''Gülmekten ağladı Arancığım.'' Deniz'in iğneyelici sesini umursamayan Meltem küçük dostunu işaret ederek sessizce konuştu.

''Mahmut çok tatlı değil mi? Kel kafasını ısırmamak için zor tutuyorum kendimi. Biraz önce ne dedi biliyor musun? Muhittin annesinin karnında dolmalardan ona yer kalmadığı için doğmaya mecbur kalmış!'' Söyledikleriyle tekrar gülmeye başlayınca onun bu sevimli hallerine dayanamayan Aran'da hoş bir kahkaha atmıştı.

''Allahım bir tane yetiyordu bunlar şimdi iki oldular başımıza! Yavrum neye gülüyorsunuz!''

''Belli ki bizim acılar içindeki halimiz başkalarının mutluluğu oluyor Aysel Teyze.'' Dedi Mahmut ciddi tutmaya çalıştığı sesiyle.

''Ay bu çocuk yine Kazım abinin yanında mı vakit geçiriyor? O kadar dedim arabesk şeyler dinledip tribe sokma şu çocuğu diye!'' Meltem yerinden kalktığında Aran hala gülmemek için kendini tutmaya çalışıyordu. Biraz sonra açılan ameliyathane kapısından çıkan hemşire ise güler yüzüyle iyi haberi vermek için yaklaşmaya başlamıştı.

Aynı dakikalarda hastane bahçesinde bir kaldırımın üzerine çökmüş ikiliden ilk konuşan Melih olmuştu. Dalgın gözleri boşluğa bakıyordu. Yıllardır ağzına sürmediği sigara şimdilerce sıklıkla parmaklarının arasında dururken, içindeki acı günden güne artmaya başlamıştı.

''Çok gençtim, sakallarımı bile tıraş etmeyi öğrenememişim babamdan... Okula gitmek oyun gibi geliyor. Her gün, her sabah şu kapıdan çıkıp giderken önce üst kata bakardım. Acaba Deniz yine uyuya mı kaldı? Zaten geceleri ne uyutmazdı bu kızı onu da anlamazdım. Benim her günü aynı dediğim sabahlardan biri, yüzüme tokadı çarparcasına uyandırdı beni. Ben bir tek o sabahı unutamadım abi... Annemin çığlığına inat babamın o sessizliği. Meğer ölümün sessizliğiymiş o... Yazın sıcağında tir tir titredim abi. Kabristandan dönüşü çökmüş oturmuşum bir kaldırıma. Neredeyim, ne yapıyorum? Haberim bile yok. Saatler geçti, kafam önümde öylece dururken bir gölge gördüm. Tam önümde durmuş tıpkı benim gibi kıpırdamıyor. Ağlamamak için kendimi o kadar sıkmıştım ki başımı kaldırdığımda seçemedim yüzünü. O ise elini başıma koyup yavaşça okşadı.'' Önüne eğdiği bakışlarını Kazım abiye çevirdiğinde ilk gün ki gibi acı doluydu.

''O saate kadar demir gibi duran yüreğim o ellerin başıma değmesiyle eridi. Bir çocuk gibi ağladım karşısında. Tek kelime etmeden yanımda durdu öylece, ben hayattaki ilk acımı onun omzunda yaşadım abi. Neden yaptı bunu? Neden terk etti beni! Yıllardır dönüp dolaşıp aynı yer de buluyorum kendimi!'' Yumruk yaptığı elini sertçe beton zemine  indirirken gözleri öfkeyle dolmuştu.

''Ben bunu hak etmedim abi. ''

''Aşk kimseye hak ettiği kadarını vermez ki zaten Melih.  Sen tüm benliğini dökersin bir yudum sevgiye muhtaç kalırsın. Bu işe beklentiyle girersen kaybeden sen olursun. Azı ya da çoğu yok bunun. Ya tam seveceksin, ya da vazgeçeceksin.'' Dediğinde Kazım'ın gözlerindeki acı dolu bakış Melih'in tanıdık olduğu cinstendi.

''Haklısın abi... Haklısın.''

Hastane kapısında beliren Aysel Teyze önce ayakta ileri geri yürüyen adamlara baktıktan sonra gözü kaldırımda oturan oğluna takıldı. Melih'de annesini görünce hızla oturduğu yerden kalkarak ayaklanmıştı. Rüzgar ve babası da hareketliliği fark edince girişe doğru ilerlemişlerdi.

''Ne oldu anne? Her şey yolunda mı?'' diye sordu genç adam merakla.

''Küçük tosunumuz Muhittin doğdu! Darısı başına inşallah oğlum!'' dediğinde içinden oğlunun yanaklarını sıkası gelmişti. Gerçi bunu yapmayı da düşünmüştü ama şu kısacık boyuyla deve kadar olmuş adamın yanaklarına yetişemezdi. Melih annesinin söyledikleriyle çapkınca gülümserken o an yanlarından geçen kalabalık hemşire grubu genç adamı süzüyordu. Üzerindeki takım elbisesi gecenin tüm yorgunluğuna rağmen kırışmamış ve onu hala çekici gösteriyordu.

ARANWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu