HİNDİSTAN AŞIKLARIN ÜLKESİDİR

65 9 12
                                    

Hindistan'da

Havalimanından inip Hindistan'ın lüks otellerinden birine yerleştik. "Odamız güzelmiş." Gökay yatağa oturup hafif zıpladı.

"Rahat ve sağlam. Sevdim." Ne diyorsun be adam?

Yandan bakışlar attım. O da bana göz kırptı. "Her neyse. Ben diyorum ki kocacığım." Ben konuşuyordum ama Gökay dinlemiyor gibiydi.

Kolumdan tutup beni kucağına çekti. "Ne diyormuş benim tatlı çileğim?" Konuşmaya çalışıyordum ama bu seferde dudakları rahat durmuyordu.

"Bugün dinlenelim." Boynumdan öptü. "Yarın," Yanaklarımdan öptü. "Gezeriz." Dudaklarıma da küçük öpücükler bırakıyordu. "Sen beni dinliyor musun?" Hafif geri çekilip gözlerimin içine baktı.

"Her zaman." Gökay'ın kucağından kalktım. "İyi o zaman ben duş alacağım. Sonra sen gelirsin. Sonra zaten geç olmuş olur. Yarın da gezeriz."

Gökay'da ayaklandı. "Su tasarrufu olsun beraber girelim." Gökay peşimden gelecekken banyoya koşup kapıyı kilitledim. Yüzümde pis bir sırıtış vardı.

Birkaç dakika sonra ikimizde yıkanmış oturuyorduk ve Gökay benim saçlarımı tarıyordu. O kadar nazik tarıyordu ki uykum gelmişti. "Uykum geldi." Hafif gülme sesi geldi. "Uyu sevgilim." Kafamı geriye atıp Gökay'ın bacağına uzandım.

Eğilip alnımdan öptü. "Helalin oldum." Uyku sersemliği ile bir şeyler saçmalıyordum. Daha çok güldü. "Helalimsin zaten."

Bende güldüm. "He ondan."

Birkaç dakika sonra kendimi bir kumaşın üstünde hissettim. Hafif gözlerimi araladım. "Buradayım."

Beni kendine çekip sarıldı.

Ertesi Sabah

"Gökay?" El ele Hindistan sokaklarında geziyorduk. Üstümde beyaz tişört ve gri eşofmanım vardı.
"Yavrum?" Yanımızdan insanlar geçiyordu. Turist olduğunuz bu kadar belli olamaz.

Herkes bir yere toplanıyordu. "Gökay bunlar bir yere gidiyor sanki." Biz de onların olduğu tarafa doğru yürüdük.

Önümüzdeki tapınağa baktım. Değişik bir heykel vardı. "Buda mı bu?" Gökay kafasını salladı. Gülmeye başladım. "Buda mı gelecekti başımıza yav." Kendi kendime kahkahalarla gülmeye başladım. Gökay yandan yandan baktı bana.

"Aaa buda buradaymış." Daha çok güldüm. Ben gülerken insanlar garip garip bana bakıyordu. "Buda bizimle gelecek mi?" Esprilerim artarken Gökay şaşkın şaşkın bana bakıyordu.

Benim ise gülmekten gözlerim yaşarmıştı. "Buda." Kelimeyi söyledikçe daha çok gülüyordum. Gökay'ın da sinirleri bozulmuştu. O da yavaş yavaş gülmeye başlamıştı. "Yavrum yeter." Sakallı bir adam yanımıza gelip bir şeyler söyledi. Sinirli olduğu belliydi. İşaret parmağımı kaldırıp adama bekle dedim.

Gülmeye devam ederken adam konuşmaya devam etti. "Ne diyor?" Gökay elimden tuttu. "Sövüyor."

Gülümsemem durdu. "Ne demek sövüyor?" Gökay güldü. "Basbaya. Budasına laf ettiğini anladı. O yüzden kızdı." Bende sinirlendim.

"Başlatmasın budasına."

Adam yanımızdan uzaklaştı. Sonra tekrar gelip bir şeyler söyledi ve geri gitti. "Buda iyi alıştı." Son kez yaptığım espriye kahkahalarla gülerken Gökay'ı da peşimden tapınağa sürükledim.

İçeriye geçtiğimizde insanların ibadet ettiğini gördüm. Hiç ses yoktu.

Bir tane daha buda heykeli gördük. Ama bu daha makyajlı görünüyordu. İnsanlar konsantre olmuş bir şekilde dua ederken benim gülesim geliyordu.

Tak tak ben geldimΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα