Alter, Dancing With The Devil
24 Eylül, 2020
꧁꧂
Kendimi bulmak istemediğim yerlerdeydim ama kimse sormamıştı, gitmek istediğim ya da kalmak istediğim yeri. Kafese atılmış, herkes gibi tıkılı kalmıştım. Gevşettiğim demirlerden çıkıp kaçıyor ama hep geri dönüyordum.
Gündüzlerim ve gecelerim benim değildi. Saatlerim başkalarınındı; yalnızca dakikalarım vardı. Bunu hep değiştirmek istedim ve işte olduğum aykırı yerdeydim. Sadece zihnimin bu kadar çatırdadığını, patlamak üzere olan bir maddeymiş gibi debelendiğini sanırdım.
Bartolov'un cehennemi tahmin edebileceğimin en uç noktasıydı.Şu ana kadar yaşamış her baş şeytan aynı görseli kullanmıştı. Sonsuzluğa uzanan sarayın içerisinde ruhlardan oluşan koridorlar, alevleri benimsemiş duvar, tavan ve zeminleri olurdu. Odalar evlerin biraz abartılmış şekli gibiydi, şeytanlara özeldi fakat Bartolov'unki hiçbir tasvire uymuyordu. Duvar değil, kazılmayı bekleyen taşlar vardı dört bir yanımda. Göğü göremeyecek kadar aşağıdaydık, olduğum zemin kırılsa ateşe düşecekmiş gibiydim. Yukarıdan aşağı yağan alev yağmurları, etrafta uçuşan küller vardı. Şimşekler alev çatırdamalarından oluşuyordu ve öfkeyle gürlüyorlardı. Başımın üzerinde, çıkışı hemen sağ yanıma açılan bir portal vardı. Yukarıdan yağan alevlerin bana değmemesini sağlıyordu. Çünkü bu kıvılcımlar şeytanlara etki etmese de bana değerse canımı yakacağını biliyordum.
Girişin daha aşağı açılamayacağını düşünürken merdivenler çok daha derine ulaşıyordu ama Bartolov'un asıl bulunduğu yer bu boşluktu. Etrafı alevlerle çevrili tahtı tam olarak girişteydi; gelenin bekçiliğini kendisi yapıyordu çünkü güven duygusundan yoksundu. Etrafta çok az şeytan vardı, hepsini dünyaya salmıştı ama gariptir ki, tek güvencesi olan canavarlarından da hiç görmemiştim. Henüz onları oluşturmaya zaman bulmamış da olabilirdi tabii.
Tahtın arkasından hem sağa hem de sola inen merdivenler vardı, biz sağ taraftaki yolu izledik. Her adımım, eski tahtalara basıyormuşum gibi gıcırtılı ve güvenceden yoksundu. Tüm bunların içinde beni rahatsız eden en önemli şey Bartolov'du. Güven problemleri olan biri için beni hızla yardımcısı yapmıştı; bir nevi evinin anahtarını vermişti. Ben de macera arayan bir aptal gibi dolaşıyordum.
Merdivenler sonsuzluk gibi geldiği anda karmaşa başladı. Etrafta küçük, silik çocuk ruhları koşturuyordu. Ruhların kıyafetleri olmaz, olsa bile yırtık olurdu ama bunlar küçük efendiler gibilerdi. Bazıları ellerindeki küçük tırpanlarla sınırları genişletiyordu, bazıları diğerlerine emir veriyor, geriye kalanlar ise sırasını bekliyordu.
"Çocuklar suçlu mu?" diye sordum, şaşkınlıkla. "Birini mi öldürdüler? Burada ne işleri var?"
"Enerjileri yüksek ve çalışkanlar." diye açıkladı, sırtı bana dönükken. "Bir de canım istiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARMANDO BEHEMOTH
Fantasy•Baş Şeytan serisinin ikinci hikayesidir. •Yetişkin okurlar içindir. Armando Behemoth'un ölümü talihsizlik doluydu. Kaderin habersiz bir şekilde ondan aldığı parça, ölümüne yol açmıştı. Asırlar sonra diriltildiğinde bile eksikliği hala hissediyordu...