Abis: yirmi

724 135 115
                                    

Elijah Bond, Silk

Elijah Bond, Silk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

꧁꧂

Kaplan kapımı dürttü. Daha doğrusu tırmaladı, açtığımda benimle konuşmadı ama çağrıldığımı anlamak için zeki olmama gerek yoktu. Zaten bir süredir giyinik halde bekliyordum... Yani beklemekten çok, biraz araştırma yapıyordum. Behemoth'un dolabının içinde.

Kıyafetlerim, sanki geleceğime hazırlanmış gibi tam bedenine göreydi. Cennetteki kıyafetlerimden inanılmaz farklıydı. Cennette açık renk ve çoğunlukla tül tercih ediliyordu; bana giydirilenler de öyleydi. Buradakiler ise koyu renkler ve deriden oluşuyordu. Altımdaki kısa, beni tamamen saran etek yüzünden kaplanın üstüne yan oturdum. Etek giymenin mantıklı olmadığını fark ettim ama yine de, ilk defa giyebileceğimi fark ettiğimden, değiştirmedim. Bir de... Cehennem cidden sıcaktı.

Kaplan yavaş yavaş ilerlerken etrafı izledim. Buraya gelirken merdiven indiğimizi hatırlıyordum ama dönerken de merdiven iniyorduk. Gittiğim yer de, aynı toplantı odasıydı. Kapıda eğilen kaplanın sırtından indim.

Kocaman kapıya dokunduğumda parmak uçlarım sızladı, neydeki güç uygulamama gerek kalmadan etrafta uçuşan zincirler kapıyı çekip araladı. Burnuma çeşit çeşit yemek kokusu doldu. Gözlerim direkt, mükemmel donatılmış zincirli masaya çevrildi. Etrafındaki onca sandalyeye rağmen sadece iki tanesi doluydu. Birinde dik bir şekilde Diabolus oturuyordu. Diğerinde ise elindeki kemiği sıyırırken ayaklarını masaya uzatarak yaylanan Sabazios vardı.

Behemoth ise kendi masasına kalçasını yaslamış, ayaktaydı.

Omzumun üstünden, arkadaki meraklı şeytanlara baktım. O sırada kapı kapandı.

"Otur." dedi Behemoth.

İç çekmemek izin zor durdum. "Yemek için teşekkürler." dedim kibarca. "Herkese afiyet olsun."

Sabazios gülmeye başladı. Gerinerek elindeki kemiği arkaya fırlattı. Kenardan fırlayan, köpeğe benzeyen varlık kemiği havada kaptı. Köpeğin çenesi açıktaydı, yaralı gibi kırmızı parlıyordu ama acı çektiğine dair bir iz yoktu. Korkutucu duruyordu fakat nedense korkmak gelmedi içimden; belki de köpeğin tatlı hırıltılı teşekküründen dolayıydı.

Sabazios'un yanına oturdum, karşımda da Diabolus vardı.

Sabazios beni şöyle bir inceledi. "Bunun teni değişmiş."

Kaşlarımı çattım, göğsümdeki açıklığa baktım. Diabolus hafifçe öksürdü. Sabazios'un neyden bahsettiğini bilmiyordum ama... Behemoth'a soracağım soruyu ona da sorabilirdim sanırım. Benim elimin hissiyatında mı bir problem vardı yoksa tenime dokununca kabarıklıklar hissediliyor muydu?

Tam ağzımı açmıştım ki Behemoth, iyice kalınlaşmış bir sesle "Yemek." dedi.

Kaşlarım çatıldı. "Ne yemek?"

ARMANDO BEHEMOTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin