Dinle Beni Bi' -Texting-

By -Schwarzeperle

240K 8.9K 3.4K

Her şey arkadaşımın kız kardeşini işletmemi istemesiyle başlamıştı. * Aras: Lütfen dinle beni bi' Aras: Valla... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3 ♡'
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1

5.2

1.2K 118 75
By -Schwarzeperle

Multimedya: Ali Beykant - İnanmış Biri

❤️🩹

3 Gün Sonra

Aras'tan

Az önce doktorun taburcu olmaya izin vermesiyle birlikte toplanmaya başladı herkes. Hastaneden çıkmak için annemler Yağmur'u hazırlıyorlardı, ben de çıkış işlemlerini halletmek için yanlarından ayrılmıştım.

Kısa sürede işimi hallettikten sonra odaya yönelmeden önce tekerlekli sandalyeyi de yanımda götürdüm.

Kapıdan içeri girdiğimde hazır olduklarını gördüm. Yağmur yatağında oturur pozisyondaydı. Yanına yürüyüp sandalyeyi sabitledim. Ardından ona baktığımda göz ucuyla bana baktığını gördüm.

"Yardımcı olayım." kucaklamak için üzerine eğildiğimde bir kolumu sırtından diğerini de bacaklarının altından geçirdiğimde kucağımdaydı.

Sandalyeye nazikçe, canını acıtmadan oturttuğumda önüne eğildim.

"Ağrıyan bir yerin var mı?" gözlerine bakmaya çalışıyordum ama o annemlere bakıyordu.

"Yok." cevap verirken yine bakmamıştı. Başımı arkamda duran babamlara çevirdiğimde gözlerinin bizim üzerimizde olduğunu gördüm.

Babamın gitmek için kapıyı göstermesiyle ayağa kalktım.

"Gidelim." babamın sözleriyle herkes tek tek kapıdan çıktığında tek ben harekete geçmemiştim.

Yağmur'un gözleri kapıya bakarken önüne geçip diz çöktüm.

"Gerçekten iyi misin? Çıkmaya hazır değilsen doktora söyleyelim." günlerdir çıkmak istediğini söylüyordu ama onun iyi olduğundan emin olmam gerekiyordu.

"Babamlar bizi bekliyor." gitmek istediğini dolaylı yoldan belirtmişti.

"Pekâlâ, nasıl istersen." ayağa kalkıp arkasına geçtikten sonra çıkmıştık. Babamlar ileride bizi bekliyordu. Yanlarına varınca yürümeye devam ettiler.

Çıkışa ilerlerken doktorla karşılaşmıştık koridorda.

"Kimsenin sözünden çıkmayacaksın Yağmur, seni belli şartlarla saldığımı hatırla lütfen." doktorun ikazı üzerine Yağmur kafa salladı.

"Bunca insana karşı çıkması zor, siz merak etmeyin doktor bey." Hakan'ın konuşmasıyla doktor tebessüm etmişti.

"Geçmiş olsun hepinize." yanımızdan ayrılmadan geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra ayrılırken gözlerimiz kesişti.

Geçerken sol omzuma yavaşça vurup gitmesiyle orada bir şeylerin yıkıldığını hissettim.

Hissettiğim şeyin ne olduğunu hatırlamıştım yine. O haberi ondan almıştım, birlikte bu olayın üzerini kapatmıştık. Bu temasıyla bir kez daha o anları tekrar yaşamış ve yine bir yanım enkaz altında kalmıştı.

"Aras, hadi." birkaç adım önden seslenen Hakan'a baktım. Çoktan harekete geçmişlerdi ama ben içimdeki fırtınaların arasında kaldığım için fark edememiştim.

Kafa sallayıp harekete geçtim. Az sonra arabaların yanına vardığımızda arka kapıyı açtım. Yağmur'u dikkatle bindirdiğimde Yağmur'un isteği üzerine Asya annem de bindi yanına.

Sandalyeyi katlayıp bagaja attığımda herkes çoktan araçlarına geçmişti ve harekete geçmek üzere beni bekliyorlardı.

Koltuğa geçip emniyet kemerimi taktıktan sonra önden gazlayıp Asya annemlere sürdüm.

*

"Yatağımı acayip özlemişim." yerine yatırdığım Yağmur memnuniyetini dile getirdiğinde herkes ona tebessümle bakarken ben tebessüm edemiyordum. Mutlu olması beni de mutlu ediyordu ama burayı tercih etmiş olması hâlâ üzüyordu beni. Oysa bu konuyu takmadığımı sanıyordum. Kendimden habersiz dert etmişim meğer.

"Yağmur hazretleri memnunsa hepimiz memnunuz. Söyle bakalım, aç mısın?" Hakan'ın yanına oturup sorduğu soruya olumsuz anlamda kafa salladı.

"O iğrenç hastane yemekleri tüm iştahımı kapattı."

"Nimete öyle denmez." Fırat babamın sözleriyle göz devirdi.

"Baba gerçekten çok kötüydü."

"Olabilir hayatım ama öyle demeyelim yine de." Fırat babam Yağmur'un saçlarını okşayarak konuştuğunda onu çok kıskanmıştım. Herkes özgürce dokunabiliyor ama ben yakınına bile yaklaşamıyordum.

"Evet, şimdi söyle hadi. Hangi çorbayı istersin?" annemin sorusuyla Yağmur anneme baktı.

"Büşra anne gerçekten istemiyorum, midem almıyor neden ısrar ediyorsunuz?" herkese itiraz etmesi üzerine araya girdim.

"İstiyor musun diye sormadık, ne istiyorsun diye sorduk." fark etmeden sert çıkışmamla herkes bana baktı. İçimdeki düşünceler yüzünden sesimin tonunu ayarlayamamıştım.

"Aras." annemin ikazıyla ona yan bakış atıp ardından Yağmur'a baktım.

Bir bana olan sinirli bakışlarını yine ortaya çıkarmıştı.

"İstemiyorum dedim. Yalnız bırakın, uyumak istiyorum." son cümlesinde gözlerini gezdirdi herkesin üzerinde.

"Yağmur dinlensin, biz çıkalım hadi." babamın araya girmesiyle herkes çıktığında ben de çıktım.

"Asyam, siz bir şeyler hazırlayın. Daha fazla gerilmesin diye ısrar etmedim yanında. Siz yemeği götürene kadar sakinleşir."

"Tamam Fırat." babamlar içeri girerken annemler de mutfağa yürüdü.

Peşlerinden gidip Asya annemin elindeki tencereyi aldım. Bana şaşkınlıkla bakarken konuştum.

"Ben yapacağım, siz içeri geçip dinlenin."

"Oğlum ben yapardım."

"Asya anne, tek yapabildiğim şey uzaktan yardımcı olmak. Bunu elimden almazsanız sevinirim." kaçan tüm keyfimle konuştuğumda kolumu sıvazladı.

"Pekâlâ, nasıl istersen." annemler çıktığında gerekli malzemeleri çıkardım. En sevdiği çorbayı yapmaya koyulduğumda özenle hazırlamıştım.

"Oo karısının yemeğini de hazırlarmış." Hakan'ın konuşarak mutfağa girmesiyle kısa bir bakış atıp işime döndüm.

Çorbayı sıcakken tabağa koyup yiyebileceği büyüklükte ekmek keserken konuştum.

"Sen mi hazırlamak isterdin?"

"İsterdim tabii de sen varken bana düşmez." alayla konuştuğunda göz ucuyla baktım. Laf yaparken aynı zamanda ne yaptığımı takip ediyordu.

Bir karşılık vermeden tepsiye kaşık koydum. İlaçları için de su kattığımda her şey hazırdı.

"Aras, biliyorum moralin bozuk. Ama lütfen şu dümdüz suratına tebessüm ekle. En azından Yağmur'un yanında."

"Onun yanında zaten tebessüm ediyorum. Bazı anlar var ki tüm tebessümüm, sevincim kursağımda kalıyor. Gerçi o zaman yine de tebessüm etmeye çalışıyorum ya."

"Zor elbette ama bütün bunlar geçecek, sabretmeliyiz."

"Öyle. İzninle şunu götüreyim, çorba soğumasın." dediğimde kafasını sallayıp yolumdan çekildiğinde tepsiyi elime alıp yürüdüm.

Odanın önüne geldiğimde kapıyı yavaşça açıp girdim. Gözleri kapalıydı ama uyuyor muydu emin değildim.

"Yağmur." seslenmemle gözlerini açtı.

"Yemeğini getirdim." dediğimde nefesini sesli bir şekilde bıraktı.

"İstemiyorum dedim ya ne bu ısrar?"

"İlaç atacaksın, güçten düşmemen lazım, bir an önce toparlanman gerek daha saymalı mıyım ısrarımın sebebini?" sözlerimin üzerine bir şey dememişti.

Yanına yürüyüp tepsiyi komodinin üzerine koyup doğrulmasına yardımcı oldum.

Dik bir duruş aldığında yatağına oturdum. Tepsiye uzandığımda bana bakıyordu.

"Neden öyle bakıyorsun?" dediğimde anında cevapladı.

"Sana gerek yok. Annemi çağır." bilmem kaçıncı istenmeyişimdi bu ama artık umursamamaya karar vermiştim.

Hiçbir şey demeden kaşığı çorbaya daldırıp ağzına uzattım.

Cevap vermeyişim sinirlendirmiş olmalı ki çatık kaşlarla bana bakıyordu.

"Ağzını açarsan içireceğim."

"Annemi çağırırsan sevinirim."

"Üç yaşında çocuk değilsin, her başın derde girdiğinde anneni istemeyi bırakmalısın. Annen, baban her ihtiyacın olduğunda yanında olmayacak. Sana yardımcı olmaya çalışan diğer insanları da görürsen senin için hayat daha kolay olabilir. Kocan olarak görmüyorsan normal biri olarak bu yardımımı kabul et lütfen."

Niyetim asla onu azarlamak değildi. Ama bazen hayat her istediğimizi vermezdi, şimdi anne babası yanında olabilirdi ama bu her zaman böyle olacağı anlamına gelmezdi. Başkasından yardım almayı kabul etmesi gerekiyordu.

Gerçekler böyle bile olsa kısa bir an için başkası olmak koymuştu. Hayat bazen sevdiğiniz biri için sizi başkası yapabilirdi, örnek ben.

Gözlerimi gözlerinden ayırmazken gözlerinin kızardığını gördüm. Bu ağlamanın habercisiydi.

"Katlanamıyorsan çıkabilirsin. Senin desteğini istemiyorum zaten." elimdeki kaşığı tabağa bırakıp tepsiyi komodine koydum. Ardından gözlerimi yere sabitledim. Sessizlik devam ederken elim başıma gitti.

Ben derdimi anlatamıyordum. Kızdığı için bilerek mi yapıyordu yoksa gerçekten mi böyle düşünüyordu bilmiyorum ama ben çıkmazlara öyle bir girmiştim ki yolumu bulamıyordum.

İçinden çıkamadığım dağınıklığı kenara atıp ortamdaki rahatsız edici sessizliği bozan ben olmuştum.

"Şu canım senin uğrunda ölmeye hazırken senin neyine katlanamayacağım ben?" gözlerimi gözlerine kaldırsam da o bakışlarını başka yere çekti.

"Belki anlamıyorsun belki bilerek bana bunu yapıyorsun inan bir önemi yok. Sen beni istesen de istemesen de ben daima senin yanında olacağım. Biliyorum, kızgınsın. Kabullenemiyorsun. Ama kabullenmeye çalışsan iyi edersin."

Biraz emrivaki yaptım gibi oldu ama yapacak bir şeyim yoktu. Bir şeyleri halletmemiz lazımdı ve bunu yapabilmemiz için de onun artık bir adım atması gerekiyordu. Çünkü ben ne kadar alttan alırsam alayım ne kadar bir adım atarsam atayım o bir adım atmadıkça hiçbir işe yaramıyordu.

"Neyi kabulleneceğim ya ben? Neyi kabullenmek zorundayım ki kabul edersem iyi etmiş olurum? Sen hangi hakla bana emrivaki yapıyorsun?" sesinin yükselmesiyle birlikte öfkeli bir ifadeyle benden cevap bekliyordu.

"Gerilim yaşatmak istemiyorum. Sonra konuşalım." ona göre daha sakin bir tavırla konuyu kapatmak istediğimi belirtsem de üzerine gitmişti konunun.

"Ortaya bir laf attıysan cevap ver bana! Söyle, neyi kabullenmek zorundayım? Gelmediğini mi, yetişemediğini mi, ölümün eşiğine geldiğimi mi? Neyi ya?" elini nereye koyacağını bilemez bir şekilde bağırırken hiç bakmak istemeyen gözleri bana bakıyordu.

"Birinin bir şey kabullenmesi gerekiyorsa sen kabulleneceksin! Sen; yetişemediğini, beni çakalların kucağına bıraktığını, ölümün kıyısından döndürdüğünü kabulleneceksin! Sırf vicdanını rahatlatmak için benim bir adım atmamı bekliyorsun bunu itiraf et kendine!" söyledikleri beni öyle dumura uğratmıştı ki ne karşılık vereceğimi şaşırmıştım.

Ben vicdanımı rahatlatmak istememiştim. Ben sadece onu geri kazanmak istemiştim.

"Neyi ben kabulleneceksem, şaka gibisin gerçekten!" kendi kendine söylenirken gözlerini çekti benden.

"Yetişmek isteyip yetişemediğimi, seni bulmak için nelerimi ortaya koyduğumu ama yine de her şey için geç kaldığımı benimle birlikte sen de kabullenmek zorundasın." üzerimdeki şaşkınlığı ve kalbimdeki ağırlığı kenara atıp konuştuğumda bana baktı.

"Haklısın, daha erken bulmalıydım seni. Ama çok denediğimi de bilmek zorundasın. Sen bir yanda acı içindeyken ben diğer yanda seni bulmak için çabalıyordum. Bunlara seni inandırmak zorunda değilim inanmak tamamen sana kalmış bir tercih ama benim ne duruma düştüğümü artık bilmek zorundasın. Hiçbir tepkin için seni yargılamayacağım. Kızmak hakkındır. Bir şey demem, diyemem. İstediğini yapmakta özgürsün. Ama artık beni biraz olsun anlaman lazım."

"Orada günlerimi geçirmiş olmamı, yaşadığım durumu, içine girdiğim psikolojiyi kolay sanıyorsun anlaşılan." tekrar yükselirken kucağındaki elini tuttuğum anda geri çekti.

"Dokunmanı istemiyorum." sessiz ve bir o kadar soğuk çıkan sesi derin çizikler atmıştı yüreğime.

"Ne yapsan hakkındır dedim, bunun arkasındayım. Ama bir yerden sonra hakkıma girmiyor musun Yağmur?" sesim kısılmıştı. Artık güçlü çıkamıyordu sesim.

"Davranışlarım ve ben seni rahatsız ediyorsak gidebilirsin." bir adım atmaması beni delirtmek üzereydi.

"Neden seni geri kazanmama izin vermiyorsun? Neden bir adım atmıyorsun? Bir adım atmak bu kadar mı zor? Görmüyor musun, ne hâldeyim?"

"Beni rahat bırak." ağzından çıkan tek cümlenin bu olmasıyla gözlerim onda dondu.

Bu aramızdaki duvarlar sanırım uzun süre daha yıkılmayacaktı. Ben dünyaları yıkmaya hazırken o bana aramızdaki duvarı yıkmama bile izin vermiyordu.

"Senin yaşadıklarını yaşamamış olabilirim ama her şeyi anlıyorum. Yardımcı olmak için her şeyimle sana geliyorum ama sen elinin tersiyle itiyorsun. Oysa sen benim neler yaşadığımdan, ne tür ağır yüklerin altına girdiğimden bihabersin. Hakkın olan tavrı gösterirken lütfen biraz daha adil ol. Senin ne yaşadığını bilen bir insanın ne duruma düştüğünden haberin yokken ona haksızlık etmekten biraz olsun kork. Senden tek isteğim bu. İstersen benimle konuşma bile ama üzerime bu kadar gelmen çok acıtıyor Yağmur." sözlerimden bir şey anlamamış olmalı ki şaşkın bakışları üzerimdeydi.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Özellikle bir şey demeye çalışmıyorum."

"Ne tür ağır yükün altına girmiş olabilirsin ki?" alayla konuşması üzerine gözlerimi yumdum.

"Bilmediğin konular üzerine konuşma hakkın olduğunu düşünmüyorum." sözlerimle alaycı tavrı yok olmuş ve ciddiyetle bana bakmıştı.

"Ne saklıyorsun sen? Neyi bilmiyorum da üzerine konuşma hakkım yok?"

"Bilmen gereken her şeyi az önce anlattım. Bu bilmen gereken bir konu olsaydı anlatırdım." aldığı cevapla yüz ifadesi değişmişti. Bir süre sessiz kalıp beklemediğim bir anda bağırdı.

"Anne!" bakışları bendeyken tekrar bağırdı.

"Anne!" kaşlarım çatılırken ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.

Odaya girenlerle Yağmur oraya döndü.

"Kızım iyi misin, neden bağırıyorsun?" Asya annemin telaşlı sesiyle Yağmur çıkıştı.

"Benden ne saklıyorsunuz?" sinirle sorduğu soruyla gözlerimi yumdum.

"Ne saklayabiliriz kızım?" babamın cevap niteliğindeki sorusuyla Yağmur tekrar bağırdı.

"Bana bilmiyormuş yalanını söylemeyi kesin! Benden ne saklıyorsunuz da bu adam benimle böyle konuşuyor?!" bana karşı kullandığı hitapla gözlerim açıldı.

Bu adam.

Tebessüm etmiştim.

"Ne gülüyorsun?!" bana bağırmasıyla ona döndüm.

"Hiç." dediğimde öfkeden kuduruyordu.

"Siz ne saklıyorsunuz biriniz bir şey söylesin?!"

"Kızım vallahi bir şey saklamıyoruz." Fırat babamın sözleriyle Yağmur çıkışmaya devam edecekti ki aklına gelenle durakladı.

Anlamış olabilir miydi?

"Yoksa," deyip sustuğunda gözleri doldu.

"Yoksa doktor ters bir şeyler mi söyledi?" dediğinde elini tuttum.

"Saçmalama, yok öyle bir şey." söylediğim yalanla koluma vurdu sertçe. Sızlayan yaramla dişlerim kenetlenirken gözlerimi yumdum hissettiğim acıyla.

"Ne o zaman, ne anlatmaya çalıştın bana sen?" ikinci darbeyi de indirdiğinde canım daha da yanmıştı.

"Hiçbir şey!" acım artarken bağırmamla birlikte susmuştu.

"Hiçbir şey anlatmaya çalışmadım. Biraz olsun anlatmak istediklerimle ilgilen, anlatmak istemediğim şeylerle ilgilenmeyi bırak." odadan sinirle çıktığımda dışarı attım kendimi.

Ona bağırmıştım. Her şeyi elime yüzüme bulaştırmayım dedikçe mahvetme yolunda ilerliyordum. Üstüne üstlük ortada bir sorun olduğuna dair kafasında şüphelere yer vermiştim.

Yediğim haltlara karşı göğsüm sinirle inip kalkarken kendime hâkim olamamıştım. Duvara ardı ardına yumruk indirirken kendimi kaybetmek üzere olduğumu anlamıştım ama hâkim olamıyordum. Belki de şu an pencereden beni izleyenler delirdiğimi düşünüyor olabilirlerdi ama bu umurumda değildi çünkü delirmesem de tam olarak o evredeydim artık.

"Lan oğlum dur, delirdin mi?" kolumdan tutup durdurmaya çalışan Kaya'ya direniyordum.

"Bırak!"

"Elini parçaladın geri zekâlı!" durmamıştım.

"Ona bağırmamalıydım, ortada bir sorun olduğunu belli etmemeliydim."

Sabretmeliydim ama ben bağırmıştım. Her şey daha da mahvolmuştu. Ben hiçbir şeyi yoluna koyamıyordum artık.

Hâkimiyet sağlayamazken bugünlerde Kaya'dan sıkça gelen bir başka yumrukla dengemi kaybedip kaldırıma, duvarın dibine, düşmüştüm.

"Dur dedim sana!" susup kaldığımda tepemde dikilen Kaya yanıma oturdu.

"Sen de insansın lan! Kendine gel. Kendini harap ettin, üzmeyeceğim diye duygularını kapatıyorsun. Yağmur'un üzerine gelmesine izin verip kenarda köşede kendinden çıkarıyorsun hıncını! Yağmur'a kız diye demiyorum ama bunları kaldıramayıp kendinden nefret edecek şeylere sebep olacaksan bırak başkası ilgilensin Yağmurla. Hayır dolup dolup bir yerde kıza da patlıyorsun. Toparlamaya çalışırken ikinizi de yıkıp gidiyorsun en sonunda Aras. Allah aşkına bi' sakin ol."

"Kaybettim." uzun lafının ardından fısıltıdan ibaret sesimle mırıldandım.

"Saçma sapan konuşma. Hâlâ yolun başındasınız. Zamanla oturacak her şey. Sen yeter ki dengeli dur. Ne kendine ne de Yağmur'a yüklen."

"Nefes alamıyorum Kaya. Yemin ederim beni boğuyorlar." sesim kısılmakla kalmamış boğuk çıkmıştı aynı zamanda. Ağlamak istemiyordum. Çünkü ağlamak hiçbir şeyi yoluna koymayacaktı.

"Sen acısını yaşamaya bile izin vermedin kendine. Ağlaman gereken yerde gülüyor, konuşman gereken yerde susuyorsun. Sen birine yardımcı olmadan önce kendine yardımcı ol. Baksana şu hâline, kırmayım diye sen paramparça oldun. Bu parçalar istesen de istemesen de Yağmur'a da saplanıyor Aras. Otur ve ne yapman gerektiği hakkında mantıklı düşün." dediklerine bir karşılık vermediğimde devam etti sözlerine.

"Ayrıca şu içinde tuttuğun gözyaşlarını da sal dışarı. Rahatlamaya bir yerden başlaman lazım. Böyle olmaz oğlum."

"Ağlamak çözüm değil."

"İçine attığın her dert her gözyaşı önce seni yaralıyor. Birine yardımcı olmak istiyorsan önce sen sağlam olmalısın. Hem fiziksel hem de ruhsal. Ağlamak iyidir Aras. Unutma, yemek yemek su içmek kadar ağlamak da bir noktada ihtiyaçtır."

"Ben ağlayınca ne olacak Kaya?" gözlerimi ona çevirdiğimde gözlerime baktı.

"Kendine geleceksin Aras. Sen kendini kaybettin. Ağla ve boşalt içini. Daha fazla olayları kendi kendine dert edip hasta olmandan korkuyorum. Sözlerime kulak ver. Ya hiç olmazsa bari derdini anlatmaya çalış birilerine."

"Derdimi sen biliyorsun yetmez mi?"

"Asıl bilmesi gereken kişi bilmediği için bu kadar boşlukta ve çaresiz hissediyorsun." dedikleriyle gözlerim karşımdaki evin duvarına sabitlendi.

"Zamanı değil belki ama eninde sonunda öğrenecek. En uygun zamanı sen bilirsin ama her şey tazeyken anlatman daha iyi olmaz mı? İki gün sonra seninle tekrar iyi olduğunda bu sırdan dolayı aranız yine açılabilir. Tabii senin kararın yine de." sözlerinde haksız değildi. Bahsetmediğim için çok kızacaktı bana. Ama şimdi de anlatamazdım, stres yapmaması gerekiyordu. En uygun zaman ne zamandı şu an bunu bilmiyordum.

"Bilmiyorum, şimdi ne yeri ne zamanı. İllaki o an gelecek, her şeye katlandığımız gibi ona da katlanırız ne olacak?"

"Allah büyük kardeşim, bunca dert gelip geçer elbet. Sen sabret ve biraz kendine de karına da zaman ver. Elbet her zorlukla beraber bir kolaylık vardır." buruk bir tebessüm ettiğimde dizime hafifçe vurdu.

"Ben az önce biraz dengesizce konuştum, girip bakayım bi'." dediğimde kafasını salladı. Yerden kalkıp üzerimi düzelttiğimde içeri girdim.

Odaya ilerlerken herkesin salonda oturduğunu gördüm. Birkaç adımla yanlarına yürüdüm.

"Dışarı çıkardı bizi. Şu an kimseyle konuşmak istemiyor. İstersen girme." Hakan'ın açıklamasıyla birlikte gözlerim kapısına döndü.

"Sen ne söyledin de ters bir şeylerin varlığından şüphe duyuyor?" gözlerim Fırat babamın sorusuyla ona döndü.

Bozuntuya vermemem lazımdı yoksa herkes anlayacaktı bir şey olduğunu.

"Üzerime geldi ben de biraz anlayışlı olması gerektiğini, bizim de zor anlardan geçtiğimizi söyledim. Biraz üzeri kapalı konuştum sanırım o da yanlış anladı beni." söylediklerim yalan değildi. Eksik ama doğru şeylerden bahsetmiştim.

"Bir sorun olmadığından eminiz yani?" Tarık babamın sorusuyla bu defa ona döndüm.

"Doktor size açıklama yapmadı mı?" üzerime gelmeleriyle çıkışmıştım.

"Yaptı da sen niye gerildin şimdi?" Hakan'ın yandan olaya dahil olmasıyla göz ucuyla baktım.

"Yaptıysa bana sormanıza gerek yok. Doktor ben değilim, size en doğru bilgileri o vermiştir zaten." üzerime gelmeleri sinirimi bozarken kaşlarım çatıldı.

"Önemli bir şey varsa doktor söylerdi diye düşünüyorum. Ama eğer ki bizim bilmediğimiz ama senin bilip de sustuğun bir durum varsa o zaman karşı karşıya gelmeyelim oğlum." Fırat babamın tehditvari sesiyle kaşlarım daha da çatıldı.

"Varsayalım ki bir şey saklıyorum. Ne yapacaksınız?" sorum herkeseydi ama babam yanlış anlamış olmalı ki beni Fırat babama karşı hadsizlik etmemle suçladı.

"Haddini bil Aras. Ne bu ukalalık?"

"Ben kimseye hadsizlik yapmıyorum. Hepiniz büyüğümsünüz, başım gözüm üstüne ama artık bir şeyler hakkında siz de Yağmur gibi üzerime gelmeyi kesin. Bir şeyleri yoluna koymaya çalışıyorum lütfen bana biraz yardımcı olun." kimsenin bir şey demesini beklemeden Yağmur'un odasına yürüdüm.

Çat kapı girmemle bakışları beni buldu. Sinirle girdiğim için anlamazca bakıyordu.

"Kusura bakma böyle girdim." sakin kalmaya çalışırken konuştuğumda bir karşılık vermemişti.

Yanına yürüyüp yatağına oturdum. Sakinleşmeye çalışırken lafa girdim.

"Az önceki olay için özür dilerim. Bir an her şey rayından çıktı. Sana asla bağırmak istemem bunu biliyorsun."

"Ne saklıyorsun?" inatla sorduğu soruya karşılık yüzümü ellerimle kapattım.

"Seni biraz olsun tanıyorsam kesinlikle bir şey saklıyorsun."

"Bak güzelim. Bazı şeyleri insan hemen açıklayamaz, anlatmak ister anlatamaz. Ben tam da şu an o durumdayım. Seninle konuşmak, derdimi paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki ama bunların hiçbirini şu an yapamam. Her şeyden önce senin iyi olman lazım. Senin sağlığın dışında hiçbir şeyin önemi yok. Bana zaman ver çünkü bu kadar çok şeyi bir anda kaldıramıyorum."

"Her şeyin üstesinden gelen adam neyi kaldıramıyor şu an?" gözlerimde bir şeylerin cevabını arıyor gibi bir hâli vardı.

"Benim bu hayatta kaldıramayacağım tek şey senin canına en ufak zarar gelmesi, sen de iyi olduğuna göre bu konu kapansın."

"Kaldıramayacağın tek şey benim canıma gelecek zararsa ve bunun üzerine şu an altından kalkamadığın şeyler de varsa bu demek oluyor ki ortada benimle ilgili bir sorun var." ağzımdan kaçırdığım o dikkatsiz sözler yüzünden kendisiyle ilgili bir sorun olduğunu anlamıştı.

Nasıl toplayacaktım şimdi? Her şeyi dağıtmakta üstüme yoktu.

"Bir şey söyle." korkarak konuştuğunda ellerini tuttum.

"Yağmur, bana güveniyor musun?" soruma sessiz kalması en korktuğum şeylerden biriydi.

Gözlerim hayal kırıklığıyla ona bakarken zoru zoruna konuştum.

"İçinde en ufak güven kırıntısı varsa ona bile razıyım. Söyle bana, güveniyor musun?"

"Sana güvenip güvenmemen neyi değiştirecek?"

"Bana biraz olsun güveniyorsan senin için her şeyin en iyisini, en doğrusunu yapmak istediğimi bilirsin."

"Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Bir sorun olduğundan artık tamamen eminim. Annemler de bilmiyor, sen ne saklıyorsun söyle bana." köşeye sıkışıp kalmış olmam beni agresif bir hâle sürüklerken sakin kalmam gerektiğinin farkına vardım.

"Seni bu hâlde görmek beni çok korkuttu. Geç kalmışlığımın sonucunu her gün böyle görüp elimden bir şey gelmemesi canımı sıkıyor. Kendime olan öfkem seni her gördüğümde artıyor. İçinden çıkamadığım şeylerden sadece biri bu. Ben; kendimle, geç kalan biriyle yüzleşemedim Yağmur. Ve bu yüzleşemediğim adamla sana yardımcı olmaya çalışıyorum. Sana yalvarırım beni biraz olsun anla ve bir şeyleri yoluna koymama yardımcı ol. Fazlasını istemiyorum." kısa bir an sessiz kalıp bir şey söylemesine izin vermeden devam ettim.

"Yaşadıkların normal şeyler değil bunun için söylediğin sözler, bulunduğun her davranış için elbette yargılamıyorum seni. Kendimi nasıl ifade edeceğimi inan bilmiyorum. Kafandaki düşünceleri, şüpheleri, soruları nasıl yok edeceğimi de bilmiyorum ama bir şekilde her şeyi yoluna koyacağım. Zaman alacak belki ama her şey yoluna girecek." sözlerimden sonra ortamda sessizlik hâkim olurken tekrar devam ettim sözlerime.

"Ben isterim ki gel bağır, çağır hatta istersen vur ama bu şekilde sessiz ve yabancı kalma bana. Ben sensiz bir hiçim Yağmur, yemin ederim sensiz rayımdan çıktım ben birkaç gün içinde. Beni sakinleştiren ellerin, ağrılarımı hafifleten kokun yoktu. Ben sensizdim. Ölmekten beterdi hâlim. Her şeyine katlanırım ama bu yabancılığına asla katlanamam. Şurası kayboldu, çaresiz. Ne yapacağını bilmiyor, yolunu şaşırdı, sensizlikten geberiyor." elim kalbimin üzerine gittiğinde gözlerim dolmak istedi ama engellemiştim. Ağlamam hiçbir şeyi yoluna koymayacaktı aksine Yağmur'u üzecektim.

Gözlerimi yere indirdiğimde dişlerimi sımsıkı kenetledim. Göğsüm ağlama isteğinin bastırılmasının verdiği tepkiyle hızla inip kalkmaya başladı. Nefesimi düzene soktuğumda gözlerim Yağmur'a döndü.

Kucağına koyduğu eline bakıyordu. Kızaran burnuyla ağlamaklı olduğunu fark ettim. Elimle nazikçe çenesinden tutup kaldırdığımda gözlerini kaçırdı. Ne kadar kaçırsa da görmüştüm gözlerini. Zaten burnu her şeyin habercisi olmuştu çoktan.

"Neden ağlamaklısın?" keyifsiz çıkan sesimle bir cevap bekledim. Birkaç saniye sonra bana baktı göz ucuyla.

"İçinden çıkamadığın ne varsa anlat bana. Ben senin için buradayım." yüzünü avuçlarım arasına alırken gözlerine odaklandım. Yaşlı gözlerle bakarken gözü yan tarafta takılı kaldığında kaşları çatıldı. Neye böyle baktığını anlayamamıştım. Kendini geri çektiğinde ne olduğunu tam soracakken önce o davrandı.

"Omzun." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Omzun kanıyor." korkarak konuştuğunda gözlerim omzuma döndü. Az önceki olayda vurduğunda dikişler zarar görüp kanamaya başlamış olmalıydı.

Kaşlarım normal hâle dönerken Yağmur'a baktım.

"Önemli bir şey yok."

"Ben yaptım." gözleri ürkmüş bir şekilde bana bakarken aynı zamanda sesi de titremişti.

"Sorun yok diyorum güzelim. Gayet iyiyim sadece kanıyor biraz."

"Tişörtün neredeyse kana bulanmış nasıl biraz kanıyor? Kimse fark etmedi mi bu hâle gelene kadar?" telaşlı sesiyle tebessüm etmiştim. Benim için hâlâ telaş edebilecek kadar âşıktı bana.

"Ne gülüyorsun?" sinirle sorduğunda hemen düz bir surata büründüm.

"Afedersin."

"Dikişlerin mi zarar gördü?" gözleri tekrar oraya giderken başını kendime çevirdim. Şimdi gözleri gözlerimdeydi.

"Sararım olur biter. Dert etme sen orayı. Söyle bakalım, sen az önce neden ağlamaklıydın?" ciddiyetle baktığımda omuzları düştü yine.

Kısa süren sessizliğin ardından hem az önceki ağlamaklı hâlinden hem de omzumun kanamasından korktuğundan dolayı gözleri tekrar dolarken konuşmuştu.

"Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Sana çok kızgınım, kırgınım. Seni suçluyorum şu hâlimden dolayı ama bunu bana sen yapmadın. Hakkım olan tepkiyi gösterdiğimi düşünürken haksızlık ettiğimi de fark ediyorum sonra kendime kızıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Baksana ne kadar düşüncesiz, dengesizin biriyim. Omzunu kanatacak kadar da kör, merhametini kapatmış biriyim. Ben her anlamda çok kötüyüm Aras." son sözüyle birlikte hıçkırık kaçmıştı dudaklarından.

"Ben sana kızmıyorum. Sen de kızma. Haklısın her şey için. Ama üzerindeki yükleri paylaşmalısın benimle. Yoksa toparlanmamız çok zor olacak."

"Senin üzerinde bildiğim bilmediğim bu kadar çok yük varken ben nasıl paylaşırım derdimi seninle?"

"Evet, üzerime yüklenen bazı yükler olabilir. Ama bu senin dertlerine ortak olamayacağım anlamına gelmez. Her ne derdim olursa olsun sen benim için her şeyden önce gelirsin. Asıl bana anlatmazsan ben daha kötü olurum." başparmağım yüzünü okşarken Yağmur'un gözlerine bakıyordum. Hiç bu kadar yakından bakamamıştım günlerdir. İçimde çok büyük bir hasret vardı, tekrar hissetmiştim onu.

"Özür dilerim Aras. Tavır yapmak hakkım bile olsa sınırımı aştım." sesi titreyerek konuştuğunda buruk tebessüm edip onu kendime çektim canını yakmamaya dikkat ederek.

"Asıl ben özür dilerim. İstemeden de olsa kırdım seni. Eğer sen beni affettiysen inan ki benim için hiçbir sorun yok artık." tek koluyla beni sımsıkı sararak mırıldandı kesik kesik çıkan sesiyle.

"Seni çok özledim." duyduklarımla dolmaya yer arayan gözlerim hafif ıslanmıştı.

Kalbim deli gibi atıyordu. Ben günlerdir bu anı bekliyordum. İstediği olmuş küçük bir çocuk gibi seviniyordum içten içe.

Geri çekilip yüzünü tekrar avuçlarım arasına alırken konuştum.

"Ben sana o kadar hasret kaldım ki bunu asla kelimelerle anlatamam. Senden uzak durmak bana çok büyük bir cezaydı. Şimdi özgürce dokunup, kokunu içime çekip gözlerine bakabilmek bana verilmiş büyük bir ödül. Kalbim yerinden çıkacak sanki." heyecanla konuştuğumda tebessüm etmişti kurban olduğum karım.

"Hissetmemek mümkün değil." dediğinde güldüm.

Yüzünü yakından izlerken onu sarıp sarmalamamak için zor tuttum kendimi. Çok fena özlemiştim ben onu.

"Bana, bize dönmene çok sevindim." sesim kısılırken konuştuğumda gözlerim gözlerinden ayrılmamıştı.

Birbirimize hasret dolu bakışlarla bakarken konuşan o oldu.

"Sana ne kadar kızarsam kızayım içten içe hep deli gibi özledim seni." bakışlarında eskisi gibi bana âşık olan kadını gördüğümde kendime daha fazla engel olamamış günlerce hasret kaldığım karımın dudaklarını kendime hapsetmiştim.

İşte bu öpücük dünyalara bedeldi.

❤️🩹

🦋

Sonunda barıştılar. Şükür be.

Aras fena yoruldu. Çocuğum yaşananlara adamakıllı üzülüp sevinemeden sadece karısının üzerine düşüyor, aşk adamım benim. Herkesin başına böyle koca inşallah öfğqödpaödm

Neyse, 3.5 ay sonra deyip bölüm atarak nasıl şaşırttım sizi?

Hani gitmiştin ne işin var burada diyenler varsa arkadaşlar ben dengesizin tekiyim ya. Her bölüm hayatımın gidişatına göre karar alıyorum. Aldığım kararların arkasında durma seviyem de yerlerde. Şimdi aldığı kararı bir bölüm sonra gerçekleştirmeme olasılığı yüksek olan biriyim. Bir aslan burcu nasıl ikizler olur oynat bakalım.

Her neyse, bölüm hazır diye attım eğer yazılı olmasaydı beni öldürseniz atmazdım. 3.5 ay beklerdik.

Diğer bölümler de Allah'a emanet artık. Derslerden sıkıldıkça yazıp tamamlanırsa ne mutlu o zaman size sallarım bölümleri. Atmadığım zamanlar da derslerden dolayı beni anlarsınız diye düşünüyorum. Bir süre böyle birlikte sürüneceğiz. Sorry

Oy konusunda beni fena üzüyorsunuz, geçen bölüm sınırı dolmadan bunu attım azıcık insaf ulan

Oy Sınırı: 150 -o kadar okuyan insana rağmen azıcık sınırı bile daha aza düşürmek koyarmış insana-

Yorum Sınırı: 100

13.03.24

📿 Hayırlı ramazanlar. 📿

Continue Reading

You'll Also Like

244K 4.4K 3
Derin Gökser, 17 yaşında babasının işleri nedeniyle doğup büyüdüğü ilçeden, evinden ve okulundan ayrılmak zorunda kalır. Duygusal sancıların içinde...
ANKA By ㅤ

Short Story

139K 10.5K 16
❝Fakat anladım ki ben aslında seninle değil, kendimle bir savaş içindeymişim. Çünkü sevgilim, ben sana zaten seni ilk gördüğüm gün yenilmişim.❞
4.3M 318K 105
Kendi halimde Wattpad'de hikayemi yazıyordum. Ta ki fotoğraflarını kullandığım Amerikalı aktör, 'Ne hakla fotoğraflarımı izinsiz kullanıyorsun??' diy...
84.5K 1K 16
Sevgilisinden ayrılmak isteyen Esin sevgilisinin sadist ve takıntılı tarafıyla karşılaşır acaba Esin sevgilisinin bu sadistik yanını düzeltebilecek m...