ismimi fısıldayan, bazen şarkı mırıldanan o ses yok, gülüş yok.

2.5K 398 434
                                    


***

Bir keresinde ben kolumu kırmıştım da Jimin, okula bensiz gidiyor diye, gün boyu cıyak cıyak ağlayıp durmuştum. O da okuldan döndükten sonra beni o vaziyette görünce tombul suratını ciddileştirip kolunu uzatarak "Hadi," demişti. "Hadi, benimkini de kıralım. Hem ayrılmamış olurum yanından."

Anlamaz gözlerle yüzüne baktığımda o yaşımda kalbimi hızlandırdığının farkına varmadan eklemişti:

"Aynı yerimizden kırılalım."

Kaç sene geçmişti aradan hatırlamıyorum ama ağzından dökülen her kelimeyi, Tanrı'nın emirlerini kitaplarına yazan peygamberler gibi kutsal saydığımdan olsa gerek, hiç unutmuyordum. Aynı yerimizden kırılalım.

Belki de gerçekten içimde, o konuşsun, yalan söylesin de inanayım diye, dizlerinin üzerine çökmüş, Jimin'in yolunu gözleyen küçük bir çocuk büyütüyordum. O gün de, bana söylediği o sözün yıllar sonrasında, olan bitenden habersiz, attığı adımların yolda bıraktığı hayali izleri takip ederken on dakika sonra döneceğine inanmıştım hemen.

Bir aptal gibi, giderken bekle, dedi diye onu beklemiştim tüm gece.

Hava serindi, hafifçe bir rüzgar esiyor, gözlerimi doldurup duruyordu. Uykum gelmişti. Yorgundum üstelik içimi de huzursuz bir karanlık kaplamıştı. Kalkıp galeriye yürümek istedim Jimin'in ardından ama bana bekle demişti.

Bekledim, kollarım donmuştu. Üzerinden kalkıp sokağın ortasında, valizimden bir şeyler çıkarmayı da hiç düşünemedim. Dizlerimi katladım, kendime çektim. Kollarımı da aynı şekilde katlayıp dizlerimle gövdemin arasına yerleştirdim ısınırım umuduyla.

Bekledim, Jimin yerine Hanbin abi geldi. Üzerinden çıkardığı ceketi anında omuzuma verirken beni ayağa kaldırıp cebindeki bir anahtarla kapıyı açtı ve valizlerimi içeri soktuktan sonra nihayet bana dönüp annemlerin hastanede olduğunu, evde onların dönmesini beklememi söyledi. Eğer kendisi de hastaneye gidiyorsa benim de gideceğimi söyledim, net bir şekilde reddederken bedenimi içeri sokuşturmaya çalıştı.

Hiçbir şey anlamamıştım ama öyle yorgun hissediyordum ki kendimi, soğuktan uyuşmuş bedenimi sıcacık aralığa soktuğumda, bir şeyi sorgulayamadan odama adımladım. Sadece Hanbin abiden ebeveynlerimin iyi olduğu yalanını duymuştum ve bu bana yetmişti ama odama geçsem de Jimin'i beklediğim için inanılmaz yorgun olmama rağmen uykuya hemen dalamadım. Hatta onu beklemeye devam ettim, galeriyle evin arası on, on beş dakikayken beni bırakmasının üzerinden saatler geçtiğinin farkında bile değildim. Sonunda sızmışım. Geceyi, neresi olduğunu bilmediğim karanlık sokaklarda koşarak kaybettiğim bir şeyi aradığım rüyalarla geçirmiştim.

Ertesi gün, inanılmaz yorgun ve terden sırılsıklam olmuş bir biçimde, evin içindeki müthiş kalabalığın gürültüsüne uyandığımda başta ne olduğunu anlamadım. Hala rüyadayım sandım çünkü gerçekten koşmuşum gibi, dalağım şişmişti. Kalbim yine bir şeyleri beynimden önce idrak etmiş olmalıydı zira o anlamazlığın arasında gövdemi boydan boya yaran başka bir acıyı daha duyuyor olmamı başka bir şeyle açıklayamıyordum. Birden boğazım kurumuştu, terli bedenimi yataktan kaldırıp salona adımlarken dizlerimi de hissetmiyordum.

Herkes buradaydı. Herkes.

Komşular, çocuklar, babamın galerisinden tanıdığım birkaç kişi ve Nora... Annem yoktu. Babam yoktu. Ebeveynlerim evde yokken neden buraya geldiklerini anlamadan birkaç dakika salonun kapısında dikilip kalabalığı izledim. Sonunda Nora beni fark edip koşar adım yanıma geldiğinde ve kollarını boynuma dolamasının hemen ardından ağlamaya başladığında yolunda gitmeyen bir şeyler olduğuna kesinlikle emindim.

Anılardan Anılara İnce Çizikler °JikookWhere stories live. Discover now