğini nasıl düşündüğümü anlamıyordum. Ama düşünmüştüm ve umutlanmıştım. Bir an için, gerçekten mutlu olabileceğimi düşünmüştüm. Sonrasında bu kadar kötü hissedebileceğim aklıma gelmemişti bile. Sanki kalbimi kırıp o kırık parçaları tekrar bana batırmıştı. Canım yanıyordu.

Ve bir şeyi anlamıştım. Bu yıl onca gerçeği öğrenip onca kriz geçirdikten sonra bile kendimi öldürmeme nedenim Sirius'tu. Çünkü annemin dediği gibi, sevgi bizi hayata bağlayan şeydi. Bana yakın davranıyordu ve ben de umutlanmıştım. Onu sevdiğim ve onun da beni seviyor olabileceği için canıma kıymamıştım. Sirius için yaşamıştım. Ama on dakika kadar önce yaşama nedenim beni terk etmişti. Artık yaşamanın ne anlamı vardı peki?

"Merlin, seni her bulduğumda ağlamak zorunda mısın?"

Regulus'tu gelen. Sesinden tanımıştım. Konuşmadan kenara kaydım, yanıma oturdu ve ona sarıldım. Beni teselli edecek birine ihtiyacım vardı. Ama bu kişi bu seferlik Regulus değildi. Benim en iyi arkadaşıma ihtiyacım vardı. Her şeyimi bilen en iyi arkadaşıma.

Birkaç dakika sonra hıçkırmayı kesip Regulus'a baktım "Reg, beni Rose'un yanına götürebilir misin? Tek başıma gidebileceğimden şüpheliyim." Aslında, Sirius'u görmek istemiyordum.

Regulus onayladı ve birlikte ayağa kalktık. Büyük Salon'a giderken ikimiz de konuşmadık çünkü ben yeniden ağlamaya başlamıştım. Ama şu anda hıçkırmıyordum. Daha değil. Büyük Salon'a varınca Regulus'tan, Rose'u dışarı çağırmasını rica ettim. Beş saniye sonra Rose, Büyük Salon'un kapısında belirdi ama yanında Çapulcular da vardı. Ve Sirius da. Lanet olsun. Regulus'a döndüm.

"Teşekkür ederim, lütfen bu sefer de diğerlerine bir şey söyleme." diye fısıldadım. Onayladı ve geldiği yoldan zindanlara döndü. Ben de Rose'a döndüm.

"Tasha, ne oldu?" dedi Rose ama ağlamaktan şişmiş gözlerimi görünce dondu kaldı "Merlin, sen iyi misin?"

Konuşamadım. Çünkü konuşursam hıçkırmaya başlayacağımı biliyordum ve Sirius'un önünde olmazdı. Başımı hayır anlamında salladım ve kendimi, Rose'un kollarına bıraktım. Bana sıkıca sarıldı.

"Anlat bana. Ne oldu da bu kadar üzüldün?" diye fısıldadı kulağıma.

Tam ona, Çapulcular varken söyleyemeyeceğimi fısıldayacaktım ki yeniden hıçkırmaya başladım. Ama Rose durumu anlamıştı ve diğerlerine döndü "Çocuklar, siz gidin. Bizim Tasha ile kız kıza konuşmamı gerek." dedi. Çapulcular salona döndü ama James'in suratındaki ifade hiç hoşuma gitmemişti. Sanki neden bu halde olduğumu biliyordu. Sonra aklıma, Sirius'u bulmaya gittiğimi bildiği geldi ama bunu şu anda düşünemezdim.

Rose ile en yakın boş sınıfa girdik ve ben yere çöktüm. Rose da yanıma oturdu. Birkaç saniye hıçkırıklarımın dinmesini bekledik, sonra Sirius ve Adrogans'ı gördüğümü anlattım. Rose bana yeniden sarıldı.

"Ah, tatlım. Lütfen kendini üzme." dedi Rose.

"Nasıl üzmeyeyim?" dedim "Âşık olduğum adamı, en nefret ettiğim kızı becerirken gördüm! Sence kendimi Astronomi Kulesi'nden atsam vicdan azabı çeker mi?"

"Eğer sen atlarsan ben de atlarım."

Kahkaha attım. Ama bu, normal kahkahalarım gibi değildi. Çok daha acı doluydu "Hadi birlikte ölelim." dedim "Rose, bir şey daha var. James ne olduğunu biliyor."

"Nasıl yani?" dedi Rose.

Kollarından sıyrıldım "Sirius'un nerede olduğunu ona sormuştum. Ve bahse varım Sirius geldiği gibi ne yaptığını James'e söylemiştir."

"Ben James ile konuşurum kimseye söylememesi için ama eğer şimdiden Sirius'a söylediyse o zaman işimiz zor." dedi Rose.

Burnumu çekip ayağa kalktım "Artık Sirius'un ne yaptığı umurumda değil. Ama eğer benimle dalga geçerse onu bin parçaya ayırırım." dedim. Natasha Riddle yine iş başındaydı anlaşılan. Çünkü şu anda zerre kadar üzgün hissetmiyordum. Kötü kız ortaya çıkınca üzüntümü de alıp götürmüştü. Güzel. Bundan böyle ben de kötü kız olurdum o zaman.

"Tasha, sen Sirius'u önemsemeden bir gün bile duramazsın." dedi Rose ayaklanırken.

"Sen öyle zannet. Şu anda onu kendi ellerimle boğabilirim."

Rose kaşlarını çattı "Hani kalbin kırıktı senin? Nasıl oldu da bu kadar çabuk düzeldin?"

Omuz silktim "Artık kalbimi bütün duygulara kapattım. Belki de o yüzdendir."

Rose başını salladı "Natasha, bu sen değilsin. Riddle olan kıza söyle bizi rahatsız etmesin. Ben en iyi arkadaşımı geri istiyorum."

"O zaman daha çok bekleyeceksin." dedim ve öfkeli bir şekilde sınıftan çıktım. Ortak Salon'a girip yatakhane odamıza girdim. Bella ve Cissy yoktu. Ama oda darma dumandı. Daha doğrusu, benim sadığım darma dumandı. Bunu yapan kişiye -%99,9 ihtimalle Slytherinli bir kızdı- küfrederek etrafa saçılan eşyalarımı toplamaya başladım ama bir eksik vardı.

"Ah, siktir."

Babamın günlüğü gitmişti.

Evet bana sinirlenenler var içinizde biliyorum ama pislik yapmasam olmazdı eheheh :D 17. bölüm ve bu bölüm için en az 20 oy ve 20 yorum istiyorum. Zaten yeni bölüm bir haftadan önce gelmez bildiğiniz üzere :)

Yeni kapağımız için ilayda_147 'ye çooook teşekkür ediyorum <3 <3 <3

Kisses :*

Continue Reading

You'll Also Like

259K 17.2K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
91.4K 17.7K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
86.4K 10.2K 47
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
42.5K 6.7K 29
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.