30 / Yakın Cadıyı!

29 3 0
                                    

H A R R Y

Sonraki güne dinlenmiş ama kafalarımız hala karışık olarak uyandık. İlk iş olarak Gemma'yla konuşup Willy'e bir gün daha göz kulak olabilir mi diye sordum. Elbette, olurdu ama neler oluyor bilmek istiyordu. Ona Olivia ile yalnız vakit geçirmeye ihtiyacımız olduğunu geveledim, anlayışla karşıladı ve birkaç edepsiz ve alaylı laf edip telefonu kapattı.

Ivar, yapılacak bu büyünün Nimueh'nin gücünü gerektirdiğini söylemişti. Nasıl olduğunu ise sonraki gün anlattı. Hepimiz dilimizi yutmuş şekilde dinledik onu. Kahvaltı masasındaydık. Herkesin önünde sadece bir kâse mısır gevreği olsa da bu, yemek sofrasında anlatılacak bir şey değildi. Ivar ne yapmamız gerektiğini söylediğinde her birimiz kaşıklarımızı masaya bırakıp kâseleri kendimizden uzaklaştırdık.

Moira'yı yakmamız gerekiyordu.

Bu, büyünün son aşamasıydı. İşe yaraması için gereken son şey. Moira'nın ruhunu bozuk paraya alevler hapsedecekti.

Ivar bize Olivia'nın ettiği yeminin artık geçersiz olduğunu söyledi. Olivia söz verdiği şeyi yapmıştı. Avalon'un onu kabul etmemesi onun suçu değildi.

"Bu kabul edilemez," diye karşı çıktı Olivia yine de. "Bir insanı yakmaktan söz ediyorsun. Bu insan Moira olsa bile biz bunu yapamayız." Bana, sonra da Brandon'a baktı. "Değil mi? Siz de bir şey söylesenize."

"Onu öldürecek değiliz," dedi Brandon omuz silkip. "Ölmeyecek. Bir bozukluğun içinde biri dilek dilesin diye bekleyecek."

"Ve ona sahip olan kişiye şans getirecek," dedim kendi kendime düşünüyor gibi. Ivar başını sallayıp Brandonla söylediklerimizi onayladı. Olivia bize inanmayan gözlerle bakıyordu.

"Şu an bir insanı yakmaktan söz ediyoruz, farkında mısınız?"

"Ondan kurtulmanın başka bir yolu yok," dedi Ivar, kesip atar bir şekilde. "Diğer yol onu öldürmek. Bu ikisinden birini yapmazsak hayatımızı mahveder."

"Belki de yola gelmiştir," dedi Olivia. "Yaşananlardan sonra... Belki de yakamızı bırakır."

"Hep diken üstünde yaşamaya razı mısın?" Ivar ona doğru eğilmiş, bu soruyu onun gözlerine bakarak sormuştu. Olivia'nın huzursuzca bakışlarını kaçırdığını gördüm. "Ben razı değilim. Karımı ve çocuklarımı korumak zorundayım."

"Ona şu bağlayıcı yeminden ettirsek?" diye önerdi Olivia, son bir umutla. Ivar derin bir nefes aldı.

"Mutlaka bir açığını bulur, Olivia. Onu öylece bırakamayız. Ayrıca ilk hedefi ben ve ailem olmayacak. Siz olacaksınız. Bebeğinizin kim olduğunu biliyor artık. Bunun peşini bırakmaz. Onun yüzünden Avalon'a gidemedi ve bir de onun... Nimueh ile kişisel bir meselesi var."

Olivia bana bir bakış attı. Bunu kabullenemediğini görebiliyordum. "Ölmeyecek," dedim, onu rahatlatmak için ama gözlerinde hala kararsız bir bakış vardı.

"Acı çekecek," dedi. "Hem de çok. Yanacak," Ivar'a döndü. "Nasıl bir his olduğunu sen de biliyorsun."

"Hoş bir his değil. Ama acı çekmemesini sağlayabiliriz. Elimizden geldiğince."

"Bu mümkün mü?"

"Yanarken bilincinin yerinde olması gerekmiyor."

Olivia suratını buruşturdu. Haklıydı. Ben de birini yakma fikrinden hoşlanmıyordum ama söz konusu hayatımızın güvenliğiydi. Çocuklarımızın. Dünyamızın. Bize zarar vermesini engellesek bile kim bilir kimlere ne zarar verirdi. Gerçekten de onun gibi birini toplum içine öylece salıvermek akıl işi değildi. Onun gitmesine izin verip de vicdanımız rahat yaşamazdık. Onu paranın içinden çıkaran bizdik, onun burada olmasının suçlusu bizdik ve onun sorumluluğu bizim üstümüzdeydi. Yaptığı her şeyde bizim de payımız olmuş olurdu. Bunu bilerek yaşamazdım. Olivia da yaşayamazdı.

the other coin | #tlc2Where stories live. Discover now