GÖKAY'IN GÖZÜNDEN MACİDE❤️

137 12 13
                                    

"Senin doğuracağın çocuktan da ancak böyle bir şey çıkardı. Al başına çal oğlunu."

Gökay yine kabus görüyordu. Ter içinde uyandığında çevresindeki herkes uyuyordu. Duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlamıştı Gökay'ın. Yataktan sessizce kalktı küçük adımlarla odadan çıktı. Gökyüzünde yıldızlar çok güzeldi.

Yetimhanenin çatısına çıktı her zamanki gibi. Ucuna oturup ayaklarını aşağı sarkıttı. Canı sıkkın olduğu akşamlar hep buraya gelirdi. Düşmekten korkmazdı. Hatta kendisi bile atlamayı düşünmüştü bir keresinde. Ama sonra vazgeçmişti. Babası gibi adamlardan ülkesini korumak için asker olmak istiyordu.

Gökay'ın babası teröristlere gizlice silah satan bir vatan hainiydi. Babası Hakkari doğumlu, annesi Trabzon doğumluydu. Bir tesadüf sonucu evlenme kararı almışlardı. Ve o evlilikten bir oğlan çocuğu doğmuştu. Annesine benziyordu aynı. İyi ki de annesine benziyordu. Babasına benzemek istemezdi.

Gökay'ın tam doğum gününde babası, annesini gözleri önünde tam on beş kez bıçaklamıştı. Hapse gireceğini anlayınca da ardından kendini öldürmüştü. On ikinci yaşını bir kabus gibi yaşamıştı Gökay. Cesetlerle beraber tam üç gün o evde tek başına kalmıştı.

Olayları duyan dayısı Gökay'ı alıp İstanbul'a getirdi sonra. Ama o da bakmak istemediği için onu bir yetimhaneye yerleştirmişti. Yine doğum günüydü Gökay'ın. Kimse bilmiyordu ama. 15 Eylül 1996. Kimsenin hatırlamadığı o kara tarihi Gökay yine tek başına geçiriyordu.

Acaba Macide bilseydi kutlar mıydı diye düşündü Gökay. Acaba o da onu düşünüyor mudur diye düşündü sonra. Artık aklı üzücü olaylardan hayatındaki tek güzel şeye geçiş yapmıştı. Macide'si.

Gökay'ın küçük Macide'si.

İçindeki duyguların yanlış olduğunun farkındaydı. O daha çocuktu. Ama taştan kalbine söz geçiremiyordu. Macide'nin ismini duyunca karnındaki kelebekler yeni yeni kozalarından çıkıyordu.

Kaç saat orada oturup Macide'yi düşündü bilmiyordu ama güneş doğuyordu bile. Artık Gökay kendince kararlar almalıydı. Okuyordu ama paraya da ihtiyacı oluyordu. Bir işte çalışmaya karar verdi.

İşten her çıktığında gizlice Macide'nin mahallesine gidip orada mı diye bakıyordu. Dışarıda arkadaşları ile oynayıp, eğleniyordu. Onun eğlencesi aslında Gökay'ın da eğlencesiydi.

Zaman çok hızlı akıp gitti. Gökay artık 21 yaşında bir teğmen olmuştu. Sürekli görevlere gidiyordu. O artık bir bordo bereliydi. Gözünü kırpmadan bir sürü leş indirirdi. Her vurduğu kişide aklına babası geliyordu. Onun annesini öldürdüğü bölgede görev yapıyordu. Kalamıyordu burada. Kaç kere başı dönmüştü. Emrindeki askerleri onu bu hâlde buluyordu sürekli.

Onu en mutlu eden kişi ise taşınmıştı. Macide artık yoktu. O onu ne kadar hatırlasa da Macide çoktan unutmuştur diye düşünüyordu.

Hakkari'de görevi bitince İstanbul'daki evine dönüyordu. Kalmak istemiyordu oralarda. En azından Macide'si vardı orada. Varlığı yeterdi.

Seneler daha hızlı geçti sonra. Yirmi yedi yaşına geldi Gökay. Üsteğmen olmuştu. Yedi kişilik bir timi vardı. Ateş Timi.

"Komutanım. İki dakika şu markete girebilir miyim? Yiyecek bir şeyler almaya." Gökay sinirle Deniz'e baktı. "Hızlı git gel." Zaten kaç saattir araba kullanıyordu. Deniz ile beraber diğerleri de gidince yalnız kaldı arabada. Birkaç dakika sonra ellerinde birkaç poşetle geldiler. "Komutanım bir kadın vardı da. Biraz geç kaldık kusura bakmayın. Yer misiniz?"

Gökay yandan ona cips uzatan Deniz'e baktı ters ters. Deniz bu bakıştan hep korkardı. "Anladım komutanım." Elindeki cipsi ağzına attı Deniz.

İlerde birden yerde yatan bir kadın gördü Gökay. Arabaya fren yaptırıp hızla kadına bakmaya gitti.

Tak tak ben geldimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin