Bölüm 5 - Soru İşaretleri

310 51 49
                                    


Terden alnıma yapışmış saçlarım ve kasılmaktan ağrımış boynumla yattığım yatakta nefes nefese gözlerimi araladım. Kabus gördüğüm uykular beni dinlendirmekten çok yoruyordu. Bilincim açılınca yatakta yalnız olduğumu fark ettim, Tilbe yoktu. Telaşla kalkıp koridora çıktım, salondan gelen televizyon sesini duymamla derin bir nefes alıp elimi göğsüme koymam bir oldu. Gerginliğimi belli etmek istemediğimden rahat gözükmeye çalışarak salona adımladım.

İçeri girmeden duvarın kenarından baktım, üçlü kanepenin ortasına bağdaş kurarak oturmuş, etrafına sardığı battaniyenin altından çıkardığı elinde kumandayı tutuyordu. Gözleri televizyon ekranına kilitlenmiş haldeydi ama izlemediği açıktı, çünkü ekranda o saçma, kavanozu şu kadar diyen bal reklamlarından vardı.

Korkmasın diye alçak sesle adını seslenerek içeri girdim. Beni duyunca kendine gelmiş ve ne izlediğini fark etmiş gibi televizyonu kapatıp kumandayı ortadaki sehpaya koydu. Sonra başını kaldırıp bana baktı, dudaklarında bir gülümsemenin hayaleti dolaşmıştı.

Yanına oturup battaniyesinin altına girdim, hafifçe ona doğru dönmüştüm. "Ne zaman uyandın sen?" diye sordum.

Bana dönmedi, önüne bakmaya devam etti. "Çok olmadı, yarım saat belki."

"Niye beni de uyandırmadın?" Gözlerim yüzünü tarıyordu. Oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum, kardeşimin bu halinin sorumlusu bendim.

"Niye uyandırayım canım, sen de yorgundun," dedi anlayışlı bir ses tonuyla. Ben kardeşimin bu kadar olgun olduğunu bilmiyordum, bana bağırıp çağırmasını bekliyordum. Acaba hâlâ şokta mıydı?

Başını bana çevirdi ve tam gözlerimin içine baktı. "Senin ne işin vardı orada?" dedi pat diye. Sesi düzdü.

Boğazımı temizledim, "Beni gördüğünde şaşırdın... Sen ne için kaçırıldığını düşünmüştün Tilbe?" diye soruyla karşılık verdim.

Buna aldırmamış olacak ki cevap verdi. "Önceki gün partide yaşadıklarımla ilgili olduğunu düşünmüştüm," dedi. Koltukta yan oturup tamamen bana döndü, dirseğini koltuğun sırtına yaslayıp kafasını yumruk yaptığı eline dayadı. "O partinin olduğu mekanın çalışanlarından iki adamdı beni kaçıran çünkü. Mekanın sahibini emniyetten almaya gelenlerden..."

Nasıl yani? Onlar ne alaka ya? Nasıl bir kozmik oyunun içine düştüm acaba ben? Kafam iyice allak bullak olmuştu. "Sen de kasayı patlatanlarla alakan olduğunu düşündüler diye düşündün o zaman, öyle mi?" dedim aklıma geleni sesli dile getirerek. Beni onaylarcasına kafasını salladı. 

"Bana en başından ne olduğunu anlatmak zorundasın abla," dedi gözlerimin tam içine bakarak. 

Ben de öyle yaptım, kulübün önünde beklediğim gece ve sonrasında olanları tek tek anlattım. Tabi Mithat Bey'in araştırmasından da kısaca bahsetmek zorunda kaldım. Daha uzun sürer sanmıştım, sanki çok uzun zamandır bir karmaşanın içindeymişim gibi hissediyordum ama aslında sadece üç gün olmuştu. Aklım almıyordu gerçekten...

Belli ki Tilbe'nin de almamıştı, çünkü kıstığı gözleriyle bana bakmış ve sadece, "Çok saçma," demişti. Dalgın dalgın kafamı salladım, öyleydi gerçekten de. "Çok saçma," dedi tekrardan. "Sen gecenin bir yarısı hiç tanımadığın bir adamı arabana aldın, bilmem nerelere gittin öyle mi? Manyak mısın sen abla?!" 

Göz kapaklarım kaşlarıma doğru açıldı, "Söylediklerimden bir buna mı takıldın?" diye sordum inanamaz gibi. Evet mantıksız bir hareketti o, ama şu an içinde olduğumuz durumdan daha mantıksız değildi. 

"Anlattıklarında takılacak çok şey var ama ben bununla başladım. Ya sana bir şey olsaydı?" Kaşlarını çatmış resmen beni azarlıyordu. Ne güzeldi gerçekten... Gerçi her türlü hakkıydı beni azarlamak.

"Bana değil sana bir şey oldu Tilbe, benim yüzümden ve ben kendimi asla affetmeyeceğim. Hiç değilse bana biraz kız, bağır çağır. Sen böyle davranınca ben daha kötü hissediyorum."

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin