kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti. gelmemiş kimselerin.

2.7K 413 854
                                    



***

yorum yapmaya çekiniyor olmanızı anlarım ama lütfen en azından oy verin ve sizden edindiğimiz etkileşimin bu platformda aldığımız tek karşılık olduğunu bilerek yapın bunu 🥺 çok utanıyorsanız curiouscat hesabıma da yazabilirsiniz ama lütfen fikirlerinizi de esirgemeyin benden olur mu 🥺 iyi okumalar diliyorum 💜

***

Orada, o kapının ardında hava aydınlanana kadar ağladım.

Hiç böyle hayal etmemiştim. Onunla ilgili sayamayacağım kadar rüya görmüş, binlerce şeyin hayalini kurmuştum ama biraz ötemdeyken kalbimi kanatlandırıp üstüne konduran dudaklarını öptüğümde böyle kimsesiz, böyle yitik hissedeceğimi hiç düşünmemiştim. Onu öpmüştüm. Binlerce yıldan beri hasretini duyduğum buydu, binlerce yıldır kalbim o iki et parçasında atıyordu ama onu bana vermemişti. Öpüşüme karşılık vermemişti. Yaşamama izin vermemişti. Bir duvarı öpmekten farksızdı, sıcaklığını haftalar öncesinde hissettiğim dokunuşunu benden esirgemişti.

Bunu yaptıktan sonra kendime ne kadar bileneceğim, kızacağım, kendimden ne kadar uzaklaşacağım umurunda bile olmadığı gibi arkasına bakmadan çekip gitmişti. Dudaklarını öptüğüm sırada bana layık görmediği baskısını omuzuma bırakmasının da beni dudağımın çok yakınından öpmesinin de hiçbir anlamı yoktu şimdi. Onu bir daha göremeyecektim belki de. Gitmişti. Bu defa eşyalarını bile toplayarak, geleceği vaadini benden gizleyerek, sanki hayatımıza hiç dokunmamış gibi, sanki eşyalarını alınca bu evden, benden silinebilecekmiş gibi... Oysa birkaç hafta astığın tablonun bile izi kalıyordu duvarda, insanın insanda izi kalmaz mıydı? Bunca sene bende açtığı yaralar, bende bıraktığı izler birkaç parça kıyafetiyle çekip gitti diye silinebilir miydi? Hangi güç onu benden sahiden götürebilirdi ki, o bu kadar içimdeyken?

Gözle görülmeyen yokluğuna, uzaklığına alışıktım. Gidip gelmelerinden maddi yokluğuna alışıktım belki ama şimdi nasıl dayanacaktım? Bir kere ateşi hissetmiştim artık, o dudaklara değmiştim. Özleyecektim, eskisinden daha çok isteyecek, daha çok arayacaktım onu. Nasıl dayanacaktım? Neden yapmıştım? Nasıl cesaret edebilmiştim? Kendimi nasıl atmıştım o uçurumun kenarından, gözümü bile kırpmadan?

Yaralarımı nasıl saracaktım?

Kafamda dönen onlarca soruyla, bu defa ondan çok kendimi suçlarken katladığım dizlerime sarılmış, durduramadığım ağlamamla birlikte yığılıp kalmıştım o kapı dibinde. Kendimden nefret ediyordum ama kendimden başka sarılacağım kimsem kalmamıştı. Annem gitmişti, babam yoktu, Jimin gitmişti. Kimsesizdim. Koca evde seslenebileceğim, acımı duyuracağım kimsem kalmamıştı.

Yitiktim.

O saniyelerde, yalnızlığım beni feci tokatladı. Dünyada kimsem kalmamıştı sahiden. Yapayalnızdım. Canım acıyordu. Fiziksel bir acı olmadığından kelimelere döküp nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama canım, hala yaşıyor olduğumu bana ispat etmek ister gibi acıyordu. İçimde birilerine dünyanın en korkunç işkenceleri ediliyordu sanki. Midem bulandı, saatlerdir hiçbir şey yemediğim halde koşup kustum. Boğazım yanana, gözlerimdeki yaşlara yenileri eklenene dek kustum.

Yatağımın içine girdiğimde saatin kaça geldiğini bilmiyordum, uyumayı denedim. Bütün kaslarım içimdeki korkunç acının dışa vurumu gibi sızlıyordu. Saç diplerim acıyor, gözlerim yanıyordu, boğazım kurumuştu, elimi kaldırmaya dermanım yok gibi hissediyordum ama buna rağmen uyuyamadım. Tavanı izlerken orada, durmadan, Jimin'in gittiği sahneyi canlandırdım.

Hava aydınlandığında kapım ardına kadar açık olduğu için Jimin'in, benimkinin tam karşısında olan odasının boşluğuyla bir tokat daha yedim yüzüme. Sahiden orada daha önce kimse yaşamış gibi görünmüyordu. Yatağı toplanmıştı, tek bir eşyası bile yoktu ortalıkta. Kapısı ardına kadar açıktı, dışarıdakilerden koruyacağı mahremiyet yoktu artık çünkü içeride kimse kalmamıştı. Neden açık olmasındı ki?

Anılardan Anılara İnce Çizikler °JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin