Bölüm 49 - Kapının Ardı

148 9 2
                                    

Korkular insanın hayatta kalmasını sağlayan şeylerdir aslında. Neye karşı dikkatli olması gerektiğini söyler ve insanı uyarırlar. 

Neden korkuların üzerine gitmeli diye düşünmeye başlamış insanlar bilinmez. Korkular korkuları doğurup yaşamı korkudan ibaret kıldığı için olmuştur belki. Çekindiğimiz şey direkt yaşamın kendisi olduğu için...

Gülce de çok korktuğu, kaç yılını korkudan ibaret kılmış kişiyle yüzleşmeyi kabul etmişti işte. Bunu kendisi için değil, sevdiği adam için yapıyordu. O, kendisini korumadığı için bunu görev edinmişti Gülce. Sadece onun için de değil, içinde günden güne büyüyen can için de yapıyordu bunu. Tek başına kalmaktan, ona yetememekten, hayat bu ya onu yalnız bırakmaktan korkuyordu. Babası yanında olsun istiyordu. 

Baba kelimesi onun içinde tamiri yapılamaz yaralar açmıştı. Bir kez değil, defalarca. Kendisi için geri dönüşü olmayan bu hataların çocuğunun hayatına uğramasını istemiyordu asla.

Giray, kendisi olmasa bile çocuğunun yanında olmalıydı. 

"Girelim mi?" dedi Mithat Bey, duraklamış kadına bakarak. Gözlerindeki dalgın ve korkak ifade vazgeçerse diye düşündürmüştü adamı. O yüzden ekledi. "Korkmana gerek yok, sadece konuşacaksınız. Biz hemen dışarıda olacağız. Elleri bağlı zaten, ha bir şey yapacağından değil. Nihayetinde sana dokunma-"

"Tamam, girelim," diyerek kesti lafını adamın Gülce. 

Son kez derin bir nefes aldı ve büyük bir hata yapmadığını umarak içeri girdi. Çantasında sessizde çalmaya devam eden telefonunda 12. çağrı da sonlandı o anda. İki saniye sonra 13. başladı.

*

48 Saat Önce

Açılan kapıyı duyunca başını cama çevirerek oturduğu tekli koltukta geriye doğru döndürdü Gülce. İçeri giren Levent hemen salonun girişinde göründü.

"Hoş geldin," dedi Gülce sakin bir sesle. Kısa süre önce yaptığı kısa telefon görüşmesi içine bir yük olarak oturmuş olmasına rağmen Giray'ın henüz aramamış olmasının ağırlığı yanında kendini pek hissettiremiyordu. Elinde sıcak çayıyla, dizlerini kendine doğru çekmiş, dışarıyı izleyerek daldığı yerde neyi olduğunu bilmeden öyle düşünüyordu yaklaşık bir saattir. 

Giray gideliyse üç saatten fazla olmuştu. Gülce, bir kez aramış ama ulaşamamıştı. Bir daha da aramamıştı. 

"Hoş buldum," dedi Levent gelip yandaki koltuğa oturarak. "Gece nasıldı ben gittikten sonra, asayiş berkemal miydi?"

Başını salladı Gülce dün geceyi hatırlayıp gülümseyerek. "İyiydi, konuştuk öyle, sonra sakin bir şekilde kapadık."

Levent'in gözleri boş olduğunu bildiği halde evde dolaştı. Gülce onu aradığında Giray'ın evde olmadığını söylemişti zaten aslında. "Şimdi nerede? Çabuk gitmiş," dedi gerçekten merak ederek. 

"Bilmiyorum, sabah küçük bir tartışma yaşandı."

Dudaklarını ıslattı Levent geriye yaslanırken, yeşil gözleri dışarı dönmüş, vuran güneş ışığıyla parlamıştı. 

"Mithat Bey'i konuştunuz sanıyorum?" 

"Evet," dedi acıklı bir iç çeker halde Gülce. "Fazla tepki gösterdi, ben daha da fazla tepki gösterdim sanırım. Bilmiyorum, offf!.."

"Tamam tamam, rahatla. Siz böyle yükselip yükselip birlikte düze çıkıyorsunuz yine. Garip bir iletişiminiz var."

Levent'in onu neşelendirmek için alaylı bir sesle kurduğu cümle Gülce'den ancak minik bir tebessüm koparabildi. Koltuğun arkasına yaslı halde adama döndürdüğü başını yine öne çevirerek gökyüzüne dikti gözlerini.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin