KIZIL DALGA

By artemisdelisi

148K 14.9K 3.4K

WATTYS 2020 BİLİM KURGU KAZANANI Gök taşı. Zehirli bir gaz. Okyanus kırmızı, toprak beyaz. Ölümler ve lütufla... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35 (Final)
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (2)
KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (4)

KISIM II - GÜMÜŞ ATEŞ (3)

2.4K 262 100
By artemisdelisi




*Elindeki azıcık konfetiyi sağa sola fırlatıp mekana giriş yapar. Omuzlarındaki battaniyeyi pelerinmiş gibi savurup poz keser*

Ben geldim. Özlediniz mi?

Belki bilmeyenleriniz vardır, kısaca bahsedeyim. Kızıl Dalga 2020 WATTYS KAZANANI seçildi.

Sanki kapakta kocaman yazmıyormuş gibi. Napayım, seviniyor insan.

Hayalet okuyucu olmadığınız ve bana maceramda eşlik ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Tüm yorumlarınızı okuyorum. Kahkahalar atıyorum çoğuna. Cidden harikasınız.

Söz verdiğim için bölümü buraya atıyorum. Ama artık ikinci kitaba geçmeliyiz. Ancak buradaki ivmeyi ikinci kitapta yakalayabilmemiz çok zor. KIZIL DALGA öne çıkanlarda olduğu için görülebiliyor. Ancak yeni kitap öyle olmayacak. Bu kitap tamamlandığı için buraya bölüm atmam mantıklı olmaz. Siz ne dersiniz? İkinci kitabı buradan mı yayınlayayım yoksa yeni bir kitaptan devam mı edelim?

Medyaya sizin için bir Kor parçası bıraktım. Eheheh :)

Bizimkiler sizi özledi. Mavili okumalar diliyorum. 💙

***

"İyi ki doğdun Güüüz. İyi ki doğdun Güüüz."

Güz'ün tek hecelik reniyle berbat hale gelen doğum günü şarkısını söylediler hep birlikte. Kor, o sırada bir koltukta oturur vaziyetteydi ve nefes destek ünitesi hala boynundaydı.

Güz beyaz çikolatalı ve frambuazlı pastanın mumlarını üfledikten sonra başını kaldırıp Kor'a bir gülücük attı. Daha sonra pasta kesildi ve Güz koca bir dilim kapıp, soluğu Kor'un yanında aldı. Elindeki organik kabuk presinden yapılmış çatala büyük bir parça alıp Kor'un suratının dibine soktu.

"Yavaş ol Güz. Çocuk daha yeni kalktı" dedi Çakır onun bu haline gülümserken.

Güz çatık kaşlarla ona bakıp kafasıyla zayıf düşmüş Kor'un vücudunu işaret etti.

"Görmüyor musun halini? İyi beslenmesi gerek" demekti bu.

Çakır omuz silkti.

"Haklısın ama o büyüklükte bir parçayı Dumrul'un bile tek seferde yiyebileceğini sanmıyorum."

Sözünü tamamlamasının ardından, Dumrul her nasılsa diplerinde bitmiş ve kaşla göz arasında çataldaki pastayı götürmüştü.

Bak nasıl da yiyorum, der gibi kaşlarını kaldırarak Çakır'a bakmayı da ihmal etmedi. Çakır ise sadece gözlerini devirdi.

Güz, bir boşalan çatala bir de Dumrul'a bakıp nefes verdi. Çatalı sinirle Dumrul'a sallayıp yenisini istediğini söylemeye çalıştı.

Kor ise olabildiğince canlı ve güleç görünmeye çalışarak olan biteni izliyordu Dumrul homurdanarak çatal bulmaya giderken.

"Özlemişim sizi."

Güz gözlerini kırpıştırıp en tatlı ifadesini takındı.

Kor nefes vererek güldü ve Güz'ün saçlarını okşadı.

"En çok da seni."

Güz, e herhalde der gibi kaşlarını kaldırdı. Kor ise uzanıp yanağına bir öpücük kondurdu.

Tam o sırada içeriye telaşlı adımlarla Edgü Hanım girdi. Bu günlerde daha spor giyiniyordu ancak şıklığından da ödün vermiyordu. Ama Güz, onun gözlerine her baktığında bunun sadece bir kamuflaj olduğunu görebiliyordu. Bu takımın beyni oydu ve güçlü görünmesi gerekiyordu. Güz, vicdan azabı çekmeden onunla en son ne zaman konuştuğunu hatırlayamıyordu.

Hafif topuklu botlarını zeminde takırdatarak Kor'un yattığı kanepeye yaklaştı Edgü. Güz, biraz geri çekilip ona yer açtı. Edgü sevecen bir gülümsemeyle çömelip söze başladı.

"Daha iyisindir umarım."

Kor nezaketi elden bırakmayarak gülümsedi ve başını salladı.

"Fena değilim."

"Gerçi Güz sana iyi bakıyordur diye tahmin ediyorum. Bu gidişle yakında ayağa kalkarsın." Güz'e yandan bir bakış attı.

Kor, hafif bir gülümsemeyle gözlerini Güz'e çevirdi. Herhangi bir şey söylemedi. Gerek de yoktu zaten. Yıldızlarla bezeli gözleri her şeyi açıkça anlatıyordu.

"Bu arada doğum günün kutlu olsun Güz" dedi Edgü yönünü çevirerek.

"Çok ani olduğu için hediyeni ayarlayamadım ama yakında halledeceğim." Güz kafasını iki yana salladı.

"Zahmet etmeyin" demeye çalıştı.

Edgü ona aldırmadan ayağa kalktı.

"Görüşürüz çocuklar. Bizim yerimize de eğlenin." dedi ve pasta dağıtmakla meşgul olan Ender'in yanında aldı soluğu.

İkisi sessizce bir şey konuştular. Ardından odadan beraber çıktılar. Belli ki bir durum vardı.

"Bir şey olmuş" diyerek herkesin aklındaki düşünceyi dillendirdi Çakır.

"Neyse yakında çıkar kokusu." Elini boş verin der gibi salladı ve ani bir coşku patlamasıyla bağırdı.

"Hadi sessiz sinema oynayalım!"

***

Kor, bir hafta içinde ayağa kalkabilir hale gelmişti ama hala eski formunda değildi. Arada bir öksürük krizlerine giriyor ve nefesini kontrol etmekte güçlük çekiyordu. Güz'ün tüm ısrarlarına rağmen dinlenmeyi reddediyordu.

Antrenman sahasının kenarından Kor ve Dumrul'un talimlerini izlerken diğer yandan da tırnaklarını yemeye başladı. Kor, bir anda düşüp bayılacak diye ödü kopuyordu.

"Sakin ol Güz. O kadar da kötü değil durumu." Çakır, güven vermek ister gibi Güz'ün omzuna dokundu.

Tam o sırada Dumrul'un tekmesini savuşturan Kor, iki büklüm olup delicesine öksürmeye başladı. Güz hemen yanına koştu.

Kor başına üşüşmelerine sinirlenerek elini kaldırdı.

"İyiyim...Öhö, bir şey yok..." Güz, ona inanmayan gözlerle baktı, derken Kor'un avucundaki sıvıyı fark etti.

Telaşla uzanıp avucunu tuttu. Gümüş renkli bir kalıntı vardı el ayasında.

"Bu ne böyle?" der gibi Çakır'a baktı. Herkes sus pus olmuş halde Kor'un avcuna bakıyordu. Aynı şekilde dudaklarında da bu gümüş renkli parıldayan şeyden vardı.

"Doktora gitsek iyi olacak."

***

"Açıkçası ayağa kalkabilmesine bile şaşırdım. Vücudu çok dirençli ama kendini epey zorluyor. Ancak, panzehiri bulmadan tam anlamıyla iyileşmiş sayılmaz."

Ne demek iyileşmiş sayılmaz?

Güz'ün göğsüne tekrar karanlık çöktü. Nasıl olur da iyileşemezdi?

"Ne yapabiliriz?" diye sordu doktora.

"Kum lalesi. Deniz nergisi diye de bilinir. Ona verdiğimiz panzehirin ana maddesi buydu. Ama o kadar nadir bulunuyor ki... Elimizdeki son kalıntıyı da onun için kullandık zaten."

Herkes sus pus olmuş halde doktoru izliyordu. Diğer yandan camekânlı bölmede yatakta uzanıp nefes destek ünitesine bağlanan Kor'a kayıyordu gözleri. Şimdi ne yapacaklardı?

"Gidip bulalım o zaman" dedi Dumrul olanca kararlılığıyla.

Doktor kafasını iki yana salladı.

"Ekiplerimiz zaten araştırıyor. Henüz bulabilen olmadı."

Güz, boğazından yükselen öfkenin tadına aşinaydı. Ve onu salıvermenin en doğrusu olacağını bilerek öne atıldı. Doktorun yakasına yapıştı ve onu sarstı.

"Bulunacak! Nerede yetiştiğini söyle!" Derdini anlatabilmek Güz için çok zordu. Öyle ki doktoru bırakıp yazmak zorunda kalmıştı ve bu hiç de hoşuna gitmedi. Çakır, Güz'ü tutup sakinleştirmek için omzunu sıvazladı.

Doktor, yakasını memnuniyetsiz bir ifadeyle düzelttikten sonra Güz'den uzakta durmaya çalışarak söze başladı.

"Sahil bölgelerinde yetişirdi eskiden. Ama artık güneş ışınlarından korunabilmek için mağara ağızlarında yetiştiklerini tahmin ediyoruz. Ve bildiğiniz üzere Batı İzmir'de hiç sahil mağarası yok."

Saçmalık.

Güz, daha fazla tahammül edemeyeceğini anlayıp Çakır'ın elinden kurtuldu. Daha sonra itirazlara aldırmadan kapıyı çarparak çıktı. Doktorun bilmediği, gözden kaçırdığı bir şey olmalıydı. Bu işi kendisi araştıracaktı.

Önce Kor'un yanına gidip iyi olup olmadığını kontrol etmeliydi. İçeri girmeden önce nefes verdi ve ufak bir gülümseme takındı. Kor ise tam o sırada üniteden çıkıyordu.

"Nefret ediyorum şundan..." diye söylenirken, kafasını kaldırıp Güz'ü görmesiyle yüzündeki aksi ifadenin yerini mayhoş bir sevgi aldı.

"Hah... Şimdi günüm güzelleşiyor işte" dedi ve kollarını iki yana açtı. Güz ise bir an dahi tereddüt etmeden kendini kömür çocuğun kucağına bıraktı.

Kor, Güz'ün saçlarından derin bir nefes çekerek öpücük aldı.

"Şu lanet ünite yerine günde iki doz seni koklayayım, bir haftada iyileşmezsem en adi şerefsizim."

Güz, ses tellerini kontrol edemediğinden dolayı garip sesler çıkartak gülmeye başladı.

"O ne biçim gülmek?" Kor, Güz'ün suratına bakmak için onu biraz uzaklaştırdı. Yüzünde neşenin saf güzelliği vardı. Güz'ün alınabileceğini düşünerek cümlenin devamını getirdi.

"Yahu bir insana hava kaçıran balon gibi gülmek bu kadar mı yakışır?"

Güz gülmeyi kesip dudaklarını birbirine bastırdı. Suratı yavaş yavaş saçlarının rengini alırken utandırma beni, der gibi Kor'un göğsüne vurdu hafifçe.

Kor ise ona sımsıkı sarılmaya devam etti. Bir süre öyle kaldılar. Ta ki Çakır "Gurup kucaklaşmasıııı!" diye bağırıp üzerlerine atlayana kadar. Dumrul da en son gelip hepsini yere devirerek sarıldı. Ve dev bir tost gibi iki büklüm halde zemine yapıştılar. Güz o an kendisinin domates olabileceğini düşündü. Kor da şey olurdu artık... Peynir? Belki.

"Kalk lan üstümden. Kızları eziyorsun." Kor, Dumrul'a dirsek atıp onu kaldırmaya çalıştı. Neyse ki kimseye bir şey olmamıştı.

Toparlanıp ayağa kalktıktan sonra Kor sordu.

"Ne dedi doktor?"

Güz, Çakır ve Dumrul'a kaçamak bir bakış attı.

"Bolca dinlenmen gerektiğini söyledi. Yediklerine de dikkat edecekmişsin ve aksatmadan nefes desteği alacakmışsın" dedi Çakır bir çırpıda.

Kor'un yüzünde şüpheli bir memnuniyetsizlik belirdi. Tam o sırada doktor içeri girdi.

"Evet, Kor. Arkadaşlarına da söyledim, kendini çok yormaman gerek. Panzehiri bulana kadar tehlike altındasın. Dikkatli olmalıyız."

"Ne panzehiri?" diye sordu Kor kaşlarını çatarak.

Güz'ün sağ gözü sinirden seğirmeye başladı. Daha sonra doktoru tuttuğu gibi dışarı sürükledi.

"Panzehirden bahsetmek yok. Ben çiçeği getireceğim."

Doktorun yüzündeki ifadeden buna inanmadığı belli oluyordu. Ama Güz'ü sinirlendirmemek için bir şey demedi.

O sırada Çakır ve Dumrul, Kor'a olan biteni panzehir olayını atlayarak anlatmaya çalışıyorlardı.

"Seni uyandırmak için kullandıkları bir şeymiş işte. Ellerinde kalmamış. Yakında getirtecekler... Dur, nereye?"

Kor yataktan kalkıp kapıya yaklaştı ve hızla dışarı çıktı. Bir şeyler döndüğünü anlamıştı.

Güz'ün hararetle doktora bir şeyler anlattığını gördü.

Güz, kapının açıldığını anlayınca ellerini indirdi ve arkasına baktı. Suçluluk duygusu gözlerinde geziniyordu.

"Neler çeviriyorsun anlat bakalım." Kor, kollarını kavuşturup sırtını dikleştirdi. Kızgın yüz hatları karşısında Güz ne yapacağını bilemeyerek olduğu yerde büzüştü. Kocaman gözlerini kaldırıp kırpıştırarak masum görünmeye çalıştı. Ama Kor, bu numarayı yemedi.

"Yemezler kızıl. Yemezler. Dökül hadi."

***

"Bunun etkisi yaklaşık 8 saat sürer. Öksürmeye başlar başlamaz almalısın. Seni bir süre idare edecektir" dedi minyon kadın doktor avucundaki kumaş torbayı Kor'un eline tutuştururken. Kor ise elindeki sanki akademi için zoraki çekilen bir fotoğrafmış gibi tiksinerek bakıyordu. Güz, torbayı iki parmağıyla tutan Kor'a gözlerini devirerek baktı ve kendi isteğiyle yere atmadan uzanıp aldı.

"O iş bende" der gibi elini göğsüne iki kez vurdu. Daha sonra onlara seslenen Çakır'ın içinde olduğu hava aracına doğru ilerlediler.

Çiçeği bulmaya gidiyorlardı. Ve gurubun tüm itirazlarına rağmen Kor'u vazgeçirememişlerdi. Bu nedenle Kor için onu kısa süre idare edebilecek bir panzehir hazırlandı ve işte buradaydılar. İki haftalık yiyecek stoku ile ve son teknoloji silahlarla dolu bir Jüpiter'in önünde...

"Her şey tamam mı?" Ender yiyecek stokunu on ikinci kez kontrol edip kaşlarını çattı.

Ender, onlarla bir tabur adam göndermek, hatta en başında kendisi de gitmek isterdi ancak karargâhta kalıp Cesur için devam eden operasyonu yönetmeliydi.

"Yeterince su aldığınızdan emin misiniz?" Güz'e olabilecek en kaygılı şekilde baktı o sırada. O ise babasını rahatlatmak için yanına gidip ona sımsıkı sarıldı.

Daha sonra hafifçe uzaklaşıp "onu bulacağız. Endişelenme." yazdı.

Ender, endişenin doruklarında geziniyordu o sırada. Ama belli belirsiz gülümsemeyi başardı.

"Başaracağınızı biliyorum. Dikkatli olun." Son bir kez kızını öpüp kızıl saçlarını okşadı ve araca binmesi için onu bıraktı.

Güz arka koltuklardan birine yerleşirken Ender de o sırada yanından geçmekte olan Kor'u tutup kendine çevirdi.

"Ona bir şey olmasına izin verme" dedi kısık sesle. Kor ise olanca ciddiyetiyle kafasını salladı.

"Asla."

"Hadi, artık yola çıkalım!" Çakır'ın seslenmesiyle Kor ve Ender ciddi bakışlar eşliğinde ayrıldılar. Ve nihayet, yola koyuldular.

Edgü o sırada orada değildi. Çünkü onun ilgilenmesi gereken çok fazla meselesi vardı. Ender'e kendisi için de iyi yolculuklar dilemesini istemişti. Güz, kadını suçlayamazdı. Onun yerinde kendisi olsaydı muhtemelen şu an çökmüş durumda olurdu. Bu kadının gücüne hayrandı.

Jüpiter'i Dumrul kullanıyordu. Önde iki arkada dört tane aralıklarla dizilmiş rahat koltuk vardı. Her biri kendi konsoluna bakıyordu. Dumrul pilot koltuğunda, Çakır ise yardımcı pilottaydı. Kor ve Güz de en yakın koltuklara oturup sıkıca kemerlerini bağlamışlardı.

Oval şekilde bükülen arka tarafta açılabilir yataklar vardı. Rahatlıkları epey şaşırtıcıydı. Diğer yanda ufak bir mutfak ve orta kısımda masa olarak da kullanılabilen yerden yükselen bir analiz ekranı vardı.

Ön cam, tavanı da kapsayarak arkaya uzanıyor bu sayede yüksek görüş açısı sağlıyordu. Camlar aynı zamanda birer analiz ekranıydı ve dışardan içerisi görünmüyordu.

"İlk durağımız kuzeyde değil mi?" diye sorarak teyit etti Dumrul. Gözlerini, hangar kapısını işaret eden ve ön camda havada asılı olan hayali oktan ayırmıyordu. Ok, gitmeleri gereken yönü gösteriyor ve yukarı doğru kıvrılıyordu.

Nihayet yeryüzüne çıktıklarında hava henüz aydınlanmamıştı. Gökyüzü yeni yeni ağarıyordu. Güz, heyecanına yenik düşerek olduğu yerde oturup kalkmaya başladı. Gözleri bir ana ekranda, bir dışarıdaki yerleşim yerlerinde bir de Kor'un yüzünde gezip duruyordu. Derken Kor'un ona bir kaşını kaldırarak baktığını ve hafifçe gülümsediğini fark etti. O da karşılık olarak sırıttı.

"Bu ilk maceramız değil kızıl güneş. Sakin ol biraz" dedi Kor ellerini kullanarak.

Güz de aynı şekilde karşılık verdi.

"Sonuncusu da olmayacak."

***

Hep beraber akşam yemeklerini yerlerken Güz, elindeki tavuklu sandviçi bırakıp diğerlerinin dikkatini çekebilmek için parmaklarını şıklattı.

Ölümüne yemeklerine gömülmüş olan Dumrul ve Kor, ancak birkaç saniye sonra kafalarını kaldırabildiler.

"Bir şey mi oldu Güz?" diye sordu Çakır, lokmasını yavaşça çiğnerken.

Güz anlatmaya başladı.

"Bir haftadır arıyoruz ama bir şey bulamadık. Araştırdım. Çiçekler bir tarihten önce var sonra yok."

Durup tepkilerini ölçtü.

"Yani... Soyu mu tükenmiş?" diye sordu Dumrul.

Güz düşünceli bir şekilde kafasını iki yana salladı.

"Bence biri hepsini toplamış."

"Neden yapsın ki bunu? Çiçek altı üstü."

"Zehir benzersiz. Sadece LOT' da var. Panzehiri olmasın diye toplamış olabilirler."

Güz, kafasını yere eğerek ellerini indirdi. Umutsuz bir iç çekip diğerlerinin konuşmasını bekledi.

Birkaç saniye kimse konuşmadı. Öylece birbirlerine bakıp ne yapacaklarını düşündüler. Daha sonra bakışarak anlaşıp Güz'ü bu umutsuzluğundan kurtarmaya karar verdiler.

"Hey, bana bak." Çakır, Güz'ün çenesini tutup kaldırdı.

"Ne çabuk pes ediyorsun sen öyle?"

Güz gözlerini kırpıştırdı. Elini atkuyruğuna götürüp bir tutamı eline doladı.

"Nerde o eski Simurg ajanı?" dedi Dumrul bir lokma daha alırken. Otururken bile koca cüssesiyle insanın kendini küçük hissetmesine neden oluyordu.

"Benim yaman kızılıma ne yaptın bakayım sen?" Kor, uzanıp elini yakaladı. Destek olmak için hafifçe sıktı.

Güz utanıp omuzlarını kaldırdı ve bakışlarını Kor'a sabitledi.

"İllaki bakmadıkları bir yer vardır. Tüm Batı İzmir onların değil ya." dedi Çakır sandviçini Güz'e doğru sallayarak.

Güz, oturduğu yerde dikleşti. Cidden inanıyorlardı. Panzehiri bulacaklarına inanıyorlardı. Bunun ona da ilham vermesini şevkle karşıladı.

"Haklısınız. Çabuk karar verdim."

"Aynen canım. Şimdi, bize B planından bahset."

Güz, nefes verip ayağa kalktı. Arka taraftaki katlanılabilir komodine doğru ilerleyip bir hologram haritasıyla geri döndü. Avuç içi büyüklüğündeki yuvarlak nesneyi ortalarındaki masaya koyup ayarlamasını yaptı ve yukarı doğru mavi bir harita yükseldi. Tüm Batı İzmir'i kapsıyordu.

Güz parmaklarının uçlarını birleştirip açarak haritanın yakınlaşmasını sağladı. Balıkesir'e yakın bir bölgeyi yuvarlak içine aldı. Daha sonra tam karşısındaki bir adayı da işaret etti.

"Henüz buraları temizlememiş olabilirler" diyerek Güz'ün anlatmaya çalıştığı şeyi söyleyiverdi Kor. Güz gülümseyerek kafasını salladı.

"O zaman ne duruyoruz?" Çakır ayağa kalkıp bilekliğinin ekranında ayarlamalar yapmaya koyuldu.

"En yakın Simurg'dan malzeme takviyesi alıp yola koyulalım."

"Ama önce şu yemeğimizi bir bitirebilir miyiz?" diye aksi aksi konuştu Dumrul. Kor da hak verircesine kafasını salladı.

"Bunlar ikinci sandviçleriniz! Doymadınız mı daha sizi öküzler?"

"Ayıp oluyor Çakır, çocukların yanında..." Dumrul eliyle diğerlerini gösterip Çakır'a homurdandı.

Çakır ise sadece gözlerini devirdi. Daha sonra yüzünde ufak bir gülümseme belirdi ve uzanıp Dumrul'un yanağına sulu bir öpücük kondurdu.

"Salak." Bilekliğine geri dönüp konsola doğru ilerledi.

Güz hafifçe kıkırdadı. Oğlanlar aynı anda ona bakınca da omuz silkti. Çakır ve Dumrul'un bu hallerine bayılıyordu.

"Hangi gerzek arkadaşım çağrı sinyalini kapattı acaba?" Çakır'ın bağırtısı gözlerindeki öfkeden önce ulaştı.

Her biri aynı anda birbirlerini göstererek Çakır'ın gazabından kurtulmaya çalıştı. Ama günün sonunda her biri biraz fırça darbesi yemişti.

***

Bol bol paylaşın ve yorum yapın ki sesimiz duyulsun dostlarım. Mavilerle kalın.💙

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 929 39
✨WattpadMysteryTr | Polisiye, Aksiyon ve Macera Dolu Sayfalar Okuma Listesinde!✨ İki kitaplık serinin ilk kitabı. Aslı, şehrin karmaşası ve rekabet...
1.7K 436 30
~2023 WATTYS YARIFİNALİSTİ~ Savaş ve bilim alanında çeşitli ve en kapsamlı araştırmaları yapan, Dünyaca ünlü bir kuruluş olan WASRO tarafından giz...
3.4K 178 19
Bir anda gömleğini çıkarmaya başlayınca daldım. -İzleyecek misin? -N-ne? -Beni diyorum izleyecek misin? İzlemek istiyorsan biraz daha böyle kalabili...
515K 27.1K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...