15 / İki Harry, Aynı Yerde

108 12 5
                                    

H A R R Y

Bir kapı gürültüyle kapandı, ses evin içinde yankılanırken Olivia birden uykudan uyanır gibi sıçradı. Bir iki adım geri çıkıp gözlerini üzerimde dolaştırdı, bakışları tek bir yere odaklanamıyor gibiydi. Bu sırada aklından binlerce düşüncenin geçtiği belli oluyordu. Sonra, gözleri odağını bulduğunda bir adım daha geri çekildi. Şimdi arkama, arkamda duran Moira'ya gözlerini kırpmadan bakıyordu. Yaşadığı duygu yoğunluğundan ya da gözlerini uzun süre kırpmamasından olacak, gözleri yaşla dolmuştu. Tutulup kaldığını görebiliyordum ama nasıl bir hamle yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ben de tutulup kalmıştım, onu hemen, burada bulmayı hiç ummuyordum. İşler sandığımdan daha karışıktı. 

"Sen," dedi sonunda Olivia, sıktığı dişlerinin arasından. Çenesini kaldırıp gözlerini kıstı. "Hepsi senin yüzünden." Beklenmedik, süper hızlı bir şekilde yanımdan geçip Moira'ya saldırdı. Moira'nın da bunu beklemediği açıktı, tiz bir çığlık attı. Gardını alamadığı için Olivia'yı üstünden atmakta başarılı olamadı. Olivia onun saçlarına yapışmıştı, bir eliyle eline doladığı saçlarla onun yüzünü geriye atmış, diğeriyle kadının suratını tokatlıyordu. Ben aralarına girene kadar Moira'nın burnunu kanatmayı başarmıştı. 

"Dur, Olivia sakin ol. Bize zarar vermeyecek." Devamlı bu cümleyi tekrarlayıp sakinleşmesi için uğraştım ama Olivia hem bağırıyor, hem ağlıyor hem de onu tutmayı güçleştirecek kadar sert tekmelerle havayı dövüyordu. Onu belinden yakalayıp geriye doğru sürükledim, Moira ile aramıza bir duvar girene kadar da bırakmadım. "Dur, önce dinle."

Kollarımdan kurtulup benden uzağa savrulunca bağırmayı bıraktı, sakinleşti sansam da hemen sonra bu duraksamayı nefesini toplamak için verdiğini anlamıştım. "Her şey onun yüzünden!" diye bağırmaya başladı yine boğazını parçalarcasına. "Her şey onun yüzünden alt üst oldu. Yaptığı şeyi bilmiyor musun? İğrenç bir büyü yaptı ve şimdi senden iki tane var!"

"Olivia, dur. Dur da dinle. Benden iki tane yok." Söylediğime kendim de inanmıyor gibi gözlerimi yere indirdim. Belli ki benden iki tane vardı ama bunun mantıklı bir açıklaması vardı. Ne kadar mantıklı olabilirse, o kadar. "Biz, olmamamız gereken bir yerdeyiz. Buraya ait değiliz."

Olivia yeniden saldırmaya niyetli, duvarın öteki tarafına dikmişti gözlerini. Ona yaklaşıp görüşünü engellemek için önüne geçtim. Bana bakması için omuzlarından tuttum, irkildi. "Uzun uzun açıklamalar yapmama gerek yok. Bunu alıştıra alıştıra da söyleyemem." Neler olduğunu bilmeden, anlamadan burada günler geçirmişti. Neler yaşamıştı? Ben sandığı o herifle arasında neler geçmişti? Gözlerine bakarken bu soruların cevabını deli gibi merak etsem de önce onu aydınlatması gereken bendim. "Başka bir gerçeklikteyiz." Bunu duyar duymaz alnı kırıştı, kaşları çatıldı. 

"Ne?"

"Burası başka bir dünya. Başka bir olasılık. Bizim gerçekliğimiz değil."

"Paralel evrenlerden mi söz ediyorsun?" Benim akıllı karım.

"Evet. Ondan kaçmaya çalışırken bir portal açmışsın." Düşünmek için bakışlarını boşluğa dikti. 

"Bu imkansız. Ben..."

"Sen William'ın torunusun. Sen..." Bu, sanıldığı kadar kolay değildi. Hagrid'in Harry'e onun büyücü olduğunu ne kadar kolay söylediğini düşündüm. Elbette Harry, onun karısı değildi ve bu konuşmayı yaptıkları sırada bir sinir krizinin eşiğinde durmuyordu. "Sen güçlüsün." diyebildim sadece, anlamasını umarak. Aslında bu gücün ne olduğunu, sınırlarının nereye uzandığını ben de bilmiyor, anlamıyordum. Bunu ondan beklemek de ahmaklıktı ama eh, Olivia çoğu zaman benden daha akıllıydı. Bir süre hiçbir şey söylemeden, hiç ses çıkarmadan - hatta bir anlığına nefesini tutmuş olabileceğinden bile korkmuştum - söylediğim şey üzerine düşündü. Bunu kafasında anlamlandırması bir dakikadan az sürdü. Yeniden gözlerime baktı, şimdi daha az tehditkar görünüyordu. 

the other coin | #tlc2Where stories live. Discover now