28 / Vedalar

27 4 0
                                    

H A R R Y

Herkesin sıkışıp kalmak istediği, sonsuza dek yaşamak istediği anlar vardır; bu da benimkilerden biriydi. 

Olivia, kollarımda. Sevişmekten yorgun düşmüş, neredeyse uykuya dalmak üzere. Ama konuşmak istiyor, uykuya yenilmek istemiyor. Hatta biraz güç bulabilirse, benden cesaret alabilirse, yeniden sevişebiliriz de. Bu ihtimal onu uyanık tutuyor, uykuya direnmesini sağlıyor. Benim de isteyip istemediğimi öğrenmek için bacaklarını acımasızca benimkilere sürtüyor. Ben çok yorgunum, tek istediğim o kollarımdayken huzurlu bir uykuya dalmak, onun yanımda olduğunu bilerek uyumak ve onun yanımda olduğunu bilerek uyanmak.

Bacaklarıma sürtünen çorapları düşüncelerimi böldü. Beyaz yün çorapları hala ayaklarındaydı. Eğilip ayaklarına baktım, çıplak vücudundaki tek şeyin yün çoraplar olması beni güldürdü. Olivia omzunun üstünden bana bakıp neye güldüğümü anlamaya çalıştı. Yeniden yatıp onun dikkatini çoraplardan çekmeye çalıştım. Oraya bakıp güldüğümü anlarsa çorapları hemen çıkarırdı. Hala kollarımın arasında kalmayı başararak bedenini bana doğru döndürdü. Şimdi yüz yüzeydik.

Anladığını sanıp beni sorgulayamasın diye gözlerimi kapattım, ama gülümseye devam ettim, elimde değildi. "Evet, güzeldi," diyerek yorumladı yüzümdeki gülümsemeyi. Gözlerimi açtım.

"Evet," dedim daha çok gülümseyip. Olivia'nın fikri işe yaramıştı. Sevişirken ve sonrasında, şimdi birbirimize sarılmış uzanıyorken birazdan ayrılacağımızı düşünmüyorduk. Ben onun çoraplarına gülüyordum, Olivia da hınzırca sırıtıp şunu söylüyordu: "Bu seferimizi düşünürken ıslanan sadece yanaklarım olmayacak."

"Olivia!" diye ufak bir çığlık attım onun yüzünü göğsüme bastırıp, oradan boğuk kıkırtıları geldi. Edepsiz konuşması beni hep böyle heyecanlandırıyordu. "İstediğin buydu değil mi?" diye sordum muzipçe. Başını ellerimden kurtarıp bana bakabilmek için biraz geri çekildi. Bir şey söylemedi ama dudaklarını ısırıp başını hafifçe salladı. Birbirimize derin derin baktık, ikimiz de doymamıştık, ikimiz de daha fazlasını istiyorduk ama onun da çok yorgun olduğunu anladım. Olivia'nın gözlerine yeni bir bakış yerleşti, aklına bir şey gelmiş gibi. Gözlerini kapattı, o şeyi benden saklamak istiyordu. Aşağı kayıp başını çenemin altına yasladı, bana sıkıca sarıldı.

Her an biri bize seslenebilir, kapı vurulabilirdi ve o zaman bu mahrem anımız son bulabilirdi. Bunun biraz daha tadını çıkarmak istiyordum. Soluklarımın derinleşmesine izin verdim, gözlerimi kapatıp az önceki anların, henüz çok taze olan hatıraların hayalini canlandırdım.

Onun gibisi olmayacak, diye düşündüm acıyla. Olivia bunları hatırlarken tahrik olacağını ima etmişti ama şimdiden, henüz üzerinden birkaç dakika geçmişken, o hala kollarımdayken bile bunları hatırlamak benim canımı yakıyordu. Çünkü geçmiş, bitmişti. Yeniden olmayacaktı.

"Senin gibisi olmayacak," dedim sesli, sadece onun duyabileceği bir şekilde. Olivia sadece mırıldandı. Onun da uyumak üzere olduğunu anladım. İyice duysun, anlasın ve ikna olsun diye cümlemi tekrarladım. Sonra bir kez daha söyledim.

Olivia iç çekti. O an bunu defalarca söylememin nedeninin farklı olduğu dank etti kafama. Onun anlamasını istemiyordum – çünkü anladığını biliyordum, çünkü bildiğine emindim. İstediğim onun da aynısını söylemesiydi. Bunu öyle çok istiyordum ki üzerimdeki tüm uyuşukluk birden yok oldu. İçim arzuyla doldu. "Olivia," dedim artık tamamen ciddi bir ses tonuyla. Omuzlarından tutup onu nazikçe geriye bastırdım, gözlerini açışından uyumuyor olduğunu anladım. İstediğim şeyi söylemesini istiyor ama bunu ondan talep etmek istemiyordum. Bunu gerçekten düşünmesini, hissetmesini ve buna inanmasını istiyordum. Sonra söylemesini, beni temin etmesini.

the other coin | #tlc2Where stories live. Discover now