Bölüm 43 - Bir Varmış Bir Yokmuş

122 14 64
                                    

Bir... İki... Üç... Dört...

Sayıyorum. Yine, yeniden sayıyorum. Aynı şeyi kaç kere sayabilirse bir insan, sanki bir ritim yakalamış da onda huzur buluyormuş gibi sayıyorum. Ama saydığım şeyin mahiyeti huzur kaçırıyor.

Silahın şarjörünü açıyorum, tek tek mermileri sayıyorum. Yuvalardan sadece biri boş, diğerleri dolu. Yani döndürüp rastgele sıksam boş sıkma ihtimalim çok çok küçük.

Bir ayın son iki haftasında geceleri küçük evi turlamaktan sıkıldıkça ve duyduğum küçük çaplı her ses, her takırtı tüylerimi diken diken edip içime korku saldıkça odaya gidiyor, dolabın kenarında, zemindeki döşemenin altına sakladığım silahı çıkarıyor ve oturup içindeki mermileri sayıyordum. Giray gelene kadar neredeyse her gece yaptım sanırım. Niye ben de bilmiyorum.

Hala neden oraya sakladığımı da bilmiyordum aslında, zaten haberi vardı, görmüştü ama birden fikrini değiştirip almak istese böylece bulamazdı. Gerçi burada değildi ki bulsun, ama Tekin vardı, o da alamazdı. Tekin'e de güvenmiyordum nihayetinde, kapının önünde duruyordu, arada iki gün kayboluyor ve yerine başkası geliyordu. Diğerinin adını öğrenmemiştim, umurumda da değildi. 

Kimseye güvenmezken elimdeki tek silahı saklıyordum. Ama silah bana güvende hissettiren bir şey değildi, aksine gerginliğimi artırıyordu sanki. 

Yine saymış, şarjörü kapatmış, silahı yerine koyuyordum ki kapının kolu aşağı indi. Ama açılmadı. Kilitlemek alışkanlık olmuştu artık.

"Gülce," diye bana seslenen Giray'ın sesi kapı yüzünden azalarak kulağıma ulaştı.

"Bir dakika!" dedim. Hızla yerine koyduğum silahın üzerini kapattım ve yerden doğruldum. Gidip kapıyı araladığımda üzerini giyinmiş ve elini tekrar havaya kaldırmış bir Giray vardı. Beyaz gömleği ve koyu renk kotuyla spor duruyordu. "Ne var?" dedim düz bir sesle.

"Ben kasabaya iniyorum, halletmem gereken birkaç iş var bankada falan, gelmek istersen diye..."

Perdeden sızan güneşe baktım, hava sıcaktı. Ama güzeldi de. Ev artık üzerime üzerime geliyordu. Canım sıkılmanın da ötesine geçmişti, kafayı yememe çeyrek vardı hissedebiliyordum. 

"Tamam, üzerimi değişip geliyorum, bekle," dedim ve kapıyı yüzüne kapattım.

Geçenki garip konuşmamızın üzerinden beş gün geçmişti. O gün çıkmış ve geri dönmemişti sonraki üç gün boyunca. Son iki gündür de ben ondan kaçıyordum sürekli, arada zorunluluktan belki bir iki kelime konuşmuştuk ama onun dışında bir iletişimimiz olmamıştı. Anla beni demişti, anlamıştım ve istediği gibi bir evde iki yabancı olmuştuk. Bundan memnun gibi duruyordu, o böyle durdukça benim de içimdeki aptal sesi susturmam kolaylaşıyordu. Artık muhalefet sesle daha iyi anlaşıyorduk.

Nereden esmişti de bana böyle bir teklifte bulunmuştu bilmiyordum ama geçen gün Tekin'le aramda geçen diyaloğun etkisi olabileceğini düşünüyordum, eğer Tekin ona aramızda geçen her konuşmanın raporunu veriyorsa yani.

Giray daha dönmemişti ve canım sıkılınca dışarı Tekin'in yanına çıkmıştım. Adam resmen arabada yaşıyordu günlerdir, arada gidip iki gün dinlenip öyle dönüyordu ama genelde buradaydı, böyleydi. Nasıl dayanıyordu ki? 

Yanına gidemeden o yine koşup yarı yolda önümde durmuştu. 

"Gelmeseydin, ben sana geliyordum zaten," dedim. "Arabada yanında oturayım mı biraz? İçeride yalnız sıkıldım."

Başını salladı, "Tabi Gülce Hanım," dedi geriye dönerken.

"Bana hanım deyip durmasan, kendimi müdire gibi hissediyorum. Gülce desen olmuyor mu? Bak evlerimiz karşılıklı, komşuyuz bir yerde." Dalga geçer gibi kurduğum son cümleyi elimi arabasına uzatıp sallayarak tamamlamıştım. Bu ondan küçük bir gülüş koparmıştı. Komik bile değildi, neye güldüyse...

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin