KURU İFTİRA ATMAYIN BANA

136 15 31
                                    

Gökay beni eve bıraktıktan sonra bir işi olduğunu söyleyip gideli tam bir saat oluyordu. Bende sabah yiyemediğim cipsleri yiyip televizyon izliyordum.
Nerede kaldı acaba?

O sırada olanlar...

Gökay, müdürü bulmak için Macide'nin çalıştığı kafeye gelmişti. Çok sinirli bir şekilde gelmişti hem de. Kasaya gidip ellerini sertçe tezgaha vurdu. "Müdür, nerede?"

Kasiyer kız korkuyla yutkunmuştu. "O-odasında." Gökay yan taraftaki odaya yürümeye başladı. Attığı adımlardan alevler çıkarken, kapıyı çalmadan içeri girdi.

"Beyefendi ne yapıyorsunuz?" Gökay iki eliyle müdürü yakasından tutup hafifçe havaya kaldırdı. "Bana bak lan şerefsiz, şimdi seni bırakacağım ve bana bugünün kamera kayıtlarını izleteceksin. DUYDUN MU LAN?"

Müdür hemen korkuyla kafa salladı. Gökay yavaşça onu bırakıp ellerini temizler gibi yaptı. Müdür korkuyla önündeki bilgisayardan bir şeyler yapıp kamera kayıtlarını açtı. Kayıtlar ilerlerken Gökay Macide'nin sipariş aldığı iki adama baktı. "Kim bu ikisi?"

Müdür sorulan her soruya korkudan cevap veriyordu. "Devamlı müşterilerimiz onlar."

Bunlar yapmıştı. Macide'sine kötü şeyler söyleyenler bu ikisiydi. "Geri gelirler mi bu ikisi bugün buraya?" Müdür alt dudağını bilmiyorum gibisinden sarkıttı. "Yakınlaştır şunların yüzünü bakayım." Müdür yüzlerini biraz daha yakınlaştırdı. Gökay ikisinin de yüzünü, aklının bir köşesine attı hemen.

Müdüre iğreniyormuş gibi baktı. "İğrenç şey."

Kapıyı çarpıp odadan çıktı. Derin bir nefes aldı dışarıda.

Yanına koştura koştura bir kadın geldi. "Ay merhaba. Sizi içeride gördüm. Telefon numaranızı alabilir miyim? İsterseniz konuşuruz?" Gökay kadına yandan yandan baktı. Zaten sinirliydi.

"Yok benim numaram. Mağaradan indim ben."  Kadın şok içinde kalırken Gökay arabasına bindi.

Evde

Televizyonda kadınlar jimnastik yaparken bende abur cubur yemeğe devam ediyordum. Yeme artık yahu.

"Ekran başındaki izleyicim lütfen sende bize katıl." Bana mı diyordu onu? "Yok sağolun ben iyiyim böyle." Ay iyice kafayı yedin. Televizyon o salak.

Üstüm başım yediklerimden yağlanmıştı. Git bir banyo yap pis insan. Eşyalarımı hazırlayıp banyoya girdim.

Banyodan sonra saçlarımı kuruması için havluya sarınca, aynı Sultan Sülüman olmuştum.

Ben evde öyle gezerken kapı çaldı. Gökay geldi Gökay geldiiiğ...

Hızlıca gidip kapıyı açtım. Gökay karşımdaydı. Gözlerini kafamdaki havluya dikti. "Yeni moda mı?"

Gökay içeri geçerken bende arkasından kapıyı kapatıp geldim. Karşısına geçip birden Gökay'a şiir okumaya başladım.

"Bu ne güzellik, bu ne yüz , bu ne kokudur ? Aklım saçının kokusuyla doludur. Muhibbi ansızın divane oldu. Bu ne aşk, bu ne dert , bu ne huydur ?"

Gökhan'ın yüzünde hemen bir sırıtış oluştu. "Güzel. Ne bu?" Gökay Hürrem Sultan'ı gerçekten canlandırınca kahkaha attım. "Şiir."

O da bana gülümseyip kafamdaki havluyu çekip aldı. "Sen yine mi şampuanını değiştirdin?" Evet, nereden anladın hayatım? "Ne yapabilirim? Şampuan fiyatları almış başını gidiyor. En ucuzu hangisi olursa onu alıyorum." Gökay elindeki havluyu koltuğa fırlattı.

Tak tak ben geldimTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon