Bölüm 44 - Aşılmaz Mesafeler

111 13 80
                                    

Alışmış olması gerekiyordu. 

Öyle düşünüyordu Gülce. O kadar çok yer değiştirmişlerdi ki, iyi kötü öyle yerlerde yaşamışlardı ki, şimdiye mekan değiştirmeye, yeni bir yere taşınmaya alışmış olmalıydı. 

Ama bir fark vardı işte. O zamanlar gitmenin de, oradan oraya savrulmanın da yük gelmemesinin tek bir nedeni vardı. Evini yanında götürüyordu.

Yanında, elinden tutan, gözlerine bakınca gittiği iklimi yaşanılır kılan Giray varken yaptıkları taşınmak değil de gezmekti sanki, zordu, yine çok zordu ama zoru güzel kılıyordu bir çift göz.

Şimdi neyi nereye koyarsa koysun, Levent'e bir dolabı kaç kere oradan oraya taşıtırsa taşıtsın, hep tam oturmayan bir şeyler vardı. Eksikti ev.

Ne olduğunu her hücresinde bilmesine rağmen inatla bilmiyormuş gibi yapıyor ve aramaya devam ediyordu.

"Şuraya bir tablo mu alsak?" 

Sesi Levent'in kulağına ulaşmayınca elindeki kırlenti fırlattı karşı koltukta oturan adama yavaşça. Başını tabletinden kaldıran adam gelen kırlenti son anda yakalamış ve şaşkın gözlerle Gülce'ye bakmıştı. 

"Ne?" dediğinde açılan gözleri Gülce'nin üzerinde dolaşmıştı. "İyi misin?"

Gözlerini devirdi Gülce. "Duy beni be adam, kendi kendime mi konuşuyorum hep? Neredesin Allah aşkına, neye bakıyorsun orada sen?" Yerinden doğrulup Levent'in oturduğu koltuğun başına giderek omzunun üzerinden elindeki ekrana eğildi, ama adam çoktan karartmıştı bile ekranı. Ela gözleri kendisine gülümseyerek bakan yüzde dolaşırken, "Niye sakladın?" dedi göz kırparak.

"Benim özel hayatım olmasın mı Gülce? Hayret bir şey ya!" 

Yerinden doğrulan adama hayret dolu gözlerle bakarken salondan çıkan adımlarını takip etmeye başlamıştı bile. Hemen ardına düşmüş seker gibi yürüyordu. 

"Benden gizli ne hayatın var senin? Yazıklar olsun!" diye söylenmeyi de bırakmıyordu. Levent banyoya girip kapıyı suratına kapatana kadar da susmadı, o zaman bile dönüp gitmeden son kez konuştu. "Tabletle birlikte girdiğin gözümden kaçmadı, artık ne yapacaksan..." 

Gülüşüne içeriden gelen kızgın nidalar karışmış, ikisinin sesini kapının zili bastırmıştı.

Kapıya gidip mercekten baktığında bıkkın bir nefes vererek sürgüdeki zinciri çekip kapıyı araladı.

"Hoşgeldiniz," dedi karşısındaki ikiliye abartı bir gülümsemeyle. "Çok uzak kaldınız, özlediniz tabi. Kaç saat oldu?" Gözleri kapı pervazına yasladığı kolundaki saate kaymıştı. 

"Öf Gülce, ne biçim bir insana dönüştün sen, insan evine gelen misafiri böyle mi karşılar?" Hiçbir şekilde üstüne bir şey alınmayan Sinan yanından geçip içeri ilerlemiş, ama mahcup bakan gri gözler Gülce'nin yüzünden ayrılmamıştı. 

"Özür dilerim Gülce," dedi aynı mahcubiyeti sesine de katarak. "Gidelim dedi mi Sinan'ı durdurmak mümkün değil biliyorsun, evde uyuduğuna şükrediyorum ben, elinden gelse hep burada kalacak, kendi evimizin yolunu unutacak. Güneşin doğuşuyla birlikte beni de ayağa dikti, karşı koyamadım."

Bu sefer abartıdan uzak, samimi bir gülümseme kıvırdı Gülce'nin dudaklarını. "Benim hiçbir lafım sana değil zaten Lider, sakın üstüne alınma, çok üzülürüm." Eliyle geçmesini işaret edince yanından geçen adam onunla birlikte Sinan'ın az önce girdiği mutfağa yönelmişti. "Ben ne diyorsam Sinan'a diyorum, ona da niye kızıyorum biliyorsun."

"Biliyorum biliyorum, buradan ayrılmama sebebini de biliyorum." Kapıda durup Gülce'nin çatık kaşlarla balkondaki Sinan'ı izleyen yüzüne çevirdi gözlerini. "Sana sürekli ısrar ediyor ama, hakkı yok böyle bir şeye, konuştum kaç kere inan ki-"

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin