Gökay ile Hindistan sınırlarından çıkıp Mısır topraklarına ayak basmıştık.
Yine otelimize geçiş yaptık. "Gelsene sen azıcık benim kucağıma." Gökay hızlıca beni kucağına oturttu.
"Güzelim, yavrum benim." Dudaklarını boynumda hissettim. "Ama gezecektik?" Gökay dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Ben geziyorum zaten."
Güldüm. "Güzel mi bari gezdiğin yerler?" Omzuma da öpücüğünü kondurdu. "Fazlasıyla. Hep gezmek istediğim bir yer." Dudaklarımızı buluşturdu.
Ellerimi boynuna doladım. Burnuna küçük bir öpücük kondurdum. "Böyle şeyler yaparsan tatlı Macide halimden çıkarım bak."
Güldü. "Azgın panda mı olursun yoksa?" Ensesindeki saçlarıyla oynuyordum. Gökay'ın ise bu fazlasıyla hoşuna gidiyormuş gibi görünüyordu.
"Olurum valla." Gökay beni belimden biraz daha kendine çekti. "Sen biraz daha saçlarımla oynamaya devam edersen ben de bir şey olacağım."
İçim kıpırdandı. Boğazımı temizleyip hafif sırıtarak Gökay'ın kucağından kalktım.
Şaşkın gözlerle bana bakarken bende eşyalarımı alıp banyoya ilerledim. "Bu yaptığının sonuçları olacak güzel sevgilim."
Olsun. Kafamı arkaya çevirip Gökay'a göz kırptım. "Olsun bakalım."
Sabah
"Bu ne sıcak lan?" İlk günden yanmıştım resmen. Rüzgar esiyordu ama sıcak esiyordu.
Üzerimdeki beyaz elbisemin etekleri uçuşuyordu. "Bu da mabadımızı gösterecek millete." Gökay yanımda kahkaha attı.
"Benim yanımda kim bakabilir senin güzel mabadına?"
Güzel mi gerçekten? Anlatsana biraz Gökay nasıl Macide'nin götü? Dinleriz biz sabaha kadar.
Yanımızdaki sfenks denilen şeye baktım. "Bu ne şimdi? Çok korkunç." Gökay sırıttı. "Sfenks güzel karıcığım. Bunun içinde bazı mezarlar falan var işte."
Elimden tutup beni daha çok yanına getirdi. "Canlanmasın bir anda?" Kahkaha attı. "Yok artık." Gökay'a ters ters baktım.
Bir piramitin içine geçtik. Gökay biz dolaşırken beni bir kuytu köşeye çekip önümde dikildi. "Ne yapıyorsun sevgilim?" Gökay'ın elleri saçlarımda gezindi. "Beni dün akşam öylece bıraktın." Neden onu üç çocukla terk etmişiz gibi konuşuyor?
"Yapmadım." Hızlıca dudaklarıma eğildi. "Hem de çok kötü yaptın." Güldüm. "Kötü bir şey yapmadım ki?" Gökay'ın elleri elbisemin üzerindeydi ama yine de beni cayır cayır yakıyordu.
"Sen bana çok kötü şeyler yapıyorsun zaten hep."
Gökay hafifçe geriye çekilince bende aradan kaçmaya çalıştım.
Kolumdan tuttu. "Hayırdır bir yere mi gidiyorsun yavrum?" Tatlı tatlı baktım. "Ama gezecektik."
Gökay yavaşça kolumu bıraktı. Kulağına hafifçe yaklaştım. "Akşam." Hemen yüzünde bir sırıtma oluştu. "Sabırsızlıkla bekliyorum." Güldüm. El ele tutuşup piramitin içini dolaşmaya başladık.
"Deveye sormuşlar neden boynun eğri, nerem doğru ki demiş." Durduk yere söylediğim şeyle Gökay şaşkınca bana döndü. "Ne alaka sevgilim?" Omuz silktim. "Öyle. Deveye binelim mi?"
Kabul etti. Zaten ben ne desem hemen evet diyordu. Ben bindikten sonra deveyi tutan adamla Gökay'a döndüm. "Ben tutarım sen git hadi." Adam bir şeyler söyleyip Gökay'ı reddetti.
Tabi benimki de hemen sinirlendi. "Siktir git lan. Ben tutarım." Adamın arapça konuştuğunu fark etmiyordu galiba.
"Sevgilim adam arapça konuşuyor." Umursamadı. Adam devenin iplerine daha çok asıldı.
Gökay boynunu çıtlatıp adama yaklaştı. O da arapça bir şeyler söyleyince adam yavaşça deveyi bıraktı. "Sen arapça da mı biliyorsun?" Gökay hemen havalandı.
"Benim bilmediğim şey yoktur. Her şeyde iyiyimdir."
Her şey kelimesini bastırarak söylemişti. "Nasıl şeyler mesela?" Gökay sırıttı. "Mesela dili güzel kullanırım."
Dudağımı ısırdım. "Güzel yetenek. Herkes yapamaz onu." Susun artık nasıl sohbet bu?
Devenin üzerinde beni sıcak basmıştı. "Sıcak bastı gidelim artık." Gökay'a döndüm. Gülüyordu. "Bakma öyle. Hava sıcak diye oldu." Daha çok güldü. "Gülmesene be adam." Hep gül be adam. Gülüşüne gömsünler bizi.
"Sen neden binmiyorsun?" Yanımda deve ile birlikte yürümeye başladı. "Böyle mutluyum sevgilim teşekkür ederim."
Gökay'a baktım. "Yoksa korkuyor musun?" Sesli bir şekilde kahkaha attım. "Ay inanmıyorum. Deveden korkuyor musun?"
Yandan yandan bana baktı. "Sence korksam burada olur muyum sevgilim?" Haklıydı. Ama olsundu. "O zaman sen de bin." İnmeye çalıştım. Gökay deveyi durdurup beni devenin üzerinden aldı. "Hadi bin bakalım."
Gökay bana ters ters bakarak tek seferde deveye oturdu. "Oldu mu güzeller güzeli karıcığım?" Telefonumu çıkardım. "Poz ver bakalım." Sevmezdi kamerayı. Ama ben her fırsatta fotoğrafını çekiyordum. Özellikle ifşa çıkartmaya çalışıyordum ama adam her seferinde ultra derecede yakışıklı çıkıyordu.
Yine öyle olmuştu. Konuşurken çekmiştim ama ne olduysa bir anda güneş tam yüzüne vururken devenin üstünde gezen bir prens gibi çıkmıştı. Beyaz atlı prens ya.
Devenin ipine uzanıp tuttum. Diğer elimle de telefonu video moduna getirdim. "Evet bugün kocamla Mısır'a geldik. Bakın bu da deve."
Ben ne olduğunu anlayamadan deve telefonumu yaladı. "Ay ne yaptın? İnanmıyorum." Gökay kahkaha atarken ben telefonuma bakıyordum. Hâlâ çalışıyordu çok şükür.
Videoya devam ettim. "Ufak bir kazaydı." Gökay'a çevirdim telefonu. "Bu da benim yakışıklı kocam. Kızlar rahat durun."
Gökay yanımda gülerken ben kendimi youtuber gibi hissediyordum. Videoyu kapattım. Gökay'da deveyi durdurup üstünden indi.
"Acıktım." Beni baştan aşağı süzdü. "Bende ama doyacağımı sanmıyorum."
Yavaş yavaş güneş batarken Gökay ile merkezde dolaşmaya başladık.
Merkezde hayat daha farklıydı sanki. Her köşede fotoğraf çekiniyordum.
Gökay'a baktım. O zaten bana bakıyordu. "En azından burada yoldan geçen inekler yok." Güldü.
İkimizin de aklına o an gelmişti. "Ülkemi özledim. Dönsek mi artık?" Gökay kafasını salladı. "Sen nasıl istersen sevgilim."
Gökay ile otel odamıza geri döndük. Odaya girdiğimiz anda hızlı bir şekilde beni belimden kendine çekip dudaklarıma kapandı. Dudakları yanağımda, benlerimde ve boynumda dolanıyordu. "Gökay." O olduğunu belirten bir ses çıkardı.
Gökay boynumu ısırınca hafif bir ses çıkardım. "Özür dilerim." Bir de nazik.
Gökay'ın dudakları her an her yerde olabiliyorken bende kollarımı boynuna doladım. Ellerini kalçalarıma atıp hızlıca beni kucağına aldı.
Sertçe geriye gidince benim sırtım duvara çarptı. "Yine özür dilerim." Dudaklarımız çok sert bir şekilde buluştu. Ellerini elbisemin altından geçirmiş kalçalarımı okşuyordu.
Gözlerimiz buluştu tekrar. "Şu gözlerini hapsetmek istiyorum kalbime." Dudakları boynumda yolunu bulmaya çalışıyordu. Sonra diğer yerleri de unutmayıp yüzüme çıkıyordu tekrardan.
Elbisemin üstteki düğmelerini açtım. Omuzlarım ve gerdanım açılmıştı. Gökay hiç oyalanmadan gerdanıma ulaştı. Kalbimin attığı yere sert bir öpücük bıraktı.
Beni yatağa götürüp bıraktı. Elbisemin diğer düğmelerini de açıp üzerimden attı. Sütyenimden hafif çıkmış göğüslerime baktı. "Güzel bir kavuşma olacak gibi." Sütyenimin kopçasını tekte açarken Gökay'a baktım. "Bu tekte açma işi umarım tecrübeden değildir Gökay bey." Güldü.
Hızlıca kafasını göğüslerime gömdü. Ensesindeki saçları çekiştirdim. "Benim en büyük tecrübem sensin. Başka bir şey düşünme. Sadece. Sen ve ben. Bu gece. Hatta sabah. Çünkü bugün tek seferde sana doyabileceğimi sanmıyorum."
Yutkundum. Üzerindeki tişörte elim gitti. Ellerim titriyordu bu yüzden çıkaramıyordum.
Gökay ne yapmak istediğimi anlayıp hızlıca tişörtünü bir kenara fırlatınca bu akşamın biraz uzun geçeceğini çok net bir şekilde anladım.
...
Manda yuva yapmış söğüt dalına aman amannn AKDKWKDKRKWKD
Selamlar nabiyonuz beya?
Öncelikle bana sövmeyin lütfen burada bitirdiğim için.
Gerisi sizin hayal gücünüz olsun istedim.
Öhm
Beni sevin wxkeqkwkw
ÇÜNKÜ BEN SİZİ COK SEVİYORUM 😽
Yorumlarınızı ve oylamalarınızı bekliyorum 💐