ARMANDO BEHEMOTH

By meryemc

44.4K 5.9K 4.8K

•Baş Şeytan serisinin ikinci hikayesidir. •Yetişkin okurlar içindir. Armando Behemoth'un ölümü talihsizlik do... More

Giz: bir
Giz: iki
Giz: üç
Giz: dört
Giz: beş
Giz: altı
Giz: yedi
Giz: sekiz
Giz: dokuz
Giz: on
Giz: on bir
Giz: on iki
Giz: on dört
Giz: on beş
Abis: on altı
Abis: on yedi
Abis: on sekiz
Abis: on dokuz
Abis: yirmi
Abis: yirmi bir
Abis: yirmi iki
Abis: yirmi üç
Abis: yirmi dört
Abis: yirmi beş
Abis: yirmi altı
Abis: yirmi yedi
Abis: yirmi sekiz
Abis: yirmi dokuz
Abis: otuz
Abis: otuz bir
Abis: otuz iki
Abis: otuz üç
Abis: otuz dört
Abis: son

Giz: on üç

799 140 92
By meryemc

MISSIO, Animal

꧁꧂

O lanet olası kanatları geri çaldım.

Hayatımın en tedirgin anıydı. Kanatlar, şifacı odasında bekliyordu Harudha'yı. Harudha, kanatlarının varlığını yoğun hissetmesiyle beraber çıldırmıştı. Cenneti dağıtıyordu kadın resmen. Ve onu durdurmaya çalışıyorlardı. Bu boşluktan faydalandım. Kanatlar asılı ve kıpır kıpır olduğu için almam zordu. Bu yüzden odama açtığım geçidi hareket ettirerek kanatları içine almam gerekmişti.

Kanatlar, depoma düştüğü gibi çıldırmaya başladı. Boğa terbiye eder gibi üstlerine binerek onları bağlamam bir saatimi almıştı. Ardından tüy tükürmeye son vermem ve temizlenmem de bir o kadar sürmüştü.

Beyin kaslarım bile ağrıyordu.

Onları Behemoth'a nasıl geri vereceğimi bilmiyordum. Direkt ulaşabildiğimi kabul edemezdim karşısına çıkartarak. En iyi seçenek, zindana portal açmak olurdu. Bunun için de Behemoth'un etrafında olup bir şey yapmadan birden zindanlarda belirivermesini sağlamam gerekiyordu.

Kendi kendime küfür ede ede paket paket hamburger aldım ve cehenneme gittim. Pelerinim üstümdeydi. Ellerimde hamburger paketleri vardı ve cehennemin koridorlarında yürüyordum.

Salona girdiğimde içeride Diabolus'u, Coatlicue'yi, Sabazios'u ve Behemoth'u gördüm.

Coatlicue "Mide bulandırıcı derecede beyazsın. Ne biçim pelerin bu?" dedi. Tırnaklarını inceliyordu o sırada.

"Size hamburger getirdim." diyerek ilerlemeye başladım.

Kısa bir sessizlik oldu.

"Pişmiş kırmızı et." Coatlicue burun kıvırdı. "Berbat kokuyor."

"Tadı lezzetli. Ben denemiştim." dedi Diabolus.

O sırada Behemoth kollarını göğsünde kavuşturdu, dudaklarında tek taraflı bir sırıtış belirirken masasına yaslandı. Diğerleri ise büyük masada oturuyordu.

Sabazios, Behemoth'a baktı. "Kanatlar çalındı ve yardımcından yemek getirmesini mi istedin?"

"İstemedim ama durumdan memnunum."

"Efendi Bartolov gerçekten ölmemizi umuyor." diye mırıldandı Coatlicue. "Burnu gökte Prenses'i bile tehlikeli alarmı vererek gönderdin ve biz buradayız. Oturuyoruz. Ve pişmiş kırmızı et servis ediliyor."

"Servis etmedim." dedim.

"Sonuçta edeceksin ama, değil mi köle?"

Behemoth'a baktım. "Öyle bir zorunluluğum var mı?"

"Yok."

İmayla Coatlicue'ye baktım. O sıra şaşkınlıkla Behemoth'a bakıyordu. Ardından bana döndü. "Neler oluyor böyle?"

"Birkaç çeşit var. Mantarlı, peynirli, çift etli. Seçim size kalmış." diyerek kendime bir tane aldım ve oturdum.

Diabolus bir paketi önüne çekti. Sabazios gözlerini kırptı, bir aslanın gözlerine sahip olduğunda kendine üç adet hamburger aldı ve "Fazla kalırsa benimdir." dedi.

Coatlicue tıslar gibi bir ses çıkardı.

Tek elimle hamburgerden ısırık alırken diğer elimi masanın altına indirdim.

Coatlicue, "Kim çaldı araştırmayacak mısınız?" diye sordu.

"Yok."

Behemoth'un kısa cevapları Coatlicue'yi çıldırttı. Ama sadece hızla ayağa kalktı, bir tane hamburger alıp izin istedi. Behemoth ondan cehennemde kalmasını söyledi. O da memnuniyetle ölümü bekliyor olduğunu dişleri aradından tıslayıp defoldu.

"Ne diye bu kadar endişeleniyor bu?" diye sordu Sabazios. "Çalınması problem tabii ama ne olacağını düşünüyor ki? Alt tarafı itibar sarsılır biraz, o kadar."

"Harudha güçlüdür." dedi Diabolus.

"Ağzından içeri soktuğum bir zehirli böceğe bakar."

Dibolus omuz silkti. "Zehirlerine karşı dayanıklı olabilir."

"O zaman burnundan beynine sokarım. Zaten delirdiğini duymuştum, beynini biraz dürtüklesem ağlar herhalde."

"Ne kadar güçlüsün öyle sen." diye mırıldandım.

Sabazios gözlerini kıstı. Ardından hamburgeri ağzına tıktı, ellerini masanın üstünde birleştirdi. Yuttuktan sonra, "Ne gördüm, biliyor musun Diabolus?" dedi, sakin bir sesle. "Efendi Bartolov'un kucağında uyuyan bir yardımcı."

Diabolus öksürmeye başladı.

Tepki vermedim. Parmaklarım hafifçe kıpırdandı. Geçide odaklandım.

"Her gördüğümüzü aktarma seansındaysak ben de bir yılan ve kaplanı çiftleştirmeye çalıştığını gördüm." dedi Behemoth. "Ne garip bir fantezi."

Sabazios gerildi. "Öyle bir şey yok. Yılanım kaplanımı boğmaya çalıştı sadece."

"Yanlış görmüşüm o zaman."

Diabolus'un iştahı kesilmişti. "Sab, öleli fazla iğrençleşmişsin."

"Cidden yok öyle bir şey. Yılan çiftleştirmek istesem onu daha doğurgan bir varlığın rahmine sokarım. Efendi Bartolov yanlış görmüş."

Birden bir gürültü duyuldu. Muhtemelen zindana attığım kanattan kaynaklanıyordu.

Elimi kaldırarak daha rahat bir şekilde hamburgeri yerken Behemoth'un bakışlarını üstümde hissettim ama ına bakmadım.

Diabolus "Bu da neydi?" diye sordu. Sabazios ve Diabolus anında ayağa kalkmıştı.

"Kanat zindana geri dönmüş. Yerini sevmiş belliki." dedi Behemoth, sakince.

"Ne?"

"Horantoth şu an zindanda." Başını eğdiğini gördüm göz ucuyla, bir şey dinliyor gibiydi. "Kanattaki ipleri çözüyor."

Horantoth... Behemoth'un zindandaki canavarı. Onu hesaba katmamıştım.

Diabolus kafası karışmış gibi duraksadı. "Nasıl... Nasıl gelmiş?"

Behemoth omuz silkti.

Diabolus, "Buna bakmam lazım." diyerek hareketlendi. Sabazios ise garip garip Behemoth'a bakarak aynı anda kalanların bulunduğu paketi alıp çıktı.

Behemoth'un bakışları beni deldi. Ona bakamak zorunda kaldım. Ellerini gövdesinden çözerek ellerini masaya yasladı. Kolları gerildi. "Arkadaşına teşekkürlerimi ilet."

Cevap vermedim ve ona baka baka yemeye devam ettim.

"Görünen o ki senin gibi portal açabilen biri daha var. Horantoth, kanatların yukarıdan aşağı düştüğünü söyledi. Açılan bir portalın içinden."

Bittiğinde hamburger paketini buruşturdum. Ayağa kalktım. "Bana büyük borçlandın." dedim.

Sahte bir şekilde gülümsedi. "Karşılığında soru sormamamı ister misin? Meleklere çalışıp çalışmadığınla ilgili mesela?"

Boş boş baktım. "Meleklere çalışmıyorum."

"O zaman nasıl girebildiğini sorarım ben de. İlk ağızdan duymuş gibi planları bildiğini de. Birçok sikik şey sorabilirim."

"Sorma. Ödeştik."

Başını sola eğdi. "Akıl almaz derece iyi bir planla mı ilerliyorsun yoksa şans mı sıçıyorsun bilmiyorum ama güvenmeye yakın olduğum kişi olmayı başardın."

Kan akışım hızlandı. "Bana güvenme."

"Tecrübelerim, güvenilmez olduğu söyleyenlerin diğerlerinden daha güvenilir olduğunu gösterdi."

Çöpleri toplamaya başladım. "Yani, efendi Bartolov, bana güvenmek istiyorsan o senin bileceğin iş. Ben uyarayım da."

"Bana ihanet etmeyi düşünüyor musun?"

Ah, şu soru. İhanet ettin mi, değildi bu sefer.

"Düşünmüyorum ama yapmam diyemem. Çıkarlar önemli."

"Çıkarlar önemli, evet. Çıkarlarımız da ilginç bir şekilde uyuşuyor."

Başımı salladığımda pelerin geriye kaydı. Düzeltmeden düşmesine izin verdim. "Orası öyle."

Aslında kimseye ihanet etmek istemiyordum. Düzen kurulması benim için önemliydi ama Gaviel buna yanaşmıyordu. Behemoth da öyle. Yine de beni kullanan Behemoth değildi. Bu yüzden Behemoth biraz daha ağır basıyordu ve Gaviel'e ihanet etme fikri o kadar da rahatsız edici değildi. Harudha'ya üzülüyor olmama rağmen.

"Değişik bir tipsin. Tek bir tarafın yok." Kaşları çatıldı. "Hedefinin ne olduğu merak ediyorum."

"Yaşamak desem güler misin?"

"Gülmedim." dedi, düz bir ifadeyle. "Ne tür bir yaşam?"

Özgür. Günde beş kez üstümü değiştirmediğim ya da o kadar abartıyla yıkanmadığım. Kullanılmadığım. Gizlenmediğim. Birilerinin nasıl olduğunu bilmediğim silahı olmadığım.

"Fikirlerimin önemsendiği." dedim alçak sesle. Bir süre öylece durduktan sonra kendimi toparlamak adına kıpırdandım. Sol omzum sert bir şeye çarptığında irkildim ve kenara kaydım.

"Herkes senin fikirlerini önemseyemez." dedi Behemoth. Dibimdeydi. Tek elini masaya yaslamış ve üstüme eğilmişti yüz yüze gelmek için.

"Biliyorum."

"Ne kadar yardımcı olur bilmiyorum ama ben önemsiyorum."

Dudaklarım aralandı, kapandı. Ne? "Sen dediklerimin hiçbirini yapmaya yeltenmiyorsun bile. Kendi kafana göre hareket ediyorsun." diyerek iç çektim.

"Ama önemsiyorum."

İnançsız bir tonda "Ya, teşekkürler." diye mırıldanarak çöp dolu paketi kendime bastırdım. "Şunu atayım." Paketi elimden alarak duvara attı. Paket anımda kayalar tarafından emildi ve aralarındaki hafif ateşte eridi. Dudaklarımı büzdüm. "Bu da işe yarar tabii."

Birden eğilerek dudağımın kenarını yaladı. Daha ellerimi onu itmek için kaldırmıştım ki o çoktan geri çekilmişti. "Ben de olsam mantarlıyı seçerdim." dedi.

"Ne garip bir adamsın sen." dedim tenim dalgalanırken.

"Sen de biraz saygısızsın. Baş şeytanına niye en azından bir tane hamburger ayırmadın?"

"Baş şeytanım değilsin." Huzursuzca kıpırdandım. "Ama diğer kısımda haklısın. Gidip alayım."

Hareket edeceğim sırada belimden tuttu, diğer eliyle de ensemi kavrayarak dudaklarıma eğildi ve üstünü kendininkilerle kapadı. Bu sırada kendini beni masayla arasına kıstılmıştı. Havadaki ellerimi kollarına koydum ama itmeye yanaşamadan dilinin anında ağzımı zorlayıp başarıyla içeri dalmasıyla, bir an işlevini yitirdi beynim.

Bedenim şahlanarak karıncalandı, titredim. Sanırım yaptığım en büyük hatalardan biri, cinsel konuda kendimi tecrübesiz bırakmamdı. Her şeyi görmek başkaydı, deneyimlemek başka. Birini istemeyi bilseydim ve alsaydım, baş şeytanı itecek kontrol ile iradeye sahip olabilirdim.

Ya da belki, isteğimi karşılamanın normal bir şey olduğunu bilirdim. Her ne kadar bedenimin istediği bir şeytan olsa da.

Belimdeki eli aşağı, kıçıma doğru kaydığında avucunun beni kavrayışı ağzımın inlemek için çok fazla açılmasına sebep oldu. Bedenim ona doğru kıvrıldığında, hareket eden dilimde Behemoth'un belirginleşen dişlerini hissettim.

"Bir." demek için geri çekildi hafifçe. Ardından diliyle ağzımı yakalayıp kısaca öptü. "Teklifim." Tekrar. "Var." Tekrar. Her seferinde nefesim kesildi.

"Neymiş?" diyebildim öpücüğün arasından. Ona karşılık verdiğim pek söylenemezdi, bu yüzden ağzının izin verdiğince konuşabiliyordum.

"Bedenini keşfetmeme izin ver." dedikten sonra daha derin ve uzun bir öpücük sundu bana. Geri çekildi. "Ben de her anından keyif almanı sağlayayım."

"Bunu niye kabul edeyim?"

Ensemdeki sol mememe indi. Avucu yavaş ama sert bir şekilde pelerinin içinden kavradığında ve sıktığında irkildim. "Sorunu cevaplamayacağım çünkü içimden bir ses, eğer söylersem yalandan reddedeceğini söylüyor."

Çünkü istiyorum.

"Şart... Şartlarım var." dediğimde tek kaşını kaldırdı. Elini mememden ve kıçımdan çekerek pelerinimin bağlarını çözmeye başladı. "Seks yok." Dudakları kıvrılır gibi oldu. "Ciddiyim."

"Elbette."

"Kanımı içmek yok." diye devam ettim.

"Kesinlikle kanını içmeyeceğim. Bunun beni ne kadar zora sokacağını bilseydin, şüpheye düşmezdin bile." Pelerin üstümden düştü, Behemoth beni hafifçe öne çekerek tamamen yere kaymasını sağladı. "Başka?"

"Başka bir şey aklıma gelmiyor."

Sırıtışını zorlukla bastırdı. "Düşünmek için bir dakikan var."

Beklerken ellerini iki yanımdan masaya koyarak yüzüme eğildi ve gözlerini bana dikti.

"Beni soymak yok. Ya da soyunmamı istemek."

"Olmaz." dedi, kaba bir sesle.

"O zaman teklif iptal."

"Umurumda değil."

"Hani fikirlerim önemliydi? Değil işte."

"Umurumda olmayan, izlerin." dedi. "Hatta bence seksi."

"Sen sıyırmışsın."

Kaşlarını kaldırdı. "Asıl sen sıyırmışsın."

"Bulunduğum duruma bakılırsa, sıyırdığımı reddetmeyeceğim."

"Benden etkilenmen ilginç değil. Herkes benden etkilenir."

"Biliyor musun? Teklifini al ve kı-" Beni geri iterek masaya yatırdığında konuşmayı kestim.

Bacaklarımı açarak arasına girdi. "Asıl benim kimden etkilendiğim önemli." diye devam etti. "Şanslısın ki o kişi sensin."

Nefes nefese konuştum: "O kadar şanslı hissediyorum ki ağlayacağım."

"Göz yaşlarını sonraya sakla." diyerek dilini, sırıtırcasına sergilediği dişlerinde gezdirdi. Elleri kazağımın eteğine değdi. Yukarı sıyırırken gözleri açılan tenimi emercesine izledi. "Kollar, Leserian, yırtmamı istemiyorsan kollarını kaldır."

Doğrularak kollarımı kaldırdığımda kazak çıktı. Ani hava değişimi ve sürtünmeden dolayı dikleşen göğüs uçlarım sızladı.

Dili hala dişlerindeyken hafifçe güldü. Ellerini masaya yaslayarak gözlerini bir an kapattı. "İç çamaşırı kullanmıyor musun?"

"Bugün çok fazla üstümü değiştirdim. En azından giyinmeyi unutmadım." dedim, dirseklerimin üstündeyken.

Gözlerini açarak bana baktı. "Unuttuğun ana denk getir beni."

Dik dik birbirimize bakarken bakışları çekmeden karnıma eğildi ve ufak izlerimden birini yaladı. Ardından diğerini. Ve bir diğerini. Sabit durmaya çalışırken kollarım da çenem de titredi. Ağzı en uzun izimin üstüne kapanıp emmeye başladığında benim ağzım açıldı, hafif bir inilti çıktı ve gözlerimi gözlerinde tutmakta inanılmaz zorlandım. Çünkü mayışarak kapanmak istiyorlardı. İlgilenilmek hoşuma gitmişti. İlgilenilmek, bacaklarımı kendi isteğimle daha çok aralamama sebep olmuştu. Ve bu da, Behemoth'un üstündeki ağzının gülümser gibi kıvrılmasına sebep olmuştu.

Bir elini kalçalarımdan yukarı kaydırırken tenimi değen sıcak ve sert avucu beni ürpertti. Bana dokunmasını beğendim. Verdiği hissi de. En çok da, işaret ile baş parmağı meme ucumu sıkıştırdığında zihnimde çakan şimşekler hoşuma gitti. Sanki parmağından elektrik yayılıyor ve meme ucumdan damarlarıma giriyordu.

Enlerimi belirlerken her seferinde değiştiğini fark ettim. Dili yukarı hareket ederken ve ağzı diğer mememi kavrarken nefes almayı unuttum. Gözlerim ardına kadar açıldı ve öyle yoğun, öyle derinden inledim ki bir süre dakikalarca susmadan bu sesi çıkarabileceğimi düşündüm.

Masa mı altımda kaydı yoksa kendim mi yaptım bilmiyorum ama ağzına doğru ittirdim gövdemi. Behemoth'un ağzından hırlar gibi bir ses çıkıp tenime çarparken dili ağzındaki mememin ucunda kıvrıldı. Her şey sıcak ve ıslaktı. Beni emmeye başladığında ise çıkan ses... Hayatımda duyduğum en erotik sesti.

Art arda hafifçe inlerken bu kadar ses çıkarmamdan dolayı ne hissedeceğimi bilemedim, alt dudağıma dişlerimi bastırarak susturmaya çalıştım. Ama imkansızdı. Göğüs ucumu emip bırakırken, ardından tekrar ağzına alırken ve adeta mememi koparacak kadar ısırırken herhangi bir şeyi durdurmam olanaksızdı.

Bacaklarımın arasında rahatsız edici bir his oluştu. Bedenim çalkalandı. Behemoth'un ağzı hala mememle uğraşsa da diğer eli mememden çekildi, bacaklarıma kaydı. Baldırımı okşar gibi hareket etti, ardından parmaklarını bacaklarımın arasına bastırdı.

Başım geriye doğru düşerken çığlık attım. Kendimi ona bastırdığımda elini yavaş ve sert hamlelerle pantolonumun üstünde, aşağı-yukarı hareket ettirdi. Bacaklarımdan bir kasılma geçti. Orta parmağı, öyle bir noktaya baskı uyguladı ki kasılmalarım çoğaldı. Şekil değiştirdi. Parmaklarına ve ağzına doğru titremeye başlarken başım masaya düştü. Kıvrandıkça kıvrandım. Kapattığım gözlerimin ardında gökler patlamaya başladı. Göz kapaklarımda yıldızlar görüyordum.

Kulaklarım hafifçe uğuldarken iç çeker gibi nefesler aldım.

"Zihin kalkanlarını... Sağlamlaştır, Leserian."

Üstümde hırıldayan sesi duyduğumda gözlerimi hızla açtım. Anında savunmaya geçti zihnim ama zaten pek bir zorlama yoktu. Sadece... Mayışıktı aklım.

Hızlı nefesler alırken Behemoth'un ağzındaki kanı parmağıyla silişini izledim. Gözlerim mememe kaydığında hafif bir sıyrık olduğunu fark ettim. Muhtemelen ben kontrolsüzce arkaya yığılırken sivrilmiş köpek dişleri yapmıştı bunu.

Parlayan gözleri yüzümdeydi, sesi boğuktu. "Endişelenme, dilime gelmedi."

Endişelenmeyi unutmuştum.

Boğazım kurumuş gibi yutkundum. "Ben..."

"Rica ederim. İlk orgazmın mı? Hızlı oldu."

Eğer mayışık hissetmesem dik dik bakardım ama yalnızca baygın bir ifadeyle bakmakla yetindim. Oflayarak başımı geri yasladım, ellerimi yüzüme koydum ama utançtan değildi. Hissettiğim yoğunluk bir garipti. Ve hala... Çok azgın hissediyordum.

Belki çok azgın hisseden ben değildim.

Ellerimin arasından Behemoth'a baktım. Gözleri tenimde gezerken dişleri sıkılıydı, boğazındaki damarlar belirginleşmişti. Omuzları gürler gibi kalkıp iniyordu.

"Gidecek misin artık yoksa sana dalayım mı?"

"Kaba herif." diye homurdandım kazağımı giyerken. "Hislerini kontrol et. Yine aynı şeyi yaşamak istemiyorum." Duşta ölecek gibi azdığını hissettiğim o an.

Gıcık tavrıma karşılık daha gıcık bir dönüş aldım: "Öyle mi? Sikimi okşarken her anını sana ittireceğim, Leserian. Umarım olduğun yerde kıvranıp durursun."

Dişlerimi birbirine bastırarak masadan atladım. Pelerinimi aldım. Huzursuz edici şekilde gülümsedim. "Keşke seni boğabilsem."

Aynı şekilde sinir bozucu bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Keşke seni sikebilsem."

Ağzım şokla aralandı. "Çok terbiyesizsin."

"Sen de bir rahibesin zaten Leserian." Ellerim iki yanımda titrediğinde kaşlarını kaldırdı. "Yine orta parmak mı hediye edeceksin bana?"

"Rahibeler öyle şeyler yapmaz." diyerek üstümü düzelttim.

"Rahibeler şeytan tarafından emilirken orgazm da olmaz bildiğim kadarıyla."

Ağırlığımı bir ayağımdan diğerine verdim. "Beni her seferinde pişman edeceksin, değil mi?"

Bu sefer dudakları samimi bir sırıtışla kıvrıldı. "Muhtemelen. Ama sen yine bir dahaki seferi düşünüyor olacaksın."

Çenemi dikleştirdiğimde gözlerimde kararlı ve meydan okuyan bir bakış belirdi. Dudaklarındaki sırıtış silindi. Arkama portal açtım.

"Dur. Dur. Dur. O bakış, ben sinir olacağın bir halt yiyeceğim bakışı değilse ne olayım." diyerek öne atılacağı sırada portaldan girdim.

Zihnime 'Leserian!' diye kükrediğinde depomda geriye düştüm.

Kıçımı ovaladım. Ne?

Aklından ne geçiyor bilmiyorum ama her ne ise yapma.

Hiçbir şey geçmiyor.

Buradan bile yalanının tadını alabilirim. Alıyorum da.

Kendinle ilgilenir misin, efendi Bartolov? Bugün senin için çok büyük bir iş yaptım. Yıllık iznimi kullanmaya hakkım var.

Senin yıllık iznin falan yok. O da neyin nesi? Kabul edilemez.

Yüksek sesle konuşmayı keser misin? Başım ağrıyor.

Umarım benim gibi koktuğunun farkındasındır.

Behemoth zihnime doğru homurdanıp dururken neyseki bağlantı zayıfladı. Derin bir nefes aldım.

Bir süre cenneti kontrol ettim. Ortalık elli dokuzdu. Yine de kimse benden şüphelenmiyordu. Bu... Keyifliydi. Behemoth'un bir tür geri çağırma büyüsü yaptırdığı düşünülüyordu. Harudha ağlıyordu, Gaviel zırlıyordu. Öyle bir ortamdı yani.

Gülümseyişimi bastırarak depomdaki kanepeye oturdum. Tüm olanların özet olarak beni eğlendirmiş olması normal miydi? Yaşarken sinirli ve gergin hissetsem de aslında... İyiydim. Elim, özellikle sağ mememdeki ağrılı sızıya gitti. Tabii, keyfimin sebebi ilk gerçek orgazm da olabilirdi.

Ne yapacağımı hatırlayarak tekrar ayağa fırladım. Götüm yer görmüyordu ve yakın bir zamanda gerçekten uzun süre uyumam gerekecekti. Bir de düzgün besin almalıydım.

Behemoth'un ateş havuzuna portal açmayı denedim. Bir süre elim cızırdasa da ardından geçit açıldı. Kocaman gülümsedim. Bu güç birleşimi olayı inanılmazdı. Böyle olabileceğini düşünmüyordum oysa. Onun gibi yalanı anlar olmuştum. Gerçek olduğundan hep şüphelendiğim zihin konuşmasını yaşıyordum. Bu durum beni heyecanlandırmıştı.

Eskisinden daha uzun süre ateşlerin içinde bekledim. Bir yandan da Behemoth gelebilir mi acaba diye tetikte kaldım ama bir şey olmadı.

Ardından... Hazırlandım. Saçlarımı atkuyruğu yaptım. Saçlarım ile gözlerim çok değişkendi ama şu an beyaz ve morlardı. Küçük hançerlerimi bacaklarıma kemerler aracılığıyla yerleştirdim. Üstüme, dar ve kazak kumaşına sahip siyah bir elbise geçirdim. Uzun kollu ve boyunluydu, bacak kısmı hafifçe boldu. Botlarımı giydim. Botlarımdan vazgeçemezdim. Mümkünse ayağımda botlarla ölmek isterdim. Ama bu gece değil tabii.

Göküstü'ne gittim gece olduğunda. Carlo'nun borazan sesiyle ortamda aktif oluşunu izledim. Kendime bir cadıbuharı kaptım ve onu, bu sefer boş olan odasında bekledim.

Koltukta, bacak bacak üstüne atmış ve dik bir şekilde otururken Carlo ıslık çalarak içeri girdi. Hızlı adımlarla, muhtemelen bir şey almak için gelmişti, kilitli dolabına ilerlerken "Carlo." dedim.

Küfrederek irkildi. "Tanrılar aşkına." diye hırıldadı, göğsünü tutarak. "Ne oluyor be?"

"Seni bekliyordum." derken beni süzdü.

"Kızım sen ne yapıyorsun? Üstündeki elbise mi? Başlangıç için değişik bir seçim ama en azından bir elbise. Pantolon ya da tayt değil." Dolabına ilerlemeye devam etti. "Ne oldu?"

"Seks yapacağım." Eğilmişken duraksadı. Ayakları üstünde, şoke olmuş halde bana döndü. "Tecrübe için. Kontrol sağlamam lazım."

Dilini şaklattı. "Sen kafayı yedin."

"Yemedim. Eğer bana birini bulursan sana iki iş ücretsiz yaparım."

"Baş şeytanla öpüşmeyecek miydin en son? Lanet olası iki gün önce falan."

"O başka bu başka."

"Öptün mü peki?"

"Evet."

"Ee? Kokmuyorsun."

"Orası hallediliyor."

"Sen beni öldürtmeye mi çalışıyorsun? Baş şeytanla öpüşüp başkasıyla mı birlikte olacaksın?"

"Benimle oynamasına izin vermemek için tecrübe kazanmam gerek. Aynı Leserian eğitimindeki gibi."

"Bu seks. Sikindirik bir... Eğitim falan değil."

Omuz silktim. "Bence öyle."

"Git işine Sahja." diyerek güldü.

"Bak, bir takım şeyler oldu. Çok tecrübesiz olduğumu fark ettim ve bu beni rahatsız etti. Senden yardım istiyorum. Lütfen."

Kaşlarını çattı. "Bu benden ikinci yardım isteyişin." dedi yavaşça.

"Ee... Evet?"

Sırıtarak doğruldu. Ayağıyla dolabı kapattı. "Babama sığınarak sana yardım etmeyi kabul ediyorum."

"Harika. Seni dinliyorum."

"Flört edebiliyor musun?"

"Muhtemelen hayır." Kaşlarımı çattım. "Ama siren numaralarını biliyorum. Tavır olarak. Rol yapabilirim."

Bana şüpheyle baktı. "Peki. Burada olan bir Bona Dae, bir de peri var tanıdığım. Seç birini. İkisinin de son derece talep gören yakışıklılığa sahip olduğunu söyleyebilirim."

"Bona Dae'den hamile kalma riskim yüksek." diye analiz ettim. "O yüzden peri."

"İşe bu kadar... Bilimsel bakmasan amına koyayım." diyerek yüzünü astı. "Hangisini beğenirsem o olsun demen bile daha iyi."

"İkisini de beğeneceğimi düşünmüyorum. Bende beğeni duygusu yok. Ama seks yapmaya niyetliyim. Bu yüzden göz ardı ediyorum. Ayrıca ben de beğenilmeyebilirim."

"Canım, kimsede böyle bir saç ve göz yok. Emin ol, neredeyse herkes denemek ister. O konuda endişelenme." diyerek cadıbuharını elimden aldı. "Kalk bakalım. Endamını görelim." Dediğini yaptım. "Yürü şimdi."

Yürüdüm.

"Bot mu giydin elbisenin altına?"

"Evet?"

"Ne güzel." diyerek umutsuz bir vakaymışım gibi baktı. "Neyse. Yuttuğun sopayı çıkar da biraz kıvırtarak yürü."

"Lanet olsun Carlo." diye homurdandım. "Gidelim işte. Çocuk değilim ben."

Carlo derin bir nefes alarak bana önderlik etti. Üçüncü kata çıktık. Oldukça kalabalık olan bir gruba doğru ilerledik. Bazıları kendinden geçmişti. Yüzleri ayırt edebiliyordum ama kim olduklarını tanıyamayacağım şekilde büyülü olduklarından, daha önce görmüşsem bile çıkaramıyordum.

"Hey, Cole, seni arkadaşımla tanıştırayım." dedi Carlo. Bana baktı, yavaşça doğrulan iri adamı işaret etti. "Bu Coleman. Bu da-"

"Sahja." diyerek gülümsedim. Elimi uzatarak koltuktan kalkan adama yaklaştırdım. Uzun boyluydu, koyu kahve saçlara ve parıl parıl mavi gözlere sahipti. Hoş bir adamdı. Sanırım.

Coleman'ın dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. "Memnun oldum." diyerek elimin üstünü öptü. "Seni daha önce gördüğümü hatırlamıyorum."

Elimi hala tutuyor olduğu için ına biraz daha yaklaştım. "Benim hatam. Carlo'nun ilgimi çeken arkadaşları olduğunu bilseydim daha önce gelirdim."

Coleman kaşlarını kaldırarak Carlo'ya baktığında ben de omzumun üstünden baktım. Ağzı hafifçe açılmıştı, neyseki şaşkınlığa yenik düşmeden sırıttı. "Eh, size iyi eğlenceler."

"Cadıbuharını beğendin mi?" diye sordum, elimi Coleman'ın göğsüne koyarak. O sırada fark ettim ki ben Behemoth'a neredeyse hiç dokunmamıştım. Sadece tutunmuştum. Ona dokunmak nasıl hissettirirdi acaba? Çünkü şu an bir şey hissetmiyordum. Elimin altında normal bir ısıda, sert bir beden vardı sadece.

"Elbette." diye cevapladı.

"O zaman sana ısmarlamama izin ver." Elini bırakmadan geri geri yürüdüm, gülümseyerek onu çektim. Zaten adımlayacağı için tam çektim sayılmazdı.

Arkamı dönerek, elini bırakmadan aşağı inmeye başladım. Bara yerleşirken dizlerimi ona doğru çevirip bacaklarına değmeye özen gösterdim. Elini tutarken, gözlerini üstümden çekmezken, ya da bu şekilde otururken herhangi bir şey hissetmeyi bekledim. Yoktu. Bu biraz üzücüydü, zevk alacağım bir seks olmayacaktı. O zaman yapmamın ne anlamı vardı ki? Zevk alıp kontrol etmeyi öğrenmek istiyordum.

"Türün ne?" diye sordu Coleman. "Bir cadıya benziyorsun."

"Doğru." diyerek hafifçe öne eğildim. Sipariş ettiğim içkilerden birini önüne ittirdim. Parmağımı bardakta yavaşça gezdirdim. "Aslında oldukça yoğundum. Biraz eğlenmek istediğime karar verdim." diyerek, parmaklarımla kenarını arşınladığım içkiyi içerken gözlerimi üstünde tuttum.

Kollarını tezgaha dayayarak bana yaklaştı. O an sırtımda bir ürperti hissettim. İşe yarıyor muydu? Adam hoşuma gitmeye mi başlamıştı? En azından bedenim tepki veriyor gibiydi. "Ne tür bir eğlence?"

Gülümseyerek tek kaşımı kaldırdım. "Muhtemelen kendimi içeren. Ve seni." Bardağı bıraktım. "Daha az kıyafetle."

Hafifçe güldü. O sırada gözlerim, ortamda alev gibi parlayan turuncu bir şeye takıldı. Ürpertimin sebebi.

Bir çift göz. Dokuzuncu kattan bakan.

Behemoth, elinde bardağını sallayarak kollarını koruluğa yaslamıştı. Şerefime kaldırır gibi bardağı tuttu. İçerken doğruldu. Birden, boştaki kolunun titreyerek şekil değiştirdiğini gördüm.

Aceleyle elimi kıpırdattım ve kolu uzarken uzayacağı yere portal açtım. Tabii bir de arkasına, sırtına denk gelecek şekilde.

Kolum kendi karnına belinden girdiğinde içtiği bardağın içine geri tükürdü ağzındaki sıvıyı. Metal kolunu geri çekerken dişleri gıcırdadı. Bardağı kenara atarak koruluğa tutup aşağı atladığında Coleman, "Hep böyle hızlı kararlar mı verirsin?" diye sordu.

Behemoth yere inerken, ayaklarının altından dokuzuncu kata portal açtım. Dokuzuncu kata geri çıktı.

Coleman'ı sakince "Hızlı kararlar verdirecek birini bulmuşsam, evet." diye cevapladım. Of. Daha herifin üzerinde bir şey bile deneyememiştim.

Behemoth gözlerini kıstı.

O sırada ben de Coleman'ın kolunu okşadım. "Sen de öyle birisin."

Bir deprem oldu. Galiba. Sallandık en azından. Bu dallanış beni geri düşürecekti ki son anda tutundum ama çoğu kişi yerdeydi. Gülüyorlardı.

Gözlerim Carlo'yu aradı. Bakışlarımız buluştuğunda ağzını oynattı: Kulübüm sikilmeden hallet lütfen.

Dudaklarımı büzdüm.

Coleman'a, "Bu sallantının kaynağını araştırmam gerek." dedim. "Sen devam et. Döneceğim."

Coleman şaşkınlıkla bana baktı.

"Carlo'ya bu işlerde yardımcı oluyorum." diye devam ettim sandalyeden inerken. Kaşlarını çattı.

O düşünürken fırsattan yararlanıp portal açtım. Bana tekrar baktığında gitmiştim.

Dokuzuncu kattayken bir portal daha açtım ve Behemoth'un karın kısmı deşilmiş ve kanlanmış tişörtünden tutarak onu çektim. Geri adımlarken benimle birlikte geldi.

Portalı ormana açtım çünkü onu oraya bırakmayı düşünüyordum. Ama mengene gibi koluma sarıldığı için bu mümkün değildi.

"Ne bok yemekte olduğunu açıklamak ister misin Leserian?"

"Seks yapıyorum."

Kafasını şok olmuş gibi iki yana sallayarak yüzüme eğdi. "Ne dedin sen?"

"Birinci aşama. Ufak bir tanışma. İkinci aşama. Yatak."

Ağzı açık bana baktı. Öfkeden sivrilmiş dişlerini gördüm. "Senin lanet olası beynini mi yediler?" diye kükredi yüzüme.

Hayretle irkildim. "Nasıl?"

"Sana bunu yapabileceğini düşündüren ne?"

"Ben? İsteklerim hakkında söz sahibi olduğumu düşünüyorum açıkçası." dedim, kafam karışmış şekilde.

Behemoth kelimenin tam anlamıyla afalladı yüzüme bakarken. Derin bir nefes aldı. Dişlerinin arasından konuşurken bir eli hala kolumdaydı. Diğer işaret parmağıyla kendini işaret etti. "Benimle tanıştın." derken tırnakları sivrilir gibi oldu. "Neden benimle sikişmiyormuşsun?"

"Onu da yapmak planlarım arasında ama önce kontrol sağlamam gerekiyor."

Beni işaret etti, parmağını yüzüme sallayarak. "Sen." dedi, hırıltılı bir öfkeyle. "Sabrımı zorlamak için varolmuşsan bunu mükemmel iyi başarıyorsun."

Bana açıkça varoluş sebebim söylenmişti. Son getirmek. Aynı kapıya çıktığını sanmıyordum. Ayrıca bence ben kullanılmak için yaratılmıştım.

"Hayır, varoluş sebebim o değil."

Ciddiyetime baktı. Eliyle yüzünü sıvazladı. "Derdin ne senin?"

Kaşlarımı çattım. Gerildim. "Derdim yok."

"Kim ne yaptı sana?"

"Ah..." Geri adımladım. Nazikçe, kolumun üstündeki parmaklarına elimi koydum ve ittirdim. "Ben gideyim."

Derin bir nefes aldı, dişlerini gıcırdattı. Daha sakin ve yumuşak bir sesle "Bak Leserian, melek bozuntusu Gaviel'i mi öldürmek istiyorsun? Tamam. Bunu yapacağım ama bana güç birleşimi gerekiyor. Her kısmıyla. Ve başkasıyla yakınlaşmana içgüdüsel olarak izin veremiyorum. Kararların sana ait ama bunu istesem de yapamam."

"Beni gıcık etmesen bunu denemek aklıma gelmemişti." dedim, yavaşça yutkunarak.

"Seni sinir etmeyi kesebileceğimi de sanmıyorum."

"Kontrol kazanmadan seninle yatamam. Çok riskli."

"Neyi riskli?"

"Neyi riskli olacak? Zihnime girmemelisin."

"Zihnine girmeye niyetim yok. Her şeyi söylüyorsun zaten." Duraksadı. "Biraz fazla söylüyorsun hatta. Ne türsen o türsün, ya da cennete ne halt yiyorsan yiyorsundur. Sende kalsın. Bana yardım etmen yeterli. Ve her siki içine alabilecekmiş gibi davranmaman."

Boş boş baktım. "Neden alamıyormuşum?"

Sıkıntıyla hırıldadı. "Baş şeytan aşkına."

"Tamam tamam anladım."

"Yemin et."

"Baş şeytan üstüne yemin ederim."

Dudakları kıvrılır gibi oldu. "İyi. Yeminini bozarsan ölürüm muhtemelen."

Gözlerim ardına kadar açıldı. Ardından kısıldı. "Yalan
bu, değil mi?"

"Almadın mı tadını?"

"Şaibeli konuştun."

"Yalan tabii ki. Ama öldürürüm. Mesela o peri boku ölü."

"Hangi?"

"Bardaki."

Kaskatı kesildim. "Hayır, değil."

"Muhtemelen yarım saati var."

"O Carlo'nun arkadaşı." Yani der gibi baktı. "Öyle bir şey yapamazsın. Öldüreceksen... Beni öldür?"

"Leserian! Siktirboktan biri için ne diyorsun lan?"

"Öldürmeyeceğin için dedim." dedim tereddütle. "Lan kelimesi çok kaba. Senin gibi beyefendiye yakışmıyor."

"Beni evine götür."

"Pardon?"

"Özür dilemeni gerektiren bir şey demedim." Dik dik baktım. Alınmadı. "Üstümü temizlemem lazım Leserian, beni evine götür."

"Cehenneme git."

"Beni evine götürmezsen periyi öldürürüm."

Dişlerimi gösterircesine "Beni tehdit etme." dedim.

Bakışları ağzıma indi, gözlerime çıktı ve tekrar ağzıma indi. "Köpek dişlerin biraz sivrilmiş."

"Senin yüzünden."

"Bana hızla benzemen çok ilginç." İç çekti. "Hadi evine götür beni."

Güler gibi iç çektim. "Olaya bak. Baş şeytanı eve atıyorum."

Kaşlarını çattı. "Adımlayarak gelmeyi düşünüyordum. İttirmek istiyorsan... İlginçmiş ama hayır demem. Gücüne inanıyorsan."

Bir süre yüzüne baktım. "Eve atmak demek," derken portalı oluşturmaya başladım. "Evde kimse yokken birini sevişme amaçlı davet etmek demek."

Başını salladı hafifçe, ciddiyet ve ilgiyle. "Beğendim. Bana uyar. Beni eve atmanı kabul ediyorum Leserian."

"Sadece deyişi açıkladım." İçeri girerken "Temizlen ve git, efendi Bartolov." dedim.

"Elbette."

Continue Reading

You'll Also Like

31.2K 894 7
Deli, Deli Kız, Şurina, Şurimşine, Pervane kitaplarıyla ülkemizin sevilen ve çoksatan yazarı Gülsen Kılıçaslan, yeni romanı Bütün Kuzgunlar Siyahtır...
5.4K 674 18
Jeongin karşındaki çocuğun okul müdürü Chan'in oğlu olduğunu bilmeden çıkışmıştı. "Benim babam senin babanı döver." Hyunjin de ona neredeyse karşılaş...
7.3M 240K 38
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
8.2K 291 101
KANATLARIMI ALDINIZ, BENDEN BİR MEDUSA YARATTINIZ....