Bölüm 46 - Kördüğüm

157 13 111
                                    

Fotoğraflar geçmişi mi hapsediyordu bir kareye yoksa bizi mi hapsediyordu o karedeki geçmişe...

Gülce'yi kopamadığı bir bağa doluyorlardı ne zaman kaçmak istese yine eline geçerek. Gerçi bundan kaçınmak için büyük çaba sarfettiğini de söyleyemezdi Gülce. Kendini kandırmaya çalışmaktan vazgeçeli çok olmuştu. 

Özlüyordu ve eli albümlere gidiyordu.

Giray'ın elleriyle bastığı her fotoğrafa, sayısız kere, zihnine kazımak ister gibi bakmıştı, bakıyordu.

Yine, bir güne daha güneşi doğurarak başlarken, yatak odasının penceresi önünde, yere bağdaş kurarak oturmuş ve kucağındaki albümden çıkardığı bir resme dalmıştı.

Normalde hep o Giray'ı çekse de bu resimde, haberi olmadan, Giray onu çekmişti.

Fransa'da, Loire vadisinde, şarap yapan bir çiftliğe uğramışlardı. Tüm günü orada geçirmişler, üzüm bağlarında üzüm toplayıp yemişler ve nasıl şarap yapıldığını görmüşlerdi. Görebildikleri kadar tabi. Belki bu ülke ve bunlar Giray için çok yeni, ilginç şeyler değildi ama Gülce için öyleydi. Gördüğü her şeyi içine çekmek ister gibi bir dikkatle bakıyor, fakat sanki yaşadığı bulutların üstünde olma haliyle hiçbir şeyi tam olarak tutamıyordu. Tattığı her haz, anlık olarak gelip ruhunu coşturuyor ve parmaklarından kayıp gidiyordu.

Bu karede de, Gülce kucağına aldığı bir kuzuya elindeki üzümleri kaptırmamak için uğraşıyor ve sanki yarınlar yokmuşçasına gülüyordu. 

İnanamıyordu Gülce, şimdi bakarken. Resimdeki neşeli, hayat dolu kadının kendisi olduğuna inanamıyordu. Öyle canlı, mutlu duruyordu ki fotoğraftaki Gülce. Şimdi resme bakarken gülümsüyor olsa da içinde bir yerler ağlıyordu sanki. 

Albümü kapayıp doğruldu oturduğu yerden, dolabın dibine attı yine bir daha çıkarmak yok der gibi kendine kızarak. Ne oluyordu böyle sürekli resimlere baktıkça, ne geçiyordu eline üzülmekten başka.

Odadan çıktığında boş evin sessizliğini dinledi bir süre koridorda. Levent yoktu üç gündür ve dört gün daha olmayacaktı. Son iki yıldır her anını onunla geçirmeye alışmıştı Gülce, bu yalnızlık sürekli arkasına bakarak yaşadığı o iki yılın içine işlediği korkuyu çıkarıyordu ortaya sanki. Ama Kenan artık serbest değil, yakalandı diye kendine hatırlattı bir kez daha, korkmasına gerek yoktu.

Kendine güzel bir kahvaltı hazırlamaya karar verdi sonra. Bu isteğin sebebini hissetmek ister gibi eli karnına gitmişti istemsizce. Çıkardığı malzemelerle çalışmaya koyuldu, bir süre sonra masadaki telefonunu duydu. Gördüğü isme şaşırarak kulağına götürdü telefonu.

"Efendim?"

Giray o aramamış da birden telefonu açmış gibi bir tutukluk yaşadı. Konuşamadan önce boğazını temizledi.

"Günaydın," dedi sonunda. "Müsait miydin? Uyuyor muydun? Umarım uyandırmamışımdır. Saat erken biliyorum ama-"

"Uyumuyordum," dedi Gülce gevelemesini keserek. "Bir şey mi oldu?"

"Yok, bir şey olduğu yok. Ben, belki birlikte kahvaltı yaparız diye düşünmüştüm."

"Neden?" 

Gülce'nin soğuk sesi beklediği ama yine de yutkunmadan karşılayamadığı bir şeydi Giray'ın.

"Konuşuruz. Bilmem..." dedi bir cevap oluşturamayınca beyni.

"Gel istersen," dedi bir süre sessiz kaldıktan sonra Gülce. "Ben kendime kahvaltı hazırlıyorum şimdi, yetişirsen sen de yersin."

Cümlesini bitirmesiyle kapının çalması arasında kaç saniye geçmişti bilemedi Gülce. Birden gülmeye başlayınca bıçak tutan eliyle telefonu kapattı sesi gitmesin diye. Elini hızla sudan geçirip havluyla kurularken kapıya ulaştı.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin