sözlerim acıtır, gözlerime bakma. tek bir söz söyleme, varsa az utanman.

2.6K 407 989
                                    


***

Midem bulanıyordu.

Jimin'e sinirlenip Jaewon'u öptüğüm akşam, yaptığım yanlışın bilinciyle daha biraz önce boşalttığım halde midem, bulanıyordu. O hissi hiç sevmemiştim. O yabancı dudakların, dudaklarımın üzerindeki hareketini, ellerime yüklediği titreyişi hiç sevmemiştim. Bu yüzden Jaewon'u iterek kendimden uzaklaştırıp apar topar eve dönmek isterken başka ne yapacağımı bilemeyerek kaçmıştım.

Çok saçma bir durumdu. Buraya gelirken attığım her adımın günahını Jimin'in omuzlarına yüklemek istiyordum ama içten içe esas suçlunun ben olduğumu da biliyordum. Aklımla değil kalbimle düşünmüştüm ve kalbimle iyi anlaşamadığımız bir defa daha çıkmıştı gün yüzüne. Beni hep ucunda dizlerimin üzerine çöküp ağlayacağım sokaklara iteliyordu.

Yine öyle olmuştu. Orada bir saniye daha kalsam kendime olan tüm saygımı yitirecektim. Bir saniye daha kalsam yabancı birinin önünde ağlamaya başlayacaktım. Ben de kaçtım.

Dizlerime hükmedebiliyorken hızlı adımlarımla oradan uzaklaşmaya başladığımda Taehyung'u aradım ama onu neden aradığımı bilmiyordum. Yoongi'yi, Namjoon'u ya da Seokjin'i aramak yerine neden Taehyung'u aradığımı bilmiyordum. Beni böyle bir şey yapmamam konusunda uyardığı halde hem de.

Ekranın üzerinde gezinirken bile hala parmaklarım titriyordu, heyecandan değil, biliyordum. Heyecanlanınca böyle olmuyordu. Heyecanlanınca karnıma saplanan ağrı bile bana keyif veriyordu, Jimin'den biliyordum. Oysa bu his bana oldukça yabancıydı. Sanki damarlarımda kanıma karışmış bir tiksintiyi taşıyordum da vücudum onu dışarı atmak istiyordu. Galiba bu yüzden titriyordum.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra telefonu kulağıma dayamıştım. Açmasını beklerken neden onca kişi arasında Taehyung'u aradığımı düşünüyordum. Eşcinsel olduğumdan arkadaşlarımın hiçbiri haberdar değildi. Jaewon'u tanımıyorlardı. Namjoon salak değilse anlamıştı ama hiçbiri Jimin'e olan hislerimi bilmiyordu. Kendimi açıklamaktan yorulmuştum, belki de verecekleri tepkiden korkuyordum.

Ya da tüm bu somut nedenlerin dışında, Taehyung'u tercih etme sebebim, beni hiç yargılamayacağını bilmemdi. Yaptığım ne kadar aptalca olursa olsun beni yargılamayacağını, yormayacağını biliyordum. Beni anlayacağını...

Bu yüzden onu aramıştım.

Birkaç çalışın ardından Taehyung telefonu açtığında "Çok kötüyüm." dedim anında, dürüstçe. Ilık havaya rağmen yanaklarımda hissettiğim sıcaklıkla ağladığımı fark etmiştim. Telefonu tutmayan kolumu kendi omuzuma dolarken bir tek sesim titremiyordu. Şaşırdım.

"Evde misin?" diye sordu, arkaplanda hışırtılar duyuluyordu. Muhtemelen onu yattığı yerden kaldırmıştım. Kendi kendime gülümseyerek "Hayır." dedim, ne eve gitmek istiyordum ne de burada kalmak. Adımlarımı bu yüzden Taehyung'un yurduna yönlendirmiştim.

"Neredesin?" diye sordu bu defa, kapının kapanma sesi gelmişti. Geldiğim yeri tarif ederek ona doğru yürüdüğümü söyledim. Olduğum yerde durup beklememi söyledi o da. Jaewon'la öpüştüğüm sokaktan yeterince uzaklaştığıma emin olunca dediğini yaptım ben de; bekledim.

Bir kaldırım taşının üzerine oturmuş, ilk öpücüğümü başkasıyla paylaştığımın idrakıyla ağlayarak onu bekliyordum. Sanki izini de silebilir, yaşananı geri alabilirmişim gibi hırsla dudaklarımı siliyordum. O kadar içerlemiştim ki... Jimin değil diye o kadar içerlemiştim ki nefesim tekleyip duruyordu.

Jimin beni öpmemişti, annem öldüğünde bana sarılmadığı gibi beni öpmemişti de. Şimdi hangisini yapsa anlamsızdı. Her şeyin üzerinden çok vakit geçmiş gibi hissediyordum. Geç kalmışız gibi üstelik bu defa sorumlu sadece o değildi. Ne yaparsam yapayım kendimi suçlamadan edemiyordum.

Anılardan Anılara İnce Çizikler °Jikookजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें