Güneşi Yakala

By misamigoss

999K 101K 109K

"Bu senin düğün istemeyen halin miydi?" diye sordu Yavuz duruşunu bozmadan. Nefesini düzene sokmaya çalışan İ... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
Deprem Sonrasında Travma ve Sosyal Destek
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
Final

6. Bölüm

20.5K 2.4K 2.9K
By misamigoss

Merhaba 💛

Güzel yorumlarınızı okumak, desteğinizi hissetmek inanılmaz iyi hissettiriyor. Özellikle İnci'yi bu kadar çabuk benimsemeniz çok mutlu ediyor beni. 🥰🙏🏻 Bu bölüm fazlasıyla uzun oldu,
görüşlerinizi bekliyorum. 🙈

Keyifli okumalar.

☀️

Yavuz'dan bunları duymayı kesinkes beklemeyen İnci, kelimelerin dişli bir çark oluşturarak zihnimde dönmesine engel olamamıştı. Yaşadığı bu ikinci şok, kabul etmeliydi ki ilkine havlu attırırdı.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

Yavuz'un düşünmesi için kendince ona verdiği süre dolmuş olmalıydı. Cevap bekleyen sabırsız sesi de bunu destekler nitelikteydi. Lakin İnci için kendisine sunulan teklifi enine boyuna düşünmeden kabul etmek güçtü. Adam, kafasında küstah ve sinir bozucu bir yabancı imgesindeydi. Formalite de olsa bir yabancıyla evlenmek kulağa garip geliyordu doğrusu.

Boğazını hafifçe temizleyip dudaklarını yaladıktan sonra düşüncelerinin çorba olmasına aldırış etmeden kaşlarını havalandırdı İnci. Yavuz'u gördüğü ilk gün sol elinin yüzük parmağındaki alyansı anımsamıştı. Ancak hemen eniştesinin Yavuz'dan bahsederken 3 yıl önce 2 ay süreyle evli kaldığını söylediğini de hatırladı.

"Sen neden formalite bir evlilik yapmak istiyorsun?" diye sordu, sorması gereken en mantıklı sorunun bu olacağına kanaat getirerek. "İstanbul'daki karşılaşmamızda yüzük takıyordun zaten."

İnci'nin sorusuyla Yavuz'un koyu bakışları dalgınlaşır gibi oldu ve gözleri belli belirsiz denebilecek bir hüzünle yere indi. Bu sorunun onu neden bu denli sıkıntıya düşürdüğüne anlam veremeyen İnci, beklediğini belirtmek için sesli sesli soluklanmaya başlayınca bakışlarını kaldırıp kıza baktı Yavuz. İçine hapsolduğu gamlı yasın dört bir yanını sarmasına şu anlık müsaade edemezdi. Belki de hayatında ilk kez erken davranıp, İnci'ye formalite evlilik teklifinde bulunarak risk almıştı. O riski almaya değer miydi öğrenmesi gerekiyordu. Yutkunarak başını salladı.

"Eşimi 3 yıl önce kaybettim, ailem uzayan yasımın sağlıksız bir hale geldiğini düşünüyor. Halbuki..."

Sustu, derin anlamlar barındıran bakışlarını ayaklarının ucuna indirdi ve devam edemedi.

İnci ise o anlarda, daha az önce tepesinin tasını attıran Yavuz için istemsizce üzüldüğünü hissediyordu. Kendisini onun yerine koymadan edemedi. Atilla ile tüm bu çirkinlikler yaşanmasaydı ve evlenselerdi, sonrasında da onu kaybetseydi canı muhakkak çok yanardı. Gerçi şimdi ondan gebersin diyebilecek kadar nefret ediyordu o ayrı.

"Başın sağ olsun." dedi kısılan içten sesiyle. "Çok üzüldüm."

Ölümden ve yastan konuşmakta pek iyi değildi İnci. Ölümün geride kalanlara bıraktığı amansız kalp yangınını hiçbir şeyin serinletmediğini, sızım sızım sızlayan ruha kesin bir devanın da olmadığını henüz çocukken tecrübe etmişti. Teselli edici hiçbir sözcüğün -söyleyenden bağımsız olarak- yürek ferahlattığına inanmıyordu.

"Teşekkür ederim."

Yavuz, acısının deşilmesinden hoşlanmadığından  İnci'nin içten baş sağlığı dileğine soğuk ve hissiz denebilecek bir tonlamayla karşılık vermişti.

"Neden vefat etti?" diye sormadan edemedi İnci.

Bu tarz konularda hassastı fakat ağzından otomatikman çıkan soruya da mani olamamıştı nedense.

Aldığı yeni soruyla yutkunamayan Yavuz ise bir an için sessizliğe gömülür gibi olsa da boğazını temizleyerek bakışlarını tekrar ayak ucuna indirdi. "Aslı hakkında seninle konuşmak istemiyorum. Baş sağlığını diledin, ben de kabul ettim ve konu kapandı!" dedi, sesini yükseltmemiş olsa da seçtiği ton katı ve tavizsizdi.

İnci, Yavuz'un acıdan kaçınmak için ketumluğu tercih ettiğini düşünerek başını sallayarak sesini çıkarmadı. Zaten Yavuz da esas konuya dönebilmek adına başını yerden kaldırıp, siyaha çalan kahverengi gözlerini İnci'yle buluşturarak konuşmasını sürdürdü.

"Formalite evlilik isteğim annemden kaynaklanıyor aslında." dedi tok çıkan sesiyle. "Birkaç aydır lenf kanseri tedavisi görüyor ve tek gayesi beni mutlu görmek. Yalnızlığıma nasıl felaketleştirici bir anlam yüklüyorsa kemoterapi sonrasında kusarken, o can havliyle bile seveceğim biriyle evlenmem gerektiğini sayıklayıp duruyor."

Son söyledikleriyle beraber acı acı gülen Yavuz'un buğulanan bakışları İnci'den usulca koparken, içinin cız ettiğini hissetti İnci. Adamın bu yarası onun için çok daha tanıdıktı muhakkak. Anne kaybını bizzat yaşamıştı o ve bunun hiç kabuk bağlamayan derin, sancılı bir yaradan farksız olduğunu biliyordu. Karşısındaki adamsa anne kaybı ihtimaliyle sınanıyordu. İnsan kaç yaşında olursa olsun annesizlik ihtimaliyle can evinden vuruyordu demek ki...

Yavuz'a acımaktan ziyade onu anlayan gözlerle bakan İnci, "Umarım en kısa zamanda iyileşir." dedi bunu tüm kalbiyle dileyerek.

"Tam da bunun için evlenmek istiyorum işte İnci. Annemin tek odağı tedavisi olmalı, bunu yapabilmesi için de moral ve motivasyonunun yüksek olması gerekiyor. Hastalık yeterince zor, bir de beni kafasına takmasını asla istemiyorum." diyerek güçlükle yutkundu ve kısılan, çaresiz sesiyle itiraf edercesine ekledi. "Annemi kaybetmek istemiyorum."

Bu içten yakarış İnci'nin burnunun direğini sızlatmaya yetmişti.

"Umarım kaybetmezsin Yavuz. Çok fazla dua eden biri değilimdir, ama annen için dua edeceğim..."

Teşekkür edercesine kafasını sallayan Yavuz, "Annem yaz boyunca tedavisine memlekette devam etmek istedi, o yüzden Kayseri'de olacak." dedi esas meseleye dönme gayretiyle. "Ben her hafta sonu buraya annemin yanına geleceğim. Eğer formalite evlilik hakkında anlaşabilirsek sen de iki haftada bir, tek gün olmak şartıyla bana eşlik edeceksin."

Henüz tanışmadığı bir kadın için hüzünle gark olmasına rağmen duyduklarıyla şaşırmadan edemedi İnci. Hatta işittiklerini algıladıktan sonra yaşadığı ızdıraplı sıkışmışlık hissinden kurtularak, ferahladığını hissetti ve gözlerini kırpıştırarak sırıtmak istedi. Ancak Yavuz'un acılı bir dönemden geçtiğini hatırlayarak vazgeçti bundan hatta biraz da bencil hissetti kendisini.

Yanaklarının içini dişleyip kısa bir duraksama yaşadıktan sonra "Sadece bu kadar mı?" diye sordu neşeli çıkmamasına özen gösterdiği sesiyle.

"Sadece bu kadar." diyerek onu tekrar etti Yavuz.

Birkaç saniye boyunca seslerini çıkarmadan birbirlerini izlediler. Her ikisi de karşısındaki yüze ne kadar güvenebileceğini hesaplamaya çalışıyordu aslında. İnci, spontane gelişen durumlara ayak uydurma konusunda tecrübeliydi ve zorlanmıyordu. Yavuz için ise spontane yaşantılar bilinmezlik içeriyordu. Bilinmezlik ise kontrol düşkünü olan yanını fena halde zorluyor ve onu köşeye sıkıştırıyordu. Şimdi, kıza evlilik teklifini bizzat kendisi yapmış olmasına rağmen tedirgin hissetmekten alamıyordu kendisini.

Her ikisinin de aklını kurcalayan şeyler olduğu su götürmez bir gerçekti.

"Peki neden ben? İçerideki kadın, yengendi sanırım başka kızlarla da görüştüğünüzü ima etti." diyerek kuşkularını ortaya dökme hususunda ilk adımı atan İnci oldu.

"Çünkü görüştüğüm tüm kızlar gerçek bir evlilik beklentisindeydi."

Yavuz'un hiç düşünmeden kendinden emin bir havayla verdiği cevap, İnci'nin gözlerini devirme isteğini güçlükle zapt etmesine neden olmuştu. Kendisini bulunmaz hint kumaşı sanıyor olmalıydı adam. Onun için her ne kadar üzülmüş olsa da burnunun kaf dağını aştığını unutmamıştı.

"Yüzü tanınmamış bir oyuncuya teklif edebilirdin?"

Kızın sorusuyla Yavuz, İnci'de yalnızca istek olarak kalan göz devirme eylemini gerçeğe taşıyarak suratını astı ve can sıkıntısıyla soludu.

"Ajansı daha yüksek ücretli bir iş teklif ettiğinde beni yarı yolda bırakmayacağını nereden bilebilirdim?" diye sordu ve kaşlarını çatarak çenesiyle İnci'yi işaret etti. "Benimki, senin de buna ihtiyacın olduğunu düşündüğüm için karşılıklı çıkarlar doğrultusunda yapmış olduğum bir teklifti sadece. Şimdi sana muhtaçmışım gibi beni sorguya çekmeyi kes lütfen!"

Yavuz'un katılaşan diliyle İnci'nin de ona ayak uydurması kaçınılmaz olandı elbette.

"Sana güvenebilmek için sorguluyorum bir şeyleri! Takdir edersin ki seni tanımıyorum... Belki organ mafyasısın?!" dedi ters çıkan sesiyle ve birkaç saniyeliğine sustu. Ardından da kuşkuyla bakan gözlerini kısıp çıkarım yapmak istercesine Yavuz'un yüzünü taradı. "Bana bak karanlık yanın falan var mı senin? Eğer öyle bir şey varsa derhal topukla yanımdan!"

Kızın kafasının nasıl çalıştığına dair fikir dahi yürütemeyen Yavuz, öfkelenmek ve gülmek arasında gidip geliyordu. Sinirlerini bozma konusunda yeni tanıştığı İnci kadar yetenekli olan birini daha görmemişti. Dayanamayarak kahkaha attı ve elini kirli sakallı çenesine atarak sıvazladı.

"Beş dakika kadar önce hastalıklı sanrılarım olduğunu söylemiştin değil mi? Kendi fikirlerini de biraz sorgulamak ister misin küçük haydut?" diye sordu kaşları onun gülüyor olmasıyla daha çok çatılan İnci'den ayırmadığı gözleriyle. "Şerefsiz, yalancı, aşağılık, puşt, andaval, mafya... Sırada ne var?"

Yavuz'un dalga geçercesine söylediklerine bir cevap vermek yerine kollarını göğsünün altında bağlayıp dişlerini gıcırdattı İnci. Fevri davranıp belki de ayağına gelmiş olan bu fırsatı kaçıramazdı.

"Az önce söylediğim gibi ayda yalnızca 2 gününü bana ayırmanı istiyorum senden. Gerisi sen sağ ben selamet." dedi Yavuz'un durumu artık toparlamak isteyen sesi. "İkimizi de koruyan bir sözleşme imzalarız zaten."

Kafasını bir şeyleri tartıyormuş gibi ağır ağır salladı İnci.

"Varsayalım evlendik, ne kadar sürecek?" diye sordu merakla.

"Annem iyi olana kadar ya da..." diyen Yavuz'un dili cümlesini devam ettirmeye varmadı.

Cümlenin kalanı anlayan İnci'nin kalbi onun için bir kez daha cız ederken, anne kaybının her yaşta ne kadar yaralayıcı olduğunu bir kez fark ediyordu. Kendi çocukluğu ve ergenliği annesiyle biraz daha vakit geçirseydi canı daha mı az yanardı'yı, düşünmekle geçmişti. Hayır canı daha az yanmazdı. Bunun kanlı canlı örneği tam karşısında dikiliyordu şimdi.

"Anlıyorum." dedi Yavuz'a boğazındaki düğümü duyumsamamaya çabalayarak.

İçine derin bir soluk çeken Yavuz ise dudaklarını yalayarak İnci'ye doğru bir adım daha atarak, kıstığı gözleriyle pür dikkat kızın yüzünü incelemeye başladı.

"Bak senin kardeşinin vasisi olabilmen için nikah kıyman yeterli gibi görünüyor anladığım kadarıyla. Ama sana güvenmem lazım İnci, beni yarı yolda bırakmayacak olmana inanmam gerekiyor."

İşittikleriyle kaşlarını çatıp omuzlarını dikleştirdi İnci anında.

"Sen beni ne sanıyorsun be adam? Ortada bir anlaşma olacaksa karşı tarafın da hakkını gözeteceğim elbette. Senin kafanda nasıl bir imaj çizdim bilmiyorum ama kimsenin hakkını yiyecek biri değilim ben!" dedi İnci dürüstçe. "Bugüne kadar ne birinin hakkını yedim, ne de hakkımı yedirttim!"

Kafasını salladı Yavuz, kızın asi tavırları onu ikilemde bıraksa da İnci'ye tuhaf bir şekilde güveniyordu.

"Ne diyorsun peki, kabul edecek misin İnci?"

Yavuz'un sorusuyla ellerini önünde birleştirip parmaklarıyla oynamaya başladı İnci. Birisi birkaç gün öncesine kadar böyle bir durumun içerisine düşeceğini söylese katıla katıla güler, o kişiye psikiyatriste gitmesini tavsiye ederdi. Fakat şimdi yaşananların hızına yetişemiyordu.

"Ben bilemiyorum, yeni durumlara adapte olma konusunda pek zorlandığım söylenemez. Fakat..." diye mırıldandı onu izleyen Yavuz'a bakmadan parmaklarına indirdiği gözleriyle. "Fakat bu olanlar hiç benlik değil."

Teklif cazip gelse de kaygı duymadan edemiyor ve temkinli davranmak istiyordu İnci. Hoş vakti de yoktu, İstanbul'a dönmesi gerekiyordu bir an evvel.

"Dedemin dayattığı saçmalıktan kurtulmam ve kardeşimin vasiliğini üstlenebilmem için teklifin oldukça mantıklı geliyor. Ama-"

O sırada kolundaki saate göz atan Yavuz, "Akşam formalite evlilik için kurallarımı içeren listeyi sana mail olarak atacağım. Sen de bir liste oluşturup bana yolla. Her ikimiz için de uygun olursa yarın akşam ailemle size geliriz." dedi İnci'yi bölerek. "Online bir görüşme yapmam gerekiyor. Gömleğimi berbat ettiğin için de erken gidip üzerimi değiştirmem lazım."

Yavuz'un onu bölüp, kahveli gömleğini işaret etmesi ve beklemeden yanından geçip gitmesiyle neye uğradığını şaşırdı İnci. Böylesine önemli bir konuyu uzun uzadıya konuşmak istiyordu. Ama maruz kaldığı tavır bambaşkaydı. Yumruklarını iki yanında sıkıp sinirle yutkundu.

"Cümlelerimin kesilmesinden ve konuşma halindeyken bana sırt çevrilmesinden hiç hoşlanmam, beni öfkelendiriyorsun!" diye bağırdı yürüyen Yavuz'un arkasından. "Hey, sana söylüyorum Yavuz Baytek?"

Adımları duraksadı Yavuz'un.

"Madde 1: Duygu yok!" dedi İnci'ye omzu üzerinden dönüp bakarak. "Öfke de bir duygudur."

Yavuz'un ikaz edici cümlelerini küstahlığa yoran İnci, dudaklarını hırsla dişleyerek güldü.

"Ah, ama ben sana sırılsıklam aşık olma planları yapıyordum!" dedi imayla laf sokarak ve elleriyle yalandan dizlerini dövdü. "Kara bahtım kör talihim... Bu planım da sınıfta kaldı!"

Ciddiyetini koruyan Yavuz "Dalga geçmiyorum ben!" dedi.

"Seni bilmem ama ben bir makine değil insanım ve duygularıma ket vuramam. Korkma, bugüne kadar öfke duyduğum insanlarla bağ oluşturmuşluğum yoktur."

Buna bir cevap vermedi Yavuz, hatta İnci'nin onun bağ oluşturmak istemediğini anlamasına içten içe sevindi. Her ne kadar Yavuz için sinir bozucu biriymiş gibi görünse de kızın dürüstlüğüne de tuhaf bir şekilde inanıyordu. Belki de bu teklifi ona aniden yapmasının en büyük nedeni buydu.

Az ileride, hemen sol tarafta kalan taksi durağına yürümeye devam ederek "Akşam maillerini kontrol et küçük haydut." diye seslendi.

"Ben haydut falan değilim!" diyerek bağırdı İnci de iki yanında sıktığı yumruklarıyla Yavuz'un peşinden. "Kaç yaşında adamsın, insanlara nasıl seslenmen gerektiğini bilmiyor musun?"

İnci'nin yükselen sesiyle serzenişi imayla gülümsetti Yavuz'u. Adımlarını durdurup kıza doğru döndü ve kollarını iki yana açarak havalanan kaşlarıyla omuz silkti.

"Benim için tonla hakaret sıfatı kullanan ve öfkesini kontrol edemeyerek, ikinci karşılaşmamızda yüzüme kahve fırlatan bir hanımefendiden adabı muaşeret kurallarını öğrenecek değilim." dedi ve tekrar taksi durağına doğru döndü. "Ama haklısın aramızdaki iletişimi düzeltmeliyiz."

"Kahvenin suratına fırlatılmasını hak etmediğini söyleyemezsin!"

Kız tüm bunları söylerken Yavuz adımlarını hızlandırdı ve sinirden köpüren İnci'yi gerisinde bırakarak, halihazırda bekleyen taksilerden birine bindi. Ve gözden kayboldu.

"Küçük haydutmuş!" diye homurdanan İnci ise arkasından bakakaldı. "Kurnaz tilki!"

Kahve konusunda sinirlerine hakim olamayarak dürtüsel davranmıştı, bunu elbette biliyordu lakin onu zıvanadan çıkaran Yavuz'un ta kendisiydi. Bu da pişman olmasının önüne geçiyordu maalesef. Ellerini saçları arasından geçirerek koca bir kazana dönen başını ovuşturdu. Nereden çıkmıştı bu baş belası adam karşısına?

Dakikalar önce aynı adam için mi üzülmüştü yani?

Ayaklarını yere hırsla vura vura düşen telefonuna doğru yürümeye başlarken başının gerçek anlamda tonlarca ağırlığa ulaştığına yemin edebilirdi. Kazan- kazan usulüne göre kârlı çıkabilirdi belki, fakat bu adamla geçireceği ayda 2 günü katil olmadan atlatabilirse tabii.

*

Yavuz eve dönüp üzerini değiştirir değiştirmez soluğu annesinin uyuduğu odada almıştı. Hastalıktan ötürü cilt rengi solan kadını uyurken uzun uzun izlemiş, dökülen saçlarının açıkta bıraktığı başını onu uyandırmamaya dikkat ederek sevgiyle okşamış ve annesinin bir an önce sağlığına kavuşması için dua etmişti.

Kadının ilaç saati geldiğinde ise "Anne." diye tatlı bir tonla fısıldayarak eğilip kadının ılık alnını öptü. "Hadi ilaç saatin geldi güzelim."

Yavuz'un sesiyle yeşil gözlerini güçlükle aralayan Seda, yanındakinin Yavuz olduğunu görünce enerjisini toparlayabilmek için çabalarken gülümsedi. Normalde daha iyiydi ancak kemoterapisini henüz yeni aldığından mecali kalmamıştı.

"Yavuz'um, görüştün mü yengenin söylediği kızla?" diye sordu umutla ve Yavuz'un da yardımıyla doğrulup sırtını yatak başlığına yasladı. "İyi biri mi?"

Tebessüm ederek kafasını salladı Yavuz ve önce kadının haplarını, ardından da komodinin üzerindeki sürahiden su doldurduğu bardağı annesine uzattı.

Kadın ilaçlarını içerken de "Görüştüm, sanırım bu kez aradığımı buldum." diye yalan söyledi sanki bir arayış içindeymiş gibi.

Fakat bunu söyler söylemez annesinin gözlerinin birdenbire nasıl ışıldadığına şahit olunca nefesini tuttu. Yalanlardan asla haz etmeyen kendisi değilmiş gibi en sevdiği insana bunu yapmak içini yakıyordu. Ama söyleyeceği sistematik yalan, uzun vadede annesinin iyiliği içindi. Sosyal desteğin, moral ve motivasyonun kanser sağaltımında ne denli etkili olduğunu günlerce araştırmış, onlarca makale okumuştu. Biriyle kağıt üstünde evlenme fikri de bu nedenle girmişti aklına.

"Sahiden mi?" diye soran Seda'nın görülmeye değer mutluluğuyla doğru yolda olduğunu anlayan Yavuz, annesine göz kırparak kadının elinden boşalan su bardağını aldı.

"O da İstanbul'da yaşıyormuş, ailesi buralıymış. Yani amcamların anlattığı gibi işte."

Seda'nın yatağına oturarak kadının ellerini avuçları arasına alıp koklaya koklaya öptü. Sonra da elini kadının solgun yanaklarına uzatıp sevgiyle okşadı.

"Peki seni etkileyen yanı ne oldu? İlk defa böyle net konuşuyorsun bu konu hakkında Yavuz."

Annesinin feri gitmiş gözlerindeki artan parlaklık ve sevinçli heyecanı Yavuz'u gülümsetirken, kadının yanağını okşamaya devam ederek boğazını temizledi.

"Sohbeti hoş ve oldukça da akıllı bir kıza benziyor." diye yanıtladı annesini.

Aslında aklından geçenler çok farklıydı, evet kızın akıllı olduğu kurduğu cümlelerden belliydi. Lakin Yavuz onun asi, hırçın, inatçı ve dediğim dedik biri olduğunu düşündüğünden sohbet edilesi biri olduğuna inanmıyordu.

"Bunu sormam ayıp kaçabilir ama güzel bir kız mı?"

Annesinin sorusuyla "Güzel gamzeleri var." dedi Yavuz'un dalgın çıkan sesi ve bunu otomatikman söylediğini fark eder etmez kaşlarını çatarak hızla ayağa fırladı.

İnci bugün ona gamzelerini gösterecek kadar geniş gülümsememişti ki. Yalnızca ilk karşılaşmalarında görmüştü kızın iki yanağında da beliren derin gamzeleri. Boğazını temizleyerek dudaklarını birbirine bastırırken, onu dikkatle izleyen annesine döndü tekrar ve gülümsemeye çalışarak elini ensesine attı. Hatırladığı şey sıradan bir fiziksel özellikten ibaretti ve kızda anımsadığı ilk şeyi söyleyivermişti, zaten fazla detaylı da incelememişti onu. Rahatsız veya tedirgin hissetmesinin haceti yoktu.

"Demek güzel gamzeleri var?" dedi iyice keyiflenen Seda. "Çok sevindim Yavuz, yemin ederim uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım."

Geçiştirici bir baş sallayışla gözlerini komodinin üzerinde duran kitaba çevirdi Yavuz. Konuyu değiştirme gayretiyle kitaba adımlayıp, yüzüne yerleşen geniş tebessümle eline aldı. Annesiyle okuduğu kitaplar üzerine uzun uzun konuşmak, Yavuz için yeri doldurulamaz güzellikteki dakikalar demekti.

"Yaşar Kemal, Kuşlar da Gitti." dedi sayfa sayısı oldukça az olan kitabın kapağında parmak uçlarını özenle gezdirerek. "Ustanın bu leziz uzun öyküsünü pek az kişi bilir. Olmazsa olmaz motiflerinden doğru insan ve yozlaşmış insanı burada da harikulâde işlemiş. Ayrıca dönemin İstanbul'unu anlatırken kullandığı betimlemeler de Çukurova tasvirleri kadar kuvvetli. Tek gecede okuyup bitirmiştim ama kafamdaki yankısının dinmesi uzun günler almıştı." diyerek yüzüne yerleşen muzur ifadeyle kaşlarını yalandan çattı ve bakışlarını Seda'ya çevirdi. "Kitap derin anlamlar barındırıp dimağı çalıştırsa da çok ince, formdan düşmüşsün anne. Önceki kitabın da bayağı inceydi?"

Dudaklarına oturan buruk tebessümle omuz silken kadın "Başlayıp da sonunu göremem diye uzun kitap almak istemiyorum." dedi itiraf ederek. Ancak bunu içinden geçirmekle kalmadığını, yüksek sesle dile getirdiğini sonradan fark etti Seda.

İşittiği şeyle Yavuz'un yüzündeki gülüş soldu, bağrının tam ortasına sivri bir bıçak saplanmışçasına nefesi kesildi. Elindeki kitap avuçlarından kayıp yeri boyladı.

"Yavuz, benim güzel oğlum..." dedi oğlunun bakışlarına yerleşen kederi fark eden Seda'nın itirazla çıkan sesi. "Canın yeterince yandı... Yapma, tek arzum seni mutlu görmek."

Yanmaya başlayan gözlerini annesine çevirdi.

Yutkunamıyor oluşunun etkisiyle sesi cılızlaşırken "Benimki de seni mutlu görmek anne." dedi yalvarırcasına. "Savaşmaktan vazgeçme. Anne, sakın pes etme..."

Kadın ağlayarak kollarını ona açınca ufak bir çocuk gibi koşup annesine sığındı. Koca bedeni, annesinin hastalıktan iyice zayıflayan bedeni yanında devasa kalsa da Yavuz kendisini küçücük hissediyordu.

Küçücük ve muhtaç.

Dakikalarca sarıldılar. Annesi çocukluğunda olduğu gibi narin dokunuşlarla saçlarını okşadı.

"Pes etmeyeceğim." diye söz verdi kadın.

"Etme. Sen de gidersen tutunamam..."

Kadın tam da bu yüzden Yavuz'un kalbine birisini almasını istiyordu. Oğlunun yaşama tekrar kök salmasını sağlayacak birini...

"Söz."

Başını kaldırarak inançla gülümsedi ve annesinin yanağını öptü Yavuz, ardından da ayağa kalkıp "Teşekkür ederim." diyerek kol saatini yokladı. "Online bir görüşmem var. Onu halledeyim bahçeye çıkarız olur mu güzelliğim?"

"Olur annem."

Annesini bir kez daha öpüp kadının odasından ayrılan Yavuz, üst kata uzanan merdivenlere yöneleceği sırada sırt çantasıyla karşı odadan çıkan kardeşini görünce Duru'ya doğru adımladı.

"Duru'm?"

Yavuz'un sesiyle annesinden aldığı yeşil gözlerini ona çeviren Duru, tatlı tatlı tebessüm ederek abisinin onun için aralanan kolları arasına koşup sımsıkı sarıldı Yavuz'a.

"Sabah erken gelmişsin uyuyordum ben sen geldiğinde." dedi şirin bir yakınmayla ve Yavuz'a biraz daha sokuldu. "Bir haftada bu kadar özleyemezdim seni."

Attığı ufak kahkahayla kardeşinin kıvırcık saçlarını karışırdı Yavuz.

"Özleyen insan erken kalkardı ufaklık."

Ufaklık kelimesine bozularak "19 yaşındayım ben abi!" dedi somurtmaya başlayan Duru. "Ya ayrıca saçlarıma şunu yapma kıvırcıklığını söndürüyorsun."

Kolunu homurdanan kardeşinin ondan uzaklaşmasına izin vermeden omzuna sardı Yavuz ve gülmeye devam ederek kızı şakağından öptü. Onun bu kadar büyümüş olmasını kabullenmek istemiyordu, ancak kız gönül koymakta haklıydı. O artık güzel bir genç kızdı ve el şakalarıyla göz alıcı saçlarının bozulmasını hak etmiyordu.

"Peki, 19 yaşındaki genç ve güzel hanımefendi nereye gidiyorsunuz bu koca sırt çantanızla? Dedemle iki kafadar piknik falan mı ayarladınız?"

Neşeyle ellerini çırptı Duru.

"Finallerden sonra hemen Kayseri'ye geldiğim için arkadaşlarla bir şey yapamamıştık." dedi hevesle. "İstanbul'a dönüyorum, birkaç gün takılacağız bizim tayfayla. Tıp 1. sınıfı kazasız belasız atlattığımız için kendimizi ödüllendireceğiz. Harika etkinlikler bulduk."

Duydukları Yavuz'un gülen yüzünü bir anda düşürmüş, kolunu kardeşi üzerinden çekerek ondan uzaklaşmasına neden olmuştu.

"İstanbul'da değilim, şimdi gitme Duru."

İtirazla kafasını iki yana salladı Duru.

"Abi konum bilgilerimi takip ediyorsun zaten. Üstelik arkadaşlarımı da tanı-"

"Birkaç gün sonra ben dönmüş olduğumda dönersin sen de. Bensiz İstanbul'da olmanı istemiyorum Duru." dedi Yavuz'un iyiden iyiye sertleşen, tavizsiz sesi. "Hadi abiciğim, birazdan uzun uzun sohbet ederiz zaten."

Planlarının suya düşmesini istemeyen Duru, hissettiği hayal kırıklığıyla yüzünü astı. Abisinin hafiflemek yerine daha da keskinleşen kuralları onu gün geçtikçe zorlamaya başlıyordu artık.

"Ulaş abim ve İdil ablam da İstanbul'da zaten. Abi yapma böyle ben bir bebek veya aklı havada biri değilim. İnsanlarla kaç gün önceden plan yaptık ve-"

"Ulaş abin daha kendine mukayyet olamıyor, sana mı olacak? İdil ablamın da karnı burnunda." diye tersledi Yavuz kızı. "Ben İstanbul'dayken başına bir şey gelirse hemen gelebileyim diye şu an gitmene müsaade etmiyorum güzelim. Lütfen Duru, gerginim zaten."

Kardeşine yaklaşıp kızın yüzünü avuçları arasına alarak yanaklarından öptü Yavuz, sonra da sıkı sıkı sarıldı.

Abisinin sarılışına karşılık vermeyen Duru ise "Abi ben kendime mukayyet olabiliyorum! Hem her şeyi kontrol edemezsin kendine de çevrendekilere de yapma bunu lütfen..." dedi sıkıntıyla.

"Duru."

Yavuz'un kolunun altından kurtulup abisinin karşısına dikildi küskün bakan gözleriyle.

"Abi çok ayıp olacak arkadaşlarıma..."

Duru'nun titreyen sesi ve yaşaran gözleriyle bunu söylemesinin, Yavuz'un kararında bir etki yaratmayacağını ikisi de çok iyi biliyordu. Yüzünde mimik oynamadan eğilip kardeşini öptü ve kıza sırtını dönerek üst kata uzanan merdivenlere adımladı.

"Akşam babam gelince annem de iyi olursa ailecek dışarı çıkarız güzelim." dedi ve kalbini kırdığını bildiği Duru'nun yanıt vermesini beklemeden merdivenleri tırmanıp odasına attı kendini.

Ağır adımlarla yatağına ilerleyip zonklayan başını avuçları arasına sıkıştırdığında, kardeşini kendisinden uzağa savurduğunun elbette bilincindeydi. Izdırap dolu bir zihin yorgunluğuyla gözlerini kapattı. Başka türlüsü gelmiyordu elinden. Yapamıyordu.

Daralan göğsünü rahatlatabilmek adına içine güçlü bir nefes çekip gözlerini açtı ve cebindeki telefonu çıkardı. Duvar kağıdında Aslı -ölen eşi- ve kendisine ait bir fotoğraf vardı.

Aslı'nın London Eye manzaralı evinin balkonunda çekildikleri fotoğrafı, boğazına saplı kalan düğümle acı içerisinde inceledi. Aslı parıl parıl mavi gözleri ve koca gülümsemesiyle kameraya bakıyor, Yavuz da ona arkasından sarılmış kızın rüzgarda uçuşan sarı saçlarından fırsat bulabilmenin mutluluğuyla şakağını öpüyordu. 5 yıl öncesine ait bir fotoğrafın, hele de mutlu bir fotoğrafın yüreğini liğme liğme edişine hala daha alışamamıştı Yavuz.

Telefonu ters çevirip yatağının üzerine bıraktı. Halletmesi gerekenlere odaklanıp biraz nefes almalıydı.

*

Eve döner dönmez Efe'nin yanına uğrayıp evdeki kimseyle konuşmadan odasına kapatmıştı kendisini İnci. Yoldan aldığı sandviçi akşam yemeği yapmış, dedesinin parasıyla pişen hiçbir şeyi ağzına sürmemeye karar vermişti.

Şimdiyse yatağında kucağındaki laptop ile uzanmış bir yandan Zeynep ile konuşuyor bir yandan da mail ekranını yeniliyordu.

"Aklım almıyor! O deden olacak canavarı alnının ortasından vurasım var!" diye cırlayan Zeynep'in hoparlörden yükselen sesiyle yatağın üzerinde duran telefona indirdi bakışlarını. "Şaka gibi ya hiç tanımadığın biriyle evlenmeni istemek ne demek? Formalite de olsa saçma-"

Gözlerini endişeyle iri iri açarak "Zeynep sesini alçalt biraz." diye fısıldadı. "Formalite olduğunu şu anlık sadece sen biliyorsun bir de Fikoş. Lütfen sürekli dile getirip durma."

"İlk uçağa atlayıp oraya geliyorum! Seni de Efe'yi de kaçıracağım!"

"Bunu düşünmedim mi sanıyorsun Zeynep? Yasal olarak elim kolum bağlı!"

Zeynep'in öfkeyle soluduğunu işitti.

"Yarın sabah o Atilla köpeği yine kapıya gelecektir, bu kez suratını dağıtacağım o aşağılık pisliğin!"

Bağıran Zeynep ile kaşlarını çattı İnci ve "Nasıl ya?" diye sordu inanamazlıkla. "O yüzsüz bir de kapıya mı geliyor?"

Yumruklarını sıkıp ensesini geriye yatırarak sakin kalmaya çabaladı. Fakat başına bunların gelmesine neden olan Atilla'ya gün geçtikçe daha da bileniyordu.

"Fikoş bu sabah bulaşık suyu dökmüş başından aşağı. Sonra da kaza süsü vermiş ibneye."

Bu bilgi İnci'nin içini rahatlatmaya yetmemişti ne yazık ki.

"O iki yüzlü pisliğe karşıma asla çıkmamasını söyle Zeynep. Onu gördüğüm ilk yerde mahvedeceğim! Ulan bu insanlar el ele verip beni katil etmeye mi çalı-"

"Bırak şu şerefsiz kavimlerin efendisini." diyerek onu bölerken boğazını temizledi Zeynep. "Bu Yavuz'un akademik geçmişini araştırdım sen durumu anlatınca. Adam MIT'de kimya mühendisliğine girmiş biliyor musun?"

Gözleri fal taşı gibi açılan İnci, uzun hecelere ayırarak "Em-ay-ti mi?!" diye sordu. "Çüş, zeki bir şeye benziyordu da bu kadarını beklemiyordum! Dünyanın en iyi mühendislik okulundan mı mezun şimdi bu?"

"Cık, mezun olmamış." diyerek dilini şaklattı Zeynep. "2 yıl kimya mühendisliği okumuş ama bırakmış. Sonra Michigan Üniversitesi'ne geçip endüstri mühendisliği okumaya başlamış."

"MIT'yi bırakacak kadar idealistmiş demek ki." dedi İnci kendi kendisine kafasını sallayarak. "Ben olsam orayı bitirir sonra endüs-"

Laptop ekranına düşen mail bildirimiyle yarıda kesildi cümlesi.

"Aha Yavuz mail attı." dedi ve hemen bildirimin üzerine tıkladı.

"Oku hemen ne yazmış?"

"Okuyorum."

Merhaba İnci,
Ekte sana bahsettiğim maddeleri bulabilirsin. İvedilikle aynı şekilde bir liste oluşturup bana mail olarak iletmeni istiyorum. Ortak listeyi nikahtan birkaç gün önce sözleşmeye çevirtip imzalarız. Telefon numaram listenin altında yazıyor. Görüşmek üzere.

Gözlerini küçümsercesine kısıp yüzünü ekşitti İnci.

"Bu ne be?" diyerek burun kıvırdı. "Sanırsın akademik mail atıyor."

Kıkırdayan Zeynep, "Gerçekten böyle mi yazmış?" diyerek gülüşünü kahkahaya çevirirken "Ay kusura bakma İnci'm, sinirlerim harap oldu." dedi hemen.

"Senin mi benim mi? Neyse dur kurulmayayım adama." dedi ve  imayla ekledi. "Ekteki dosyayı açıp maddelerini okuyalım ivedilikle."

Kıkırdayarak dosyaya tıklayıp dikkatle maddeleri okumaya başladı.

Madde 1: Duygulara yer yok demek geniş bir çerçeve ve senin de söylediğin gibi insanız. O yüzden daraltıyorum. Romantik duygulara asla yer yok.

"Senin neyine romantik duygu besleyeyim ben allasen ya?" diye homurdanmadan edemedi İnci. Ancak Zeynep'in "Hadi devam et." demesiyle maddeleri okumayı sürdürdü.

Madde 2: Görüşeceğimiz günleri her ay başında sana bildiriyor olacağım. Erkenden bildirmiş olacağım için o günlere iş, plan veya sorumluluk koyman yasak.
-Ani gelişebilecek hayati durumlar hariç.-

Madde 3: Annemin yanında son derece mutlu bir çift gibi davranacağız, ASLA AMA ASLA BOCALAMAK YOK!
-Ailemin yanında el ele tutuşma ve ufak öpücükler olabilir, kesinlikle anlam yüklemek yok!-

"Oldu çocuk da yapalım istersen paşam!" diyerek gözlerini devirmeden edemedi İnci.

Madde 4: Mecbur kalmadıkça kişisel alanlarımıza girmeyecek ve ekstra iletişime geçmeyeceğiz.

Madde 5: Uçak yolculuklarında gerekli durumlar hariç birbirimizle konuşmayacağız.

"Çok meraklıydım seninle saçma sapan tartışmaya."

"Ya İnci, şu yorumları bitirince yapalım."

Zeynep'in sabırsız ikazıyla oflayarak devam etti İnci maddeleri okumaya.

Madde 6: Geçireceğimiz kısıtlı zamanlarda laf ebeliği yapmak, abes tartışmalara girişmek yok.

Madde 7: Birbirimizden maddi-manevi beklentimiz olmayacak. Ailemin gözüne çarpmayacak şekilde istediğini yapabilirsin.

"Sana mı soracaktım?"

Madde 8: Evliliğin formalite olduğunu kimseyle paylaşmayacağız. -En yakın arkadaşım Emir hariç. Sen de güvendiğin ve ağzının sıkı olduğunu düşündüğün 1 kişiyle paylaşabilirsin.-

Zeynep ve Fikoş ile paylaşmıştı bile.

Madde 9: Annem iyileşince evlilik sona erecek.

Son maddede Yavuz'un diğer ihtimali yazmamış olması, İnci'nin gerilen sinirleri bir anda yumuşamıştı, hatta kalbinden o tanıdık sızı geçer gibi olmuştu.

İnci'nin sessiz kalmasıyla "Mantıklı maddeler." dedi Zeynep'in düşünceli sesi.

Kendi kendine başını salladı İnci de.

"İstanbul'daki kimsesinin evlendiğimi bilmesini istemiyorum. Yalnızca bunu ekleyeceğim ben de."

Yavuz'a bunun için liste oluşturacak değildi, adamın yazdıklarının aynını kendisi de istiyordu çünkü.

"Bir de aşık oluyormuşsunuz birbirinize." diyerek tekrar gülmeye başlayan Zeynep'i "Kırmızı kar yağınca neden olmasın?" diye yanıtladı İnci'nin ihtimal dahi vermeyen alaycı sesi.

"Belli mi olur? Dizi filmlerde bu tür anlaşmaların aşkla sonuçlanmadığı tek bir örneğin var mı İnci'ciğim?"

"Umarım yukarıdaki pembe dizi meraklısı değildir. Kaderimi bu şekilde yazmışsa cehennemde eylem yaparım!" diye ti'ye aldı Zeynep'i. "Neyse, arayıp konuşayım şu adamla. Görüşürüz Zeyno'm."

"Tamam haberdar et beni de."

Telefonu kapatıp Yavuz'un ekrandaki numarasını aradı.

"Efendim?"

Üçüncü çalışın hemen ardından Yavuz'un bariton ses tonunu duyan İnci, adam sanki onu görüyormuş gibi omuzlarını dikleştirdi.

"Merhaba, İnci ben." dedi ve oyalanmadan meseleye girdi. "Yolladığın maddeleri aynen onaylıyorum. Ama seninle öpüşmem!"

"Ne?" dedi Yavuz'un hayli şaşkın çıkan sesi. "Öpüşmek falan yok, bu da nereden çıktı şimdi?"

Dilinin ucunu ısıran İnci, telefonu tutmayan avuç içiyle sessizce birkaç kez alnına vurdu. Ufak öpücükleri öpüşmek olarak yorumlamıştı ahmak gibi.

"Ufak öpücükler yazmıştım." diyerek açıklayıcı tonlamasıyla devam etti Yavuz. "Yanaktan falan yani. O da nadiren tabii..."

"Tamam."

Kısa bir sessizlik oldu.

"Hazırladın mı sen de bir liste?"  diye sordu Yavuz boğazını temizleyerek.

"Senin liste yeterli. Ama ben de İstanbul'daki çevremin çakma evliliğimi bilmesini istemiyorum." dedi İnci de ve yataktan kalkıp pencereye doğru adımladı. "Bu kadar." derken pencereden dedesinin bahçede oturmuş geçen akşam camdan fırlattığı daktiloyu tamir ettiğini görünce "Barzo herif, onu yine kırmazsam benim de adım İnci değil!" diye tısladı.

"Ne?"

Yavuz'dan yükselen şaşkın sesle "Pardon, son cümleyi sana söylemedim." dedi hemen İnci toparlama gayretiyle. "Maddelerde tamamım, sözleşme haline getirebiliriz."

"Peki yarın akşam geliyoruz o halde?"

"Evet. İyi geceler."

"İyi geceler."

*

İnci'nin evdekileri durumdan haberdar etmesiyle ertesi günün neredeyse tamamı misafirleri mümkün mertebe en iyi şekilde ağırlamaya yönelik hazırlıklarla geçmişti. Dedesi ve eniştesi ile tek kelam etmeyen İnci ise hazırlık sürecine de sürmemiş ve Efe'nin yanına uğramak dışında günün çoğunda odasında kalıp tez sunumuna çalışmıştı.

Şimdiyse misafirlerin geliş vaktinin yaklaşmasıyla üzerine haki yeşili keten bir tulum giymiş saçlarını tepesinde at kuyruğu yapmaya çabalıyordu. Yatağında oturmuş onu izleyen anneannesinin sorularına da yanıt vermekten geri durmuyordu tabii.

"Tanıdıkça anlaşırsınız belki. Deden dün akşam çok sevindi senin için."

Alay edercesine güldü İnci ve gözlerini devirip omuz silkti.

"Kocanın ne hissettiğiyle ilgilenmiyorum. Başımın çaresine her zamanki gibi baktım işte!" diyerek saçıyla uğraşmayı bırakıp kulaklarına iki küçük halka küpe geçirdi.

Torununun kendisine gönül koyduğunu elbette anlıyordu Süheyla, ama doğduğundan beri erkekler tarafından sindirilmeye ve onlar ne derse yerine getirmeye alışmıştı. Karşı koymak, ayak diretmek yaşlı kadın için bambaşka bir dildi ve Süheyla o dili hiç öğrenmemişti.

"Bu sadece bir tanışma İnci, eğer istemezsen evlenmeyeceksin kızım."

Efe söz konusu olmasa hiçbir şekilde tanışması dahi söz konusu olmazdı zaten.

"Anneanne!"

Sesini kadına ilk kez bu denli yükselten İnci, içinde bulunduğu çıkmazın anlaşılmadığını hissettiğinden öfkelenmişti. Fakat bu öfkenin muhatabı anneannesi değildi. Yaşlı kadının yanına adımlayıp ak saçlarını, yumuşak yanaklarını öptü.

"Hallettim ben anneannem, sıkma sen o güzel canını." diyerek kadının kırışmış ellerine de dudaklarına bastırdı. "Biraz bahçeye çıkayım misafirler gelmeden."

Torununun saçlarını okşayarak "Tamam yavrum." dedi yaşlı gözleriyle Süheyla. "Seni çok seviyorum."

"Ben de seni çok seviyorum."

Boğazındaki düğüme rağmen gülümsemeye devam ederek anneannesiyle ellerini ayırdı ve odasından çıkıp bahçeye indi. Duruma isyan etmekten öylesine yorulmuştu ki artık hiçbir şey hissedemiyor, bir an önce kardeşinin vasiliğini alıp dedesiyle irtibatı kesmek istiyordu. Tez sunumunun ardından ikizini de alıp bir daha Kayseri'ye dönmeyecekti. Yavuz ile Yavuz'un annesi için gelip gitmeleri dışında tabii.

"Prenses güzel göğüslerini uzun zamandır göremiyorum."

İnci'nin bahçede attığı adımlar, çardağın hemen arkasından gelen erkek sesiyle durdu. Kaşlarını çattı ve sessizce o tarafa yürümeye başladı.

"Ömer kulaklığımı almamışım şu an böyle konuşma lütfen." diyen Tuğçe'nin sesiyle başından aşağı kaynar sular döküldü o anda ve birkaç saniyeliğine donakaldı.

"Bu akşam çamaşırsız fotoğraflarını bekli-"

Üzerindeki şoktan derhal sıyrılan İnci, "Tuğçe hemen kapat o telefonu!" diye bağırarak kuzeninin yanına koşarken, Tuğçe de panikle telefonu kapatıp pantolonunun arka cebine sokuşturmuştu hemen.

"Abla ne oluyor?" diye sordu nefes nefese yanına koşan İnci'ye.

Kızın aptala yatarak söylediği şey İnci'yi iyice çileden çıkarmaya yeterken hırsla Tuğçe'nin koluna yapışıp sertçe sarstı onu.

"Kim o görüntülü konuştuğun adam? Seni istismar etmesine nasıl izin verirsin?!" diye dişleri arasından konuşan İnci, kimsenin duymaması için sesini kısık tutmaya çabalıyordu. "Tuğçe sen aptal mısın?"

"Bırak kolumu, seni ilgilendirmez."

Öfkeli bir hayretle "Sen gerçekten aptalsın!" diye inledi İnci.

"İnci abla bırak kolumu canımı acıtıyorsun! Seni ilgilendirmez, sana ne?" diyerek sinirle güldü Tuğçe de ve kaşlarını çatıp İnci'yi aşağılarcasına süzdü. "Ne oldu, problem çıkarıp senin önüne geçerim diye mi korktun? Merak etme, sahne hep senindi şimdi de öyle olmaya devam edecek."

İşittiklerinin şok edici etkisiyle İnci'nin kuzeninin kolunu tutuşu zayıfladı ve eli yavaşça yanına düştü. İdrak etmek isteyen bakışları, çatılı kalan kaşları ile dudakları aralık öylece kalakaldı.

"Endişe etme bu hikayenin başrolü sensin İnci abla."

Midesine yumruk yemiş gibi oldu kuzeninden işittikleriyle.

"S-sen hakkımda bunları mı düşünüyorsun?" diye sordu güçlükle konuşarak.

"Sen ve ikizin yüzünden ben anne babamla doyasıya vakit geçiremedim! Siz ve sizin problemleriniz hep ilk sırada geldi. Bırak da beni isteyen ve ilk kez önceliği olduğumu hissettiğim kişiyle istediğim gibi konuşayım!"

Şoke olan İnci dudaklarını yalayarak yutkundu.

"Onların her dediğini yapan, uysal torun ve evlat sendin aslında. En çok sen sevildin Tuğçe, bunu inkar edemezsin?"

Gözlerini imayla devirip kahkaha attı Tuğçe.

"Uysaldım evet! Çünkü sen bana diklenme fırsatı vermedin ki? Önümde senin gibi bir örnek vardı ve başına neler geliyordu görüyordum. Senin tersin gibi olmaktan başka şansım yoktu, çünkü evde yeterince huzursuzluk çıkaran biri vardı ve bana sıra gelmiyordu. Ben senin yüzünden korkak ve boyun eğen biri olarak yaşadım bunca sene!"

İnci de şoktan sıyrılıp sinirle kahkaha attı.

"Öyle mi? Neler biriktirmişsin içinde sen böyle!" diyerek elinin tersiyle Tuğçe'yi omzundan geri itti. "Annen de baban da hep seninleydi. Ben hep ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordum biliyor musun?"

"Tamam İnci abla yeter. Uzatma!"

Gideceği sırada kolunu tutup mani oldu Tuğçe'ye.

"Bak iç dünyanda neler dönüyor bilmiyorum ama istismar edilmene izin veremem." dedi sesini yumuşatan İnci sabırla. "Kaç genç kızın bu tarz fotoğraf ve videolar yüzünden şantaja maruz kaldığını biliyor musun? Bu şantajlarla da fuhuşa zorlandıklarını?"

"Şizofren falan mısın sen ya?" diye tısladı İnci'nin söylediklerine deli saçması gözüyle bakan Tuğçe. "Üstelik 20 yaşındayım bebek değilim!" diyerek kolunu kurtardı İnci'den.

İnci'nin omzuna çarpıp dolan gözleriyle yürümeye başladığında "Peki Batuhan?" diyen İnci ile durdu adımları.

Yüreği sızladı, çırılçıplak kalmışçasına yanakları kızardı ve soluğu kesildi Tuğçe'nin.

Tüm bunları hissetmiyormuş gibi "Ne olmuş Batuhan'a?" diye sordu dalga geçerek.

"Siz çocukluğunuzdan beri birbi-"

Yüksek perdeden attığı kahkahanın ardından "Hizmetçilerimizin oğlu ve ben?!" diyerek kafasını bunun bir saçmalıktan ibaret olduğunu söylercesine kafasını iki yana salladı. "Kusura bakma ama ben senin aksine sosyal sınıfların varlığına inanıyorum İnci abla. İnsanların nasıl tanıştınız sorularına hizmetçimin oğluydu, aynı evde büyüdük diye mi yanıt vereceğim?"

Midesine güçlü bir yumruk yemişçesine beti benzi attı İnci'nin. Tuğçe ile zıt özelliklere sahip olduğunu biliyordu ama bu kadarı çok fazlaydı.

"Ne biçim konuşuyorsun sen?" diye bağırdı kendini kaybederek tiksintiyle. "Onlar bizim ailemiz!"

Tuğçe çenesini havaya dikerek umursamazlıkla güldü.

"İki gün sonra utanacağım birini koluma takıp da-"

"Korkma, hizmetçinin oğlu senin onu yanına yakıştırmayacağını biliyor zaten."

Batuhan'ın sesiyle kızların her ikisi de aynı anda kaskatı kesildiler. Tuğçe sağır kesilmek istediği kalbinin bin bölük olduğunu hissetse de düşüncelerinin doğru olduğuna inandığından sesini çıkarmadan başını yere eğdi, gözyaşlarını içine akıttı. İnci ise ağırlaşarak geçen birkaç saniyenin ardından yaşaran gözlerini, ıslak kirpileri arasından onlara bakan Batuhan'a çevirdi. Birlikte büyüdükleri genç adamın bakışlarındaki kırgınlık, utanç ve elem ete kemiğe bürünmüşçesine somuttu.

"Batu..." dedi İnci, kuzeni adına duyduğu yoğun utanç sesini titretmişti. "Ablacım..."

Yaşlarla parlayan bakışlarını ona bakamayan Tuğçe'den ayırmayan Batuhan, elini havaya kaldırıp susmasını işaret etti İnci'ye.

"Kendimle de hizmetçi olan ailemle de gurur duyuyorum." dedi titreyen çenesiyle tane tane. "Ama şu an çok utanıyorum. Benimle beraber içimde büyüyen o güzel hisleri, böylesine bir insana heba ettiğim için..."

O an hıçkırarak ağlamaya başlayan Tuğçe, başını hızla Batuhan'a çevirse de Batuhan gözlerini yere indirerek yumruklarını iki yanında sıktı. Kalbini kafesleyen aşkın ona böylesine değersiz hissettireceğini bilseydi eğer, geçmişe dönüp kendi kulağına ondan kaç! diye fısıldardı muhakkak.

"İyi geceler." dedi ve arkasına dönüp hızlı adımlarla bahçeyi terk edip sokak kapısından dışarı çıktı Batuhan.

Başı dönüyor, midesi bulanıyor, göğsünü ezen hislerin etkisiyle nefes alamıyordu. Tuğçe ile yaşadığı onca yıl, birbirlerine duydukları çocuksu masum hisler, minik ellerinin ayrılmadığı günler, kızın onu yanağından öptükten sonra kaçıp kaçıp gitmeleri ama onu öpmekten de asla vazgeçmemesi... Hepsi bir olup zihninde dönerken gözlerinden akan yaşlarla beraber koşmaya başladı.

Koştukça ağladı. Ağladıkça anılar çeşitlendi, detaylandı ve her detay göğsünü deldi.

Arkasından dışarı çıkıp ona seslenen İnci'yi dahi duymadı. Zira zihninde dönen anılara Tuğçe'nin sesi hizmetçinin oğlu tamlamasıyla eşlik ediyordu.

Oysa hizmetçinin oğlu, evin küçük ve şımarık prensesine zengin hisler beslemiş ve aşkını cömert kalbinde taşımaktan hiç vazgeçmemişti.

Bu akşama kadar...

*

"Koş İnci, arabayı park ettiler."

Pencereden dışarıyı gözetleme görevini üstlenen eniştesinin heyecanlı haykırışıyla, asık suratıyla oturduğu koltuktan kalkıp "Açıyorum kapıyı." dedi İnci.

"Üzerine giyecek başka bir şeyi yok muydu bunun?"

Torununun ayağa kalkmasıyla onu baştan ayağa süzen dedesi, kızın üzerindeki diz üstü tulumu beğenmemişti. Üstelik memnuniyetsizliğini dile getirirken de İnci'yi muhatap bile almamıştı kendisine. Fakat İnci, bu duruma kızamayacak kadar üzgündü, zira aklı Batuhan'da kalmıştı.

"Haydi İnci."

Teyzesinin ona seslenmesiyle dedesine cevap verme tenezzülünde bulunmayan İnci merdivenleri ona eşlik eden Seval ve eniştesi ile inip henüz çalan kapıyı açtı.

Yavuz giydiği siyah takım elbisesi, özenle ütülenmiş beyaz gömleği, bu kez taranmış saçları ve elindeki karışık çiçek buketiyle kapının tam önde dikiliyordu. Onun hemen yanında dökülen saçlarını başındaki turkuaz kahverengi çizgileri olan bir bandana ile saklayan 50'li yaşlarındaki annesi ile Yavuz'u andıran ve yine kadınla aynı yaşlarda görünen kır saçlı bir adam vardı. Onların arkasında da İnci'nin kafede gördüğü ve isminin Betül olduğunu anımsadığı kadın ile koluna girdiği adam, muhtemelen eşi bekliyordu.

"Hoş geldiniz." diyerek gülümseyen İnci, Yavuz'un elindeki çiçekleri almak yerine Seda'ya yaklaşıp elini öptü.

Kadının solgun yüzünü canlandırmak için yaptığı makyaj dahi hastalığının ne denli ağır geçtiğini gizlemeye yetmemişti. Bunu fark etmek İnci'nin yüreğini sızlattığından, kadına karşı Yavuz ile anlaşmasından bağımsız olarak yakın ve içten davranmak istemişti. Kızın içtenliğini anlayan Seda ise yüzüne yayılan geniş tebessümle İnci'nin yanaklarını öpmüştü hemen.

"Hoş bulduk yavrum, Seda ben." dedi anaç, sıcak bir tonla.

"İnci."

"Merhaba kızım Engin ben de."

Seda'dan ayrılır ayrılmaz Yavuz'un kendisini tanıtan babasına dönüp onun da elini öperek diğerlerini de içeri buyur ettiler Seval ile.

Teyzesi ile eniştesi misafirleri yukarı çıkarmak için önayak olurken Yavuz ve İnci kapının önünde yan yana dikilmeye devam ediyorlardı şimdi.

Diğerlerinin gözden kaybolmasıyla "Alacak mısın şunları?" diye homurdandı Yavuz.

Yavuz'un ikazıyla merdivenleri tırmanan insanların peşinden bakmayı keserek, gözlerini yanında dikilen adama kaydırdı ve kendisine uzatılan çiçeklere burun kıvırdı İnci.

"Çiçek cesetlerinden hoşlanmam." dedi ve çenesiyle dresuarı işaret etti. "Şuraya bırakabilirsin."

Karşılaştığı iğneleyici tavra ses çıkarmamaya karar veren Yavuz, nefesini sıkıntıyla dışarı verip çiçek buketini kızın gösterdiği yere bıraktı.

"Buyur." diyerek merdivenleri işaret etti o sırada İnci.

"Dedem ve kız kardeşim de gelecek, biraz bekleyebilir miyiz?"

Yavuz'un sorusu ile başını sallayıp bakışlarını yere indirdi İnci. Adamın maddelerde üstüne basa basa belirttiği gibi gerekmedikçe birbirleriyle konuşmayacaklardı. Sessiz geçen birkaç saniyede Yavuz evin girişinde gezdirdiği gözlerini tıpkı İnci gibi yere indirmişti.

"Aşk olsun dede, hız yaptırmadın geç kaldık işte."

Bahçeden gelen ince ve kibar genç kız sesiyle her ikisi de o tarafa döndüler aynı anda. Beyaz saçları yer yer dökülmüş, şişman ve sarkık gıdılı yaşlı bir adam ile açık tenli, omzunun altına inen gür kıvırcık saçlı, genç bir kız onlara doğru yaklaşıyordu.

"19 yaşında, ehliyetini yeni almış birine canımı emanet etmişim. Azraille kumar oynayamazdım kraliçem."

Tatlı sert söylenen yaşlı adam, bastonu yardımıyla kapıya uzanan üç basamağı aşıp İnci ile Yavuz'un karşısına dikilince şöyle bir süzdü ikiliyi. Sonra da neşeli bir gururla ellerini ovuşturup kahkaha attı.

"Bu nasıl yakışmaktır aybalalarım!" diye gözlerini pörtletip bastonu tutmayan elini uzatıp İnci'nin yanağını sevdi içtenlikle. "Selçuk ben. Kalbin de yüzün kadar güzeldir umarım hanım kız."

Hanım kız tabirine kendisini tutamayarak gülen Yavuz'un, neye güldüğünü anlayan İnci bozuntuya vermeden yaşlı adamın elini öperek içeri buyur etti. Ardından da parlak yeşil gözlerindeki heyecanla onu izleyen kıvırcık saçlı kıza döndü.

"Merhaba, İnci ben." dedi ve kızın sıcak enerjisiyle gülümseden edemedi.

"Duru ben de." diyerek Yavuz'u işaret etti kız samimi gülüşünü yüzünden silmeden. "Kardeşiyim."

"Memnun oldum, gel lütfen."

Kafasını sallayıp kıpır kıpır heyecanıyla içeri giren Duru, İnci'yi omuzlarından tutup her iki yanağından da öperken "Bir ablam ve bir abim daha var ama onlar Kayseri'ye gelemediler. Ablam hamileliğinin son aylarında, Ulaş abimin de iş yoğunluğu çok fazlaymış." diyerek çantasından hızla telefonunu çıkarıp ön kamerayı açtı. Kadraja Yavuz ve İnci'yi alırken durumu garipseyen ikiliye "Gülümseyin, İdil ablam fotoğraf bekliyor." dedi tatlı bir uyarıyla.

Çift sandığı ikili, belli belirsiz tebessüm etmeyi becerebildiklerinde de fotoğrafı çekip görevini tamamlayarak sırıttı Duru. Sonra da merdivenlerin önünde onu bekleyen dedesine koşup adamın koluna girdi "Gidelim prensim." diye cıvıldadı. Yaşlı adamsa "Hay hay kraliçem." derken torununu yanağından öptü ve şakalaşarak merdivenleri tırmanmaya başladılar.

İnci'nin pek de aşina olmadığı bir dede torun ilişkisiydi izlediği. Yüreğindeki baş gösteren ince sızıyla yutkundu ve Duru'nun ne kadar şanslı olduğunu düşünmeden edemedi.

"Evet benimkiler şimdilik bu kadardı." dedi Yavuz.

"Aile genogramınıza ihtiyacım var sanırım." diye mırıldandı İnci de kafası karışmış gibi.

"Konuşuruz detayları daha sonra."

Kafasını salladı ve onlar da beraberce yukarı çıktılar.

Salona girdikleri an Yavuz ağır adımlarla önce İnci'nin anneannesine yönelip kendisini tanıtarak kadının elini öptü, ardından da dedesine dönüp adamın elini öptü. Gayet sıradan görünün bu tanışma merasiminde İnci'nin dikkatini çeken ve belli belirsiz gülümsemesini sağlayan ufak bir detay vardı aslında. Bu tarz ortamlarda önce yaşlı olan erkeğin eli öpülürdü yaşadıkları yerde. Ancak Yavuz, önceliği anneannesine vermişti. Duruma keyiflenen kız bakışlarını Yavuz'un üzerinden çekip, dedesine kaydırdı ve o anda zevkle kahkaha atmamak için yanaklarının iç kısmını dişlemek zorunda kaldı. Zira dedesinin suratı el öptürme önceliğini kaptırdığı için turşu satıyordu. Bunu otoritesine hakaret saydığına emindi İnci.

"Ee Mustafa, kaderde dünür olmak da varmış."

Yavuz'un dedesinin keyifli gür sesi sessiz salonda yankılanınca "Öyle olacak gibi Selçuk." dedi Mustafa da ve gözlerini Yavuz'un babası Engin'e çevirdi. "Siz ailecek İstanbul'da yaşıyorsunuz sanırım?"

"Evet, işlerin İstanbul ayağını yürüyoruz orada. Gerçi Yavuz bizden bağımsız kendi işini yapıyor."

Gittikçe daha da sıkıcı olacağa benzeyen sohbet havasından sıkılan İnci, mutfağa gitme bahanesiyle Efe'nin odasına indi. Kardeşi yine her zamanki gibi geldiğini dahi fark etmedi ve gezegenlerle ilgili belgeselini izlemeye devam etti. Yatağın ucuna ilişip bir süre onu izledikten sonra rahatsız etmemek için yanından ayrıldı genç adamın.

Mutfağa geçip Belgin'e yardım etti. Batuhan'ın ardından kendisini odasına kilitleyen Tuğçe ortalarda görünmüyordu. Buna şükretti İnci, çünkü onu dumura uğratan kıza inanılmaz öfkeliydi ve şu an yüzünü dahi görmek istemiyordu. Tek derdi bu geceyi kazasız belasız atlatmaktı.

Sofraya geçildiğinde de konuşulanlara kulak kabartmamaya çalıştı İnci. Çünkü konuşanlar daha çok erkeklerdi ve özellikle dedesi her zamanki gibi eril dil kullanmaktan geri durmuyordu. Tam karşısında oturan Yavuz ise sohbete pek müdahil olmuyor, dalgın bakışlarını da önündeki tabağından ayırmıyordu. Hemen yanındaki annesi ise İnci'yi gülen gözleriyle inceliyor, kızla göz göze geldikçe gülüşünü büyütüp başını sallıyordu.

Çünkü oğlu Aslı'dan sonra ilk kez bir kadına şans vermeyi ona göre ciddi ciddi düşünüyordu. Ve Seda için, İnci oğlunun kurtarıcısı olabilirdi. O yüzden bu ihtimale tutunup, kıza kötü mesaj vermemek adına gülüşünü silmiyordu yüzünden.

"İnci, sen çalışıyor musun tatlım?"

Yavuz'un yengesi Betül'ün sorusuyla başını çevirip sağ tarafında oturan kadına baktı İnci. Kafedeki çıkışından sonra kadının ona bilendiği, haset bakışlarındaki küçümseyişten belliydi.

"İstanbul'da bir vakıf üniversitesinde yarı zamanlı öğretim görevliliği yapıyorum, doktora eğitimim de bitmek üzere."

Çarpık ve aşağı gören tebessümüyle omuz silkip tabağındaki sarmadan ağzına atarak çiğnemeye başladı Betül. Lokmasını yutar yutmaz da "Yemek yapmasını biliyor musun peki? Genelde okumakla kafayı bozan kızların mutfakla arası olmuyor." dedi iğneleyici sesiyle.

"Okumakla kafayı bozmak derken?"

Havalanan kaşlarıyla gülen İnci, yemek yememiş olsa da peçetesi ile dudaklarını silip bedenini hafiften kadına doğru çevirdi. Masadaki gözlerin onlar üzerinde sabitlenmiş olması umurunda değildi.

"Yaşamsal faaliyetlerimin sürmesi için beslenme zorunluluğum olduğundan ister istemez mutfakla aram iyi. Yemek tariflerindeki yönergeleri uygulamak atla deve değil en nihayetinde." diyerek gözlerini kıstı ve kadının ona yaptığı gibi küçümsercesine süzdü onu. "Merak ediyorum, mazur görün lütfen. Bunu okumakla kafayı bozmuş(!) bir erkeğe hiç sordunuz mu?"

"İnci!"

Dedesinin ikaz edici sesine rağmen susmadı kız.

"Muhtemelen sormadınız! Çünkü erkekler eğitim veya meslek fark etmeksizin elleri kolları tutmuyormuş gibi kadınlar tarafından beslen-"

"Yeter!" diye bağıran Mustafa elini masaya öfkeyle indirip ateş saçan gözlerini torununa dikti. "Misafirimizden hemen özür dile!"

Dedesinin bu kadar ileri gitmesi İnci için beklendik bir şey değildi. Çünkü adam misafirler yanında asla sesini yükseltmez, sorunlarını belli etmezdi. İnci'nin ona göre rezillik olan davranışlarının cezasını insanlar gittikten sonra keserdi kıza.

"Saygısızlık yapmadım!" diyerek omuzlarını dikleştirdi İnci. "Hanımefendiden özür dilemeyeceğim!"

"Dileyeceksin!"

İnci, dedesinin tavrının kadından bağımsız olarak söylediklerinin içeriğine olduğunu biliyordu.

"İnci tekrarlatma bana, derhal öz-"

"Özür dileyecek hiçbir şey yapmadı!" diyen Yavuz, yükselttiği sesiyle araya girince hem Mustafa'nın hem de İnci'nin gözleri ona çevrildi şaşkınlıkla. Yavuz ise kendinden emin dik duruşuyla önündeki suya uzanıp yudumladı ve sırtını geriye yasladı usulca. "Ben de uzun zaman yurt dışında kaldım eğitim amacıyla, geri döndüğümde kimse bana mutfakla aramın nasıl olduğunu sormadı. Beslenme temel ihtiyacımızı karşılayan yemek pişirme eyleminin yalnızca kadınlara atfedilmesi büyük haksızlık."

"Ama ben öyle söylemek istememiştim ki zaten Yavuz'cum."

Betül'ün geçiştirici tonlamasıyla gülerek söylediği şeye bir yanıt vermedi Yavuz. İnci'nin ona şaşkın gözlerle bakıyor olmasına da aldırış etmedi. Tabağındaki ızgara tavuktan çatallayıp ağzına attı ve iletişime yemek molası verdiğini belirtircesine tabağına eğildi.

Sonrasında gerginliğin kol gezdiği masada bir süre çıt çıkmadı. Neyse ki Semih'in, Yavuz'un amcası Ferit'e laf atması ve Selçuk dedenin de esprili söylemleriyle onlara katılması ile gergin hava çok geçmeden dağıldı.

Yavuz'un çıkışıyla mutlu sayılabilecek bir sessizliğe gömülen İnci ise ona teşekkür edip etmemesi gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Ancak zaten olması gereken bir şeyi dile getirdiği için buna gerek olmadığına ikna etti kendisini. İlerleyen 2 saatte de sesini çıkarmadı. Yavuz da tıpkı onun gibi pek fazla konuşmadı.

Çaylar içilirken lavaboya gitmek için ayaklanıp merdivenlere adımladığında, peşinden gelen dedesinin koluna yapışmasıyla çatılan kaşlarıyla dönüp adama baktı.

"Sen insanı iki dakika rezil etmeden duramıyor musun?" diye tükürürcesini bağırırken ekşitti yüzünü. "Saygısız!"

Kolunu kurtarıp öfkeyle güldü İnci de.

"Her halttan rezil olduğunu düşünecek kadar yetersiz hissettiğin için bile üzülmüyorum artık sana biliyor musun?"

Hiddetle çattığı kaşlarıyla oralı olmadı dedesi.

"Bu gece o kadından özür dileyeceksin İnci!"

"Di-le-me-ye-ce-ğim!" diye hırsla heceledi İnci de.

"Evine ilk kez gelen birine terbiyesizlik yaptın ve hala konuşuyor musun?" diye kükreyen adam koluna yapışmak için elini uzatınca "Dokunma bana!" diye bağırdı İnci. "Sakın dokun-"

"Terbiyesizlik falan yapmadı!"

Yavuz'un yüksek perdeden çıkan sesiyle, Mustafa'nın öfkeli bakışları onlara doğru yürüyen adama çevrildi. Yavuz ise İnci'nin yanında durarak yaşlı adamın tam karşısına dikildi.

"Masada da söylemiştim." diye devam etti kararlı ifadesiyle. "Ortada yapılmış bir terbiyesizlik yok dolayısıyla özür dilenecek bir durum da yok."

Somurtarak dişleri arasından kısa bir soluk çekti içine Mustafa.

"Bu onun ilk vukatı değil genç adam, sen karışma lütfen."

"Dede uzatma! Yarın İstanbul'a dönüyorum ve-"

Yaşlı adamın yalandan bir şaşkınlıkla irileşen alaycı bakışları İnci'nin gözlerini buldu. "Oo." dedi gülerek. "Nikahınız kıyıldı da benim mi haberim yok? Ben sana nikahın kıyılmadan İstanbul'a gitmeyeceğini söylemedim mi?"

İnci, adamın kelimeleriyle tam manasıyla dumura uğradı ve aralık kalan dudakları arasından kelime üretemedi. Konuşma fonksiyonları kaybolmuş gibiydi.

"Biz zaten evleneceğiz." diyen Yavuz'a kulak asmadı yaşlı adam, yine de devam etti Yavuz. "Ama henüz tanıştık ve biraz zamana ihtiyacımız var. Ben İstanbul'da yaşıyorum, farklı şehirlerdeyken birbirimizi tanıyabilmemiz mümkün değil."

"Tamam nikahlandığınızda alır götürürsün sonra da tanırsın karını." dedi Mustafa kestirip atarak.

"Bakın." dedi Yavuz sakin ve uzlaşmacı bir tonla. "Nikah işlemleri için burada kalacak zamanım yok. Yarın dönmem gerekiyor benim."

Çenesini havaya dikip ellerini belinin arkasında bağladı Mustafa.

"Beni ilgilendirmez" dedi inatla.

Telaşla araya girdi İnci.

"Hayır, o kadar zamanım yok! Tanıştık, evleneceğiz işte yaptım dediğini! Doktora tezimin sunumu için derhal gitmem gerekiyor ve-"

"Konuştuklarımız aynen geçerli. Bitti!"

Beyninden vurulmuşa dönen İnci, ona bakıp bir şeyler söyleyen Yavuz'u duymadı. Uğuldayan kulakları, dönmeye başlayan başıyla duvarlara tutunarak odasına attı kendini. Kapıyı kilitleyip, ışığı açmadan dizleri üzerine çöktü ve başını elleri arasına alarak ağlamaya başladı. Sunumunu mazeret göstermeden kaçırırsa doktorası yanabilirdi.

Bunca yıllık emeği, hayalleri ve kariyeri dedesinin aptal inadı yüzünden avuçları arasından kayıp gidebilirdi.

Sonraki dakikalarda odasından çıkmadı. Misafirlerin yanına dönmedi. Gittiklerinde de onları geçirmedi. Doktorası yanacağı için formalite evliliğin de bir anlamı kalmamıştı zaten onun için. Odasında oturduğu yerden kalkmadan yüreğindeki çaresiz yangınla ağladı. Sadece ağladı.

*

Sabaha kadar gözünü kırpmayan İnci, yerde bağdaş kurup kucağına aldığı laptop ekranına bakıyordu boş gözlerle. Tez danışmanı olan hocasına defalarca mail yazıp, içerisinde bulunduğu azaplı çıkmazı anlatmıştı ancak cesaret edip de yollayamamıştı. Hangi profesyonel işin içine duyguların karışmasını isterdi ki? Üstelik tez danışmanı oldukça katı kurallarıyla tanınan, alanın duayenlerindendi ve İnci'nin yazacakları onu bağlamazdı.

Ağlamaktan şişen burnunu çekip pencereden sızan ışığa dikti kızaran gözlerini. Sanki tüm bu yaşananların başrolü kendisi değilmiş de olan biteni dışarıdan izliyormuş gibi benliğine yabancılaşmış hissediyordu. Kırk yıl düşünse elinin kolunun bu denli kolay bağlanabileceğine ihtimal dahi vermezdi.

Dizlerini karnına çekip yeniden katıla katıla ağlamaya meyletti. Fakat telefonuna gelen bildirim mani oldu buna. Yavuz'dandı. Adam gece boyunca aramış, İnci'nin okumaya bile tenezzül etmediği mesajlar atmıştı ona.

"Git evcilik oynayacak başka birini bul sen de!" diye hıçkırıp numarasını engellemek için telefonu eline aldı.

Kapıdayım. Aşağı in.

Yavuz'un ekrandaki mesajını görünce yüzündeki yaşları elinin tersiyle silip başını iki salladı İnci. Gelmeyeceğini yazmak için parmak uçlarını ekranda dolaştıracakken kapının ard arda hem yumruklanması hem de zile basılmasıyla kaşlarını çatıp ayaklandı. Doktorası yanacaksa onunla anlaşmasının bir halta yaramayacağını anlamamış mıydı bu adam?

Evdeki diğer odaların da kapılarının açılma sesini işittiğinde odasından çıkıp alacaklı gibi çalınan kapıya indi.

Teyzesi, eniştesi, dedesi ve anneannesi de peşinden inmişlerdi.

Dedesinin duymaya dahi tahammül edemediği huysuz sesi "Ne oluyor yahu?" diye çıkışırken üzerindeki şeritli pijamalarıyla İnci'den önce davranan İrfan, gözlerini ovuşturarak "Açıyorum ben beyim." dedi.

Kapıyı açan İrfan, onun arkasındaki İnci ve merdivenlerde peş peşe dizilen Mustafa, Süheyla, Seval ve Semih kapının ardındaki Yavuz'u ve onun da yanında dikilen imamı görmeyi beklemediklerinden irileşen gözleri ile şoke olmuşlardı.

Bakışları kapıyı açan İrfan'ı teğet geçerek İnci'yi bulan Yavuz ise onların aksine dudaklarındaki hafif kıvrılışla üzerindeki siyah ceketi ve kravatını düzeltip içeri girdi hemen. İnci'den ayrılmayan gözleriyle ona hayretle bakan kıza doğru yürüyüp tam karşısında durdu.

"Ne oluyor evlat?"

Mustafa'nın sorusuyla bakışlarını İnci'nin gözlerinden ayırmadan "Nikah dediniz, nikah kıymaya geldim." dedi Yavuz, kendinden emin çıkan tok sesiyle. "Zira nikah, nikahtır."

"Resmi nikah ol-"

"Bir ay içinde." diyerek böldü yaşlı adamı yeniden. "Belki de daha kısa zamanda."

Duyduklarıyla yüreğine düşen taze umut tohumu, İnci'nin ağlamaktan yanan gözlerini bu kez sevinçle doldururken titreyen dudakları ürkekçe iki yana kıvrıldı.

"Sabah sabah aklını mı kaçırdın sen? Ailenle torunumu benden istediğinizi hatırlamıyorum!"

Hiddetle ateş püsküren Mustafa'nın ayağının altındaki ahşap basamakları gıcırdata gıcırdata aşağı inerek söylediği şeyle, Yavuz'un ciddi bakışları usulca yanlarına gelen yaşlı adama kaydı.

Yaşlı adamın öfkesiyle ayak direten huysuz tavrına karşın, Yavuz gayet sakin ve kararlı görünüyordu.

"Dinibütün biri olduğunuzu biliyor ve bu nikaha saygı duymanızı istiyorum."

"İsteme merasimi olmadan ol-"

"Ailem dilerseniz daha sonrasında sizden istemeye gelirler ve gıyabi bir isteme töreni gerçekleşir." dedi ve ona umutla bakan İnci'ye çevirdi bakışlarını tekrar. "Ama illaki isteme olsun diyorsanız muhatabıma sorabilirim."

"Ne diyo-"

Boğazını gürültüyle temizleyip Mustafa'nın sesini bastırdı Yavuz ve üzerinden atamadığı mutlu şaşkınlıkla onu izleyen İnci'ye bir adım daha yaklaştı. O esnada Yavuz'un siyaha çalan kahve gözlerindeki tavizsiz kararlılığı görmek, İnci'nin cehennem gibi yanan yüreğindeki umut tohumuna can suyu olmuştu.

"İnci." dedi Yavuz, kendisi için önemli olan tek şey kızın ağzından çıkacak olan yanıtmış gibi ehemmiyetli bir tonla. "Allah'ın emri peygamberin kavliyle seni kendime istiyorum. Bugün benimle nikahlanır mısın?"

***

Eee Mıstık efendi yazarken beni, okurken de okurları çileden çıkarmanın bir karşılığı olacaktı elbette. Daha yeni başlıyoruz dedecik! 😈😏💪🏻

Yıldız'a basmayı unutmayalım lütfen.

Bilgi, kesit ve iletişim için;
Instagram: misahanimm
Twitter: misahanimm

Continue Reading

You'll Also Like

34.1K 2.9K 4
"Sana geldim Güneş. Meçhule gelir gibi geldim sana. Bana yardım et çünkü ben, senin sessizliğinde sağır oldum." Gökyüzünden firar eden feryat, Alihan...
467K 39.2K 63
Başlangıç : 07.10.2019 Final : 20.11.2020 Bugüne kadar okuduğunuz tüm hikayeleri unutun. Şayet kötü erkek ile saf, ezilen, her şeye eyvallah kadının...
7.1K 1.1K 36
"Ma ve Ra" adlı bir kitaptan çıktı bu hikâye ya da "Ma ve Ra" adında bir kitap yazıldı bu hikâyeden, belki de her şey "mavera" kelimesinden yazıldı...
POBEDA By oliveandturtle

General Fiction

449K 39.7K 47
İpek ve Atlas. İki ünlü dağcı, sıkı dost, hayata ve kadere ortak iki babanın çocukları. Sekiz yıl önce; dünyanın en zorlu 7000'liği kabul edilen Pobe...