Güneşi Yakala

Por misamigoss

998K 101K 109K

"Bu senin düğün istemeyen halin miydi?" diye sordu Yavuz duruşunu bozmadan. Nefesini düzene sokmaya çalışan İ... Más

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
Deprem Sonrasında Travma ve Sosyal Destek
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
Final

4. Bölüm

17.5K 2.3K 1.8K
Por misamigoss

Merhaba 💛

Desteğiniz ve içten eşliğiniz için teşekkür ederim. Beyaz Gece'den çok güzel insanlar kalmış bana ve bu inanılmaz mutluluk verici benim için... 🙏🏻🤍🌸

Keyifli okumalar.

☀️

"Hayatım neden hazır değilsin hala?"

Atilla'nın güleç yüzü, İnci'nin hazır olmadığını fark etmesiyle sorgulayıcı bir ifadeye evrilmiş ve kapattığı kapının önünde dikilmeyi keserek nişanlısına -artık öyle olmadığını henüz bilmiyordu- doğru yürüdü. Her adımıyla beraber içindeki tedirginlik artıyordu, zira İnci'nin yüzünden okudukları daha doğrusu okuyamadıklarıydı onu tedirgin eden. İnci ise kendisini zapt edebilmek için çırpınıyordu adeta çünkü içinde bir an evvel dışarı püskürmeyi bekleyen yakıcı bir volkan vardı.

"Aşkım iyi mi-"

Atilla'nın tam karşısında durup yüzüne dokunmak için kendisine uzanan elini hırsla geri itip, adamın bunun şaşkınlığını yaşamasına fırsat vermeden sert tokadını yüzüne indirdi.

İnci'nin ehlileştirilmeye ihtiyacı var...
Zamanla istediğim şekle girecek...
Bebek sayesinde eylem saçmalıklarından ayağı kesilecek...

İnci, duyduğu cümlelerin aklında tekrar tekrar dönüyor olmasına mani olamıyor ve tokat attığı Atilla'nın yüzüne tükürmemek için kendisini güçlükle zapt ediyordu.

"Kimsin sen?" diye sorarken bedeninin öfkeden tir tir titremesine engel olamasa da sesi son derece katı ve netti İnci'nin. "Sen bana 5 yıl boyunca başka bir adamı mı oynadın Atilla?!"

Yüzüne inen beklenmedik tokadın etkisiyle başı hafiften sola dönen Atilla, İnci'den duyduklarıyla beyninden vurulmuşa dönmüştü. Zihni kızın neyi ne kadar bildiğine net bir cevap bulamadığından konuşamadı önce, sonra da aptala yatmanın çok daha doğru bir strateji olacağını düşünerek İnci'ye çevirdi yüzünü.

"Aşkım sanırım büyük bir yanlış anlaşılma var?" dedi Atilla, uzlaşmacı bir edayla.

"Aptalı oynama Atilla!"

Ancak Atilla anlamamış gibi yapmayı sürdürdü.

"İnci, şu an ne saçmaladığını anlayamıyorum ve nikah gerginliğine vermek istiyorum bu tatsız olayı." dedi gayet rahat biçimde. "Konuşalım canım."

Adamın bu rahat tavrı İnci'yi iyice köpürtürken "Bana aptalı oynama dedim sana!" diye gürledi tiksinen yüzüyle. "Beni yeterince aptal yerine koymuşsun zaten!"

Kendisini güçlükle denetleyebiliyordu lakin bedeninin öfkeden titremesini engelleyemiyordu. Üstelik Cem'i de düşündüğünden temkinli davranmaya gayret ediyordu, fakat şu an Atilla'nın yüzünü görmek dahi içindeki cehennemi ateşlemeye yetmişti.

"İnci, aşkım bak."

Tahammülü tamamen dibi boylayan İnci "Beni aldattığını biliyorum!" diye patladı avaz avaz ve ona fal taşı gibi açılan gözleriyle bakan Atilla'yı omuzlarından itti. "Sen nasıl bir pislikmişsin?"

Atilla onu dürüstlükten uzak söylemleri, sahte destekleyiciliği ve başka kadınlarla birlikte oluşuyla aldatmıştı. Fakat İnci'ye en çok yaralayan şey aptal yerine konarak, yalanlarla manipüle edilmek olmuştu. Sindiremiyordu. İçindeki öfkenin ateşi bedenine sığmıyordu...

"Ne?"

"Sakın inkar etme! Sakın!" dedi hala aptalı oynamaya devam eden Atilla'ya nefretle. "Bari bitirirken dürüst ol!"

Köşeye sıkıştığını fark eden Atilla, İnci'yi kendince yıllardır beklediği kadını kaybetmemek adına dürüst davranmayı seçti. Şaşkındı, endişeliydi, nişanlısının bunu nereden öğrendiğini deli gibi merak ediyordu ancak mantıklı hareket etmeliydi. Becerebildiğince...

"Kim söyledi bunu sana?" dedi başını yere eğerek.

"Ne önemi var?"

İnci'nin boş vermiş sesiyle gülmesi Atilla'nın başını yerden kaldırıp ona bakmasına neden olmuştu.

"Bunu kimden öğrendin bilmiyorum ama duygusal anlamda yemin ederim seni aldatmadım. İhtiyaç deyip asla basitleştirmeyeceğim bunu ama cinselliğin nasıl ilkel bir şey olduğunu, beynin işleyişiyle çalışan sen de gayet iyi biliyorsun..."

Dumura uğramışçasına kalakaldı İnci. İçindeki karmaşık hislerden oluşan yumaktan şaşkınlıktı dışarı fırlayan şimdi. Özrü kabahatinden büyük deyiminin kanlı canlı örneğiydi karşısındaki adam. Atilla'nın sıradan bir şeymiş gibi anlattıkları, yıllardır göremediği yüzünü ön plana çıkarmıştı ve İnci yana yakıla adamın bu yüzünü nasıl göremediğine cevap bulmaya çalışıyordu.

"İnci, sevgilim?"

Atilla'nın ona uzanan ellerine fırsat vermeden geri çekilirken "İğrençsin..." diyebildi İnci, kendisinin bile duymakta zorlandığı kısık sesiyle.

Atilla'ya aşık değildi, aşka inanmayan biri nasıl aşık olsundu ki? Aşkın, insanların romantizme aç kalan yanlarını doyurmak için ilahlaştırdıkları algısal bir sanrıdan hatta illüzyondan ibaret olduğunu düşünüyordu... Nörolojik ömrü dahi 2 yıldan ibaret olan şey gerçek olamazdı ona göre. Evet aşka inanmayan İnci, Atilla'ya aşık olmamıştı fakat ona karşı güzel hisler beslediğini de inkar etmemişti. Zira Atilla taktığı maske ile babasından, dedesinden ve önceki kısa süreli ilişkilerinden farklılaşmış, İnci'ye ve görüşlerine vebalı gibi yaklaşmamış, kızın kabul görme ve anlaşılma ihtiyacını karşılamıştı. Gözünü böyle boyamıştı. Şimdiyse her şeyin koca bir yalandan ibaret olduğu gerçeğiyle yüzleşiyordu İnci.

Adama beslediği güzel hisler öğrendikleriyle bir anda çöp olmuş, Atilla'dan duyduklarıyla da o çöp birikintisi küle dönmüştü. Geriye kalan is de mide bulandırıcıydı.

"Yapma İnci, sana ne kadar aşık olduğumu biliyorsun." dedi Atilla hakikati dile getirdiğine emin sesi ve kararlı duruşuyla.

Atilla'nın sesiyle İnci için mide bulandırıcı is dağıldı, geriye gerçekler kaldı.

"Sana cinselliğin aramızda problem olup olmayacağını sormuştum!" dedi İnci çatılan kaşlarıyla sertçe. "Sense gerçek sevgide bunun asla sorun yaratamayacağını söylemiştin bana!"

Atilla'nın yalancılığı o anlardaki ikiyüzlülüğü İnci'nin midesini bulandırırken, öğrendiği diğer gerçekleri de yüzüne bir bir çarpmak istiyordu. Lakin o zaman da Cem'i işaret etmiş olacaktı. Konuşmaları onun kaydettiğini anlayabilirlerdi ve İnci bunu fedakâr dostuna asla yapamazdı. Becerebildiğince kendisini frenlemeliydi.

"Önceki ilişkilerini bu sebeple bitirdiğini söylemiştin sen de!" diyen Atilla ilk kez sesini yükseltirken onun da sinirlenmeye başladığı irileşen gözlerinden apaçık okunuyordu. "Sana aşık olmuştum ve benim de onlar gibi bunu talep etmem halinde bana da tekmeyi basacağını ima etmiştin! Ne yapsaydım, aşkımdan mı vazgeçseydim? Üstelik uzun zaman denedim kimseyle olmamayı, yemin ederim. Ama üzgünüm İnci, daha önce cinselliği tatmış bir erkeğin bu kadar uzun zaman dayanması imkansızdı!"

Kanın gerçek anlamda beynine sıçradığını ve orada fokur fokur kaynadığını hisseden İnci, Atilla'ya yeni bir tokat daha atmak için elini kaldırdı lakin onun buna bile değmediğini düşünerek iğrenircesine indirdi elini.

"Nasıl tanıyamadım seni ben?" diye sordu titremeye başlayan sesine bulaşan hayal kırıklığıyla. Daha çok kendisineydi bu sitem. "Bunca yıl nasıl göremedim..."

Güldü Atilla, dolan gözlerini İnci'den ayırmadan başını ağır ağır iki yana salladı.

"Beni anlamaya, tanımaya vaktin olmadı ki senin İnci." dedi inandıklarını dürüstçe dile getirerek. "5 yıl diyorsun ama söylesene, sen bu 5 yılın ne kadarında benimleydin? Eylemlerin, yürüyüşlerin, grevlerin, eğitimin, ikizin, okuduğun makalelerin, yazdığın makalelerin, arkadaşların, öğrencilerin... Hepsi benden daha önemli ve daha kıymetliydi senin için! Bense sevdiği kadının yolunu gözleyen, dilenci gibi bana zaman ayırmasını bekleyen deli divane aşığın..."

Atilla'nın sözleri, karşısındaki kadının tiksinen bakışlarının kaybolmasına yetmedi.

Aksine, "Sana kim olduğumu, hayatımın nasıl işlediğini en başında anlatmıştım!" diye bağırdı daha da hırslanan İnci. Atilla'nın öne sürdüklerini duygu sömürüsü olarak kullanmasına asla müsaade etmeyecekti. "Peki sen ne yaptın? Harikasın İnci, duyarlılığın herkese örnek olsun İnci, seninle gurur duyuyorum İnci, eylemlerin sayesinde değişimi tetikliyorsun İnci,.. diye alkış tuttun bana. Beni desteklediğini hissettirdin ve ben senin rahatsızlık duyduğunu hiç düşünmedim bile!"

Yutkunarak başını iki yana salladı Atilla.

"Böyle yapmasam bitirirdin, beni tercih etmezdin ki..." dedi ona nefretle bakan İnci'ye hüzünle. "Bırakırdın beni."

"Neden bir şeyi tercih etmek zorunda kalsaydım ki? Oturup karşılıklı olarak yapabileceğimiz fedakarlıkları konuşurduk, denerdik ve ortak yol bulamadığımızda da bitirirdik." diyen İnci avuç içiyle alnına vurarak dişlerini gıcırdattı. "Hayatımdan çıkışın şimdiki gibi berbat olmazdı ve sen aklıma koca bir yalancı olarak kazınmazdın en azından..."

"Her şeyi alttan aldım İnci, sen neyi nasıl istiyorsan öyle davranmaya çalıştım." dedi Atilla kendini acındırma gayretiyle. "Sırf seni kaybetmemek için ailemle aramı açtım! Kendimden verdim hep!"

"Hep kendinden veren sendin öyle mi?" dedi öfkeyle başını sallayan İnci, sonra da işaret parmağının ucuyla Atilla'yı gösterdi. "Sana ve senin yalan tavırlarına kandığım için evlilik aklımın ucundan dahi geçmezken, güya fedakâr olan sana karşılık verebilmek için seninle evlenmeyi kabul ettim ben! Aylarca kendimle bağdaştırmadığım bir yüzüğü parmağımda taşıdım! Solak olmamama rağmen sırf sağ elimdeki o yüzüğü görmemek adına sol elimi kullanmaya çalıştım her defasında!"

Gözlerini kapatıp ensesini geriye doğru yatıran Atilla, dudaklarını dişleyerek gürültülü soluklar çekti içine.

"Ben senin için hayatımda ilk kez kontrol manyağı olan anneme karşı çıktım, sesimi yükselttim. Hayali siyasete atılmak olan babamın senin eylemlerin yüzünden zarar alabilme ihtimalini bile bile uyarmadım seni!" diye kükredi boynunda şişen damarlarla kafasını İnci'ye doğru uzatarak. "Senin yüzünden babamın İrlanda'da açmak istediği şirketin başına geçmedim. Oysa benim hayallerimin başında geliyordu bu biliyor musun?" dedi ve omuz silkerek güldü. "Bilmiyorsun tabii!"

"Senden bunları isteyen ben değildim Atilla." dedi İnci dik duruşunu ve dirayetini bozmadan kararlılıkla. "Benim de hatalarım olmuştur, makine değilim en nihayetinde... Ancak bana yeterince açık olmamışken şimdi karşıma geçip, de kendi davranışlarının sorumluluğunu bana yüklemene asla izin vermem!"

Ellerini havaya kaldırıp avuç içlerini başının iki yanına bastırdı Atilla. İnci'ye aşıktı ve onu kaybedemezdi. Çaresiz kalan bir insan ne yaparsa onu yapacaktı.

Yalvaracaktı.

Dizleri üstüne çöktü.

"İnci, seni çok seviyorum." dedi yere eğilen başıyla yalvarırcasına. "Sana köpek gibi aşığım... Yemin ederim bundan sonra asla böyle bir iğrençlik yaşanmayacak. Tek bir yalan bile olmayacak aşkım söz veriyorum..."

İnanamaz bakışlarına çöken hüzünle güldü İnci, anlaşılan karşılıklı olarak birbirlerini tanıyamamışlardı. Keza Atilla, onu tam anlamıyla tanımış olsaydı bundan sonra yollarının kesişmemek üzere ayrıldığını anlardı.

"Kalk Atilla, yaşadığım hayal kırıklığıyla baş etmek benim için yeterince zor zaten." dedi dümdüz çıkan sesiyle. "Boşuna çabalama. Bitti!"

İnci için de hiç kolay değildi durum. Zira Atilla onun için yalnızca bir sevgili değildi, aynı zamanda en yakın arkadaşlarından biri oluvermişti adam. Lakin duyduklarından sonra sahip oldukları hiçbir anı samimi gelmiyordu artık.

"Atilla, lütfen kalk."

İnci'nin ikazıyla transa girmiş gibi başını iki yana sallayan Atilla, kollarını kızın bacaklarına sararak sarıldı ona.

"Aşkım hayır." dedi ağlamaklı sesi ve durumu reddedici tutumuyla. "İnci, ben bu ilişkiye adadım kendimi. Olmaz, bitemez..."

"Ne adamak ama!"

"İnci lütfen."

"Yeter!"

Çaresiz yalvarışından bir şey çıkmayacağını anlayan Atilla, işleri yokuşa sürecek ve çirkinleşmeyi göze alacak kadar cesur olduğunu düşünüyordu. Zira İnci'yi kaybetmemek için yapacağı her şey mübahtı ona göre.

Kollarını İnci'nin bacaklarından çözüp burnunu çekti ve ayağa kalktı.

"Tamam nikahımız var bugün. Evlenelim, ayrı yaşarız bir süre. Çift terapisine falan da başlarız." dedi kendince İnci'ye beyaz bayrak uzatarak, lütfedercesine. "Düzelteceğiz bunu."

İyiden iyiye gerilen İnci, duyulmadığını hissetmiş olacak ki sesini mümkün mertebe yükseltip "Bitti! Yemin ederim iki cihan bir araya gelse seninle olmam artık. Beni biraz olsun tanıdıysan bunu anlarsın Atilla!" dedi her cümlesini özellikle vurgulayarak.

Az önce yalvaran kendisi değilmiş gibi yüzüne yayılan ukala gülüşle kaşlarını havalandırdı ve
"Canını yakarım İnci. Fiziksel olarak değil elbette ama hayatın öyle bir sarsılır ki neye uğradığını şaşırırsın!" dedi çirkinleşmekten başka çaresi kalmadığını anlayan Atilla.

Kendisini maskelemek dışında akıllıca adımlar atan bir adam değildi Atilla. Ancak can havliyle daha da mantıksızlaşmıştı. Tehdidinin İnci'ye işlemeyeceğini göremiyordu. İnci ise daha fazla şaşıramam dedikçe karşısındaki adamdan duyduklarıyla tekrar tekrar yere çakılıyor ve böyle bir adamı yıllarca hayatında tuttuğu hatta az kalsın evleneceği için kendisini paralamak istiyordu.

"Canımı yakacaksın ha?" dedi dalga geçercesine öfkeyle gülerken ve sertçe yutkunup burnunu havaya dikti. "Burayı derhal terk ediyorsun! Daha fazla alçalma!"

Kısılı kalan gözleriyle ona neredeyse düşmancıl bakan Atilla'yı ardında bırakıp, odasının kapısına ilerleyerek hışımla açtı kapıyı.

"Seni bir daha asla görmek istemiyorum!"

Atilla bir robot gibi İnci'ye dönüp tehditkâr bir baş sallayışla "Öyle mi?" derken ona doğru yürümeye başlamıştı. "Bu kadar kolay mı senin için aşkımızı silip atmak?"

Bunu sitemle soruyor olmasına inanamadı İnci.

"Aşkımız mı? Sana aşka inanmadığımı defalarca anlatmıştım, demek onu da sadece dinlemiş gibi yaptın?" diyerek gözlerini devirdi. "Aramızdaki şeyin tertemiz ve gerçek bir sevgiden ibaret olduğunu düşünüyordum. Meğer senin iğrenç yalanlarınla çoktan kirlenmiş..."

"İnci, her şeyi düzeltme şansımız varken işi yokuşa sürme. Sen zararlı çıkarsın!"

"Ulan!" diye parladığında öfke duygusu başının tam ortasından ensesine doğru gergin bir şimşek gibi inse de sakinliğini koruyarak yutkundu ve "Çık dışarı!" dedi İnci.

"Peki." dedi Atilla ve durup kafasında dönenleri bir yere bağlayabilmek adına düşündü. Kısa süre sonra gergin yüzüne yayılan tehditkâr gülüşle başını salladı İnci'ye. "Bunu sen istedin sevgilim."

İnci'nin açtığı kapıdan hızlı adımlarla çıkıp bahçeye indi.

"Mustafa amca!" diye bağırması İnci'nin kapıyı kapatmasına mani olurken, kaşlarını çatıp merdivenlerin başına ilerledi.

"Ne oldu Atilla, neden bağırıyorsun?"

Dedesinin sorusuyla merdivenleri inmeye başladı İnci. Atilla'nın bahçede aptalca şeyler saçmalamasına izin vermeyecekti. Alt kattaki mutfaktan çıkan Zeynep ile Belgin'in ona neler olduğunu sorarcasına bakıyor olmalarına aldırmadan verandaya indi o da. Neredeyse herkes bahçedeydi. Dedesi, anneannesi, kuaförden dönen Tuğçe ve Seval teyzesi, eniştesi, İrfan amcası, Batuhan, Atilla'nın annesiyle babası ve nikah için şehir dışından gelen akrabaları...

Ne ara kalabalıklaşmıştı bahçe bu kadar?

"Mustafa amca, otur istersen." diyen Atilla ile verandadan kalabalığı izlemekten irkilerek vazgeçti İnci.

"Oturmaya hacet yok, derdin neyse söyle dosdoğru!"

Dedesinin Atilla'ya ikazıyla "Dede!" dedi İnci.

Kalabalığın bakışları ona çevrildi. Ancak sırtı İnci'ye dönük olan Atilla, İnci'nin konuşmasına müsaade etmeden oradaki herkesi hayrete düşürecek şekilde konuşmaya başladı, seçtiği ukala tonlamayla.

"Mustafa amca, nikah falan olmayacak. Size bunu söylemem ne kadar uygun düşer bilemiyorum ancak torununuzu yarı yolda bırakmış biri olarak görünmek de istemiyorum." dedi tok ve yüksek perdeden çıkan sesiyle. "İnci, bana hamile olduğunu söylediğinden biz yaz sonu için aldığımız evlenme kararını öne çekmiştik. Ancak az önce bana hamile olmadığını, beni evlenmeye ikna edebilmek için bu yalanı söylediğini ifade etti."

Sessiz kalabalıktan bir anda envai çeşit fısıltılar yükselirken İnci'nin dili tutulmuş ve kulakları sağır kesilmişti duyduklarıyla. Üstelik kanını bir vampir gibi amansızca emen şok da hareket etmesini engellemişti. Atilla bu kadar düşebilir miydi sahiden? Verandada sırtı ona dönük konuşan Atilla'nın ensesinde takılı kalan gözleriyle put gibi dikilirken sorguladığı tek şey buydu. Öyle ki arkasındaki Zeynep'in yanına koşarak ellerini tuttuğunu dahi hissetmemişti.

Dedesi Mustafa ise duydukları karşısında üzerindeki ilk şoku attıktan köpürmeye başlamış, iki adımda Atilla'nın dibinde bitmiş ve yaşlılığına rağmen gücünü koruyan iri ellerini ona pişkin pişkin bakan adamın yakalarına sarmıştı.

"Gebertirim seni lan! Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?"

Yanlarına koşup yaşlı adamı geri çekmeye çalışan İrfan da Semih de bunu başaramamışlardı.

"Üzgünüm Mustafa amca, beni hamileyim diye kandıran bir kadın ile evlenemem. Yalan, bu hayatta taviz veremeyeceğim tek olgudur." diyerek dik duruşunu bozmadan seslice soluklandı. "Sokaklarda eylem ve grev adı altında, ne idüğü belirsiz insanlarla neler yaptığından da haberiniz yok sanırım? Ben onu bir erkek için kabullenmesi güç geçmişine rağmen kabul ettim ama o-"

Mustafa yakasını kavradığı adamın yüzüne hışımla yumruklarını indirmeye başlarken Melda çığlık atıp onlara doğru koşmuştu. Lakin üzerindeki ölü toprağından silkelenen İnci, ondan çok daha önce davranarak yanlarında bitmiş ve diğerlerinin güçlükle zapt ettiği dedesinin önüne geçerek kin dolu tokadını Atilla'nın yüzüne indirmişti.

"Aşağılık yalancı, uydurduğun yalanlara ancak kendin kanarsın bundan sonra!" diye avaz avaz bağırarak yüzüne tükürdü. "Defol!"

O sırada yanlarına gelen Zeynep de "Yazıklar olsun sana!" diyerek Atilla'dan uzaklaştırdı sarıldığı İnci'yi.

Gülümsedi ve soğuk kanlılıkla İnci'nin tükürdüğü yüzünü sildi Atilla. "Sana bu kıza değmez demiştim!" diyen Melda'ya dönüp annesine hak veriyormuş gibi başını salladı sonra da.

"Haklısın anne." diyerek kaşlarını çatmış onları izleyen babasına döndü. "Hadi gidelim, böyle bir kadınla evlenmem mümkün değil!"

Ceketini düzeltip annesinin koluna girdi ve babasını da alarak bahçeden çıkıp gittiler.

Kötü bir müsamere izlemiş gibi hissediyordu İnci, tüm bunlar gerçek olamayacak kadar absürt ve saçmaydı. Üstelik beyninin içi sindirmeye çalıştıklarıyla kaynıyor ve midesi bulanıyordu. Karıncalanan, tir tir titreyen bedeniyse güçlükle ayakta duruyordu. Gözlerini öfkeyle gürültülü soluklar alıp verdiğini duyduğu dedesine kaydırdı. Adamın alnında ve boynunda yer alan damarlar şişmiş, çenesi bir beton kadar kaskatı kesilmiş, yüzü ve gözleri de kızarmıştı.

Sonra çardağın orada elini başına yaslayarak sessizce ağlayan anneannesini buldu gözleri. Yaşlı kadın onu teselli edenlere aldırış edemeden, iki yana sallanıp içli içli ağlıyordu.

"Misafirler dağılsın!"

Dedesinin gür sesiyle, irkilerek ona döndü İnci.

Zeynep de o esnada "Yanındayım." diye fısıldayıp daha sıkı sarıldı arkadaşına.

Olan biteni merak eden kalabalık Mustafa'nın sert ikazına aldırış etmeyince, yaşlı adam yanında dikilen İrfan'a dönüp "Herkesi yolla, 1 saat içinde kimse kalmamış olsun!" dedi dişleri arasından emir veren sesiyle.

İrfan'ın başını sallamasıyla da kimseyle göz teması kurmadan kızgın adımlarla eve ilerleyip gözden kayboldu.

*

"Kızım baban tansiyon ilaçlarını aldı mı?" diyen Süheyla başının etrafına doladığı tülbent ile ağıt yakarcasına ileri geri sallanıp ağlamaya devam ediyordu. "Rezil olduk, Mustafa mahvolmuştur üzüntüsünden..."

Kalabalığın gitmesinin ardından üst kattaki geniş salonda toplanmıştı ev halkı. Yeni yeni kendisine gelen ve bedeni gevşeyen İnci, olup biteni anlattıktan sonra pencereden dışarıyı izlemiş ve ağzını açıp tek kelime etmemişti. Ta ki anneannesinden rezil olduklarını duyana kadar.

Kollarını inanamayarak göğsünün altında birleştirmeyi bırakıp iki yanına indirdi ve bedenine yayılan sinirle anneannesine döndü.

"Rezil mi olduk?" diye sordu yükselttiği sesiyle. Sonra da cevabından korktuğu o soruyu sordu alçalan titrek sesiyle. "Atilla'nın söylediklerine inandın mı anneanne?"

Kimin neye inandığı bugüne dek umurunda olmamıştı İnci'nin, ancak anneannesi duyduğu o saçmalıklara inanmışsa mahvolurdu İnci. Hayal kırıklığının dik alasını yaşardı.

Yaşlı kadının ağlamaktan şişen gözleri İnci'ye çevrilirken "Hayır yavrum, inanır mıyım? Ben koynumda büyüttüğüm yavrumu tanımaz mıyım?" dedi içli sesiyle.

Aldığı cevap İnci'nin içini parçaladı ancak yüreğini sıkan ateşten pranganın gevşemesini de sağladı aynı zamanda. Gözlerinde biriken yaşlar bir bir yanaklarına dökülürken koşup anneannesine sarıldı.

"Ama elalem ne der yavrum?"

Duyduğu şey ile geri çekilip kırılgan bakışlarını anneannesine dikti İnci. Ferahlayan yüreğine incecik bir kıymık saplandı.

"Peki benim hislerim?" diye sordu ağlamaklı fısıltısıyla. "Elalem dedikleriniz, inanmak istedikleri yalanlar hakkında kaç gün konuşur?"

"İnci."

Teyzesine dönmedi İnci.

"Anneanne, elalemle kıyaslanan benim hislerim kaç günde iyileşir peki?" diyerek burnunu elinin tersiyle silip ayağa kalktı yavaşça. "Kimseye tek bir yalan söylemedim, elalem dedikleriniz de neye inanırsa inansın umurumda değil!" dedi ve işaret parmağıyla kendisini gösterdi. "Benim hislerim ve benim düşüncelerim önemli!"

Torununun içinde dönen ateşten hortumu görebilen yaşlı kadın güçlükle ayağa kalkıp bütün kuvvetiyle sarıldı ona. Saçlarını okşadı, kokusunu içine çekip yanağını öptü.

"Saçının tek teline canımı veririm ben, üzülme annem. Düzelecek her şey."

"Ah be İnci, nasıl göremedin bu adamın gerçek yüzünü kızım?"

İnci'nin de sık sık kendisine sorduğu soruyu Semih eniştesinden duyunca bir cevap vermeden anneannesinden uzaklaştı kız. Sonra da hızlı adımlarla salonu terk edip odasına attı kendisini.

Aynadaki aksine bakıp dişlerini sıktı kinle. Atilla'yı tanıyamamış olmanın verdiği yetersizlik hissiyle ellerini kaldırıp, saçlarına asıldı parmaklarıyla. Saç diplerinin derisinden ayrılırken verdiği acı onun kendisine verdiği cezaydı.

"Ne oldu?" diye bağırdı aynadaki yansımasına. "Çok güvendiğin zekan seni yarı yolda mı bıraktı? Hani insanları kolaylıkla tanıyabiliyordun İnci?"

Gözyaşlarına aldırış etmeden daha çok çekti saçlarını. Bugün yaşananların, onun ön göremedikleri yüzünden yaşandığını ve ailesini böylesine çirkin insanlarla muhatap ettiğini düşündüğünden öfkesi gittikçe harlanıyordu.

"İnci ne yapıyorsun sen?"

Peşinden gelen Zeynep'in koşup ona sarılmasıyla kızı itmeye çalıştı önce, ancak Zeynep çok daha kuvvetli çıkınca beceremedi bunu.

"Aptalın tekiyim ben! O pisliğin gerçek yüzünü nasıl göremedim Zeynep?" 

Sabırla arkadaşının saçlarını parmakları arasından kurtarıp anlayışla öptü başını Zeynep. Sarıldığı İnci'yi bırakmadan yatağa götürüp oturmasını sağladı sonra da.

"Ben de göremedim. Dostun olarak görebilmem ve seni uyarmam gerekiyordu ama Atilla, karakterini öyle güzel sakladı ki göremedim." dedi ve ellerini uzatıp İnci'nin yüzünü avuçları arasına aldı. "Şimdi ben de saçlarımı yolmaya başlayayım mı?"

"Nefret ediyorum ondan."

"İki yüzlü yılan!" diyerek İnci'ye sarıldı.

İki kız bir süre öylece sarılı kaldılar.

"Nasıl öğrendin yaptıklarını?" diye sordu Zeynep, İnci'nin başını omzuna yatırıp arkadaşının saçlarını şefkatle okşayarak.

Zeynep'e koşulsuz şartsız güvenebileceğini bilen İnci, Cem ile olanları atlamadan tek tek anlattı. Son cümlesini söyleyip sustuğunda, her iki kız da Cem'e minnettardı.

"Ah Cem, dost değil kardeş resmen." diyen Zeynep İnci'nin biraz daha rahatladığını görünce gülümsedi ve muzip bir edayla, "Yaşasın evde tek kalmayacağım, Fikoş'la sana belli etmesek de çok üzülüyorduk gideceğin için." dedi dostunun normal akışa bir an evvel dönebilmesi için.

"Yarın mı döneceksin?"

"Evet, üniversite sınav grupları ile son tekrarları yapacağız okulda. Sen de benimle gelmek ister misin?"

"Birkaç gün daha kalıp öyle dönerim." dedi buruk tebessümüyle İnci. "Döndüğümde de tez jürime hazırlanıp, yaz okulunda ders vereceğimi bildiririm üniversiteye. Malum Atilla pisliği ile yaz boyu sürecek bir dünya turu planımız yok artık."

"Ben seni bizim köye götürürüm boş ver."

Gözlerindeki dolulukla kahkaha atarak Zeynep'e sımsıkı sarıldı İnci. "Sen olmasan ne yapardım ben?" diye mırıldandı şükreden sesiyle.

"Kel kalırdın kesin."

Kahkaha atsalar da o sırada kapının çalınması ve elindeki yemek dolu tepsiyle Belgin'in içeri girmesi, İnci'nin yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu.

"Hayır, Belgin teyze yemeyeceğim hiçbir şey." dedi, yaşananları sindiremediğinden hala daha midesi bulanıyordu.

"Olmaz öyle aç karınla İnci."

Kadının itirazını duymazdan gelerek "Efe'nin yanına gideceğim." dedi İnci.

Ayaklanacağı sırada, "Gürültülerden etkilendi, istemiyor kimseyi yanına." diyen Belgin ile durdu. "Yemek verdim yemiş neyse ki, sabaha kadar da iyice sakinler."

"Şansımı denemek istiyorum." diye diretti İnci.

İkizine ihtiyacı vardı.

Belgin ve Zeynep'i odasında bırakıp çıt dahi çıkmayan evde, ayaklarının altında gıcırdayan ahşap basamakları inerek Efe'nin odasının önünde durdu.

Kapıyı hafifçe tıkatıp "İstiridye'm, gelebilir miyim?" diye fısıldadı, büyük bir umutla reddedilmemeyi dileyerek.

Kısa süre sonra Efe'nin cılız ve ürkek fısıltısını işitti İnci.

"Işıkları kapattım, benim için uyku vakti İnci. Bugün çok ses vardı kulaklarım ağrıyor..."

İnci'nin boğazındaki düğüm büyüdü, gözleri yaşlarla doldu ve sırtını ikizinin kapısına yaslayarak dizleri üstüne çökerken titreyen sesiyle yalvarırcasına "Sana ihtiyacım var..." diye fısıldadı.

Birkaç saniye sessizlik oldu. Sonra içeriden yaslandığı kapıya yaklaşan adım seslerini işitti İnci ve hızlanmaya başlayan kalbi umutla dolarken gülümsedi.

"Bana ihtiyacın mı var?" diye sordu artık tam da kapının arkasından yükselen sesiyle. "Senin için ne yapabilirim ki ben?"

Sımsıkı sarılabilirsin, başımı omzuna yaslamama izin verip saçlarımı okşayabilirsin, bana beni çok sevdiğini söyleyebilirsin...

İçinden geçenlerin mümkün olmadığını bilmenin verdiği eziyet İnci'nin içini parçalayıp, nefesini kesince ikizine hemen bir yanıt veremedi.

"Orada mısın İnci?"

İçli içli ağlamaya başlamasına rağmen Efe'nin sorusuyla gülümsedi İnci.

"Buradayım." diyerek ellerinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Kardeşinin kapıyı açmaya gönlü olmadığını bildiğinden yaslandığı kapının önünden kalkmadı. "Sesini duymaya ihtiyacım var yalnızca. Bana tekrar cüce galaksileri anlatır mısın?"

Yalnızca sesini duymak bile iyi gelecekti kıza.

"Peki, cüce galaksileri anlatarak sana yardımcı olabilirim." diyen Efe de dizleri üstüne çöküp sırtını ikizinin de yaslandığı kapıya yasladı. "Evrenin sokak çocukları onlar..."

Efe'nin de kapıya yaslandığını anlayan İnci sessizce ağlayarak avuç içiyle kapının soğuk yüzeyini okşadı. Gözlerini kapatıp Efe'nin sesine odaklandı. İkizi zerre ilgi duymadığı bir konu hakkında bilgilerini sıralamaya devam ederken, İnci de ikizinin sesine sarılıp için için ağladı.

*

2 gün boyunca uykuya kolaylıkla dalan İnci, uykusunu sürdürme hususunda zorlanmış ve gördüğü kabusların etkisiyle sık sık uyanmıştı. Kabuslarının başrolü elbette Atilla'ydı ve her seferinde onunla evlendiğini görmüştü. Nihayet dün geceyi kabussuz atlatabildiğinde sabah anneannesinin kolları arasında, kadının gül kokusuyla uyanmıştı. Tıpkı çocukluğunda olduğu gibi.

"Uyandın mı annem?" diye soran yaşlı kadının sesiyle gözleri dolan İnci ona biraz daha sokularak başını salladı. "Sana o gün söylediklerim için özür dilerim, içime dert oldu İnci'm. Elalemi bırak, tüm dünya dedikodumuzu yapsa senin gözünden akan bir damla yaş kadar yanmaz canım."

Boğazına dizildi kelimeleri, konuşamadı İnci. Anneannesinin kokusunu içine çekmek ve ona sımsıkı sarılmak dışında hiçbir şey yapmak istemiyordu. İnsanların güvenilmez, kötü oldukları gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmişti ve bu güvenli kolların verdiği huzura, sahici güvene ihtiyacı vardı.

Yine de kısık sesiyle "Dedem?" diye sormaktan alıkoyamadı kendisini.

Anneannesinin içine çektiği sıkıntılı solukla durumun pek de iç açıcı olmadığını anlamıştı. Yaşlı adamla limoni olan araları iyice açılacağa benziyordu. Zira günlerdir çalışma odasından dışarı çıkmamıştı.

"Konuşmuyor bizimle, öyle kukumav kuşu gibi oturuyor. Sadece Semih'le konuşuyor."

"Özür dilerim anneanne. Sizi böylesine çirkin şeylere muhatap kıldığım için çok kızıyorum kendime." dedi İnci'nin içten hüzünlü sesi. "Ama yemin ederim ben böyle biri olduğunu göremedim, anlayamadım."

Belki de Atilla haklıydı, gerçek yüzünü görebilecek kadar uzun zaman ayırmamıştı ona.

"Düşmez kalkmaz bir Allah'tır yavrum, insansın yanılabilirsin..."

"Anneannem olduğun için çok şanslıyım." diyerek kadının yanağını üç kez öpüp başını boyun girintine sakladı ve "Biraz daha böyle uyuyalım mı?" diye sordu çocuksu, masum sesiyle.

"Uyuyalım İnci tanem, gözümün nuru..."

Anneannesiyle uyuduğu o tatlı zaman diliminde, yaşadıklarına rağmen bulutların üzerinde hissetmişti İnci. Ancak kahvaltı saati gelip çattığında çıkabilmişlerdi yataktan. Evdeki herkes 2 gün önceki hadise yaşanmamış gibi mutlu ve şen şakraktı şaşırtıcı bir şekilde. İnci de bir an evvel normal akışa dönmek istediğinden onlara ayak uydurmuş, Tuğçe ile beraber kahvaltı hazırlığına yardım etmişlerdi. Tek sıkıntısı dedesinin ortalarda görünmeyişiydi. Ama şimdiye kadar sesini çıkarmamış olması, İnci'ye inandığının göstergesi olabilirdi.

"Çardaktaki masa tamam Belgin teyze." diyerek elindeki çaydanlıkla bahçeye çıkan kadına gülümsedi İnci. "Efe'ye bakacağım, siz başlayın çayım soğumadan gelmiş olurum."

"Tamam güzelim."

Belgin'in dışarı çıkmasıyla Efe'nin odasına ilerledi İnci, fakat kapıyı çalmak için havalanan eli yukarı uzanan merdivenlerin başındaki dedesini görmesiyle yavaşça yanına düştü. Dedesi bembeyaz kesilmiş yüzü, uykusuzluğunun nişanesi olan morarmış gözaltları ve gülümsemekten oldukça uzak olan dümdüz dudakları ile ona bakıyordu kırpmadığı gözleriyle.

"Yukarı gel." dedi itiraz istemeyen kısık lakin sert tonlamasıyla.

"Efe'ye baka-"

"Sana yukarı gel dedim İnci!"

Dişlerini gıcırdatarak memnuniyetsizlikle başını salladı İnci. Merdivenleri tırmanıp dedesini takip etti ve beraberce çalışma odasına girdiler. Odaya girer girmez yüzüne çarpan sigara kokusuyla şaşakaldı kız. Dedesini yalnızca annesinin öldüğü hafta boyunca sigara içerken görmüştü, daha sonrasında ise adamın ağzına sigara sürdüğüne şahit olmamıştı.

Odanın bahçeye bakan sol bölmesindeki kanepelerden birine oturan dedesine, "Sigara mı içtin?" diye sordu irileşen gözleriyle merakına yenilerek.

Torununun bu sorusuna cevap vermedi Mustafa. Atilla'ya yumruk attığı iri elini kaldırıp oturması için karşısındaki koltuğu işaret etti İnci'ye.

Olayları yavaştan almaya zerre tahammülü olmayan İnci de derhal adamın gösterdiği koltuğa oturdu ve omuzlarını dikleştirerek kendinden emin bakışlarını dedesinin yüzüne dikti. Beden diliyle utanıp sıkılacak hiçbir şey yapmadığını anlatmaya çabalıyordu.

"Atilla aradı bu sabah'' dedi dedesi dümdüz çıkan sesiyle. ''Geçen gün söyledikleri için özür diledi ve seninle evlenebileceğini söyledi."

Kulakları uğuldadı İnci'nin, yeni yeni arınabildiği öfke hissi ensesinden başlayarak tüm bedenine sızdı. Onu kendisine ulaşabileceği her yerden engellediği için dedesine ulaşmıştı demek...

"O yalancı pislik hangi yüzle seni arayabiliyor?" diye sordu çatılan kaşlarıyla tükürürcesine. "İçten pazarlıklı şerefsiz!"

Dedesi aralarında duran sehpanın üzerindeki sigara paketine uzanıp bir dal aldı ve dudakları arasına sıkıştırdığı sigarasını beklemeden yaktı. İçine çektiği ilk dumanla beraber hırıltıyla öksürse de aldırış etmedi.

"Evlenme isteğinde ısrarcı." dedi beyazlamış sağ kaşını yukarı kaldırarak.

Burnunu kararlılıkla havaya diken İnci de beklemeden "Umurumda bile değil!" diye yanıtladı onu ve kıstığı gözleriyle dedesinin yüzünü taradı sorgularcasına. "Sen ne dedin?"

"Sence?"

Yaşlı adamın ifadesiz yüzü ve düz çıkan sesi İnci'ye herhangi bir ipucu vermiyordu. Üstelik dedesinin kafa yapısını bildiğinden aklından geçen ihtimaller de pek iç açıcı değildi.

"Bencesi olsaydı sana sormazdım!" dedi tersleyerek.

"Senin tırnağını bile ona vermeyeceğimi söyledim." dedi Mustafa bacak bacak üstüne atıp elindeki sigarasıyla arkasına yaslanarak. "Seni unutmasının onun kârına olacağını da ekledim."

Öfke yerini şaşkın bir sevince bırakırken gülümsemeden edemedi dedesine İnci. Rahatlamıştı, yalan yok dedesinin onu Atilla ile evlenmeye zorlayacağını düşünmüştü. Böyle bir şey yapsa resti çeker karşı koyardı elbette ama dedesi ona inanmıştı.

Belki de ilk defa dedesi tarafından onaylanmış ve kabul görmüş hissediyordu.

"Ona ve yalanlarına inanmadığın için teşekkür ederim dede." dedi ve rahatlamış bedeniyle ayak parmak uçlarında yükselip alçalarak kendince dedesine zeytin dalı uzattı. "Kahvaltı hazır, bahçeye kurduk masayı hadi sen de katıl bize."

"Otur İnci."

Dedesi onun aksine gülmüyordu, odaya ilk geldikleri andan beri yüzünü kaplayan ifadesizliğini de koruyordu.

"İstanbul'a döneceğim öğleden sonra, çok vaktim yok ve Efe'yi de göreceğim daha. Üste-"

"İstanbul'a falan dönmüyorsun İnci, otur karşıma hemen!"

Sesini yükselten dedesinin buyurgan sesiyle kollarını göğsünün altında bağlayıp başını iki yana salladı İnci.

"Ne oluyor dede?"

"Otur!"

"Ne oluyor diye sordum!" diyerek yineledi İnci, bu kez onun sesi de yükselmişti. "İstanbul'a dönmüyorsun, ne demek?"

Dedesi bir anda ifadesizliğini sinirle ikame etmiş ve hışımla ayağa fırlayıp İnci'nin karşısına dikilmişti.

"Yıllar önce dizimin dibinden ayrılmamanı ve oraya gitmemeni söylemiştim sana! Kendini koruyamazsın demiştim!" diye bağırıp İnci'yi işaret parmağı ile küçümsercesine omzundan itti. "Artık dizimin dibinden ayrılmak yok İnci hanım, kendi başının dikine gittiğinde başına neler geldi gördük!"

Duydukları İnci için yenilir yutulur cinsten değildi.

"Benim başıma hiçbir şey gelmedi! Yalnızca yanlış birini aldım hayatıma ama neyse ki son anda kurtuldum ondan." dedi sakin kalma çabasıyla. "Üstelik kendimi koruyabilecek zekaya ve donanıma da zaten sahi-"

"O yalancı şerefsizi karşıma çıkararak bendeki kredini tükettin İnci! Boşuna nefesini tüketme izin vermiyorum!"

"İzin istediğimi hatırlamı-"

Onu yeniden bölerek hiddetle bağırdı dedesi.

"Seni benim uygun gördüğüm biriyle evlendirene kadar gözümün önünden ayırmayacağım, bitti!"

Bir insanın sınırları ne kadar zorlanırsa İnci kendi sınırlarının işte o kadar zorlandığını düşünüyordu. Dedesine doğru inatla bir adım daha yaklaşıp çenesini yukarı dikti meydan okuyarak.

"Bunu yapamayacağını, boyun eğmeyeceğimi ikimiz de biliyoruz!" dedi sarsılmaz bir gerçeği dile getirircesine kararlılıkla. "Bir de senin uygun göreceğin biriyle evleneceğim, öyle mi?"

Burnundan yükselen gülme sesi salt alaydan oluşuyordu.

"Senin uygun gördüğün kişinin nasıl biri olduğunu gördük! Başımı yere eğdirme demiştim sana!" diyerek İnci'nin kolunu kavradı öfkeyle Mustafa ve kızı iki kez sarstı. "Bundan sonra ben ne dersem o!"

"Ne senin ne de kendimin başını yere eğdirmedim ben! Bırak kolumu dede!"

İnci'nin ikazıyla kızın kolunu savururcasına bırakıp ellerini belinin ardında bağladı adam. Bu kez torununun yol haritasını kendisi planlayacak ve İnci'nin hata yapmasına izin vermeyecekti.

"Eylemlerde canını tehlikeye mi atıyordun sen?! Haberlerde, gazetelerde kadınlara yapılanları görüyorsun değil mi?" diye sordu ekşiyen yüzüyle. "Benim göz göre göre ateşe atacak torunum yok! İstanbul defteri senin için kapandı!"

"Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık mı oynasaydım? Haksızlığa sesini çıkarmadan yaşayan asalaklardan olmadım, olmayacağım!"

"Kendini cengaver gibi ortalara attığın o saçmalıkları da Atilla pisliğini de İstanbul'u da unut!" dedi sinirle dişlerini gıcırdatan Mustafa ve keskin bakışlarını torununun gözlerine mıhladı. "Hepsi bitti İnci hanım!"

Gözlerini sabır dilenip kapatan ve başını yere eğen İnci, dedesinin söylediklerini ciddiye almadığından sakin kalabilmeye başarıyordu. Onu 18 yaşındayken burada tutamamıştı, şimdi mi tutacaktı?

"Peki dede, söyleyeceklerin bu kadar mı?"

"Daha bit-"

O sırada çalınan kapı ile her ikisinin bakışları da o tarafa çevrildi. Araladığı kapıdan başını uzatan Semih, tedirgin bakışlarını önce İnci'ye ardından da kayınpederine dokundurarak "Girebilir miyim?" diye sordu çekingen sesiyle.

"Gel Semih, ben de tam senin mevzuya giriş yapacaktım."

Dedesinin cümlesiyle dönüp yaşlı adamın yüzüne baktı İnci.

"Hangi mevzuya giriş yapacakmışsın?" diye sordu kuşkulu ifadesiyle.

Dedesinden ses çıkmayınca eniştesine döndü İnci. Burnuna gelen kokular hiç hoşuna gitmemişti.

"Enişte?"

"2 gündür eniştenle uzun uzadıya konuştuk İnci. Otellerine mobilya satışı yaptığımız bir aile var, hatta yaşlı olan büyük sahibi ile oldukça iyi anlaşıyoruz."

"Ee?" diye sordu bunun kendisini ilgilendiren yanını merak eden İnci.

İçine uzun bir soluk çekip, az önce kalktığı koltuğa oturarak yeni bir sigara daha yaktı dedesi.

"Adamın İstanbul'da yaşayan bir torunu var, Semih'in söylediğine göre acilen evlendirmek için uygun bir kısmet arıyorlarmış. Bahsi geçen torunu da babasını da yakinen tanımam birkaç gördüm gayet düzgün insanlardı. Ama amcasını ve dedesini yakından tanırım mükemmel insanlar."

Sırtı yay gibi gerilen İnci, kulaklarına kadar kızardığını hissediyordu. Dedesinin lafı getireceği yeri elbette anlamıştı, ancak hemen tepki vermemek için beklemeyi tercih etti. Belki de yanılıyordu!

"Oğlanın başından evlilik geçmiş ama taa 3 yıl önce, 2 ay evli kalmış sadece." diyen eniştesine çevirdi ateş saçan gözlerini.

"Eee?" diye yineledi bu kez dişleri arasından sinirle.

Dedesi neyse de eniştesinden böyle bir şeyi asla beklemezdi.

"Yani siz ikinizi ta-"

"Siz kafayı yemişsiniz!" diye haykırarak çaprazında duran tekli koltuğa kızgın bir tekme savurdu İnci ve ellerini yolarcasına saçları arasından geçirdi. "Çıldıracağım!"

"İyi bir aile İnci, amcasını da dedesini de tanıyoruz yıllardır."

"Beni ilgilendirmiyor enişte! Bu ne saçmalık? Onca insanın önünde adı çıkan(!) İnci'yi bahsi geçen adama kakalayalım mı dediniz?" diye çığlık attı deliye dönerek. "Siz beni aptal mı sanıyorsunuz?"

"Hayır, sadece tanışırsın diye-"

Daha fazla tahammül edebilecek gibi değildi İnci.

"Siz normal değilsiniz! Koca bir hayal kırıklığından ibaret olsa da ilişkim yeni bitti!" dedi iyice yükselen sesiyle ve elini alnına yaslayarak ovuşturdu, bir yandan da öfkeli adımlarla volta atmaya başlamıştı. "Neyim ben, x kişisi olmadı ertesi gün hemen y kişisiyle deneyeyim diyecek bir şıpsevdi mi? Veya sizin saçmalıklarınızı uygulayacak bir kukla mı?"

Mustafa, sigarasını söndürdüğü küllüğü taşan sabrıyla sertçe önündeki sehpaya savurarak ayağa fırladı o anda.

"Yeter!" dedi tavizsiz bir edayla. "İstanbul'a gitmek istiyorsan bizim onayımızdan geçen o adamla tanışıp, anlaşırsan da evleneceksin! İstesen de istemesen de ipler benim elimde artık!"

"Ben bir at değilim, yularım yok ve sen elindeki hayali iplerle istediğin kadar oynayabilirsin dede! Beni bağlamaz!"

Mustafa hışımla elini kaldırıp İnci'nin çenesini sarmak için kıza uzattı, ancak bakışlarıyla torunun gözleriyle kesişince dişlerini sıkarak vazgeçti bundan. Onun yerine "Senin devrin bitti İnci! Ölmüş kızım mezardan çıkıp gelse beni kararımdan döndüremez!" diye bağırdı kükrercesine.

Aklı almıyordu İnci'nin. Ortada koca bir tutarsızlık vardı.

"Ne oldu, az önce benim ateşe atacak torunum yok diyordun? Şimdiyse pek de tanımadığın biriyle evlenmemi istiyorsun!" dedi İnci şüpheyle ve eniştesine dönerek kınayıcı gözlerini onun tedirgin gözlerine dikti. "Seni babam yerine koydum ben hep! Bu saçmalıklarla karşıma geleceğini bilseydim, asla sevmezdim seni!"

"Kızım kefil olmasam babama da sana da açmazdım mevzuyu." dedi Semih ve gülümsemeye çalışarak ılımlı bir tonla başını salladı. "Teyzen ve ben de görücü usulüyle evlendik, bak nasıl mutluyuz."

Ağzını aralayıp adama bir şeyler söylemek istedi ancak kırıcı olacağını düşünerek vazgeçti İnci. Sonra da sinirden gülmeye hatta kahkaha atmaya başladı. Kınadığı ve karşı çıktığı şeyleri bir bir yaşatmaya kararlı mıydı bu hayat ona? Akla mantığa sığmayan saçmalıkları duymaya bile enerjisi kalmamıştı oysa ki artık.

"Aileyi de çocuğu da Semih ile yeterince araştırdık, gayet iyiler!" dedi dedesi lütfedercesine.

"O zaman buyurun siz evlenin dede!"

Çığlık atarak söylediği şeyin dedesini nasıl öfkelendirdiğini umursamadı İnci.

"Kes sesini terbiyesizlik etme!"

İnci aklını yitirmemek için durup soluklandı ve yutkundu.

"Allah aşkına nereden geliyor aklınıza böyle saçmalıklar? Tüm kış çekirdek çitleyerek televizyondaki saçma sapan dizileri mi izlediniz siz?" diyerek sırtını eniştesi ile dedesine döndü sinirle. "Ben İstanbul'a dönüyorum!"

"İstanbul'a başıboş dönmeyeceksin dedim sana!" diyerek kükreyen dedesine çevirdi bakışlarını İnci.

Başıboş ne demekti? O tasma takılacak bir hayvan mıydı? Maruz kaldığı söylemlerin onda yarattığı kavurucu asabiyet canını yakıyordu.

Taşmak üzere olan sabrıyla "Başıboş ha?" dedi adeta köpürerek ve dudaklarını yalayıp yutkundu. Hem patlamak istiyor hem de kendisini frenleyip sakin kalabilmeyi istiyordu. "Özgürlüğümün sınırlarını yalnızca ben belirlerim! Benim özgürlüğüm başka bir erkeğe veya kadına göre değişkenlik gösteremez!" diye tane tane konuşurken dedesinin onu kaale almamasıyla yumruklarını ve dişlerini sıktı. "En az Atilla kadar hayal kırıklığısın benim için. Belki de daha fazlası!"

Kelimeleriyle dedesinin canını yakmak istedi, çünkü duydukları onunkini çok yakmıştı.

"Kes artık maval okumayı İnci. Ya burada yanımızda kalacaksın ya da benim güvendiğim ve senin İstanbul biletin olacak o adamla evleneceksin! Nokta!"

Çığlık atmak ve saçını başını yolmak istiyordu İnci. Herkes el ele verip aklını kaçırmasını istiyordu anlaşılan, bunun başka bir açıklaması olamazdı. Sinirden zonklayan başını geriye yatırıp yutkundu, soluklanmaya çalıştı.

"Tanımadığın birine nasıl güveniyorsun dede?"

"Ailesi ona da güvenmem için yeterli! Üstelik senin 5 yıldır tanıdığın adamın ve ailesinin ne kadar güvenilir olduğunu da gördük!"

Kınayan gözlerini dedesi üzerinden ayırmadan "Sen bana esas derdini söylesene dede!" diyerek çatılan kaşlarıyla yüzünü ekşitti İnci. "Bırak beni koruma ayaklarını! Senin tek derdin elalem mahkemesinde güya kirlenen haysiyetini temizlemek. Beni ışık hızıyla bir başkasına yamayarak, yaşananları örtbas etmek!"

Yaşlı adamın duyduklarıyla ona vurmak için havalanan eli, Semih atik davranıp araya girerek buna mani olmasıyla aşağı inmişti. Bugüne kadar dedesinin verdiği cezalar arasında fiziksel şiddet yer almamıştı hiç, demek sahiden de son raddeye ulaşmıştı sabrı. Fakat İnci, böyle bir şeye müsaade edecek değildi. Mecbur kalırsa kendisini savunurdu.

"Terbiyesiz nankör seni!" diye bağırarak Semih'i yaşından beklenmedik çeviklikle sağ yanına savurdu Mustafa. Ancak serbest kalan bedeni öfkeden deliye dönmüş olsa da İnci'ye yaklaşmadı bu kez. "İstediğin kadar hadsizleş, beni kararımdan döndüremeyeceksin İnci!"

"Beni tanımadığım biriyle evlenmeye zorlayamazsın! Kaçıncı yüzyıldayız? Allah aşkına bir dur ve mantıklı düşün!"

"Seni evlenmeye zorlamıyorum, seçenek sunuyorum sadece." diyerek boğazını temizleyip boynunu sağa ve sola yatırdı Mustafa. "Diğer seçeneğin de artık burada, bizimle ailenin yanında yaşamak."

İstanbul'daki yaşamını ve hızla yükselen akademik kariyerini bırakması söz konusu bile değildi. Dişini tırnağına takmış okullarını erkenden bitirmek için yazları dahi eğitimine devam etmişti yıllardır. Şimdi dedesinin saçmalıkları yüzünden buraya dönecek, hayallerinden vazgeçecek değildi.

"Yok öyle bir dünya." diyerek çenesini havaya dikti İnci.

"Var mı yok mu görürsün!"

Artık ciddi anlamda gerildiğini ve başının ağrıdığını hissediyordu İnci. Konunun lastik gibi uzayacağı da belliydi.

Usançla "Bünyem daha fazla saçmalık kaldıracak durumda değil! Kendiniz çalıp kendiniz oynamaya devam edin." diyerek dedesine ve eniştesine tekrar sırtını döndü.

Fakat bu kez duydukları adımlarını oraya gömecek ve dedesinin ciddiyetini esas şimdi idrak etmesini sağlayacak cinsten açık ve netti.

"İstanbul'a şimdi dönersen Efe'yi bir daha asla göremezsin!" diyen dedesinin acımasız ses tonu ve sözcükleri kalbine dikenlerle dolu bir topuz gibi inmiş ve anında gözlerini doldurmuştu. Ağır hareketlerle dönüp yaşlı adama baktı. "Onu dünyanın bir ucuna yollarım ve yerini de Allah şahidim olsun kimseye söylemem."

Dedesi bu kez tam anlamıyla bam teline basmış ve torununu en zayıf yanından kıskıvrak yakalamıştı. Şimdi bunu başarmanın ona verdiği tatmin dolu zaferle tebessüm ediyordu. Şiddetli kasırgaya direnmeye çalışan cılız bir fidan gibi titremeye başlayan İnci ise köşe sıkışmış hissediyordu.

"Ya-yapamazsın..." diye bocaladı dedesine bakarak. ''B-bu olmaz... Hayır...''

"Yaparım, çünkü sen İnci bana başka çare bırakmadın! Bir kez olsun beni dinlemedin ve artık yemin ederim iğne ucu kadar sabrım kalmadı."

"Daha zekice bir şeyler bulmanı beklerdim dede, bu senin zekana hakaret." dedi tükürürcesine.

Yaşlı adam sadece güldü. Bu İnci'yi daha da kışkırttı.

"Hayır, asla kabul etmiyorum! Beni kardeşimle tehdit edemezsin sen!"

Destek bulma ümidiyle yaşaran gözlerini eniştesine kaydırdı, lakin eniştesi başını yere eğmiş ellerini de kayınpederinin emir eri gibi önünde birleştirmişti.

"Baban şerefsiz bir miras avcısı çıkınca Efe'nin vasisi ben olmuştum." dedi meydan okuyan sesiyle Mustafa ve gamsız adımlarla ağır ağır İnci'ye doğru yürüyüp önüne geçti kızın. Soğuk bakışları torununun gözlerine mıhlanırken, işaret parmağını dudaklarına yayılan zafer tebessümüyle kızın yüzüne doğrulttu. "Evet sevgili torunum, eğer sana sunduğum seçenekler dışında hareket edersen Efe'yi ömrü billah göremezsin!"

***

Ah, Mustafa karakterini yazmak öyle zor ve yorucu ki benim için...
Kendi yazdığım karaktere hayıf biçiyorum resmen! 🙄

Yıldız'a basmayı unutmayalım lütfen. 🥰

Bilgi, kesit ve duyurular için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz. 😊
Instagram: misahanimm
Twitter: misahanimm

Seguir leyendo

También te gustarán

637K 61.5K 56
Bir Sage Taylors Romanı... Londra jet sosyetesinin büyük mirasyedilerinden biri olan Olivia, altı ay içinde tanışıp âşık olduğuna inandığı adamla evl...
20.7M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
1.2M 6.3K 5
Genel kurgu #1 🌟 Mavi Kelebekler Serisi 1. Kitap. Kalbimde Saklı adı- Güz Sarmalı olarak değişmiştir. Öfkeyle boynunu sağa sola yatırıp kemiklerin...
906K 50.1K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...