Bölüm 40 - Sonu Görünmeyen Yol

108 12 64
                                    

Aklımdan geçiyor.

Onu o gece, kulüpten çıkarken gördüğüm andan itibaren yaşanan her şey, her anı, hafızamda kaldığı kadarıyla aklımdan geçiyor şimdi.

Bu sessizlikte boğulmamak için, geçen günlerin, bekleyişin beni yutup yok etmesinden kaçmaya çalıştıkça, ona sığınıyorum.

Düşünüyorum. Kuzguni saçlarından başlayarak tek tek gözlerimin önünde gezdiriyorum yüzünü, bedenini. En çok gözlerinde oyalanıyorum her seferinde, sonra kokusunu en derinden alabildiğim boynunda, bir defa hariç beni saran kollarında, başımı yasladığım omuzlarında, saçlarımı okşayan ellerinde...

Daha önce de birilerini özledim, ama onu bir başka özlüyorum. Niye bilmiyorum.

Onu başka yapan şey ne, istesem de açıklayamıyorum.

Sadece, başka işte.

Bambaşka.

Aklımda onu misafir ettikçe, yanımda olmasa bile ona daha çok bağlanıyor gibiyim, biraz korkutucu bu, hatta sağlıksız ama zihnimi sağlıklı bir çizgide tutabilmek için bir şeye tutunmak zorundaydım, yine ona tutundum.

Yalnızlığa alıştım. Tek başına olmak sorun değil de, zihnimin içinde, yanımda olmayan birinin sesini duymak durumu zorlaştırıyor. 'Gülce' diyor, dizlerimin bağı çözülüyor. Adımı bir başka söylüyor, öyle düşündüm hep, ondan duymak hoşuma gitti. 

Şimdi de duyuyorum sürekli. 

Beş gün geçti.

Mithat Bey'den hiç ses çıkmadı. Bekliyorum, burada, yanından yöresinden kimsenin geçmediği bu ıssız yerde saklanmaya devam ediyorum ama nereye kadar sürer bilmemek, beni her daim tetikte ve telaşlı tutuyor.

Aradım, ulaşamadım. Başka da arayacak kimsem olmadığı için bilinmezliğin içinde sürüklenmeye devam ediyorum öylece. Gelirken aldığım şeyler bitti neredeyse, bu kadar uzun süre kalacağımı düşünmemiştim buraya gelirken.

Yine böyle uzun zaman yalnızlığa ve bilinmezliğe itileceğimi sanmıyordum. Halbuki öğrenmiş olmam lazım artık. İnatla aksini ummam benim hatam.

Buradan çıkmayı, tanıdık yerlere uğramayı göze alamıyorum, korkuyorum, Bilgen'in beni bulmasından, o andan sonra bulacaklarımdan korkuyorum sanırım. En çok Bilgen'den korkuyorum. 

Buraya geldiğim ilk gece, beni rahatlatsın diye Giray'la olan anılarıma sığındığım anda pişman oldum o kolyeyi çıkarıp attığıma. Hem pişman oldum, hem iyi ki dedim. Hep ona derdim ama ben ondan da dengesizim. Yaptığım hamlenin bir ucunun ona dokunacak olması ihtimali bile beni çıldırtırken, onun beni yanımda Lider'le, Bilgen'in adamlarıyla, boynumda o kolyeyle gönderdiğini hatırlıyorum ve bu benim suçum değil diyorum.

Ona bir şey olursa benim suçum olmaz. Bilgen, neden bu kadar güvendi o kolyeyi asla çıkarmayacağıma; ya da zaten çıkaracağımı biliyordu da o yüzden mi taktı boynuma emin olamıyorum. Tek taraflı, kendi penceremden düşüne düşüne her şeyi karıştırabilirim de bir yere varamam. 

Ve fakat burada düşünmekten de başka yapacak bir şeyim yok.

Sinan'ı düşünüyorum sonra. Bizi Ünal'a gidelim diye yola düşürüşünü, yolda önümüzden kayboluşunu, sonrasında bana söylediklerini, tavırlarını... Hem bir şeyler beliriyor zihnimde hem de hayır diyerek itiyorum onları, sonra da anlam veremiyorum.

Buradan Ünal'a kayıyor zihnim, Giray'la birlikte kayboluşunu, ama sonradan Sinan'ın onun için kayıp değil deyişini düşünüyorum. Bilgen'in yanında da hiç görmedim onu. Ne düşünmem gerektiğini de bilemiyorum ama öyle gelişi güzel düşünüyorum işte. Mithat Bey'in söylediğini hatırlıyorum, ona hiçbir zaman güvenmediğini söyledi. Haklı, ben de Ünal'a güvenmem ama ona güvenmemem ile Bilgen'e güvenmemem aynı değil. Niye emin değilim ama Ünal'ın durduğu cephe Bilgen'e yakın olsa da ondan tamamen farklı gibi. Ve bana karşı garip bir yaklaşımı var, bu da hiç aklımdan çıkmayan şeylerden biri.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin