Insensitive ➳ Sirius Black

By PotterCat

244K 13.5K 8.9K

[WattpadFanficsTR "Hogwarts Dünyası" okuma listesinde sizlerle!] ~"Mükemmel cadı" maskesi takan bir kızın mük... More

*1* Küçük Bir Yetim
*2* Yazlık
*3* Eğlence
*4* Eski Bir Dost
*5* Doğum Günü
*6* Saçlar
*7* Çizgiyi Aşıyorsun, Black
*8* Hogwarts
*9* Saklı Gerçekler
*10* Tüy
*11* Teklif
*12* Delirmek
*13* Patronus
*14* Sen Olmasaydın...
*15* Noel Balosu
*17* Bob Ama Kısaca Bobby
*18* Broken
*19* Amortentia
*20* Köpek Kediyi Kovalar
*21* O Biliyor
*22* Bela Genellikle Beni Buluyor
*23* Sürüngenler
*24* Haber, Saldırı, Oda ve Ayna
*25* Sectumsempra
*26* Yeşil Işık
*27* Altıncı Sınıf Bitiyor
*28* Tesadüfler
*29* O Biraz Daha Baskın Gelmiş
*30* Hata
*31* Melek ve Şeytan
*Özel Bölüm*
*32* Albüm
*33* Little Hangleton
*34* Yedinci Sınıf
*35* Arzu
*36* Teorik Bilgi
*37* Hangover
*38* Genç Anka
*39* Asla Bırakma
*40* Aile Yemeği
*41* Noel
*42* Değişim
*43* Davetsiz Misafir
*44* Maske Düşüyor
*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek
*46* Elinde Olan Bir Tek Bu Hayatın
*47* Bu Kadar Mutlu Olmamıştım
*48* Yıl Dönümü
Özel Bölüm *2*
*49* Vahşi Kedi
*50* Biraz Ateşviskisi, Biraz Quidditch

*16* İmkansız Gerçek Oluyor

6K 339 156
By PotterCat

Tatilin son günüydü. Daha doğrusu, yarın giden öğrenciler dönecekti. Ve ben, tüm tatilim boyunca Çapulcuların yatakhanesinde, James'in yatağında uyumuştum. Günlerimin çoğunluğunu dışarıda, Sirius ile geçiriyordum. Kar topu savaşı yapıyorduk, Hagrid'e uğrayıp çay içiyorduk, kardan adam yapıyorduk... Çok eğlenmiştim. Şu anda ise birkaç eşya almak için Ortak Salon'a gidiyordum, her ne kadar istemesem de.

Gel. Bana gel.

Durdum. Yine duyuyordum o sesi. Hışımla Myrtle'ın tuvaletine daldım, bu sefer şansıma Myrtle içerideydi "Niye buradasın?" dedi bana cırtlak sesiyle.

"Garip bir fısıltı duydun mu?" dedim onu duymazdan gelerek.

"Hayır. Bence delirmiş olabilirsin." dedi ve süzülüp etrafta dönmeye başladı. İç geçirdim ve lavabolara yöneldim. Geçen sefer ses burada bir yerden gelmişti. Bundan emindim. Ama etrafı araştırmaya başlayamadan, mermerin üstündeki siyah bir deftere gözüm takıldı. Parmak uçlarıma yükselip defteri elime aldım, sayfalarını karıştırdım. Bomboştu. Myrtle'a döndüm "Myrtle, bu kimin?" dedim.

"Bilmiyorum, bu sabah birden orada belirdi. İstersen al, benim işime yaramıyor." dedi. Defteri elime aldım ve tuvaletten çıktım. Siyah, deri bir yüzeyi vardı. Köşeleri kıvrılmasın diye bakır bir şey yapıştırılmıştı. Döndürünce arkasına altın rengi harflerle yazılmış bir yazı gördüm. Gözlerimi kısıp yazana baktım ve donup kaldım.

Tom Marvolo Riddle

"Lanet olsun," diye mırıldandım ve koşarak Ortak Salon'a girdim, hemen yatakhaneye çıktım. Günlüğü yatağıma fırlatıp sandığımı açtım. Birkaç saniye sonra elimde siyah bir bantla sandığı kapattım ve günlüğün arkasındaki ismin üzerine siyah bant yapıştırdım, çıkmaması için bir büyü yaptım. Ardından günlüğü, sandığımın en altına sakladım, almam gerekeni alıp Sirius ile buluşacağımız yere indim.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

"Geçirdiğim en güzel yılbaşıydı." dedim, James'in yatağına uzanarak.

"Aynen," dedi Sirius "Merlin, Gryffindor kulesinde kaldın."

"Ve de kimseye yakalanmadım. Çok becerikliyim ya!" dedim gülerek. Sirius bana yastık fırlattı.

"Bir de bana egoist diyor." dedi.

"Birazcık egoistlikten kimseye zarar gelmez ama senin egon çok fazla ya." dedim, yastığı ona geri fırlatarak "Yakında Dumbledore'un sakalını geçecek."

Kahkaha attı "O kadar var mıdır ya?"

"Vardır, vardır." dedim ve yataktan kalkıp pencerenin önüne dikildim "Yarından sonra dersler başlayacak ya düşündükçe içim daralıyor."

"Ben de artık seni, gizlice kuleye getiremeyeceğim için üzülüyorum." dedi Sirius.

Bakışlarımı yağan kardan ayırmadan güldüm "Her gece yanında olmama çok alıştın galiba."

Sirius'un yatağından kalkıp arkama geçtiğini duydum "Ama eğlenceli oluyor," dedi "Özellikle de senin şu uyandırma servislerin."

Gülümsedim "Yarın sabahı bekle sen." dedim.

Yavaşça saçlarımı, sol omzumda topladı "İzin verir misin?" diye fısıldadı "Bir kez daha?"

Yine boynumu öpmek istiyordu. Aslında ben de istiyordum ama merak ettiğim bir şey vardı "Neden bunu yapmak istiyorsun?" diye sordum.

Penceredeki yansımamıza bakıp gülümsedi "Çünkü hoşuma gidiyor." dedi.

Gözlerimi kapattım "Ve ben de seni reddedemiyorum." diye mırıldandım.

"Bunu bilmek güzel." diye fısıldadı, nefesini boynuma vererek. Sonra biraz eğilip boynumun yukarısına bir öpücük bıraktı. Dudakları yavaşça aşağı inerken benim başım, her geçen saniye Sirius'un omzuna daha da çok gömülüyordu. Ellerini, belimin etrafına dolamıştı, ben neler olduğunu anlayamadan karnımın önünde duran ellerini tutmuştum bile.

Birkaç saniye boyunca duyulan tek şey, dudaklarının öperken çıkarttığı ses ve ikimizin deli gibi nefes alış verişleriydi. Dudaklarımı birbirine bastırıyordum, sırf sesli bir şekilde inlememek için. Sirius yavaşça geri çekilince ona döndüm "Saçlarınla oynamamı ister misin?" diye sordum.

Dudaklarına, ona çok yakışan bir gülümseme yayıldı "Olur." dedi. Bacaklarımı aşağı sarkıtarak yatağının ucuna oturdum; Sirius da başını, dizlerime koyup uzandı. Sol elimle saçlarıyla oynarken sağ elimle da yanağını okşuyordum. Bana ne olduğu hakkında zerre fikrim yoktu. Ama Sirius'un yanındayken, her zamankinden farklı hissediyordum.

Bana baktığı zaman midemde ejderhalar uçmaya başlıyordu. O gri gözleri beni içine hapsediyordu sanki. İçinde kaybolmak istiyordum. Dumanı anımsatan o gri gözleri... Beni gördüğünde grinin içinde beliren yeşil parıltılar... En çok da onu, bana bakarken yakaladığımda mutlu oluyordum. Tek bir bakışıyla bile beni oracıkta eritebiliyordu.

Bana dokunduğu zaman, ejderhalar tepinmeye başlıyorlardı. Dokunduğu yerlerim alev alev yanıyordu sanki. Elektrik akımına maruz kalmış gibi titriyordum. Kalbim dört nala gidiyordu. Sanki dokunuşunda bir tür sihir varmış gibiydi.

Dudaklarını tenimde hissettiğim an ejderhalar deliriyordu. Kollarının arasında eriyordum. Keşke o dudaklarını öpebilseydim... Nasıl bir his olduğunu çok merak ediyordum doğrusu. Beni kollarıyla sarıp öpmesini o kadar çok istiyordum ki!

Ayrıca da, Sirius benim iyi yanlarımı ortaya çıkartıyordu. Onun yanındayken bütün sorunları unutuveriyordum. Yeniden doğmuş gibi, hiç olmadığım biri gibi hissediyordum. İyi biri gibi... O, benim kurtuluşumdu. Bu karanlıktan kurtaracaktı beni. Ama asıl sorun şuydu ki, karanlığın dışında savunmasızdım ben. Karanlık benim her şeyimdi. Babamın kendisiydi karanlık.

Ama beni karanlıktan kurtarmaya çalışması, kendisini öldürtmesine yol açabilirdi. Çünkü bu karanlık o kadar ölümcül ve tehlikeliydi ki, yanına gelen herkese zarar veriyordu. Tıpkı benim gibi... Herkesin canını yakıyordu. Tabii, karanlığın cazibesini unutmamak gerekir. Kötü şeyler her zaman cezbedicidir. Ve ben, her ne kadar bu karanlıktan nefret etsem de aydınlığa adım atmak istemiyordum. Çünkü karanlık güçlüydü. Ve güç, insanı cezbederdi.

Lanet olsun, az önce düşündüğüm şey, tam olarak babamın söyleyeceği bir şeydi.

Bakışlarımı Sirius'a indirdim. Gözlerini kapatmış, halinden memnun bir ifade takınmıştı. Yanımda olmasını her şeyden çok istiyordum. Ama yanımda olması demek, canının yanması demekti ve ben bunu istemiyordum. Kimsenin, birisine karşı zaaf beslediğimi bilmesini de istemiyordum. Çünkü zaaflar, insanın zayıf noktasıdır. Ve şu anda bana gereken son şey bir zaaftı. Ama şansa bakın ki, Bay Büyük Zaaf'ım şu anda dizlerimde yatıyor.

Eğer insanı cezbeden şeyler kötüyse, o zaman Sirius da mı kötüydü? Hayır, o kötü değildi. Sirius çok iyiydi ama benim için kötüydü. Ve ben de, onun için kötüydüm. Merlin, böyle bir şey olabilir mi? En çok ihtiyacım olan kişi benim için nasıl kötü olabilirdi? Acaba annem de mi böyle bir çıkmazda kalmıştı, Tom ile yani. Ama Tom'un, anneme getirdiği hiçbir iyilik olmamıştı.

Silkelendim. Bunları düşünmemem lazımdı. Merlin, Sirius'a karşı bir şeyler hissediyor olamazdım. Bu imkansızdı. Yani öyle olması gerekiyordu, değil mi? Sirius'u dürtükledim "Pişt, kalksana. Benim uykum geldi." dedim.

Homurdanarak doğruldu "Tam da uyuyacaktım."

James'in yatağına geçerken tek kaşımı kaldırdım "Kucağımda mı?"

Onayladı ama bir şey söylemeden esnemeye başladı "Pekala, sanırım uyku vakti gelmiş." dedi ve ışıkları söndürdü "İyi geceler." dedi.

Yorganın altına girerken "İyi geceler." diye mırıldandım.

"Hayır, lütfen onun canını yakma!" diye yalvardım "İstediğin benim! Bırak gitsin!"

Kahkahası içimi donduruyordu. Aslında, fazlasıyla tanıdık bir kahkahaydı bu. Tıpkı benim, içimdeki vahşi kız ortaya çıktığı zamanlardaki kahkahalarım gibiydi "Bana katılmayı kabul etmediğin sürece o da burada kalacak. Elimde bu kadar iyi bir koz varken neden kaçırmayı göze alayım ki?" dedi kahkahanın sahibi.

"Asla sana katılmayacağım!" dedim "Senin yüzünden bu haldeyim."

"Çok inatçısın, Natasha. İşte bu yüzden kaybedeceksin." dedi ve asasını, benim yan hücremde duran Sirius'a doğrulttu "Crucio!"

"Hayır!" diye çığlık attım "Tamam, tamam istediğin her şeyi yapacağım, yeter ki onun canını yakma!" Merlin, ağlıyordum.

Asasını indirdi ve bana döndü "Bu kadar zaman sana işkence ederek vaktimi boşa harcamışım." dedi.

"Tasha sakın yapma!" dedi Sirius.

"Benim yüzümden acı çekmene dayanamıyorum," dedim ve iki hücreyi birbirinden ayıran parmaklıklara doğru emekledim. Elimi, demirlerin arasından geçirip Sirius'a uzattım "Asla gerçekten onlardan biri olmayacağımı biliyorsun. Ve senin bilmen benim için yeterli."

Uzanıp elimi tuttu "Asla seni bırakmayacağım."

"Midemi bulandırıyorsunuz," dedi hücremin önünde duran adam "Sol kolunu uzat, Natasha."

Sirius'un elini bıraktım, ayağa kalktım ve hücremin önüne ilerleyip onun karşısına dikildim. En azından hiç benzemiyorduk. Sol kolumu, demirlerin arasından geçirip ona uzattım.

"Bazen senden utanıyorum," dedi bana "Nasıl olur da bu kadar kolay pes eder diye düşünüyorum. Hiç de benim kızım gibi davranmıyorsun."

"Çünkü ben sevgiyi biliyorum, baba." dedim, Voldemort'un gözlerine bakarak "Ve sana acıyorum. Sevgiyi bilmediğin için. Seni seven ilk ve tek kişi kendin öldürdüğün için."

"Sevgi, zayıflara göredir." dedi "Ve sen de bunu anlayacaksın."

"Sevgi, bizi hayatta tutan şeydir." dedim "Ve sen bundan yoksunsun. Bu yüzden çok pişman olacaksın. Çünkü seni yenen şey sevgi olacak."

Güldü "Göreceğiz." dedi ve asasını, sol kolumun iç tarafına doğrulttu "Morsmordre!"

Nefes nefese uyandığımda gün yeni doğuyordu. Başımı ovuşturdum. Merlin, bu gecenin nesi iyiydi?

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

Saat on birdi. Ve Sirius hala uyuyordu. Ve ben çok acıkmıştım. Bu yüzden süper bir şekilde uyandırılmayı hak ediyordu. Sağ elimde zıplayıp duran Fluffy'ye baktım "Hazır mısın, bebeğim?" diye fısıldadım. Fluffy bir şeyler mırıldandı ama Pofyumakça anlamadığım için bunu evet kabul edip Fluffy'yi, Sirius'un yatağına bıraktım.

Fluffy, zıplayarak Sirius'un üstüne çıktı ve göğsünde durdu. Uzun, yılana benzeyen dilini dışarı çıkartıp Sirius'un sümüklerini yemeye başladı. Ben de gülmekten yere düştüm. Birkaç saniye sonra Sirius haykırarak uyandı "YİNE Mİ SEN?!" dedi ve Fluffy'yi eline alıp bana fırlattı.

"O kötü abi senin canını yaktı mı, bebeğim?" dedim Fluffy'ye. Fluffy yine bir şeyler mırıldandı ve Remus'un yatağına zıplayıp horlamaya başladı. Ben hala gülüyordum. Yerde yatarak gülüyordum. Süperim ya. Ama aniden suratıma bir yastık patlayınca kahkaha atmayı bıraktım. Yastığı alıp Sirius'un üstüne atladım ve onu boğmaya başladım ama yataktan yere düştük ve bu sefer altta ben vardım. Homurdandım.

"Altta kalan olmak hoşuma gitmiyor." dedim.

"Ama sen kaşındın." dedi Sirius gülerek.

"Sen de çok uyudun. AÇIM BEN." dedim.

"Önce intikam." dedi ve beni gıdıklamaya başladı. Gülmekten ölüyordum neredeyse. Birkaç saniye sonra Sirius, yana yuvarlanıp üstümden indi ve yere uzandı. Ben ise nefes nefeseydim. Yavaşça ayağa kalktım.

"Pisliksin." dedim ve aynanın karşısına geçip saçlarımı düzelttim. Beş dakika sonra Büyük Salon'da kahvaltı ediyorduk. O kadar çok şey yemiştim ki kilo aldığıma emindim.

"Yuh yani beni de yeseydin?" dedi Sirius gülerek.

"Çok doydum ya almayayım sağol," dedim "Benim, bizim yatakhaneye uğramam lazım. Birkaç şey bakacağım, kitaplardan."

"Kitapları sevmiyorum," dedi Sirius "Ben de Hagrid'e uğrarım," dedi ve cebinden Çapulcu Haritası'nı çıkarttı "Beni ararsan diye," dedi ve bana uzattı. Haritayı, kapüşonlumun cebine attım.

"Görüşürüz." dedim ve hızlı adımlarla zindanlara indim, Ortak Salon boştu. Yatakhaneye çıktım ve Tom Riddle'ın günlüğünü elime aldım. Yatağımın yanındaki komodinin üstüne de mürekkep ve tüy kalem koydum.

İlk olarak asamı, günlüğün rastgele bir sayfasına doğrulttum "Aparecium!" diye mırıldandım. Hiçbir şey olmamıştı. Demek ki, görünmez mürekkep değildi. Bakalım üstüne bir şeyler yazarsam ne olacaktı?

Tüy kalemimi biraz mürekkebe sokup çıkarttım ve sayfanın ortasına Merhaba yazdım. Birkaç saniye sonra sayfada kendiliğinden iki cümle belirince doğru yolda olduğumu anladım.

Merhaba. Sen kimsin?

Natasha Cain. Senin kim olduğunu biliyorum, hiç boşuna kendini tanıtmakla uğraşma. Ama bir şey sormak istiyorum.

Garip bir başlangıç. Sor bakalım.

Hogwarts'tayken hiç birinci kattaki kızlar tuvaletinden gelen fısıltılar duydun mu? Yazdıktan sonra duraksadım. Belki de orada sıkışıp kalmış bir yılan vardı. Sonuçta şu anda Hogwarts'taki tek Çatalağız bendim ve diğerleri bu sesi duyamıyordu. Senin de Çatalağız olduğunu biliyorum, ben de öyleyim. Acaba içeride sıkışıp kalmış bir yılan mı var?

Öncelikle benim Çatalağız olduğum kanısına nereden vardığını bilmek istiyorum.

Uzun hikaye. Gerçekten uzun bir hikaye. Ama Slytherin'de olduğumu söylesem bir cevap olarak geçer mi?

Evet, ben de duymuştum. Bu arada hiç Sırlar Odası'nı duymuş muydun?

Kaşlarımı çattım. Hayır. O ne ki?

Hogwarts Bir Tarih'i okumadığın anlaşılıyor. Aslında daha çok Slytherin'in tarihi ile ilgili şeylerde geçiyor. Araştırmanı öneririm.

İç geçirdim. Babam bir günlükten bile bana pislik yapabiliyordu. Günlüğü tekrardan sandığıma tıkıştırdıktan sonra kütüphaneye gidip Slytherin'in tarihi ile ilgili kitapları karıştırmaya başladım. İşte, Sırlar Odası ile ilgili bir bölüm vardı.

Salazar Slytherin, diğer üç kurucu ile anlaşmazlık yaşıyormuş. Okula alınan öğrenciler konusunda daha titiz davranılması gerektiğini, eğitimin sadece Safkan aileler ile sınırlı kalması gerektiğini düşünüyormuş. Ama diğer üç kurucu bu düşüncesine karşı çıkınca Slytherin okuldan ayrılmış.

Efsanelere göre, okulu terk etmeden önce gizli bir oda inşa etmiş ve gerçek varisi okula gelene kadar da odayı mühürlemiş. Sadece varis, odayı açabilecek ve içindeki canavarı serbest bırakabilecekmiş. Okul, bir sürü kez aransa da böyle bir oda bulunamadı.

İç geçirdim "Arayanların hiçbiri varis olmadığı için tabii ki bulamazsınız, ahmaklar. Ben bile bunlardan daha zekiyim." dedim ve kitabı kaldırıp tekrardan yatakhaneye döndüm. Günlüğü çıkartıp yazmaya başladım.

Sence Slytherin gerçekten öyle bir oda inşa etmiş midir?

Bana mantıklı geliyor ama hiç kimse bulamamış. Sen ne düşünüyorsun?

Arayanların hiçbiri varis olmadığı için bulamadıklarını. Varis odayı bulsa bile söylemezdi.

Düşünme tarzın hoşuma gitti. Neden bana biraz kendinden bahsetmiyorsun?

İnan bana, bahsetmesem daha iyi olur.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

"Eğer benimle konuşmak istemiyorsanız bunu söylemeniz yeterliydi. Ama böyle yapmanız hiçbir şeyi kolaylaştırmıyor." dedim Bella ve Cissy'ye. Geldiklerinden beri benimle konuşmuyorlardı. Yine cevap vermediklerinde sinirle yatağımdan kalktım "Benim de bir sabrım var, kızlar. Sırf Sirius ile baloya geldiğim için benimle konuşmayacaksınız hadi, devam edin! Ama bütün vaktimi Çapulcular ve Rose ile geçirdiğim zaman da gelip bana laf söylemeyin. En azından beni, seçimlerim yüzünden yargılamıyorlar!" diye patladım ve hışımla yatakhaneden çıktım. Kimseyle konuşmadan zindanları terk ettim ve baykuşhaneye gittim. Potterların baykuşu oradaydı ve bacağına bağlı bir mektup vardı. Üstünde benim için olduğu yazıyordu. Mektubu açıp okumaya başladım.

Sevgili Natasha,

Dumbledore bize, sana gerçekleri anlattığını yılbaşında söyleyebildi. Umarım senden sakladığımız için çok sinirlenmemişsindir ama her şeyi senin güvende olman için yaptık. Bunu zaten biliyorsun. Ama hiç kimse, böyle şeyleri öğrendikten sonra hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edemez. Eğer biri ile konuşmak istersen her zaman yanında olduğumu bilmeni istiyorum.

Seni çok seven dayın,

Charlus

Kenardan biraz parşömen aldım, tüy kalemi mürekkebe batırdım ve yazmaya başladım.

Sevgili dayım Charlus,

Doğrusunu istersen size çok sinirlenmiştim. Yani, böyle bir şeyi benden nasıl onca yıl sakladığınızı anlayamıyorum. Güvende olmam için sakladığınızı biliyorum ama benim açımdan düşün bir de. On altı yıldır bundan habersiz yaşadım ben. Bir anda sindirebilmek hiç de kolay olmadı. Annemi öldüren kişinin aynı zamanda babam çıkması hiç de umduğum bir şey değildi.

Başka bir şey daha var. Babamın gerçekten kim olduğunu öğrendiğimden beri çok değiştim, kendimi bazen ben bile tanıyamıyorum. Sirius ve Rose birine denk gelmişlerdi, ne halde olduğumu onlar da biliyor. Ayrıca da, sinirlendiğim zaman çok kötü, vahşi ve acımasız birine dönüşüyorum. Tek düşünebildiğim şey her şeyi parçalamak ve öldürmek oluyor. Bir anda bu şekilde değişmem normal mi?

Bu sıralarda annemi hiç olmadığı kadar özlüyorum. Bazen onun yanına gidebilmek için ölmeyi dilediğim bile oluyor. Sanırım beni anlayabilecek tek kişi oydu. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Ve sanki, yakınım olan herkes için tehlikeliymişim gibi geliyor. Eğer hala hayatta olduğumu öğrenirse bana ulaşmak için sevdiklerimi kullanacağını düşünüyorum. Lütfen kendine de, Dorea'ya da göz kulak ol. Benim yüzümden kimsenin ölmesini istemiyorum.

İkinizi de çok seviyorum,

Natasha

Mektubu, baykuşun bacağına bağladım ve baykuş uçup gözden kayboldu. Derin bir nefes aldım. Böylesi daha iyiydi, en azından konuşacak birisi vardı. O sırada karnım guruldadı. Akşam yemeği vakti gelmiş olmalıydı. Koşar adım Büyük Salon'a indim. Bizim masaya gittim ve yine Cissy ile Bella'nın arasına oturdum ama ikisine de tek bir laf etmedim. Balığımı yedikten sonra iki dilim çikolatalı pasta yedim, tam kalkıyordum ki Bella beni durdurdu.

"Tasha, bekle." dedi.

"Sonunda birileri, benimle konuşmaya karar verdi." dedim alaycı bir ses tonuyla.

"Çocukluk edip seninle konuşmamazlık yaptığımız için özür dileriz. Gerçekten." dedi Bella.

"Aynen Tasha. Özür dileriz." dedi Cissy.

"Şu Ölüm Yiyenlik meselesine rağmen yanımda kaldın, Lord'u desteklemesen bile. Ama benim bu yaptığım tam anlamıyla nankörlüktü." dedi Bella "Barıştık mı?"

Gülümsedim "Elbette." dedim ve sarıldık. Cissy'ye de sarıldım "Ee, söyleyin bakalım tatiliniz nasıldı?"

"Sıkıcı." dedi Bella "Eve tıkılıp kaldık. Bir ara Abraxas amca ve Reina teyze bize geldiler."

"Onlar kim?" dedim.

"Lucius'un anne ve babası." dedi Cissy.

"Yani kayınana ve babandan bahsediyorsun?" dedim gülerek. Cissy omzuma vurdu "Ah tamam tamam sustum."

"Bir ara Vincent amca ve Pearl teyze de geldiler." dedi Cissy, Bella'ya bakarak.

"Peki, bu seferkiler kimin ailesi?" diye sordum.

"Rodolphus'un." dedi Bella "Rabastan da geldi. Merlin, geçirdiğim en kötü gündü."

"Rodolphus'u karda boğmaya çalıştı ama Rabastan gelip ağabeyini kurtardı. Bella da başarısız olunca Rodolphus'u, ikinci kattan aşağı attı." dedi Cissy.

Gülmekten yere düştüm. Birkaç kişi bana bakıyordu ama onlara aldırmadan tekrar yerime oturdum "Cidden mi?"

Bella onayladı "Kara düşünce hiçbir şey olmadı tabii. Yazın gelsinler bir, o zaman onu kurtaracak bir kar da olmayacak. Umarım boynunu kırıp ölür." dedi Bella ama aniden başına bir kutu çarpıp yere düştü "Hangi geri zekalı attı onu?!" diye çığırdı Bella.

"Beeen!" diye cevapladı Rodolphus.

"Niye seni aşağı attığımda ölmedin ki?" dedi Bella ve yemeye devam etti.

Rodolphus homurdandı "İnsan bir bakar kafama ne geldi diye."

Bella söylenerek kutuyu alıp açtı. İçinde çok hoş bir yüzük vardı. Tamamen siyahtı ve üstünde siyah elmas vardı. Gözlerim kamaşmıştı "Oha bunu Rodolphus sana mı almış?" dedim.

"Soralım," dedi Bella ve Rodolphus'a baktı "Rodolphus, bu ne?"

"Hediye, Bellatrix, başka ne olacak?" dedi Rodolphus.

"Hediye mi? Ne alaka şimdi?" diye sordu Cissy.

"Yeni yıl hediyesi." dedi Rodolphus.

Bella biraz yüzüğe baktıktan sonra kutunun kapağını kapatıp Rodolphus'a geri uzattı "Ben senden hediye filan istemedim." dedi.

Hepimiz kalakalmıştık "Yeni yıl hediyesi istenmez zaten. Bella, ne kadar odunsun?" dedi Rodolphus.

"Ama ben bunu takamam." dedi Bella "O yüzden al yani."

"Bella sen aklını mı oynattın?" diye fısıldadım "Bu yüzük en az iki yüz galleondur. Çocuk o kadar almış. Bari sakla."

"Peki, saklayacağım." dedi Bella ve kutuyu cebine attı, sonra Rodolphus'a döndü "Ama sakın bundan seni önemsediğim anlamını filan çıkartma."

"Luuuciiiiuuusss!" diye seslendim "Sen Cissy'ye hediye aldın mı?"

"Almaz olur mu?" dedi Bella "Romantik çocuk."

"Niye merak ettin, Tasha?" dedi Lucius.

"Çok odunsun da, almadığını düşünmüştüm." dedim "Ama yanılmışım. Ama hala odunsun."

"Black ile işler ne alemde?" dedi Rodolphus ve kafasına kazan pastası fırlattım.

"Sirius ile aramızda hiçbir şey YOK." dedim "Baloya birlikte gelmemiz hiçbir şeyi değiştirmez, hala arkadaşız."

Rodolphus, bir büyü mırıldanıp suratındaki kazan pastasını yok etti "Her şey öyle başlar zaten. Önce arkadaş, sonra çok yakın arkadaş, sonra onunla birlikte uyuyorum ama arkadaşız, sonra da erkek arkadaş."

Midem düğümlendi. Rodolphus'un söylediği hiçbir şeye güvenmiyordum ama eğer bu doğruysa... Hayır, hayır doğru olamaz "Saçmalama." dedim.

Sırıttı "Göreceğiz. Eğer bu yıl bitmeden Tasha ile Black çıkmazsa benim adım Rodolphus değil." dedi.

Bella iç geçirdi "Tam bir moronsun. Tasha ile kuzenim, ha? İmkansız de geç."

Nedense ben o kadar emin değildim ama. Bakışlarım Gryffindor masasında oturan ve tahminen James'in söylediği bir şeye gülen Sirius'a kaydı. Sirius da bana baktı ve gülümsedi. Utanıp bakışlarımı kaçırdım. Arada uzunca bir Hufflepuff masası olsa da gözlerinin grisinde kaybolmuştum, yine.

Neden onu düşününce bu kadar garip hissettiğimi bilmiyordum. Gözlerimi kapatıp onu hayal ettiğim zaman, sanki onu gerçekten görmüşüm gibi heyecanlanıyordum. Elimi tuttuğunu hayal ediyordum, tıpkı dans ettiğimizde olduğu gibi parmaklarını, benim parmaklarıma kenetliyordu. Birlikte ay ışığında, Kara Göl'ün kenarında yürüyorduk. Sonra Sirius beni durduruyordu, ellerini belime koyuyor ve eğilip beni öpüyordu. Dudaklarımız buluştuğunda sanki içimde bir atom bombası patlıyordu.

İhtiyaç Odası'nda geçirdiğimiz geceden beri durmadan bu sahneyi hayal ediyordum. Aklımdan geçen tek şey Sirius'u öpmek oluyordu bazen. Beni öptükten sonra nefesini boynuma vererek beni sevdiğini söylemesi... Sırf o küçücük an için her şeyimi verebilirdim.

Silkelendim. Hayır, yine düşünmemem gereken şeyleri düşünüyordum. Ama aniden kafamda beliren şeyle donup kaldım. Merlin, bu olamazdı. Gerçek olamazdı.

"Bu gerçek olamaz..." diye mırıldandım.

"Efendim?" dedi Bella.

"Yok bir şey. James'e bir şey sorup geleceğim." dedim ve Gryffindor masasına yöneldim. Ellerimi, James'in omzuna yerleştirip kulağına eğildim "Bir şey sormam lazım, biraz dışarıya gelir misin?"

Onayladı ve masadan kalktı. Hızlı adımlarla Büyük Salon'dan çıktık "Ne oldu?" dedi James.

"Evans'a âşık olduğunu nasıl anlamıştın?" diye sordum pat diye.

"Ne alaka şimdi?" dedi James.

"Şey... Cissy, herhangi birisine âşık olduğunu nasıl fark edebileceğini sormamı istedi." diye kolayca yalan söyledim "Ve benim tanıdığım en aptal âşık sensin, Romeo."

Güldü "Pekala," dedi ve saçlarını karıştırdı "Aslında, anlatması zor. Bakışıyla bile farklı hissettirebilmesi lazım. Başka... Sana dokunduğunda böyle şey hissedersin... Şey gibi..."

"Elektrik çarpmış gibi." dedim "Devam et."

"Evet, aynen öyle," dedi James "Şimdi öpünce nasıl olur diye sorma çünkü Lily ile daha o aşamaya geçemedik."

Güldüm "Tamam, sormayacağım."

"Ya, anlatması biraz zor. Açıklayacak kelime bulamıyorum." dedi James ve dudağını ısırdı.

"Gözlerini kapat ve önünde Evans duruyormuş gibi hayal et." dedim "Ne hissediyorsun?"

James, gözlerini kapattı. Birkaç saniye sonra dudaklarına aptal bir gülümseme yayılmıştı "Şaşırtıcı derecede mutlu. Merlin, zümrüt yeşili gözleri beni öldürecek sanki. Sence Lily'nin lazer bakışları olabilir mi?"

İç geçirdim "Elbette hayır, şapşal. Sen devam et."

"Pekala. Elimi tutuyor. Elektrik çarpmasından beter bir şey bu. Bir de midem bir garip. Ne diyorlardı şuna? Senin okuduğun kitaplarda geçiyordur." dedi James.

"Kelebekler." dedim "Midende kelebekler uçuyor olmalı." Ama ben onlara ejderha diyorum.

James gözlerini açtı "Sanırım bu kadar. Başka bir şey var mı?"

Başımı salladım ama gözlerim ifadesizdi "Hayır, yok. Teşekkür ederim." dedim.

James gözden kaybolunca sırtımı, duvara dayayıp kayarak yere çöktüm. Bu gerçek olamazdı. İmkansız olmalıydı. Aşk iksirinden doğan birisi bu duyguyu hissedemezdi. Hele ben inanmıyordum bile. Merlin, nelerle sınıyorsun beni? Neden her şey benim başıma geliyordu? Ama onu gözlerimin önüne getirdikçe, James'in saydıklarının hepsini hissediyordum. Başımı, dizlerime gömdüm.

Lanet olsun. Ben ciddi ciddi Sirius Black'e âşık olmuştum.

Mütüş bir bölüm ile karşınızdayım ta ta ta taaaammm!!! Şimdi Tasha artık fark etti ama bir sorun var, ben Sirius ile Natasha'yı birleştirmeden önce araya mümkün olduğunca bölüm koymak istiyorum hikayenin uzun olması için. Sorun ise, benim aklıma hiç yeni fikir gelmiyor ve Sirius ile Natasha'yı birleştirmeden önce en fazla üç bölüm yayınlayabilirim. Ne yapacağımdan emin olamayınca size sorayım dedim, sizce üç bölüm iyi mi (20. bölümde bir araya gelecekler üç bölüm olursa ve 20. bölüm olunca kulağa iyi geliyor ama ben hikayeyi uzatma taraftarıyım) yoksa araya başka bir şey koyayım mı? Araya başka şeyler koymamı isteyenler olursa, lütfen bana fikir versinler çünkü bende hikayenin bu bölümü için fikirler tükendi umarım yolda kafama bir şeyler gelir :D

Sınır 17 oy 17 yorum. Bu bölüm ve 15. bölümün sınırı geçilince 17. bölüm gelecek bu seferlik öyle oldu ama olsun ;) Ama hemen sınır geçildiği gibi geleceğini düşünmüyorum biraz sabredersiniz artık :)

Kisses :* <3

Continue Reading

You'll Also Like

86.3K 10.2K 47
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
294K 27.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
23.7K 2.8K 18
"MİNHO EZ BENİ"
11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...