the other coin | #tlc2

By o-ophelia

4.1K 389 415

"Adı neydi demiştiniz?" diye sordu polis memuru, ama bıkkınlığı sesinden ve yüzünün aldığı ifadeden anlaşılıy... More

Bilgilendirme
Giriş
1 / Babasız Bir Doğum Günü
2 / Olivia'sız Bir Ev
3 / Ufacık Bir Hata
4 / İçi Boş Bozukluk
5 / Moira
6 / Olivia, Hiç Kimse
7 / Bir İtiraf
8 / Farklı Bir Harry
9 / Andersonlar
10 / Déjà vu
11 / Ivar'ın Hikâyesi
12 / Uzun Saçlar ve Yara İzi Dolu Bir Gövde
13 / Farklı Bir Edward
14 / Kar Meleği
16 / Springwell'e (I)
17 / Springwell'de (II)
18 / Babalık Testi
19 / Harry. Olivia. Edward
20 / Diskalifiye
21 / Harry Dayı
22 / Tuzak
23 / Yara İzi
24 / Moira'nın Planı
25 / Kovalamaca
26 / Anlaşma
27 / Bu Sefer Ağlamak Yok
28 / Vedalar
29 / Nimueh
30 / Yakın Cadıyı!
31 / Uğur Parası
Kapanış

15 / İki Harry, Aynı Yerde

108 12 5
By o-ophelia

H A R R Y

Bir kapı gürültüyle kapandı, ses evin içinde yankılanırken Olivia birden uykudan uyanır gibi sıçradı. Bir iki adım geri çıkıp gözlerini üzerimde dolaştırdı, bakışları tek bir yere odaklanamıyor gibiydi. Bu sırada aklından binlerce düşüncenin geçtiği belli oluyordu. Sonra, gözleri odağını bulduğunda bir adım daha geri çekildi. Şimdi arkama, arkamda duran Moira'ya gözlerini kırpmadan bakıyordu. Yaşadığı duygu yoğunluğundan ya da gözlerini uzun süre kırpmamasından olacak, gözleri yaşla dolmuştu. Tutulup kaldığını görebiliyordum ama nasıl bir hamle yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ben de tutulup kalmıştım, onu hemen, burada bulmayı hiç ummuyordum. İşler sandığımdan daha karışıktı. 

"Sen," dedi sonunda Olivia, sıktığı dişlerinin arasından. Çenesini kaldırıp gözlerini kıstı. "Hepsi senin yüzünden." Beklenmedik, süper hızlı bir şekilde yanımdan geçip Moira'ya saldırdı. Moira'nın da bunu beklemediği açıktı, tiz bir çığlık attı. Gardını alamadığı için Olivia'yı üstünden atmakta başarılı olamadı. Olivia onun saçlarına yapışmıştı, bir eliyle eline doladığı saçlarla onun yüzünü geriye atmış, diğeriyle kadının suratını tokatlıyordu. Ben aralarına girene kadar Moira'nın burnunu kanatmayı başarmıştı. 

"Dur, Olivia sakin ol. Bize zarar vermeyecek." Devamlı bu cümleyi tekrarlayıp sakinleşmesi için uğraştım ama Olivia hem bağırıyor, hem ağlıyor hem de onu tutmayı güçleştirecek kadar sert tekmelerle havayı dövüyordu. Onu belinden yakalayıp geriye doğru sürükledim, Moira ile aramıza bir duvar girene kadar da bırakmadım. "Dur, önce dinle."

Kollarımdan kurtulup benden uzağa savrulunca bağırmayı bıraktı, sakinleşti sansam da hemen sonra bu duraksamayı nefesini toplamak için verdiğini anlamıştım. "Her şey onun yüzünden!" diye bağırmaya başladı yine boğazını parçalarcasına. "Her şey onun yüzünden alt üst oldu. Yaptığı şeyi bilmiyor musun? İğrenç bir büyü yaptı ve şimdi senden iki tane var!"

"Olivia, dur. Dur da dinle. Benden iki tane yok." Söylediğime kendim de inanmıyor gibi gözlerimi yere indirdim. Belli ki benden iki tane vardı ama bunun mantıklı bir açıklaması vardı. Ne kadar mantıklı olabilirse, o kadar. "Biz, olmamamız gereken bir yerdeyiz. Buraya ait değiliz."

Olivia yeniden saldırmaya niyetli, duvarın öteki tarafına dikmişti gözlerini. Ona yaklaşıp görüşünü engellemek için önüne geçtim. Bana bakması için omuzlarından tuttum, irkildi. "Uzun uzun açıklamalar yapmama gerek yok. Bunu alıştıra alıştıra da söyleyemem." Neler olduğunu bilmeden, anlamadan burada günler geçirmişti. Neler yaşamıştı? Ben sandığı o herifle arasında neler geçmişti? Gözlerine bakarken bu soruların cevabını deli gibi merak etsem de önce onu aydınlatması gereken bendim. "Başka bir gerçeklikteyiz." Bunu duyar duymaz alnı kırıştı, kaşları çatıldı. 

"Ne?"

"Burası başka bir dünya. Başka bir olasılık. Bizim gerçekliğimiz değil."

"Paralel evrenlerden mi söz ediyorsun?" Benim akıllı karım.

"Evet. Ondan kaçmaya çalışırken bir portal açmışsın." Düşünmek için bakışlarını boşluğa dikti. 

"Bu imkansız. Ben..."

"Sen William'ın torunusun. Sen..." Bu, sanıldığı kadar kolay değildi. Hagrid'in Harry'e onun büyücü olduğunu ne kadar kolay söylediğini düşündüm. Elbette Harry, onun karısı değildi ve bu konuşmayı yaptıkları sırada bir sinir krizinin eşiğinde durmuyordu. "Sen güçlüsün." diyebildim sadece, anlamasını umarak. Aslında bu gücün ne olduğunu, sınırlarının nereye uzandığını ben de bilmiyor, anlamıyordum. Bunu ondan beklemek de ahmaklıktı ama eh, Olivia çoğu zaman benden daha akıllıydı. Bir süre hiçbir şey söylemeden, hiç ses çıkarmadan - hatta bir anlığına nefesini tutmuş olabileceğinden bile korkmuştum - söylediğim şey üzerine düşündü. Bunu kafasında anlamlandırması bir dakikadan az sürdü. Yeniden gözlerime baktı, şimdi daha az tehditkar görünüyordu. 

"Başka bir evrendeyiz, öyle mi?" Başımı salladım. "Büyü değil. O sen değilsin." Başımı iki yana salladım. "Bunca zamandır... Ah, tanrım." Elini başına götürüp sendeleyince hemen onu tuttum. Etrafıma bakındım, mutfaktaydık. Olivia'yı masaya kadar yürütüp sandalyelerden birine oturttum, ben de önünde diz çöküp oturdum. Ellerim dirseklerindeydi, oturuyor olsa da hala düşmesinden korkuyordum. "Onu sen sanıyordum," derken ağlamaya başladı. "Sana öyle çok benziyor ki..."

"Benzemiyor," dedim başımı eğip yüzüne bakmaya çalışarak ki bu elbette imkansızdı. Saçları önüne serilmiş, onu perdelemişti. "Biz aynı... şeyiz." Yutkundum, bunu sesli söylemek kafamı karıştırmış ve beni rahatsız etmişti. "Farklı dünyalara aidiz. Farklıyız. Hayatlarımız farklı. Kişiliklerimiz..." Bunlar bildiğim şeyler değil, yalnızca tahmin ve umut ettiğim şeylerdi fakat Olivia'yı ikna etmelerinin imkanı yoktu. 

"Büyü yapıp hayatını değiştirdiğini sandım," dedi saçlarının arasından. Omuzları çökmüş, gövdesi iki büklüm olmuştu. Düşmeyeceğinden emin olup ellerimi kollarından ayırdım, onları saçlarını iki yana ayırmak için yüzüne götürdüm. Öyle çok ağlıyordu ki yüzü yağmurdan ıslanmış gibi sırılsıklamdı, gözyaşları hiç durmadan çenesinden kucağına damlıyordu. "Eskiden olduğu gibi... Bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordum ama... Aklıma hiç gelmedi, hiç düşünemedim--"

"Bu senin suçun değil. Sen bilim-kurgu sevmezsin bile," Yüzünü kurulamaya çalıştım, yaşlar ellerime bulaştı ama çabam sonuçsuz kaldı, Olivia ellerimin üzerine ağlamaya devam etti.  "Nereden bilecektin?" Bir yandan da bu benim başıma gelse anlar mıydım diye düşünüyordum. Mümkün değildi, daha önce hiç paralel evrenlerin varlığı üzerine kafa yormamıştım. Bu olasılık benim de aklımın ucundan dahi geçmezdi. Kimin geçerdi ki? Ellerini kaldırıp bu sefer o beni dirseklerimden tuttu, bacaklarını açıp beni kendisine biraz daha çekti. 

"Willy? O nasıl?"

"Bıraktığımda gayet iyiydi. Annesini özlemesi dışında, elbette."

"Onu tavan arasında bıraktım." Bu bir suçmuş ve bundan utanç duyuyormuş gibi hemen başını önüne eğdi, bu sefer yaşlar yanaklarından yol almadan doğruca kucağına düştüler. 

"Olivia, oğlumuz gayet iyi. Ona bir şey olmadı. Willy çok güçlü bir çocuk. Onu sen büyüttün, düşünsene." Bir süre bakıştık, emin olmak için gözlerime gözlerini kırpmadan baktı. Sonra, artık mutlu olmasını beklediğim o anda suratı yine asıldı.

"Gelmen neden bu kadar uzun sürdü peki?" diye sordu yarı gücenmiş yarı öfkeli bir sesle. Nihayet mutfağa girmeye cesaret edebilmiş Moira'ya baktım. Gelip mesafesini koruyarak Olivia'ya kendini gösterdi. Ona fark ettirmeden tutuşumu biraz sertleştirdim. 

"Bu biraz uzun bir hikaye." Olivia'nın yanına oturup sandalyemi onunkine iyice yanaştırdım. Moira'ya da karşımıza oturmasını işaret ettim. Dönüşümlü olarak şimdiye kadar ne olduğunu Olivia'ya anlatmaya başladık.

...

Anlatmayı bitirdiğimizde güneşin doğmasına az kalmıştı. Olivia sonunda kurumuş gözlerini Moira'ya dikmişti. "Yine de her şey senin suçunmuş gibi görünüyor." dedi iğneleyici bir şekilde. "Beni öyle sıkıştırmasaydın, korkutmasaydın o portal açılmazdı."

"Kusura bakma," diye özür diledi Moira yarım ağızla. "Yine de seni kurtarmaya geldik. Benim sayemde. Yani ortada bir hata varsa bile telafi ettim denebilir." Olivia kollarını göğsünde bağlayıp gözlerini kıstı. Moira ona tek kaşını kaldırarak karşılık verdi. 

"Neden peki?" diye sordu Olivia. "Neden zahmet edip de buraya geldin? Beni kurtarmaya yani. Çok mu umurunda?"

"Kocanın yardımına ihtiyacım vardı. Ivar'ı bulmak için. Az önce anlattık ya." Moira diğer bacağının üstüne attığı bacağını sinirle sallıyordu. Bana hızlı bir bakış attı, söylememem için uyarıyordu beni. Gerçeği neden sakladığını, Avalon'a giden bir portal açmak için ona ihtiyacı olduğunu neden söylemiyordu anlamıyordum ama sesimi çıkarmadım. Bunu Olivia'ya yalnız kaldığımızda söyleyebilirdim, o zamana kadar da Moira'nın bunu saklamaktaki amacını öğrenmiş olurdum. Yine de ne olursa olsun, çok geçmeden bunu karıma elbette söyleyecektim.

"Anlattın. Ama ben inanmadım." Dirseklerini masaya dayayıp öne eğildi. "Palavra atmayı bırak." Başıyla beni gösterdi. "Onu inandırmış olabilirsin ama ben senin gibi bir cadının onun yardımına ihtiyacı olduğu yalanına inanmıyorum." Cümlesini bitirdikten sonra dişlerini gıcırdattı, noktasını sonra koydu. "Sürtük."

Moira müdahale etmem için bana baktığında otomatik olarak bir şeyler kekeledim. Olivia bana bakıp sert bir şey söylemek için ağzını açtığında kapının açıldığını duyduk. Ağzını anında kapatıp ayağa fırladı. "Gemma olmalı," dedi telaşla yerinde kımıldanarak.

"Gemma.." diye fısıldadım. Bu çok tuhaftı. 

"Sesinizi çıkarmayın," Olivia ikimize de bakıp işaret parmağını dudaklarına bastırdı, sonra koşarak mutfaktan çıktı. "Ah, sen miydin.." dediğini duyduk, sesindeki gerginlik bize kadar ulaşmıştı. 

Moira bana bir şey söylemek ister gibi bakıyordu. Sonunda ne istediğini sordum, elbette sadece dudaklarımı kıpırdatarak. Olivia'nın uyarısını hiçe sayarak, "Biraz minnettarlık beklerdim, hepsi bu." dedi, omuzlarını silkti. Susmasını işaret ettim. "Karın hep böyle havlayarak mı konuşur?"

"Kes sesini," diye dişlerimin arasından tısladım. 

Olivia biriyle konuşmayı sürdürdü, karşısındakinin sesi daha az geliyordu ama bir erkek olduğundan emindim. Sonra onun kim olduğunu anladım. Kalp atışlarım hızlandı, huzursuzca Moira'ya baktım. O da benimle aynı şeyi düşünüyordu ama bu onu eğlendiriyor gibi görünüyordu. Kaşlarını kaldırıp bana göz kırptı. "Kumanla tanışmaya hazır mısın?"

Bir şey söylemeye ya da hazır olup olmadığıma karar vermeye kalmadan Olivia yeniden mutfak kapısından göründü. "Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama," diyordu arkasından gelen adama. Oysa konuşurken doğrudan bana bakıyordu. "Kendin görsen daha iyi olur."

Birkaç adım yana çekilip onun görüş açısından çıktı.  Beni görünce yürümeyi kesip olduğu yerde dondu kaldı. Ağzı bir karış açık kalmıştı, bense dudaklarımı birbirine bastırmış, nefesimi tutmuştum. Ayağa kalktım. Ona elimi mi uzatmam gerekiyordu? Ne yapacaktım? Çaresizlik içinde Olivia'ya baktım. Ona benden daha yakın duruyor olması canımı sıktı, birkaç adımda yanına ulaştım. Bu dünyadaki versiyonum gözleriyle beni takip ediyordu ama bakışları boştu. 

Hiç tanımadığım, varlığını henüz öğrendiğim ikizime ilk kez bakıyor gibiydim. Gözleri, burnu, dudakları, yüzünün şekli, hatta alnının açıklığı dahi benimkinin aynısıydı. Saçları uzundu, benim saçlarım uzunken nasıl görünüyorsa aynen öyle görünüyordu. Birkaç gündür tıraş olmadığım için sakallarımız aynı uzunluktaydı. Boyu benden belki biraz uzundu, vücudu da biraz daha yapılıydı. Yine de benim aynımdı işte. Başka bir Harry. Başka bir ben. Olivia'nın eline uzandım.

"Ne oluyor burada be?" dedi sonunda, o da Olivia'ya odaklanmanın bu durumla baş etmek konusunda daha iyi olacağına karar vermişti. 

"Harry," Oliva ona doğru bir adım attı, benden bir adım uzaklaşmış oldu. "Edward," diye düzeltti kendini.  "Yaşadığım şey... Ne olduğunu öğrendim. Sana bunun bir büyü yüzünden olduğunu söylediğimi hatırlıyor musun?"

"Ne?" dedi sadece Edward. Demek ona böyle sesleniyorduk. Edward. Garip geliyordu. "Ne diyorsun sen?"

"Beni hatırlamıyorsun çünkü seninle hiç tanışmadım. Haklıydın. Beni tanımıyordun. Ben de seni tanımıyordum aslında. Ben sadece," Arkasına, bana bir bakış atıp yeniden ona döndü. "Seni başkasıyla karıştırdım."

"Olivia." Edward kendini tutamayıp sinirle güldü, sonra hemen yüz ifadesini toparlamaya çalıştı. "Eğer bunları sana inanmam ve hemen yola koyulmamız için yapıyorsan..."

"Bu bir oyun değil," diye atıldı hemen Olivia. "Onu görmüyor musun?" Aramızdan çekildi, Edward ile karşı karşıya kaldık. Bir süre birbirimize baktık, ikimiz de birbirimizi tümüyle incelemek için gözlerimizi başka yerlerde gezdirmeye çekiniyorduk. Günlerdir aynaya bakmadığım için tam olarak nasıl göründüğümü bilmiyordum, bu yüzden ona bakarken aynaya bakar gibi hissediyordum. İkimiz de kaskatı dururken bu histen kurtulmak kolay olmuyordu.

"Ne yani?" dedi sonunda yine Olivia'ya bakıp. "Evlatlık olduğumu mu söylemeye çalıyorsun? Ya da..." Bana bakıp bu sefer beni hızlıca baştan aşağı süzdü. "İkiz kardeşimi evlatlık mı vermişler?"

Olivia ile bakıştık, aralık kalan dudaklarından Edward'ın bunu düşünebileceğini akıl etmediğini anlayabiliyordum. İnsanın aklına ilk olarak karşısında duranın paralel evrendeki alternatif versiyonu olduğu gelmiyordu tabii ki. Adam haklıydı. Mantıklı bir insana benziyordu. "Hayır," dedi Olivia sadece, yalnızca bununla yetinmesini umar gibi. 

"Bahsettiğin hayatı," Çenesiyle beni gösterdi. "Bu herif mi yaşıyor?"

"Bu..."

"Beni vermediklerine üzüldüm şimdi," Açıkça dalga geçiyordu. Konuşmam gereken vakit gelmiş gibiydi. Önce ağzımı açıp kapatarak pratik yaptım. Sesimin titrememesi için tüm dikkatimi konuşmaya verdim. 

"Olay şu ki," Bir an durup beni dinlemesi için adını söyledim. "Edward." Bir daha durup bana bakmasını bekledim. Sesim ona birkaç saniye gecikmeli gidiyor gibi ben konuşmaya başladığımda hala Olivia'ya bakıyordu. Buz gibi bakışlarını sonunda yakaladığımda konuşmaya ancak devam edebildim. "Olivia buraya ait değil. Ben de değilim." Sessiz sessiz, muhtemelen büyük bir keyifle bu sahneyi izleyen Moira'yı gösterdim. "O da değil. Biz, başka bir yere aidiz."

"Mütevazi çiftliğimizin siz burjuvalara layık olmadığına üzüldüm, dostum. İyi bir fikrim var. Neden ait olmadığın bu yerden siktirip gitmiyorsun?" Üzerime yürüyecek gibi olunca Olivia yeniden aramıza girdi, ellerini onun göğsüne koyup onu durdurdu. Tepem atmak üzereydi. 

"Bu sınıf farkıyla filan alakalı değil, tamam mı? Bana bak, hey," Parmaklarının üstünde yükselip Edward'ın üzerimden ayırmadığı öfkeli bakışları da engelledi, kendisine bakmasını sağladı. "Birden anlatacağım, sonra anlaman için bekleyebiliriz. Bu gördüğün... Kadın. Moira. Biz... Biz bir tartışma yaşadık ve o... O bir cadı, tamam mı? Yanlışlıkla bir portal açmış ve ben... Ben o portaldan geçip buraya geldim. Bunu bilmiyordum elbette. Burası farklı bir dünya. Farklı bir gerçeklik. Sen... Sen farklı bir... Farklı bir Harry'sin."

Olivia bunları anlatırken çok zorlanmıştı, sesi gittikçe enerjisini kaybetmiş ve sonunda titremeye başlamıştı. Son cümlesine bir hıçkırık eşlik etmişti. Elleri hala onun üzerindeydi. Derin bir nefes alıp Moira'ya baktım. Dudaklarını ısırmış, ellerini önünde kenetlemiş merak ve heyecanla sırada ne olacağını bekliyordu. 

"Anlattığın şeyler..."

"Başka bir hayata ait. Benim hayatıma. Başka bir gerçeklikteki, gerçek hayatıma."

Edward bir saniyeliğine bana baktı, gözlerini yeniden Olivia'ya indirmeden önce bakışlarında kafa karışıklığı ve hayal kırıklığı gördüğüme emindim. "Öyleyse ben ne oluyorum?"

Sorusu havada asılı kaldı, Olivia onu cevaplamak için bekledikçe yankılanmayı sürdürdü. Ellerinin aşağı kaydığını gördüm. Ondan biraz uzaklaştı, belki de bunun bir yanıt olmasını umuyordu. Edward ısrarla ona bakıyor ve bir şey söylemesini istiyordu. "Peki ya-" deyip aniden sustu. Olivia'ya uzanmıştı, onun geriye sıçramasıyla söyleyeceği her neyse yuttu. 

"Burada olmamam gerekiyor. Gitmem gerek."

"Yalnız konuşabilir miyiz?" diye sordu, bunu duymamamız için sesini alçaltmış, hafifçe Olivia'ya doğru eğilmişti. 

"Belki sonra," diye geçiştirdi Olivia. "Şimdi..." Ona arkasını döndü. "Gitmemiz için Moira'nın gücünü yeniden toplaması gerekiyor. Bir süre beklememiz gerek." Saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı. O sırada elinin sarılı olduğunu fark ettim, yanına gidip onu tuttum. Ne olduğunu sormak için yüzüne baktığımda başını hızlıca iki yana sallayıp beni susturdu. "Burada kalabilir miyiz?"

Beni yine arkasına aldı ama bu sefer elimi bırakmadı. Edward az öncekinden daha az yapılı görünüyordu şimdi. Yanında durduğu buzdolabına elini dayanmıştı ve duyduklarını hazmetmeye çalıştığı görülebiliyordu. "Sen ve onlar mı?" diye sordu dalgın dalgın.

"Evet."

"Başka nereye gidebilirsiniz ki?" Aslında bunu gerçekten merak ettiği için sormuştu.

"Gidecek başka yerimiz yok." dedi Olivia, bunu çaresizlikle değil daha çok talepkâr, hatta buyurgan bir ses tonuyla söylemişti. "Gemma ve çocuklara ben açıklarım."

"Onları göndereceğim," dedi. Başka bir Gemma ve onun çocuklarını görmek isteyip istemediğimden emin değildim. Gideceklerinin söylenmesi tuhaf bir şekilde içimi rahatlatmıştı.

"Buna gerek yok, Edward. Bilmelerini istemiyorsan Harry onlara görünmez. Moira da..."

"Onları bu deliliğin ortasına atmayacağım," Kendini toparlayıp dalgınlığından kurtuldu, bunu olabilecek en kesin şekilde dile getirmişti. Olivia ısrar etmeyi bıraktı. 

"Nasıl istiyorsan öyle olsun." deyip konuyu kapattı. Sonra bana döndü. Elini yanağıma dayadı, avucunu öptüm. "Yorgun görünüyorsun," Baş parmağını dudaklarımda gezdirdi. "Biraz dinlenmen gerek." Moira'ya bakınca tadı kaçtı, burnundan nefes alıp kendini sakinleştirdi. "Benimle gelin." Elini bırakmadan arkasından yürümeye başladım, hala olduğu yerde duran Edward'ın yanından geçerken ona bakmamaya çalıştım, nefes bile almadım. Olası bir saldırıya karşı kafamda hazırlık yapıyordum. Ama hiçbir şey olmadı. O da nefes almıyor gibiydi. 

Olivia bizi yukarı çıkardı, bir odaya götürdü. "Onunla aynı yatakta uyuman sorun değil. Yalnızca bu seferlik," dedi bana odadan çıkarken. 

"Nereye gidiyorsun?" diye sordum endişeyle. Onu gözümün önünden ayırmak istemiyordum, bunun düşüncesi bile içimi korkuyla dolduruyordu. 

"Onunla konuşmam gerek." dedi. "Yalnız." Kapıyı kapatmadan koşup onu durdurdum. Moira bizi dinlerken konuşmamak için onunla koridora çıkıp kapıyı kapattım. Bir yere gitmesin diye Olivia'yı sıkı sıkı tutuyordum. "Sorun yok," dedi. "Ben anlayabiliyorum. Ben inanıyorum." Kolunu sert tutuşumdan kurtarıp ellerini yüzüme kaldırdı. "Ama kendini onun yerine koy bir kere. Delirdiğini düşünüyor olmalı."

"Onu buna nasıl inandıracaksın?" Sırtımı arkamdaki duvara yasladım, bitkin hissediyordum. İstediğim şey dinlenmek değildi, Olivia'yı oradan alıp bir an önce evimize götürmek istiyordum. Sonrası için planım sonsuza dek onun yatakta kalmaktı. "Bekleyemez mi?" diye ekledim hemen o bir cevap vermeden. "Beni özlemedin mi?" 

Dudaklarıma uzandı, beni ne kadar özlediğini kelimelerin yapabileceğinden daha iyi anlattı. Onu bırakmak istemedim, bir süre özlemle tatlı tatlı öpüştük. Yine de hasret gidermek için yeterli değildi, bunu o da biliyordu. Olivia'ya sıkıca sarıldım. "Bu gece Moira ile uyumak istemiyorum. Seni özledim."

Başını göğsüme yaslayıp burnunu boynuma dayadı, o beni koklarken ben de başımı eğip onun gözlerini öptüm. "Biliyorum," Derin bir iç çekti. "Ben de seni özledim. Önce bu işi halletmem gerekiyor. Kafası karışık bir şekilde uyumasını istemiyorum." Aniden kendini benden ayırdı, parmaklarını ancak yakalayabildim. Parmak uçları benimkilerin ucundan kayıp gitti. "Gidip uyu. Sadece uyu. Hiçbir şey düşünme. Uyandığında burada olacağım." 

"Bir yere kaybolayım deme," Gülümsedim ama içim bunun korkusuyla doluydu. Bana kısa, güven veren bir öpücük daha verdi. Ayrılmamız yine zor oldu ama Olivia daha zor olmaması için uzamasına izin vermedi. O benden daha kararlı, daha dirençliydi. O an öyle olmamasını diliyordum. 

"O cadıya söyle ayağını denk alsın." dedi arkasını dönüp gitmeden önce. 

...


Continue Reading

You'll Also Like

59.4K 3.2K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
145K 9.9K 16
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
295K 4.8K 31
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...
33K 2.9K 40
if our love's insanity, why are you my clarity?