dayanamam, kıskanırım seni. paylaşamam.

3.8K 509 601
                                    


***

Gergindim.

Sarıya çalan açık kahve saçlarından ve çenesinin keskin kıvrımından başka bir şeyini görmüyordum. Aklımda bir sürü soru vardı; "Adın ne, nerede yaşıyorsun, ailen ne iş yapıyor, kardeşin var mı, neden önceki okulundan nakil oldun ya da neden bu kadar sessizsin?" Ama bunları kelimelere dökmek yerine, karşılaşmamızdan bu yana neredeyse bir hafta geçmesine rağmen kendisine dair ufacık bir şey bile öğrenemediğim sıra arkadaşımla sessizce oturuyor, o soruları bağıran yanımı duymazdan gelmeye çalışırken grup ödevine odaklanmayı deniyordum.

Evet, grup ödevi. Gerginliğimin sebebi buydu. On dakika kadar önce Bayan Jung tüm sınıfı, sıra arkadaşıyla oluşturduğu grupla yapacağı ödev hakkında konuşması için serbest bırakmıştı ve biz o andan beri tek kelime bile etmemiştik. Her zaman böyleydi, yokmuşum gibi davranıyordu. Bana bu kadar zamandır günaydın bile dememişti.

Tırnaklarımı dişlerken derin bir nefesi dışıma üfledim, sınıf gürültülü olduğundan kimse dönüp bakmadı, önümdeki kitabın sayfasını çevirdim. Basit konular bakınıyordum, ikimizi de yormayacak, bir güne sığdırılabilecek bir şeyler... İçime az önce üflediğim kadar derin bir nefes çektim. Cidden gereğinden fazla gergindim.

Zaten hiçbir zaman hızlı arkadaşlıklar kurabilen bir çocuk olamamıştım. İnsanlar bana adım atmadığı sürece benim insanlara adım atmam oldukça zordu. Genelde karşımdakinin ilk adımı atmasını beklediğimden çevrem o kadar geniş sayılmazdı. İçine kapanık, ucube, sessiz bir tip gibi görünüyordum muhtemelen dışarıdan. Kuzenim Kiara, çocukluktan beri tanıdığım mahalleden arkadaşlarım ve Park Jimin dışında kendime yakın bulduğum, birlikte takıldığım kimsem yoktu. Belki de sıra arkadaşımı korkutmuştum. Benimle sonsuza dek konuşmayacaktı.

Oradan oraya koşturan düşüncelerime daldığım sıra, sıra arkadaşım yerinde kıpırdandı. Çok garip biriydi, gerçekten ürpertici bir ifadesizliği vardı. Asıl ben ondan korkuyordum. Geldiğinden beri iletişim kurmak için ufacık bir çabaya bile girmemişti.

Her zaman dimdik duran sırtını öne doğru biraz eğerken belki de ilk defa duyduğum sesiyle "Ödevi ben yaparım." dedi birden. Sesinin garip, derin tınısı karnımı ağrıtmıştı, birden konuşmasıyla irkildim. Beni görmek istemiyor, diye geçirdim içimden. Bana katlanamıyor, gıcık herif.

"Bunu kabul edemem."

Ona doğru dönüp itiraz ettiğimde ifadesiz suratı kitabından ayrılmadı, ferini yitirmiş gibi duran soğuk gözleri o kitabın satırlarında dolaşırken az öncekinden de garip tınısıyla "Asit baz tepkimeleri mi, atomun kuantum modeli mi?" diye sordu. Beni görmezden gelmesi sinirlerimi bozmuştu.

"Evim buraya yarım saat uzaklıkta." dedim, ben de onu taklit edip dediğini önemsemezken. Sesimin biraz yüksek çıkmasını engelleyememiştim, duymazdan gelinmek bir tek Park Jimin yaptığında katlanabileceğim bir şeydi. "Kütüphaneler beni geriyor, bu yüzden çıkışta evime gidelim."

Etrafımızdaki birkaç kişi bile dönüp bana bakmıştı ama o, sinir bozucu sakinliğini korurken önündeki kitaptan bakışlarını ayırmadı. Yeniden derin bir nefesi dışıma üfledim. İnatçı biriydi ama ben de pes etmemiştim. Sonunda konuşmuş olmasının getirdiği cesaretle "İyi," dedim, kollarımı göğsümde bağlayıp. Ne zaman bunu yapsam Park Jimin'i alt ederdim. "İyi, kuantum modeli olsun o zaman."

Anılardan Anılara İnce Çizikler °JikookWhere stories live. Discover now